K
# '
I N D A
KIYMET GİRAY, ÇALLI
VE ATÖLYESİ,
İs ta n b u l; T ü rk iy e İş Bankası, 1997, 351 sayfa.
“Ressam İbrahim Çallı demeğe lüzum yoktu. İbrahim’i de kaldı rabilirdiniz. Bir Çallı demek, aklı mıza hemen ressamı getiriyordu. Türk resminde onun kadar halka malolmuş bir ressamımızı hatır la m ıy o ru m .” Bu s ö z le r E şref Üren’in. Eyüboğlu’na göre Türk
resminde isim yapmış ustaların onda sekizi Çallı’nın öğrencisi. Zeki Kocamemi, Hale Asaf, Mu
hittin Sebati, Halil Dikmen, Ce mal Tollu, Nurullah Berk, Eşref Üren, Refik Epikman, Turgut Za- im, Ali Çelebi, Cevat Dereli, Nuri İyem, Mahmud Cüda, BursalI Şe fik ilk akla gelenler. Güzel Sanat lar Akademisi’nin Çallı Atölyesi bu nedenle Türk resim sanatına öz deş bir anlam taşıyor.
Çallı Türk resminde bir döneme adını vermiş bir ressam. Yetene ği, çalışm aları ve ö zellikle de renkli ve dinamik kişiliği ile çağı na damgasını vuran ender sanat çılardan. Adını bir resim toplulu ğuna kazandırmış olağandışı bir
kişilik. Dönemin tüm olumsuzluk larına karşın, zoru başarmış ve sanatını kalıcı kılmış bir ressam. Çallı 1882'de İzmir’in Çal kasa basında dünyaya gelmiş. Bu ne denle Çallı lakabını taşıyor. Res me ilgisini ise kendisi Çal’da pa buçlarını pençelettirdiği Rum’un duvarında asılı Köroğlu-Ayvaz re simlerine bağlıyor. Eve gidince, duvara Köroğlu ile Ayvaz’ı çizer, her çizişte zılgıtı yermiş, duvarla rı kirletti diye... Rüştiye ve idadi ertesi İstanbul’a göçmüş, bir sü re Yenicami avlusunda arzuhal cilik yapmış, İstanbul adliyesine mübaşir olmuş, ve nihayet bir Er meni ressam dan ders alm ış. 1906 yılında Şeker Ahmed Pa- şa'nın tavsiyesi üzerine Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’ne girmiş ve altı yıllık okulu üç yılda tamamla mış. 1910 yılında Maarif Nezare- ti’nin Avrupa'da eğitim görecek ler için açtığı yarışmada Çıplak Adam ve H areket Ordusunun Muhafız Alayından Maksut Ça vuş adlı eserleri ile birincilik ka zanm ış. Hikmet O nat ve Ruhi Arel’le birlikte Paris’e resim öğre nimine gönderilmişler. Dünyanın her yerinden Paris’e gelen res samlar gibi, genç Osmanlı sanat çıları da empresyonistlerin etki sinde kalmışlar.
1930'ların başı soldan Rus model, İbrahim Çallı, Hikmet Onat, model, Nazmi Ziya GCıran, Feyaman Duran.
İbrahim Çallı ve Hikmet Onat, 1913
K İ T A P L A R
A R A
S
I
N
D A
İbrahim Çallı Ecole Nationale desArts Decoratives’de
Fernand Cormon atölyesinde ça lışmaya başlamış. Cormon Atöl yesi, Çallı kuşağının seçimi ol muş. Çallı yanı sıra, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Hüseyin Av- ni Lifij, Nazmi Ziya Güran bu atöl yede eğitilmişler.
Cihan Harbi, Çallı’nın sanat öğ renimini yarıda kesmesine neden olmuş. Yurda dönen Çallı Sana- yi-i Nefise Mekteb-i Alisi’nin öğ retim görevlisi kadrosuna atan mış. Resim bölümünde yağlıbo ya atölyesi öğretmeni olarak gö reve başlamış.
Çallı Meşrutiyet döneminin res mine damgasını vumuş. Döne min kültür ve sanat olaylarının odağında yer almış. Ressamlar Cemiyeti, Serbest Resim Kursla rı, Galatasaray Sergileri, Harbiye Nezareti Resim Atölyesi (Şişli Atölyesi) gibi etkinliklere katılmış. 1918 Viyana ve Berlin sergileri Çallı’nın resimlerinin Batı’nın kül tür merkezlerinde tanıtılmasına ortam sağlamış. Bu sergi kata loglarında yer alan dokuz resmiy le kalıcı bir yer edinmiş.
İbrahim Çallı, Akademi ya da hü kümet tarafından çeşitli neden lerle yurt içinde ya da yurt dışın da açılan sergilerin vazgeçilmez s a n a tç ıla rı a ra s ın a g irm iş . 1947’de Akademi’yi ve atölyesini bırakarak em ekli olm uş ya da edilmiş.
Tüm bu bilgiler Kıymet Giray’ın Çallı ve Atölyesi başlıklı kitabın dan alınma.
Kıymet Giray için İbrahim Çallı bir tutku. Onunla ilgili bilgileri derle meye öğrencilerini tanıyarak baş lamış. Çallı Mahmud Cüda, Ali Avni Çelebi, Cevat Dereli hakkın da yapılan incelemelerin kaynak noktasını oluşturmuş. İstanbul, Ankara ve İzmir müzelerinin Çal lı ve kuşağı salonları, kuşağına adını veren Çallı’nın, ayrıcalığını sergileyen resimlerle anlam ka zanmış. ■
Çallı resim sanatıyla bütünleşmiş
bir sanatçı. Resim yapmak onun için vazgeçilemez bir tutkuya dö nüşmüş. 20. yüzyılın ilk dönemin de Türkiye’de resim sanatının us talarına öncülük etmiş, çizgisin de yetişenlerce efsaneleştirilmiş bir sanat dehası.
Çallı ve Atölyesi, Kıymet Giray’a göre, Türk resminin tümünü an latmaya eş bir anlam taşıyor. Çal- lı’nın yaşamı ve sanatının kurgu lanması uzun bir süreci oluştur muş. Daha önce gazete, dergi, kitap sayfalarında, televizyon bel gesellerinde Çallı ve Atölyesi’ni işlemiş Kıymet Giray.
Kitabın oluşturulmasını Ersu Pe kin üstlenmiş. Adnan Çöker fo toğraf arşivi ve bilgileriyle kitaba katkıda bulunmuş.
MANASTIR’DA
İLAN-I HÜRRİYET
1908-1909, Fotoğrafçı Manakis Biraderler, Yayına hazırlayan: Ro- ni Margulies, İstanbul; Yapı Kre di Kültür Sanat Yayıncılık, 1997.
II. Meşrutiyet Türk siyasal yaşa mında bir dönüm noktası. Çağ daş anlamda siyaset, siyasal ya- 1 şam II. Meşrutiyetle birlikte baş lamış. Siyaset bundan böyle top luma malolmuş. Siyasal partiler giderek siyasal yaşamın ayrılmaz bir parçasını oluşturmuş. Osman lI kamuoyu, o günkü deyimiyle “efkâr-ı umumiyye” bu tür bir si yasal oluşumun ürünü olarak or taya çıkmış.
II. Meşrutiyet, reayadan bireye geçişin son evresini başlatmış. Hak ve yükümlülüklerle donatıl mış birey bundan böyle ülkenin kaderini belirlemiş. “Tebaa-i şa hanece Meşrutiyet hatipleri “va tandaş” diye seslenmişler. Hane danın kulları OsmanlI Devleti’nin hak ve özgürlüklerle donanmış
Timsal-i Hürriyet ve Gerdune-i Hürriyetin Çocukları The Symbol of Liberty and Children of The Chariot of Freedom
Kurdelelerde: İttihat Uhuvvet Hürriyet Müsavat Adalet On the Ribbons: Union Fraternity Liberty Equality Justice
K
İ
T
A
P
L
A
R
A
R
A
S
I
N
D
A
10 Temmuz Nümayişleri
10 July Celebrations
bireyi olmuşlar. Siyaset sarayın duvarlarını aşmış, devletin kade rinden sorumluluk duyan kitleyi, kamuoyunu oluşturmuş. Diğer bir deyişle siyasetin alanı genişle miş. Bir tür “demokratikleşme” sü reci başlamış.
Bundan böyle OsmanlI’yı yönlen diren Saray ve BabIali’den öteye m eydanlar olm uş. S ürekli dış baskı altında kalan Babıali mey danlara kulak vermek zorunda kalmış. İç dinamiklerin yönelim leri siyasetin alanını belirlemeye başlamış. OsmanlI bir yönüyle Batı normlarını benimserken, öte yandan Batı ile ilişkilerini karşılık lı eşit düzeye çıkarma kaygısına düşmüş. Tanzimat’la gündeme gelen yabancı baskısı II. Meşru tiyetin gündeminin ilk maddesini oluşturm uş. Kapitülasyonların kaldırılışı ve OsmanlI uyruğuna, din ayrımı gözetmeksizin eşit hak ve özgürlükler verilmesi, Batı’ya karşı Batı'yla bütünleşmenin bir evresini oluşturmuş. Bir yandan Batı'nın çoğulcu, katılımcı, parla menter düzeni benimsenirken, öte yandan Batı baskısına karşı direnişler; boykotlar, grevler, yer
li malı kampanyaları ilk kez gün deme gelmiş. Yine aynı yıllarda uygulamaya sokulan “milli iktisat” ülke ekonomisini kendi dinamik leriyle kalkındırmayı amaçlamış. 1908’de Hürriyetin İlanı Fransız Devrimi’nin ilkelerini, “hürriyet, müsavat, uhuvveti şiar edinirken diğer bir yönüyle Batı’dan ekono mik bağımsızlık kazanma süreci ni başlatmış.
Tarihin en günlü ve yansız belge leri fotoğraflar olsa gerek. Kame ra gördüğünü yorum suz film e yansıtıyor. Ancak kareyi belirle yen de kameraman. Hangi kare, tarihin çok yönlülüğüne ayrı bir boyut katıyor.
Dünümüzle ilgili bilgilerin en kısır olan yönü görsellik. Tarihçi çoğu kez yazılı kültürle yetiniyor. Arşiv belgeleri yazılı, dergi ve gazete ler yazı ağırlıklı. Günümüz tarih çisinin en çetin sorunu dünü gör sel olarak kurgulamak.
Manastır’da İlân-ı Hürriyet, üze rine tonla yazılm ış M eşrutiyet dönemine ışık tutuyor. Konusu bir devrim dalgasının Manastır’a yansıyışı. II. M eşrutiyetle ilgili bu denli zengin bir fotoğraf
ko-leksiyonu ilk kez Yapı Kredi Kül tür Sanat Yayıncılık tarafından tıpkı basılıyor.
“Ben İttihatçıları seviyorum" di yor Roni Margulies, “Devrimci ol dukları için, gözükara oldukları j ve boylarından büyük bir işe kal kıştıkları için”. Komitacılık İttihat çılara özgü bir meslek. Cumhu riyet Türkiyesi’ne açılan yolun ne ; denli engebeli olduğunu görüyor insan II. Meşrutiyet yıllarını oku dukça.
Manakis Biraderler, Yanakis ve Milton, ilk fotoğraf stüdyolarını 1898 yılında Yanya’da açmışlar. | Altı yıl boyunca Yanya eşrafım resmetmişler. 1904’te Manastır’a taşınmışlar. Bu taşınma Manakis Biraderleri II. Meşrutiyet’e giden yörüngeye sokmuş. H ürriyetin İlanı, Makedon ve Sırp ayaklan- * maları, Balkan Savaşları, nihayet Cihan Harbi Manakis Biraderler'e tarihi görsel olarak yazma fırsatı vermiş.
Manakis Biraderlerin ünleri tüm Balkanları sarmış. 1906’da Bük reş Fotoğraf Sergisi’nde altın ma dalya kazanmışlar. Balkanların önde gelen fotoğrafçıları arasın da yer almışlar. 1907’de Lond ra’dan Bioscope marka bir film kamerası getirerek Balkanlar’da sinemacılığa başlamışlar. Manas- tır’da M eşrutiyetin ilanı üzerine yapılan konuşmalar, Manastır Ku yum cular Loncası’nın 1911'de Sultan Mehmed Reşad için ha- j zırladığı altın masa, Sultanin Se lanik ziyareti, Manastır’ın Alman işgalinden kurtuluşu bundan böy le film lerle de belgelenmiş. Bu arada Manakis Biraderler Manas- tır’da bir sinema açmışlar; film göstermişler.
Yapı Kredi’nin bastığı albümün maroken deri kaplı, yaldız kenar lı aslı Manakis Biraderler tarafın dan Kâmil Paşazade Süreyya Bey’e sunulmuş. Resim altı not lar 10 Temmuz 1324 ya da 24 Temmuz 1908 tarihini taşıyorlar sa da, büyük bir olasılıkla Hürri yetin İlanı’nın ilk yıldönümünde
Taha Toros Arşivi