• Sonuç bulunamadı

Rukye konusunu işleyen rivayetlerin tesbiti ve değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Rukye konusunu işleyen rivayetlerin tesbiti ve değerlendirilmesi"

Copied!
86
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI HADİS BİLİM DALI. RUKYE KONUSUNU İŞLEYEN RİVAYETLERİN TESBİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ YÜKSEK LİSANS TEZİ. Danışman Doç. Dr. Mahmut YEŞİL. Hazırlayan Muhammed Hulûsi YEŞİL. Konya – 2007.

(2) İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ...................................................................................................................... IV KISALTMALAR........................................................................................................ VI GİRİŞ I. KONUNUN ÖNEMİ................................................................................................. 1 II. METOT VE KAYNAKLAR .................................................................................... 4 BİRİNCİ BÖLÜM RUKYE / DUA İLE TEDAVİ I. DUA.......................................................................................................................... 7 A. Duanın Tarifi........................................................................................................ 7 B. Kur'an'da Dua....................................................................................................... 9 C. Dua Ederken Dikkat Edilmesi Gerekenler........................................................... 10 II. TEDAVİ ................................................................................................................ 12 III. TIBB-I NEBEVÎ ................................................................................................... 15 A. Tıbb-ı Nebevî Kitapları ...................................................................................... 15 B. Peygamberimiz'in Tıbbî Tavsiyelerinin Değeri ................................................... 16 IV. RUKYE ................................................................................................................ 22 A. Tarifi.................................................................................................................. 22 B. Hükmü ............................................................................................................... 23 C. Rukye Yapan Kişide Bulunması Gereken Şartlar ................................................ 24 D. Duanın Tedaviye Katkısı .................................................................................... 25 E. Rukye-Muska İlişkisi.......................................................................................... 30 V. RUKYE İLE TEDAVİ KAVRAMLARI ARASINDAKİ MÜNASEBET............... 34 İKİNCİ BÖLÜM RUKYE İLE İLGİLİ HADİSLER I. RUKYEYİ YASAKLAYAN HADİSLER ............................................................... 36 II. RUKYENİN CAİZ OLDUĞUNU İFADE EDEN HADİSLER .............................. 44 A. Cahiliyye'deki Rukye Uygulamalarının Tashihi.................................................. 44 B. Rukyeye Ruhsat Verilmesi ................................................................................. 47 C. Rukye Yapılmasını Emreden Rivâyetler ............................................................. 48 D. Peygamberimiz (sav)'in Bizzat Rukye Yapması.................................................. 52 II.

(3) III. RUKYE İLE İLGİLİ DİĞER MESELELER ......................................................... 55 A. Rukye-Kader İlişkisi .......................................................................................... 55 B. Rukye Karşılığında Ücret İsteme ve Alma .......................................................... 56 IV. RUKYE ÖRNEKLERI ......................................................................................... 59 V. DEĞERLENDİRME.............................................................................................. 72 SONUÇ ...................................................................................................................... 73 BİBLİYOGRAFYA.................................................................................................... 75 HADİS METİNLERİ İNDEKSİ ................................................................................. 79. III.

(4) ÖNSÖZ Allah (cc)'a hamd ü senâ, Rasûlüne salât ve selâm olsun. Hastalıklardan korunma ve tedavide insanüstü güçlerden yardım isteme inancının ilk insanın yaratılışıyla başladığı varsayılmaktadır. Çünkü her insan gibi ilk insan da hasta olmuş, tedavi yolları aramış ve gerek keşfettiği gerek kendisine öğretilen tedavi metotlarını uygulamıştır. Bu metotlardan birisi de, kuşkusuz kendisini yaratan yegâne güç sahibinden yardım istemektir. Böylesine köklü bir yöntem, zaman içinde çeşitli değişikliklere uğramış, azalmış, çoğalmış, şekil değiştirmiş, ancak bir olgu olarak varlığını günümüze kadar korumuştur. İnsanlar, hâlâ tedavisi olmayan/olmadığına inanılan hastalıklarda veya kimi hastalıkların alternatifsiz tedavi yöntemi olarak gördükleri 'okuyarak tedavi' demek olan 'rukye'yi uygulamaktadırlar. Ancak, hakkında yeterli bilgi sahibi olmaksızın rukye yapılması ve yaptırılması, halka mal olmuş diğer birçok alışkanlıkta olduğu gibi, rukyede de tartışmalara ve ihtilaflara sebep olmaktadır. Kaynağını dinden alan diğer inanç ve davranışlar gibi, rukye de ancak dinin iki temel kaynağı olan Kur'an ve sahih hadisler tarafından onaylanırsa meşruiyet kazanacaktır. Nitekim Cahiliyye Arapları tarafından da bilinen rukye yöntemi, Rasûlullah(sav)'ın tashihi sayesinde Müslüman toplumlarda varlığını koruyabilmiştir. Günümüze geldiğimizde, kaynaklardan uzaklaşma ve dini aslından öğrenme gayretinin zayıflaması, tashihe muhtaç birçok inanış ve davranışı beraberinde getirmektedir. İstismara açık bir konu olması sebebiyle rukyenin öncelikli olarak müstakil bir çalışmada ele alınması uygun görülmüştür. Çalışmamız giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Girişte konunun önemi hakkında bilgi verilmiş, kaynaklar kısaca tanıtılmış ve çalışma metodu üzerinde durulmuştur. Birinci. bölümde,. rukyenin. tarifi. yapılmış. ve. 'rukye'. ile. birlikte. değerlendirilmesi zorunlu olan 'dua' ve 'tedavi' kavramları açıklanmaya çalışılmış ve aralarındaki irtibat söz konusu edilmiştir. Ayrıca tıbb-ı nebevî kavramı izah edilmiş ve Peygamberimiz (sav)'in tedaviye dair tavsiyelerine yer verilmiştir. İkinci bölümde, temel hadis kaynaklarımızda rukye konusu ile ilgili rivâyetlerin tesbiti yer almaktadır. Bu rivâyetler, konularına göre ayrılıp, ilgili başlıklar altında verilmiştir. Bir hadisin birden fazla kaynakta geçmesi halinde, bütün kaynaklara dipnotta yer verilmiştir.. IV.

(5) Konunun tesbiti ve çalışılması esnasında yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Doç. Dr. Mahmut YEŞİL'e, tenkid ve tavsiyelerinden istifade ettiğim hocalarım Prof. Dr. Bilal SAKLAN, Doç. Dr. Mehmet EREN ve Yard. Doç. Dr. Muhittin UYSAL'a, maddî-manevî desteklerini gördüğüm arkadaşlarım ve aileme teşekkür ediyorum. Üstünler Kasabası-BEYŞEHİR Mayıs 2007. Muhammed Hulûsi YEŞİL. V.

(6) KISALTMALAR age. : Adı geçen eser. agm. : Adı geçen makale. ay. : Aynı yer. as. : Aleyhisselam. bkz.. : Bakınız. bs.. : Baskı. (cc). : Celle Celâluh. EI2. : The Encyclopaedia of Islam (second edition). DİA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. Hz.. : Hazreti. İA. : İslâm Ansiklopedisi. muk.. : Mukaddime. nşr.. : Neşreden. (ra). : Radıyallahu anh, anha. (sav). : Sallallahu aleyhi ve sellem. şrh.. : Şerh eden. T.D.V.. : Türkiye Diyanet Vakfı. thk.. : Tahkik eden. thr.. : Tahriç eden. tlk.. : Ta'lik eden (dipnotlar ekleyen). trc.. : Tercüme eden. trs.. : Tarihsiz. tsh.. : Tashih eden. vb.. : Ve benzeri. yay.. : Yayınları. VI.

(7) GİRİŞ I. KONUNUN ÖNEMİ İslâm'ın temel iki kaynağı Kur'an ve sahih hadislerdir. Müslümanların dünya ve âhiret saadeti için bu kaynaklara sarılmaları yine Kur'ân ve Sünnetin emridir. Bunun doğal bir sonucu olarak müslüman toplumlarda hakim olan hayat tarzı birçok yönüyle bu iki temel kaynağa dayanmaktadır. Ancak İslâm'ın ilk yıllarından günümüze doğru dini. uygulamalarda. kaynaklara. dayanma. yönünden. bazı. sapmalar. olduğu. gözlenmektedir. Bunun sebeplerinin başında kaynaklardan uzak bir yaşama biçiminin hâkim olmaya başlamasını sayabiliriz. Dünyanın dînî ve ahlakî değerler açısından geriye gidişinin etkisini de görmezlikten gelemeyiz. Kaynaklara ulaşma imkânlarının ilk dönemlerle kıyaslanamayacak kadar iyi olduğu günümüzde, insanların bu uzaklığının sebebini, toplumsal psikoloji ve sosyal davranış değişimleriyle açıklamak daha doğru gözükmektedir. Müslümanların bir kısmı kaynaklara uzak yaşamayı seçerken, tercihini kaynaklara yakın olmadan yana kullananların da yeterli hassasiyeti göstermemeleri topyekûn bir kötüye gidişin yolunu açmış durumdadır. Kur'an-ı Kerim, gerek bireysel, gerek toplumsal hayatımızı şekillendirirken dikkat etmemiz gereken kurallar ve sınırlar hakkında bizi yönlendirmektedir. Rukye bağlamında meseleye baktığımızda, hastalığın ve şifanın yaratıcısı olarak Allah teâlâ'nın kabul edilmesinin şart koşulduğunu görmekteyiz. Kur'an, şifa verme tasarrufun sahibinin Allah(cc) olduğunu ve insanın aynı kudrete sahip başka bir varlık öne sürmesinin tevhid inancını zedeleyeceğini bildirmektedir. Aynı şekilde, şifanın da ancak Allah(cc) tarafından lutfedildiği bilinciyle hareket etmemizi istemektedir. Bu uyarıların temelinde, insanoğlunun bu kudreti başka varlıklarda görme eğilimi yatmaktadır. Günümüzdeki uygulamaların da birçoğunda bu eğilimin varlığı gözlenmektedir. Sünnete dayanan uygulamalar, ancak ilgili hadislerin doğru anlaşılması ile sünnetin ruhuna uygun şekilde icra edilebilir. Bu konuda sık sık hataya düşülen bir husus, hadisleri, bağlamından kopararak ve diğer hadisleri dikkate almaksızın yorumlamaya çalışma yaklaşımıdır. Bu yaklaşımı benimseyenler, ele aldıkları her rivâyeti. bağlamından. koparılmış. halde. yorumlayarak. uygulamaya. geçirmeye. çalışmaktadırlar. Ancak bu mümkün görünmemektedir. Bazan bir hadisin emrettiği şey diğer bir hadiste yasaklanmakta ve birbirine zıt iki uygulama aynı anda gerçekleştirilemeyeceğinden problemler ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple birbirine zıt veya öyle görünen rivâyetlerin cem ve te'lifi zorunludur ve bu da bir dizi araştırmayı 1.

(8) gerekli kılmaktadır. Bunlar, konu ile ilgili bütün rivayetlerin tesbit edilmesi, Kur'an ve sahih hadisler ışığında değerlendirilmesi ve uygulamaların elde edilen sonuçlara göre düzenlenmesi şeklinde sıralanabilir. Bunlar yapılmadığında, sünnette olmayan bazı uygulamaların sünnete mal edilmesi veya sünnette var olan bir uygulamanın güya yine sünnete dayanarak reddedilmesi söz konusu olacaktır. Ülkemizdeki rukye uygulamalarında yapılan yanlışlar, sadece ilgili şahısları etkilemekle kalmamakta, doğrudan veya dolaylı olarak bütün müslümanları bu hataların faturalarını ödemek zorunda bırakmaktadır. Medyaya yansıyan şarlatan hikâyeleri1 samimi dindarların zihinlerini bulandırmakta ve onları rencide etmektedir. Dini konular hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmayan birçok insan, bu yayınların etkisi altında dinin koyduğu bazı sınırları bilmeyerek de olsa ihlâl etmektedir. Ayrıca, ehliyetsiz kişiler, toplumun bilgi eksikliği ve sıkıntılar karşısındaki çaresizliğini ganimet bilerek insanları hem manen, hem maddeten sömürmeye çalışmaktadır. Maalesef diğer birçok kötülük ve bidatte olduğu gibi, bidat karışmış rukyelerde de hızlı bir yayılma söz konusudur. Yanlış bilgileri tashih için ortaya konan çabaların uzun vadede sonuçlar verdiği göz önünde tutulursa, meselenin toplumsal boyutu daha iyi anlaşılacaktır. Bunun için öncelikle yapılması gereken, din eğitimini toplumun bütün katmanlarına yaymaktır. Kâinat boşluk kabul etmediğinden, kişinin hayatında doğru din anlayışı olmadığında,. meydana. gelen. boşluk,. çarpık. inanç. ve. hurafelerle. dolacak,. doldurulacaktır. Dua ile tedavi konusunda piyasada mevcut yayınları incelediğimizde aynı problemin karşımıza çıktığını görüyoruz. Din konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan halkımız, bu tür konularla ilgili ellerine geçirdikleri her kitabı muteber sayma eğilimindedir. Zaten insanlarımızın çoğunun bu kitaplardaki bilgileri tahkik etme imkanları da yoktur. Dolayısıyla sağlıklı bilgileri kullanıp kullanmamak yazarların insafına kalmıştır. Bu konuda yüksek öğrenim görmüş bir yazarımızın kitabını örnek olarak söz konusu etmek istiyoruz. 'Dua İle Ruhsal Tedavi' isimli kitapta, yazar dua, rukye, sihir, büyü, muska konularını ele almaktadır. Ayrıca değişik rahatsızlıklar için dua reçeteleri vermektedir. Dua ve rukye konusunda kütüb-i sitte'yi kaynak olarak kullanırken, dua reçeteleri hususunda aynı titizliği göstermediği görülmektedir. Yazar, rukyenin cevazı hususunda muteber kaynakları kullanmakta, rukye yöntemlerini ise kaynak niteliği olmayan kitaplardan vermektedir. Meselenin asıl vahim tarafı, yazarın 1 Arap dünyasındaki şarlatan hikayeleri için bkz. Cündî, Fethî ibn Fethî, en-Nezîru'l-Uryan li Tahzîri'lMerdâ ve'l-Mualicîn bi'r-Rukâ ve'l-Kur'ân, Riyad, 1995, 241, 242, 262, 266.. 2.

(9) kullandığı kaynaklar için, "en bilinen ve güvenilir sayılan havas ilmi ile ilgili kitaplar" ifadesini kullanmasıdır.2 Söz konusu kitapların güvenilirliği ilmî kriterlere değil indî mülahazalara dayanmaktadır. İlahiyat öğrenimi görmüş bir yazarın/kişinin kaynaklara bakışının bu şekilde olduğunu göz önüne aldığımızda, toplumumuzun diğer kesimleri hakkında ciddi endişeler taşımamız yersiz değildir.. 2. ARSLAN, Arif, Dua ile Ruhsal Tedavi, İstanbul, 2006, 152.. 3.

(10) II. METOT VE KAYNAKLAR Çalışmamızın esasını teşkil eden hadislerin tesbiti için Kütüb-i Tis'a Buhârî(256/869)'nin Sahih'i, Müslim(261/874)'in Sahih'i, Tirmizî(279/892)'nin Camii, Ebû Dâvûd(275/888), Nesâî(303/915), İbn Mâce(273/886) ve Darimi(255/868)'nin Sünenleri, Mâlik(179/795)'in Muvatta'ı, Ahmed ibn Hanbel(241/855)'in Müsned'iayrıca Hâkim(405/1014)'in Müstedrek'i, Abdurrazzâk(211/826)'ın Musannef'i ve İbn Hıbbân(354/965)'ın Sahih'i taranmıştır. Derlenen rivâyetler mümkün olduğunca konularına göre tasnif edilmiş ve başlıklar altında gösterilmiştir. Rivâyet farklılıklarına gerek metinde, gerek dipnotlarda işaret edilmiştir. Rivâyetin geçtiği kitapların tamamı dipnotlarda gösterilmiştir. Rivâyetlerin sıhhat durumları ulaşabildiğimiz ölçüde verilmeye çalışılmıştır. Hadislerle ilgili şerh kitaplarında geçen bilgiler, gerek görüldüğü ölçüde verilmiştir. Rukye konusu, dua, muska, nazar vb. konularla birlikte işlendiği için rukye ile ilgili rivâyetlerin tam olarak tesbiti mümkün değildir. Çünkü Peygamberimiz (sav)'in hemen her alanda tavsiye ettiği dualar vardır. Bu duaların tamamı rukye olarak değerlendirilemez. Aynı şekilde muska takma konusundaki rivayetlerin de rukye başlığı altında incelenemeyeceği belirtilmelidir. Ancak, 'rukye' masdarı ve bu mastardan türemiş kelimelerin geçtiği rivâyetler, dua ile tedavinin birlikte kullanıldığı rivayetler veya tedavi amacıyla tavsiye edilen dualar; ayrıca, sığınma, sığındırma manasını içeren rivâyetler esas alınarak çalışma şekillendirilmiştir. Bir hadisin birden çok rivâyeti ile karşılaşıldığında, metindeki farklılık anlamı değiştirmeyecek ölçüde ise, bu rivâyetler mükerrer kabul edilmiştir. Aynı metin, farklı sahabiler tarafından rivâyet edildiğinde, bu rivâyetler mükerrer kabul edilmekle birlikte, bu fark açıklanmıştır. Hadislerde konumuz ile ilgili kısımdan başka bilgiler geçmesi halinde, sadece ilgili kısım incelemeye tabi tutulmuştur. Bir rivayetin Buhârî ve Müslim'de veya sadece birinde geçmesi halinde bu müelliflerin sened konusundaki titizlikleri göz önünde bulundurularak, sıhhat değerlendirmesi için başka bir incelemeye gerek duyulmamıştır. Bu iki kaynakta geçmeyen rivâyetler için Tirmizî'nin kanaatine, varsa Ebû Dâvûd'un değerlendirmesine; Hâkim ve Zehebî(748/1347)'nin görüşlerine; Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'indeki rivayetler için Şuayb Arnavud'un tahkikine müracaat edilmiştir.. 4.

(11) Çalışmamızın sonuna doğru hadislerde rukye konusunda hazırlanmış bir yüksek lisans tezine rastladık.3 Tez, giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde rukye kavramı üzerinde durulmuş; ikinci bölümde rukye tedavisinin uygulandığı alanlar işlenmiş; üçüncü bölümde ise rukye yöntemleri ele alınmıştır. Konu ile ilgili rivâyetler, kütüb-i sitte esas alınarak tesbit edilmiş ve genel bir değerlendirme yapılmıştır. Örnek olarak iki hadisin sened tenkidi yapılmış, ilke olarak hadislerin sıhhatlerine dair değerlendirmelere yer verilmemiştir.4 Her araştırmada olabilecek maddi hataları5 göz ardı etsek bile, bazı hatalar bunların maddi hata olup olmadığı konusunda okuyucuyu düşündürmektedir. Araştırmacı, metodoloji hataları yapmaktadır. Tezde "Ebu Davud hadis hakkında "savvâb" (?) ifadesini kullanmıştır." şeklinde bir cümle yer almaktadır.6 Ebu Davud'un Sünen'ine bakıldığında, müellifin bir ravinin ismini düzelttiği ve doğru bulduğu tarike işaret ettiği görülmektedir.7 Ravi isimlerinde de kabul edilemeyecek hatalar yapılmıştır. Abdullah ibn Amr, Abdullah ibn Ömer şeklinde kaydedilmiştir.8 Buhari'nin Kitabu't-Tıb'daki bir rivayetinde Peygamberimiz (sav)'in muavvizetânı sadece vefat ettiği hastalığında okuduğu belirtilmektedir.9 Buhari'deki rivayette "sadece" açıklaması bulunmamaktadır.10 Araştırmacının Arapça bilgisinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.11 Seleme ibn el-Ekva'ın yaralanmasının anlatıldığı hadisteki ُ‫لمة‬ َ ‫يب‬ َ ‫أص‬ ِ ُ ifadesi "Seleme'ye nazar َ َ ‫س‬ değdi" şeklinde terceme edilmiştir.12 Hz. Aişe (ra)'nin temimeyi tarif ettiği rivayet, "Muska, hastalığa yakalanmadan önce değil, hastalığa yakalandıktan sonra takılabilir"13 şeklinde terceme edilmiştir. 3. Özçelik, Sait, Hadislerde Rukye, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2001. 4 Özçelik, age, 30-36. 5 'Lanetlemesi' kelimesinin doğrusu 'lanetlememesi' olacaktı. Özçelik, age, 3. İbn Manzur'un kitabının söz konusu edildiği dipnotta cilt numarası IV değil, XIV'dir. Özçelik, age, 18 Kur'an'da dua masdarından türeyen 209 değil 212 kelime vardır. Özçelik, age,4. 'Kader' yerine 'nazar' yazılmıştır. Özçelik, age, 41. 6 Özçelik, age, 71. 7 ‫الصواب‬ ُ ْ ‫يوسف‬ ُ ُ ُ ‫السرح‬ ُ ْ ‫قال‬ َ ُ َ ‫قال َ ُأبو‬ ُ َ ‫وھو ﱠ‬ ٍ ‫بن ُ َ ﱠ‬ َ ُ َ ‫محمد‬ َ َ ‫داود‬ َ َ "Ebû Dâvûd şöyle dedi: İbnu's-Serh, (ravinin isminin ِ ْ ‫ابن ﱠ‬ Muhammed ibn Yusuf değil) Yusuf ibn Muhammed olduğunu belirtmektedir. Doğru olan da budur." Ebû Dâvûd, Tıb, 18. 8 Atâ ibn Ebî Rabâh'ın 'Ebî'si unutulmuştur. Özçelik, age, 62. 9 Özçelik, age, 66. 10 Buhari, Tıb, 41. 11 İzâr gömlek olarak (Özçelik, age, 51); şimdiye kadar manasındaki ‫حتى الساعة‬, 'o saatte' (Özçelik, age, 66) şeklinde terceme edilmiştir. Diğer bir rivayette Osman ibn Ebi'l-Âs'ın hissettiği ağrının başında olduğu belirtilmekte ancak böyle bir açıklama kaynaklarda yer almamaktadır. Özçelik, age, 48. 12 Özçelik, age, 66. 13 Özçelik, age, 70. 5.

(12) Metnin bu şekilde tercüme edilmeye müsait olmadığı açıktır: "Hz. Aişe: Temime, hastalık/sıkıntı sonrası (tedavi amacıyla) takınılan şeylere değil, hastalık/sıkıntı öncesi (korunmak amacıyla) takınılan şeylere denir."14 Her ne kadar, bu sözün zâhirinden, Hz. Aişe (ra)'nin hastalık sonrası temime takılmasına cevaz verdiğinin anlaşılabileceğini ifade eden alimler varsa da; bu, bir dilden başka bir dile yapılacak çeviride mazur görülebilecek bir hata değildir. Araştırmacı, muskanın cevazına dair bir önyargı taşımaktadır. Bu, merfu hadislerle birisi doğru anlaşılamamış iki mevkuf rivayeti karşı karşıya getirerek telif etmesine neden olmuştur.15 'İslam'ın öngördüğü ve tavsiye ettiği bir tedavi şekli olmadığını' söylemesine rağmen, 'bazı alimler tarafından tecrübe edilmiş faydalı bir yöntem olması sebebiyle muska takmada sakınca görmüyor olması', araştırmacının derlediği bilgileri dikkate almadığını göstermektedir. Sonuç bölümünde, kütüb-i sittede konu ile ilgili kaç hadisin yer aldığı, bunların sıhhat durumları ve değerlendirmelerine yer verilmemesi, tezin hedefine uygun olmadığı gibi, araştırmadan beklenen faydanın teminini de engellemektedir. Söz konusu çalışmanın yetersizliği dolayısıyla hadislerde rukye konusunun bizim çalışmamızda yeniden incelenmesi gerekli görülmüştür. Her çalışmada olduğu gibi bizim çalışmamızda da eksikler olacaktır. Ancak bu çalışma konuyu daha geniş bir şekilde incelemeyi düşünen araştırmacılar için faydalı olabilecek bir giriş mahiyetindedir.. 14. ‫ ليست التميمة ما تعلق به بعد البالء إنما التميمة ما تعلق به قبل البالء‬: ‫ عن عائشة رضي ﷲ عنھا قالت‬Hâkim, el-Müstedrek ale's-Sahîhayn, IV, 217, 418. 15 Özçelik, age, 70 vd.. 6.

(13) BİRİNCİ BÖLÜM RUKYE / DUA İLE TEDAVİ I. DUA A. Duanın Tarifi Dua   kökünden türemiş Arapça bir kelime olup seslenmek, çağırmak, yardıma çağırmak, Allah (cc)'a yalvarmak, O'ndan yardım talep etmek manalarına gelmektedir. Da'vet ve da'va ile aynı manada masdardır.16 Dua, şekli ve atfedildiği önem itibariyle değişiklik gösterse de bütün dinlerde var olan bir ritüeldir.17 İnsanoğlu yaratılışından bu yana kendinden güçlü, yüce ve saygıdeğer olduğuna inandığı varlıklardan yardım istemeye devam etmiştir. Dua, bu yardım isteğinin kimi zaman kelimelere dökülmüş halidir. İnsan bazan bir musibete dûçâr olur ve Yaradan'ından yardım ister; bazan da şerrinden korktuğu görünengörünmeyen yaratıklara karşı kendisini korumasını ister. Her ne şekilde olursa olsun insanoğlu için dua etmek, iman, ibadet gibi fıtrî bir meseledir. Dua eğer 'psikolojik kendiliğindenlik'ten kaynaklanmasaydı insan bu evrende başına gelen bunca sıkıntıda kendisini işiten ve yardımına koşan daha kuvvetli bir varlığın olduğuna nasıl inanırdı? Doğuştan getirilen bu inanç, dua etmenin Allah (cc)'ın insanoğlunun hamuruna koyduğu bir özellik olduğunu te'yid etmektedir. İnsan, küçük bir çocukken ana-babasıyla da benzer bir ilişkiye girer.18 O yaşta insanın koruyucusu, şikâyetlerini gideren ve isteklerine cevap veren anne-babasıdır. Bu, insanın güçlükler karşısında sığınma ihtiyacının en açık göstergesidir. Dua, 'insanla Allah(cc) arasında bir haberleşme ya da iletişim' olarak tarif edilmiştir.19 Hökelekli, duayı büyü ve batıl inançlardan ayıran şeyin duadan beklenen etkinin Allah (cc)'ın güç ve kudretine bağlanması olduğunu ifade etmektedir. Büyüde ise bu önem bizzat uygulamanın kendisine atfedilmektedir.20 Bu haliyle de dinin en büyük yasağı olan şirk kapsamına girmektedir.. 16. Cilacı, Osman, "Dua", DİA, IX, 529. Cilacı, agm, 529, 530. 18 Hökelekli, Hayati, Din Psikolojisi, T.D.V. Yay., Ankara, 1998, 87, 88. İnsanın çaresizlikler karşısında dua etmesinin öneminin ve çaresizlik-iman arasındaki korelasyonun yani çaresizliğin artmasıyla imanın artması arasındaki bağıntının psikolojik araştırmaların ışığında yapılmış bir değerlendirmesi için bkz. Hökelekli, age, 89 vd. 19 Hökelekli, age, 212. 20 Hökelekli, age, 213, 214. 17. 7.

(14) 'Dua' isimli kitabında Alexis Carrel, duayı 'umumiyetle bir şikâyetten, bir ızdırab çığlığından, bir yardım dilemeden ibaret' olarak tarif etmekte ve dua hakkında 'ruhun Allah'a yükselişi' ifadesini kullanmaktadır. Ayrıca Carrel'a göre dua kâinatın yaratıcısı, koruyucusu olan Allah(cc) ile fikren ve hissen ilişkiye geçme gayretini temsil eder.21 İslâmî literatürde dua sadece Allah (cc)'tan kişinin ihtiyacını, sıkıntısını gidermesini istemesi değil aynı zamanda Allah (cc)'ın karşılıksız verdiği nimetlere karşı duyulan şükran ve O'na saygının ifadesidir. Peygamberimiz (sav)'in uygulamalarında ve tavsiyelerinde duanın bu özelliğinin vurgulandığını müşahede ediyoruz.22 Dua konusunda Peygamberimiz (sav)'den rivâyet edilen pek çok hadis vardır. Bu. hadislerde. dua. etmenin. kulluğun. gereği. olduğu. vurgulanmaktadır.. Peygamberimiz(sav), bizzat dua ederek ashabını dua etmeye teşvik etmiş ve duanın nasıl yapılması gerektiğini de ümmetine uygulamalı olarak göstermiştir. Burada örnek olarak dua ile ilgili birkaç hadisi ele almamız uygun olacaktır. Nu'man ibn Beşîr (ra)'den rivâyet edilen bir hadiste Peygamberimiz (sav), "Dua ibadettir" dedikten sonra şu âyeti okumuştur: "Rabbiniz 'Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir'.23 Ebû Hureyre(ra)'den rivâyet edilen bir hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince dünya semasına iner ve 'Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey isterse, istediğini vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım' der."24 Hadisten açıkça anlaşılmaktadır ki, Yüce Yaradan kullarının dualarına her an icabet etmeye hazırdır. Ancak gecenin son üçte biri dua için en iyi vakitlerden biri olarak tayin edilmektedir.. Gecenin. insan. psikolojisi. üzerindeki. etkisi. göz. önünde. bulundurulduğunda, belirlenen vaktin hikmeti daha açık bir şekilde görülecektir.. 21. Carrel, Alexis, Dua, trc., M. Alper Yücetürk, İstanbul, 2001, 37. Alexis Carrel (1873-1944) 1912 yılında Nobel tıp ödülüne layık görülen Fransız cerrah ve biyoloğudur. 22 Muğîra İbn Şu'be (ra)'nin rivayetine göre Rasûlullah (sav) geceleri kalkıp ayakları kabarıncaya kadar namaz kılardı. Rasûlullah (sav), Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?)' diye sorulduğunda "Şükreden bir kul olmayayım mı?" cevabını vermiştir. Namazın ibadet olmasının yanında duayı da tazammun ettiğini düşündüğümüzde hadis daha kolay anlaşılacaktır. Buhârî, Teheccüd, 6; Tefsir, Feth 2; Rikâk 20; Müslim, Sıfâtu'1-Münâfikîn, 79; Tirmizî, Salât, 304; Nesâi, Kıyamu'l-Leyl, 17. 23 Ğâfir, 40/60. Tirmizî, Tefsir, 3, 41; Deavat, 2; Ebû Dâvud, Salât, 358. 24 Buhârî, Tevhid, 35; Teheccüd, 14; Deavât, 13; Müslim, Salâtu'1-Müsâfırin, 168; Malik, Kur'ân, 30; Tirmizî, Deavât, 80; Ebû Dâvud, Salât, 311.. 8.

(15) B. Kur'an'da Dua Kur'an'da dua masdarından türemiş kelimeler 212 yerde geçmektedir.25 Dua '‫ 'دعاء‬masdarı ise yirmi yerde geçmektedir. Bunların bir kısmı çağırmak26, bir kısmı da bahis mevzuu ettiğimiz dua27 manasında kullanılmıştır. İbadet anlamında kullanıldığı yerler de vardır.28 Ayrıca birçok ayette ‫دعو‬ َ َ َ kökünden türemiş fiiller yer almaktadır. Ayetlerde geçen bu kelimeler Allah (cc)'a yakarma, istek ve ihtiyaçlarını arz ederek O'nun lutfunu dileme, çağırma, seslenme, davet etme, ibadet etme, yardıma çağırma, bir durumu arzetme, Allah (cc)'ın birliğini tanıma, isnad ve iddia etme anlamlarında kullanılmıştır.29 Kur'an'ı Kerim'de insanoğlunun başına bir bela geldiğinde Allah (cc)'a yalvardığı ifade edilmektedir.30 Öyle ki inanan-inanmayan herkesin sıkıntı anında Allah (cc)'tan başka hiçbir varlığa dua etmediği bildirilmektedir.31 İnsanların sıkıntılı zamanlarında kendisine gerçekten yardım edebileceği inancını taşıdıkları varlığa yönelmeleri söz konusudur. Kullarını kendilerinden daha iyi tanıyan Yaradan, insanların kendisine dua etmelerini istemekte ve dualarına karşılık vereceğini va'detmekte32 kendisinden başka dua edilecek bir varlık olmadığını insanoğluna hatırlatmaktadır.33 Allah (cc)'ın insanı yarattıktan sonra onu dikkate alması için dua etmesinin şart olduğu yine Kur'an'da ifade edilmektedir.34 Peygamberler toplumlara doğru yola ulaşmada rehber olarak gönderilmişlerdir. Her konuda olduğu gibi dua konusunda da onların önderliklerini görmekteyiz. Hz. Âdem ilk insan ilk peygamber olarak ilk dua eden kişidir.35 Âdem'den sonra gelen peygamberlerin de dualarıyla hem gönderildikleri toplumlara hem kendilerinden sonra gelen insanlara ve tabii ki müslümanlara örnek olduklarını görüyoruz.36 Ayrıca. 25. Abdülbaki, Muhammed Fuad, el-Mu'cemu'l-Mufehres li elfazı'l-Kur'an'il-Kerim, Beyrut, 1945, 257260. 26 Bakara, 2/171; Enbiya, 21/45; Nur, 24/63 (iki defa); Neml, 27/80; Rum, 30/52; Ğafir, 40/50; Nuh, 71/6 27 Alu İmran, 3/38; Ra'd, 13/14; İbrahim, 14/39, 40; İsra, 17/11; Meryem, 19/4, 48; Furkan, 25/77; Fatır, 35/14; Fussılet, 41/49, 51; Ahkaf, 46/5. 28 En'am, 6/56, Cinn, 72/19. 29 Parladır, Selahattin, "Dua", DİA, IX, 530. 30 Yunus, 10/12, 22; Zümer, 39/8, 49; Rum, 30/33. 31 İsra, 17/67. 32 Bakara, 2/186. 33 Neml, 27/62. 34 "Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?!" Furkan, 25/77. 35 A'raf, 7/23. 36 Bakara, 2/127-129; İbrahim, 14/37, 40, 41 (Hz. İbrahim ); Maide, 5/114 (Hz. İsa); Yunus, 10/88; Kasas, 28/24 (Hz. Musa); Alu İmran, 3/38; Meryem, 19/3-6; Enbiya, 21/89, 90 (Hz. Zekeriya); Kamer, 54/10; Nuh, 71/5,6; Saffat, 37/75 (Hz. Nuh); Enbiya, 21/83, 84; Sâd, 38/41 (Hz. Eyyub). Enbiya, 21/87, 88 (Hz. Yunus).. 9.

(16) meleklerin müminler için dua ettiğini biliyoruz.37 Mü'minlerin de hem kendileri hem başkaları için yaptığı dualar Kur'an'da zikredilmektedir.38 C. Dua Ederken Dikkat Edilmesi Gerekenler Her ne kadar duanın kişinin içinden geldiği gibi, doğal olması makbul ise de dua ederken dikkat edilmesi istenen bazı kaideler vardır. Bu kuralların bir kısmı duaya bakış açısının düzeltilmesi, bir kısmı ise dua ederken dikkat edilmesi gereken şeklî unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Yüce Yaratıcı'ya yakarma, yani aciz olan insanın kâdir olan Allah (cc)'a halini arz etmesi olarak tarif edebileceğimiz dua, bu ruh halini yansıtır biçimde yapılmalıdır. İnsan Allah (cc)'a karşı bütün saygı ve minnet duygularını ifade edecek şekilde hareket etmeli, saygısızlık anlamına gelebilecek her şeyden sakınmalıdır. Dua kabul edileceği ümidiyle yapılır. Ancak bir kulun -diğer bütün konularda olduğu gibi- isteklerinin gerçekleşmesi konusunda Allah (cc)'ı ilzam etmesi düşünülemez. Dolayısıyla kişinin dua ettim, kabul edilmedi gibi bir anlayışa sahip olması itikadî sapmalara sebep olabilir. Nitekim Peygamberimiz(sav) duanın kabulünün şartları arasında kulun dua ettim kabul edilmedi dememesinin önemine işaret etmiştir.39 Zaten Allah (cc)'a iman etmiş bir kulun Allah (cc)'ın takdir ettiği şeye razı olmayarak dua konusunda aceleci davranması makul değildir. Çünkü Allah (cc)'a iman eden, O'nun kullarına karşı çok merhametli olduğuna ve onlar için en hayırlı olanı takdir edeceğine de gönülden inanmış demektir. Dua sürekli ve ısrarlı olmalıdır. Bu, hem Peygamberimiz (sav)'in tavsiyesidir hem insanın istediği şeye psikolojik olarak güdülenmesini sağlar. Kişi istekleri hususunda defalarca dua etmeli, dua etmekten bıkmamalıdır. En önemlisi Allah (cc)'tan kendisi için en hayırlı olanı istemelidir. Duaya başlarken Allah'a hamd ve Rasûlullah (sav)'a salavat unutulmamalı; günahlara istiğfar edildikten sonra isteklere geçilmelidir. Duanın secili olması için gayret göstermek de gereksizdir. Duanın şekil şartlarına baktığımızda öncelikle gizli yapılmasının istendiğini görüyoruz.40 Çünkü insan Rabbi ile yoğun bir iletişime geçmek için yalnız başına bir. 37. Ğâfir, 40/7, 8. Örnekler için bkz., Bakara, 2/201, 250, 285, 286; Alu İmran, 3/8, 9, 16, 53, 147, 191, 192, 193, 194; Nisa, 4/75; 5/Maide, 83; A'raf, 7/47, 89, 126; Yunus, 10/85, Kehf, 18/10; Enbiya, 21/112; Mü'minun, 23/109; Furkan, 25/65, 74; Haşr, 59/10; Mümtehıne, 60/5; Tahrim, 66/8. 39 Buhârî, Deavât, 22; Müslim, Zikr, 92; Malik, Kur'an, 29; Tirmizî, Deavât, 145; Ebû Dâvud, Salât, 358. 40 A'raf, 7/55. 38. 10.

(17) köşeye çekilmelidir. Dua alçak sesle yapılmalı, ses fazla yükseltilmemelidir.41 Dua esnasında kıbleye dönmek, diz çökerek elleri yukarı doğru kaldırmak duanın adabındandır. Duaların daha ziyade makbul olacağı bildirilen mübarek zaman ve mekânların gözetilmesi de tavsiye edilmiştir. Zaman, mekân ve şekil hususundaki bilgiler tavsiye niteliğindedir. Çünkü duada esas olan şekille ilgili şartlar değil, kişinin ihlâsla Allah (cc)'a niyaz etmesidir. Bir mümin için her konuda en mutedil ve uygun davranışı seçmek önemlidir. Hele bu davranış Yüce Yaratıcıya karşı söz konusu ise konu daha bir önem kazanır. Bir Hıristiyan din adamı olan Norman Vincent Peale, dua etmenin on kuralı olduğunu belirtmektedir. Yukarıda anlatılanlara ek olarak sevmediğimiz ve bize kötü davranan insanlar için de dua etmemizi istemektedir. Dua için bir köşeye çekilip hiçbir şey söylemeden sadece Yüce Yaradan'ı düşünerek rabıta kurduktan sonra basit cümlelerle ve sesli olarak dua etmemizi tavsiye etmekte, dua ederken aklımıza hiçbir olumsuz düşünce getirmememizin daha etkili olacağını belirtmektedir. Duanın sürekli bir şeyler isteme için değil aynı zamanda Allah (cc)'ın bahşettiği nimetlere teşekkür etmek için yapılması gerektiğini ifade etmekte, 'hamd' terimiyle ifade edebileceğimiz Allah (cc)'ın bizim için takdir ettiği ve edeceği şeylere razı olduğumuzu bildirmemizin bizim için daha iyi olacağını vurgulamaktadır. Mümkün olduğu kadar çok kişi için dua etmemizin gerektiğini söylemekte hatta dua edeceklerimizin bir listesini çıkarmamızı tavsiye etmektedir.42. 41. Buhârî, Deavât, 50, 67; Cihâd, 131; Meğâzî, 38; Kader, 7; Tevhîd, 9; Müslim, Zikr, 44; Tirmizî, Deavât, 3, 59; Ebû Dâvud, Salât, 361. 42 Peale, Norman Vincent, Olumlu Düşünmenin Gücü, trc., Şahin Cüceloğlu, İstanbul, 2004, 55, 56. Norman Vincent Peale, (1898-1993) Hristiyan bir vaiz ve yazardır. Olumlu düşünme teorisinin babası olarak bilinmektedir. Peale bu kitabında yaşanmış hikayelerle olumlu düşünmenin insan hayatı ve kişisel gelişimi üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Olumlu düşünmeyi dua etmek ile özdeşleştiren Peale'nin -bir Hristiyan olmasına rağmen- ayet ve hadislerden alınmış izlenimini veren ifadeler kullanması dua konusunda ortak bir akla/duyguya ve ilâhî dinler arasındaki müşterek inanç ve uygulamalara işaret etmektedir.. 11.

(18) II. TEDAVİ Tedavi, kendi kendini iyileştirmek, iyileştirilmek/tedavi olmak, ilaçla iyileştirmek, düzeltmek, yoluna koymak anlamlarına gelmektedir.43 Hastalıkları gidermek için ilaç kullanma, gerekli tedbirleri alma ve hastalığı giderme gayretleri olarak da tarif edebileceğimiz tedavi, tarih boyunca insanoğlunun hastalıklar karşısında kullandığı bir yöntemdir. İlk başlarda tecrübelere dayanılarak yapılan tedavi günümüzde fizyolojinin, fizik-kimya bilimlerinin verilerine ve laboratuarlarda yapılan araştırma sonuçlarına dayanmaktadır. Peygamberimiz(sav) de hastalandığımızda tedavi olmamızı emretmiştir. Ebû Hureyre(ra), Rasûlullah (sav)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Allah Teâla, indirdiği her hastalığın devasını da indirmiştir."44 Hadisin Ebu'd-Derdâ (ra)'dan rivâyetinde Rasûlullah (sav) ek olarak "Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın." buyurmuştur.45 Her hastalığın devasının var olduğu bilgisi şu anki tecrübelerle iyileştirilemeyen hastalıkların varlığıyla tezat oluşturuyor gibi gözükse de durum göründüğünden farklıdır. Nitekim Peygamberimiz (sav) şifayı ilaca, tedavi yöntemine ulaşma şartına bağlamaktadır.46 Bu şart, Allah'ın koyduğu tabiat kanunlarının bir neticesidir ve Allah'ın Peygamberi tarafından te'yid edilmiştir. Bundan asırlar hatta yıllar önce tedavisinin imkansız olduğu düşünülen hastalıkların tıbbın ilerlemesiyle tedavisinin yapılabildiğini görmekteyiz. Dolayısıyla bu hastalıkların, 'tedavisi henüz bulunamamış' olarak tanımlanması daha doğrudur. Çünkü inananların Rasûlullah (sav)'ın açıkladığı bir hususu sınırlı tecrübeleriyle inkar etmesi inanç açısından za'f içinde olduklarını gösterir ki bu mümkün değildir. "Her derdin devası vardır" hadisi, hasta ve doktorun şifaya ulaşmasında moral verici bir etkiye sahiptir. Hastalığının tedavisi olduğuna dair inancı hastanın kalbini rahatlatır, psikolojisini kuvvetlendirir ve bu sayede hastalığı yenebilir. Doktor da bu inanç ile araştırmalarına daha sıkı sarılır.47 Fazlurrahman (1988)'a göre alimlerin büyük çoğunluğu, tıbbî tedavinin manevi değeri ve dini bir kıymeti olup, dini açıdan da zorunlu olduğunu kabul etmektedir. Fakat tedavinin dinin istediği bir şey olmadığını ileri süren küçük bir azınlığın her zaman mevcut olduğunu; bundan başka, daha da küçük bir azınlığın tıbbî tedavi olmamanın, 43. Meydan Larousse, "Tedavi", XII, 1, 2. Ebû Dâvûd ve Tirmizî'de şu ziyade vardır: Rasûlullah, "Tek bir hastalığın ilacı yoktur" dedi. Kendisine "O hangi hastalıktır?" diye sorulduğunda "İhtiyarlık!" cevabını verdi." Buhârî, Tıb, 1; Ebû Dâvûd, Tıb, 1; Tirmizî, Tıb, 2; İbn Mâce, Tıb, 1. 45 Ebû Dâvûd, Tıb, 11. 46 Ahmed, I, 413, 443, 453; IV, 278; İbn Hıbbân, XIII, 427; Hâkim, age, IV, 218, 441, 445. 47 İbn Kayyim, et-Tıbbu'n-Nebevî, thk., Seyyid İbrahim, Kahire, 2004, 19. 44. 12.

(19) bilakis Allah'a tevekkülün dinen çok daha faziletli olduğunun kabul ettiğini belirtmektedir.48 Şafiiler tedavi olmanın, terk edilmesinden daha faziletli; Hanefî ve Malikiler de mübah olduğu görüşündedirler. Ahmed ibn Hanbel, tedavinin terk edilmesinin daha faziletli olduğu görüşünü öne sürmekte ancak İbnü'l-Cevzî, Ebû Ya'lâ gibi mezhebin önemli alimleri bu görüşü paylaşmamaktadırlar.49 İbn Kayyim, tedaviyi emreden hadislerin tevekküle mani olmadığını; bilakis sebeplere sarılmamanın, kişinin, dini ve dünyası için faydalı şeyleri elde edebilmesi ve zararlılarla baş edebilmesi için Allah'a güvenmesi demek olan tevekküle aykırı olduğunu belirtmektedir.50 Tedavi deyince 'şifa' kavramını da açıklamamız gerekmektedir. Çünkü tedavinin amacı şifa bulmaktır. Dolayısıyla şifaya giden her yol tedaviye dahildir. Şifa, tam olarak iyileşme, hastalık belirtilerinin tamamen yok olması şeklinde tarif edilmiştir.51 Ayrıca şifa, kalbi ferahlatmak manasında da kullanılmıştır.52 Kur'an'da ‫ش فَاء‬ ِ kelimesi dört yerde geçmektedir: 1. "Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir."53 2. "Biz Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü'minler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca hüsranını artırır.54 3. "De ki: O(Kur'an), inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır..."55 4. "Onların (arıların) karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet/bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük ibret vardır."56 Bu ayetlerin ilk üçündeki şifa kelimesi hidayet olarak açıklanabileceği gibi kelimenin kapsamı genişletilerek hastalıklardan kurtulmanın da kastedildiği sonucu çıkarılabilir. Balın şifa oluşu ise bilimsel araştırmalar tarafından ispatlanmıştır.57. 48. Fazlurrahman, İslam Geleneğinde Sağlık ve Tıp -Değişim ve Kimlik- Trc., Adnan Bülent Baloğlu-Adil Çiftçi, Ankara, 1997, 73. 49 Nesîmî, Mahmud Nâzım, et-Tıbbu'n-Nebevî ve'l-İlmu'l-Hadîs, Beyrut, 1987, III, 11, 12. 50 İbn Kayyim, age, 17. 51 Kenan, Ahmed Muhammed, el-Mevsûatü't-Tıbbiyye el-Fıkhiyye, Beyrut, 2000, 590. 52 "Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin, sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun yüreklerini ferahlandırsın" Tevbe, 9/14. 53 Yunus, 10/57 54 İsra, 17/82. 55 Fussılet, 41/44. 56 Nahl, 16/69. 57 Nesîmî, age, III, 72 vd.. 13.

(20) Şifa kelimesinin fiil kalıbında geçtiği bir diğer ayette Hz. İbrahim (as), hastalandığı zaman kendisine şifa verenin Allah(cc) olduğunu belirterek putlardan medet umanları uyarmaktadır.58. 58. "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur." Şuarâ, 26/80.. 14.

(21) III. TIBB-I NEBEVÎ Peygamberimiz (sav)'in hastalıkların tedavisi hakkındaki tavsiyelerine ve bu tavsiyelerin derlendiği kitaplara 'tıbb-ı nebevî' denilmektedir. Peygamberimiz (sav)'in tedavi metodu üç başlıkta incelenebilir: 1. Tabii ilaçlarla tedavi 2. Manevi ilaçlarla tedavi 3. Hem tabii hem manevi ilaçlarla tedavi.59 A. Tıbb-ı Nebevî Kitapları Kütüb-i sitte müelliflerinden Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn Mâce 'Tıb' başlığı altında; Müslim ise 'Selâm' kitabında Peygamberimiz (sav)'in tedaviye dair hadislerini derlemişlerdir. Ayrıca İbn Hıbbân Sahih'inde, Hâkim de Müstedrek'inde 'Tıb' başlığı altında konu ile ilgili hadislere yer vermişlerdir.60 Bunların dışında nebevî tıp hakkında müstakil olarak kitaplar telif edilmiş; bu kitapların bir kısmı basılmış, bir kısmı da yazma halindedir; bir kısmı da kaybolmuştur. Ali ibn Musa (203/818)'ın Halife Me'mun'a takdim ettiği risale, Abdülmelik ibn Habîb Endelûsî (238/852), Ebu Bekr ibnü's-Sünnî (364/974), Humeydî (488/1095), Abdülhak İşbîlî (581/1185), Sehâvî (902/1496), Habîb Neysâbûrî'nin tıbb-ı nebevî kitapları kayıptır.61 Ebu Nuaym(430/1038), Ebû Ca'fer Müstağfirî (432/1040), Makdisî (643/1245), Ahmed ibn Yusuf Tîfâşî (651/1253), Şemsüddin el-Ba'lî (7091309), Bedr ibn Cemâa (733/1332), Cemâlüddin ibn Davud'un tıbb-ı nebevî kitapları yazma haldedir. Kehhâl ibn Tarhân(720/1320), Zehebî (748/1347), İbn Kayyim(751/1350), Suyûtî (911/1505)'nin eserleri basılmıştır.62 Tıbb-ı nebevî kitaplarında sahihlerin yanında çok zayıf hatta münker rivayetler bulunmaktadır. Bu, müelliflerin tıbb-ı nebevîyi, fedâili a'mâl gibi değerlendirmelerinin bir sonucu gibi gözükmektedir. Bunun yanlışlığının teslim edilmesinin yanında tıbbın verilerine mutabık, çok zayıf olmayan hadisler, değerlendirmeye değer görülebilir. Ancak bu şarta uymayan çok zayıf ve münker rivayetler uygulamalarda çıkış noktası olarak görülemez. Çünkü bu, inanarak bu yöntemleri uygulayan hastaların zarar görmesine sebep olabilir.63. 59. İbn Kayyim, age, 23. İbn Hıbbân, rukye ve temimeler için ayrı bir başlık (Kitabu'r-Rukâ ve't-temâim)açmıştır. 61 Nesîmî, age, I, 30-32. 62 Nesîmî, age, I, 33-35. 63 Nesîmî, age, I, 114. 60. 15.

(22) Fazlurrahman, hadis kitaplarında ve tıbb-ı nebevî'yi konu alan hacimli eserlerde yer alan tıp ile ilgili hadislerin büyük çoğunluğunun kesin olarak Hz. Peygamber'e atfedilemeyeceğini belirttikten sonra, tıbb-ı nebevî konusunda çabaların amacının tıbbı manevileştirmek, halkın koruyucu ve şifa verici tedbirlere kolayca ulaşmasını sağlamak ve ona yüksek bir dini değer yüklemek daha doğrusu onu inancın merkezine getirmek olduğunu belirtmektedir.64 Ayrıca Tıbb-ı nebevî literatürünün son derece mutaassıb ve dindarlıklarını aşırıya götüren dini şahsiyetlerin ve kelamcıların bir ürünü olduğunu ifade etmektedir.65 Diğer konularda olduğu gibi tedavi ile ilgili konularda nakledilen rivayetlerin de bir kısmının uydurma ve çok zayıf olduğu kabul edilmesi gereken bir husustur. Ancak bu, şüpheci bir bakışla, konu ile ilgili literatürün tamamının göz ardı edilmesini gerektirmez. Bu yaklaşımın, tenkid edilen taassubun tersine yeni bir taassub ortaya koymaktan başka bir işe yaramayacağı da muhakkaktır. Tıbb-ı nebevî kitapları Cahiliyye'de ve İslâm'ın ilk yıllarında mevcut tıp hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir.66 Fazlurrahman tıbb-ı nebevî külliyatının ilk Müslüman nesiller tarafından Kur'an ve Hz. Peygamber'in faaliyetleri üzerinde yapılmış büyük bir yorumu temsil ettiğini; hatta Kur'an'ı Kerim'in hem ruhunu ve hem de lafzını ihlâl ediyor görünen hadislerin bile tarihi durum ve şartlar, yani "tarihsel bağlam" içerisinde yorumlandıkları zaman geçerli bir role sahip olduklarını iddia etmektedir. Bu külliyatın, daha sonraki müslümanlar tarafından tenkid edilmeksizin kabul edilmesinin ve körükörüne inanılmasının İslamî maneviyata zarar verdiğini belirtmektedir.67 Tıbb-ı Nebevî müelliflerinin hadisleri yorumlamada yaptığı bazı hatalar mazur görülmelidir. Çünkü tıbbın günümüzdeki durumuna kıyasla imkanlarının sınırlı olduğu zaman dilimlerinde yaşamışlar ve o dönemin verilerini yorumlarına yansıtmışlardır.68 B. Peygamberimiz'in Tıbbî Tavsiyelerinin Değeri Fazlurrahman, tıbb-ı nebevînin değeri sadedinde İbn Haldun(808/1405)'dan naklen şunları belirtir: "Hz. Peygamberin biyografisinden bahsedilirken, tıpla ilgili bazı halleri nakledilmiş ise de, bu tür tıp, tabii hayata ve Arapların geleneklerine ait olup, İslam'ın hiçbir bölümüne ait değildir ve aynı şekilde uygulanamaz." İbn Haldun 64. Fazlurrahman, age, 62 vd. Fazlurrahman, age, 80. 66 Nesîmî, age, I, 120. 67 Fazlurrahman, age, 69-70. 68 Nesîmî, age, I, 113, 114. 65. 16.

(23) sözlerinin devamında hurma ağaçlarının suni döllenmesi hakkındaki "Bu dünyaya ait işleri siz benden daha iyi bilirsiniz" anlamındaki meşhur rivayeti delil olarak göstermektedir. Ona göre bir kişi sağlam bir inançla ve Allah'ın rızasını gözeterek bu tür tıbbî usulleri kullanırsa, gözle görülür neticeler elde edecektir. Ancak bu, bilimsel bir tıp yönteminin değil, kuvvetli bir imanın neticesi olacaktır. Karnı ağrıyan bir kişinin bal ile tedavi olup müsbet sonuç elde etmesi gibi.69 Fazlurrahman bu görüşleri paylaşmakla beraber tıp ile ilgili hadislerin değeri hakkında şu yorumu yapmaktadır: "Hz. Peygamber'e atfedilen tıpla ilgili hadislerin bazılarının, Onun Araplar arasındaki örfî tıbbı tasdiklediğini göstermesi oldukça muhtemel olmakla birlikte, zaman içerisinde bu tip hadislerin mümkün olan sınırın ötesinde bir çoğalma gösterdiğinde de en ufak bir şüphe yoktur.70 Hz. Peygamber, hasta insanlar için birtakım tedaviler önermiştir. Ancak bu reçetelerin kesinlikle Peygamber'in dini vazifesi/misyonu ile bir ilgisi yoktur."71 Bu iddianın aksine İbn Kayyim gibi bazı alimler, tıbb-ı nebevî'nin vahiy mahsulü olduğu ve ilahî kesinlik taşıdığını savunmaktadırlar.72 Hastalıklar ve tedavisi, dünyevî yaşama dair diğer meselerde olduğu gibi, Hz. Peygamber'in risaletinin gereklerinden değildir. Tıbba dair hadislerin vahiy mahsulü olup olmaması meselesine gelince, rivayetlerin bir kısmı için bunun söz konusu olabileceği söylenebilir. Mantarın göz hastalıklarına şifa olduğunu bildiren hadis buna örnek verilebilir. Mantarın tedavi edici özelliği, o dönemde gerek Arap tıbbı gerek Yunan tıbbı tarafından bilinmiyordu.73 Ancak kust-ı hindî, senâ gibi bitkilerin kullanılması ile ilgili hadisler, o dönemde mevcut yöntemlerin Peygamberimiz (sav) tarafından önemine binaen tavsiye edilmesini ifade etmektedir.74 Cahiliyye dönemi tıp uygulamalarına dair çok zayıf ve uydurma olarak nitelenen hadislerde, Yahudi ve Hristiyanların önemli paylarının olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.75. 69. İbn Haldun, Mukaddime, Bağdad, trs, 493, 494. Fazlurrahman, age, 48-49. 71 Fazlurrahman, age, 53. 72 İbn Kayyim, age, 31; Cemîlî, Seyyid, et-Tedâvî bi'l-Kur'âni'l-Kerim ve'r-rukâ ve't-teâvîz, Beyrut, 1992, 76. 73 Nesîmî, age, III, 40. 74 Nesîmî, age, III, 41; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî bi Şerh-i Sahihi'l-Buhari, X, 138; Mübârekpûrî, Tuhfetü'lAhvezî bi Şerhi Câmii't-Tirmizî, VI, 194. 75 Ateş, Ali Osman, "Akıl hastalıkları üzerinde cinlerin etkisi ve rukye konusuyla ilgili bazı rivayetlerin değerlendirilmesi", Diyanet İlmi Dergi, cilt: XXIX, sayı: 2, Ankara, 1993, 114. 70. 17.

(24) C. Hz. Peygamber'in Tedavi ile İlgili Tavsiyelerinden Örnekler Hastalıklardan şifa bulma konusunda Peygamberimiz (sav)'den birçok hadis rivâyet edilmiştir. 'Şifa' tam olarak iyileşme manasında kullanılmaktadır. Ancak bu kelimesinin tedavi manasında da kullanılabileceğini hatırdan uzak tutmamak gerekmektedir. Dolayısıyla şifa, hem tedaviyi hem de iyileşmeyi ifade etmektedir.76 Peygamberimiz (sav)'in tedavi konusundaki tavsiyelerinde dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi, sınırlandırma/hasr meselesidir. Hadislerdeki hasr, hakikî değil izâfîdir. Peygamberimiz (sav), "şifa şu üç şeydedir..." hadisi ve bu manadaki hadislerinde tedavi şekillerini sınırlandırmamakta, sadece dikkat çekmek ve en önemli gördüğü yöntemleri belirtmek amacıyla bu ifadeleri kullanmaktadır. Nitekim bazı rivayetlerde "sizin tedavi için kullandığınız yöntemler içinde" gibi ifadeler bulunmaktadır.77 Hadislerde geçen hastalık isimleri ve bitki adları zaman içinde anlam değişimine uğramıştır. Bu, hadisleri yorumlamada önemle üzerinde durulması gereken bir husustur.78 Kur'an'la tedavi konusunda kaydetmemiz gereken İbn Mesud (ra) hadisinde Rasûlullah (sav) şöyle buyurmaktadır: "Şu iki şifa kaynağına sarılın: Bal ve Kur'an."79 Hadisten ilk bakışta anlaşılan balın maddî, Kur'an'ın manevi hastalıklara iyi geldiğidir. Ancak bu, Kur'an'ın maddi hastalıklara iyi gelmeyeceğinin kastedildiği anlamına gelmemektedir. Peygamberimiz (sav)'in bazı hastalıklara karşı kullanılmasını tavsiye ettiği bitkiler ve doğal tedavi yöntemleri vardır:80 Ebû Saîd el-Hudrî (ra)'nin rivâyet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (sav) kardeşinin karın ağrısı için kendisine müracaat eden birisine kardeşine bal şerbeti içirmesini tavsiye etmiştir. Sonuç alamaması üzerine Peygamberimiz (sav)'e üç defa daha gelen adama Peygamberimiz(sav) Allah (cc)'ın şifa olduğunu belirttiği şeyin tartışılamayacağını söylemiştir. En sonunda hasta şifa bulmuştur.81 Bu hadis, ilacın miktarının iyileşmeye etkisine dikkat çekmesi sebebiyle kayda değerdir. Zira, belli. 76. Nesîmî, age, III, 46. ‫ إن كان في شيء من أدويتكم‬Nesîmî, age, III, 47, 48. 78 Nesîmî, age, III, 42-45. 79 İbn Mâce, Tıb, 7; Hâkim, age, IV, 222, 223, 447. 80 Peygamberimiz ve ashabı, 'akrabâzin' adı verilen terkibi ilaçlar yerine müfred/basit ilaçları; bazan da bunlara yardımcı ilaçları kullanmışlardır. Bu, yiyeceklerle doğru orantılıdır. Basit yiyecekler yiyen milletler basit ilaçlara; terkibi yiyecek yiyenler, terkibi ilaçlara ihtiyaç duyarlar. İbn Kayyim, age, 14. 81 Buhârî, Tıb, 4, 24; Müslim, Selam, 91; Tirmizî, Tıb, 31. 77. 18.

(25) hastalıklar için tavsiye edilen ilaçların, gereken dozlarda kullanılmadığı takdirde, iyileşmenin gerçekleşmeyeceği, günümüzde doktorlar tarafından da ifade edilmektedir. Ebû Hureyre(ra), Rasûlullah (sav)'ın ölüm dışındaki her hastalığın çörek otu ile tedavi edilebileceğini buyurduğunu nakletmiştir.82 Aklî veya naklî bir delile dayanarak, umuma işaret eden lafızların sınırlandırılması demek olan tahsisin tıb konusundaki hadislerdeki önemi daha büyüktür. İslâm alimleri, bu hadisin tahsis edilerek yorumlanmasının daha doğru olduğu görüşündedirler. Hadis, çörek otunun bazı hastalıklara, söylenen kişiye, o an için söylenen kişide var olan bütün hastalıklara, hadisin sebebi vurûdu olan hastalığın içinde bulunduğu hastalık grubuna iyi geldiği; hastalıkların çoğuna iyi geleceği veya faydasının çokluğuna ve önemine işaret edilmiş olabileceği şeklinde tahsis edilebilir.83 Hadisin umum ifade edeceği iddia edilirse, Peygamberimiz (sav)'in tedavi konusunda yaptığı diğer tavsiyelerin anlamsız olduğu sonucu çıkar ki, bu da hadisler konusunda öne sürülemeyecek bir iddiadır. Zehebî, Rasûlullah. (sav)'ın. ashabına. bildirdiği hükümlerin. (ahkam-ı. şer'iyye) bütün. müslümanları kapsadığını, ancak tıbbî tavsiyelerinin, umumuna delil olmadığı sürece sahabeye özel olduğunu ifade etmektedir. Kurtubî de bu görüşü paylaşmaktadır.84 Sa'd ibn Ebi Vakkas (ra)'tan Rasûlullah (sav)'ın acve hurmasının zehir ve sihirin zararını engelleyeceğini bildirdiği rivâyet edilmiştir.85 Said ibn Zeyd(ra), Rasûlullah (sav)'ın mantar suyunun göze şifa olduğunu söylediğini rivâyet etmektedir.86 Aynı hadisi Ebû Hureyre(ra) de rivâyet etmiştir. Rivâyette geçen bilgiye göre Ebû Hureyre(ra) birkaç mantar alarak suyunu çıkararak bir şişeye koymuş ve bu suyu, gözü hasta olan bir cariyesine uygulamıştır. Bu sayede cariye şifa bulmuştur.87 Rasûlullah (sav) ishale senâ otunun,88 boğaz hastalığına ve zatülcenbe ûd-u Hindî'nin(kust-ı Hindi) iyi geleceğini bildirmiştir.89 Ayrıca zeytinyağının da zatülcenb hastalığının tedavisinde kullanılmasını tavsiye etmiştir.90 Peygamberimiz (sav) yara veya bereye tedavi amacıyla kına koymayı emrettiği de rivayet edilmiştir.91. 82. Buhârî, Tıb, 7; Müslim, Selam, 89; Tirmizî, Tıb, 5, 22. Nesîmî, age, III, 48. 84 Nesîmî, age, III, 58. 85 Buhârî, Tıb, 52, 56, Et'ıme, 43; Müslim, Eşribe, 154; Ebû Dâvûd, Tıb, 12. Acve hakkında Hz. Âişe (ra) rivâyeti için bkz. Müslim, Eşribe, 156. 86 Buhârî, Tıb, 20, Tefsir, Bakara 3; Müslim, Eşribe, 157; Tirmizî, Tıb, 22. 87 Tirmizî, Tıb, 22. 88 Tirmizî, Tıb, 30. 89 Buhârî, Tıb, 10, 21, 26; Müslim, Selam, 139; Ebû Dâvûd, Tıb, 13 90 Tirmizî, Tıb, 25; İbn Mâce, Tıb, 17. 91 Tirmizî, Tıb, 13 83. 19.

(26) Rasûlullah (sav) hummaya karşı suyun iyi geleceğini bildirmiştir.92 Günümüzde de doktorlar ateşli hastalıklar için soğuk su ile duş almayı tavsiye etmektedirler. Bu, hararetin düşürülmesi için gereklidir. İbn Abbas, Rasûlullah (sav)'dan ismid(bir çeşit sürme)in gözleri parlatıp saçı bitirdiğini rivâyet etmiştir.93 Hz. Âişe, Rasûlullah (sav)'dan 'telbîne' denilen sütlü çorbanın hastanın kalbini dinlendirip hüznünü hafiflettiğini rivâyet etmiştir.94 Enes ibn Mâlik (ra)'in rivâyetine göre Peygamberimiz (sav) kendisine gelen bir grup hastaya develerin sütlerinden ve bevillerinden içmelerini emir buyurmuş; onlar da içmişler ve iyileşmişlerdir.95 Bu konunun tam olarak anlaşılabilmesi için, yapılacak tıbbî deneylere ihtiyaç vardır. Nitekim bugün modern tıbbın kullandığı ilaçların çoğu, bitki özleri veya doğada bulunan çeşitli maddelerden elde edilmekle, birlikte insanın ilk duyduğunda garipseyeceği bazı maddelerin kullanıldığı da bilinmektedir. Sehl ibn Sa'd(ra)'dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) Uhud savaşı sırasında yaralanınca, Hz. Fatıma kanı yıkamaya başlamış, suyun kanı gittikçe artırdığını görünce, bir parça hasır alıp yakmış ve kül haline gelince kanayan yaraya tatbik etmiştir. Bu sayede kan durmuştur.96 Peygamberimiz, alkol ve sâir haram maddelerle tedavi olunamayacağını belirtmiş,97 ayrıca zehir ve benzeri her çeşit habis ilacı kullanmayı yasaklamıştır.98 Peygamberimiz (sav)'in dağlama yaptığına99 ve dağlamayı yasakladığına dair rivayetler vardır.100 Dağlamanın, Araplar -özellikle de doktor ve ilacın az bulunduğu yerlerde yaşayan Bedevîler- tarafından gereksiz yere, sıkça kullanılan bir tedavi yöntemi olduğu belirtilmektedir. Peygamberimiz (sav), dağlamayı yasaklamakla, hastalığın teşhis edilmeden tedavi yöntemi belirlemenin yanlışlığını vurgulamaktadır.101 Peygamberimiz hoşlanmamasına. (sav)'in 102. dağlamayı. yasaklaması,. daha. doğrusu. ondan. rağmen, bizzat kendisinin de uygulaması tezat oluşturuyor gibi. 92. Buhârî, Tıb, 28, Bed'ü'l-halk, 10; Müslim, Selam, 83; Tirmizî, Tıb, 25. Sevban (ra)'ın benzer bir rivâyeti için bkz. Tirmizî, Tıb, 33. 93 Tirmizî, Libas, 23; Tıb, 9; Nesâî, Zinet, 28; İbn Mâce, Tıb, 25; Ebû Dâvûd, Libas, 16. 94 Buhârî, Tıb, 8, Et'ime, 24; Müslim, Selam, 90; Tirmizî, Tıb, 3. 95 Tirmizî, Tıb, 6. 96 Buhârî, Cihad, 80, 85, 163; Vudû, 72; Meğazi, 24; Nikah, 123, Tıb, 27; Müslim, Cihad, 101; Tirmizî, Tıb, 34; İbn Mâce, Tıb, 15 97 Müslim, Eşribe, 12; Ebû Dâvûd, Tıb, 11; Tirmizî, Tıb, 8. 98 Ebû Dâvûd, Tıb, 11; Tirmizî, Tıb, 7. 99 Müslim, Selam, 75; Ebû Dâvûd, Tıb, 7; Tirmizî, Tıb, 11; Hakim, IV, 214, 215. 100 Bu nehyin, hadisin ravisi Imran ibn Husayn (ra)'a mahsus olduğu söylenmiştir. Mübârekpûrî, age, VI, 205. 101 Nesîmî, age, III, 109. 102 Buhari, Tıb, 4, 15, 17; Müslim, Selam, 71; Ahmed, III, 343; IV, 146, VI, 401.. 20.

(27) gözükmektedir. Ancak ilgili hadisler dikkatle incelendiğinde, dağlamanın zorunlu hallerde ve son çare olarak uygulanmasının istendiği açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.103 Yasaklanan dağlama, hastalıklardan koruduğu inancıyla yapılan gereksiz dağlamadır.104 Nitekim bu şekilde yapılan dağlamanın sebebi vehimlerdir. Vehim üzerine hareket etmek de Peygamberimiz (sav)'in bildirdiğine göre tevekküle manidir.105 İbn Abbas'tan rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti, hacamat(kan aldırma), ateşle dağlama. Ancak ümmetimi dağlamaktan menediyorum."106 İbn Abbas, bir başka rivayette Rasûlullah (sav)'ın hacamat yaptırdığını rivâyet etmiştir.107. 103. İbn Kayyim, age, 41; Nesimi, age, III, 113. İbn Kayyim, age, 50, 51; İbn Kuteybe, Te'vîlu Muhtelifi'l-Hadis, Beyrut, 1972, 329. 105 Nesimi, ay. Tirmizî, Tıb, 14; İbn Mâce, Tıb, 23; Ahmed, IV, 249, 251, 253; İbn Hıbbân, XIII, 452; Hâkim, age, IV, 415. 106 Buhârî, Tıb, 3; İbn Mace, 23; Ahmed, I, 245. Nehye rağmen dağlama yapan sahabiler sünnete muhalefet ettikleri için şifa bulamadıklarını belirtmişlerdir. Tirmizî, Tıb, 10; Ebû Dâvûd, Tıb, 7. 107 Buhârî, Tıb, 9; Müslim, Selam, 76; Ebû Dâvûd, Tıb, 8; Tirmizî, Tıb, 9. Peygamberimiz (sav)'in hacamat oluş şekline dair rivâyetler için bkz. Ebû Dâvûd, Tıb, 4; İbn Mâce, Tıb, 21. Tirmizî, Tıb, 12. Peygamberimiz (sav)'in hacâmat yaptırıp ücretini ödediğine dair hadisler için bkz. Buhârî, İcare, 18; Müslim, Selam, 77. 104. 21.

(28) IV. RUKYE A. Tarifi Rukye hastalıkların iyileştirilmesi ve zararın defedilmesi isteğiyle Kur'an okumak ve dua etmek demektir.108 Rukye 'bir hastalığa, musibete -humma, sar'a vs.uğrayan kişinin iltica maksadıyla yaptığı dua' olarak tarif edilmiştir.109 'Azîme'nin çoğulu 'azâim' kelimesi de iyileşmesi umuduyla hastalara okunan ayetler, rukyeler anlamında kullanılmıştır.110 Dilbilimcilerin bir kısmı azîme'yi meşru rukyeler, bir kısmı yasaklanan rukyeler, bir kısmı da hem meşru rukyeyi hem de yasaklanan rukyeyi ifade eden geniş kapsamlı bir kelime olarak tarif etmişlerdir.111 Terim anlamı sözlük anlamından pek farklı olmayan rukye ile hadislerde kastedilen, meşru rukyelerdir, yani dualardır. Rukye bu haliyle telkin (suggestion), hipnoz (hypnotherapy) ve psikolojik çözemleme (psychoanalysis) gibi ilaçsız tedavi yöntemlerine benzetilmektedir.112 Rukye, büyücülerin okuduğu dua, efsun olarak da tarif edilmiştir.113 Ancak rukyenin hem cadı ve büyücülerin nahoş işleri yani efsun, hem müsbet manasıyla dua ile tedavi olarak anlamamızın daha uygun olduğu belirtilmektedir.114 Kur'an-ı Kerim'de rukye masdarından türeyen tek kelime, ism-i fâil kalıbında 115 geçmektedir: (‫راق‬ ْ َ ‫وقيل‬ َ ِ َ ) "Tedavi edebilecek kimdir' denir. Kıyametin anlatıldığı ٍ َ ‫من‬. surede ölümle burun buruna gelen insanlar tasvir edilmektedir. İnsanların kıyamet günündeki durumu, ölmek üzere olan bir hastanın başında, yakınlarının son bir ümit peşinde koşuşturdukları ana benzetilmektedir. Rukye Cahiliyyede uygulanan bir tedavi metodudur. Birçok hastalık ve zehirlenmelere karşı rukye yapıldığı, bunu meslek edinen kimselerin olduğu bilinmektedir. Rukye, daha çok iplik üzerine okuma ve atılan düğümler şeklinde uygulanmaktaydı. Ayrıca bizzat hastanın kendisine, ağrı hissedilen yere okumak ve. 108. Kenan, age, 497. İbnü'l-Esîr, Ebu's-Seâdât, Mübârek ibn Muhammed el-Cezerî, en-Nihâye fi ğarîbi'l-hadîsi ve'l-eser, IV, thk. Tâhir Ahmed ez-Zâvî - Mahmud Muhammed et-Tanâhî, Beyrut, 1979, II, 254, 255; İbn Manzur, Lisânu'l-Arab, XIV, 332; Zebîdî, Tâcu'l-Arûs, X, 154; İbn Fâris, Mu'cemu Mekâyis'l-luğa, II, 426. Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu'l-Muhît, IV, 336. 110 İbn Manzur, age, XII, 400; İbn Fâris, age, IV, 308, 309; Cevherî, Sıhâh, V, 1985; Fîrûzâbâdî, age, IV, 150. 111 Sehîmî, Fehd İbn Davyan İbn Avd, Ahkâmu'r-rukâ ve't-temâim, Riyad, 1998, 29. 112 Kenan, age, 500. 113 T. Fahd, "Rukya", EI2, VIII, 600. 114 Çelik, Ali, İslâm'ın Kabul veya Reddettiği Halk İnançları -Hicaz Bölgesi- İstanbul, 1995, 264. Ayrıca bkz. Fahd, T., agm, 600. 115 Kıyame, 75/27. 109. 22.

(29) üflemek, teshir/büyü için efsunlamak, büyüden kurtulmak için nüşra116 yapmak, boncuk ve nazarlıklar kullanmak şeklinde de yapılmaktaydı.117 Cahiliyye Arapları rukyeyi tedavi amacıyla kullandıkları gibi hastalık öncesi koruyucu hekimlikte de kullanıyorlardı.118 Mesela nazar değmesine, akrep ve haşerat ısırmalarına, vücudun herhangi bir yerinde hissedilen ağrılara ve sihire karşı rukye yapıyorlardı.119 Cahiliyyede Arapların tedavi imkanları sınırlı idi. Aynı belirtilerin farklı hastalıklardan otaya çıkabileceği bilinmiyor ve doğru teşhis belirlenemiyordu. Tıb hakkında bilgi sahibi olan kişilerin sayısı azdı ve etkili ilaç seçenekleri yoktu. Tedavi metotları, tecrübelere dayanmaktaydı. Bu sebeple rukye, temime gibi yöntemlere de başvuruyorlardı. Tesadüfi denebilecek bazı iyileşmeler, insanların bu tedavi yöntemlerine ilgisini artırmıştı. Rukyenin Osmanlılarda rukyehanlar tarafından uygulandığını görüyoruz. Rukyehan, Allah (cc)'tan iyilik ve yardım istemek amacıyla dua okuyan kişilere verilen addır. Rukyehanların okuyup üfledikleri kişilerin hastalık ve dertlerden kurtulduğuna inanılırdı.120 Rukyenin ülkemizdeki uygulanan şekline işaret eden Ali Çelik durumu şöyle ortaya koymaktadır: "Ülkemizde de yaygın olan rukye şekli, Hz. Peygamber'in tavsiye edip cevaz verdiği değil de, belki de sihir karışmış, Allah (cc)'a tevekkülü bırakarak, bu işi yapanlara güvenme gibi duyguları ihsas eder şekliyle görülmektedir." Ayrıca ülkemizde rukyeyi din sömürücülerinin yaptığı ve rukye diye yapılan uygulamaların dini olmaktan uzak folklorik uygulamalar olduğu belirtilmektedir.121 B. Hükmü Rukyede öncelikli hüküm nehiydir. Ancak sahabe rukyeyi tedavi amacıyla kullanmak zorunda olduklarını bildirdikleri için şartlı olarak ruhsat verilmiştir.122 Rukyeyi. yasaklayan. hadislerin. umum. ifade. etmesi,. seddi. zerai. ilkesiyle. açıklanmalıdır.123 116. Cinlerin çarptığı/zarar verdiği düşünülen kişiye uygulanan bir çeşit tedavi ve rukyedir. Nüşra şeklinde isimlendirilmesi kişinin içine nüfuz eden rahatsızlığı çıkarması, dağıtmasındandır. İbnü'l-Esîr, age, V, 54. 117 Çelik, age, 264, 265; Sehîmî, age, 32, 33. 118 Çelik, age, 258, 287. 119 Çelik, age, 258. 120 Meydan Larousse, "Rukye", X, 741. 121 Çelik, age, 268. 122 Sehîmî, age, 35. 123 Sehîmî, age, 35.. 23.

(30) Rukyede uyulması gereken şartlar şu şekilde tesbit edilmiştir: 1. Allah'ın kelâmı, esmâı, sıfatı ya da Peygamberimiz (sav)'den mesur olan dualarla yapılması. Rukyede esas olan mesur dualardır. Ancak bu şarta "Kim kardeşine faydalı olabilecekse olsun" hadisini delil göstererek karşı çıkılmış ve mesur dualara muhalif olmayan zikir ve dualarla da rukye yapılacağı belirtilmiştir.124 2. Arapça veya anlaşılır olmak şartıyla diğer dillerle yapılması.125 Nitekim faydası tecrübe edildiği takdirde manası anlaşılamayan rukyelerin caiz olduğunu ileri sürenler olmuştur.126 3. Rukyenin bizatihi tesirli olmadığına ancak Allah'ın izniyle faydalı olabileceğine inanma.127 Bu şartlara rukyenin haram şeyleri içermemesi ve harama götürmemesi (sedd-i zerâi) de eklenebilir.128 Bu şartların eksiksiz yerine getirilmesi gerekir. Aksi halde şirk şüphesinden kurtulması mümkün değildir. Rukyede esas olan rukye yapanın değil okunan duanın fayda vereceğine inanmaktır. Rukye yapanın salih bir mü'min olması, duaya destek olması yönünden etkilidir.129 İbnü'l-Esîr rukyeye izin veren ve onları yasaklayan hadislerin olduğunu belirttikten sonra bu rivâyetlerin te'lifini şöyle yapmaktadır: "Rukyenin; Arapça'dan başka bir dille, Allah (cc)'ın isimleri ve sıfatları ve indirdiği kitaplardaki kelamının dışındaki şeylerle yapılması kerih görülmüştür. Rukyenin bizatihi etkili olduğuna inanmak, sorumluluğu kişinin kendisine ve rukyeye yükler. Rasûlullah (sav) "Rukye yaptıran tevekkül etmemiş olur" sözüyle bunu kasdetmiştir. Bunun aksine Kur'an âyetleri, Allah (cc)'ın isimleri ve me'sûr rukyelerle yapılan sığınma mekruh görülmemiştir.130 C. Rukye Yapan Kişide Bulunması Gereken Şartlar Rukye yaptırma konusunda öncelikle bilinmesi gereken husus, rukye yapan kişide bulunması gereken şartlardır. Abdülmün'ım Kandil, rukyenin kabulünün 124. İbn Hacer, age, IV, 357, 358; İbn Abdilberr, et-Temhîd limâ fi'l-Muvatta-i mine'l-Meânî ve'l-Esânîd, thk., Said Ahmed A'rab-Muhammed el-Fellah, Rabat, 1397, VIII, 129. 125 Zehebî, et-Tıbbu'n-Nebevî, Mısır, 1320, 140. 126 İbn Hacer, age, X, 159; Sehîmî, age, 39. 127 İbn Hacer, ay.; Nevevî, el-Minhâc Şerhu Sahîh-i Müslim ibn el-Haccâc, III, 93; Azîmâbâdî, Avnu'lMa'bud Şerhu Sünen-i Ebî Dâvûd, X, 281; İbnü'l-Esir, age, II, 255. 128 Cündî, age, 225 vd. 129 Cündi, age, 243. 130 İbnü'l-Esîr, ay.. 24.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası

Viral pazarlamaya eşdeğer olarak virütik pazarlama, virüsle pazarlama, vızıltı pazarlaması ve bulaşıcı pazarlama gibi terimlerin kullanıldığını

Test, kontrol veya teşhis yöntemleri kullanılarak potansiyel parametrelerin listesi ile kritik ve önemli özelliklere yönelik, tavsiye edilen potansiyel faaliyetlerin listesi

2014’e ilişkin ücret artışı öngörüleri patronlara sorulduğuna hemen hemen hepsi enflasyon oranında veya bunun biraz üzerinde zam yapma düşüncesindedirler..

 Sigorta sözleşme süresi içinde araç sahibi için herhangi bir tazminat ödemesi yapılmaması halinde yeni düzenlenecek sigorta sözleşmesinde uygulanacak prim

Etüd-Araştırma Servisi 9 Türkiye’de işletmeden tüketiciye e-ticaretin gelişimine bakıldığında yenilikçi internet tabanlı girişimler 1998-2000 yıllarından

Offset sadece savunma sanayi alımlarında değil sivil, özel veya kamu tüm tedariklerde de uygulanabilmektedir. Dolayısıyla offseti, kamu tedarik politikasının bir

4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (III) sayılı listedeki malları imal, inşa veya ithal eden mükelleflerden 2011 takvim yılı içinde mal alışı yapanlar,