• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet döneminde üniversite eğitiminin yeniden düzenlenmesi -1933 üniversite reformu ve getirdikleri-

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cumhuriyet döneminde üniversite eğitiminin yeniden düzenlenmesi -1933 üniversite reformu ve getirdikleri-"

Copied!
420
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...vi-viii KISALTMALAR...x ÖZET ...xii-xv GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİN TEMELİ OLARAK DARÜLFÜNUN VE YAPISI 1.DARÜLFÜNUNUN TARİHİ...17

2.DARÜLFÜNUN KURULUŞ ŞEMASI...56

2.1.Darülfünun Nizamnamesi...57

2.2. Darülfünun Talimatnamesi...61

3.DARÜLFÜNUNUNÖĞRETİM ELEMANLARI...70

4.DARÜLFÜNUNUN ŞUBE ve DERSLERİ...76

4.1. Ulum-u Edebiye Şubesi...94

4.2. Ulum-u Şeriyye Şubesi...97

4.3. Ulum-u Hukukiye Şubesi... 98

4.4. Fen Şubesi... 100

4.5. Tıp Fakültesi... 101

(2)

İKİNCİ BÖLÜM

DARÜLFÜNUNUN KAPATILMASI 1. DARÜLFÜNUNUN KAPATILMA

NEDENLERİ...114

2. DARÜLFÜNUNUN KAPATILIŞI...128

3. ALBERT MALCHE’NİN DARÜLFÜNUNA İLİŞKİN ELEŞTİRİLERİ ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ...135

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİN KURULUŞU 1.İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİN KURULUŞU...168

1.1. İstanbul Üniversitesi İdaresi ve Görevliler...176

2. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNE KAYIT ve KABUL...190 3. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ FAKÜLTELERİ...195 3.1. Tıp Fakültesi...195 3.2. Fen Fakültesi...199 3.3. Hukuk Fakültesi...204 3.4. Edebiyat Fakültesi...207

(3)

4. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİN ÖĞRETİM

ELEMANLARI...211

4.1 . Kapatılan Darülfünun’dan Yeni Üniversiteye Alınan Öğretim Üyeleri...227

4.2. Darülfünun Dışından Üniversiteye Alınan Öğretim Üyeleri...229

4.3. İstanbul Üniversitesinde Kadroya Dahil Olan Yabancı Öğretim Üyeleri...233

5. ÜNİVERSİTEDEN TASFİYE EDİLEN ÖĞRETİM ÜYELERİ...255

6. ÖZERKLİK MESELESİ...266

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1933-1946 TARİHLERİ ARASI ÜNİVERSİTE 1.CUMHURİYET DÖNEMİ ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ ve REFORMA İLİŞKİN GÖRÜŞLER VE TÜRK BASININDA YANKILARI...274

2.ÜNİVERSİTENİN ANADOLU’YA YAYILMASI -CUMHURİYET DÖNEMİNDE AÇILAN DİĞER YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI...288

2.1. Yatılı Hukuk Mektebi (Hukuk Fakültesi)...291

2.2 Tıp Fakültesi...294

2.3. Fen Fakültesi...295

2.4. İktisat Fakültesi...296

(4)

2.6. İstanbul Teknik Üniversitesi...306

2.7.Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi ve Ankara Üniversitesi...310

3. ATATÜRK’ÜN İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİ ZİYARETİ ve ÜNİVERSİTE İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİ...315

4.1933 REFORMUNUN SONUÇLARI...328

5. 1946 ÜNİVERSİTE REFORMU (4936 SAYILI ÜNİVERSİTE KANUNU)...339

SONUÇ...373

BİBLİYOGRAFYA... 385

DİZİN...399

(5)

ÖNSÖZ

Üniversite kelimesinin kökünde “universal”, yani evrensel kelimesi bulunmaktadır. O halde üniversiteleri evrensel hedef ve ilkelere sahip kurumlar olarak değerlendirebiliriz.

Tarihi, belli bir zaman diliminde yaşanmış bitmiş olaylar olarak kabul etmek zordur. Zira, şu anki yaşadığımız ve yaşayacağımız olayların da ileride tarih olacağı muhakkaktır. Tarihten ne derece ders çıkartabilirsek o ölçüde sistemleri daha iyi kurabiliriz. Üniversite sistemimiz geçmişte olduğu gibi bugün de tartışma konusudur. Bu nedenle üniversite meselesinin tarihi bir süreç olarak devam ettiği söylenilebilir.

Geçmişten günümüze uzanan tarihi seyir içinde, toplumsal değişmelere baktığımızda, “tarım toplumu, sanayi toplumu, bilgi toplumu” şeklinde bir ilerleme olduğunu görmekteyiz. Bu toplumsal gelişmenin temel etkeni şüphesiz bilim alanındaki gelişmelerdir. Buradan hareketle 19. yüzyılı sanayi

(6)

çağı olarak nasıl adlandırıyorsak, 20. yüzyılı da bilgi çağı olarak adlandırabiliriz.

Birinci dünya savaşından sonra dağılan Osmanlı Devleti’nin kurucu unsuru olan Türk Milleti Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir devletin çatısı altında toplanmıştır. Yeni Türk Devleti, imparatorluğun aksine , bir “Milli Devlet” (ulus devlet) modeline çağdaş, modern ve bilimi rehber eden bir anlayışla kurulmuştur. Büyük önder Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” vecizesi cumhuriyetimizin temel prensibi olmuştur.

Cumhuriyet döneminde sosyal, hukuki, siyasal alanda ve eğitim alanında ilmi rehber edinen çok önemli inkılaplar yapılmıştır. Bu inkılaplar genç Türkiye Cumhuriyetinin geleceğini şekillendirecek ve onu çağdaş devletler içinde saygın bir konuma yükseltecek atılımlarıdır. Bunları planlayacak ve uygulayacak kadroları yetiştirecek olanlar da muhakkak ki üniversitedir.

Çağdaş ve modern prensipler üzerinde kurulmuş olan devletimizin üniversitesi de çağdaş ve modern olacaktır. Cumhuriyet sonrasında üniversite

(7)

eğitiminin yeniden düzenlenmesi ve yapılan reformlar bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Gelişmiş ülkelerin birikimlerinden yararlanılmak amacıyla sahasında tanınmış ilim adamları ülkemize davet edilmiş ve üniversitede görevlendirilmişlerdir.

Biz bu tez çalışmamızda, cumhuriyetin ilanından sonra üniversite eğitiminin yeniden düzenlenmesini ele alarak, düzenleme yapılırken esas alınan modelleri ve çağın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bilimsel faaliyetleri tanıtmayı amaçladık.

Bu konunun seçiminde ve çalışmamızın bütün aşamalarında rehberlik eden danışman hocam, Sayın Doç. Dr. Durmuş Yılmaz’a teşekkürlerimi sunarım.

Bu çalışmamın cumhuriyet sonrası eğitim alanında araştırma yapacak olanlara yararlı olacağına inanıyorum.

(8)
(9)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı Geçen Eser a.g.m. : Adı Geçen Makale a.g.t. : Adı Geçen Tez

A.İ.İ.T. : Atatürk İlke İnkılap Tarihi b. : Belge

B.C.A. : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Bkz :Bakınız

B.O.A. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi C.H.P. : Cumhuriyet Halk Partisi Clt: Cilt

Fak. : Fakülte İçt. : İçtima İst. : İstanbul

M.E.B. : Milli Eğitim Bakanlığı s. :Sayfa

T.B.M.M. : Türkiye Büyük Millet Meclisi T.C. : Türkiye Cumhuriyeti

T.D. :Türk Dili

V. No: Vesika numarası

Yay. Haz. : Yayına Hazırlayan, Yay: Yayıncılık

(10)
(11)

Cumhuriyet Döneminde Üniversite Eğitiminin Yeniden Düzenlenmesi – 1933

Üniversite Reformu ve Getirdikleri Seyit TAŞER ÖZET

Eğitim Tarihimize baktığımızda, medreselerde pozitif bilimlerin, 17.y.y.da etkisini kaybetmeye başladığını görürüz. Tanzimat Fermanının ilanıyla (1839), batı tarzı eğitim kurumlarının açılışına önem verilmiştir. Yüksekokullar, 18. y.y başlarında açılmaya başlamış, 19.y.y da ise sayıları artmıştır. 1846 yılına gelindiğine, yüksek öğretime yönelik bir kurumun açılması öngörülmüştür. Darülfünun adı verilen bu kurumda, eğitim 1863’te başlamıştır. Darülfünunda eğitim, 1933 yılına kadar çeşitli aşamalardan geçerek sürmüştür. Bu kurumun bekleneni verememesi üzerine, reform için rapor hazırlamak üzere, uzman Albert Malche İsviçre’den getirtilmiştir. Hazırlanan raporun şekillenmesi sonucunda, 31 Temmuz 1933’te Darülfünun kapatılarak, 1 Ağustos 1933’te

(12)

İstanbul Üniversitesi açılmıştır. İstanbul Üniversitesi ile modern bir yükseköğretim yapısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Kavramlarda farklılaşma olmuş, üniversitenin fakülte ve dersleri 13 Ekim 1934’te yayınlanan talimatnamede yer almıştır. Ancak, üniversite idari yapısında hükümet etkisi devam etmiştir. Özerk ve demokratik bir yapı oluşturmak ve öğretim üyelerinin atama ve görevde yükselme koşullarının belli bir sisteme kavuşması amacıyla, 13.06.1946 tarihinde 4496 sayılı Üniversiteler Kanunu yürürlüğe girmiştir. 4496 sayılı kanunla Ankara Üniversitesi kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde üniversite kanunlarının dışında, enstitü, üniversite ve fakültelerin kuruluşlarıyla ilgili kanunlar da çıkmıştır. Bunlardan biri, 30.10.1933 tarihinde, Yüksek Ziraat Enstitüsü’nü kuran, 2291 sayılı kanundur. Bu enstitünün idari yapısı ve işleyişi, İstanbul Üniversitesine göre, daha özerk bir yapı içermekteydi. Bu dönemde yürürlüğe giren bir diğer kanunla da (4619 sayılı kanun), İstanbul Teknik Üniversitesi 1944 yılında açılmıştır.

(13)
(14)

Reorganizing University Education in Republican Period – 1933 University Reform and İts Result

Seyit TAŞER ABSTRACT

When we look at our history of education, we see that positive sciences have started to lose their effect on medrese. With the declaration of Tanzimat Firman (1839), opening western style institutions became more important. High schools were first built in 18th century and then their number increased in 19th century. In 1846, it was anticipated that an institution should be opened as a university. Education started in 1863 in this institution, which was called Darülfünun and continued until 1933 by getting through various stages. Because this institution couldn’t satisfy the demands, an expert Albert Malche was brought from Switzerland in order to prepare reports for reforms. After the formation of this report, Istanbul University opened on 1st August in 1933 by closing Darülfünun on 31st July in 1933. With Istanbul University it was attempted to form a

(15)

modern higher education structure. There had been some differences in concepts and the faculties and courses of the university were available in the regulation published on 13th October in 1934. However, the effect of government on the management structure of the university continued. With the purpose of forming an autonomous and democratic structure and establishing a system for the promotions and ranking of lecturers, the Law of Universities, numbered as 4496, was put into practice on 13th June in 1946. Ankara University

was founded with the law numbered as 4496. Apart from university laws, certain laws related to the founding of institutions, universities and faculties were approved in the Republican Period. One of them was the law numbered as 2291, allowing to establish Supreme Agriculture Institution on 30th October in 1933. The management structure and working of this institution was more autonomous than Istanbul University. With another law, which was approved in that period, Istanbul Technical University opened.

(16)
(17)

GİRİŞ

“Uygarlığımızın geleceği bilimsel düşünme alışkanlığımızın gitgide yayılmasına ve derinleşmesine bağlıdır” (John Dewey)

Üniversite, bünyesinde, farklı kavram ve kurumları ihtiva etmektedir. Örneğin yükseköğretim, bilgi, bilim, fakülte vb. kavramlar üniversite ile birlikte kullanılır.

Üniversite en genel tanımıyla, öğrenci ve öğretim elemanlarının bilginin alınması, üretilmesi, işlenmesi ve yayılmasına katkıda bulundukları ortam olarak değerlendirilebilir.

Üniversitenin sözlükte geçen tanımı ise : “ Bilim ve sanat dallarında öğretim yapan, mesleki eğitimi ve lisans üstü programları bulunan ve çeşitli dallarda diploma veren yükseköğretim kurumu” şeklindedir.1

1

(18)

Üniversite kelimesi bizde, 1933’den itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Kökü Latince olan kelimeyi bugün, İngilizler “universty”, İtalyanlar “universita” şeklinde almışlardır. Biz, Fransızlarla aynı şekilde yani “üniversite” kelimesini kullanmaktayız. Darülfünun zamanında farklı dallar önce şube olarak adlandırılırken, 1911 Nizamnamesiyle “fakülte” olarak da anılmaya başlanmıştır. 1933’ten itibaren ise fakülte adı benimsenmiş ve yaygınlaşmıştır.

Ülkemizde üniversitenin doğuşu ve geçmişten günümüze gelişimine baktığımızda, ilk olarak üniversite düzeyinde sayılabilecek olan medreseleri 11. y.y.da görmek mümkündür. Selçuklular zamanında Tuğrul Bey döneminde açılan medreseler Osmanlı Devleti’nde Orhan Gazi ile gelişimini sürdürmüştür. Fatih Sultan Mehmet devrinde Fatih medreseleri, Sahn-ı Seman medreseleri gibi isimlerle anılmıştır. Bu medreselerde bilim ve bilim adamına saygının oldukça fazla olduğu bilinmektedir. Ayrıca pozitif bilimler de , ağırlıklı olarak okutulmaktadır. Bu dönemde farklı dallarda ünlü bilim adamları da

(19)

yetişmiştir. Astronomi alanında Ali Kuşçu bunlardan yalnızca biridir.

17. y.y.’a gelindiğinde medreselerde pozitif ilimlerin etkisinin azalmaya başlamasıyla bu kurumlar eski önemini yitirmeye başlamıştır. Üçüncü Selim ve özellikle İkinci Mahmut zamanında eğitime verilen önem artmış, çoğu ilk olma özelliği taşıyan yeniliklere, ıslahat hareketlerine yer verilmiştir. Bu bağlamda ilk yükseköğretim örneği sayılabilecek , Mühendishane-i Bahrı Hümayun (1774), ve Mühendishane-i Berri Hümayun (1793) okulları açılmıştır. Bu okullar aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temelini oluşturur.

1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanlarının ilanı ile her alanda olduğu gibi eğitim alanında da batı tarzı eğitim kurumları benimsenmiştir. Bu dönemde Batı’dan örnek alınan eğitim kurumları açılmaya devam etmiştir. Ayrıca Tanzimat’tan başlamak üzere dönem dönem eğitimde farklı uygulamalara gidilmiştir. Tanzimat ve Islahat Dönemi (1839-1878), Meşrutiyet Dönemi (1876-1908), Milli Mücadele Dönemi (1918-1922) ve Cumhuriyet Dönemi (1923 ve

(20)

sonrası) uygulamaları dönemin siyasi yapısından etkilenmiştir.

19. y.y. ortalarında üniversite seviyesinde eğitim kurumu açma girişimleri artarak devam etmiştir. Bununla ilgili çalışmalar 1845 tarihinden itibaren başlamıştır. Bir yıl sonunda, 1846’da, bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin temelini teşkil edecek olan Darülfünun kurulmuştur. Bu çalışmamızda bununla ilgili konulara ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

Üniversite tarihinde 1933 Üniversite Reformu reform ifadesi geçen ilk ve tek uygulama olmasına karşılık, daha sonraki yıllarda da üniversitede düzenlemelere gidilmiştir. 1946 yılında 4936 sayılı kanun yürürlüğe girmiş; 1960 senesinde 114 ve 115 numaralı kanun maddelerinde değişiklik yapılmış ; 1973’te 1750 sayılı kanun, 1982’de ise 2547 sayılı YÖK kanunu üniversite tarihinde yapılan önemli uygulamalar olarak yerini almıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yükseköğretime tek üniversite ile devam edilirken, 1944’te İstanbul Teknik Üniversitesi, 1946’da Ankara Üniversitesi’nin kurulması ile

(21)

üniversite sayısı üçe yükselmiş, 1955 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi, yine aynı yıl Ege Üniversitesi, 1957’de Atatürk Üniversitesi, 1959’da ise Orta Doğu Teknik Üniversitelerinin açılması ile üniversitelerin sayısı, yediyi bulmuştur. Özel Üniversitelerin de 90’lı yıllardan itibaren kurulmaya başlaması ile bugün ülkemizde yetmişin üzerinde üniversite yer almaktadır.

Konumuzla ilgili yaptığımız araştırmada öncelikle arşivlerden yararlanılmıştır. Darülfünunun olarak adlandırılan dönemle ilgili olarak Osmanlı Arşivinde çalışılmıştır. Cumhuriyet dönemi ve üniversite reformu ile ilgili kısımda ise Cumhuriyet Arşivinden istifade edilmiştir. Üniversite Reformu öncesi ve sonrasındaki yıllara ait eğitimle ilgili yaşanan gelişmeler o dönemin gazetelerinin taranması suretiyle incelenmiştir. Farklı illerdeki farklı kütüphanelere gidilerek konu taraması yapılmış ve konuyla ilgili makale ve kitaplardan yararlanılmıştır. Üniversite tarihinde bizzat o dönemi yaşamış öğretim üyelerinin yazı ve düşüncelerine yer verilmiştir. Reform dönemindeki Maarif İstatistiklerine ve daha

(22)

sonraki yıllara ait verilere yer verilmiştir. Web taraması yapılarak konuyla ilgili internet alıntılarına göz atılmıştır. Zabıt Ceridesi, Resmi Gazete, Kanunlarımız, Kavanin Mecmuaları, Düstur gibi kaynaklardan istifade edilmiştir.

Çalışmamızda yararlandığımız kaynaklar arasında İstanbul Üniversitesi’nin ilk yıllarında görev alan hocaların eserlerine geniş yer verilmiştir. Bu hocalardan biri de Cemil Bilsel’dir. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nin ilk rektörü olan, Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel’in “İstanbul Üniversitesi Tarihi” adlı kitabı incelenmiştir. Yine İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük yapmış olan Tıp Profesörü Kazım İsmail Gürkan’ın “İstanbul Üniversitesi Başlangıcı” isimli eserinden yararlanılmıştır. 1933 Üniversite reformunda bilgi ve tecrübelerinden yararlanılan Albert Malche’nin “İstanbul Üniversitesi Hakkında Rapor” kitabından istifade edilmiştir. Üniversite Reformu sırasında müderris muavini (doçent) olan, Ali Rıza Berkem’in “İstanbul Üniversitesi 70 Yaşında- Reformdan Bugüne Üniversitelerimiz” isimli eseri incelenmiştir.

(23)

Ayrıca İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Ali Arslan’ın doktora tezinin kitap haline gelmesi ile oluşan “Darülfünundan Üniversiteye” adlı çalışmasına bakılmıştır. Bunun yanı sıra , yine öğretim üyesi olan Prof. Dr. Mehmet Saray’ın “İstanbul Üniversitesi Tarihi” adlı kitabından yararlanılmıştır.

Diğer taraftan doğrudan veya dolaylı olarak cumhuriyet sonrası üniversitelerde meydana getirilen yeniliklerle ilgili çeşitli üniversitelerimizde yapılmış olan altı adet tez incelenmiş ve onlardan da yararlanılmıştır.

Bunun dışında , 1933-1934 yılı Maarif İstatistiklerine yer verilerek, Cumhuriyet Dönemi Üniversite Eğitiminde öğrenci ve öğretim elemanı sayıları ve oranları ile, üniversite imkanlarının yeterli olup olmadığı incelenmiştir.

Bu çalışmamızda üniversite eğitiminin 1933 yılında reform yapılmadan evvelki durumu incelenmiş, üniversite tarihi hakkında bilgi verilmiştir. Bununla birlikte günümüze gelen süreçte 1933 üniversite reformundan sonraki, 1933-1946 yılları

(24)

arası yüksek öğretim konusuna değinilerek kapsam belirlenmiştir.

Üniversite bilgiyi üreten, işleyen ve aktaran kurumlar olması yanı sıra bir bölgenin veya kentin kalkınmışlığında önemli pay sahibidir. Öğrenci, genç nüfus içerisinde yerini bulmakta ve bu nüfus çeşidinin tanımında tüketici ifadesi geçmektedir. Bu nüfus büyük bir potansiyeldir ve aynı zamanda kentin kültürel değişim ve gelişiminde de rol oynamaktadır. Hatta kent ayrımı yapılırken ki bunlar ticaret kenti , turizm kenti, kültür kenti şeklinde sıralanabilir, bazı kentler üniversite şehri olarak bilinmektedir. Üniversite, kentin toplumsal, ekonomik ve kültürel yapısına yön vermektedir. Ekonomik anlamda arz talep dengesi artmakta tüketimin fazla olması bölgenin sanayi ve yan alanlarının gelişimine katkı sağlamaktadır.

1933 Üniversite Reformu’nun üniversite tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Burada 1933 üniversite reformu niçin önemlidir sorusu akla gelmektedir. Cumhuriyet döneminde çeşitli alanlarda inkılap yapılmıştır. Fakat üniversite alanında ilk ve

(25)

köklü bir çalışma olan Üniversite Reformu bu yönüyle üniversite ile ilgili cumhuriyetin ilerleyen yıllarındaki değişimlere öncülük etmesi bakımından ve belki de diğer kanunların oluşumunu etkilemesi açısından daha büyük bir önem arz etmiştir.

Bir diğer noktada diğer yenilik hareketlerinden farklı olarak içinde reform ifadesi geçen ilk düzenleme olmasıdır. Ayrıca yabancı bir öğretim üyesinden istifade edilerek gözlemlerinin hayata geçirilmesi ile oluşması diğer önemli bir noktadır.

Bu çalışmamızda bazı sorulara cevap aranmıştır. Bunlar şöyle sıralanabilir:

• Üniversite reformu nasıl hazırlandı, neler içermekteydi,

• Reform ile birlikte neler değişti,

• Reform sırasında Alman veya diğer yabancı öğretim elemanlarının rolü ne oldu,

• Reform sonrasında dersler ve imtihanlar nasıldı,

• Yeni üniversitenin öğretim elemanları nasıl belirlendi,

(26)

• Reform sonrasında bazı öğretim üyeleri tasfiye edilirken bazıları görevine devam etti, bu öğretim elemanları kimlerdi ve burada nasıl bir kıstas izlendi,

• Üniversiteye kabul esasları nelerdi ve reform sonrası özerklik anlayışı neleri içeriyordu.

Üniversitenin yaklaşık bir asırlık (1846-1933) tarihi Darülfünun olarak adlandırılmıştır. Fen evi olarak karşılık bulan Darülfünun fen şubesi yanında birkaç şubeye de sahipti. Fakat her dönemde çeşitli olumsuzluklar yaşanmış ve bir türlü devamlılık gösterememiştir.

“Yükseköğrenim”i ise üniversiteden daha kapsamlı bir ifade olarak görebiliriz. Ortaöğrenim sonrasında ki çalışmalar veya eğitim hayatı yükseköğrenim olarak nitelendirilirken bu eğitimi veren yerleri de üniversite olarak adlandırabiliriz.

Üniversite ve bilim iç içedir. Bilimin amacı, gerçeği arayıp bulmak ve ortaya koymaktır. Bilginin

(27)

özgürleşmesi ve demokratikleşmesi, yani bilimsel ürünlerin ortaya konulması ve yayılması ve ondan istifade edilmesi tüm dünyada giderek daha çok dile getirilen bir talep durumundadır. 2

1933 Üniversite reformu ile İstanbul Üniversitesi kurulurken, İstanbul Üniversitesi tarihinin başlangıç noktası hakkında farklı yorumlara gidilmiştir. Bazı görüş sahipleri, “İstanbul Üniversitesi Darülfünunun devamıdır” şeklinde yorum yapmışlardır. Bazı ifadelerde ise İstanbul Üniversitesinin temeli İstanbul’un fethine dayandırılmış o dönem medreseleri İstanbul Üniversitesi’nin başlangıcını oluşturur denmiştir. Daha farklı bir yorum ise, batı düşünce yapısı olan veya batı kaynaklı kişi veya eserlerden gelmektedir. Burada ise İstanbul Üniversitesi tarihi Doğu Roma’ya kadar indirgenmektedir. Son olarak ve en fazla bu düşünceye sahip kişilerin ifadelerinde ise, 1933 Üniversite Reformu sonrası Darülfünunun kapatılması

2 Web iletisi, Kumsal Arlı , “Türkiyede Bilim ve Siyaset”, Kumsalarlı.Htm , 2.9.2005

(28)

ile İstanbul Üniversitesinin kurulması tarihi üniversitenin başlangıcı olarak gösterilmekte ve Darülfünundan bağımsız kurum olduğu vurgulanmaktadır.

Aslında eğitimde Tanzimat’tan (1839) itibaren yaşanan gelişmelerin devam ede geldiği süreçte 1933 yılında gerçekleşen Üniversite Reformunun bu sürece dahil olduğu söylenebilir.

Çalışmamız dört bölümden oluşmaktadır. Çalışmamızın birinci bölümünde, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Batılılaşma düşüncesi doğrultusunda açılmak istenen ve dönemin üniversite eğitiminin verildiği yer olan Darülfünun tarihine değinilmiştir. 1845’te başlayan girişimler sonucu ilk Darülfünunun kurulması ve çeşitli sebeplerle dört defa açılıp kapanması sürecine yer verilmiştir. 1933 Üniversite Reformu öncesinden İstanbul Üniversitesi’nin açılışına kadar üniversite eğitiminde yaşanan gelişmeler üzerinde durulmuştur. Bu dönemde yükseköğretim alanında açılan diğer okullar da incelenmiştir.

(29)

Başbakanlık Osmanlı Arşivinden elde edilen Darülfünun Nizamnamesi ile Maarif Kanunlarımız adlı kaynakta yer alan Darülfünun Talimatnamesi de bu bölümde ele alınmıştır. Bu tüzük ve yönetmeliklerden elde edilen bilgilerle, Darülfünun Öğretim Elemanları, Darülfünun Şube ve Dersleri, Darülfünuna kayıt şartları ve imtihanlar konuları hakkında bilgi edinilmiştir.

İkinci bölümde, Darülfünunun Kapatılışı bahsinde üniversitenin kapatılma nedenlerine yer verilmiştir. Konuyla ilgili basında yer alan ifadeler ile farklı fikir ve görüşler aktarılmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda üniversitede reformla ilgili hazırlıklar ve gazetelerde bununla ilgili açıklamalar ve bu amaçla İsviçre’den getirilen Prof. Albert Malche’nin Darülfünuna yönelttiği eleştiriler dile getirilmiştir. Ardından Darülfünunun kapatılışı ile ilgili hazırlıklar ve kapatılmasına yer verilmiştir.

Üçüncü bölümde, İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşu ve bununla ilgili Resmi Gazete ve Zabıt Ceridelerinde yer alan maddelere değinilmiştir.

(30)

İstanbul Üniversitesi Talimatnamesinde , üniversite idaresi ile bu konuda yetkililer ve görevleri konusu incelenmiştir. Üniversitenin en öncelikli meselelerinden Özerklik kavramı üzerinde durulmuş ve özerkliğin üniversite tarihinde geçirdiği aşamalara yer verilmiştir. İstanbul Üniversitesine kayıt şartları talimatnamede yer alan şekliyle irdelenmiştir. Çalışmamızda Üniversitenin fakülteleri ve bölümler ayrı başlıklar halinde sunulmuştur. Fakültelerde yer alan memur adedi ve maaş durumu , fakültelerin öğretim elemanı, öğrenci durumu, kütüphane vaziyeti hakkında istatistiki veriler incelenmiştir. Fakültelerin bölümleri ve sınıflarında bulunan öğrenci adedi, yine fakültelerde yer alan üniversite öğretim elemanları, isim ve unvanları ile öğretim üyesi olabilme koşulları ve öğrenci velilerinin meslekleri üzerinde durulan diğer konulardır.

Dördüncü bölümde 1933-1946 yılları arası üniversite eğitiminde yaşanan gelişmeler ve bu dönemde açılan yükseköğretim kurumları ile üniversite eğitiminin Anadolu’ya yayılışı konusuna

(31)

yer verilmiştir. Bunun yanı sıra 1933 Üniversite Reformu’na ilişkin görüşler ve Türk basınında yer alan konuyla ilgili ifadelere değinilmiştir. Atatürk’ün İstanbul Üniversitesi ve reform hakkında düşünceleri ile İstanbul Üniversitesini ziyareti konuları incelenmiştir. 1933 Üniversite reformunun sonuçlarına yer verilmiş ve buradaki yetersiz noktaların 1946 Üniversite Kanunu ile düzenlenişi üzerinde durulmuştur. Bu bölümün sonunda 4936 Sayılı Kanun yer almıştır.

Çalışmamızın sonuç bölümünde ise, cumhuriyetten günümüze gelen süreçte, üniversitenin temel meseleleri ve cumhuriyet dönemi üniversite eğitimi hakkında tespitler yapılmıştır. Dönemin şartları içerisinde değerlendirilen üniversite reformunun oluşmasında etkili olan unsurlar üzerinde durulmuştur.

Tez çalışmamızın sonuna yararlanılan kaynaklar; Kitap, dergiler ve bildiriler, gazeteler, arşiv

(32)

belgeleri, tezler ve internet alıntıları şeklinde tasnif edilerek verilmiştir.

Ayrıca alfabetik sıraya göre hazırlanmış Dizin eklenmiştir. Tezin sonunda bazı belgeler ek olarak sunulmuştur.

(33)

BİRİNCİ BÖLÜM

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİN TEMELİ OLARAK DARÜLFÜNUN VE YAPISI

1.Darülfünunun Tarihi

Darülfünun tarihine geçmeden önce, ilk olarak Osmanlı Devleti’nde görülen Darülfünunun, nasıl ve hangi anlamlarda kullanıldığına bakmakta fayda vardır. “Dar” kelimesi her ne kadar Arapça’da ev anlamına geliyorsa da terim olarak okul , mektep anlamı taşımaktadır. Bir yüksek okul olarak ise Fen Fakültesi manasındadır.

Darülfünunun o günün şartlarında medreseden ayrı bir müessese olduğunu ortaya koymak için bu ad verildiği öne sürülmektedir. Fen kelimesi İslam Alimleri tarafından ilim manasında kullanılmıştır. Fen kelimesi bir bilim, ayrıldığı dal; çoğulu fünun ise değişik bilim dalları manasında kullanılmıştır. 19. asırda fen kelimesi müşahede, deney ve ispata dayalı bilimlere denmeye başlanmıştır. Darülfünun, daha çok

(34)

yeni tip Batı kaynaklı bilimlerin eğitiminin yapılacağı bir eğitim müessesesi şeklinde düşünülmüştür.3

Gerek içeride, gerek dışarıda yaşanan olumsuz siyasi gelişmeler, Osmanlı Devleti’ni askeri ve siyasi alanda olduğu gibi, eğitim alanında geriye götürmüştü. Bu nedenle kurtuluş çarelerinde, ıslahat yapılması fikri ön planda yer almıştı ve bununla ilgili çalışmalar da başlamıştı. Eğitimde yaşanan gelişmelerde ise çoğu ilk olma özelliği taşıyan yenilikler 18. y.y.’a damgasını vuruyordu. Yükseköğretimde, medreselerde verilen eğitimi düzenlemek ve eski yıllardaki usulü canlandırarak, pozitif ilimleri artırmak düşüncesinin aksine farklı bir yükseköğretim müessesesi kurma fikri ağır basmakta idi.

III. Selim, II. Mahmut gibi reform yanlısı sultanlar,medrese türü eğitime ve ulemalara bağlı olmayan bir yüksekokul (üniversite) tipinin gelişebilmesi amacıyla hareket etmişlerdir. Bu gelişme ilk önce askeri alanda, meslek okulları ve yüksekokul kuruluşlarıyla başladı,daha sonra tıp, ziraat,

3 Ekmeleddin İhsanoğlu, “Darülfünun Tarihçesine Giriş”, Belleten, Clt: LIV, Sayı: 210,s.699

(35)

madencilik, idari bilimlerle genişledi ve en sonunda 19.y.y.’ın ortalarında Batıdaki örneklerine göre bir üniversite kurma noktasına gelindi. 4 Bu dönemde Ali

ve Fuat Paşalar da bir girişimde bulunmuşlar, Encümen-i Daniş* adıyla bir akademi kurmuşlardır. 1862’de ise , Cemiyet-i İlmiye-yi Osmaniye’yi **oluşturmuşlardır5. Bu çabalar üniversite kurma teşebbüsü içinde değerlendirilebilir.

19.y.y.’da eğitimde yapılan ıslahatlarla birlikte çoğu alanda yetersizlikler devam etmektedir. Bununla ilgili Ziya Paşa’nın tespitleri şöyledir:

“...Bu gibi alimlere Elcevaib gibi bir gazete verilse lügata müracaatla iki saat mütalaa etmeyince meal istihraç (manayı açıklamak) edemezler, İlm-i Fıkıh’tan bir mesele sorulsa “Bizim Fıkıh ile tavaggulümüz (meşguliyet) yoktur” derler. Akait

* 18 Temmuz 1851’de kurulmuş olup, daha çok Darülfünun’un kitap, telif ve tercüme eserleri ihtiyacının karşılanması için çalışmaktaydı

** Tanzimat döneminde, 24 Mayıs 1861’de kurulan cemiyet, modern bilime katkıda bulunmak üzere kurulmuş olup, bu meyanda Darülfünun’a da bilimsel katkısı olmuştur

4 Horst Widmann, , Atatürk ve Üniversite Reformu ,

Çev.Aykut Kazancıgil, İstanbul,1981,s.52

5 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yay., İstanbul, 2003, s.194-195

(36)

üzerine bir bahse girişilse eline siper-i taassup alıp her sözde hasmını tekfir ile ıskata çabalarlar. Kuran-ı Kerim’den bir ayetin manası sorulsa Kadı Beyzaviye müracaat yolunu gösterirler. Politikadan söz açılsa dünyada İngiltere, Amerika, Japonya ve Fas gibi ekalim ve memalik olduğunu hayretle istima ederler (dinlerler). Ahbaptan birine bir Türkçe mektup yazmak iktiza etse şuna buna yalvarırlar. İstanbul’da Rum ve Ermeni çocuklarından ikisi ile bizim çocuklardan ikisi imtihana çekilsin. O zaman aradaki fark zahir olur. Anların içinde on yaşında çocuk az bulunur ki, kendi lisanında yazı bilmesin ve gazete okumasın Bizimkilerin içinde on beş yaşında çocuk pek nadir bulunur ki, Türkçe iki satır bir tezkere yazabilsin veyahut Takvim-i Vekayi’yi okuyabilsin. Bundan daha kolay bir tecrübe var. Anadolu ve Rumeli’nin hangi şehrine gidilirse iş için katip aransın .Millet-i İslamiyenin yüzde ikisi yazı bilir çıkmaz. Millet-i Sairenin yüzde yirmisi okur-yazar bulunur”.6

6 Durmuş Yılmaz, Osmanlının Son Yüzyılı, Cumhuriyete Giden Yol, Konya, 2000, s.158,159

(37)

Darülfunun’dan önce birçok yükseköğrenim kurumu açılmıştır. Bunlar ayrı ayrı bölümler ve isimler altında varlığını devam ettirmiştir. Bu kurumların tarihi, yapısı, eğitimi ve kapatılışı hakkındaki bilgiler şöyledir:

Bizde medreselerin dışında pozitif ilimlerin okutulmasına hendeshane (1734), Mühendishane-i Bahrı Hümayun (1774) ve Mühendishane-i Berri Hümayun (1793) la başlanmıştır.7

Bu dönemde açılan yüksek öğretim kurumlarında amacın öğrencilere bir alanda uzmanlık kazandırmak veya bilimsel araştırma yapmak şeklinde açıklanamayacağı görülür. Açılan okullarda, dönemin yetişmiş insan gücü ihtiyacı en büyük öneme sahiptir.

Bu amaçla kurulan okullardan biri de Tıphane-i AmTıphane-ire’dTıphane-ir. 1827’de de hekTıphane-im yetTıphane-iştTıphane-irmek üzere Tıphane-i Amire kurulmuştur. Tıphane-i Amire 1839’da yeniden düzenlenmiş ve eğitim dili Fransızca olmuştur. Eğitim dilinin Türkçe’ye döndüğü 1870

7 Ali Rıza Berkem ,Yeni İstanbul Üniversitesi 70 Yaşında Reformdan Bugüne Üniversitelerimiz, İstanbul, 2003, s.1

(38)

yılına kadar tıp kitaplarının yayını çok cılız kalmış ancak daha sonra Tıbbiye Matbaasının kurulmasıyla büyük bir hız kazanmıştır. 8

Bu dönemde ticaret ve ziraat alanında, ayrıca yabancı dille ilgili dallarda yüksekokullar açılmaktaydı. Mekteb-i Fünun-u Maliye adı altında bir meslek ihtisas okulunun açılmasını isteyen devrin sadrazamı Sait Paşa Devlete iyi ve kaliteli memur yetiştirme isteğinde idi. Onun döneminde yatılı bir Ticaret Mektebi açılmıştır. Ayrıca Müze-i Hümayun ve Memurlara yabancı dil öğretmek üzere Fransızca beş yıl öğrenim süreli Hariciye Nezaretine bağlı bir Lisan Mektebi ve Ameliyat Ziraat Mektebi gibi kurumlar açılmıştır.9

O dönemde kurulan bir diğer yüksekokul ise Mekteb-i Mülkiye’dir. 1859 yılında tanzimatın yeni sistemini yönetecek eleman ihtiyacı ile, Mektebi Mülkiye kurulmuştur. Bu mülkiye, rüşdiye ve idadi arasında iki senelik bir ortaöğretim kurumuydu ve

8 Emre Dölen , “Darülfünundan Günümüze Üniversite Yayıncılığı”, Türk Yurdu, Clt:25, Sayı:211, s.25

9 Hasan Ali , Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi , İstanbul, 1991, MEB Yay. s.141,142

(39)

İkinci Abdülhamit döneminde bir nizamname ile üç sınıfı idadi ve iki sınıfı da yüksek olmak üzere bir yüksekokul haline gelmiştir. 10

Eğitim öğretimin ilk yıllarında yönlendirmenin yapıldığına ilişkin örnekleri de yine bu yıllarda görmekteyiz. Daha önce birleşik olan sınıflar ayrıştırılarak iki sınıfı idadi, iki sınıfı ise yüksekokul olmuştur. Yani, öğrenciler ortaöğretimde gördüğü alanın yüksek kısmını da okuma olanağı kazanmaktadır.

1867 yılında kurulan Askeri Tıbbiye içinde Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye ise , sivil okul olup, İkinci Abdülhamit döneminde ayrı bir yükseköğretim kurumu haline gelmiştir.11

1869’da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayınlanmıştır. Bu nizamname ile, eğitimde düzenlemeye gidilmiş, Türk Diline verilen önem artmıştır. Bu nizamname sonrası eğitimde yaşanan

10 Gazi Üniversitesi Öğretim Elemanları Profili, Haz. Gazi Üniversitesi Öğretim Elemanları , Gazi Üniversitesi İletişim Fak.Basımevi Ankara, 2003, s.14

11 Şerafettin Yamaner, Atatürkçü Düşüncede Ulusal Eğitim, T.D.Yay , İstanbul, 1999, s.15

(40)

gelişmelerle birlikte çeşitli branşlarda yüksekokullar da açılmıştır.

Askeri Tıbbiye Mektebinden çıkan doktorların staj görmelerini temin amacıyla, 1870’de Gülhane Askeri Tababet Tatbikatı Mektebi ve Seririyatı (klinik) kurulmuşsa da daha sonra Tıp Mektebi ıslah yoluna gidilmiş ve bu maksatla Almanya’dan Bonn Üniversitesi Profesörlerinden Dr.Rider ve Erpendorf Hastanesi Asistanlarından Dr. Dayke getirilmiştir.12

Bu dönemdeki yüksekokullarda dikkat çeken nokta, çoğunun belli bir zaman sonra kapatılmak zorunda kalınmasıdır. Bu okulların kapatılmasındaki nedenler; Yüksekokulların hazırlıksız , öğretim araç gereçlerinden ve öğretim elemanlarından yoksun olarak açılması, şeklinde sıralanabilir. Bazılarının Avrupa’nın isteği doğrultusunda ve yeterli altyapı çalışmaları yapılmadan açılmış olması da, bu okulların eğitim öğretime uzun süre devam edememesine neden olmuştur. Fakat, kuruluşuna gereken önemin verildiği ve bunun için çaba sarf edildiği okulların ise daha kalıcı olduğu gözlenmiştir. Bu okullardan bazısının

(41)

kurulmasında, Avrupalı uzmanlardan istifade edilmiştir. Buna örnek olarak, Baron de Tott’un önerileri doğrultusunda kurulan, Mühendishane-i Berri Hümayun verilebilir. Daha sonra bu okul İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüştürülecektir. Bunun yanında, kısa sürede kapatılan okula bir örnekte de Ticaret Okulu olmuştur.

Tanzimat’ın ticari ilişkilere yansıması ile, 1860’da bir Ticaret okulunun kurulması düşünülmüş ve ancak 1880’de Sadrazam Sait Paşa’nın girişimi ile 1881’de Ticaret Nezaretine bağlı olarak Babıali semti civarında açılmıştır. Öğrenimi rüşdiye üzerine 4 yıl olan bu okul açıldığında 115 gündüzlü öğrencisi olmasına rağmen, 1888’de öğrenci azlığı ve okulun ıslahı gibi nedenlerle kapatılmıştır. 13

1880 yılında Mekteb-i Hukuk-u Şahane kurulmuştur. Öğretim süresi 4 yıldır. Açılışından iki yıl önce 1878’de çıkarılan nizamnamesinde, okulun Osmanlı kanunları ve siyasetinin ve hukuk biliminin öğretimiyle uğraşacağı belirtilmiştir.14

13 Ş.Yamaner ,a.g.e.. s.82

(42)

Mesleğe dönük ihtiyaçla kurulan okullardan farklı olarak, Hukuk Mektebi’nin açılışında Kanun-u Esasi (1876) ile diğer kanun ve yönetmeliklerin o dönemde ortaya çıkmasıyla hukuk biliminin önem kazanması etkili olduğu görülür.

Abdülaziz devrinde, bayındırlık işlerine duyulan ihtiyaç nedeniyle 1875’te “Turuk-u Maabir” (yol ve geçitlerin yapılması ile ilgili mühendislik okulu) adıyla ilk Mülki Mühendis okulu açılmıştır. Yine Sadrazam Sait Paşa’nın telkinleriyle 1883’te Mülkiye Mühendis Mektebi kuruldu. Öğrenim müddeti, 4’ü yüksek 3’ü idadi öğrenimi olarak 7 yıldı. Öğrenci sayısı da 100 idi. Daha sonra ülkede idadi okulların açılması üzerine, Mühendis Mektebinin idadi sınıfları kaldırıldı ve yüksek sınıfları bırakıldı.15

II. Abdülhamit zamanında da yüksekokulların sayısının hızla arttığı görülür. I.Meşrutiyet hareketi ardından kapanan parlamento sonrası II. Meşrutiyetin ilanına kadar geçen sürede II. Abdülhamit döneminde açılan yüksek okullar şunlardır:

(43)

Mülkiye Mektebi yeni baştan düzenlenmiş (1877), Hukuk Mektebi Kurulmuş (1880), Mülkiye Tıbbiyesi, Askeri Tıbbiye’den ayrılarak Maarif Nezaretine bağlanmış (1879) ve yeniden düzenlenmiş, Tıbbiye mekteplerinin çoğaltılması tasarlanmış, Resim, Heykeltraşlık ve Mimarlık öğretimi için Sanayi-i Nefise Mektebi kurulmuş (1883), Gülhane Tatbikatı Mektebi ve Seririyatı açılmıştır (1898).16 Gümrüklerde baytar muayenesi ihtiyacı nedeniyle başladığı belirtilen baytarlık eğitimi, 1891’de Halkalı Ziraat Mektebinde devam etmiş ve sonunda 1895’te Kadırga’da müstakil bir baytar mektebi açılmıştır.17

II. Meşrutiyetin ardından, Trablusgarp Savaşı (1911), Balkan Savaşları (1912-1913) ve I. Dünya Savaşı’nın (1914) yaşanması, eğitim politikasının belli bir temele oturtulmasına engel olmuştur.

İkinci Meşrutiyet sonrası değişen siyasi yapı ile , Yüksek Okulların programları, yönetim biçimleri değiştirilmiş hemen her okulda öğrenci dernekleri

16 Hasan Ali Koçer , a.g.e., 135 17 Ş.Yamaner , a.g.e., s.83

(44)

kurularak eğitim yaşamı ile siyasal yaşam arasında siyasal etkileşme kanalları oluşturulmuştur . 18

Bununla birlikte II. Meşrutiyet sonrasında kızların eğitimine verilen önem artmıştır. Bu durum yükseköğretimde de görülmüştür. Bu doğrultuda 1914 yılında İnas (Kız) Darülfünunun açıldığı bilinmektedir.

İlk Darülfünunun Kuruluşu

Bu yüksekokullar dışında bir üniversitenin kurulması için de çalışmalar başlamıştı. Yukarıda belirttiğimiz ayrı ayrı kurulan yükseköğretim kurumları bir çatı altında birleştirilerek, daha sonraki yıllarda açılacak üniversitenin bölümlerini oluşturacaktır. Üniversite kurulmasına ilişkin çalışmalar, Tanzimat Döneminde başlamıştır. Konuyla ilgili dönemin Sadrazamı Sait Paşanın girişimleri olmuştur.

Üniversite kurmak üzere ilk adım, Mart 1845’de atılmıştır. Meclis-i Vala ulema, asker ve bürokrat sınıfından seçilecek kimselerden Meclis-i

18 Web iletisi, Yücel Gelişli, Darülfünunun Kuruluşu ve Gelişimi ,yayim.meb.gov.tr/yayımlar/143/18/htm

(45)

Muvakkat adında geçici bir maarif meclisi kurulmasını kararlaştırdı ve bu doğrultuda eğitim planları hazırlamaya başladı. Çalışmaların yaklaşık on birinci ayında Meclis-i Valaya takdim edilen eğitimin planlaması hakkında layiha da Osmanlı Literatüründe ilk defa “Darülfünun” adı ile bir eğitim kurumunun tesisi fikri yer aldığı görülmüştür. Öngörülen ilk hedef devlet hizmetini daha iyi bir şekilde yürütecek memur yetiştirmek olduğu açıkça belirtilmektedir. 19 Darülfünunun kurulmasında bir diğer amaç; Hükümetin, Tanzimat Fermanının (1839) ilanından sonraki dönemde, Avrupa’nın eğitim alanında bizden beklediği gelişmeleri, yerine getirmek istemesidir.

1845' de kurulan Meclis-i Muvakkatın hazırlamış olduğu ve Meclis-i Vala'nın onayladığı ilk rapor eğitim sistemine iki yenilik getirmiştir. Bu yenilikler; Eğitimin üç kademeli sisteme geçmesiyle sıbyan ve rüşdiye okullarının yanı sıra bir Darülfünunun kurulması ve Maarif Meclisi’nin

19 Yaşar Semiz , “Konya’da Yükseköğretimin Tarihçesi”, Milli Mücadeleden Günümüze Konya (1915-1965) Clt:1,T.C.Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü, Konya, 1999, s.289

(46)

oluşturulmak istenmesidir. Maarif Meclisinde , Darülfünun; malumat ve hüsnü ahlâkça mükemmel olmak isteyen ve bütün ilim ve fenleri okumak veya devlet dairesinde çalışmak isteyen herkese gerekli bilgileri sağlayan kurum olarak tanımlanmıştır. Bu meclis 1846’da Bab-ı Hümayun civarındaki eski cephane binası ve saray arsası üzerinde Darülfünun binası yapılmasını kararlaştırmış ve İtalyan mimar Gaspare Fossati'yle binanın yapımı için anlaşılmıştır.20

1846 yılında kurulması öngörülen Darülfünun yaklaşık on yedi yıl eğitime başlayamamıştır. Darülfünun binasının yapımının uzun sürmesi ve gerekli teçhizatın temini için yapılan hazırlıklar nedeniyle, Darülfünunun eğitim öğretime başlaması gecikmiştir. Darülfünun binasının yapımının uzun sürmesi nedeniyle, derslerin halka açık yapılması kararlaştırılmıştır.

Bu tarihte Keçecizade Fuat Paşa (1815-1869 yılları arasında yaşamış tanzimat döneminin önemli

20 E. Başar , “Türk Yükseköğretim Sisteminin Dünü Bugünü Yarını” ,Eğitimimize Bakışlar I, Kültür Koleji Eğitim Vakfı Yay., Editör:İlhami Fındıkçı, İstanbul,1996, s.68

(47)

isimlerinden), bina işi ile hazırlıkların daha bir hayli zaman alacağını göz önüne alarak, Ayasofya’daki Darülfünun binasında herkese açık bulunan konferanslar verilmesine karar vermiştir. Bu birinci Darülfünunda fizik ve tabii ilimlere ait ilk dersler verilmeye başlanmıştır. İlk ders Derviş Paşa tarafından 300 kadar dinleyici önünde verilmiş olan fizik dersidir.21 Böylece Darülfünun, Derviş Paşanın verdiği Fizik dersiyle, 12 Ocak 1863’te eğitim öğretime başlamıştır.22

Üniversitede dersler başlamasına rağmen Darülfünunun ders kitabı ve materyaller ile laboratuar vb. ihtiyaçları oldukça fazlaydı. Bununla ilgili olarak, Ali ve Fuad Paşaların girişimiyle kurulan Encümen-i Daniş’in darülfünuna destek olduğu, darülfünunun her işiyle alakadar olduğu ve enformasyon işiyle de meşgul olduğu görülmektedir. Aynı şekilde Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin de Darülfünuna ilişkin çalışmaları olmuştur.

21 Berkem, a.g.e..s.1 22 E.Başar, a.g.m. , s.69

(48)

Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye; din ve siyasî konular hariç her türlü ilim ve Fenne ait kitap ile makaleleri telif ve tercüme etmişler, belirli günlerde de halka açık dersler vermişler ve bir de Mecmua-yı Fünun adında dergi çıkarmışlardır. Darülfünunun, tam olarak açılması fikri cemiyetin üyeleri tarafından gelmiştir. Okulun o dönemlerde bağımsız binası olmamış ancak Fransız kuruluşlarının da yardımıyla 4000 kitaplık kütüphanesi, devrin özelliklerine göre modern sayılabilecek laboratuarlar kurulmuştur .23

Mecliste alınan karar doğrultusunda, Darülfünun öncelikli hedefi, her çeşit ilmi ve tekniği öğretmek olarak belirlenmiştir. Darülfünunun bir diğer hedefi ise, devlet dairelerinde çalışmak isteyenlere gerekli bilgiyi sağlamaktır. 24

Uzun süren çabalar sonucunda ve oldukça uzun süren zaman zarfında kurulan Darülfünun çok kısa bir süre eğitim öğretime devam edebilmiştir. Bu ilk Darülfünunun kapanması Darülfünun binasında

23 Gelişli ,a.g.m.

24 Cemil Bilsel, İstanbul Üniversitesi Tarihi, Kenan Matbaası, İstanbul , 1943, s.11

(49)

çıkan, yangınla ilişkilendirilmektedir. 1864’te Darülfünunun kapatılmasıyla ilgili farklı görüşler vardır.

Berkem’e göre, 1864’te Darülfünun, Bedri Efendi Konağına taşınmış ve burası da bir müddet sonra yanmış, bütün fizik ve kimya aletleri yandığı için eğitim öğretim yapılamamıştır 25. Kobal’a göre, ilk Darülfünun, binasının yanması üzerine iki yılda ömrünü tamamlamıştır. 26

Darülfünunun İkinci Defa Açılması

İlk Darülfünunun kapanması ardından, ikinci defa Darülfünun kurma girişimleri başlamıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda, 1869 yılında ikinci Darülfünun kurulmuştur. Burada değinilmesi gereken bir husus da, Darülfünunun devamlılık arz edemediğidir. Çeşitli nedenlerle dört defa açılıp kapanan Darülfünun en son İstanbul Darülfünunu adıyla anılmış, ardından İstanbul Üniversitesi

25 A. R. Berkem, a.g.e., s.1

26 Web iletisi, Yunus Kobal, 1933 Üniversite Reformunun Atatürk’ün Kültür Politikasındaki Yeri, yenisayfa.htm, (www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arşiv/1933 -6.9.2005)

(50)

kurulmuştur. Bu ikinci Darülfünunun kurulmasında ise, yabancı uzmandan yararlanılmıştır.

1867 yılında Fransız Eğitim Bakanı Victor Durey’e Osmanlı Eğitim Kurumlarının nasıl sistemleştirileceğine ilişkin olarak bir proje hazırlatılmıştır. Durey projesinde, fen, tarih, hukuk, idari bilimler okutacak bir üniversitenin kurulmasını, genel kitaplıkların açılmasını önermişti. Bu öneriler doğrultusunda Fransız Liseleri modeline göre 1868 yılında Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) açılmıştır.27

1869 Tarihinde ise Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayınlanmıştır. Bu tarihten üniversite reformu sonrası açılan yeni üniversitenin ilk yıllarına kadar, yükseköğretimde Fransa’nın model alındığı görülür. İkinci Darülfünunun kuruluş kararı Maarifi Umumiye Nizamnamesi’nde yer almıştır. (1869)

Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 79.maddesinde, İstanbul’da “Darülfünun-ı Osmani” adı altında bir yükseköğretim kurumunun kurulması öngörülmüştü. Bu maddede belirtilenlere göre,

(51)

Darülfünun “Felsefe ve Edebiyat”, Hukuk”,”Tabii Bilimler” ve “Matematik” olmak üzere üç bölümden oluşacaktı. Kurumun başında “Nazır” unvanını taşıyan bir rektör bulunacaktı 28. Nazır ifadesi yalnız burada geçmektedir. Darülfünunda daha çok “emin” kelimesi, günümüzdeki rektör yerine kullanılmıştır.

Darülfünun-ı Osmani, daha önce Avrupa’ya bu okulda öğretmen olmak üzere gönderilmiş bulunan Hoca Tahsin Efendi’nin Müdürlüğe getirilmesiyle dönemin Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından 20 Şubat 1870 tarihinde açılarak öğretime başlamıştır 29. Buradan, yükseköğretim sisteminin oluşmasında, Avrupa’dan farklı şekillerde istifade edildiği sonucu çıkmaktadır. Gerek Avrupa’dan yabancı uzmanın getirilmesi, gerekse üniversitelerde, Avrupa üniversite modelinin uygulanmak istenmesinde bu durum görülmektedir. Ayrıca, lisansüstü çalışmalar amacıyla, Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi de bu bağlamda değerlendirilebilir.

28 E. Başar,a.g.m,s.69 29 E. Başar,a.g.m.,s.69-70

(52)

Türklerin bilime verdiği önemi ve bununla ilgili yabancı bilim adamlarının ülkemiz üniversitesinde yer bulabileceği konusunda, Kazım İsmail Gürkan’ın ifadeleri şöyledir: “Üniversitede öğretimin azami derecede yüksek seviyede ve verimli olması için yalnız kendi bilginleriyle yetinmez, gerekirse yakından, uzaktan alimler getirterek bu müesseselerde görevlendirir, yani din ırk milliyet kayıtları olmaksızın, bilgiyi yerleştirme ve yaymada geniş bir müsamaha hakimdir”.30

Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nde Darülfünuna geniş yer ayrıldığı görülür. Bu nizamnamede Darülfünunun yapısal düzeni ile işleyişi hakkında bilgiler de bulunmaktadır.

Nizamnamenin birinci bölümünün, yüksek öğretime ilişkin kısmında “Darülfünun” başlığı altında elli maddelik bir kısım yer almaktadır. 20 Şubat 1870 de öğretime başlayan ikinci Darülfünunun getirdiği önemli yenilikler; öğrencilerini seçme sınavı ile

30 Kazım İsmail Gürkan ,İstanbul Üniversitesinin Başlangıcı, İstanbul, 1953

(53)

alması ve halka pozitif bilim anlayışı aşılamak üzere gece dersleri vermesi şeklinde nitelenmektedir.31

İlk Darülfünunda derslerin halka açık olması geleneği ilerleyen tarihlerde de devam etmiştir. Darülfünun’a devam eden öğrencilerin yanında dinleyici olarak da derslere katılım olmakta idi. Dinleyici statüsünde gelenler de kayıt ücretini vermek durumundaydı. Aynı zamanda Darülfünuna öğrenci talebi daha ilk yıllarda artmaya başlamıştır. Talebi karşılayabilmek için, farklı çözüm önerileri düşünülmüştür. Darülfünun-ı Osmani, öğrencilerini seçme sınavı ile almıştır. Maarif-i Umumiye Nizamnamesinde, Darülfünuna öğrenci kabulü ile ilgili maddelerin yanı sıra, Darülfünunda öğretimin nasıl yapılacağına ilişkin bilgiler de yer almaktadır.

Maarif Nizamnamesinde, her şubenin öğretim süresi üç yıl, müderris olacaklar için dört yıl olarak belirlenmiştir. Okulda, öğretim dilinin Türkçe olacağı ancak, Türkçe bilmeyen öğretmenlerin Fransızca ders

31 Mehmet A.Kısakürek, Üniversitelerimizde Yenileşme-Programlar ve Öğretim Açısından, Ankara Üniversitesi Basımevi,Ankara 1976, s.13

(54)

verebileceği belirtilmiştir. Üç yıl süreli eğitimin ardından öğrenciler bitime tezi hazırlayacaklar, daha sonra öğrencilere “şahadetname” verilecektir. 32

Uzun süren emekle ve gerekli alt yapının sağlanması için yapılan harcamalarla kurulan ve Darülfünun-ı Osmani olarak anılan, ikinci Darülfünun kuruluşundan iki sene sonra kapanmıştır. 1872’de kapatılan, Darülfünun-ı Osmani mezun dahi verememiştir. Bu kurumun uzun müddet eğitime devam edememesinin nedeni olarak, dönemin siyasi ve sosyal yapısının uygun olmadığı gösterilebilir. Bu durumun, Darülfünunun kapatılmasında temel neden teşkil ettiği söylenebilir. Ayrıca, Darülfünunun kapatılışı konusunda, farklı görüşler de dile getirilmiştir.

Müspet ilme karşı olanların baskılarına dayanamayan yöneticiler, Darülfünunu kapatmışlardı. Bu kapatılma kararında, Viyana elçisi Şekip Efendinin, Avusturya'da 1848 ihtilalinde üniversitelerin monarşinin yıkılması için çaba

(55)

gösterdiğini, yazması 33 neden olarak gösterilirken, Hoca Tahsin Efendinin havanın canlılar için önemini belirtmek amacıyla havasını boşalttığı cam bir fanusa koyduğu kuş ölünce, deneysel çalışmaların karşısında olunması, ve Afganlı Cemaleddin’in bir derste peygamberliğin “sanat” olduğunu söylemesi üzerine yanlış anlaşılması da34 bu nedenler içerisinde sayılabilir. Veya bütün bunlar bir araya gelince kapatılma kaçınılmaz olmuştur, denilebilir.

Darülfünunun Üçüncü Defa Açılması

Farklı isimler altında kurulan ve açılması esnasında farklı yöntemler izlenen Darülfünunda, eğitim öğretim farklı nedenlerle inkıtaya uğrasa da hayatiyetini sürdürmüştür. Bu ikinci Darülfünunun kapanması ardından, birkaç sene sonra tekrar, Darülfünun kurma girişimleri başlamıştır.

1874’te yapılan hazırlıkların ardından Galatasaray Sultanisindeki yabancı öğretim üyelerinden de yararlanarak edebiyat, hukuk ve fen

33 Y.Gelişli ,a.g.m.

34 Ş. Turan, Türk Devrim Tarihi- Yeni Türkiye’nin Oluşumu (1923-1938),Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996, s.70

(56)

alanlarında öğretim yapmak amacı ile Üçüncü Darülfünun “Darülfünun-ı Sultani” kurulmuştur 35. Burada edebiyat, Fen, Hukuk ve İlahiyat mektepleri yer almıştır.36

Darülfünunun üçüncü defa açılması girişimi, Saffet Paşanın (1878 yılında altı ay sadrazamlık yapmıştır) gayretleri ile olmuştur. Darülfünunun öğretim dili Fransızca olarak kabul edilmiştir. Yeni kurulan Darülfünun yalnız Galatasaray Sultanisi mezunlarının devam edebileceği okul haline dönüşmüştür. Bu okulda Hukuk, Edebiyat, ve Mühendislik şubeleri kurulmuştur. 37

Darülfünun-ı Sultani’de, daha önceki tarihlerde kurulan Darülfünunlardan farklı olarak, Mühendislikle ilgili şubenin yer aldığı görülür. 1773’te Mühendishane-i Bahri Hümayun ile yüksekokul seviyesinde başlayan mühendislik eğitimi, üniversite bünyesinde sadece Darülfünun-ı Sultani’de karşımıza çıkmaktadır. Daha sonraki yıllarda mühendislik

35 M.A.Kısakürek, a.g.e. s.13 36 Berkem, a.g.e.,s.1

(57)

eğitimi Mülkiye Mühendis Mektebi adıyla kurulan (1883) yüksekokulda devam edecektir.

Darülfünun-ı Sultani’de Hukuk Mektebi iki, Mühendislik şubesi bir dönem mezun verebilmiştir. Darülfünunun ilk kez mezun vermekte olması, Osmanlı Eğitim tarihinde önemli bir olay ve gelişme olarak kabul edilmektedir . 38

Darülfünun-ı Sultani’de eğitim öğretim, daha uzun süre devam etmiştir. Yedi yıl devam eden eğitim sonrası, bu Darülfünun da kapanmıştır. Darülfünunun kapatılışında, siyasi faktörlerden ziyade mali nedenler etkili olmuştur.

Darülfünun-ı Sultani'nin tasarruf gerekçeleri ile 1877'de önce Hukuk ve Mühendislik daha sonra Edebiyat şubesinin de kapanmasıyla okul 1881' de tamamen ortadan kalkmıştır 39.

Darülfünun denemeleri üniversite sisteminin yerleşmesinde önemli olmuştur. Deneme yanılma yoluyla doğruya ulaşma şansı artmış, eksikler düzeltilmeye çalışılmıştır. Darülfünunun-ı Sultani’nin

38 E. Başar, a.g.m., s.71 39 Y. Gelişli,a.g.m.

(58)

kapalı kalma süresi de uzun olmuştur. Yaklaşık dokuz yıl üniversite eğitimi verilememiştir.

Darülfünunun Dördüncü Defa Açılışı

İkinci Abdülhamit’in tahta çıkışının yirmi beşinci yıl dönümünde darülfünun dördüncü kez kurulması hükümetçe kararlaştırılmış, 14 Ağustos 1900 de yayınlanan bir nizamname ile Darülfünun-ı Şahane kurulmuştur. Darülfünunu Şahane, Meşrutiyetin ilanından sonra yeniden örgütlendirilerek İstanbul Darülfünunu adını almıştır.40

Okulun açılması için Halil Rıfat Paşa'nın Sadrazam olduğu dönemde 1897 yılında irade çıkmıştır . Darülfünun; Darülfünun-ı Şahane adıyla 1900 yılında tekrar açılabilmiştir.41

Darülfünun-ı Şahane’nin açılışında hükümetin doğrudan etkisi olduğu görülür. Önceki Darülfünunlarda Maarifle ilgili bakanlıklar veya kurumlar tarafından hazırlanan raporlarla üniversitenin kurulduğu bilinmektedir. Otuz üç yıl eğitime devam eden, Darülfünun-ı Şahane, 1909, 1919

40 M.A.Kısakürek, a.g.e. s.14 41 Y.Gelişli , a.g.m.

(59)

nizamnameleri ve 1912, 1924 talimatnameleri ile, düzenlenerek, 1933 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.

Darülfünunun kuruluş amaçları şöyle sıralanabilir:

Müslim ve gayrimüslim bütün Osmanlı tebaasının yan yana okuyup yetişebilmelerini sağlamak,

Yatılı bir okulun eğitim şartları içinde ortak bilgiler ve özellik kazanmalarını sağlamak,

Buradan mezun olanların batılılaşma yolunda Devletin kamu hizmetlerinde yer almalarını sağlamak,

Medreseler dışında dini gelenek ve etkilerden uzak modern bir üniversite eğitimi yapmaktır 42.

Darülfünun, II. Meşrutiyet sonrasında gelişimini sürdürmüş, 21 Eylül 1908’de Mülkiye Mektebindeki eski yerinden çıkartılmış, Zeynep Hanım Konağına* nakledilmiştir.43

42 Gazi Üniversitesi Öğretim Elemanları, a.g.e., s.13

43 Mustafa Ergün, II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri, Ocak Yay., Ankara, 1996-(1908-1914),s.259-261

* II. Abdülhamit zamanında Darülhayr olarak kullanılan ve Bayezıt’ta bulunan bina, daha sonra, Sanayi-i Nefise Mektebi

(60)

1908’den sonra, yüksekokullara ve bilhassa Darülfünuna öğrenci müracaatı çok fazla olmuştur. 1909 yılında özel bir binaya taşınarak öğretim araç ve gereçleri bakımından zenginleştirilmiştir. 1911’de profesörler kurulu kurmak ve şube başkanlarını kendilerinin seçme hakkı tanımak gibi ufak değişikliklerden sonra ilk önemli değişikliği Tuğba Ağacı Nazariyesi** sahibi Emrullah Efendi yapmıştır.44

Daha önce tecrübelerinden yararlanılan yabancı uzmanlardan, Darülfünun’da öğretim üyesi olarak yararlanılmak istenmesi sonucunda özellikle Almanya ile ilişkiler kurulmuştur.

1914’te Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı Devleti, Almanya ile ittifak halinde bulunmaktan yararlanarak, Darülfünunda büyük bir

olmuş, Darülfünun açılması ile Edebiyat, Tabii Bilimler ve Matematik tahsili için kullanılmıştır.28 Şubat 1942 tarihinde yanmıştır.

**Emrullah Efendi’ye göre eğitim ve ilim yukarıdan başlar ve aşağıya, (üniversiteden liseye) doğru gelişir. Tuğba Ağacı da kökü yukarıdadır. Bu nedenle yükseköğretimde Tuğba Ağacı benzeri bir uygulama yapılmasını istemiştir

(61)

ıslahata girişmiş, Almanya ve Avusturya-Macaristan’dan pozitif bilim, felsefe ve edebiyat alanları için profesör ve doçentler getirtilmiştir. 1914’e kadarki ikinci ıslahat sırasında öğretim kadrosu, Tıp Fakültesi müstesna olmak üzere, çoğu Alman olan yabancı profesörlerle Darülfünunun geniş alanda takviyesi suretiyle Nazır Şükrü Bey’in zamanında teşkilatlanmıştır. Nazır Şükrü Bey, Edebiyat Fakültesine 10, Fen Fakültesine 6, Hukuk Fakültesine 4 Alman profesörü getirtmiş ve bunlar I. Dünya Savaşının sonuna kadar İstanbul’da kalmışlardır45.

Darülfünun I. Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan Milli Mücadeleye öğrenci ve öğretim elemanlarıyla gerek fiili, gerek sözlü olarak veya yazılı bildiriler yoluyla destek vermiştir. Darülfünunun bu dönemdeki olumsuz şartlara rağmen gelişimini sürdürmüştür. Darülfünun-ı Şahane, Cumhuriyet dönemine İstanbul Darülfünunu ismiyle girmiştir.

(62)

3 Mart 1924’te çıkartılan Tevhid’i Tedrisat Kanunu ile Cumhuriyet Dönemi’nde eğitim alanında yaşanacak gelişmelerin temeli atılmıştır. Kanunla eğitim öğretimde birlik sağlanması amaçlanmıştır. Darülfünun pozitif ilimlerin okutulduğu bir eğitim kurumu olarak, medreselerin etkisini azaltmıştı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ise medreseleri tamamen kaldırmıştır. Kanunda , üniversite eğitiminde geleceğe yönelik pozitif bilimlerin etkisinin artacağına ve eğitimin Maarif Vekaletince yürütüleceğine dikkat çekiliyordu. Bu kanunun maddeleri şöyledir: 46

Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur.(m.1)

Şeriye ve Evkaf Vekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese mektepler Maarif Vekaletine devir ve raptedilmiştir.(m.2)

46 TBMM Zabıt Ceridesi, Clt. 7, Devre 2 , içtima 2, (3.3.1924) TBMM Matbaası, Ankara, 1975, s.26

(63)

Şer’iye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekatip ve medrese tahsis olunan mebaliğ maarif bütçesine nakledilecektir.(m.3)

Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamat ve hutebat gibi hidematı diniyenin ifası vazifesi ile mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşad edecektir.(m.4)

Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye ile müştagil olup şimdiye kadar Müdafaa-i Milliye’ye merbud olan askeri rüşti ve idadiyelerle Sıhhiye Vekaletine merbut olan Darüleytamlar, bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber Maarif Vekaletine raptolunmuştur. Mezkur rüşti ve idadilerde bulunan heyeti talimiyelerin ciheti irtibatları atiyen aid olduğu vekaletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensub olan muallimler orduya nispetlerini muhafaza edecektir.(m.5).

Darülfünun, pozitif ilimlerin okutulduğu bir yerdir. Medreselerden ayrı bir kurumdur. Tevhid-i

(64)

Tedrisat Kanunu ile, Darülfünun tek yükseköğretim kurumu olarak daha fazla önem kazanmıştır.

Tevhid-i Tedrisat kanunu ile medreselerin bıraktığı boşluğu doldurmak için aynı yıl Darülfünuna bir İlahiyat Fakültesi eklenmiştir.(1924) 47

Günümüzde Milli Talim ve Terbiye Kurulu olarak geçen heyet, Tevhid-i Tedrisat Kanunun yürütülmesi ile ilgili kurulmuştur. Bununla birlikte daha farklı kuruluş amaçları da bulunmaktadır.

Mustafa Necati’nin Maarif Vekilliği döneminde (20.12.1925 :1.1.1929) oluşan Milli Talim Terbiye Heyeti’nin amaçları arasında, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ödünsüz uygulamak ; karma ve laik eğitimi, zorunlu ilköğretimi yasalaştırmak; yatılı okullar açmak, eğitim-öğretim programları hazırlatmak; bakanlık örgütü yasasını öğretmeni sevindiren mutlu eden özlük yasalarını yürürlüğe koymak ; Ulusal Eğitim ve Öğretim işlerini özerk ve

47 Web İletisi, Hüseyin, Korkut, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Üniversite Reformları”

(Yayim.Meb.Gov.Tr/Dergiler/160/Korkut.Htm-07.09.2005-Web İletisi)

(65)

bilimsel bir merkezden yürütülmesini sağlamak olarak açıklanabilir. 48

Tevhid-i Tedrisat Kanununun oluşumunda katkısı olan, Ziya Gökalp’in kanunun gerekçesi ile ilgili görüşü şöyledir:

“Memleketimizde iki bakanlık var ki birbirleriyle işbirliği yapmadan eğitimle uğraşılıyor. Evkaf ve Eğitim Bakanlıkları, oysa idarede ve eğitimde birlik ilkeleri Evkaf Bakanlığının kendisine has okulları olmasına engeldir. Evkaf’ın idaresindeki okulları teftiş ve denetlemeye imkan yoktur. Çünkü devlet örgütü eğitim bakanlığına bu salahiyeti vermemiştir” 49.

Cumhuriyet sonrasında eğitimde önemli gelişmeler olmuştur. İlköğretim, yükseköğretim, halk eğitimi, meslek eğitimi , yayın ve eserler konusunda ve eğitimin hemen her alanında yenilikler yapılmıştır. 1928’de Harf İnkılabı yapılmış, okuma yazma

48 Ş. Yamaner, a.g.e, s.135

49 İlhan Başgöz , Türkiye’nin Eğitim Çıkmazı ve Atatürk, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara, 1995, s.76

(66)

seferberliği ile halkın eğitiminde ve okur yazar oranında artış yaşanmıştır.

Batının en ileri eğitim ve öğretim akımlarını ve anlayışlarını bize tanıtabilecek kitaplar tercüme edilmeye başlanmıştır. 1931ve 1932 yıllarında ise yayın sayısı çoğalıp, iki yılda 76 kitap çıkmıştır. 1928-1948 arasında yayınlanan 400’ün üzerinde kitap yayınlanmış bunlardan, 119’unu 11 kişi yazmış ve çevirmiştir. Bu eğitimcilerden bazıları: Sadrettin Celal Antel, M.Baha Arıkan, Hasip Ahmet Aytuna, Mustafa Rahmi Balaban, İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi isimlerdir.50

1923 yılında, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte eğitim alanında çalışmalar hızlanarak devam etmiştir. Fakat, eğitim alanındaki gelişmelerin tamamlanması uzun süren çabalar gerektirmekteydi. Cumhuriyetin ilk yıllarında, üniversite eğitiminin yetersiz olduğu bilinmektedir. Ayrıca bu dönemde, her alanda yaşanan inkılapların toplum tarafından anlaşılması güç

50 Y. Akyüz , “Türkiye’de Eğitimin Bilim Olarak Ele Alınışının Tarihçesi”, Eğitim Programları ve Öğretim, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1993,s.143

(67)

olmaktadır. Bu inkılapların yerleşebilmesi için, aynı zamanda Türk Dili ve Tarihinin iyi bir şekilde yeni nesle aktarılması gerekmekteydi. Bu nedenle üniversite eğitimi daha da önem kazanmaktaydı.

Dönemin siyasal, ekonomik, hukuki, kültürel değişmeleri gerçekleştirildiğinde toplumun yüzde onu bile okur yazar olmadığı için , bunların kitlelere benimsetilmesi ve kökleşmelerinde eğitimin oynayabileceği rol her zamankinden daha fazla anlaşılmış ve bu nedenle de eğitime çok önem verilmiştir.51

Cumhuriyet döneminde öğretmen yetiştirmeye ve mesleki eğitime önem verilirken okul sayısında da artış yaşanmıştır. Ayrıca bu dönemde Avrupa’ya gönderilen öğrenciler ilerleyen yıllarda eğitimlerini tamamladıkları zaman İstanbul Üniversitesi’nin öğretim elemanı ihtiyacını karşılamada önemli bir kaynak olmuşlardır. Bu dönemde Avrupa’ya giden öğrenciler arasında Ali Rıza Berkem (Prof. Dr.) ve Cahit Arf’da (Prof. Dr.) bulunmaktadır. Bununla ilgili Ali Rıza Berkem’in yazısı Avrupa’ya giden

(68)

öğrencilerde aranan şartlar hakkında bilgi vermektedir. Ayrıca o dönemde öğrencilerin hangi usullerle, Avrupa’ya gittiklerine dair bilgiler yer almaktadır.

İstanbul Üniversitesinin reformdan önceki işleyişi ve öğrenci kabulü ile ilgili yazı o günlerin eğitim yapısı hakkında bilgi vermektedir. Ali Rıza Berkem buna ilişkin hatırasını şöyle nakletmektedir.

“Atatürk, İstanbul Darülfünunu’nda bir reform yapmaya karar veriyor. Fakat reformu gerçekleştirmek için yeterli öğretim üyesi yok. Bunun üzerine, lise mezunları arasından en iyilerini aday seçip bir imtihanla Avrupa'ya gönderilmelerine emir veriyor. Bu üniversitenin temelini fen ve edebiyat fakülteleri oluşturduğundan, bu iki fakültenin çeşitli dallarında yetiştirilmek üzere eleman gönderilmiştir. Cahit de aday gösterilmiş olacak ki, benimle İzmir'de imtihana girdi. İmtihanı kazandık. Türkiye genelinde imtihanı kazananların sayısı 30 kadardı. Cahit dışında hepimizi Fransa'nın vilayet üniversitelerine gönderdiler. Cahit Paris'in, her bakımdan, havasına alışık olduğu için

(69)

onu, Fransa'nın ve dünyanın en ünlü üniversitelerinden biri olan Sorbonne'a gönderdiler. Bu, Cahit için büyük bir şans olmuştur.Bize verilen öğrenim programını zamanında tamamladığımız için yurda döndük, ben mezun olduğum İzmir Erkek Lisesi Fizik Öğretmenliği'ne, Cahit'de Galatasaray Lisesi Matematik Öğretmenliği'ne atandık. 1933 Üniversite Reformu'nda, ben Fen Fakültesi Kimya Enstitüsü'ne profesör muavini (sonradan bu unvan doçentliğe dönüştürülmüştür) olarak atandık. Bu arada, sınavsız doçent olanların üç yıl içinde doçentlik sınavını geçirmeleri hükmü getirildi. Doçentlik sınavı için bir doçentlik tezi gerekiyordu. Bunun üzerine Cahit ve ben, doktora yapmak üzere maaşımızla izin istedik. İznimiz çıktı. Cahit Almanya'ya Prof. Nasse'nin yanına, ben de eski üniversitem olan Montpellier Üniversitesi'ne gittim. 1939 yılında her ikimiz de doktoramızı tamamlayıp yurda döndük ve borcumuz olan doçentlik sınavımızı geçirdik.52

52 Web İletisi, Ali Rıza Berkem , Arkadaşım Ord.Prof.Dr.Cahit Arf’ın Arkasından, Cahit Arf Anısına.Htm (2.9.2005, )

Referanslar

Benzer Belgeler

Amasya’da yaşama süresine göre katılımcıların üniversitelerinin şehirde en çok neyi değiştirdiğine ilişkin değerlendirme düzeyleri arasında anlamlı bir

Bu nedenle meyve ağaçlarında su düzeninin kurulması, özellikle kurak bölgelerde, yani su faktörünün meyve ağaçlarının gelişme ve verimliliklerinde minimum

Kurak iklimli yerlerde yaz aylarının şiddetli kurak periyotlarında meyve ağaçlarının yedek besin maddelerini ağır bir şekilde toplamağa devam ederek

- Sizin buralara gelip Robinson gibi tek başınıza ya­ şamanıza eski karınız mı, Nur Yoldaş mı, çocuklarınız mı, kim neden

Bu mesele, sonradan İsrail’in Tanrı’sına ve İsa’ya iman eden öteki uluslardan (gentiles) insanların Musa Yasası’nın kurallarına da riayet edip etmeyecekleri

‘.s Wesen’ kavramı, yine Heidegger’in kendi metninde klasik öz (ne- olma, nelik, essentia) tanımlarına karşı çıktığı gibi, genelde fiilden isim olarak,

Burak ve Erbil resimlerini Ayvalık’ta sergiliyor # GEÇENLERDE YİTİRDİĞİMİZ RESSAM PEKER'İN BAŞLATTIĞI «AYVALIK SANAT ETKİNLİKLERİ» BU YIL DA

Eğer Park Otel ayakta kalırsa ve ister otel olarak, isterse herhangi bir başka amaçla kullanılmaya başla­ nırsa, yakın gelecekte bu kez tüm Ayazpaşa semti ve