• Sonuç bulunamadı

Pridin ve kinolin grupları içeren yeni schiff base türevlerinin sentezi, spektroskopik özelliklerinin ve biyolojik aktivitelerinin incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Pridin ve kinolin grupları içeren yeni schiff base türevlerinin sentezi, spektroskopik özelliklerinin ve biyolojik aktivitelerinin incelenmesi"

Copied!
68
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PRĠDĠN VE KĠNOLĠN GRUPLARI ĠÇEREN YENĠ SCHĠFF BASE TÜREVLERĠNĠN SENTEZĠ, SPEKTROSKOPĠK ÖZELLĠKLERĠNĠN VE BĠYOLOJĠK AKTĠVĠTELERĠNĠN ĠNCELENMESĠ

Pelin YEġĠLDAġ Yüksek Lisans Tezi Biyomühendislik Anabilim Dalı

Doç. Dr. Mevlüt BAYRAKCI Ağustos-2019

(2)

T.C.

KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNĠVERSĠTESĠ FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

PRĠDĠN VE KĠNOLĠN GRUPLARI ĠÇEREN YENĠ SCHĠFF BASE TÜREVLERĠNĠN SENTEZĠ, SPEKTROSKOPĠK ÖZELLĠKLERĠNĠN VE

BĠYOLOJĠK AKTĠVĠTELERĠNĠN ĠNCELENMESĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ PELĠN YEġĠLDAġ

Biyomühendislik Anabilim Dalı

Tez DanıĢmanı: Doç. Dr. Mevlüt BAYRAKCI

(3)

TEZ BĠLDĠRĠMĠ

Yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, tezin içeriğinin yenilik ve sonuçların baĢka bir yerden alınmadığını, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya baĢka bir üniversitedeki baĢka bir tez çalıĢması olarak sunulmadığını beyan ederim.

(4)

i ÖZET Yüksek Lisans Tezi

PRĠDĠN VE KĠNOLĠN GRUPLARI ĠÇEREN YENĠ SCHĠFF BASE TÜREVLERĠNĠN SENTEZĠ, SPEKTROSKOPĠK ÖZELLĠKLERĠNĠN VE BĠYOLOJĠK

AKTĠVĠTELERĠNĠN ĠNCELENMESĠ PELĠN YEġĠLDAġ

Karamanoğlu MehmetBey Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü

Biyomühendislik Anabilim Dalı DanıĢman: Doç. Dr. Mevlüt BAYRAKCI

TEMMUZ, 2019, 69

Bu çalıĢma kapsamında literatürdeki mevcut sentez metodları takip edilerek pridin ve kinolin gruplarını içeren üç farklı Schiff baz tipi molekül baĢarıyla sentezlendi. Sentezlenen bileĢiklerin yapısal karakterizasyonu spektroskopik yöntemler kullanılarak aydınlatıldı. Yapısı aydınlatılan bileĢiklerin iyon bağlama özellikleri seçilen bazı metal katyonları kullanılarak emisyon ve/veya absorpsiyon ölçümleri alınarak araĢtırıldı. Yapılan spektrofotometrik çalıĢmalarda pridin amin temelli bileĢikler olan 9-antrasenaldehit ile kondenzasyon tepkimesinden elde edilen schiff bazları olan P-1 molekülünün civaya karĢı seçimli bir bağlanma gösterirken, P-2 molekülünün ise alüminyuma karĢı seçimli bir bağlanma sergilediği görüldü. Yapılan floresans çalıĢmalarından, P-1'in diğer rakip metal iyonları varlığında cıva iyonlarına karĢı floresans sönümleme gösterdiği görülmüĢtür, P-2 alüminyum iyonları ile önemli bir floresans artıĢı göstermiĢtir. Yapılan bu çalıĢma ile gerek civa gerekse alüminyum iyonlarının seçimli olarak farklı mekanizma ile tez kapsamında sentezi gerçekleĢtirilen P-1 ve/veya P-2 bileĢikleri kullanılarak sıvı numunelerde tespit edilebileceği ve bu moleküllerin ise civa veya alüminyuma karĢı etkili birer floresans prob olarak kullanılabileceği görüldü. Ayrıca, P-1, P-2 ve P-3, Gram pozitif (B. subtilis) ve Gram negatif (E. Coli) ile yapılan antibakteriyel çalıĢmalar için baĢarıyla kullanıldı ve bu sonuçlar, P-1 ve P-2'nin mükemmel antibakteriyel madde ve floresans probları olarak kullanabileceğini göstermektedir.

(5)

ii ABSTRACT

SYNTHESIS OF NEW SCHIFF BASE DERIVATIVES CONTAINING PYRIDINE AND QUINOLINE GROUPS AND INVESTIGATION OF THEIR SPECTROSCOPIC

AND BIOLOGICAL ACTIVITIES Pelin YEġĠLDAġ

Karamanoğlu Mehmetbey University Graduate School of Natural and Applied Sciences

Department of Bioengineering

Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Mevlüt BAYRAKCI July, 2019, 69

In this study three different Schiff base type molecules containing pridine and quinoline groups were synthesized successfully by following current synthesis methods in the literature. Structural characterization of the synthesized compounds were determined using spectroscopic methods. The ion binding properties of illuminated structure were investigated by taking emission and/or absorption measurements using selected some metal cations. In spectrophotometric studies, it was seen that the P-1 molecule, which is obtained from the condensation reaction with 9-anthracenaldehyde, which is the pyridine amine-based compounds, had a selective bonding against mercury, while the P-2 molecule had a selective bonding against aluminum.From fluorescence studies, P-1 showed fluorescence quenching against mercury ions in the presence of other competing metal ions, P-2 showed significant fluorescence increase with aluminum ions.With this study, it was observed that both mercury and aluminum ions can be detected in liquid samples by using P-1 and/or P-2 compounds synthesized with different mechanism under the thesis and these molecules can be used as fluorescent probes effective against mercury or aluminum. Further, P-1, P-2 and P-3 were successfully used for antimicrobial studies with positive (B. subtilis) and Gram-negative (E. Coli) and these results show that P-1 and P-2 can be used as excellent antibacterial agent and as fluorescent probes.

(6)

iii ÖNSÖZ

DanıĢmanım olmayı kabul eden ve tezimin hazırlanmasında, yürütülmesinde bana destek veren, toplumsal ve akademik alanda edindiği tecrübelerini büyük bir özveriyle, güler yüzlü ve anlaĢılır bir dil kullanarak bana aktarmaya çalıĢan değerli hocam sayın Doç. Dr. Mevlüt BAYRAKCI‟ya saygılarımla teĢekkürlerimi sunarım.

Yüksek lisans ve Lisans süresi boyunca ilimlerinden ve tecrübelerinden faydalandığım, her konuda yardımlarını bir an olsun benden esirgemeyen değerli hocalarım Sayın Prof. Dr. Nevzat AYDIN‟a, Dr. Öğr. Üyesi Yakup ULUSU‟ya, Dr. Öğr. Üyesi Ceren BAYRAÇ‟a ve tüm Biyomühendislik bölüm hocalarıma çalıĢmalarımda bana her konuda yardımcı olan ve tezimin hazırlanmasında hatırı sayılır Ģekilde emeği geçen ArĢ. Gör. Bahar YILMAZ‟a çalıĢmalarımın zor zamanlarında hayata ve çalıĢmaya olan azmiyle her konuda bana yardımcı olan doktora öğrencisi Mukaddes KESKĠNATEġ‟e, bilgi birikimimin arttırılmasında emeği geçen eğitim hayatım boyunca benden desteklerini esirgemeyen, her zaman yanımda olan babam Nevzat YEġĠLDAġ, annem Nesli YEġĠLDAġ ve kardeĢlerime sonsuz teĢekkürlerimi sunuyorum.

Pelin YEġĠLDAġ Temmuz, 2019

(7)

iv

SĠMGELER VE KISALTMALAR DĠZĠNĠ

Simge Açıklama C2H5OH Etanol

HCI Hidroklorik asit

C5H6N2 2-amino pridin CHCI3 Kloroform Kısaltma Açıklama DMF Dimetilsülfoksit H2O Su OH- Hidroksit iyonu

MCF7 Meme kanser hücre hattı

FT-IR Fourier Transform Infrared Spektrometresi

FISH Floresan In Situ Hibridizasyon

UV-Vis Ultraviyole ve Görünür IĢık Absorpsiyon Spektroskopisi

1

H NMR 1H-Nükleer Manyetik Rezonans Spektroskopisi

mmol Milimol

mL Mililitre µM Mikromolar

(8)

v mmol Milimol

ns Nanosaniye

DMEM Hücre kültür ortamı

nm Dalga boyu

λex Uyarma dalga boyu

λem Emisyon dalga boyu

PET Foto indüklenmiĢ elektron transferi

ppm Milyonda bir olan birimdir. (mg çözünen/litre çözlti)

WHO Dünya Sağlık Örgütü

COMPA Mukayeseli moleküler alan analizi

COMSIA Mukayeseli moleküler benzerlik indis analizi

HIV Ġnsan bağıĢıklık yetmezlik virüsü

DHFR Dihidrofolat redüktaz (DHFR) inhibitörleri

(9)

vi ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa ÖZET ... i ABSTRACT ... ii ÖNSÖZ ... iii SĠMGELER VE KISALTMALAR DĠZĠNĠ ... iv ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ... viii ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ ... x 1. GĠRĠġ ... 1 1. 1. Schiff Bazları ... 2

1. 1. 1. Schiff Baz Ligandları ve Fiziksel Nitelikleri ... 2

1. 1. 2. Schiff Bazı Ligandlarının OluĢumunun ĠĢleyiĢ Biçimi ... 4

1. 1. 3. Schiff Baz Ligandlarının Adlandırılması ... 5

1. 1. 4. Schiff Bazı Ligandlarının Spektroskopik Nitelikleri ... 6

1. 1. 4. 1. Floresans ve Floresans Özellikli BileĢikler ... 7

1. 1. 4. 2. Floresansın Uygulama Alanları ... 9

1. 1. 4. 3. Floresansı Etkileyen DeğiĢkenler ... 10

1. 1. 4. 4. Absorpsiyon ve Emisyon Hızları ... 11

1. 1. 5. Schiff Bazı Ligandları ve Metal Kompleksleri ... 11

1. 1. 6. Schiff Bazı Ligandlarının Biyolojik Kullanım Sahaları ... 15

1. 1. 7. Schiff Bazı Ligandlarının Biyolojik Nitelikleri ... 18

1. 1. 8. Pirimidin BileĢikleri ve Kullanım Alanları ... 20

1. 1. 8. 1. Barbitürik Asit ... 21

1. 1. 9. Kinolin BileĢikler ... 21

1. 1. 9. 1. Kinolin BileĢiklerinin Genel Özellikleri ... 21

1. 1. 9. 2. Kinolin BileĢiklerinin Kullanım Alanları ... 22

2. KURAMSAL TEMELLER VE KAYNAK ARAġTIRMASI ... 24

3. MATERYALVE METOT ... 29 3. 1. Sentez ... 29 3. 2. Spektroskopik Ölçümler ... 32 3. 3. Antibakteriyel Test ... 32 4. BULGULAR ... 34 4. 1. Sentez ve Karakterizasyon ... 34

(10)

vii

4. 3. Antibakteriyel test ... 45 5. TARTIġMA VE SONUÇ ... 47 ÖZGEÇMĠġ ... 55

(11)

viii

ġEKĠLLER DĠZĠNĠ

ġekil Sayfa ġekil 1. 1. Schiff bazı bireĢim reaksiyonu ( R: Alkil veya aril, Z: Alkil, aril ve hidroksil

dıĢındaki moleküller) ... 3

ġekil 1. 2. Schiff Bazı Ligandının Meydana GeliĢinin Ġlk Kademesi ... 5

ġekil 1. 3. Schiff Bazı Ligandının Meydana GeliĢinin Ġkinci Kademesi ... 5

ġekil 1. 4. KarmaĢık Maddelerin Ġsimlendirilmesi ... 6

ġekil 1. 5. Jablonski enerji diyagramı. ... 8

ġekil 1. 6. Meta Durumunda Olmayan Gruplardan OluĢan Halkalar ... 12

ġekil 1. 7. “Comparmental” ligand çeĢitleri ... 12

ġekil 1. 8. “Comparmental” ligandın metal kompleksi ... 12

ġekil 1. 9. Pirazolon türevli yeni Schiff baz ligandları ve kompleksleri ... 17

ġekil 1. 10. 4-Aminoantipirin (fenazon) ile yapılan farklı yapıdaki Schiff bazları ... 17

ġekil 1. 11. 4-Aminoantipirin Schiff baz analogları ... 18

ġekil 1. 12. NiL bileĢiğinin kimyasal yöntemi... 19

ġekil 1. 13. Antibakteriyel Schiff baz ligandlarının bileĢimi ... 19

ġekil 1. 14. Trimethoprim [2, 4- Diamino- 5-(3, 4‟, 5‟-trimetoksibenzil) pirimidin] BileĢimi 20 ġekil 1. 15. Barbitürik Asit Formu ... 21

ġekil 1. 16. Kinolin Halkası ... 22

ġekil 2. 2. Metal-iyon kontrollü [1+1] ve [2+2] Schiff-baz makrohalka kompleks oluĢumlarının Ģematik gösterimi ... 25

ġekil 2. 3. Pridoksal-5‟- fosfat' a benzeri yapıda bulunan salisilaldehit ... 27

ġekil 3. 1. P-1‟in sentezi ... 29

ġekil 3. 2. P-2‟in sentezi ... 30

ġekil 3. 3. P3‟ün sentezi ... 31

ġekil 4. 1. Schiff baz bileĢiklerinin sentez Ģeması ... 35

ġekil 4. 2. P-1‟in FT-IR (ATR) grafiği ... 36

ġekil 4. 3. P-2‟nin FT-IR (ATR) grafiği ... 37

ġekil 4. 4. P-3‟ün FT-IR (ATR) grafiği ... 37

ġekil 4. 5. P-1‟in 1 H-NMR grafiği ... 38 ġekil 4. 6. P-2‟nin 1 H-NMR grafiği ... 38 ġekil 4. 7. P-3‟ün 1 H-NMR grafiği ... 39

ġekil 4. 8. Farklı metal katyonları varlığında; a) P-1, b) P-2 ve c) P-3 ligandlarının absorpsiyon spektrumları ... 40

ġekil 4. 9. Farklı metal katyonları varlığında; a) P-1, b) P-2 ve c) P-3 ligandlarının emisyon spektrumları ... 41

ġekil 4. 10. P-1 ve P-2 ligandlarının floresans titrasyon deney sonuçları ... 42

ġekil 4. 11. Job plot tekniği ile P-1 ve P-2 ligandlarının Hg2+ ve Al+3 iyonları ile kompleks sitokiyometrisi ... 43

(12)

ix

ġekil 4. 13. P-1, P-2 ve P-3 ligandlarının metal kompleksleri ile a) Uv ıĢığı, b) gün ıĢığı altındaki görüntüleri ... 45 ġekil 4. 14. Disk difüzyon yöntemi ile incelenen E. coli ve B. subtilis suĢlarının ligand içeren disklere karĢı direnci görünümü ... 46

(13)

x

ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ

Çizelge Sayfa Çizelge 1. 1. Temel haldeki elektron enerji verilerek uyarıldıktan sonra tekrar temel haline dönüĢü sırasındaki aydınlanma türleri ve süreleri ... 11

(14)

1 1. GĠRĠġ

Schiff bazlarının hazırlanması 19. yüzyılda (1864 yılında) ilk defa Nobel ödüllü Alman Kimyager Hugo Schiff tarafından birleĢtirilmiĢtir (Schiff, 1869). Pfeiffer tarafından 1933 yılında ligand olarak kullanılmıĢtır (Pfeifer, 1932). Schiif bazları keton ve aldehitin primer amin grupları ile kimyasal reaksiyonu sonucu oluĢur. Kimyasal reaksiyon sonucu meydana gelen (C=N) karbon azot çift bağına imin ya da azometin bağı Ģeklinde isim verilir. Genellikle primer aminler ile aldehitlerin kondenzasyonu (iki molekül tepkimeye girerek büyük bir molekül oluĢtururken H2O ve HCI gibi küçük moleküller açığa çıktığında gerçekleĢen tepkimedir) oluĢturulur. Schiff baz ligandları merkez atomuna bağlanmıĢ iyi bir azot donör anyon ya da nötr moleküllerdir. Söz konusu ligandlar koordinasyon maddesinin meydana geliĢ esnasında metal iyonunlarına elektron çifti veya birden çok çiftleri vermektedir. Kararlı 4, 5 ya da 6 halkalı karmaĢık moleküller oluĢturabilmeleri için, schiff bazlarının azometin grubuna oldukça çok yakın olmaları gerekmektedir. Ġçinde hidrojen atomu bulunduran ikinci bir iĢlevsel grup bulunmalıdır. ĠĢlevsel grubun hidrojen atonlarının yer değiĢtirilebilir olması gerekmektedir (Thaker, 1986).

Schiff bazlı monometalik geçiĢ metal komplekslerinin bakteriler olarak spektral analizi, anti-kanser, anti-mikrobiyal, anti-histaminik, anti-fungal, anti-bakteriyel aktivitelerinden dolayı sağlık sektöründe kullanılan schiff bazlarının sentezlenmesi ve daha sonra bunların karmaĢık yapı kapasiteleri ve stabilitelerini göz önünde bulundurabilmek için Tc-99m radyoaktif ilaç ile tetkiklenmiĢlerdir (Erdem, 2018).

Sentezlenen bileĢiklerin Tc-99m ile ön kompleksleĢmesinin fizyolojik koĢullar altında yeterince kararlı kompleksler verdiği bulunmuĢtur (Erdem, 2018).

Bu yeni Schiff baz ligandlarla yapılan ön çalıĢmalar, insan tümörünün hedeflenmiĢ canlının içinde görüntülenmesi için deneyler yapılmasına teĢvik etmektedir. Bu kompleksler kendini tehdit altında hissetmediği için, bunlar farklı hayvan modellerinde ve hücre hatlarına uygulanarak alanları daha da geniĢletilebilir (Sinha ve ark., 2008).

Schiff bazlar, supramoleküler ve nano kimyada, tıpta, makrohalka sentezlerinde, boya sanayisinde ve çevre kimyasında önemli bir yere sahiptir. Koordinasyon kimyada ligantların Schiff bazların alkali metallerin ve geçiĢ metaller ile oluĢturdukları pek çok durumda, liganttaki sadece bir atom metale bağlanır, bu nedenle diĢçilik bir değere eĢittir ve ligandın

(15)

2

monodentat olduğu söylenir (bazen belirsiz olarak adlandırılır). Birden fazla bağlanmıĢ atoma sahip olan ligandlara polidentat veya multidentat denir. Mono-nükleer, bi-nükleer ve poli-nükleer komplekslerin heteropolidentat ligantları önemli bir sınıfı temsil etmektedir. Bu yapılar sentetik olarak elde edilen ilk metal makro halka kompleksleridir (Bhattacharyya ve ark., 2015).

Makrohalkalı Schiff baz komplekslerinin, sert-yumuĢak karıĢık donörler içerebilmesi ve dolayısıyla çok yönlü koordinasyon davranıĢı göstermeleri, tümör, bakteriyal, anti-kansorejenik, anti-fungal ve anti-viral gibi geniĢ bir biyolojik aktiviteye sahip olmaları kimyacılarının bu yapılar üzerindeki koordinasyon çalıĢmalarına odaklanmalarına neden olmuĢtur (Da Silva ve ark., 2011).

Tıpta anti-kanser aktivite göstermesi özelliğinden dolayı Schiff bazlarının önemi büyük ölçüde artmaktadır. Tıpta kanserli hücrede reaktif olarak kullanılması üzerine çalıĢmalar ve araĢtırmalar günden güne artarak devam etmektedir (Scovil ve ark., 2006). Schiff bazların aromatik aminlerden sentezlenmiĢ kompleksleri kimyasal reaksiyonlarda, özellikle kemoterapide, oksijen molekülünün sorunsuz olarak alyuvarlar ile temas haline geçmesiyle substratlarda kullanılmaktadır ( Trafder ve Miah, 1986; Singh ve Rana, 1986).

Schiff bazlarının tüm metallerle Ģelatları veya kompleksleri sentezlenebilir. Bu sonuçlar ile birlikte oluĢan, merkez atomuna bağlı nötr moleküllerde metaller ile birleĢebilen ve merkez atomuna bağlanan atomların sayısı azdır. Bunlardan en geniĢ ölçüde bilinen ve üzerinde çalıĢılmıĢ olanları kükürt, azot ve oksijen atomlarıdır (Black ve ark., 1977). Schiff bazları ve oluĢturdukları kompleksleri, olefinlerin hidrojenlenmesindeki katalitik aktiviteleri, elektrokimyasal elektron transferi, tersinir olarak oksijen bağlamaları, fotokromik (UV ye bağlı) özellikleri bakımından önemli maddelerdir (Gündüz ve ark,, 1998).

1. 1. Schiff Bazları

1. 1. 1. Schiff Baz Ligandları ve Fiziksel Nitelikleri

Schiff bazlarının sentezi, literatürde bildirildiği gibi piridin-2-aldehitin üzerinde uygulanan kimyasal iĢlemler sonunda elde edilen bir baĢka madde ve aminofenol, anilin ve aminopiridin analoglarının üzerinde uygulanan kimyasal iĢlemler sonunda elde edilen bir baĢka madde yoğunlaĢma reaksiyonundan baĢlayarak yüksek verimlilikte üretilmiĢtir (Gonzales ve ark., 2003).

(16)

3

Schiff bazı birleĢim kimyasal reaksiyonları ġekil 1. 1. de gösterilmiĢtir. Kimyasal reaksiyon iki yönlü olarak belirli bir dengeli hızla gerçekleĢmektedir. Kimyasal reaksiyon; azot atomunda en az bir tane ortak elektron kullanılan ve buna binaen elektron alıĢveriĢi sonucu bağ elektron çifti içeren amin bileĢikleri ile yapıldığı zaman gerçekleĢir. Schiff bazlarının birleĢimleri sırasında ortam susuz olmalıdır. Normalde kolayca hidroliz olabilirler. Kimyasal reaksiyonda açığa çıkan su kaynama sıcaklığı aynı olan ve karıĢım oluĢturabileceği bir çözücü ile uzaklaĢtırılmalıdır (Tanaka, 1931).

ġekil 1. 1. Schiff bazı bireĢim reaksiyonu ( R: Alkil veya aril, Z: Alkil, aril ve hidroksil dıĢındaki moleküller)

PolimerleĢen Schiff bazları amonyaktan elde edilmiĢtir dayanıklı değildir. Önceden oluĢturulan schiff bazlarının katı desteğe tutturulması veya katı destek üzerinde schiif baz oluĢumu oldukça önem arz etmektedir. Schiff bazlar birçok uygulama alanlarına sahiptirler (Chen ve ark., 2014).

Schiff bazlarında kükürt içeren metal komplekslerinin antikanser etkinlikleri tespit edildikten sonra bu komplekslerle ilgili çalıĢmalar artıĢ göstermiĢtir (Klayman ve ark., 1983). Tümörlere karĢı aktivite gösteren platin komplekslerinin metal ihtiva eden bileĢiklerinde önemli ölçüde virüslerin zararlı etkilerini önlediği bilinmektedir (Kuduk, 1994).

Schiff bazları ve bunların metaller ile yapmıĢ oldukları kompleksler, oksidasyon, hidrojenasyon, epoksidasyon, katalizlenme ve izomerizasyon olaylarında belirli organik reaksiyonların kükürt içeren hidrokarbonlardan kükürdün uzaklaĢtırılması gibi, seçici ekstraksiyon alanında farklı çözücü sistemlerindeki metal iyonları ile, metalik özellik gösteren iyonlardan ya da organik kirleticilerin atık sulardan ayrıĢtırılması, proteinlerin saflaĢtırılması gibi çok geniĢ kullanım alanlarına sahiplerdir. Bunun yanında son zamanlarda ki yapılmıĢ çalıĢmalarda bazı bakterilere karĢı antimikrobiyal aktiviteler gösterdiği gözlemlenmiĢtir (Yıldırım ve ark., 2007).

Primer aminle ile aldehitlerin reaksiyonları çok hızlı ve kolay olup schiff bazlarını oluĢtururlarken, bu reaksiyon hız ve kolaylığı ketonlarda zannedildiği kadar kolay değildir. Bu sebeple birden çok sayıda faktöre bağlı kalmaktadır. Ketonlardan schiff bazı ligandı

(17)

4

oluĢturabilmek için; uygun PH aralığı, uygun katalizör, kimyasal tepkime sonucunda oluĢan su, kaynama sıcaklığı aynı olan bir çözücü ile karıĢtırılıp ve uygun reaksiyon sıcaklığı gibi birçok faktörün gözönüne alınması gerekmektedir. Aldehit ve aromatik aminlerden oluĢan Schiff bazları, lifetik bileĢiklerden oluĢan ürünlerden daha stabil ve hidrolize karĢı dirençlidirler. Katalizör, uzun kimyasal tepkime süresi ve yüksek sıcaklık Schiff bazının oluĢumu için gereklidir (Moreno ve ark., 2011).

Schiff bazları çok yaygın kullanılan organik bileĢiklerdendir. Schiff bazı kompleksleri, boyar maddelerin üretiminde, bazı tıbbi ilaçların üretilmesinde, plastik sanayisinde, teknolojik geliĢmeleri ve faydalarını yakından takip eden alanlarda, polimer bölümünde (sürekli oluĢu ve çevre uyuĢması açısından yeni arayıĢlara yol açmıĢtır), tarım alanında, sıvı kristal teknoloji ve analitik kimya gibi çeĢitli alanlarda zaman ilerledikçe önemliliği artan maddelerdir. Günümüzde platin elementinden oluĢmuĢ bileĢikler ve propan ile salisilaldehit, dört karbonlu, beĢ karbonlu, propan aminlerden oluĢan schiff bazlarının galyum bireĢimleri kanser kemoterapisinde kullanıma alınmıĢtır. Son yıllarda tıpta Schiff bazlarının kanser hücresi üzerine etki göstermesinden dolayı önemi zaman geçtikçe arttı, bu yapılara olan ilgi de giderek artmıĢtır. Birçok çalıĢmada Schiff bazları ve karmaĢık yapılarının antikanser aktivitesine sahip olmalarından dolayı çeĢitli kanserli hücreler üzerinde yapmıĢ oldukları etkileri ve antikanser ajanlar olarak kullanılmaları araĢtırılmaktadır (TaĢkın ve ark., 2012). 1. 1. 2. Schiff Bazı Ligandlarının OluĢumunun ĠĢleyiĢ Biçimi

Schiff baz birleĢim Ģeması iki kademeli iĢlemden oluĢmaktadır. Karbonil bileĢikleriyle primer aminlerin girmiĢ oldukları tepkime sonucu oluĢmuĢ schiff bazlarının bireĢiminin ilk basamağında, elektronca zengin aminin karbonil karbonuna (kısmi pozitif yük taĢıyan) katılması, akabinde azotun bir proton kaybederek, oksijene bir proton bağlanımı mekanizmasıdır (Huang ve ark., 1998).

1. AĢama: Katılma

Azot üstündeki ortaklanmamıĢ elektron çiftinden ötürü, primer amin bir nükleofil gibi davranıĢ sergiler. Karbon-oksijen bağının uzaklaĢması ile schiff bazı oluĢum tepkimesinin birinci basamağında karbonil karbonuna nükleofiliğin yapmıĢ olduğu bir ataktır (Atahan ve ark., 2015).

(18)

5

ġekil 1. 2. Schiff Bazı Ligandının Meydana GeliĢinin Ġlk Kademesi

2. AĢama: Ayrılma

Schiff bazı ikinci basamağında OH grubu protonlanmıĢtır. Bu ayrılma basamağında su ayrılır ve aynı zaman da azotta bulunan ortaklanmamıĢ elektronlar kullanılıp bir karbon-azot π bağı meydana gelir. Bu meydana gelen schiff bazı protonlandırılmıĢtır. Tepkimede çok hızlı bir Ģekilde proton eksilmesi sonucu tepkimenin sonunda çıkan ürün Schiff bazdır (Ho, 1994).

ġekil 1. 3. Schiff Bazı Ligandının Meydana GeliĢinin Ġkinci Kademesi 1. 1. 3. Schiff Baz Ligandlarının Adlandırılması

Schiff baz ligandlarının birbirinden değiĢik adlandırma yöntemleri kaynaklarda kullanılmaktadır. Yapısında tek ya da daha çok benzen halkası olan bileĢikler sınıfının birçoğu, suda çok az çözünen renksiz aromatik sıvı bir madde olan salisilaldehit ve türevi bileĢiklerden sentezlenmiĢtir. Bu bileĢikler benzilialdiimin, imino, salisilaldiimin yada salisiliden anilin biçimlerinde adlandırılmaları yapılmıĢtır (Allan ve McCloy, 1992).

(19)

6 ġekil 1. 4. KarmaĢık Maddelerin Ġsimlendirilmesi

1. 1. 4. Schiff Bazı Ligandlarının Spektroskopik Nitelikleri

Schiff bazlarının biyokimya ve analitik uygulamalarındaki öneminden ötürü spektroskopik özellikleri ilgi çekmektedir. Aromatik azometinlerde yapılan NMR çalıĢma sonuçları, azot ve hidroksi grubu arasında bulunan hidrojen bağına aittir. Buna istinaden Hammet, azometin protonunun kimyasal tepkimesine substituent tepkilerini σp sabiti ile iliĢkilendirmiĢ ve aldehit halkasındaki para substituentler ile bir iliĢkisinin varlığını göstermiĢtir (Andrzejewska ve Sadlej, 2004).

Azometinlerin NMR spektrumları, substituentlerin konjugatif etkilerinden, aromatik aldehit birleĢiminde para substitusyonunun etkisi ile aynı doğrultuda azometin protonunun kimyasal tepkimesinde değiĢiklik meydana geldiğini göstermektedir (Koçyiğit ve Güler, 2010).

Schiff bazlarından hidroksil grubu içerenler FT-IR spektrumları, karakteristik υ(C=N) ve υ(OH) frekanslarının gözleme dayalı incelenmesi amacıyla alınır. Ayrıca, azometin azotu ile orto-hidroksi grubu hidrojeni arasındaki olası hidrojen bağı oluĢumuna bağlı υ(OH) frekanstaki farklılıklar incelenir (Asada ve ark., 2005).

Konjuge-Ģelat halka sistemi elektronegatif olan azotun azometin bağında polarizasyona neden olması ile yapılan hidrojen bağı kaynaklı oluĢmuĢtur. YaklaĢık 2700-2800 cm -1

arasında oluĢan band bu halka sisteminin içinde gözlenir. 3500 cm-1 in üstünde olduğunda π bağında –OH kümesine ait kapsamı büyük olan bir band gözlenir. Akabinde –

(20)

7

OH bandı karmaĢıklık oluĢumundan sonra yok olur. –N=C– grubu Schiff baz ligandlarının parçasındaki düzlem içi kımıldanıĢından ileri gelen absorbsiyonlar, çevresinde bulunan elektronik çeĢitlikliklere karĢı çok hassas olduğundan iminlerde hemen hemen 1640-1630 cm -1

de gözlemlenme sağlanmaktadır (Erim, 1985). 1. 1. 4. 1. Floresans ve Floresans Özellikli BileĢikler

Luminesans, uyarılmıĢ bir elektrotun enerji düzeyinden tekrar temel enerji düzeyine dönerken oluĢan fazla enerjisini absorplanan veya yayılan elektromanyetik ıĢımanın ölçülmesi ve yorumlanmasıdır. Luminesans spektroskopisi iki farklı spektroskopik tekniği içine alan genel bir adlandırmadır. Bu teknikler floresans ve fosforesans. Moleküler floresans ve fosforesans spektroskopisi karĢılıklı olarak biri ötekine, öteki de ona çok benzeyen spektroskopi dallarındandır. Bu iki farklı spektroskopi kolu maddenin üstüne düĢen elektromanyetik yansıma ile uyarılır. Ġlk halde bulunan elektronların uyarılarak üst enerji düzeyine çıkması ve daha sonra bu halleri ile kararlı duramadıklarından geri ilk temel enerji düzeylerine geri dönerlerken ortama verdikleri ıĢımaların değerlendirilmesi temel prensibine dayanmaktadır. UyarılmıĢ durumlu molekülün tekrar temel duruma dönüĢ Ģekline göre fosforesans veya floresans yayma oluĢur (Duman, 2007).

Maddenin absorbsiyonla ıĢın enerjisi olayı o maddenin iyon, atom ya da moleküllerine geçirilir. Bu durum sonrasında ıĢın gücünü absorplamıĢ olan iyon, atom ya da moleküller uyarılmıĢ bir duruma çevrilirler. UyarılmıĢ halde olan bir atom ya da molekül 10-8

saniye kadar aktivite gösterebilir. Absorpladığı enerjiyi yansıtarak tekrar eski ilk haline gelir (CireĢ ve ark., 1998).

Floresansın yayma hızı 108

s-1 dir. Bundan dolayıdır ki tipik floresans yarı ömrü 10 ns (10-8 s) dir. Bir molekülün ıĢıklı görünmesini sağlayan floroforun yarı ömrü (τ), temel enerji düzeyine dönüĢümler arasındaki ortalama zamandır. Fosforesansta durum bu Ģekilde değildir. Emisyon (Bir molekül çok üstteki enerji seviyesinden çok alttaki enerji seviyesine düĢerken üzerinde bulundurduğu çok yüksekteki enerjiyi yayarak atmaya çalıĢır. Foton temel parçacık Ģeklinde yaymaktadır. Bu Ģekilde meydana gelen olay “emisyon” olarak adlandırılır) hızı yavaĢtır (10 -3

-10-2 s), temel enerji düzeyine dönüĢ yasaklanmıĢtır. Bundan dolayıdır ki fosforesans yarı ömrü milisaniye ile saniye arasındadır. IĢığın absorpsiyon ve emisyonu arasında olan dönüĢümler Jablonski grafiği ile açıklanmıĢtır (Topkaya, 2010).

(21)

8 ġekil 1. 5. Jablonski enerji diyagramı.

Molekülün uyarma dalgaboyu λ1 ve λ2 gibi iki farklı dalga boyundaki ıĢının absorbansı ile oluĢmuĢtur. Daha yüksek enerjili λ2 dalga boylu ıĢın, absorbans ile daha yüksek enerjili S2 uyarılmıĢ singlet durumuna geçerken (S0 → S2 ), daha uzun dalga boylu λ1 ıĢını absorbans ile daha düĢük enerjili S1 uyarılmıĢ singlet durumuna geçer (S0 → S1). Bu absorbe edilerek uyarılmıĢ singlet durumundan çeĢitli enerji seviyelerine geçiĢ olabilmektedir.

Fosforesans, floresans ve absorpsiyon giriĢleri ġekil 1. 5.‟ teki Jablonski Grafiği ile açıklanmaktadır. Elektronik enerji düzeyleri en baĢ temelde (S0) ve atoma enerji vererek (S1, S2,...) singlet ve uyarılmıĢ triplet (T1) güç enerji seviyeleri olarak isimlendirilir. Bunun yanında her bir enerji seviyesine iliĢkin birbirinden farklı titreĢimde enerji seviyeleri bulunmaktadır. Floresans maddeye ıĢık tarafından enerji verildiğinde, ıĢığın absorpsiyonu ile kendi halinde bulunan elektron çiftlerinden biri S1 veya S2 uyarılmıĢ enerji seviyesindeki titreĢim seviyelerinden birine ulaĢır. Akabinde kimi moleküller harici titreĢim seviyesindeki

(22)

9

elektronlar dıĢarıya ıĢınım yayarak en düĢük S1 titreĢim seviyesine geçerler. Bu yayınım tahmini 10-13 sn sonra veyahut daha az zamanda gerçekleĢebilir. UyarılmıĢ elektronlar daha sonra temel haldeki (S0) titreĢim enerji seviyesine geçerler. Bu süre zarfında dıĢarı ıĢınım yayarlar. Bu gerçekleĢen olaya floresans denir. Floresans oluĢum süresi ise yaklaĢık tahmini olarak 10-6 s‟ dir. S1 seviyesinde uyarılmıĢ halde bulunan elektronlar aynı anda spin dönmesi gerçekleĢtirerek 1.triplet enerji düzeyi olan T1‟e geçebilirler. Triplet enerji seviyesindeki elektronların, (S0) temel enerji düzeyine sönmesi olayına ise fosforesans denir. Bunu ancak ıĢınım yayarak gerçekleĢtirebilirler. Temel enerji düzeyinden triplet enerji düzeyine doğrudan geçiĢlerin gözlenmesi imkansız olduğu için buna yasaklanmıĢ geçiĢler denir. Bunun yanısıra S1 uyarılmıĢ haldeki enerji düzeyinden ve T1 uyarılmıĢ haldeki enerji düzeyinden temel haldeki enerji düzeylerine ıĢıma olayı gerçekleĢmeden de geçiĢler mümkün olabilmektedir (ġener, 2006).

1. 1. 4. 2. Floresansın Uygulama Alanları

Biyokimya alanında; protein-antikor etkileĢimlerinde, fotodinamik terapi araĢtırmalarında, iyon iletimi ve membranlardaki geçirgenlik çalıĢmalarında, fotofizik ve fotokimya alanında; çözücü-çözünen etkileĢimleri çalıĢmalarında, uyarılmıĢ bölgelerin karakterizasyonunda, ham petrol karakterizasyonunda, çevre kirliliğine sebep olan moleküllerin tayininde, biyolojik sistemlerle ilaçların etkileĢiminde, genetik çalıĢmalarda örneğin DNA sarmalıyla alakalı yapılan deneylerdeki gibi pek çok bölümde floresans analizlerinin çok önemli bir yeri vardır (Lakowicz, 1999).

Floresans özellik gösteren bir maddenin yaydığı ıĢının dalga boyu o madde için karakteristik bir özellik olduğundan floresans analizleri ile maddelerin kalitatif analizi mümkün olur. Kantitatif analizleri ise belirli bir deriĢim aralığında floresans Ģiddeti ile deriĢimi arasındaki iliĢkinin doğrusal olmasından yararlanılarak yapılabilir. Çok düĢük deriĢimlerdeki çözeltiler (10-4 - 10-9 μM) kolorimetrik veya spektrofotometrik yöntemlerle tayin edilemediğinde floresans yöntemiyle tayin edilebiliyorlar. Floresans spektroskopisinin çok geniĢ bir uygulama sahasına sahip olmasının tek ve doğru nedeni, birden çok bilgiye ulaĢılabilmenin yanında, doğru, güvenilir ve fazla hassas duyarlılığından kaynaklıdır (Lakowicz, 1999).

(23)

10 1. 1. 4. 3. Floresansı Etkileyen DeğiĢkenler

Lüminesansı, bir maddenin yapılıp yapılamayacağına, hem moleküler yapısı hem de kimyasal çevresi etkinlik gösterir; lüminesans oluĢurken bu etmenler, emisyon Ģiddetininde belirlenmesinde rol alırlar.

Yapı: ġiddeti en yüksek olan aromatik halkalar bulunduran yöntemler düzenidir.

Yapısal rijitlik: Maddenin en küçük yapısı rijitse floresansının artmasını etkileyen bir

etmendir.

pH: Aromatik bileĢiklerin asit ya da baz bütünü içerik durumlarına binaen pH ile beraber floresansı değiĢkenlik gösterebilir.

Sıcaklık: Birden fazla en küçük parça için floresans kuantum istenilen sonucu sıcaklık

arttıkça düĢer. Ters orantı mevcuttur. Sıcaklığın artması küçük yapı parçacıklarının birbirlerine çarpmalarını arttırmaktadır. Bu sebepten ötürü floresans ıĢıma hızını azaltmaktadır.

Çözücünün polarlığının yükselmesi de floresansı arttırmaktadır. Ağır atom içeren çözücülerin tercih edilmesi de triplet oluĢturacağından floresansın Ģiddetini azaltır.

DağılmıĢ oksijen: Floresans Ģiddeti azalır.

Gelen ıĢığın dalga boyu ve gücü: Floresansı meydana getiren ıĢık dalga boyunun alt sınır standartı 250 nm‟dir. Gelen ıĢık Ģiddetinin yükselmesi floresansın doğrusal orantıda artmasını sağlamaktadır.

Konsantrasyon: Çözelti içindeki floresansın Ģiddeti maddenin içinde bulunan floresant maddesinin miktarı ile alakalıdır. Ġzlenen yol yüksek hassasiyete sahiptir. Bu sebepten dolayı çok seyreltik çözeltilerle madde miktarı tayin analizi yapmak mümkün olmaktadır (Currice ve ark., 2005).

(24)

11 1. 1. 4. 4. Absorpsiyon ve Emisyon Hızları

Herhangi evrede duran atom veya moleküllerin, baĢka farklı fazda bulunan atom veya moleküllerin arasında soft bir dağılım olacak biçimde yer değiĢikliği oluĢmasına absorpsiyon adı verilir.

IĢığın kısa aralıklarla sinyal Ģeklinde moleküle gönderilmesiyle moleküllerin bir kısmının uyarılmasından sonra, moleküllerin S1 enerji seviyesinden ortalama ömürleri zamanla logaritmik olarak azalır. IĢıma türleri ve süreleri uyarılmıĢ haldeki bir elektronun temel hale dönüĢü aĢağıdaki tabloda gösterilmiĢtir.

Çizelge 1. 1. Temel haldeki elektron enerji verilerek uyarıldıktan sonra tekrar temel haline dönüĢü sırasındaki aydınlanma türleri ve süreleri

Bir molekül uyarıldığında tekrar eski haline birkaç kuvvet etkisi altındaki basamağın birleĢimi yoluyla dönebilmektedir. Molekülün temel haline dönüĢte ilk tercih edilen yol, enerji vererek elektronun üst halinin raf ömrünü en aza indiren yoldur. Bundan dolayı, sönümleme hızlı ise emisyon gözlenir, ıĢımasız geçiĢlere göre de floresans gözlenir. Tabi bu ıĢıması olmayan yol çok daha büyük hız sabitine sahipse eğer, floresans ya yoktur veyahut çok fazla küçük Ģiddete sahiptir diyebiliriz (Tokman, 2007).

1. 1. 5. Schiff Bazı Ligandları ve Metal Kompleksleri

Schiff bazları genellikle N ve O donör atamlarını kapsamaktadır. Schiff bazlarının en düzgün ligandları imin kümesine orto halinde –OH, -NH2, -SH ve –OCH3 benzeri topluluklar muhafaza edenleridir. Bu grupların kimyasal reaksiyonları sonucunda halkalar meydana gelir (Kılıçaslan, 2013).

(25)

12

ġekil 1. 6. Meta Durumunda Olmayan Gruplardan OluĢan Halkalar

Ayrıca Mn(II), Mn(II) veya Mn(II), Mn(III) metalleri gibi iki tane metali yan yana bulundurabilen schiff baz ligandları mevcuttur. Bu ligand türleri “Comparmental” olarak adlandırılmaktadırlar. Bu tür ligandlar 1,3,5-triketonların α,ωetilendiaminlerle kondenzasyon reaksiyonu ile meydana gelmektedirler.

ġekil 1. 7. “Comparmental” ligand çeĢitleri

(26)

13

Metal komplekslerinin ve schiff bazlarının kullanım alanı oldukça geniĢ olup yapısal ve biyolojik önemlerinden dolayı üzerinde çok durulan çalıĢma yapılan bileĢiklerdir (Helmut, 1976).

Bu yüzden schiff bazlarıda yapılarında bulundurdukları karbon-azot çift bağından oluĢan „„azometin‟‟(–C=N–) grubundan ötürü potansiyel ligand özelliği taĢır. Bu gruptaki azot atomuna ait ortaklanmamıĢ elektronlar basit bir Ģekilde bir metal atomuna bağlanmak için kullanılır (Metzler, 1980).

Koordinasyon bileĢikleri genellikle metal-iyon kontrollü schiff bazları olarak sentezlenmiĢlerdir. Schiff bazları ve metal komplekslerinin hayatımızı pratik olarak kolaylaĢtırdığı için, önemli bir yere sahiptir. Bulunduğu bu önem günden güne katlanarak artmaktadır. Canlı yapılarında da koordinasyon bileĢikleri hayatsal öneme sahip bileĢiklerdir. Schiff bazları koordinasyon kimyasında ligand olarak kullanılır. Birçok değiĢik metallerle oluĢturdukları kompleks yapıları, katalitik ve biyolojik birden çok bilimsel çalıĢmayı oluĢturmuĢ ve oluĢturmaya da devam etmiĢtir (West ve Pannell, 1989).

Karbonil veya amin bileĢikleri altılı veya beĢli yarayıyıĢlılığı artırabilecek bir yapıda iseler, kararlı bileĢiği metal iyonlarıyla yapabilirler. Ligand ve metal parçacığına bağlı olarak karmaĢık maddelerinin taĢıdıkları özellikler değiĢebilmektedir. KarmaĢık bireĢimde tercih edilen metal parçacığının yükü, büyüklüğü ve yükün gerilimi karmaĢık yapının kararlı duruĢunu etkilemektedir. Bunların oluĢan kompleks yapıları polimer teknoloji biliminde polimerler için elektriği dağıtan bir madde olarak ve tarım sahasında kullanılmaktadır. GeçiĢ metal kompleksleri hariç Schiff bazları renksiz katılardır. Schiff bazı ligandlarının yapılarında boyarmaddelerde renk koyuluğunun arttırılmasını sağlayan gruplar bulunmaktadır. Bu gruplardan elde edilmiĢ metallerin karmaĢık bileĢikleri ilgi çekici maddelerdir. Schiff bazlarının kontrüksiyonunda bulunan kümelerden meydana gelmektedirler. Boya endüstrisinde özellikle de tekstil boyacılığında pigment boyar maddesi olarak kullanılmaktadır (Zeishen, 1987; Zeishen 1990). Hidrojenaz enzimi veya bazı Jack-Bean üreaz enzimlerinin içinde çok azda olsa Schiff bazı Ni(II) kompleks yapılarına rastlanılmıĢtır (Costamagna, 1992).

Metal oksitler, zeolitler, silika jel, polimer, aktif karbon, kum, kil, fiberler, suda istenmeyen anyon ve katyonların giderilmesi için kullanılan iyon değiĢtirici reçineler, selüloz gibi katı dayanaklar üzerine kimi küçük canlıların, polimerlerin, doğal bileĢenlerin, yarayıĢlılığını

(27)

14

oluĢturucu doğal maddelerin, metal tuzlarının immobilizasyonu ile alakalı birden fazla çalıĢma yapılmaktadır (Gao ve ark., 2007; Prado ve ark., 2004).

Ġyi bir absorban; laboratuvarda uygun gerekli özellikler altında kimyasal kararlılığını istikrarlı bir Ģekilde göstermek, yüksek seçicilik ve içine tutunabilme kapasitesinin iyi olması gereklidir (Mahmoud ve ark., 2004). ÇeĢitli absorbanlar arasında silika jel üzerine immobilizasyon edilen metal tutma yeteneğine sahip çeĢitli organik bileĢikler de önem arz etmektedir (Jal ve ark., 2004).

Metal komplekslerinin immobilize sentezinde iki yöntem aktif kullanılır. Bunlar adsorpsiyon ve katı desteğe kovalent bağlanmadır. Katı destek olarak aktif kömür ve alumina kullanıldığında baĢvurulan ilk yöntem katı desteğe adsorpsiyondur. Proteinlerin adsorplama iĢlemlerinde ve enzim saflaĢtırmada iyon değiĢtiriciler kullanılır. Diğer metot yüzey gruplarına katı desteğin metal kompleksini bağlaması için o bölgeye sabitleyerek tutturabilme maddesinin kullanılmasını içermesidir. Organik fonksiyonel grupların immobilizasyonu sayesin de silika jellerin üzerine değiĢik özellikte silikalar oluĢturulmuĢtur. Bu iĢlem de istenilen organik fonksiyonel grubu içeren organik molekül; katı destek ile organik molekülün ara yüzeyine bir ara geçiĢ maddesi bağlanır ve onun tam üstüne organik molekül tutturulur ya da doğrudan herhangi bir ara bağlayıcı kullanılmaksızın organik molekül katı desteğe bağlanabilir. Organik-inorganik destekler üzerinde silika jeller belirgin avantajlara sahiptir. Bazı bakterilere karĢı son zamanlarda yapılan çalıĢmalarda antimikrobiyal aktivite gösterenlerin olduğu Ru ve Mn Ģelatlarının suyun fotolizini özel Ģartlar altında katalizlediği, Schiff bazı Ģelatlarının katalizör Ģeklinde katodik oksijen indirgenmesinde Fe (II) iyonunun su ve hava ile yararlı bir Ģekilde kullanılabileceği tespit edilmiĢtir (Ġspir, 2005).

Ġnsan sağlığı açısından metal zehirlenmelerinin önemlilik derecesi oldukça büyüktür. Hastalıkların teĢhisinin konulması için dokularda metallerin nitel ve nicel analizlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bundan dolayıdır ki metal analizleri ve metal tayinleri için nitel ve nicel gözlemlere gereksinim duyulmaktadır. Bu nedenle metallerin analiz edilmesi için birden çok spektroskopik yöntem çalıĢılmıĢtır. Enzimler canlı sistemlerde oldukça önemli biyomoleküllerdir. Biyomoleküllerin birçoğu metal iyonunu kofaktör olarak olarak bulundurur. Bundan dolayıdır ki enzimler metal iyonlarından çok kolay etkilenir. Belirli konsantrasyon da birçok metal iyonu bir enziminaktivatörü veya inhibitörü olarak davranabilir. Birçok hastalığın iyileĢtirilmesi modern tıpta enzimlerin aktivasyonu veya inhibisyonu üzerinden gerçekleĢir. Farmakolojide önemi büyüktür. Biyolojik olarak yapılacak

(28)

15

olan çalıĢmalar hastalıkların tedavisi için ve yeni ilaçların üretilebilirliği için oldukça önemlidir. Deneysel Ģartları verilen bir madde için fosforesans, absorbsiyon ve flüoresans spektrumları karakteristik niteliktir. Maddelerin nitel ve nicel analizlerinde bu spektrumlar kullanılabilir. Absorbsiyometrik tekniklere nazaran lüminesans metodlar yaklaĢık 10³ defa daha hassastır (You ve Zhu, 2004).

Alüminyum çok yaygın bir metaldir. Fakat aĢırı alüminyum bazı insan dokularına zarar verebilir. Alzheimer ve Parkinson hastalıklarına yol açar. Çok fonksiyonlu bir floresan ve kolorimetrik reseptör1 ve CN- sulu çözelti içinde geliĢtirilmiĢtir. Reseptör1 Al+3‟e karĢı mükemmel bir seçicilik sergilemektedir. Al+3

için floresan bazlı testin duyarlılığı (0,193 μΜ)dur. Dünya Sağlık Örgütü‟nün (WHO) içme suyunun klavuzdaki standartı 7,41Μm‟dur ve duyarlılık sonucu bu standartın çok çok altındadır. Reseptör1‟in pH aralığı 4-10‟dur. Bunun yanında ise Reseptör1 CN-„ye oldukça seçici bir kolorimetrik tepki göstermiĢtir. Diğer anyonlardan etkilenmeden hemen renksizden sarıya çevirmiĢtir. Dünya Sağlık Grubu kirleticiler ve alüminyum konsantrasyonunu 20 μg ile sınırlandırdı. Asitli koĢullarda sudaki alüminyum mineralleri artar. Bu durum bitkiler ve balıklar için ölümcül bir durum olabilir (Hellström, 2007).

Diferansiyel taramalı kalorimetre ve toz X ıĢını difraksiyon analizi ile incelenen yapıları ve ısıl stabiliteleri ile elde edilir. Çok fonksiyonlu bi- ve tetradentat schiff baz ligandları ve bunların tetra ve heksa koordineli Ni(ll) türevleri sentezlenir. H-bağlı kendinden montajlı supramoleküler ağlar, yeni eklentiler (ligandlar ve Ni(ll) kompleksleri) ve karboksilik asitler arasındaki etkileĢimler ile elde edilir.

1. 1. 6. Schiff Bazı Ligandlarının Biyolojik Kullanım Sahaları

Schiff baz ligandları, çeĢitlilikleri bol sentetik ve doğal bileĢikler içerisinde, antifungal, antitüberküloz, antimataryal, antipiretik, antibakteriyel, antiinflamatuar ve antiviral özelliklerini içinde barındıran çok büyük bir biyolojik etkinlik sahası teĢhir edilmektedir (Kumar ve ark., 2017).

Bir enzim substratının karbonil veya amino gruplarıyla aktivasyonunu ihtiva eden bir sıra enzimatik tepkimede schiff bazları mühim bir ara molekül gibi görünebilir. Azometin veya imin kümeleri çeĢitli natürel, natürel türevli veya saf halde bulunmayan bileĢiklerin ortamında bulunabilmektedir. Primer aminin kondenzasyonunu içeren biyokimyasal proses, katalitik mekanizmanın en önemli tiplerinden biridir. Bu proses genellikle bir Schiff bazı oluĢturmak

(29)

16

üzere enzimdeki lizin kalıntısının, bir imin veya substratın karbonil grubuyla tepkimeye girebilmesidir. Bu çeĢit bileĢiklerde bulunabilen imin grupları biyolojik etkinlikler için büyük önemli yere sahiptirler (Ramana ve ark., 2007).

Ġminler çok kolay hidrolize uğramalarının yanında oldukça kararsızdırlar. Kolayca hidrolize uğramasından kaynaklı, metal yükleri makro halkaların içinde barınan imin iliĢkilerini kararlı bir duruma getirebilmektedir. Bu sebepten ötürü birden çok ilaç metal karmaĢası Ģeklinde revize edilmektedir. Bu vaziyet Schiff baz ligandlarına, çok geniĢ bir biyolojik etkinlik ve çok yönlü farmakolojik hususiyetleri kazandırmıĢtır. 4-aminoantipirin pirazolon ilaçlarından biridir. 3-hidroksi-4-nitrobenzaldehit, 4- Aminoantipirin ve o-fenilendiamin‟in tepkimesi sonucu meydana gelmiĢ Schiff bazını oluĢturmuĢlardır. Schiff baz ligandları biyolojik, analitik, klinik ve farmakolojik durumlarda farklı türden icraatlara sahip olmaktadır (Raman ve ark., 2007). Bu ligand dizesi Co (II), Mn (II), Cu (II), VO (IV), Zn (II), Hg (II), Ni (II) ve Cd metalleriyle değiĢiklik sağlanarak metal komplekslerini meydana getirmiĢlerdir.

Laboratuvar koĢullarında antimikrobiyal aktivite için, araĢtırılan bileĢikler, Escherichia Coli, Salmonella typhi, Bacillus subtilis, ve S. aureus bakterileri ve mantar Rhizoctonia bataicola, Aspergillus flavus ve Aspergillus niger‟e karĢı analiz edilmiĢtir. Çıkan sonuçlar, çoğu karmaĢık bireĢimlerin serbest halde bulunan merkez atoma bağlı atomun çok yüksek düzeyde antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğunu kanıtlamıĢtır. ġelatların bu çok yüksek antimikrobiyal aktiviteleri Ģelasyon kuramına bağlı tutularak açıklanmıĢtır. ġelat oluĢumu ligand orbitali ile örtüĢtüğü için, metal iyonunun üretilen elektrik kutuplarını ayırt etmesinden dolayı ve metal iyonunun pozitif yükünün donör topluluklarla bölüĢümünden kaynaklı azaldığı gözlemlenmiĢtir. Çok fazlası, π negatif elektrik yüklü atomlarının bütün Ģelat halkası üstünden delokalizasyonunun artmasıyla ve ĢelatlaĢmanın merkez atomunda yağda çözünme niteliğini fazlalaĢtırmasıyla karmaĢık yapıların lipid membranlara girebilmesini ve küçük canlı organizmaların enzimlerindeki metal bağlama yerlerinin devre dıĢı bırakılmasını gerçekleĢtirmiĢtir. Bu kompleks yapılar aynı dönemde canlı hücrenin solunum iĢlevini bozmuĢtur ve bununla birlikte organizmanın daha çok büyümesini engelleyen protein maddelerin meydana gelmesini engellemiĢtir. Yukarıdaki metal bileĢimlerinden Co, Ni ve Cu kompleks yapılarının, DNA‟yı redoks tepkimesi (elektron alıĢ veriĢinin olduğu kimyasal tepkimelere indirgeme ve yükseltgenme tepkimeleri ya da redoks tepkimeleri denir) ile parçalayarak nükleaz aktivitesi sergiledikleri tespit edilmiĢtir (Sharaby ve ark., 2017).

(30)

17

Burlov ve arkadaĢları 2015 yılında yeni çinko bileĢimlerinin öncüleri olarak kinolil-3-pirazol (I) ve kinolil-6-pirazol (II) azometinlerini kullanmayı tercih etmiĢlerdir. Çinko kompleks yapılarının elektrolüminesans ve fotolüminesans nitelikleri detaylı bir Ģekilde incelemeye alınmıĢtır. Fotolüminesans birbirinden farklı her bileĢik için de maksimum λ= 478 nm dolayısındadır. KarmaĢıklıkları hareketli elveriĢli durum olarak kullanan elektrolüminesans cihazlarının ilk örnekleri çizilmiĢ ve analiz çalıĢmaları yapılmıĢtır. Elektrolüminesans katman olarak bileĢik III, bileĢik IV'e göre cihazda, çok yüksek parlaklıkta bir değiĢimi meydana geldiğini göstermiĢtir (ġekil 1. 9).

ġekil 1. 9. Pirazolon türevli yeni Schiff baz ligandları ve kompleksleri

ġekil 1. 10. 4-Aminoantipirin (fenazon) ile yapılan farklı yapıdaki Schiff bazları

4-Aminoantipirin (fenazon) ile meydana getirilen birbirinden farklı yapılarda ki Schiff bazlarında, canlılık etkinliği yönünden antiinflamatuar ve analjezik etkisi ile antibakteriyal,

(31)

18

antiviral ve 31 antitümör etkinlik gösterdikleri bilinen bir durumdur. Yine bu duruma çok yakın bir etkinlikte Haynes ve ark., (2012), tarafından çalıĢılmıĢtır. Bir dizi 4-aminoantipirinin Schiff baz ligand dijitallerinin bireĢimleri, etanol içinde çeĢitli yerine geçen benzaldehitlerle kondenzasyon polimerleĢmesi tepkimeleri sonucunda meydana gelmiĢtir ve akabinde antioksidan ve antiinflamatuar testlerini değerlendirilmeye almıĢlardır (Campos, 2007).

ġekil 1. 11. 4-Aminoantipirin Schiff baz analogları

1. 1. 7. Schiff Bazı Ligandlarının Biyolojik Nitelikleri

Son dönemlerde biyoteknoloji ve biyomedikal çalıĢmalarda yeni kemoterapik ilaçlar geliĢtirilmiĢ ve gen manipülasyonunu yararlı bir Ģekilde kullanabilmek için DNA ile birlikte metal kompleks bileĢimi etkileĢtirilmiĢtir. Bundan dolayı bu alandaki çalıĢmaların önemi artmıĢtır. DNA ile geçiĢ metal kompleks karmaĢası DNA interkalasyon (kırmızı bölge), kısmi interkalasyon kovalent bağla bağlanabilmesi veya elektrostatik modda etkileĢimi gözlemlenebilmektedir. Bu etkileĢimler karmaĢıklığın büyüklüğüne, geometrisine ve oluĢumuna bağımlı olarak değiĢmektedir. Yönetici asit kimyasında seçiciliği kuvvetli yeni probların geliĢtirilmesi veya geçiĢ metal kompleksleriyle DNA arasındaki bağlantılarda metallerin zehirlilik niteliklerinin belirlenebilmesi önemli bir durumdur. Genel bir anlatımla, DNA sarmalı tarafından oksidatif veya hidrolitik yolla ayrılması sağlanabilir. DNA‟nın yapısının bozulmasına sebep olan, antikanserojen etki gösteren, antifungal ve antibakteriyel etkiye sahip çeĢitli alternatifteki maddeler arayıĢında Schiff bazı karmaĢık bireĢimleri de araĢtırılmakta ve çalıĢılmaktadır. ġekil 1. 12. „de NiL kompleksi gösterilmiĢtir (Drew, 1985).

(32)

19 ġekil 1. 12. Nil bileĢiğinin kimyasal yöntemi

Schiff baz ligandları ile meydana getirilmiĢ geçiĢ metal kompleksleri tıpta, antivirüs, antibakteriyel, antifungal ve kanser tedavisinde sonradan gerçekleĢtirilecek eylemleri kullanılabilir. Amino asit ve 4- hidroksisalisilaldehit bazlı Schiff bazları kullanılarak sentezlenen nikel (II), kobalt (II) ve bakır (II) karmaĢaları çok güçlü etkiye sahip anti-kanser dir. 2,4-Diamino pirimidinin bazlı bileĢiklerin en bilineni Trimethoprim bileĢiğidir. Yağda çözünebilen kimyasal tepkimelerin etkinliğinin azalmasını sağlayan DHFR düzeylerindendir. Tıp alanında en küçük molekül yapısından dolayı yıllardır kullanılmaktadır. Sadece ve sülfonamidlerle kombinasyon bir halde birden fazla türde bakteride etkinlik gösterdiklerinden antibakteriyel bir madde olarak kullanımına dikkat edilmektedir. Heteroaril benzilaminler ve bunların bileĢiklerinin Schiff baz ligandları antimikrobiyal etkiye sahiptirler. Patojen bakterilere ve infeksiyonlara karĢı etkinlik gösteren azoller (imidazol, ve 1,2,4-triazol) ve heteroaril türevi bileĢikler tercih edilmektedir. Tetrahidrofuran içerisinde 27 NaBH4 ile indirgenmesiazol bileĢikleri schiff bazlarında oluĢur. ġekil 1. 13. ‟te gösterilmiĢtir (Patai, 1970).

ġekil 1. 13. Antibakteriyel Schiff baz ligandlarının bileĢimi

N,N'-Bis(2-piridil-metilen)-l,4-butadienamin bileĢiğinin bakır kompleksleri, anti-inflamator ve zarar önleyici özelliği gösterilmektedir. ġekil 1. 14. ‟ te Trimethoprim [2,4-Diamino-5-(3‟,4‟,5‟-trimetoksibenzil)pirimidin] kompleksi aĢağıda verilmiĢtir.

(33)

20

ġekil 1. 14. Trimethoprim [2, 4- Diamino- 5-(3, 4‟, 5‟-trimetoksibenzil) pirimidin] BileĢimi

Bilim adamları Ru komplekslerini sentezlemiĢtir. Bu komplekslerin bazı bakterilere karĢı antibakteriyel etkisini incelemeye almıĢlardır. Antibakteriyel incelemede aldıkları bakteriler S. aureous, A. hydrophilia, E.coli, S. typhi, P. aeruginosa, V. cholerae‟dir. Bu yapılan inceleme sonucu elde edilen bütün kompleks yapıların Schiff bazı ligandından daha fazla aktif bir rol gösterdikleri tespit edilmiĢtir. Özellikle 2 ve 3 nolu kompleks yapılarının S. aureus ve E. coli tek hücreli patojen mikroorganizmalarına; 1 ve 4 nolu kompleks yapılarında A. hydrophilia bakterisinin yaĢamasını ve üremesini önleyebilen bir etki gösterdikleri kanaatine varılmıĢtır (Mostafa ve ark., 2018).

1. 1. 8. Pirimidin BileĢikleri ve Kullanım Alanları

Heterohalkalı bir bileĢik sınıfı olan pirimidin yapısında iki azot atomu bulundurur. Barbitürik asit ve türevleri pirimidin sınıfının bir üyesidir. ÇalıĢmalara oldukça konu olarak değinilmiĢ bir bileĢik sınıfı olarak tercih edilmiĢtir. Öncelik olarak tıbbi uygulamalar, anestetik, sedatif ve hipnotik ilaçların kullanılmasının beraberinde, son dönemlerde kanser, anti-osteoporpsiz, anti-tümör gibi testlerde de tercih edilmesi, bu bölümde ele alınan çalıĢmalara hız kazandırmıĢtır (Sönmezoğlu., 2010).

(34)

21 1. 1. 8. 1. Barbitürik Asit

1863 yılında üre ile molonik asit reaksiyonu sonrası Adolf von Baeyer sentezini yapmıĢtır. Sentez yapıldıktan sonra bu bileĢiklerin sedatif ve hipnotik durumları belirlendikten sonra çok fazla zamandır ilaç sanayisinde kullanımı sağlanmaktadır. „„Barbituate‟‟ adı yaygın bir Ģekilde kullanılmaktadır. Bu asidin türevleri için ve bu ad için bir kadın adı olarak bilinen „„Barbara‟‟ ile „„üre(urate)‟‟ kelimeleri biraraya gelmiĢtir. Sistematik adı ise pirimidin -2, 4, 6- (1H, 3H, 5H)-trion diye adlandırılmıĢtır. Adolf von Baeyer sonrası zamanlarda Organik Kimya Bölümünde Nobel ödülünü almaya hak kazanmıĢtır. (Bu ilaçlar oral yolla alındığında bağırsak duvarından hemen emilip kana karıĢırlar, kas ve damar içine enjekte edildiğinde çok çabuk etki göstermiĢlerdir. Canlı vücudunda barbitürik asit ve kimyasal iĢlemler sonrası oluĢan maddeleri karaciğerde parçalarına ayrılır ve boĢaltım sistemi organlarıyla vücudun içinden atımı gerçekleĢtirilir. Barbitürik asit değiĢik birden çok formları ihtiva eder. Ama en kararlı yapısı triketo formu olduğundan aĢağıdaki Ģekildeki gösterimi genel olarak kabul edilmektedir (Guney ve ark., 2008).

ġekil 1. 15. Barbitürik Asit Formu

1. 1. 9. Kinolin BileĢikler

1. 1. 9. 1. Kinolin BileĢiklerinin Genel Özellikleri

Kinolin heterohalkalı bir bileĢiktir. Bu bileĢik bir benzen halkası ile bir piridin halkasının kaynaĢmasından meydana gelmektedir. Bundan dolayı benzopiridinler olarak da isimlendirilirler. Bu bileĢiklerin en mühim olanları izokinolin ve kinolin bileĢikleridir. Naftalin ile çok benzerlik gösterirler. C-1 ya da C-2‟deki CH‟ ın yerine N gelmiĢtir (Yılmaz, 2016).

(35)

22 ġekil 1. 16. Kinolin Halkası

Runge tarafından Kinolin 1834 yılında ve izokinolin 1885 yılında doğal yollarla kömür katranından izole edilmiĢtir. Kinin bileĢiğine benzeyen Cinchonamine alkoloidinin çok yüksek sıcaklıkla izole edilen maddeye „kinolin‟ adı verilmiĢtir (Önmez, 2007).

Kinolin bileĢiğinin en basit molekül formülü C9H7N‟dir. Kinolin bileĢikleri benzen ve piridin halkalarından meydana gelmiĢtir. Doğada pek çok bitkide kinolin türevine rastlanır. Bunlara örnek verecek olursak, kınakına ağacından üretilmiĢ kinin ve kimyasal iĢlemler sonrasında oluĢturulmuĢ maddeleri organik kinolin bileĢikleri iken, sıtma hastalığının tedavi edilmesinde kullanımı uygun görülen siyanin, amodiakin ile klorokin yapay kinolin bileĢikleridir.

Kinolin ve kimyasal iĢlemler sonrasında oluĢturulmuĢ maddelerinin bileĢikleri geniĢ biyolojik etkiye sahiptir. Bu tarz bileĢiklerin bireĢimi ve taĢıdıkları özellikleri üzerine birden çok sayıda çalıĢma mevcuttur ve hala yeni testler yapılmaya ve araĢtırılmaya devam etmektedir. Kinolin heterosiklik, organik bir bileĢik, renksiz, keskin kokulu, aromatik, nemi çeken, 239 °C kaynama noktalı sıvı bir maddedir (Ökten ve ark., 2017).

1. 1. 9. 2. Kinolin BileĢiklerinin Kullanım Alanları

Kinolin ve tetrahidrokinolin türevleri, sıtma olmasına engel olan bakterilerde yok edici özellik göstermektedir. Kemoterapik aktivite, anti-tümör glukagon ve canabinoid özellik göstermektedir. Pirazol, anti-protozoal, pirazo [ 3, 4-6 ] kinolin türevlerinin anti-bakteriyel, anti-parazit, anti-biyotikler olarak etkinlikler sağlamaktadır. Stirilkinolin türevleri HIV inhibitörü, 8-hidroksi-kinolin türevleri herbisidal ve fungal, bazı enilamin türevleri anti-kanser olarak etkinlik sağladıkları kaynaklarda bir bildirge Ģeklinde kayıt altına alınmıĢlardır (Önmez, 2007).

Çoğunlukla kinolin özel kimyasallar için ara ürün olarak kullanılır. En önemli kullanımı pestisit ve Ģelat ajan öncü maddesi olan 8-hidroksi-kinolin‟e baĢlangıç maddesi olarak kullanılmasıdır. Tüberküloz, sıtma ve kanser tedavisinde kinolin sülfonamidler tercih edilir. BaĢka kumarin türevi ise antialerjik ve kemoterapik etkiye sahiptir. Bunlardan baĢka boya

(36)

23

üretimlerinde, metalürjik proseslerde katalizör ve korozyon inhibitörü olarak kullanılır. Koruyuculuğu anatomik örnekler için kullanılır. Tarım ve kimyasallarda terpen ve reçine çözücü olarak kullanılır. Ticari boyar maddelerinin bulunurlar. Buna kinolin sarısını örnek olarak verebiliriz (Corbacıoğlu ve ark., 2004; Tosuna ve ark., 2011).

(37)

24

2. KURAMSAL TEMELLER VE KAYNAK ARAġTIRMASI

Literatürde Schiff bazları ile yapılan önceki çalıĢmalardan;

Gupta ve ark., 2004 yılında schiff bazları 2- (4-fenil-l, 3-tiyazol-2-iliminometil) fenol (L1) ve 1- (4-fenil-l, 3-tiyazol-2-iliminometil) naftalen-2-ol (L2) sentezlemiĢ ve karakterize etmiĢlerdir.

Schiff bazlarının farklı metal iyonlarıyla etkileĢimi, absorpsiyon spektrumları ve fotofloresans

spektrumları UV ile karĢılaĢtırılmıĢtır. Sonuçlar, Schiff bazı Ll ve L2'nin, UV lambası altındaki çıplak gözle doğrudan tespit edilebilecek Al+3

iyonları metanol ile açılma floresan davranıĢını sergilediğini göstermiĢtir. Tespit sınırları L1 ve L2 için 1.0 × 10−6 ve 7.5 × 10−7 olan titrasyon yöntemiyle hesaplanmıĢtır. Her iki sensör de 5.0–13.5 pH aralığında mükemmel floresan davranıĢı sergiletir (Gupta ve ark., 2004).

Lindoy ve ark., 1989 yılında Ni(II) makrohalka kompleksinin izomerik çiftini metal-iyon kontrollü bireĢimle elde etmiĢtir. Kuru aseton ile [Ni(1,2- diaminoetan)3]2+ reaksiyona sokulmuĢ ve oluĢan sarı renkli ürünün baĢlangıçta diimin türevlerinin (91) bir bis-ligant kompleksi (92) olduğu düĢünülmüĢtür. Ancak yapının güçlü kararlılığına dayalı yapılan çalıĢmalarda ürünün birden çok üyeden (93) ve (94) ün izomerik yani formülünün aynı yapılarının farklı bir karıĢımı olduğu saptanmıĢtır (Lindoy, 1989).

ġekil 2. 1. Ni (II) makrohalka kompleksinin türevi ve üyeleri

Schiff baz ligantları kolay sentezlenebilmeleri yanında bir çok metal iyonu ile kompleksler oluĢturmaktadır. Yüksek sıcaklıklarda ( > 100 °C) ve nem varlığında çok sayıda Schiff baz kompleksi çeĢitli reaksiyonlarda yüksek katalizör etkinleĢtirmesine sahiptirler. Schiff baz

(38)

25

reaksiyonlarının halka kapanmasında, küçük metallerin varlığı [1+1], büyük metallerin varlığı da [2+2] kompleks yapıları verebilmektedir. OluĢabilecek bu halkalar ġekil 2. 2.‟ de verilmiĢtir. Sonuç olarak istenilen ürünün oluĢumunda metalin varlığı ve bu metalin özelliği oldukça önem arz eder (Nelson, 1980).

ġekil 2. 2. Metal-iyon kontrollü [1+1] ve [2+2] Schiff-baz makrohalka kompleks oluĢumlarının Ģematik gösterimi

Yapılan baĢka bir çalıĢmada Ren ve ark. (2002), 30 adet schiff bazı hidroksisemikarbaziti (Ar-CH= NNHCONHOH) sentezleyip L1210 murine hücrelere göre analiz etmiĢlerdir. Lösemi, kandaki akyuvar hücrelerinin anormal çoğalıp, kontrolsüz Ģekilde belirmesi ile meydana gelen bir kan hastalığıdır. Lenfatik sistemi ve kemik iliğini etkileyen bir kanser çeĢididir. Yapılan analiz sonucunda sentez edilen schiff bazlarının 17 tanesinin lösemi hücrelerine karĢı (L1210) hidroksiüreden çok daha fazla inhibitör etkisinin meydana geldiğini gözlemlediler. Bu gözlemleme yani üç boyutlu yapı aktivite çalıĢmaları Comparative moleculer field analysis – COMFA (mukayeseli moleküler alan analizi) ve Comparative moleculer similarity indices analysis- COMSIA (mukaseyeli moleküler benzerlik indis analizi) metodu kullanılarak

(39)

26

hidroksisemikarbazit schiff bazı türevlerinin L1210 hücrelerine karĢı antitümör aktivitelerinin olup olmadığının deney çalıĢmaları yapılmıĢtır (Ren ve ark., 2002).

2010 yılında yapılan bir çalıĢmada; Umu test kalorimetrik bakteriyel bir test sistemidir. Bu testin geliĢtirilmesi DNA‟nın bozunumu ile indüklenen SOS cevabını esas alarak geliĢtirilmesi için çalıĢmalar yapılmıĢtır. Örnek amaçla hazırlanan schiff baz bileĢiklerinin yapılarında fenol, brom, anilin ve metil grubu bulunmaktadır. Bu oluĢan bileĢikler bağlandıkları kümelere binaen etkinlik kazanmıĢlardır. Anilin (NH2) ve metil grupları non elektrofilik özellik göstererek halkanın aktifleĢmesini sağlarlar. Bromda ise güçlü elektrofilik özellik göstererek halkanın etkinliğinin düĢmesinde rol oynar.

Yapılan çalıĢmada elektrofilik ve nonelektrofilik özellik taĢıyan fenolik schiff bazlarının ilaç hammaddesi olarak tercih edilmesi düĢünülmektedir. Bu schiif bazlarının genotoksik etkilerini umu test yani kısa zamanlı bakteriyel test sistemi ile gözlemlemeye çalıĢılmıĢ. Fenolik schiff bazlarının umu test sistemi ile analiz edilmesi sonucu tercih edilen bakteri mekanizmalarına farklı cevaplar verilmemiĢ. Umu bakteri sisteminde S. thyphimurium NM2009 ve S. thyphimurium geni değiĢmiĢ farklı alt türlerin, aralarında genetik farklılıkların bulunduğu bakterilerin kullanımı uygun görülmüĢ. Bulunan bileĢiklerinin hiç biri bakterilerin DNA sı ile etkileĢime girmemiĢ, gen yapılarını değiĢtirmemiĢ, enzim sentezini arttırıp azaltmamıĢtır (Zencir, 2005).

BaĢka yapılan deney çalıĢmalarında metil grubunun mutajen olduğu belirtilmiĢtir. Bir diğer baĢka çalıĢmalarda fenol‟ün tek baĢına mutajenlik oluĢturabileceği tespit edilmiĢtir. Bu yapılan deney çalıĢmasında bileĢiklerimiz mutajen madde olarak çıkmamıĢ. Fakat tercih edilen maddelerin genotoksik olmadığı ortaya konulmamıĢ. BaĢka çalıĢma ve deneyler ile devamı sağlanacaktır (Ceyhan ve ark., 2010).

Literatürde 2007 yılındaki çalıĢmada; sentezlenmiĢ metal kompleksleri, patojenik bakteri türlerine (E. coli, S. aureus ve P. aeruginosa) antibakteriyel etkinlikleri için Schiff baz ligandına kıyasla elenmiĢtir. Schiff baz komplekslerinin aktivitesi, metal iyonlarıyla koordine edildiğinde daha net bir hal almıĢtır. Komplekslerin biyolojik aktiviteleri aĢağıdaki sırayı takip eder: Co (II) = Fe (II)> Ni (II) = Zn (II) = Cu (II)>Cd (II) (Spinu ve ark., 2000).

Deaminasyon, rasemizasyon, transaminasyon, dekarboksilasyona benzer Ģekilde birden çok canlı bilimi tepkimenin meydana gelme düzeneğini anlatabilmek, bu meydana gelen tepkimeler ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olabilmek için amino asitlerin aldehitler ile tepkimesi sonucu oluĢmuĢ Schiff bazlarının incelemeye alınması önemlilik arz etmektedir. Bir çok gerçekleĢmiĢ tepkime sonucunda vitamin B6' nın koenzim olarak bulunduğu tespit

(40)

27

edilmiĢtir (YaĢar, 2009). Koenzim olarak bulunan B6 vitamininin yapısı pridoksal (PL) ve pridoksal-5-fosfat' a(PLP) ile içeriği eĢ bileĢikler içerir. Pridoksal-5-fosfat schiff bazı oluĢurken aktif olarak kullanılmaktadır ( Jampilek ve ark., 2005).

ġekil 2. 3. Pridoksal-5‟- fosfat' a benzeri yapıda bulunan salisilaldehit

Yapılan çalıĢmada bazı glisinin salisilaldehit ile meydana getirdiği schiff baz ligandlarının denge reaksiyonları incelemeye alınmıĢtır. Aldehitin fonksiyonel grupların fazla olması oluĢum reaksiyonların açıklığa kavuĢturulmasını zorlaĢtırmaktadır. Bu sebeple schiff bazı birleĢim reaksiyonunun ele alındığı bir çok tepkime de pridoksal-5‟- fosfat' a benzeri yapıda bulunan salisilaldehitten türemiĢ schiff bazları tepkimeye sokulmuĢ ve salisilaldehitin B6 tipi vitamin tepkimesine yardımcı olacağı düĢünülmüĢtür (Sigel ve Naumann, 1976). Bu sebepten ötürü yapılan çalıĢmada bazı glisinin salisilaldehit ile oluĢturmuĢ bulunduğu schiff baz ligandlarının denge tepkimeleri incelemeye alınmıĢtır.

Yapılan çalıĢmadaki amaç; Lösemi olan hastaların tanısının belirlenmesi aĢamasında klinik durumlar, karĢılaĢılan anormal genetik durumlar ve malign hücrenin kökeni önemli derecede rol almaktadır. Tanıda, oluĢan genetik bozukluğun tespiti, hastalığın tahmin ve takibinde önemli derecede bilgiler verdiğinden hastalık için uygun ve hassasiyeti yüksek yöntemler tercih edilmesi gereklidir. Yapılan çalıĢmada Floresan In Situ Hibridizasyon (FISH) ve sitogenetik analiz yöntemleri kullanılmıĢtır. Bu analiz yöntemleri ile lösemi hastalarında belirli genetik bozuklukların tespit edilmesi ve yöntemlerin etkinlik analizlerinin kıyaslamasının yapılabilmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmada, 2003-2005 yılları arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıbbi Genetik Bilim Dalı‟na Hemotoloji BD ve Çocuk Hastalıkları Hemotoloji BD‟ndan sevk edilen 64 hastadan alınmıĢ kemik iliği materyallerinden konvansiyonel sitogenetik yani kromozom analizi yapılmıĢtır. Yine bu materyaller FISH yöntemide kullanılarak incelenmiĢtir. Yapılan analiz yöntemlerinden FISH yönteminin sonuç vermesinde baĢarı oranının yüksek olduğu, sitogenetik analizinde sonuç vermede çok yetersiz kaldığı tespit edilmiĢtir. Sitogenetik çalıĢma analizinde yeni oluĢan ve öngörülemeyen

(41)

28

bozuklukların bulunması bu analiz yönteminin altın standart method olarak çalıĢılıp analiz edilmesini desteklemektedir. Diğer tercih edilen FISH analiz yöntemi interfaz hücrelerinde çalıĢmaya baĢlaması, sonucun bulunma Ģansını daha çok arttırmaktadır. Ġnterfaz evresi bölünmesi tamamlanmıĢ bir hücrenin yeniden bölünmesi için geçirmiĢ olduğu bir hazırlık evresidir. Sentrozom ve DNA kendini eĢler. Kromatin iplikler halinde çokça görülür. Artık bunca çalıĢmalardan sonra lösemilerin genetiklerinin takip edilmesinde, kritik teĢkil eden problemlerin tanı ve takibinde sitogenetik ve moleküler sitogenetik analiz yöntemlerinin amacına uygun olduğu Ģekilde sıralı olarak tercih edilip kullanılmasının yarar sağlayıp faydalı olacağı düĢüncesine varılmıĢtır (Hoffman ve ark., 2009).

(42)

29 3. MATERYALVE METOT

3. 1. Sentez

(E)-N-(anthrasen-9-ylmetilen)piridin-2-amine (P-1) sentezi: Pridin grubu içeren Schiff baz temelli bileĢik P-1‟in sentezi literatürde mevcut olan yöntemlerin modifikasyonu ile gerçekleĢtirildi. Bunun için öncelikle 01 mmol 9-antrasenaldehit ve 0,1 mmol 2-amino pridin ayrı ayrı 20 ml mutlak etanol içerisinde çözüldü. Tüm moleküllerin çözünmesinden sonra amin çözeltisi aldehit çözeltisi içerisine 30 dakika boyunca damla damla ilave edildi ve bir gece oda sıcaklığında karıĢtırılmıĢtır. Ardından oluĢan renkli çökelek süzülerek soğuk etanol, 0,1 N HCI ve son olarak distile su ile yıkanarak P-1 „in sentezi baĢarılı bir Ģekilde gerçekleĢtirildi.

ġekil 3. 1. P-1‟in sentezi Aldehit 9-Antrasenaldehit 1 mol 1000 mmol X 0,1 mmol X=0,0001 mmol‟ dür 0,0001

Şekil

ġekil 1. 3. Schiff Bazı Ligandının  Meydana GeliĢinin Ġkinci Kademesi
Çizelge  1.  1.  Temel  haldeki  elektron  enerji  verilerek  uyarıldıktan  sonra  tekrar  temel  haline  dönüĢü  sırasındaki aydınlanma türleri ve süreleri
ġekil 1. 7. “Comparmental” ligand çeĢitleri
ġekil 1. 10. 4-Aminoantipirin (fenazon) ile yapılan farklı yapıdaki Schiff bazları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

 Relying on the analytical models, the two architectures are extensively compared in terms of both packet loss performance and complexity, highlighting how the A-MF-SPIW not

CSC: Cancer stem cells; BC: Breast cancer; PR: Progesterone receptor; ER: Estrogen receptor; EMT: Epithelial to mesenchymal transition; MET: Mesenchymal to epithelial

bedelleri tahsîl olunmak tersâne-i âmiremin nizâmı şürûtundan olduğuna binâen sen ki vezîr-i müşârun-ileyhsin baş muhâsebeden ihrâc ve derûn-ı emr-i şerîfime

The questionnaire addressed the following areas: demographics; medical history, including their current diet; routine follow-up times; and challenges during the COVID-19 period..

In addition to the negative effects of mastectomy on body image, anti-estrogenic drugs, such as tamox- ifen and raloxifene, used for five years after surgery in women who

Received: 29 May 2020; Accepted: 6 July 2020; Published: 9 July 2020    Abstract: In this study, the critical coalescence concentrations (CCC) of selected

Çeşitli süt ürünlerinde önemli kalite kriterlerinden olan süt yağı, ülkemizde bazı yöresel süt ürünlerinin üretiminde başlı başına bir hammadde olarak kullanılmakta

Bu kapsamda enzimler konusunun temel kavram ve olaylarıyla ilgili üniversite öğrencilerinin kavram yanılgılarının olduğu belirlenirken (Atav ve ark., 2004), fen