• Sonuç bulunamadı

İstanbul Beşiktaş İlçesi'nde bulunan Osmanlı Dönemi mezarlarında madeni korkuluk ve kafesler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul Beşiktaş İlçesi'nde bulunan Osmanlı Dönemi mezarlarında madeni korkuluk ve kafesler"

Copied!
187
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SANAT TARİHİ ANABİLİM DALI

İSTANBUL BEŞİKTAŞ İLÇESİ’NDE BULUNAN

OSMANLI DÖNEMİ MEZARLARINDA MADENİ

KORKULUK VE KAFESLER

Halil ELEMANA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Remzi DURAN

(2)
(3)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SANAT TARİHİ ANABİLİM DALI

İSTANBUL BEŞİKTAŞ İLÇESİ’NDE BULUNAN

OSMANLI DÖNEMİ MEZARLARINDA MADENİ

KORKULUK VE KAFESLER

Halil ELEMANA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Remzi DURAN

(4)
(5)
(6)

ÖNSÖZ

Madeni korkuluk ve kafesler, Osmanlı mezarlıklarında genellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra görülmeye başlanmıştır. Dönemin teknik imkânlarının ve sanat üsluplarının müşahede edilebildiği bu unsurlar aynı zamanda geleneksel Türk mezar tipolojisinin tekâmülünü de yansıtmaktadır. Bu yüksek lisans tez çalışmasında da Osmanlı’nın endüstriyel tasarımlarının bir ürünü olan madeni korkuluk ve kafeslerin tarihsel, sanatsal ve mezar tipolojisi açısından değerlendirilmesi yapılmıştır.

Özellikle Geç Osmanlı döneminin mezarlıklarında karşılaştığımız madeni korkuluk ve kafesler, basit fonksiyonel görevlerinden ziyade hem kurgusal hem de üzerlerinde tatbik edilen süslemeler açısından önemlidirler. Bu çalışmamızda günümüze değin hem Osmanlı mezarlıkları açısından hem de madeni korkuluk ve kafesler konusunda çok az araştırmaya tabi tutulmuş İstanbul’un Beşiktaş İlçesi’nde bulunan mezarlıklar bütünüyle araştırılmıştır.

Araştırmacı ve ilgilenenlerin dikkatine sunulan bu tür çalışmalar birçok kişinin katkısı sayesinde vücut bulmaktadır. Bu çalışmada da başta danışman hocam Prof. Dr. Remzi Duran’a, madeni korkuluk ve kafeslerin çizimlerini yapan değerli arkadaşlarım mimar Selin Demirel’e, şehir planlamacısı Neslihan Zülal Senan’a,gerek kaynaklara ulaşma noktasında gerekse fikirleriyle ilham veren Arş. Gör. İlker Mete Mimiroğlu’na, Arş. Gör. Nagehan Yılmaz’a, Dr. Salih Kış’a, Dr. Yunus İnce’ye ve Ahmet Sancaktar’a teşekkürlerimi sunuyorum. Çalışmanın her noktasında emeği bulunan, aileme şükranlarımı sunuyorum.

Halil ELEMANA Muğla-2014

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

Kadim bir millet olan Türkler, geleneklerine, inançlarına ve kültürlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bu bağlılığın en açık şekilde müşahede edileceği yer Türklere ait mezarlardır. Gerek Orta Asya kurgan ve balballarında gerekse türbelerde geleneklerin, inançların tesiri açık şekilde görülmektedir. Bir mezarın çevresinde oluşturulan madeni korkuluk ve kafesler basit işlevlerinin altında bazen derin manalar barındırmaktadır. Bunların en başında ölü için oluşturulan mekân kavramı gelmektedir. Madeni korkuluk ve kafeslerde görülen uygulamaların temeli ve kurgusu muhtemelen Orta Asya’daki Türk çadırlarına dayanmaktadır. Bilhassa madeni kafeslerde gözlemlediğimiz kuruluşların benzerleri Kırgızistan, Kazakistan ve Türkmenistan’da görülmektedir. Ancak buradaki örneklerin Osmanlı’daki madeni korkuluk ve kafeslerden ayrıldığı birkaç husus da mevcuttur. Bunların başında Osmanlı mezarlarındaki madeni korkuluk ve kafeslerinde görülen işçilik ve malzeme niteliği gelmektedir. Bu kaliteyi ortaya çıkaran XIX. yüzyılın teknik imkânları ve

Ö

ğre

ncini

n

Adı Soyadı: Halil ELEMANA Numarası: 114204001004

Ana Bilim / Bilim Dalı: Sanat Tarihi/Sanat Tarihi Tez Danışmanı: Prof. Dr. Remzi DURAN

Tezin Adı: İstanbul Beşiktaş İlçesi’nde Bulunan Osmanlı Dönemi Mezarlarında

(8)

Osmanlı tebaasındaki usta demirciler ve dökmecilerdir. Dönemin madeni korkuluk, kafes ya da şebeke işlerinde Osmanlı Türklerinin yanı sıra Ermeni ve Rum ustaların isimleri, atölyeleri de karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında Süleymaniye’deki Dökmeciler Çarşısı ile Demirciler Çarşısı, Taşkızak Tersanesi, Yıldız Sarayı Dökümhanesi de önemli madeni eserlerin yapıldığı yerler arasındadır. Hem teknik imkânların gelişme gösterdiği hem de imar faaliyetlerinde görülen değişim süreci içerisinde var olan madeni mezar korkuluk ve kafesleri, bir yandan Osmanlı’nın endüstriyel üretimine ışık tutarken diğer yandan geleneksel Türk mezar tipolojisinin farklı bir açıdan gelişimini gözler önüne sermektedir. Aynı zamanda yine Osmanlı süsleme sanatındaki Batılılaşma izlerini de üzerinde barındıran madeni mezar korkuluk ve kafesleri, dönemin estetik algısını ortaya koymaktadır. Basit bir işleve sahip olan madeni mezar korkuluk ve kafesleri, bahsedilen hususların göz önünde bulundurulmasıyla sanat tarihi açısından öneme kavuşmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Madeni Korkuluk, Madeni Kafes, Mezar, Dövme Demir, Dökme Demir, Osmanlı Mezarlığı, Beşiktaş, Şeyh Yahya Efendi, Maçka Mezarlık

(9)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğre

ncini

n

Adı Soyadı: Halil ELEMANA Numarası: 114204001004

Ana Bilim / Bilim Dalı: Sanat Tarihi/Sanat Tarihi Tez Danışmanı: Prof. Dr. Remzi DURAN

Tezin İngilizce Adı: Metal Railing And Lattices Pertaining To Ottoman Period Graves

In The County Of Beşiktaş In İstanbul

SUMMARY

The Turks an old nation are adhere to their traditions, beliefs and cultures strictly. Turks’ graveyards the places will be observed this adhesion clearly. It is seen that the effect of these customs and beliefs at Middle Asia cairn and Balbals (Turkish tombstone at middle Asia) clearly. We can see that a tomb tradition was shaped comelily from XIX. century in Ottoman.

Metal railings and lattices around a grave have deep expressions beside of their simple functions. The most important of this expressions is a place for dead people. The installation and the place with railings and lattices based on Middle Asia Turkish Tent. Especially similar of installation in these metal lattices are seen Kyrgyzstan, Kazakhstan and Turkmenistan also. But these samples have some differences from metal railings and lattices in Ottoman. The first of these differences workship and qualification of material in Ottoman graves. The thing that show up this quality is technical possibilities of XIX. Century and non-muslim ironmasters and metal workers among Ottoman citizens. The work of railings and lattices are called with the name of Armenian and Greek people at that period. Dökmeciler

(10)

(Foundry) and Demirciler bazaars in Süleymaniye, Taşkızak Shipyard, Yıldız Palace Foundry are between the important places that were made metal materials. Grave railings and lattices in the period of change in both development of technical facilities and reconstruction activities on one hand they shed light on industrial production of Ottoman Emperor on the other hand they reveal evolvement of Turkish grave typology. At the same time grave railings and lattices bear the trace of westernization in the Art of Ottoman Ornament and reveal the sense of aesthetics of that period. As stated above although metal grave railings and lattices have simple functions, they are so important in terms of art history.

Key words: Metal railing, metal lattices, grave, wrought iron, pig iron, Ottoman Graveyard, Beşiktaş, Şeyh Yahya Efendi, Maçka Graveyard

(11)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI... I YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... II ÖNSÖZ ... III ÖZET ... IV SUMMARY ... VI

1. GİRİŞ ... 1

1.1. Konunun Tanımı, Önemi ve Sınırları ... 1

1.2. Yöntem ... 3

1.3. Konu İle İlgili Yapılmış Çalışmalar ... 5

1.4. Türklerde Defin Geleneği ve Mezarlık Kültürü Üzerine ... 8

1.5. Dövme ve Dökme Demir Teknikleriyle Korkuluk ve Kafes Oluşturma ... 14

1.6. Osmanlı Sanatında Madeni Korkuluk ve Kafesler ... 18

2. BEŞİKTAŞ İLÇESİNİN TARİHİ ve MEZARLIKLARI ... 22

2.1. Tarih ... 22

2.2. Mezarlıklar ... 29

3. İSTANBUL BEŞİKTAŞ İLÇESİ’NDE BULUNAN OSMANLI DÖNEMİ MEZARLARINDA MADENİ KORKULUK VE KAFESLER ... 36

3.1. Madeni Korkulukla Çevrelenmiş Mezarlar ... 36

3.1.1. 1 No’lu Mezar ... 36 3.1.2. 2 No’lu Mezar ... 38 3.1.3. 3 No’lu Mezar ... 39 3.1.4. 4 No’lu Mezar ... 41 3.1.6. 6 No’lu Mezar ... 46 3.1.7. 7 No’lu Mezar ... 48 3.1.8. 8 No’lu Mezar ... 51 3.1.9. 9 No’lu Mezar ... 54 3.1.10. 10 No’lu Mezar ... 57 3.1.11. 11 No’lu Mezar ... 60 3.1.12. 12 No’lu Mezar ... 62 3.1.13. 13 No’lu Mezar ... 64

(12)

3.1.14. 14 No’lu Mezar ... 67

3.1.15. 15 No’lu Mezar ... 69

3.2. Madeni Kafesle Örtülmüş Mezarlar ... 71

3.2.1. 16 No’lu Mezar ... 71 3.2.2. 17 No’lu Mezar ... 73 3.2.3. 18 No’lu Mezar ... 77 3.2.4. 19 No’lu Mezar ... 79 3.2.5. 20 No’lu Mezar ... 81 3.2.6. 21 No’lu Mezar ... 83 3.2.7. 22 No’lu Mezar ... 85 3.2.8. 23 No’lu Mezar ... 87 3.2.9. 24 No’lu Mezar ... 89 5. DEĞERLENDİRME ... 91

5.1. Malzeme ve Yapım Teknikleri... 91

5.1.1. Dövme Demir Tekniğiyle Yapılmış Korkuluk ve Kafesler ... 91

5.1.2. Dökme Demir Tekniğiyle Yapılmış Korkuluk ve Kafesler ... 92

5.2. Yapı ve Örtü Elemanlarına Sahip Korkuluklar ... 92

5.2.1. Kapılı Madeni Korkuluk ve Kafesler ... 92

5.2.2. Sütunlu veya Ayaklı Madeni Korkuluk ve Kafesler ... 93

5.2.3. Yarım Daire veya Sivri Kemerli Madeni Korkuluk ve Kafesler ... 93

5.2.4. Kubbe ve Tonoz Biçiminde Örtü Sistemine Sahip Madeni Kafesler ... 93

5.3. Süsleme ... 94 5.3.1. Bitkisel Süsleme ... 94 5.3.2. Geometrik Süsleme ... 95 5.3.3. Nesnel Süslemeler ... 95 5.4. Süslemelerdeki Sembolizm ... 95 6. SONUÇ ... 97 BİBLİYOGRAFYA ... 101 ÇİZİM LİSTESİ ... 111 ÇİZİMLER ... 113 FOTOĞRAF LİSTESİ ... 132

(13)

FOTOĞRAFLAR ... 135

EKLER TABLOSU ... 159

EKLER ... 160

(14)

1. GİRİŞ 1.1. Konunun Tanımı, Önemi ve Sınırları

“Beşiktaş İlçesinde Bulunan Osmanlı Dönemi Mezarlarında Madeni Korkuluk ve Kafesler” adlı bu yüksek lisans tezi, Osmanlı Devletinin sanat faaliyetlerinin alt başlıklarında kendine yer bulan maden sanatının, mezarlar üzerindeki tarihsel gelişiminden ve ayrıca madeni mezar korkulukların malzeme, teknik ve süsleme özelliklerini konu almaktadır.

Ayrıca, Türk mezar tipolojisinin geç dönem Osmanlı sanat ve mimarlığını da nasıl bir şekilde değişime uğradığına dair de bilgiler içermektedir. Bilindiği üzere maden sanatı, geleneksel Türk el sanatının en eski uygulamalarını içinde barındırmaktadır. Ancak günümüze değin maden sanatı üzerine araştırmaların çerçevesi dar tutulmuş ve ne yazık ki ekseriyetle günlük kullanım eşyaları üzerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle mezarlar üzerindeki yansımalarına çok az temas edilmiştir. Osmanlı mezarlarında görülen madeni parmaklık/kafeslerin Osmanlı süsleme sanatı ve mimarisindeki yeri önemlidir. Çünkü korkuluk veya kafeslerin kuruluş biçimleri, süslemelerin sembolizmi ve madeni korkulukların dış görüntülerinin taşıdığı anlamlar önemlidir. Şöyle ki, mezarları çevreleyen/kuşatan bu unsurlar, üzerlerinde ölüm, ahiret, cennet, günahlardan arınma vs. kavramları akıllara getirecek süsleme öğeleri ile bezenmişlerdir. Bunun yanı sıra mekânsal oluşumları da çadır, kurgan, türbe mimarileriyle yakından ilişkidir. Dolayısıyla konunun anlamsal niteliği bu hususlar dâhilinde değişmekte ve hacim kazanmaktadır.

Günümüzde Osmanlı mezarlarını ön planda tutan, onlara tarihsel ve sanatsal boyut kazandıran unsur, mezar taşlarıdır. Öyle ki, en sade Osmanlı mezar taşları dahi çok kıymetli sayılmıştır. Mezar taşlarına verilen bu aşırı kıymet, belki de mezarı çevreleyen/kuşatan madeni elemanları göz ardı etmemize sebep olmaktadır. Hâlbuki bu madeni öğelerin detaylarında Osmanlı süslemesinden, mezar tipolojisinden ve ikonografisinden renkli hazineler barınmaktadır. Özellikle madeni kafesli mezar örneklerinde estetik değerlerin dışavurumu, mezarın görselliğine katkı yapmıştır.

(15)

Bu çalışma, madeni korkuluklu ve kafesli mezarların Avrupa menşeli olduğuna dair yaygın kanaatin aksine Orta Asya kaynaklı olabileceğini de düşüncesini doğurmuştur. Bu tespitte Kırgızistan’daki Tokmak, Balıkçı ve Atbaşı Narın Mezarlıkları, Kazakistan Sayrama yakınlarındaki mezarlar ile Harezm bölgesinde bulunan Mizdahan Mezarlığı’ndaki tarihi madeni korkuluk ve kafesli mezar örnekleri etkili olmuştur. Bu örneklerde özellikle geleneksel Türk çadırının kozmolojik dünya şemasının mezarlara da uygulandığı görülmektedir. Osmanlı mezar tipolojisinde sembolik ifade ve kurgularla devam ettirilen bu düşünce, madeni korkuluk ve kafesli mezar örneklerinde de kendini hissettirmiştir. Yukarıda işaret edilen tespite bir diğer dayanak ise madeni korkuluklu ve kafesli mezarların Osmanlı’da yaygın ve özenli kullanımı gösterilebilir.

Madeni korkuluklu ve kafesli mezar yapımı, Osmanlı mezarlıklarının çehresini de değiştirmiştir. Bu çehre değişikliği aynı zamanda insan nazariyesinde monotonluğu ve gittikçe artan betonlaşma ağırlığını da kaldırmıştır. Özellikle Türk şehir mimarisinde mezarlıkların sokak aralarında dahi var olduğunu göz önünde bulundurursak bu değişkenliğin ne derece etkili olacağı daha kolay anlaşılır. Aynı zamanda Osmanlı mezar tipolojisindeki bu değişim Osmanlı sanatındaki Batılılaşma sürecinin durumunu da göstermektedir. Osmanlı sanatındaki Batılılaşma süreci genel manada çeşme, sebil, cami, kamu binaları vs. belirli imar faaliyetlerinde gözlemlenirken madeni korkuluklu ve kafesli mezarların oluşumu, sürece farklı bir bakış açısı kazandırmıştır. Bir de söz konusu madeni örnekler olunca bunların belirli zanaat ve sanat dayanakları olması gerektiği mevzusu vardır. Bu aynı zamanda Osmanlı endüstriyel gelişiminin boyutuyla, Osmanlı zanaatçı perspektifinin keşfine imkân sağlamaktadır. Şöyle ki, Osmanlı zanaatkârlarının faaliyetleri bir süre sonra gelişme gösteren sanayileşmenin tesiri altında kalmıştır. Ancak zanaatkârların da bu gelişime karşı gösterdiği tepki işçilik kalitesini artırmayla olmuştur. İşçiliğin, seri ve kolay üretimin müşterek çalışması ise Osmanlı endüstriyel tasarımcılığını doğurmuştur. Özellikle madeni korkulukların ya da kafeslerin yapımı maharete ve teknik bilgiye bağlıdır. Örneğin dökme demirden yapılacak mezar korkuluğunun yapımı sade hünerle çözümlenebilecek bir iş değildir. Çünkü demirin pik haline yani dökme durumuna gelmesi için yüksek fırınlara ihtiyaç vardır. Özetle maharetin

(16)

gösterimi ancak imkânların sağladığı ölçütte mümkündür. Aynı zamanda imkânların verimli neticesi de hünere yani işçiliğe bağlıdır. Nitekim bu unsurların detaylı analizi ve araştırılmasıyla madeni unsurların Osmanlı süsleme sanatındaki kullanımı ve alanı tez çalışmamızda açıklanmaya çalışılmıştır.

Bu çalışmada bölgesel ve dönemsel bir kısıtlama yapılarak İstanbul’un Beşiktaş İlçesi’ndeki Osmanlı dönemi Müslüman mezarlık ve hazirelerinin yanısıra gayrimüslim mezarlıkları da incelenmiştir. Araştırma yelpazesinin bu noktaya kaymasındaki etken madeni korkuluk ve kafeslerin aynı usta elinden ya da atölyelerden çıkma olasılığıdır. Bu nedenle Müslüman ve gayrimüslim mezarlarında farklılık ve benzerliklerin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Öte yandan, ilçenin içerisinde bulunan mezarlıkların madeni korkuluklu ve kafesli mezar örneklerinin ne malzeme ne teknik ne de tarihsel olarak kısıtlanmasına gerek duyuldu. Buna ilçenin bünyesindeki mevcut Osmanlı mezar örneklerinin azlığı neden olmuştur. Bunların yanı sıra kısıtlama ölçütlerinden biri de tarihsel ve sanatsal niteliğe sahip olmayan mezarlar hariç tutularak uygulanmıştır. Çalışma içerisinde olabildiğince madeni korkuluklu/kafesli mezar örneğine yer verilmiştir. Ancak malzeme noktasında mevcut madeni korkuluklu/kafesli mezarların hepsi ya dövme ya da dökme demirden oluşmaktadır. Maalesef demir haricinde başka bir madeni hammaddeden yapılmış mezar örneği ilçe içerisinde tespit edilememiştir. Bundan dolayı mecburi malzeme sınırlılığı kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Öte yandan Beşiktaş İlçesi’ndeki Osmanlı dönemine ait mezarlıkların azlığı nedeniyle örneklerde doğal bir sınırlılık meydana gelmiş ve incelemelerimizin büyük çoğunluğu Şeyh Yahya Efendi kabristanında yapılmıştır. Zira yukarıda da belirtildiği üzere konunun içeriğine uygun nitelikte mezar tipleri bu mezarlıkta bulunmaktadır.

1.2. Yöntem

Bilimsel çalışmaların niteliğine uygun bir şekilde yürütülmesi için gerekli adımların uygulanmasına gayret gösterilmiştir. Çalışmaya dair incelemelerin bir kısmı sahada bir kısmı da kütüphanelerde gerçekleştirilmiştir.

Beşiktaş ilçesinde bulunan Osmanlı dönemine ait başta Yahya Efendi, Ortaköy, Kuruçeşme, Maçka, Arnavutköy Musevi, Ortaköy Rum mezarlıkları

(17)

incelenmiş ve konuya katkı sağlayacak örnekler tespit edilmiştir. Büyük mezarlıkların araştırılmasından sonra cami, türbe hazireleri ile münferit mezar örnekleri incelenmiştir. Saha çalışmasında tespit edilen örnekler yapım tekniği yönünden tasnif edildikten sonra ölçüleri alınmış ve fotoğraflanmıştır. Saha çalışmasının ardından çalışmaya katkıda bulunabilecek dolaylı veya doğrudan kaynaklar için literatür taraması yapılmıştır. Bu taramalarda kitap, dergi, ansiklopedi, gazete vb. her türlü materyalin incelenmesi için çaba gösterilmiştir. Çalışmanın muhtevasına çizimler, fotoğraflar, gravürler, haritalar eklenerek konunun görsel olarak izahı ve daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır.

Bu yüksek lisans tezi Giriş, Beşiktaş İlçesinin Tarihi ve Mezarlıkları, Beşiktaş İlçesi’nde Bulunan Osmanlı Dönemi Mezarlıklarında Madeni Korkuluk ve Kafesler ve Değerlendirme-Sonuç ana bölümlerinden oluşmaktadır. Tezin Giriş kısmı “Konunun Tanımı, Önemi ve Sınırları”, “Yöntem”, “Türklerde Defin Geleneği ve Mezarlık Kültürü Üzerine”, “Dövme Demir ve Dökme Demir Teknikleriyle Korkuluk ve Kafes Oluşturma”, son olarak da “Osmanlı Sanatında Madeni Korkuluk ve Kafesler” alt başlıklarından oluşmaktadır. Beşiktaş İlçesinin Tarihi ve Mezarlıkları adlı ikinci ana bölümde, ilçenin geçmişten günümüze tarihsel süreci değerlendirilmiş olup coğrafi yapısı ve halen mevcut olan ve olmayan mezarlıklarından bahsedilmiştir. İnceleme kısmını oluşturan üçüncü bölümde “Beşiktaş İlçesinde Bulunan Osmanlı Dönemi Mezarlarında Madeni Korkuluk ve Kafesler”in örneklerine yer verilip detaylı tanımlamaları yapılmıştır. Değerlendirme bölümünde inceleme kısmında yer alan örneklerin malzeme, yapım tekniği, süsleme vb. tasnifleri yapılıp örneklerin toplu ve düzenli gösterimleri yapılmıştır. Madeni korkuluklu/kafesli mezarların üzerindeki süslemelerin sembolik manaları tartışılmıştır. Tezin en son kısmını oluşturan ve Giriş kısmında öne sürdüğümüz madeni korkuluklu/kafesli mezarların mekânsal açılımıyla, Osmanlı mezar tipolojisinin değişkenliği tezinin açıklanıp, çadır, kurgan, türbe kurgusundaki benzerlik ve farklılıklarının ortaya konulduğu Sonuç bölümüyle çalışma tamamlanmıştır.

(18)

1.3. Konu İle İlgili Yapılmış Çalışmalar

Konu ile ilgili doğrudan yapılmış bir çalışma olmamakla beraber dolaylı olarak çalışmanın içeriğinin belirlenmesine yardımcı olan önemli kaynaklar vardır.

Araştırmaya ivme kazandıran temel kaynaklardan bir tanesi; Önder Küçükerman’ın editörlüğünde hazırlanan ve maden döküm sanatı üzerine kapsamlı bir çalışmayı ihtiva eden Anadolu Sanayi Ve Tasarım Tarihinin Ayak İzlerinde

Maden Döküm Sanatı1

adlı prestij kitaptır. İçeriğinde tarih boyunca madenin kullanımı ve insanlık için önemi belirtilmiş olup ayrıca Osmanlı zamanındaki İstanbul dökümhanelerinden ve dökümcülüğünden de bahsedilmiştir. Tezin içeriğinde bulunan dökme demir korkuluk ve kafeslerin imal şekilleri ve yerleri için faydalanılmıştır.

Hem döküm hem de dövme demirciliği tez içeriğimizin ana kullanım malzemesi olduğundan bu konuya temas eden bir diğer çalışma ise Gülsün Tanyeli’nin Osmanlı Mimarlığında Demirin Strüktürel Kullanımı (15.-18.

Yüzyıl) adlı basılmamış doktora tezidir2

. Demirin genellikle mimari unsurlarda kullanımında bahseden doktora tezinden, Osmanlı dönemi demircilik işlerinin üretim yelpazesi ve kullanım alanları noktasında yararlanılmıştır.

Demir malzemenin kullanım şekillerini çizim ve tanımlarla açıklayan ve 1977 yılında basılan Hikmet Çalışkan’a ait Süsleme Demirciliği3

adlı kitap demirin

süsleme unsuru olarak nasıl kullanıldığından bahsetmektedir. Bu noktada madeni korkuluk ve kafeslerin süslemeleri için yardımcı kaynak olmuştur.

Hasan Tuluk tarafından yayına hazırlanan Türk Süsleme Sanatı İçinde

Metal Sanatı4 adlı kitapta, metalin mimari üzerindeki kullanımından ziyade ev

eşyaları ve takılar üzerindeki kullanımından bahsedilmiştir.

2001 yılında Gül Sarıdikmen tarafından hazırlanan 17-19. Yüzyıl İstanbul

Sebillerindeki Madeni Şebekeler5

adlı basılmamış yüksek lisans tezindede madeni

1

Önder Küçükerman-Nezih Başgelen-Gülsün Tanyeli-Afife Batur, Anadolu Sanayi Ve Tasarım

Tarihinin Ayak İzlerinde Maden Döküm Sanatı, İstanbul 1994.

2 Gülsün Tanyeli, Osmanlı Mimarlığında Demirin Strüktürel Kullanımı (15.-18. Yüzyıl), (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul 1990.

3

Hikmet Çalışkan, Süsleme Demirciliği, Ankara 1977.

4 Hasan Tuluk, Türk Süsleme Sanatı İçinde Metal Sanatı, Ankara 2008.

5 Gül Sarıdikmen, 17-19. Yüzyıl İstanbul Sebillerindeki Madeni Şebekeler, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2001.

(19)

şebekelerin formları ve üslupları üzerinde durulmuştur. Konumuza doğrudan temas etmese de bu ve buna benzer çalışmalar madeni malzemelerin bilhassa Osmanlı dönemindeki kullanımı hakkında bizlere bilgi vermektedir.

Tez konusunun içeriğinde bulunan demir korkulukların özellikleri, bozulma nedenleri ve koruma yöntemleriyle ilgili yararlanılan kaynak ise M. Bülent Uluengin’in Mimari Metaller6

adlı kitabıdır.

Önceki dönem metal işleriyle kıyas yapabilmek için başvurulan ve alanında nitelikli bir çalışma olan kaynaklardan biri de Ülker Erginsoy’un İslam Maden

Sanatının Gelişmesi7

adlı kitabıdır.

Yukarıda bahsedilen kaynakların dışında Kadriye Figen Vardar’ın İstanbul’da 18. yy. Osmanlı Mimarisinde Maden İşinin Kullanım Alanları,

Teknik ve Süsleme Özellikleri8

, Selahaddin Anık, Adnan Dikicioğlu ve Murat

Vural’ın hazırladığı İmal Usulleri9, Zeki Tez’in Madencilik, Metalürji ve

Minerolojinin Çileli Tarihi10

, Candan Sezgin, Sanayi Devrimi’nin Etkisinde

İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Türkiye11

, adlı bilimsel eserler de çalışmamıza katkı ve ivme sağlamıştır.

Ayrıca 1884 yılında Paul Bory tarafından vücuda getirilen Le Roi Des

Metaux adlı kitap da demirin işlenişi hakkında detaylı bilgi vermektedir12.

Süreli yayınlarda yayımlanan belli başlı çalışmalara değinecek olursak; Semavi Eyice’nin “Türk Sanatında Şebekeler-Parmaklıklar”13

, adlı makalesi korkuluk, kafes ve şebeke kullanımlarının genellikle Osmanlı sanatındaki gelişimi üzerine durmuştur. Bu makale, tezin içeriğindeki korkulukların terminolojik açıdan parmaklıklardan ayrıldığı noktaların belirlenmesinde yardımcı olmuştur.

6 M. Bülent Uluengin, Mimari Metaller Özellikleri, Bozulma Nedenleri, Koruma ve Restorasyon

Teknikleri, İstanbul 2006.

7 Ülker Erginsoy, İslam Maden Sanatının Gelişmesi, İstanbul 1978. 8

Kadriye Figen Vardar, İstanbul’da 18. yy. Osmanlı Mimarisinde Maden İşinin Kullanım

Alanları, Teknik ve Süsleme Özellikleri (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi,

1994. Yazar belirtilen yüksek lisans tezinin özetini 2005 yılında Sanat Tarihi Yıllığı’nda makale halinde yayınlatmıştır. İlgili makale için bk. Kadriye Figen Vardar, “XVIII. Yüzyıl Osmanlı Mimarlığında Maden İşleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, 18, İstanbul 2005, s. 25-54.

9 Selahaddin Anık-Adnan Dikicioğlu-Murat Vural, İmal Usulleri, İstanbul 1994. 10 Zeki Tez, Madencilik, Metalürji ve Minerolojinin Çileli Tarihi, İstanbul 2012.

11 Candan Sezgin, Sanayi Devrimi’nin Etkisinde İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Türkiye, İstanbul 2011.

12 Paul Bory, Le Roi Des Métaux, Paris 1884.

13 Semavi Eyice, “Türk Sanatında Şebekeler-Parmaklıklar”, Sanat Dünyamız, 6, Yıl:2, İstanbul 1976, s. 32-39.

(20)

Ümit Kazım Sandıkçı’nın “Osmanlı Mimarlığı İstanbul Yapılarında Dövme ve Dökme Metalin Dekoratif Kullanımı”14

, adlı makalesi de dövme ve dökme demirin kullanım alanları, yapılış ve inşa biçimleri hakkında bilgi vermektedir. Özellikle tezin içeriğindeki madeni korkuluk ve kafeslerin kuruluş biçimleri hakkında yardımcı olmuş ve istifade edilmiştir.

H. Örcün Barışta’nın “Osmanlı İmparatorluğu Geç Dönemi İstanbul’undan Metal Parmaklık Kafesle Kuşatılmış Mezar Yerleri ve Taş Mezar Levhaları”15

, adlı makalesi tezin konusuna doğrudan temas eden ender bilimsel yayınlardandır. Bu makalenin içeriğindeki bazı örnekler de tez içeriğine alınmış ve detaylı izahları yapılmıştır. Genellikle madeni korkulu ve kafeslerin yerlerinin tespiti için faydalanılmıştır.

Öte yandan tez konusunun içeriğine doğrudan ya da dolaylı şekilde temas eden diğer bilimsel yayınlar ise; Önder Küçükerman’ın “Osmanlı Döneminde Dökümcülük”16

, Ülker Erginsoy’un “Anadolu Selçuklu Maden Sanatı”17, Afife Batur’un “Osmanlı Son Dönem Mimarlığında Dökme Demir Kullanımı”18

, Muhammet Görür’ün “Sultan Reşat Türbesi Metal–Sanduka Parmaklık Süslemeleri”19

, Semra Ciner ile Zeynep İnankur’un “Son Dönem Osmanlı Mimarlığında Maden İşçiliği Örnekleri”20, İ. Gündağ Kayaoğlu’nun “Dökümcülük”21

adlı makaleleridir.

14 Ümit Kazım Sandıkçı, “Osmanlı Mimarlığı İstanbul Yapılarında Dövme ve Dökme Metalin Dekoratif Kullanımı”, Osmanlı Mimarlığının 7 Yüzyılı “Uluslarüstü Bir Miras”, Edit. Nur Akın-Afife Batur-Selçuk Batur, İstanbul 1999, s. 396-405.

15

H. Örcün Barışta, “Osmanlı İmparatorluğu Geç Dönemi İstanbul’undan Metal Parmaklık Kafesle Kuşatılmış Mezar Yerleri ve Taş Mezar Levhaları”, XIV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve

Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu, Konya 2011, s. 71-93.

16 Önder Küçükerman, “Osmanlı Döneminde Dökümcülük”, Anadolu Sanayi Ve Tasarım Tarihinin

Ayak İzlerinde Maden Döküm Sanatı, İstanbul 1994, s. 87-138.

17 Ülker Erginsoy, “Anadolu Selçuklu Maden Sanatı”, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El

Sanatları, Ankara 1992, s. 155-181.

18

Afife Batur, “Osmanlı Son Dönem Mimarlığında Dökme Demir Kullanımı”, Anadolu Sanayi Ve

Tasarım Tarihinin Ayak İzlerinde Maden Döküm Sanatı, Edit. Önder Küçükerman, İstanbul 1994,

s. 207-235.

19 Muhammet Görür, “ Sultan Reşat Türbesi Metal-Sanduka Parmaklık Süslemeleri”, Tarihi Kültürü

ve Sanatıyla IX. Eyüpsultan Sempozyumu Tebliğler, 13-15 Mayıs, İstanbul 2005, s. 550-561.

20

Semra Ciner-Zeynep İnankur, “Son Dönem Osmanlı Mimarlığında Maden işçiliği Örnekleri”,

Akademi Mimarlık ve Sanat, 10, İstanbul 1981, s. 47-52.

21 İ. Gündağ Kayaoğlu, “Dökümcülük”, Dünden Bugüne İslam Ansiklopedisi, III, İstanbul 1994, s. 101-102.

(21)

1.4. Türklerde Defin Geleneği ve Mezarlık Kültürü Üzerine

“Defin adetleri bir dinin indeksidir22.”

Türkler, defin merasimi için sonbahar veya ilkbahar mevsimlerini beklerlerdi. İslamiyet öncesinde de Türkler, ölülerini ekseriyetle toprağa gömerlerdi. Bu uygulamanın yanı sıra eski Türklerde ölülerin üç şekilde defnedildiği ya da ortadan kaldırıldığı bilinmektedir. Bunlar; toprağa gömme, ağaç üzerine asma ve ölüyü kemikleri kalıncaya değin yakma23. Çin kaynaklarına göre (M.Ö III. yy.) Hunlar

ölülerini tabut içerisine koyarlar ve bu tabutların üzerlerine kumaşlar ve kürkler sererlerdi24. İbn Fadlan da seyahatnamesinde Oğuz boylarının defin törenlerine değinmiş ve şu şekilde bir betimleme yapmıştır; “Onlardan biri ölürse ev gibi büyük

bir çukur hazırlarlar. Ölüye ceket giydirirler, kuşağını kuşandırır, yayını yanına korlar; eline nebiz dolu tahta kadeh tutturup önüne de nebiz dolu bir tahta kap korlar. Bütün mal ve eşyasını bu eve çukura/doldurup ölüyü buraya oturturlar. Sonra çukurun üzerine topraktan kubbe gibi döşeme yaparlar. Atlarından, servetine göre, yüz yahut iki yüz at yahut bir baş at keserler, etlerini yerler. Başını, derisini, ayaklarını ve kuyruğunu sırıklara asıp ‘bu onun atıdır’, ‘Bununla cennete gider’ derler. Bu ölü hayatında adam öldürmüş ve cesur bir kişi ise öldürdüğü adamlar sayısı kadar ağaçtan suret yontarlar ve mezarın üzerine korlar. Derler ki ‘bunlar uşaklarıdır, cennette ona hizmet edecekler’25”. Bu bilgiler ışığında Türklerin toprağa

gömme adetlerinin yanı sıra kurgan ve balbal dikme geleneklerinin olduğunu öğreniyoruz. Türkler ölülerini başları doğuya gelecek şekilde gömerlerdi. Toprağa gömme haricinde yukarıda da belirtildiği gibi bir diğer yöntem olan cesedin yakılması işlemi mevcut idi. Cesedin yakılmasını Kırgızlar yaygın bir şekilde kullanmışlardır. Bu defin geleneğinde ceset etlerinden sıyrılıncaya kadar yakılır kalan kemikleri bir süre bekletildikten sonra toprağa gömülürdü26. Ölü yakma

22

Richard Nelson Fryre, The History of Ancient Iran, C.H. Beck’sche Verlagsbuchhandlung, München 1984, s. 123.

23 Mehmet Tezcan, “Hunlarda Defin Merasimi -359 Amida Kuşatması’ndaki Örneğe Göre”, Defin, Edit. Emine Gürsoy Naskali, s. 17.

24 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, Ankara 1986, s. 177.

25 İbn Fadlan, Seyahatname, çev. Ramazan Şeşen, İstanbul 1975, s. 36.

26 Bahattin Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi: Orta Asya Kaynak ve Buluntularına

(22)

işlemini Kırgızların sürdürmesi ateşi maddi ve manevi temizleme aracı olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Ölen kişinin böylelikle günahlarından arınacağı düşüncesi de vardı27. Defin geleneğinde bir diğer uygulama ise ölüyü ağaca asma

veya ağaç kavuğuna koyma uygulamasıdır. Bu defin şekli pek yaygın olmamakla birlikte genel manada bebek ya da çocuk yaşta ölmüş olan cesetlere tatbik edilirdi28

. İslamiyet’i kabul eden Türkler, ölülerini dini bir emir olduğu için toprağa gömmüşlerdir. İslam hukukuna göre ölü için açılan mezar derinliği en az bir insanın göğüs hizasına kadar olmalıdır. Öte yandan mezara konulan ölünün üstüne çapraz şekilde kerpiç ya da tahtalar yerleştirilir. Yerleştirilen bu gereçlerin üzerine toprak atılır ve mezar hafif yükseltilir. Toprağın oturması ve içe doğru göçme yapmaması için bir müddet mezar üstüne taş, mermer vb. malzemeler konmaz. Bu süre en az 40 gün en fazla 1 yıl olarak ön görülmektedir29

.

Medeniyetleri, devletleri, halkları ve kendi sınırlarını kuran/oluşturan insanoğlu, ömrünün nihayetinde ebedi istirahatgahı olan mezarına defnedilir. Mezar ve mezarlıkları derin bir tefekkür içerisinde konu edindiğimizde, bu kavramların zihnimizde basit manalardan nasıl da sıyrıldığını göreceğiz. XIX. yy’ın önemli Alman şairi Heinrich Heine “Her mezar taşının altında bir dünya tarihi yatar” derken mezar ve mezarlıkların ne denli ehemmiyetli yerler olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Cümle içerisinde geçen “dünya tarihi” ibaresi ilk duyuşta mübalağalı gelebilir. Ancak insanın “büyük âlem içerisinde küçük bir âlem” felsefesiyle müşahede edilmesi bu görüşü tam yerine oturtmuş olacaktır. Tarih, muhtevasında geçmişin tüm anlarını ve hadiselerini barındıran bir süreç olduğuna göre insan da bu

olacağına inanılmasındandır. Bk. Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Anahatları, İstanbul 2002, s. 73.

27 Yıldız Kocasavaş, “Eski Türklerde Yas ve Ölü Gömme Adetleri, Türkler, III, Ankara 2002, s. 68. 28

Yaşar Çoruhlu, “Eski Türklerde “Başka Bir Dünyada Yaşantı Mekânı” Olarak Mezar (Defin) Odası”, Defin, Edit. Emine Gürsoy Naskali, s. 173. Bu uygulamanın altında yatan neden ölmüş olan çocukların bir kuş gibi tasavvur edilmesi ve her kuşun ağaçtan hayat bulacağına inanılmasıdır. Nitekim ağacın bir hayat kaynağı olarak tasavvur edilmesi bu konuda etkilidir. Detaylı bilgi için bk. Mikhail P. Gryaznov, Southern Siberia, transl. J. Hogarth, Geneva 1969; İsmail Taş, Türk

Düşüncesinde Kozmogoni-Kozmoloji, Konya 2011.

29 Youssef Ragheb, “İslâm Hukukuna Göre Mezarın Yapısı”, Edit. J. L. Bac-qué-Grammont-Aksel Tibet, Cimentieres et Traditions Funeraires Dans le Monde Islamique-İslam Dünyasında

Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, I, Ankara 1996, s. 18-19. (Bu uygulamanın neticesinde araştırılan

madeni mezar korkuluk ve kafeslerin de ölüm tarihinden en az 1 sene sonra yapılma ön görüsü oluşmaktadır.)

(23)

sürecin en önemli failidir. Kimi insanların ardında bıraktığı izler tarihin, edebiyatın, kültürün, dinin ve sanatın remizleriyle doludur. Bu izlerin toplu gösterim yerlerinden biri de mezarların oluşturduğu mezarlıklardır. Elbette bahsedilen tüm bu entelektüel miras birikiminin seyrini diğer medeniyetlere nazaran Türk mezar ve mezarlıklarında görmek daha mümkündür. Türk mezar ve mezarlıkları tarihsel açıdan incelendiğinde özellikle uzmanlara bir şeylerin mesajını verir. Bu mesaj defnedilen kişilerin dinlerini, dillerini, kültürlerini, sosyal yaşantılarını ve hatta düşünce dünyalarını da içerir30. Türklerin inançlarında ölümden sonrada hayatla kurulan ya da kurulmak

istenen iletişim çabası kimi zaman evrelerinde inanç/din değişikliğinden ötürü değişim göstermiş olsa da her daim bu çabanın mevcudatını koruduğunu görmekteyiz. Belki de bundaki en önemli etkenin geleneklerin din gibi yaşanmış olması ya da dini kimliğin de üzerinde tutulan kültürel kimliktir.

Ölümden sonra da hatırlanma ve unutulmama isteği Türklerde de görülmektedir. Aslında bu istek kimlik ve varoluşçuluk gayreti olarak da tanımlanabilir. Bundan ötürü mezar taşları ve mezar yapıları defnedilen kişinin fani bedeninin ebedi söylemine aracı olacak şekilde inşa edilmiştir.

Türk mezarlarında temel kurgu ufak nüanslarla da olsa asırlarca koruna gelmiştir. Bu temel kurgu; ölünün toprağa gömülmesi, toprağının yükseltilmesi, baş ve ayaklarına denk gelecek şekilde şahidelerin konması… şeklindedir. En basit şekli bu tarzda oluşturulan mezarların defnedilen kişinin sosyo-kültürel ve ekonomik duruma göre de görkemli tasarımları mevcuttur. Bu aşamada kabirler üzerinde vazgeçilmeyen unsurlar mezar taşları ve mezar için oluşturulan mekânsallıktır. Mezar taşları birer hüviyet vesikaları halini almışken mezar yapıları da bu hüviyetin mekânsal kurgusunu oluşturmuştur. Yani ölüye mekân kazandırmak cansıza canlılık ve devamlılık sağlama olarak görülebilir. Mezar taşları, üzerlerinde yazılı ifadelerle birlikte tasvirler de bulundurmaktadır. Bu yazı ve tasvirler ölünün kimliğinin yanı sıra onun hayatı hakkında bir kesit sunar. Yazıların niteliği ve dilleri ise farklı sanatların durumu hakkında vesika niteliğindedir. Boyları ortalama 1m olan taşlar

30 İ. Hakkı Baltacıoğlu’nun tespiti; “Türk mezarlığının, zaman ile... açık havada teşekkül etmiş bir kıyafet, mimarî, tezyinat, hat ve teknik müzesi…” Türk mezarlıklarının zahirini en güzel şekilde ifade etmiş oluyor. Bk. İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Sanat, İstanbul 1934.

(24)

üzerine adeta bir tarih sığdırılmış, yansıtılmıştır. Öte yandan mekânsal yaratım çabası ise Türkler üzerinde tefekkür edildiğinde çadırdan kurgana oradan da küm(n)bet31

ve türbeye32

nasıl intikal edildiğini önümüze sermektedir. Elbette ölümden sonraki hayata iman, bu mekânsal açılımın birincil etkeni olarak görülmektedir. Hem yapısal bakımdan hem de mezar taşları(balbal) üzerindeki yazılı anlatımların bir arada görüldüğü Kültigin mezar külliyesi bu noktada önemli bir örnek teşkil etmektedir. Kültigin’in mezar külliyesinin merkezinde bulunan ve bark olarak nitelendirilen dörtgen mimari yapı, çadırın ahiret evi üzerindeki etkileşimini bizlere göstermektedir33. Türkler, gündelik hayatın meskeni çadıra o denli önem yüklemişler

ki çadırın kurgusunda makrokozmos yansımalarını mikrokozmos olarak teşekkül ettirmişlerdir. Şöyle ki; çadırın kubbe kısmı göğü, gövdesi yeri, tepedeki ocak açıklığından aşağıya inen düşey doğrultu dünyanın ekseni olarak sayılıyordu34

. Bahsedilen bu kurgunun mezarlar üzerindeki en belirgin yansıması kurganlarda görülür. Bakıldığında kurganların iç teşekkülü çadırla birebir örtüşür. İslamiyet’in kabulünden sonra farklılaşmalar görülse de mikrokozmos yaratım düşüncesinden vazgeçilmemiştir. Bu diretme Selçuklularda kümbet şeklinde Osmanlılarda ise türbe mimarisi olarak tezahür etmiştir. Osmanlılardaki türbe yapımı belirli dönemlerden sonra azalsa da bunun da yerine parmaklıklı veyahut kafesli mezarlar ikame edilmiştir. Elbette bu mekân açılımı ya da mezarın belli edilme gayreti İslamiyet açısından kabul gören bir fikir değildir. Nitekim Hz. Muhammed (A.S)’ın bazı hadislerinin ışığında ulema tarafından bu mevzu haram olarak telakki edilmiştir. Bu hadislerden en meşhuru Cabir (R.A)’ın rivayetine dayanmaktadır. “Resûllulah (S.a.v)

kabrin kireçle yapılmasını, kabir üzerine oturulmasını, kabir üzerine bina ve kubbe

31 Kümbet tabiri ekseriyetle Selçuklu türbeleri için kullanılır. Bilindiği gibi Selçuklu türbeleri iki kattan oluşmaktadır. Bunların birinci katında cenazelik(serdab) kısmı ikinci katında ise ziyaretçilerin dua edeceği dua odası hüviyetindeki kısım bulunur. Bk. Aziz Doğanay, “Sultan II. Murad’ın Vasiyetnamesinin Mezar Mîmarîmize Te’siri”, Geçmişten Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan

Hayatına Etkileri Sempozyumu, İstanbul 18-20 Aralık 1998, s. 101.

32 Türbe; toprak anlamındaki Arapça “Türb” kökünden gelmektedir. Ayrıca türbe kelimesi için kümbet, ravza, makbere, meşhed ve kubbe gibi farklı sözcükler de kullanılmıştır. Bk. Hakkı Önkal,

Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996, s. 1.

33 Yaşar Çoruhlu, “Kurgan ve Çadır (Yurt)’dan Kümbet ve Türbeye Geçiş”, Geçmişten Günümüze

Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, İstanbul 18-20 Aralık 1998, s. 50.

(25)

yapılmasını nehyetmiştir.35” mealindeki hadiste açıkça kabrin mekânsal açılımına

karşı çıkılmaktadır. Öte yandan bu tür inşaların israfa ve gösterişe kaçmaya sebep olacağı da düşünülmüştür. Tüm bunlara rağmen Türklerin geçmişten gelen Atalar Kültünün ve eski inanç öğretilerinin baskınlığı mezar mimarisinin devam etmesine sebebiyet vermiştir. Öte yandan mezar üzerine yapı inşa edilmesi ikonografik açıdan değerlendirildiğinde mezar üzerine gölge düşürme çabasının olduğu bunun da cennetin gölgeliklerini temsil ettiği ileri sürülmektedir36

.

Müstakil olarak inşa edilen türbe yapıları Türk şehirlerinde yerleşimi doğrudan etkilemiş bazı Anadolu türbelerinin etraflarında şehirler kurulmuştur. Bunun en güzel örnekleri olarak; Divriği’ye bağlı Ahî Baba Köyü Ahî Baba Türbesi etrafında, Suşehrine bağlı Çobanlı Köyü Çoban Baba Türbesi civarında oluşmuştur37

. Türbe veya şehitler için yapılan mezarların iskân için sebep oluşturmasının yanında yapılaşmaya da etki ettiği görülmektedir. Şöyle ki, şeyh, şehit veya devlet adamı için yaptırılan türbe zamanla ya başka yapıların içine dahil edilmiş ya da temas edecek yakınlıkta etrafına medrese, mescid, cami, çeşme vb. yapılar imar edilmiştir38. Türk

iskânında yukarıda da belirtildiği üzere önemli bir yere haiz olan mezar ve mezarlıklar, geçmişten günümüze Türk şehir mimarisinde üç şekilde ortaya çıkmıştır. Aslında bu üç şekil Orta Asya Türk şehirleşmesinin devamı niteliğindedir39

. Bunlar; şehir içerisine serpiştirilmiş müstakil mezarlar, yine şehir içerisinde görülen aile ya

35

Muhyiddin Nevevi, Riyazü’s-Salihîn, çev. Kıvamüddin Burslan-H. Hüsnü Erdem, III, 4. Cüz, Ankara 1960, s. 278-279. Ayrıca İslam akaitlerine göre mezarın yapısı için bk. Hayrettin Karaman, “Ölüm, Ölü, Defin ve Merasimler”, Edit. J. L. Bac-qué-Grammont-Aksel Tibet, Cimentieres et

Traditions Funeraires Dans le Monde Islamique-İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, I, Ankara 1996, s. 3-15; Youssef Ragheb, “İslâm Hukukuna Göre Mezarın Yapısı”, Edit.

J. L. Bac-qué-Grammont-Aksel Tibet, Cimentieres et Traditions Funeraires Dans le Monde

Islamique-İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri, I, Ankara 1996, s. 17-23.

36 Detaylı anlatım için bk. Turgay Yazar, “Çadır-Bark-Türbe”, Geçmişten Günümüze Mezarlık

Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, İstanbul 18-20 Aralık 1998, s. 420;

A.Daneshvari, Medieval Tomb Towers Of Iran An Iconopgraphical Study, Lexington 1986. 37 Mustafa Demir, “Anadolu’da Mezarlıkların İlk Türk Şehirleşmesindeki Rolü”, Geçmişten

Günümüze Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, İstanbul 18-20 Aralık

1998, s. 472. 38

Mustafa Demir, A.g.m., s. 476.

39 Maveraünnehir Bölgesi’nde bulunan Buhara, Semerkand ve Ahsikes şehirlerinde kabristan şehir dışında teşekkül ettirilmiş bu uygulama Anadolu Selçuklularında da aynen aksetmiştir. Nitekim kabristan, gökmeydan ve musalla Şehristanın ve kale surlarının dışında görülmektedir. Bk. Mustafa Demir, A.g.m., s. 474. Mezarlıkların Anadolu Türk şehirciğindeki konumu mevzusu için bk. Uğur Tanyeli, Anadolu Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci (11.-15. Yy), İstanbul 1990;Doğan Kuban, “Anadolu-Türk Şehri: Tarihi Gelişmesi, Sosyal ve Fiziki Özellikleri Üzerinde Bazı Çalışmalar”, Vakıflar Dergisi, 7, İstanbul 1968, s. 53-74.

(26)

da bir ekolün temsilcilerinin mezarları(ki bunlar daha çok hazire40

olarak bilinen mezarlıklardır.) üçüncü ve son grup ise şehir dışında teşekkül ettirilmiş diğerlerine nazaran büyük ve karma41

mezarlıklardır. Mezarlıkların yukarıda belirtildiği gibi şehir mimarisindeki vaziyeti İslam’ın ilk yıllarında, İslam şehirlerinde de görülmektedir42

.

Gerek eski Türk ananelerinde ve inançlarında gerekse İslamiyet’i kabul eden Osmanlı’da, mezar ve mezarlıklara her daim önem verilmiştir. Bilhassa Osmanlı’nın bu titizliğinin oryantalistlerin yazılı eserlerine övgü ve öz eleştiri şeklinde yansıdığı görülmektedir. Örneğin XIX. yy. önemli sanat adamlarından biri olan Fransız şair Théophile Gautier Constantinople adlı eserinde; “Katoliklik hatta

Protestanlık mezarlarını, âdeta korku vermek için birleşmiş, karanlık ve cesetvari şekillere büründürerek onları putperestlik ve islamiyetin meçhulü olan kasvetli bir dehşet ahengiyle çevirmiştir… Hâlbuki gök mavisi ve altın yaldız ile bezenen islam mezartaşları, güzel ağaçların altında, bir cesedin meskenine işaret olmaktan ziyade ebedi istirahate tahsis olunmuş bir köşk intibaını bırakırlar.43” ifadelerini

kullanmaktadır. Bir dönemin oryantalistlerine methiyeler düzdüren mezarlıklarımız günümüze geldikçe tekdüzeliğin, ruhsuz ve manasız anlatımlı mezarların oluşturduğu yerler olmuşlardır. Yenilikçi hareketlerin şehir mimarisindeki düzen halini kaos ortamına çevirdiğinin en iyi müşahede edildiği mezar ve mezarlık yıkımları, adeta ölüleri ile iç içe yaşayan toplumu “ölüsüz” bir toplum durumuna getirmiştir44

. Bu yıkımlar çoğu kez düzen, arsa, nüfus artışı, sağlık sorunları gibi bahanelerle yapılmıştır/yapılmaktadır. Bu yıkım hareketlerine meşru saha açma çabası, Cumhuriyet’in kurulmasından hemen sonra belediye neşriyatlarında da yer

40 Hazire; Ekseriya ölü gömülen etrafı duvar ve parmaklıklarla çevrili olan, cami, tekke ve türbe bahçeleri için kullanılan tabir. Bk. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri

Sözlüğü, I, İstanbul 1983, s. 794.

41

Karma sözcüğünden kadın-erkek ve sosyo-kültürel farklılıklar kastedilmek istenmiştir. Öte yandan dini farklıklar bu ifadenin muhtevasında niyet bakımından barınmamaktadır.

42 Yılmaz Can, “İslamın İlk Yıllarında Mezar, Mezarlıklar ve İslâm Şehri”, Geçmişten Günümüze

Mezarlık Kültürü ve İnsan Hayatına Etkileri Sempozyumu, İstanbul 18-20 Aralık 1998, s. 460.

43

Théophile Gautier, Constantinople Of To-day, transl. Robert Howe Gould, London 1854, s. 158-159.

44 Semavi Eyice, “Tarihi Mezarlar ve Mezarlıklara Dair Notlar”, Geçmişten Günümüze Mezarlık

(27)

bulmuştur45. Bundan dolayı merhum İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun şu tespiti konuyu

en güzel şekilde izah etmektedir; “Zahidin nazarında mezarlık cehennem azabını

hatırlatan bir yer, serserinin nazarında mezarlık şüpheli vücutları ve gölgelerini saklayan bir yer, belediye adamının nazarında mezarlık hemen arsaya kalbedilmesi lazım gelen bir yerdir.” Buradaki temel sorunsalın halledilmesi için ilk başta esas

sorun olan sanatımızın ve tarihimizin günümüz imarına uydurulma çabasından vazgeçilmelidir. Nitekim böyle halis bir niyetin neticesinde ecdadın mirasına ve ölülerine saygı göstermiş olacağız. Günümüz şehir mimarisinde suni peyzajlar ve yenilemelerin yapılacağına mevcut tabii durumların korunması ve yaşatılması sade manevi isteğin değil aynı zamanda aklın da gereğidir. Nitekim bir mezar taşında da yazılı olduğu gibi;

“Ziyaretten murad hemen duadır

Bugün bana ise yarın sanadır” tefekkürüyle tarihimize, sanatımıza ve en önemlisi de

ecdadımızın cansız maddiyat ve maneviyatlarına sahip çıkmalıyız.

1.5. Dövme ve Dökme Demir Teknikleriyle Korkuluk ve Kafes Oluşturma

Dövme Demirle Mezar Korkuluğu ve Kafesi Oluşturma Soğuk demircilik46

işlemi haddehane ya da demirhanelerde yapılmakta olup bir hayli fazla iş gücü gerektirmektedir. Günümüzde klasik yöntemlerin kullanılmasıyla birlikte şahmerdan gibi büyük dövme makineleriyle işin emek kısmından tasarruf edilmiştir. Dövme demirden elde edilen lama, yuvarlak, silme ve dört köşe demir ürünlerindeki standart ölçüler geçmişle mukayese edildiğinde oranların günümüzdeki üretim ölçüleriyle yakınlığı göze çarpmaktadır47

.

45

Mezar ve mezarlıkların Avrupa’daki gibi yapılandırılmasının öğütleyen ve muhtevasında mezarlıkların şehir dışına çıkarılması, kabirlerin tek düze olması gerektiğinden bahseden Mimar Şahabeddin, Şehir Mimarisinde Mezarlıklar adlı eserini İstanbul Belediye Mecmuasından 1931 yılında bastırmıştır. Adı geçen eser için bk. Mimar Şahabeddin, Şehir Mimarisinde Mezarlıklar, İstanbul 1931.

46

Soğuk demircilik tekniği demirin erime ısısına ulaşamayan ocaklar üzerinde icra edilir nitekim bu teknikte demir madeni tekrar tekrar ısıtılır ve dövülerek şekillendirilirdi. Soğuk demircilik tabirine ayrıca kütük demir de denmektedir.

(28)

İnsanlığın ilk olarak kullandığı yöntem, dövme demir usulüdür. Tabi bunda etkili olan faktör teknik imkân ve becerilerinin zamanına göre geliş(e)memesi gösterilebilir. Şöyle ki insanlık demiri bulduğunda onu nasıl işleyeceğine ve ne işine yarayacağını tam çözümleyemedi. Bu sebebin yanına bir de demirin tabiatında barındırdığı sertlik, demirin işlenişini hem geciktirdi hem de kısıtladı. Bu yöntemde amaç demiri uzatıp tel haline getirme, yassılaştırma ve örs üzerinde dövülmesine uygun hale getirmektir48. Dövme demir tekniği usta, kalfa ve çırak üçlüsünün uyum ve maharetiyle gerçekleşebilecek bir tekniktir. Bilhassa ustanın rolü büyüktür. Usta, demiri ocaktan alır, örs üzerine koyar ve çekiçleyerek ona şekil verir. Bu işlemi bitirdikten sonra usta elindeki demiri örs üzerinde tutarak kalfalara büyük çekiçlerle dövecekleri yeri ve şiddetini gösterir. Kalfalar dikkatli bir şekilde kızgın demiri döverler. Usta dövülen demire son rötuşlarını verir. Çırak ise ocağın köz halinde kalmasını sağlar ve ateşi harlar. Burada unutulmaması gereken noktalardan biri de ateşin tavında dövülmesi meselesidir. Çünkü ateş düşük ısıda ise demirde çatlamalar, yüksek ısıda da kimyasal bozulmalar olur49. Zanaatçının mahareti de burada belli

olur. Bununla birlikte dövme demirin sıcak dövme, soğuk dövme, açık ve kapalı kalıplara dövme, yığma dövme gibi teknikleri mevcuttur50. İlkel odun kömürlü

ocaklarda 800˚C civarındaki ısı ile insanoğlu, günlük araç gereçlerini yapabildiği gibi savaş ve av silahlarını da yapabiliyorlardı.

Dövme demir tekniğiyle mezar korkuluğu veya kafesi oluşturma iki şekilde meydana gelmektedir. Bunlardan birincisi demir atölyesinde ikincisi ise mezarın bulunduğu yerdedir. Atölyede, istenen şekil ve ebatlarda kesilen demirler mezarın çevresine oluşturulan taş ya da beton zemine veyahut toprak zemine sabitlenir. Sabitlenen babalara dövülmüş ve biçimlendirilmiş demirler yarma geçme, perçinleme, kaynaklama ya da vidalama bağlama metotlarıyla birbirlerine tutturulur. İstenen şekilde tasarlanan madeni korkuluk ve kafesler son olarak boyanır. Atölye haricinde demir ustası korkuluk ve kafesleri mezarın yakınına kurduğu ocak sayesinde yapılabilir. Yukarıdaki diğer uygulamadan farklı olarak bu şekilde

48

M. Bülent Uluengin, A.g.e., s. 75.

49 M. Ali Diyarbakırlıoğlu, Kaybolan Meslekler ve Son Ustalar, İstanbul 2010, s. 48.

50 İrfan Ay, “Dövme Yöntemleri II”, adlı ders notları elektronik ortamda şu adreste bulunmaktadır. Bk. http://w3.balikesir.edu.tr/~ay/dersler/Dovme-Hadde-Extruzyon.pdf

(29)

oluşturulan korkuluk ve kafeslerin daha basit tasarımlara sahip olduğu görülmektedir.

Dökme Demirle Mezar Korkuluğu ve Kafesi Oluşturma

Osmanlı’da dökümhanelerin geliştirilmesi ilk olarak XVIII. yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Buna göre 1755 yılında Fransa elçisinin mütercimliğini yapan Baron de Tott51 dökümhanelerin geliştirilmesi için görevlendirilmiştir52. III. Selim döneminde de Taşkızak Tersahanesine dökümhane ilave edilmiş İsviçre ve Fransa’dan uzman mühendisler getirtilmiş üretim teknolojisi geliştirilmeye çalışılmıştır53. İlerleyen dönemlerde Tophane’nin önemini yitirmesi sonucunda

Dolmabahçe, Çırağan ve Ihlamur Saraylarının anıtsal demir kapıları bu kışladaki dökümhanede dökülmüştür54

.

Osmanlı’da yaşanan Batılı endüstriyel gelişim II. Mahmud döneminde önemli ivme kazanmış Sultan’ın Batılılaşma gayreti İstanbul’daki yabancı gezginler tarafından şöyle kaleme alınmıştır; “Onun inşa ettirdiği yapıların, kendinden önceki

Sultanlarınki ile artık hiçbir benzerliği yoktur, Devlet fabrikaları ve dökümhaneleri Sheffield, Manchesterdakilerin aynısıdır…55” Tanzimat’tan sonra yabancı

sermayenin serbest bırakılması fabrika tesislerinin de kurulmasına olanak sağlamıştır56. Özel teşebbüslerin yanı sıra Osmanlı Devleti, hem istihdam hem de

üretim anlamında katkı sağlayacak olan Zeytinburnu Demir Fabrikasını 1835’te kurma kararı almıştır57. Geliştirmeler ve iyileştirmeler genel itibariyle silah sanayisi yerleşkesi olan Tophane’de görülmektedir. Ancak belirli bir dönemden sonra demir

51 Baron de Tott için bk. Ali Rıza Şimşek, Osmanlı Ordusunda 18. Ve 19. Yüzyıllarda Yapılan

Islahat Çalışmaları ve Bu Çalışmalarda Yabancı Uzmanların Rolü”, (Basılmamış Yüksek Lisans

Tezi), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006. 52

Önder Küçükerman, “Osmanlı Döneminde Dökümcülük”, Anadolu Sanayi ve Tasarım Tarihinin

Ayak İzlerinde Maden Döküm Sanatı, İstanbul 1994, s. 103.

53 Eser Tutel, “Taşkızak Tersanesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1994, s. 223.

54

Semra Ciner-Zeynep İnankur, A.g.m., s. 49.

55 Thomas Allom, Constantinople And Scenery Of The Seven Churches Of Asia Minor

Illustrated, Second Series, London 1838?, s. 2.

56 Bu özel teşebbüs fabrikalar arasında; Bursa İpek fabrikası (Falkeisen 1845), İzmir Halı fabrikası (Aliotti), Konya Halı fabrikası (Gustiniani), Paşabahçe Cam fabrikası (Fransız girişimciler) gösterilebilir.

57 Zeytinburnu Demir Fabrikası için bk. Recep Yıldırım, “Tanzimat Dönemi Sanayileşme Teşebbüslerinde Zeytinburnu Demir Fabrikası Örneği”, Medhal Dergisi, 47, İstanbul 2012, s. 1-13.

(30)

ve döküm işleriyle uğraşan esnaf kesim hem iktisadi hem de yetersiz hammadde ve teknik ekipman konusunda darboğaza girmiş bundan ötürü belirli adımların atılmasını devletten istemiştir. şirket adı altındaki teşkilatlarda toplanmış böylelikle mevcut durağan yapı canlandırılmaya çalışılmıştır58

.

14 Nisan 1868 tarihinde kurulan Dökümcüler ile 29 Nisan 1868’de oluşturulan Demirciler59 kurulması dökümden yapılan birçok nesnenin

yaygınlaşmasına ve sivil alana girmesine imkân sağlamıştır. Bunlar arasında çeşme muslukları, sebil şebekeleri, mühürler, kapılar ve pencereler vs. birçok sahada dökme demirden oluşan sanatsal ve tarihi değere sahip eser bulunmaktadır. XIX. yy’ın sonlarına doğru ise döküm işlerinin Yıldız Sarayı Dökümhanesi, Perşembe Pazarı’nın Kalafat Yeri, Halıcıoğlu ve Hasköy’deki atölyelerde yapıldığı bilinmektedir. Dökümhanelerde çalışan ustaların isimleri nadiren bilinmekle birlikte ekseriyetle Karadeniz kökenli oldukları anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra azınlık dökümcüler damgalar kullanmış isimlerini dökümünü yaptıkları malzemeye basmışlardır60

.

Döküm demir iki çeşit olup bunlar; beyaz dökümle, kır dökümdür. Kır dökümde karbon oranının fazla olması döküm işini kolaylaştırmıştır. Bundan dolayı döküm demirde en çok tercih edilen, kır dökümdür. İçinde %3 oranında karbon bulundurmaktadır. Döküm işinin yapılması için birçok unsurun yan yana gelmesi gerekir. Bunlar arasında, dökümcü, kalıpçı, kalıp tasarımcısı bulunmaktadır. Döküm şu aşamalarda icra edilir; a-yapılmak istenen şeyin modeli kum, balmumu, toprak

58

Rifat Önsoy, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayi ve Sanayileşme Politikası, Ankara 1988, s. 110-115. Ayrıca ilgili arşiv belgesi için bk. BOA, İ.MMS, Nu. 36/1489, 18 Ekim 1868.

59 Bu şirketlerin kurulmasıyla Süleymaniye Cami civarı ile Toptaşı ve Ayazma semtlerinde bulunan dökümcüler ile yine muhtelif yerlere dağılmış demircilerin bir araya getirilmesi amaçlanmış ve şirketlerin nitelikleri belirlenmiştir. Şirketlerin başarılı bir şekilde faaliyet gösterebilmesi için hükümetten bulundukları talepler şu şekildedir; “1-Şirket statüsünün tanınması, 2-İmal edilecek malların fiyatlarının şirket ve hükümet temsilcilerinden oluşan komisyonca belirlenmesi, 3-İmal edecekleri malların ve ithal edecekleri makine, alet ve hammaddelerin altı yıl (demirciler için on iki yıl) süre ile damga ve gümrük resminden muaf tutulması, 4-Usta, kalfa ve çırak eğitimi ile öğretiminin yapılabileceği bir mektebin açılması, 5-İstanbul’da uygun görülen arsaların demir fabrikasına tahsis edilmesi, 6-Ereğli kömür havzasından, Tersane ve Tophane’ye verilen fiyat üzerinden yılda 10.000 kantar (Kantar=56,4 kg) kömür verilmesi, 7-Demir fabrikası kuruluncaya kadar Topkapı Sarayı civarındaki Hazineye ait Demirhanedeki aletlerden geçici olarak yararlandırılması” Detaylı bilgi için bk. Adnan Giz, “1868’de İstanbul Sanayicilerinin Şirketler Halinde Birleştirilmesi Teşebbüsü”,

İstanbul Sanayi Odası Dergisi, 34, İstanbul 1968, s. 16-19.

(31)

gibi işlenmesi kolay malzemede tasarlanır, b-tasarlanan model; kum, balmumu, tek veya çift yönlü kalıpların içerisine yerleştirilir, c-kalıplama işleme yapıldıktan sonra eriyik demirin dökülmesi için kanallar açılır, d-açılan kanalların içine maçalar yerleştirilir, e-döküm için uygun hale getirilen demir madenin eriyik hali maça yerleştirilmiş kanallardan dikkatli bir şekilde dökülür, f-döküm işlemi bittikten sonra soğutma işlemi yapılır, g-soğuyan madenin kalıbı açılır ve istenilen şekli alan malzemenin üzerindeki kırılabilir model kırılıp içerisinden döküm demirle yapılmış şekilli unsur alınır.

Dökme demir korkuluklu veya kafesli mezar yapımı ise şu şekildedir; a-çerçevelenecek mezara su basman yapılır, b-dikdörtgen su basmanın köşelerine delikler açılıp buraya dökme ya da dövme demirden yapılmış ayaklar (sütun/paye) yerleştirilir, c-deliklere oturtulan babaların temellerine kurşun dökülüp sabitlenir, d-delikli flanş da geçirilen ayaklar, vidalama ya da harçla dondurulur, e-dökümhanede hazırlanan şebeke/parmaklık panolar halinde getirilip babalara asılır. Ancak incelediğimiz korkulukların ağır ve modüllerden meydana gelen bir yapıda olması hasebiyle şebekeler kılavuz kanallı (kızaklı) tabanlara oturtulmuştur. Oturtulan şebekelerin üstlerine ya da muhtelif yerlerine delikler açılarak panoların birleştirilmesi yapılmıştır61

.

1.6. Osmanlı Sanatında Madeni Korkuluk ve Kafesler

Sultan III. Ahmed (1703-1730) ile başlatılan Batılılaşma hareketi Osmanlı sanatı üzerinde önemli etkiler göstermiştir. Toplumların veya kültürlerin gösterdiği değişkenliklerin net şekilde müşahede edileceği nokta sanatlarıdır. Osmanlı da klasik çağının (XIV.-XVII. yy) ardından iktisadi, askeri, kültürel ve sanatsal bazı değişimlere uğramıştır. Bu değişimin temelinde Avrupa seyahatleri büyük önem arz etmektedir. Özellikle Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa’ya büyükelçi olarak gönderilmesi ve oradaki izlenimleri Osmanlı’nın batı sanatıyla tanışmasına sebep olmuştur. XVIII. yy’ın ilk çeyreğinde görülen bu Avrupalılaşma isteği sonraları Sultan III. Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid dönemlerinde kaçınılmaz bir zaruret

61 Ümit Kazım Sandıkçı , “Osmanlı Mimarlığı İstanbul Yapılarında Dövme ve Dökme Metalin Dekoratif Kullanımı”, Osmanlı Mimarlığının 7 Yüzyılı “Uluslarüstü Bir Miras”, Edit. Nur Akın-Afife Batur-Selçuk Batur, İstanbul 1999, s. 405.

(32)

gibi telakki edilmiştir62. XVIII. yy’da Osmanlı mimarisinde belli başlı temsilleri olan Barok-Rokoko üsluplarının etkileri XIX. yy’da yerini Avrupa Neo-klasiğine bırakmıştır. Ampir sanat olarak da nitelendirilen Avrupa Neo-klasiği, Osmanlı’nın yerleşmiş sanat kültürü içerisinde Türk Ampiri olarak adlandırılmıştır. Sultan II. Mahmud’un köklü reformları sanat alanında da görülmüş ve devlet bütçesiyle inşa edilen her imarın Ampirik izler taşıdığı görülmektedir. XIX. yy’ın son çeyreğinden itibaren ise Osmanlı sanatında seçmece üslup olarak da bilinen Eklektik dönem yaşanmaya başlanmış 1910’lara kadar devam etmiştir. Bu dönemden sonra Türk Neo-klasiği sanatsal faaliyetlerde remizler bırakarak 1930’a kadar devam etmiştir.

Madeni korkuluk ve kafes olarak tanımladığımız süsleme ve fonksiyonel öğeler Osmanlı sanatının klasik çağında ekseriyetle kapı, kilit, tokmak ve âlemlerden daha az uygulama alanı bulmuştur63. Bu dönem madeni öğeler basit geometrik

şekillerde olup dövme demir tekniğiyle yapılmaktaydı. Haddehanelerde64

üretimi yapılan yuvarlak, dört köşe, lama ve silme madeni profiller ocakta ısıtılıp örs üzerinde dövülür ve istenilen şekle çeşitli araçlarla bükülerek getirilirdi. Şeklen hazır olan çubuklar birbirlerine kelepçeleme, perçinleme ya da birbirine yarma geçme olarak geçirilirdi65. Klasik Osmanlı süsleme sanatında az da olsa kullanılan bu

madeni öğelerin en güzel örneklerinden biri Süleymaniye caminin sembolik şadırvanının (maksen) Bursa kemeri içinde birbirine girift çokgenlerden oluşan şebekesidir. Yine bu döneme yakın diğer örneklerden 1565/66 tarihli Hüsrev Kethüda sebiliyle 1599/1600 tarihli Gazanfer Ağa sebili de geometrik demir şebekelere sahiptirler66. Anlaşıldığı kadarıyla Osmanlı klasik süsleme sanatında basit

ve dar alanlarda kullanılan madeni öğeler dövme demirden icra edilmiştir. Bu dönemden başlayarak XVIII. yy’ın ortalarına kadar demir parmaklık kullanımı tunç kullanımından çok daha azdır. Bunun nedenleri arasında demirin yapılar için tercih edilmesi ve demir madeninin hammadde sıkıntısı da gösterilebilir. Ayrıca şekil

62

Semavi Eyice, “XVIII. Yüzyılda Türk Sanatı ve Türk Mimarisinde Avrupa Neo-Klasik Üslubu”,

Sanat Tarihi Yıllığı, IX-X, İstanbul 1981, s. 165.

63 Semra Ciner-Zeynep İnankur, A.g.m., s. 48.

64 Haddehanelerdeki (Demirhane) genel görünüm için bk. Celâl Esad Arseven, “Demir Sanat İşleri Mad.”, Sanat Ansiklopedisi, I, İstanbul 1958, s. 447.

65 Ümit Kazım Sandıkçı, A.g.m., s. 398.

66 Semavi Eyice, “Türk Sanatında Şebekeler-Parmaklıklar”, Sanat Dünyamız, 6, Yıl: 2, Ocak 1976, s. 35.

(33)

verme konusunda tunç madeninin demire göre daha kolay şekil alması da göz önünde tutulmalıdır.

XVIII. yy’da dökme demir tekniğinin geliştirilmesiyle demir korkuluk ve kafes kullanımı saha genişliğine ulaşmış ve bu demir öğeler mezar, sebil, türbe, ev bahçelerine ve pencere açıklıklarına kadar yayılmıştır67. Osmanlı’nın Barok-Rokoko

sanatlarını benimsemesi üzerine yapıların cephelerinde belirgin doluluk boşluk oranları oluşmuş bu da madeni şebeke kullanımını zaruri hale getirmiştir68

. Bu dönem süsleme programı natüralist (doğal) imgeler üzerinde yoğunlaşmış, demir şebekelere de tatbik edilmiştir. Özellikle Barok-Rokoko oval ve gülce motifleri merkezde belirmiş buradan çevreye sonsuza açılan motifler ile sınırları belirleyen motifler kullanılmıştır69

. Madeni korkuluk ve kafesler üzerinde özellikle Fransız Rokokosu ile İtalyan Baroğundan izler olup sistematik kıvrım dallar ve “S” “C” biçimli motifler görülmektedir. Bu dönem için güzel bir örnek teşkil edecek demir şebeke Üsküdar Karacaahmet’deki Sadeddin Efendi sebilidir. Sebilin dörtlü açıklığı demir parmaklıkla dönemin sanat anlayışına göre tezyin edilmiştir70. XIX. yy’a

gelindiğinde ise Ampir, Art-Nouveau ve Eklektik sanat anlayışlarının madeni işler üzerinde uygulandığını görmekteyiz71. Bu dönem içinse Tophane Nusretiye

Cami’nin sebilindeki madeni şebeke ve süslemeleri örnek gösterilebilir72. XX. yy’ın

başlarında görülen Türk Neo-klasik dönemi metal işlerine tesir etmiştir. Mimar Kemaleddin’in tasarladığı IV. Vakıf Hanı’nın giriş kapı kanatlarındaki demir süsleme unsurları Türk Neo-klasiği açısından bir emsaldir73

.

Dökme ve dövme madenin, mezar korkuluk ve kafeslerinde kullanımı ise yine geç döneme denk düşer. Bu dönem mezar yapılarının bazılarının etrafı demir parmaklıklarla çerçevelenmişken bazıları demir kafes biçiminde yapılmıştır. Bu

67 Celâl Esad Arseven, “Demir Sanat İşleri Mad.”, Sanat Ansiklopedisi, I, İstanbul 1958, s. 450. 68

Kadriye Figen Vardar, “XVIII. Yüzyıl Osmanlı Mimarlığında Maden İşleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, 18, İstanbul 2005, s. 27.

69 Kadriye Figen Vardar, A.g.m., s. 30.

70 Gül Sarıdikmen, “Gravür ve Resimlerle Üsküdar Çeşme ve Sebillerine Bakış”, Üsküdar

Sempozyumu I, II, İstanbul 23-25 Mayıs 2003, s. 158.

71

Semra Ciner-Zeynep İnankur, A.g.m., s. 48.

72 Semavi Eyice, “Türk Sanatında Şebekeler-Parmaklıklar”, Sanat Dünyamız, 6, Yıl: 2, Ocak 1976, s. 39.

(34)

uygulama azınlık mezarlarından daha çok Müslüman mezarlarında müşahede edilmektedir. Demirin ve tezyinin niteliği her sanat eserinde görüldüğü gibi mezar sahibinin sosyo-ekonomik yapısıyla da ilintilidir74.

Referanslar

Benzer Belgeler

ἦλ κὲλ γὰξ θύζεη Ῥσκαλὸο αὐζέθαζηνο, αὐζάδεο, ὑπέξνθξπο, θηιόηπθνο, θίιαπηνο, αὐηνγλώκσλ· ηόηε δὲ πιένλ θπζεζεὶο ἀπὸ η῅ο ἁινπξγίδνο θαὶ κείδσ

459 kişiden elde edilen verilerin değerlendirilmesi ile; (1) örgüt kültürünün örgütsel bağlılık ile pozitif yönde ilişkili olduğu, (2) örgüt kültürünün iş

Moorman ve arkadaşları, medya sektöründe hizmet veren çalışanlar ve yöneticiler üzerinde yaptıkları araştırmada prosedürel adaletin, örgütsel

‹statistiksel analiz, orta derece preeklampsili ve sa¤l›kl› gebe kad›nlar aras›nda IL-10 serum de¤erlerin- de anlaml› farkl›l›¤› do¤rulad› (p=0.5), ancak

Gerçekleşmesi kesin olan olaylardır, Sadece erkeklerin bulunduğu bir sınıftan seçilen öğrencinin erkek olma olayı kesin olaydır. Eşit

Killişist. Arazide açık sarı ve gri renklerde ayırt edilebilen bu şistler genellikle şistlenme gösteren çok ince taneler halinde illit, klorit, büyüklüğü 0.02—0.07

Tablo 3’te gösterilen futbol, hentbol ve buz hokeyi kalecilerinin görsel reaksiyon zamanı ortalama değerleri arasındaki farklılığa ilişkin Tek Yönlü ANOVA testi sonuçları ve

[r]