Son Halife Abdülmecit Efendi İstanbulini son araba devrinde bir saray faytona ile selamlı* ğa çıkarken (bu resim Tarih Dünyası mecmuasının arşivinden alınmıştır).
Hilâfetin ilgasına
?ı
nasıl karar verildi?
Halife Abdülmecit Efendi, devletin kendisine tahsis ettiği
y ir m i- a ü t b in lira y ı
r t görerek
“ yetişmiyor „ diye
Ankaraya boyuna şikâyet ediyordu.
G a zile r
Kareden
Ldnnrliiler
Lbu yazıların iktibas
■
73
-Gazetelerin neşriyatı, arka daşların harekât ve beyanatı, Halifeyi biraz gıcıklamış, göz leri önünde yeni ümit ufukla rı açmıştı. Bu ümitlerin tesi riyle olacak ki Halife olan Ab- dülmecid Efendi, âdeta ecdadı padişahların mesleğini takip eder gibi, tavırlar takınmağa bile başladı.
hakkı tamamen mahfuzdur.] Türkiye Reisicumhurunun Türk milletinden her ay aldı ğı maaşa nazaran Halifenin aldığı maaş yirmi beş defa fazlaydı.
Türkiyenin en güzel şehri olan îstanbulda Halifenin bir değil, on mutantan sarayı var. dı.
Halife, deniz kenarında bu* [Devamı Sa: 7 Sü; 1 def
x M
ij
»> *»■
n
27 AltAIJK 1«51
I Baş tarafı birincide | lunan Dolrnabahçe Sarayını i- kametgâh ittihaz etmişti. Cu ma namazına padişahlannki- ne müşabih merasimle gider, mabeyneiier, musahipler, ya verler, elhasıl eskiden beri carî olan debdebe ve saltanat için de hüküm sürerdi. Hülâsa her şey yerli yerindeydi. Ecnebi mümessilleriyle tıpkı bir pa dişah gibi, temasları eksik de ğildi. Tantanalı, debdebeli ge zintiler yapılıyor, sarayda ka bul resimleri oluyor, siyasî a- damlarm mülakat istekleri ye rine getirilerek en yüksek bir meroi edâsiyle dertler dinleni yordu.
Hadem-ü haşem yerinde ve tamam olmasına rağmen, Ha life Abdülmecid Efendi, devle tin kendisine tahsis ettiği yir mi altı bin lirayı az görerek,
« yetişmişyor! » diye Anka- raya boyuna şikâyet ediyordu.
Padişah ve saltanat erkânı memleketten çıkarılmış, fakat aynı saltanat ailesinden Hali fe Abdülmecid’in Dolrnabahçe sarayında ikametiyle, sanki padişah hâlâ yerindeymiş g i bi, gayrı tabiî bir vaziyet, yine baki kalmıştı. Bir tarafta, es ki saltanatı şahsiye, an’ane ve itiyadlarından zerresi terke- dilmemiş, aynı saraylar, aynı hademeler, aynı merasim, aynı teşrifat, aynı alayı vâlâ, elha sıl Halife, tıpkı bir padişah gi bi, aynı azamet ve hazmet i- çiııde yaşıyor, diğer tarafta da kayıtsız şartsız milleti temsil eden ve millî iradenin tecelli- gâhı olan bir Meclis; Ankara- da, milletin kaderine vaz’ıyed etmiş bulunuyordu. Bu teşev vüşler, bu tezadlar baki kal dıkça inkılâp, zımnen dahi ol sa herııalde bundan müteessir olmaktaydı.
Gazi, bu vaziyetler karşısın da artık ortadaki müphemiye- ti kaldırarak hakikî durumu vuzuh ve sarahatle meydana koymak zamanının geldiğine kani olmuşlardı. Bunun için de artık Halifelik makamım da ortadan kaldırarak arkaya bakmadan ileri doğru yürü - mek kararını vermiş bulunu yorlardı.
Bu karal ı 1340 senesi Kânu nusani ihtidasında yapılan as kerî harp oyunlarını takip bu yurmak üzere İzmirde bulun dukları sırada hükümete çek tiği bir telgrafla şu suretle a- çıklamışlardı:
« — H ilâfet makamının ha kikatte ne dinen, ne de siya- seten hiçbir mâna ve hikmeti mevcudiyeti kalmamıştır. H i lâfet makamı nihayet tarihî bir hâtıra olmaktan fazla bir ehemmiyeti haiz bulunamaz. Türkiye Cumhuriyeti ricalinin veya resmî heyetlerin kendi siyle temasta bulunması Cum huriyetin istiklâline sarih bir tecavüzdür. Fransızlar, kral hanedan ve mensubinini Fran- saya sokmakta ihtilâlden yüz sene sonra, bugün dahi istik lâl .ve hâkimiyetleri bakımın - dan mahzur görüp dururken, biz, her gün ufuktan saltanat güneşinin tulûuna duacı bir hanedan mensubu hakkmdaki muamelemizde, Türkiye Cum huriyetini, nezaket ve safsata kurbanı edemeyiz. Hükümetçe ciddî ve esaslı tedbirler alın malıdır.»
Emrini vermişti.
* * *
2 Mart 1340 da Fırka Grupu toplandı. Gazinin işaret ettiği noktalar üzerinde uzun uzadıya ! müzakere ve münakaşalar oidu. Toplantı bir hayli heyecanlı idi. Söz söyliyenler arasında Konya j Mebusu Musa Kâzım Efendi ile Eskişehir Mebusu Abdullah A z mi Efendi gibi hocalar, bazı iti- j razlarda bulundular. Bunun ü- zerine Adliye Vekili Seyyit Bey merhum, kürsüye gele rek uzun, fakat âlimane bir izahta bulundu. İtiraz edenleri ikna edecek mahiyette cevap lar verdi. Eğer beyanatına rağ men gene kani olmamış kimse ler varsa derhal kürsüye gel melerini, itirazlarını söylemele- j rlni, onlara da cevap vereceği-
j
ni beyan etti.Seyyit Beyin izahatı ile cevap lan karşısında hiç kimse söz söylemedi. Hakikaten âlim, fa zıl, dinî meselelerin künhüne vâkıf bir zat idi. Onun beyana tı, Fırka içinde tam bir fikir birliği husule getirdi. Hilâfetin, Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin il gası, Erkânı Harbiye Reısuıin Heyeti Vekile meyanından çı karılması takarrür ®tti.
Bunun üzerine Edirne Me busu Şeyh Saffet Efendi, elli dört arkadaşının imzası ile, Hi lâfetin ilgasmı ve Osmanlı Ha nedanının Türkiye hudutları haricine çıkarılmasını, Siirt ivle busu ulemadan Halil Hulki E- fendi de elli arkadaşının imzası ile Şer’ iye ve Evkaf Vekâleti nin ilgasını ve Erkânı Harbiye Riyasetinin Heyeti Vekile lis tesinden çıkarımlasmı, Saru- han Mebusu Vasıf Bey ise ge ne elli kadar arkadaşiyle ver diği bir takrirle tedrisatın tev hidini teklif ettiler. Bu takrir ler üzerinedir ki Büyük Millet Meclisinin 3 Mart 1340 tarihli toplantısında alenî olarak mü zakereler cereyan etti ve biı çok münakaşalar ve itirazlar dan sonra neticede Meclis, her üç takriri kabul etti ve o andan itibaren Hilâfet ilga ve Şer’iye ve Evkaf Vekâleti lâğvedilerek Erkânı Harbiyei Umumiye Ri yaseti de Heyeti Vekileden çı karılmış oldu. Aynı zamanda Türkiye dahilindeki bütün mü- essesatı ilmiye ve tedrisiye Ma arif Vekâletine devir ve rapte dilmiş, medreseler de kapatıl mış oluyordu.
Gazi, Hanedandan yalnız er keklerin hudut haricine çıkarıl masına ve kadınların milletin şefkati altında himayesine ta raftardı. Fakat Meclis bu fikre âdeta isyan edercesine itiraz et ti. Kadınların da erkeklerle bir likte çıkardmasına karar ver di.
(Devamı yarın)
Yarınki sayımızda :
Halife ve Hanedan
azası bir gece yarı
sı nasıl memleket
dışım a ç ı k a r ı l d ı ?
NOT :
Bu yazıların İstanbul ve taş radaki bütün gazeteler ve matbualar için iktibas ve bü tün hakları «M illiy e t» adına mahfuzdur. Bu ihtara rağmen «H â tıra lar» i iktibas edecek olan matbualar hakkında ka nunî takibata başvuracağımızı hatırlatırız.
Gazi, 23 Şubat 339 günü İz- mirden Ankaraya avdet ettiği vakit diğer yakm arkadaşları nı da bu kararından haberdar etmişlerdi.
Bu esnada Mecliste bütçe mü zakeresi devam ediyordu.
Hanedan tahsisatı ve Şer’iye Vekâleti bütçeleri konuşulur ken eski Maarif Vekili Vasıf Bey merhum, Türkiye Cumhu riyeti bütçesinde Hilâfet ve Hanedan maaşının yeri olmadı ğını ve devletin umumî siyase tine ordu ile dinin karıştırılma ması lâzım geldiğini ileri süre rek Şeri’ye Vekâleti ile Erkâ nı Harbiyei Umumiye Riyaseti nin Heyeti Vekile listesinden çıkarılmasını teklif etti. |
340 senesi martının birinci gü nü, Büyük Millet Meclisinin beşinci senesi münasebetiyle, Gazi, Mecliste söylediği nutuk ta, şu üç mühim noktayı orta ya atm ıştı:
«1 — Millet, cumhuriyetin ha len ve âtiyen her nevi taarruz dan kat’iyyen ve ebediyen ma sun bulundurulmasını istemek tedir, Milletin talebi, Cumhuri yetin mücerrep ve nıüsbet olan bütün esaslarına bir an evvel ve tamamen teb’iyyet edilmesi suretinde ifade olunabilir. . ]
"2 — Milletin ârayi umurai- yesiyle tesbit olunan terbiye ve tedrisâtın tevhidi umdesinin va kit kaybedilmeden tatbiki el zemdir.
/ "3 — Diyaneti islâmiyeyi, n- eırlardanberi müteamil olduğu veçhile siyasete âlet mevkiin den tenzih ve i’lâ etmenin za rurî olduğu hakikatini müşahe de ediyoruz.»