• Sonuç bulunamadı

Kör Alanlar: Belediyelerin Dönüşümde Toplumsal Cinsiyet Algısı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kör Alanlar: Belediyelerin Dönüşümde Toplumsal Cinsiyet Algısı"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KÖR ALANLARa: BELEDİYELERİN DÖNÜŞÜMDE TOPLUMSAL

CİNSİYET ALGISIb

Yrd. Doç. Dr. Elifhan KÖSEc

ArĢ. Gör. Arzu MALTAġd

Neo-liberal politikaların 2000’li yıllarda ağırlığının artmasıyla birlikte, serbest piyasa ekonomisinin geliĢmesi ve rekabet edebilirlik için bir ivme olarak görülen “giriĢimcilik” kavramının önem kazanması söz konusu olmuĢtur. Bu politikalar, belediyelerin yapmıĢ olduğu faaliyetleri de dönüĢüme uğratarak, tekrar yorumlanmasını gerekli kılmıĢ ve klasik belediyecilik anlayıĢından uzaklaĢılarak, sosyal belediyecilik baĢlığı altında, giriĢimciliği özendirici politika ve faaliyetler ön plana çıkmıĢtır.

Bahsi geçen dönüĢümlerde, en çok üzerinde durulan noktalardan biri “toplumsal cinsiyet” konusunda iddia edilen değiĢimlerdir. Bu çalıĢmada klasik belediyecilik anlayıĢında “kör alan”da kalan toplumsal cinsiyet algısıyla sosyal belediyecilikte değiĢtiği varsayılan toplumsal cinsiyet algısının karĢılaĢtırmalı bir analizi yapılacaktır. ÇalıĢmamızın temel amacı ise, bu karĢılaĢtırma sonucunda meydana gelen dönüĢümlerin, hedeflenenleri yerine getirip getirmediği, sosyal belediyeciliğin önemli araçlarından olan kadın giriĢimciliğin, özendirme ve teĢvik konusunda kör alanları eritip eritmediği incelenecektir.

Anahtar kelimeler: neo-liberalizm, toplumsal cinsiyet, sosyal belediyecilik, kadın giriĢimcilik

BLIND SPACES: GENDER PERCEPTION in TRANSORMATIONS of MUNICIPALITIES

Abstract

Rise of neoliberal policies in the 2000s, “entrepreneurship” concept seen as an impetus for a developing free market economy and competitiveness has gained importance. These policies have made the activities of the municipality has experienced a transformation has distanced itself

a

Henri Lefebvre, “Kentsel Devrim”, Sel Yayıncılık, 2013

b Bu bildiri 6. Uluslar arası Girişimcilik Kongresi’nde sunulmuştur. c

Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İİBF, Siyaset ve Sosyal Bilimler ABD,

elifhank@yahoo.com.tr

d Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, İİBF, Kentleşme ve Çevre Sorunları ABD,

(2)

from the classical understanding of municipality; under the heading of social municipality so that entrepreneurship has been in the forefront of encouraging policies and activities.

One of the points most emphasized in scientific conversions, transformation about “gender” concept. In this study a comparative analysis of perception of gender remaining in blind spaces in classical understanding of municipality and of perception of “gender” in social municipality will be made.

Key words:neo-liberalism, gender, women’sentrepreneurship

Kapsam ve Kavramlar

1980’lerden itibaren etkilerini her alanda hissettiren ve bu süreçte meydana gelen tüm olay ve olguların sebebi olarak gösterilen neo-liberalizmle, kadınların toplumdaki yerlerinde olumlu yönde bir değiĢim olduğu iddia edilmektedir. Neo-liberalizmin temel felsefesinde yatan özgürlükler ve bu özgürlüklerin ivme kazandırdığı serbest piyasa ekonomisinin geliĢmesi, beraberinde “giriĢimcilik” kavramını getirmiĢtir.

GiriĢimcilik, rekabeti tetikleyen ve karĢılıklı olarak birbirini besleyen; günümüzün küresel ve tüketici toplumlarının tanımlanmasında sıkça baĢvurulan bir kavram olmanın yanı sıra, neo-liberalizmin dönüĢtürdüğü ve esneklik getirdiği, kurumlarca da sıkça referans verilen bir kavramdır. Özellikle kiĢilere en yakın ve kolaylıkla ulaĢılabilecek bir birim olarak tanımlanan belediyeler de, neo-liberalizmle birlikte ciddi dönüĢümlere uğramıĢtır.

Kadınların toplumsal yaĢamdaki rollerini anlayabilmek, bir bakıma en yakın hizmet birimi olan belediyelerin kadını nasıl konumlandırdığına bakmaktan geçmektedir. Üstelik yaĢanan büyük dönüĢümle birlikte kadınların konumlarında ciddi değiĢiklikler olduğu ve erkek egemen bir toplumdaki mevcut tüm toplumsal tasarruf hakkının erkeğe tanınmıĢlığının kırılarak, artık bu tasarruf hakkının kadında da mevcut olduğu ve bunda belediyelerin hizmet verme ve bu verilen hizmetlerle giriĢimciliği teĢvik etme konuları gündemdeyse.

1980 öncesi klasik belediyecilik anlayıĢında kadınların asli ve toplumsal mekânları “ev” olarak görülmekteyken, sosyal belediyeciliğin benimsenmesiyle birlikte, kadınların görünürlüklerinin arttığı ve kör alanlardançıkarıldıkları, böylece toplumsal rollerinde olumlu yönde bir değiĢikliğe gidildiği sıkça dile getirilmektedir.Ancak bu çalıĢmanın temel sorunsalında olduğu gibi gerçekten neo-liberalizmin bireyleri ve özgürlükleri vurgulayan yapısı ile kadınları kör

(3)

alanlardan sağ salim çıkarabilmiĢ midir? Özellikle belediyelerin, sosyal belediyecilik kapsamında yürüttüğü faaliyetler gerçekten bu kör alanları yok edebilmiĢ midir?

Neo-liberal Politikalar Çerçevesinde Sosyal Belediyecilik

Devleti merkeze alan politikalar, 1970’lere gelindiğinde yaĢanan petrol krizine çözüm üretemeyince, devletin küçültülerek ekonomik ve sosyal yaĢama müdahalesinin azaltılması, devletçi ve çözüm üretemeyen yapıya alternatif bir yol olarak sunulmuĢ ve 1980’li yıllarda baĢlayarak, 2000’li yıllarda ağırlığını her alanda hissettiren neo-liberalizm, piyasa mekanizmasının baĢat aktör konumuna getirilerek küreselleĢmenin temel itici dinamiği olarak tanımlanmıĢtır. Çoban’a göre ise neo-liberalizm, toplumun yeniden inĢasına yönelmiĢ siyasal ve toplumsal bir program olarak görülmektedir (2002:125).

Merkezi yönetimlerin yetersizleĢmesi ve yerel yönetimlerin süreç içerisinde ağırlıklarının artması neo-liberalizme ivme kazandırmıĢtır. 1979’da Thatcher’in tek baĢına iktidara gelmesi ve dünya çapında etkili olacak “there is no alternative” söylemiyle, “ekonominin serbest piyasa ilkelerine göre yeniden düzenlenmesini, para politikalarının hayata geçirilmesini, kamunun küçültülmesini, kamu iĢletmelerinin özelleĢtirilmesini, sosyal yardım programlarına ayrılan bütçe paylarında kesintiler yapılmasını ve genel olarak kamu harcamalarının azaltılmasını amaçlamıĢtır” (Sallan Gül, 2004:215).

Temelde, piyasanın düzgün iĢlediği ve mümkün olduğu kadar toplumsal yaĢamın bütün alanlara yayılması gerektiği fikrine dayanan neo-liberalizm, küreselleĢmeyi baĢından bu yana devletin küçültülmesi söylemleri ile savunmaktadır. Devlete karĢı piyasa fikrine dayalı bir gündemi oluĢturan bu söylemin vurguladığı devlet Keynesyen sosyal refah devletidir. Ancak, devletin küçültülmesi ve yerini serbest piyasa ekonomisine bırakması üzerinden yürüyen tartıĢmalarda karĢı çıkılan devlet değildir; devletin sosyal yanıdır, yani amaçlanan devletin sosyal politikalardan geri çekilmesidir (Güzelsarı, 2008: 38-9).

Neo-liberal düĢüncenin yaygınlaĢmasıyla birlikte giriĢimcilik, rekabet, özgürlük, birey gibi kavramların vurgusu yapılmaya baĢlamıĢtır. Bu kavramların getirisinin temelinde ise serbest piyasa düĢüncesi yattığı için, bu rekabet yarıĢında en kolay taviz verilen alan ise sosyal politikalar olmuĢtur. Neo-liberal politikalarla birlikte yerel yönetimlerin üstlendiği görev ve sorumluluklarda ciddi dönüĢümler yaĢanmıĢ ve merkezden görülen/gördürülen sosyal politikalar yerele devredilmiĢ

(4)

ve bu devirle birlikte “sosyal belediyecilik” kendinden sıkça söz ettirmeye baĢlamıĢtır.

Merkezi yönetimin bir yük olarak gördüğü ve ikincil konuma attığı sosyal politikaları çeĢitli STK'larla birlikte üstlenmeye baĢlayan bu yeni anlayıĢta “belediyecilik” kavramsallaĢtırmanın neden tercih edildiğini Aydın, “yerel yönetimler, sosyal politikaları, sosyal hizmetleri, mahalli sorumluluğa sahip olarak yerine getiren ve topluma en yakın olan kamu yönetim birimleridir. Ülkemizde yerel yönetim kuruluĢu dendiğinde ise akla büyük ölçüde belediyeler gelmektedir. Ġkinci Dünya SavaĢı’ndan sonra ülkemizde belediyeler, il özel idarelerine göre daha önemli kuruluĢlar haline gelmiĢtir. Nüfus artıĢı ve göç hareketleri hızlı ve plansız kentlerin ortaya çıkmasına ve kentsel hizmet talebinin artmasına yol açmıĢtır. Belediyelerin kullandıkları kaynaklar ve hizmet götürdükleri nüfus, diğer yönetim birimlerine göre daha fazladır. Merkezi yönetimin yasal ve idari düzenlemeleri altında fonksiyonlarını icra eden belediyeler, sosyal refah hizmetlerinin üretim ve dağıtımında önemli bir rol üstlenirken, toplumun da artan ihtiyaçlarına bağlı olarak belediyelerden sosyal refah hizmetleri yönünde beklentisi oldukça yüksek düzeylere ulaĢmıĢtır”(2008:17-18) Ģeklinde açıklamaktadır.

GeniĢ kapsamlılığı gerekçesiyle sıkça referans verilen tanımlamaya göre, sosyal belediyecilik, mahalli idareye sosyal alanlarda planlama ve düzenleme iĢlevi yükleyen, bu çerçevede kamu harcamalarını konut, sağlık, eğitim ve çevrenin korunması alanlarını kapsayacak Ģekilde sosyal amaca kanalize eden; iĢsiz ve kimsesizlere yardım yapılması, sosyal dayanıĢma ve entegrasyonun tesis edilmesi ile sosyo-kültürel faaliyet ve çalıĢmaların gerçekleĢtirilebilmesi için gerekli olan altyapı yatırımlarının yapılması için bilinçli politikalar üretmesini öngören; bireyler ve toplumsal kesimler arasında zayıflayan sosyal güvenlik ve adalet mevhumunu güçlendirmeye yönelik olarak mahalli idarelere sosyalleĢtirme ve sosyal kontrol iĢlevleri yükleyen bir modeldir” (Akdoğan, 2002:35). Can ise (2006: 18) sosyal belediyeciliğin yaygın anlayıĢın aksine yalnız güçsüzlere yardımla sınırlı olmadığının altını çizerek, asgari geçim standartlarına sahip olmaları için sürdürülebilir çalıĢmalar yapan model olarak tanımlamaktadır.

Sosyal belediyeciliğin salt yardıma muhtaç olanlara hizmet götürdüğü düĢüncesi ve buna bağlı olarak halkta minnet duygusunun dikte edilerek, hayırseverce bir yaklaĢım izlenmesi, sosyal belediyeciliğin iĢlevlerinin sorgulanabilir olduğunu göstermektedir. Asgari geçim standartları ise oldukça tartıĢmalı olduğundan ve yapılan yardımların uzun vadeli olmamasından hareketle de eleĢtirilebilir. Klasik belediyeciliğin sunduğu hizmetlerin devlet tarafından

(5)

yerine getirilmesi, ancak neo-liberal anlayıĢın çıktısı olan sosyal belediyecilikte ise piyasacı anlayıĢın hâkim olmasının getirdiği alternatif çözümlerin baĢarısı sorgulanabilir düzeydedir. Öncelikle dönüĢen yapıda baĢat konuma getirilen giriĢimcilik ve sosyal belediyecilik anlayıĢı arasındaki iliĢkinin boyutunun ortaya koyulması ve bunun sonucunda giriĢimcilik ve toplumsal cinsiyet iliĢkisinin analiz edilmesi sorgulanabilirliğin derecesini göstermek açısından önemlidir.

Yeni Sağ’ın Yeni Fenomeni: Girişimcilik

Neo-liberalizm, düĢünce biçimlerimiz ve ekonomi politik pratiklerimize nüfuz ederek, hegemonik bir söylem haline gelmiĢ ve deneyimlediğimiz dünyayı yeniden yorumlamaya ve bu yorumlamalara entegre olan yeni kavramlarla birlikte düĢünmeye zorlamıĢtır (Harvey, 2012: 69). Bu yeni kavramların baĢında ise giriĢimcilik ve buna bağlı olarak ekonomide itici güç olduğu iddia edilen kadın giriĢimciliği gelmektedir.

GiriĢimcilik kavramı, Fransızca “entreprendre” kelimesinden türetilmiĢ olup, Türkçe ’deki karĢılığı “üstlenmek”tir (Arıkan, 2002:27). GiriĢimci ise, üretim faktörlerini buluĢturan, iktisadi mal ve hizmet üretimi için gereken giriĢimi baĢlatarak finansman kaynaklarını ve pazarlarını bulan kiĢidir (Müftüoğlu ve Durukan, 2004: 15).BaĢka bir tanımlamaya göre ise, iĢin fikri boyutu olan soyutluktan somutluğa dönüĢtüren kiĢi olarak kavramsallaĢtırılmaktadır (Top, 2006: 4).

GiriĢimciliğin tanımlanmasında kimlerin kadın giriĢimci olarak sayılabileceği ya da bunların neye göre belirlendiği açık değildir. Bu konuda Ecevit’in (1993: 19-20) odaklandıklarına bakılacak olursa,

 Ev dıĢı mekanda, kendi adına kurduğu bir iĢ yeri olan

 ĠĢ yerinde tek baĢına ya da istihdam ettiği diğer kiĢilerle birlikte çalıĢan ve/veya iĢin sahibi olması sıfatıyla ortaklık kuran

 Herhangi bir mal veya servisin üretilmesiyle ilgili faaliyetleri yürüten, bu mal veya servisin dağıtım, pazarlama ve satıĢını yapan/yaptıran

 ĠĢi ile ilgili olarak iliĢkiye girilmesi gereken kiĢi, örgüt, kurum veya kuruluĢlarla kendi adına iliĢki kuran

 ĠĢ sürecinin örgütlenmesi, mal ve hizmet üretiminin planlanması, iĢ yerinin iĢletilmesi, kapatılması veya geliĢtirilmesine kendisi karar veren

(6)

 ĠĢinden elde ettiği kazancın yatırım ve kullanım alanları üzerinde söz sahibi olan kadındır.

Vurgulanan noktalar değerlendirildiğinde, kadınların evlerinden çıkarak kamusal alanlarda görünürlüklerinin gerekliliği, giriĢimci bir kadın olma yolunda önem taĢımaktadır. Aynı Ģekilde, yaptığı iĢle ilgili olarak kurduğu bağlantılar ve iliĢkileri kendi adına yapması da dikkat çeken unsurlardan biridir. Ülkemizde kadın giriĢimcilerin büyük çoğunluğu hizmet sektörüne yoğunlaĢmakta ve pek çoğu da bunu küçük iĢletmeler aracılığıyla yapmaktadır. Bu iĢler kapsamında da iliĢkiler ağını oluĢturan kiĢiler eĢ dost olmakta, değilse de bu iliĢkileri ve bağlantıları gerçekleĢtiren eĢ ya da aile büyüklerinden bir erkek olmaktadır. Yine yatırım ve kullanım alanlarının kadın giriĢimci tarafından belirlendiğini söylemek gerçekçi bir yaklaĢım olmamakta ve iliĢkiler ağını oluĢturan kiĢi bu karar verme gücünü elinde bulundurmaktadır. Bu durumda pek çok konuda olduğu gibi kadın giriĢimcilik konusunda da yapılan tasvirler olan durumu değil, olması gerekeni, ideal olanı betimlemektedir.

Yenilik ve yaratıcılığın kaynağı olarak gösterilen giriĢimcilik, sosyal belediyecilik gereği izlenen politikalarla birlikte, kadın giriĢimcilerin nicel ve nitel ağırlıklarının arttığı iddia edilmektedir. Özellikle belediyelerin STK’larla yaptığı iĢbirlikleri, kadınları giriĢimciliğe özendiren politikalarda ve bunlara olan taleplerinde artıĢ gözlenmektedir. Mikrokredi adıyla anılan bu politikaların, giriĢimcilikte cinsiyet faktörüne vurgu yapmasıe

da dikkat çekicidir.

GiriĢimcilik, sermayeden de emek becerisinden de çok daha kıt bir kaynaktır. Bu kıtlığa alternatif bir çözüm olarak sunulan Grameen Bankası Uygulaması, gerekli teminatları gösteremedikleri için, normal kredi olanaklarına ulaĢmaları imkânsız olan kimselere kredi sağlamayı ve yoksulun yoksulunu kendi iĢini kurarak-giriĢimci yaparak- yoksulluktan kurtarmayı amaçlayan bir yöntem oluĢturmaktadır (Buğra, 2007: 1).

Kör Alanlar: Toplumsal Cinsiyet

Lefebvre’e göre, güç ve çatıĢma alanlarının olduğu yerlerde kör alanlar oluĢmaktadır (2013: 32). Bu alan sınırlaması ya da sınırsızlığı, aslında körlüğün her yerde olduğunun tasvir edilmesidir. Bu durumda güç ve çatıĢma alanlarının merkezi olarak gösterilen kentlerin kör alanları barındırdığını söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Lefebvre kör alanların nasıl bir niteliğe sahip olduğunu ve neden bir

e Yalnız kadınlara kredi vermesine rağmen,derneğin isminde kadın ibaresinin geçmemesi de bir o

(7)

körlük durumunun olduğunu sorgulamaktadır. Buna göre, körlük yalnız karanlık, belirsiz, iyi incelenmemiĢ olduğundan ortaya çıkmamaktadır aynı zamanda görüĢ merkezinin göremez hale gelmesi sebebiyle de körleĢtirmektedir. Bu alanlarda gerçekler görülmemekte, ona direnilmekte böylece gerçeklikten uzaklaĢılmakta ve onunla mücadele edilmektedir.Onun doğmasına ve geliĢmesine izin verilmemekte ve belki de en önemlisi gerçeklerin üzerinin örtülmekte, bu nedenle de gördüğümüz Ģeyi neden göremeyiz sorusuna cevap olarak indirgemeci ve parçalı yaklaĢımları göstermektedir (2013: 32).

Ġndirgemeciliği körlüğün oluĢmasında en önemli etkenlerden biri olarak değerlendiren Lefebvre (2013: 33), kentsel alanların salt endüstriyel alanlara indirgenmesinin büyük bir körlük yarattığı ve sorunların kökenine inilmesini engellediğini savunmaktadır.Lefebvre’in kör alan kavramsallaĢtırmasından hareketle, neo-liberal politikaların uygulanmasının pek çok alanda göz ardı edilen kadınların toplumsal konumlarında yarattığı olumlu geliĢmelerin daha önce var olan körlüğü kırdığı iddia edilmektedir. 2000’ler öncesine göre günümüzde kadınların kamusal alanlarda görünürlüklerinin arttığı kabul edilebilir bir gerçek olmakla birlikte, bu artıĢın ne düzlemde olduğunun sorgulanması körlüğün yok edilip edilmediğinin cevabını bulmak noktasında aydınlatıcı olacaktır.

Belediyelerin kadınlara özgü olarak yürüttüğü politika ve faaliyetler genel olarak değerlendirildiğinde çeĢitli spor merkezleri açmakf, halk eğitim destekli kurslar açmakg, sosyal yardımlar sayılabilir. Bu faaliyetler, belediye yöneticileri tarafından tali ve boĢ zaman uğraĢı olarak görülmekte ancak sosyal belediyecilik gereği yapılmasının zorunlu olduğunu düĢünmelerine sebep olmaktadır. Bu da kadın politikalarına indirgemecilikle yaklaĢmanın somutlaĢmıĢ bir göstergesi olurken, aynı zamanda bu faaliyetler belediyenin görme merkezinden uzaklaĢarak körleĢmelerine sebep olmaktadır.

Bahsi geçen faaliyetlerin yanı sıra neo-liberalizmle birlikte ivme kazanarak hızla yükseliĢe geçen bir baĢka uygulama ise mikrokredidir. Neo-liberal politikalar 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren alıĢılagelen söylemin aksine cinsiyet körü değildir. Neo-liberal politikalar son 10 yıldır kadınları kapitalist küresel yeniden yapılanmanın bir öznesi ve aracı haline getirmektedir (Özuğurlu, 2013: 256). Bunun ise en somut göstergesi neo-liberal politikaların temel çıktısı olan giriĢimcilik için yeni denekler bulmasıdır. Özellikle sermayeyeulaĢım

f

Merkez olarak belirtilse de bu spor alanlarının pek çoğu oldukça sade, yeterli donatıları olmayan yerlerdir.

g Kurslar çoğunlukla ev içi üretimi destekleyici nitelikte; boyama, çini, dikiş nakış gibi kurslardan oluşmaktadır.

(8)

noktasında kısıtları olan, borcuna sadık, evi ve ailesi için her türlü fedakârlığa katlanabilme yetisine sahip olarak tasvir edilen kadınların seçilmesi ise ĢaĢırtıcı değildir. Kredilerin faizsiz olarak verilmesine dikkatleri çekerekh

, gözleri kamaĢtıran yeni mikrokredi uygulamaları aslında yeni kör alanlar doğurmuĢtur. Öncelikle sosyal belediyecilik bünyesinde verilen kurslar dikkate alındığında ev içi üretim pratiklerini tekrarlayan faaliyetler olması ve bunların verilen kredilerle pazarlanabilme imkânlarına kavuĢturulabilmesi ve kadınlardan giriĢimci yaratılabilmesi adına bu üretimlerin pazarlanabilmelerinin önünün açıldığı dile getirilse de, bu ticaret yalnız eĢ dostla ve hatır-gönül iliĢkileri çerçevesinde gerçekleĢmektedir.

Mikrokredileri baĢka bir açıdan değerlendirirsek verilen meblağlarıni küçük iĢletme kurmaya dahi yetmediği bu nedenle de alınan bu kredilerin evlere harcandığı yahut eĢlerinin iĢyerlerinde harcandığı da görmezden gelinen bir gerçektir. Üstünde önemle durulması gereken bir diğer nokta ise, neo-liberal söylemlerle birlikte yoksulluğun kabulü evresine geçildiğidir. Mikrokredi uygulamalarının yoksulluğu azaltarak giriĢimciler yaratma felsefesi, bu uygulamadan yararlanabilmek için yoksul olduğunun ispatı yarıĢına girerek sermayenin küresel pazarında yer almak adına bir rekabete dönüĢtürmüĢtür.

Sonuç olarak, mikrokredi aracılığıyla kendi iĢinin sahibi olmak oldukça zor görünmektedir. Üstelik bu krediden yararlananlar kadınlar olmasına rağmen, tasarruf haklarının genelde erkeklerde olması, serbest piyasanın mantığına uygun olarak toplumsal ve tali sorun olarak tanımlanan cinsiyet politikalarını destekler niteliktedir. Bu da neo-liberal ideolojinin kadınları güçlendirme ve kör alanlardan çıkararak kamusal alanlarda görünürlüğünü sağlama söyleminin geçici ve suni bir çözüm olduğu Ģeklinde yorumlanabilmektedir. Nitekim sosyal iĢletmecilik mantığında yurttaĢı müĢteri haline getiren düzenden beklenen, yalnızca piyasaya dahil etme arzusudur. Kadınların görece piyasaya dahil edilmesi ise baĢat aktör olması anlamına gelmemekte; yaratılanın aile refahı ve aile merkezci bir düzen kurarak körlüğü baĢka bir noktaya taĢıması ile açıklanabilmektedir.

h

Aslında bu krediler faizsiz verilmemektedir. Bu uygulama bankacılık sistemine uygun, “karsız” iş yapmayan bir uygulamadır. Yunus kendi felsefesini “sosyal işletmecilik” olarak tanımlamaktadır. iİlk kez başvuranlar, ilk yıl için 100 ile 1.000 lira arasında kredi almaktadır. 1 yıl vadeli verilen kredisini düzenli ödeyenlerin limiti ikinci yıl 2 bin liraya kadar çıkabilmektedir.

(9)

Kaynakça

AKDOĞAN, Yalçın (2002), “Ulusal Soruna Yerel Çözüm: Sosyal Belediyecilik”, Eminönü Bülteni, ġubat Sayısı

ARIKAN, Semra (2002), “GiriĢimcilik: Temel Kavramlar ve Bazı Güncel Konular”, Siyasal Kitabevi, Ankara

AYDIN, Murat (2008), “Sosyal Politika ve Yerel Yönetimler”, Yedirenk Yayınları, Ġstanbul

BUĞRA, AyĢe (2007), “Yoksullukla Mücadele Yöntemi Olarak Mikrokredi: Acıklı Bir Hikaye”, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, Sayı 2

CAN, Hasan (2006), “Sosyal Belediyecilik ve Ümraniye” Yerel Siyaset, Yıl:1, Sayı:5

ÇOBAN, Aykut (2002), “KüreselleĢmeye KarĢı Olmak: Olanaklar ve Sınırlılıklar”, Praksis/KüreselleĢme Emperyalizm: Ne Yapmalı, Nasıl Direnmeli?, Sayı 7

ECEVĠT, Yıldız (1993), “Kadın GiriĢimciliğin YaygınlaĢmasına Yönelik Bir Model Önerisi”, Kadın GiriĢimciliği Özendirme ve Destekleme Paneli, Haziran, Ankara

GÜZELSARI, Selime (2008), “Küresel Kapitalizm ve Devletin DönüĢümü”, Sav Yayınları, Ġstanbul

HARVEY, David (2012), “Yaratıcı Yıkım Olarak Neo-liberalizm”, Atılım Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2

LEFEBVRE, Henri (2013), “Kentsel Devrim”, Sel Yayıncılık, Ġstanbul MÜFTÜOĞLU, Tamer ve DURUKAN, Tülin (2004), “GiriĢimcilik ve KOBĠ’ler”, Gazi Kitabevi, Ankara

ÖZUĞURLU, Aynur (2013), “Neoliberalizm ve Feminist Politikada Sınıfsal Tutum ArayıĢları”, 21. Yüzyıl Feminizmine Doğru, Neoliberalizmin Ötesinde Bir Kadın Hareketi Ġçin TartıĢmalar, Editör: Aynur Özuğurlu, Nota Bene Yayınları, Ankara

(10)

SALLAN GÜL, Songül (2004), “Sosyal Devlet Bitti! YaĢasın Piyasa/Yeni Liberalizm ve Muhafazakarlık Kıskacında Refah Devleti, Etik Yayınları, Ankara

Referanslar

Benzer Belgeler

Atasözlerinde kadın ve onun aile, iş yaşamında üstlendiği roller bütüncül bir cinsiyet algısı üzerine kurulmadığından, bunu kadın ve erkek cinslerine göre ayrı

Erken Cumhuriyet Dönemi erkek yazarların romanları örnekleminde kadın psikolojisi ile ilişkili tematik blokların, tematik birimlerle olan yüzde ilişkisi..

Factors such as commitment to life, satisfaction with health status, help-seeking behavior and social support are protective factors (Atay et al., 2012; Gür- kan and Dirik,

Ayrıca “Sosyal Belediyecilik”, Akdoğan tarafından şöyle tanımlanmakta: “Mahalli idar- eye sosyal alanlarda planlama ve düzenleme işlevi yükleyen, bu çerçevede

Eşit olmayan niteliklerde ise, bale grubuna hikâyedeki oğlan karaktere oranla (Ort. = .00, S = .00) kız karakteri dâhil etmeyi tercih etmiş olan çocuklar an- lamlı olarak daha

Daha o nceleri Orem’in O zbakım Eksikliğ i Hemşirelik Teorisi kavramlarından olan ve teoriye do nu şen Bağ ımlı Bakım Teorisi, uyğula- mayı analiz etmeyi, araştırma

Şehirler gerçekten insanları çekmektedir, ancak kentsel yaşamın yüksek maliyetleri nedeniyle, aynı insanlar yakındaki kasabalara, banliyölere veya küçük kentsel / kırsal

Haremağası, kad ve kamet, ruh ve tıynetçe bütün tezatları camiydi' Ekseriyeti, boyca uzun, cüssece hafif, evzaca bati olmasına rağ­ men kaplan kadar