• Sonuç bulunamadı

1951 / 137 numaralı (1810-1811 M. tarihli) Trabzon Şeriyye sicili / 1951/137 numbered (1810-1811 m. dated) the Trabzon shar'iyyah registry

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1951 / 137 numaralı (1810-1811 M. tarihli) Trabzon Şeriyye sicili / 1951/137 numbered (1810-1811 m. dated) the Trabzon shar'iyyah registry"

Copied!
390
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

1951/137 NUMARALI (1810-1811 M. TARİHLİ ) TRABZON ŞER'İYYE SİCİLİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK Yalçın BAZNA

(2)

FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

1951/137 NUMARALI (1810-1811 M. TARİHLİ ) TRABZON ŞER'İYYE SİCİLİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN HAZIRLAYAN

Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK Yalçın BAZNA

Jürimiz, ……… tarihinde yapılan tez savunma sınavı sonunda bu yüksek lisans tezini oy birliğ/ oy çokluğu ile başarılı saymıştır.

Jüri Üyeleri: 1. Prof. Dr. 2. 3. 4. 5.

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun …………. tarih ve ……… sayılı kararıyla bu tezin kabulü onaylanmıştır.

Prof. Dr. Enver ÇAKAR Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(3)

1951/137 Numaralı (1810-1811 M. Tarihli ) Trabzon Şer'iyye Sicili

Yüksek Lisans Tezi

Yalçın BAZNA Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tarih Anabilim Dalı Elazığ-2013 Sayfa: VIII + 381

Şer’iyye Sicilleri Osmanlı tarihi açısından birinci elden kaynaklardır. Bu açıdan Yüksek Lisans Tezi olarak 1951/137 Numaralı (1810-1811 M. Tarihli) Trabzon Şer'iyye Sicilini çevirmeye çalıştık. Bu çalışma 1810-1811 tarihleri arasında Trabzon tarihinin ekonomik, idari, sosyal ve hukuki yönlerini sunmak için ortaya konulmuştur.

Tez dört bölümden meydana gelmektedir. Tezde öncelikle Şer’iyye Sicillerinin tanımı, önemi ve ihtiva ettiği belge çeşitleri gibi konular hakkında kısaca bilgiler verilmiştir. Daha sonraki bölümlerde kısaca belge özetleri verilmiş ve metnin transkripsiyonu yapılmıştır. Defterde 551 belge bulunmaktadır. Çalışmadaki toplam 551 belgenin içeriğinde nikah hücceti, tereke tesbiti, ihtida hücceti, ibra hücceti, vasi hücceti, vakfiye hücceti gibi konular bulunmaktadır. Bunlar içerisinde nikah hücceti belgelerin çoğunluğunu oluşturmaktadır.

(4)

Master Thesis

1951/137 Numbered (1810-1811 M. Dated) the Trabzon Shar'iyyah Registry

Yalçın BAZNA

The University Of Firat The Institute of Social Science

The Deparment of History Elazığ-2013 Page: VIII + 381

Shar'iyyah Registries are primary sources for the history of the Ottoman. In this respect, we tried to turn the Shar’iyyah registry of Trabzon as Master's Thesis 1951/137 Numbered (1810-1811 M. Dated). This study is carried out in order to present the history of Trabzon economic, administrative, social and legal aspects between the years 1810-1811.

Thesis consists of four chapters. İn thesis firstly is given briefly information about issues such as definition, importance of Shar'iyyah Registries and types in terms of contents. In the following sections a brief summary of the document was issued, and the transcription of the text. This document contains 551 pieces.

These total 551 pieces includes the following topics: wedding ceremony, fixing and dividing inheritance, changing the religion, fixing script, tutelar script, foundation script. Wedding ceremony constıtutes most of these documents.

(5)

ÖZET ... II ABSTRACT ... III İÇİNDEKİLER ... IV KISALTMALAR ... VII ÖNSÖZ ... VIII GİRİŞ ... 1

1.TARİHİ KAYNAK OLARAK ŞERCİYYE SİCİLLERİNİN ÖNEMİ ÜZERİNE 1 BİRİNCİ BÖLÜM 1. OSMANLILARDA KADI VE KADILIK MÜESSESESİ ... 3

1.1. Osmanlı’da Kadı’nın Uyması Gereken Bazı Kurallar ve Kadı’nın Görevleri ... 4

1.2. Kadı’ların Tayini ... 5

1.3. Kadı’nın Görevleri ... 6

1.3.1. Kadı’nın Adli Görevleri ... 6

1.3.2. Kadı’nın Mülki Görevleri ... 7

1.3.3. Kadı’nın Beledi Görevleri ... 8

1.3.4. Kadı’nın Mali Görevleri ... 8

1.4. Osmanlı Devleti’nde Muhakeme Usulü ve Şerc iyye Mahkemeleri ... 9 1.5. Mahkeme Görevlileri ... 11 1.5.1. Naib ... 11 1.5.2. Başkatib ve Katibler ... 11 1.5.3. Mukayyid ... 12 1.5.4. Fetihhan ... 12 1.5.5. Muhzırbaşı ve Muhzırlar ... 12 1.5.6. Mahkeme İmamı ... 12

1.6. Kadıya Mülki Görevlerinde Yardımcı Olan Diğer Görevliler ... 13

1.6.1. Subaşılar ... 13

1.6.2. Yasakçılar (Asesler) ... 13

1.6.3. Kale Dizdarı (Kale Muhafızı, Kale Serdarı) ... 13

(6)

2. ŞERCİYYE SİCİLLERİNİN TÜRK KÜLTÜRÜ AÇISINDAN ÖNEMİ ... 15

2.1. Şerciyye Sicillerinin Muhtevası ve İhtiva Ettikleri Belge Çeşitleri ... 16

2.1.1. Hüccetler (Senadat-ı şer’iyye) ve özellikleri ... 18

2.1.2. İlamlar ve Özellikleri ... 19

2.1.3. Ma’ruz ... 21

2.1.4. Müraseleler ... 21

2.1.4.1. Sadrazam, Beylerbeyi ve Kazaskerden Gelen Buyruldular ... 22

2.1.4.2. Padişahtan Gelen Emir ve Fermanlar ... 22

2.1.4.3. Telhis ... 22 2.1.4.4. Takrir ... 23 2.1.4.5. Şukka ... 23 2.1.4.6. Müzekkire ... 23 2.1.4.7. Temessük ... 24 2.1.4.8. Tereke ... 24 2.1.4.9. Narh ... 24 2.1.4.10. Tevzi Defterleri ... 24 2.1.4.11. Arzuhal ... 24 2.1.4.12. Vakfiye ... 25 2.1.4.13. İlmühaber ... 25

2.2. Şer’iyye Sicillerinin Kültür Tarihimiz ve Folklorümüz Açisindan Genel Bir Değerlendirilmesi ... 25

2.2.1. Hukuk Tarihimiz Açısından Önemi ... 26

2.2.2. İktisat Tarihimiz Açısından Önemi ... 28

2.2.3. Askeri Tarihimiz Açısından Önemi ... 28

2.3. Trabzon Şeriyye Sicilleri ve 1915/137 Numarali (1810-1811 Miladi Tarihli) Trabzon Şer’iyye Sicilinin Tanitimi ... 29

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. 1915/137 NUMARALI (1810-1811 MİLADİ TARİHLİ) TRABZON ŞER’İYYE SİCİLİ DEFTER’İNİN ÖZETLERİ………..33

(7)

4. 1915/137 NUMARALI (1810-1811 MİLADİ TARİHLİ) TRABZON ŞER’İYYE

SİCİLİ ... 81

SONUÇ ... 379

KAYNAKÇA ... 380

(8)

a.g.e : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale

b. : Belge

C. : Cilt

H. : Hicri

İ.A : İslam Ansiklopedisi

M. : Miladı No. : Numara S. : Sayı s. : Sayfa TTK. : Türk Tarih Kurumu vb.: : Ve benzeri vs. : Ve saire yy. : Yüzyıl

(9)

Şer’iyye Sicilleri (Kadı Sicilleri) Osmanlı Mahkemelerinin başı olan Kadılar veya Naibler tarafından tutulmuşlardır. Osmanlı şehirlerinde görev yapan kadılar hukuki yetki ve görevleri yanında idari, askeri, mali ve beledi gibi görevleri de deruhte etmekteydiler. Bu nedenle Şer’iyye Sicilleri merkezden gelen ferman, berat, mektup, pusula ve benzeri resmi yazıları ihtiva etmektedir. Bunun yanı sıra Şer’iyye sicillerinde mahalli konularla ilgili mahkeme tarafından çözümlenen hukuki, idari, askeri, mali ve beledi konular da yer almaktadır. Yine anlaşmazlık davaları vekil, vasi, nazır, kayyım tayinleri, nafaka bağlanması, evlenme-boşanma hüccetleri, cürüm ve cinayet davaları, asker alımı, canlı hayvan, hububat ve zahire satışı, mevsimlere göre bütün yiyecek maddesi ve eşyalara narh verilmesi, dini ve sosyal yapıların inşa ve tamiri, yol, kaldırım, köprü, suyolu inşaa ve tamirleri, devlet görevlilerinin tayin ve azilleri, vergilerin tarh ve tevzi edilmesi, sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, şehirlerin nüfus durumları, ekonomik faaliyetleri ve benzeri gibi pek çok konuyu da ihtiva etmektedir. Bu özelliklerinden dolayı Şer’iyye Sicilleri Osmanlı Tarihi çalışmalarında hem birinci elden ana kaynaklardır hem de tarih çalışmalarına yeni bilgi ve görüşler de getirmektedir.

Bu çalışmada 1951/137 Numaralı (1810-1811 M. Tarihli ) Trabzon Şer'iyye Sicili’nin tarnskripsiyonu ve tahlili yapılmıştır. Belgeler okunurken son derece titizlik gösterilmesine rağmen bazı sayfalar silik çıktığından, belgelerde okunamayan kelimelerin bir kısmını belgeler arası karşılaştırmalar ile tesbit edilmeye çalışılmıştır. Özellikle yer isimleriyle ilgili olanlar ile okunuşunda emin olunmayan kelimeler soru işaretleri ile gösterilmiştir. Okunamayan kısımları ise (…..) şeklinde metinde gösterilmiştir.

Çalışmam esnasında yardımlarını gördüğüm danışman hocam Prof. Dr. İbrahim YILMAZÇELİK’e ayrıca yaşamım boyunca desteklerini her zaman gördüğüm tüm aile bireylerime teşekkürlerimi borç biliyorum.

(10)

1.TARİHİ KAYNAK OLARAK ŞERCİYYE SİCİLLERİNİN ÖNEMİ ÜZERİNE

Tanım: Kadıların verdikleri iclam ve hüccetlerle birlikte görevleri gereği

tuttukları çeşitli kayıtları ihtiva eden defterlere şerciyye sicilleri denir. Ayrıca bu

defterlere kadı defteri, mahkeme defteri ve zabt-ı vekayi sicilleri de denir.

Tarihin sosyal bilimler içindeki işlevi oldukça geniştir. Bilindiği üzere tarih; insan topluluklarının geçmişte meydana getirdikleri olayları yer ve zaman illiyet prensibi dâhilinde anlatan bir bilim dalıdır. Bu haliyle bütün olarak insanlığın geçmişini ifade etmektedir1.

Tarihin materyali ve hedefi insan olduğuna göre, insanı ilgilendiren her şey tarihi de ilgilendirir. Gelecekte de insanı ilgilendirecek her şey tarihin konusu olacaktır. O halde tarih sadece geçmişteki siyasi olayların yekûnu olmayıp, geçmişte insanı ilgilendiren her şey (siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel, hukuk, sanat, mimari, eğitim)dir. Tarih tüm bu bilim dallarını kapsar. Kısacası tarih zikredilen bu ilim dallarının geçmişinin, insanlığın medeniyet yolunda gösterdiği gayret ve ortaya koyduğu eserler bütünüdür2

.

Her şeyden evvel tarihi araştırmalarda belge ve bilgi çok önemlidir. Nitekim belgeler bizlere geçmiş hakkında şahitlik etmektedir. Ancak tarih birinci elden kaynaklara başvurursa yani belgelerden faydalanırsa geçmişi aydınlatabilir.

Hz. Peygamberimize 622 senesinde peygamberlik gelmesinden sonra İslamiyet yaygınlaşmış ve bununla birlikte İslam hukuku da zuhura gelmiştir. Bu hukukun diğer bir adı da fıkıhtır. Fıkıh ilminin ibadat, muamelat, münakehat ve ukubat diye başlıca dört esas şubesinde toplanan dini, hukuki ve cezai konular, İslam Hukuku’nun değişmez konuları olmuş ve günümüze kadar gelmiştir3

.

1. İbadat: Tamamen uhrevi olup, namaz, oruç, hac, zekât vs. gibi ibadetle ilgili konulardır.

2. Muamelat: Miras, tereke, vesayet, satış, kefâlet, vakıf, borçlanma, yemin vs. gibi hukuki konular üzerinde yapılacak şerci işlemlerdir.

1

Öztürk, M., Tarih Felsefesi, Elazığ, 1999, s.3.

2 a.g.e., s. 4.

3 Halaçoğlu, A., 381 Numaralı Harput “Macmuretü’l-Aziz” Şerciyye Sicilleri (M. 1866-1868), Yüksek

(11)

boşanma, tecdid-i nikah vs. gibi konuları içine alır.

4. Ukubat: Dinen ve şercen yasak olan fiillerin işlenmesinden, dini vecibelerin yerine getirilmesinden veya katl, darb, yol kesme, gasb, dolandırıcılık, hıyanet, yalancılık, hırsızlık gibi kötü ve kamu için zararlı suçların irtikâbından dolayı tatbiki lüzumlu görülen hapislik, kısas, idam gibi cezai konu ve hükümlerdir.

Her biri teferruatlı ve çok girift bazı meseleleri ihtiva eden tüm bu konular üzerinde halkın dava ve müsamahalarını hal ve feshetmek keyfiyetine fıkıh dilinde “kaza” denir. Bu işlerle mükellef bulunan ve şimdiki hâkimlerin mevkiinde çalışan memurlara kadı; kadının bulunmadığı veya bulunamayacağı hallerde ona vekâlet eden, daha açık bir ifadeyle, onun adına vazife gören kimselere naib, kadıların veya naiblerin bizzat kaza işleriyle meşgul bulundukları, eski tabirle İcra-yı Ahkâm-ı Şerc

iyye eyledikleri resmi daireye ise şerciyye mahkemeleri denirdi.

Müslüman bir devlet olarak kurulan Osmanlı Devleti, zamanla teşkilatlanarak çok karmaşık; fakat çağına göre çok üstün bir sistem oluşturmuştur. Merkeziyetçi ve otoriteye dayalı olan devletin temelinde Türk devlet geleneği ile İslam Hukuku’nun prensipleri hakimdi. Böyle bir yapıya sahip devlette adalet örgütünün ve kadılık kurumunun önemi de büyüktü.

Osmanlı Devleti’nde tüm problemler şerci mahkemelerde İslam hukuku

prensiplerine göre çözümlenirdi. Ancak bu durum Tanzimattan sonra değişikliklere uğramıştır. Daha doğrusu adli alanda yeni bazı reformlar yapılmıştır. Şerc

iyye mahkemelerinde sadece şahıslar arasındaki anlaşmazlıklar değil, şehir ve kasabaların belediye ile ilgili alım-satım, vekâlet, veraset, vasi tayini gibi konuların resmiyete geçirilmesi işlemleri de görülürdü. Söz konusu şerci mahkemelerin başındaki kadılar,

medreseden yetişirlerdi. İstanbul’un fethinden sonra, İslami bir kurum olan medreseler, hızla gelişmiştir. Başlangıçta medreselerin eğitim seviyesi oldukça iyi olmasına rağmen, özellikle 16. yy’ın sonlarından itibaren devlet bünyesinde umumi bir bozulma baş göstermiş; hatta alınan tedbirler bile bunu önleyememiştir. Böylece medreseler kendisinden bekleneni veremez duruma gelmişlerdir4. İşte o günün mahkeme

zabıtlarının tutulması ile şerci mahkeme sicilleri meydana gelmiştir5

.

4Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Devleti İlmiye Teşkilatı, Ankara, 1965, s.83. Burada kadılık müessesesi

oldukça ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.

(12)

1. OSMANLILARDA KADI VE KADILIK MÜESSESESİ

Kadılık İslam ortaçağında ortaya çıkan bir idari ve adli görevdir. Kadının sosyal ve idari faaliyetleri değerlendirilirken 14 asırlık İslam tarihi göz önüne alınmalıdır. Bilindiği gibi İslam hukuk tarihinin merkezinde kadılık vardır. Osmanlı Devleti’nde ise kadı genişleyen görevleri ile son Osmanlı çağına kadar en önemli mülki amir ve yargıçtır. Fakat bu görevin her toplumdaki evrensel bir ihtiyaca cevap verdiğine ve kamu otoritesi denen alanı kapsadığına şüphe yoktur. Toplumlar yargı erkini ve görevini bir makama devretmek zorundadırlar ve bu makam devamlılık, ayrıcalık, muafiyet ve otorite ile donatılmalıdır6

. Osmanlıda da durum bu şekilde olmakla birlikte kadı, kaza idaresinin başı olup, mutlaka yüksek dereceli bir medreseyi bitirmiş ve belli müddet Edirne, Konya, Sivas, Bağdat gibi büyük şehirlerde danişmend olarak hizmet vermiş kişiler arasından tayin olurdu. Kadı ancak görevine iki sene müddetle atanabiliyordu. İki yılın sonunda İstanbul’a giderek mülazemetle beklemesi gerekiyordu. Bu durumda 30 sene kadılık yapan bir kişinin 10 senesi maaşsız hizmet denen mülazemetle geçiyordu7. Görev süresinin iki yıl

olarak belirlenmesinin en büyük amacı ise birer devlet memuru olan kadıların bulundukları yerlerde rüşvet ya da iltimas yolu ile mal-mülk edinmeleri ve bu suretle zenginleşmelerini önlemekti. Kadıların maaşları devlet tarafından görev yaptıkları yerin büyüklüğüne göre verilirdi. Anadolu tarafındaki kadılar Anadolu kazaskerine, Rumeli tarafındakiler ise Rumeli kazaskerine bağlıydılar. Kadılara devlet tarafından lojman ve vasıta sağlanmakta kullanılan tüm kırtasiye malzemeleri devlet tarafından karşılanmaktaydı8

.

Osmanlı Devleti’nde kadılar ilmiye sınıfındadırlar. Adaletin teminatçısı olarak kadılar, Osmanlı Devleti’nde kadılık müessesesinin başına geçmek için bazı hasletlere sahip olmaları gerekiyordu. Bunlar;

1. Müslüman ve adil olmalarıdır. 2. Reşid ve hür olmalarıdır.

6 Ortaylı, İ., Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’nde Kadı, Ankara, 1994, s.7. 7 Uzunçarşılı, İ. Hakkı ,Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, TTK, Ankara, 1998, s.91. 8Ünlü N., 73 Numaralı Konya Şerciyye Sicili (1834-1837), XX. Semineri Elazığ, 2004. s.4.

(13)

4. Tarafsız olmalıdır.

5. Yeterli derecede hukuki bilgiye sahip olmalıdır. 6. Erkek olmalıdır.

7. Dürüst, vakarlı vs. olmalıdır. 8. Kör olmamalıdır.

9. Sağır ve dilsiz olmamalıdır. 10. Günahkâr olmamalıdır.

Kadının azlinde de bazı durumlar vardır ki bunlar: 1. Aklını ve temyiz kabiliyetini kaybetmesi

2. Görevinde irtikap yoluna sapması veya kanunu ihlal etmesi 3. İmanını kaybetmesi

4. Yolsuzluğunun anlaşılması

5. Bilgisizliği anlaşılır veya bizzat kendisi açıklarsa dünyevi otorite onu azledebilir. İmam veya onun adına yetkili amirlerce atanmayan kadının görevine başlaması imkânsızdır9

.

İlk Osmanlı sivil idare taksimatı kadılıklar şeklindedir; sancak, tamamıyla askeri bir teşkilat kademesi olup, rejim bu haliyle, Selçuklu sultanlığının divan dairesine giren yerlerde tatbik edilen sistemin aynıydı10. Burada şunu da belirtelim ki Osmanlı Devleti,

devrine göre gerçekten de oldukça hızlı işleyen bir adli teşkilat kurmuştur. Nitekim Osmanlılarda gecikmiş adalet zulüm kabul edilirdi11

.

1.1. Osmanlı’da Kadı’nın Uyması Gereken Bazı Kurallar ve Kadı’nın Görevleri

Osmanlı Devleti’nde kadı kaza işlerinin birinci dereceden sorumlu kişisi olmasından dolayı uyması gereken bazı kurallar vardır. Bunlar şunlardır:12

1. Kadı, yargılama meclisinde; alışveriş, taraflardan biri veya bir başkasıyla şakalaşma gibi mahkemenin vakarını zedeleyecek fiil ve hareketlerden şiddetle kaçınacaktır. Bu sebeple elbisesini, kapıcısını, oturacağı yeri ve benzeri işleri adaletin vakarını zedelemeyecek şekilde tanzim etmelidir.

9

Çelik, B., 6 Numaralı Eğin Şerciyye Sicili (M. 1842-1848), Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, 2003, s.4.

10 Akdağ, M., Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, I. Cilt, İstanbul, 1995, s.227.

11 Ünal, M. A., “Fetih, Fatih, Gençlik”, Tarihçi Gözüyle Olaylar ve Türkiye, Isparta, 1988, s.76-77. 12 Çelik, B., a.g.e., s.5.

(14)

3. Kadı, hasımlar arasında din, dil ve ırk farkı gözetmeksizin, adalet ve hakkaniyetle karar vermelidir. Taraflardan bir eşraftan diğeri avamdan, biri küçük diğeri büyük, biri Müslüman ve diğeri Gayrimüslim olsa bile, yargılama esnasında tarafları oturtmak, taraflara bakmak ve söz söylemek gibi bütün muamelelerinde tam bir eşitlik içinde hareket edecektir.

4. Kadı, icra makamının başı olan sultanın vekilidir. Bu sebeple müvekkilinin kamu yararı amacıyla koyduğu kayıt ve sınırlara riayet edecektir.

5. Kadı, lehine şahitlikleri caiz olmayan hasımları lehine karar veremez. Yani usulü, fürûu, karısı dava konusu malda ortağı, hizmetlisi ve maişetini temin ettiği şahıslar lehinde karar veremez.

6. Kadı, davaları görürken kronolojik olarak sıraya riayet etmelidir. Ancak sonradan gelen bir davanın acilen çözümlenmesinde amme maslahatı görülürse, onu takdim edebilir.

7. Kadı, üzüntülü, kederli, aşırı sevinçli, aç, susuz, aşırı tok ve sıhhatli düşünmeye mani olacak benzer hallerdeyken zihni karışık olarak karar vermeye kalkışmamalıdır.

8. Kadı, ihtiyaç duyduğunda ehliyetli şahıslardan hukuki mütalaa ve fetva isteyebilir.

9. Kadı, taraflara ve şahitlere telkinde bulunamaz. Yalnız noksan ve müphem olan cihetleri istizah eder.

10. Kadı, tetebbu ve tekikatta bulunmakla beraber, işleri uzatmayıp kısa bir müddette intaç etmelidir.

1.2. Kadı’ların Tayini

Osmanlı Devleti’nde kadıları yetiştiren kaynak, medreselerdi. Medreseleri bitiren yani icazet alanlar icazet alış sırasına göre “Mutlab defteri” denilen deftere yazılırlar ve bunlara “mülazım” denilirdi. Mülazımlar eğer “yargı” mesleğini seçerlerse en küçük idari birlikten başlamak şartıyla kadı olarak tayin edilirlerdi13

.

XIV. asırdan XVI. asrın ortalarına kadar bütün kadıları tayin yetkisi Rumeli ve Anadolu Kazaskerine aitti. XVI. yy’ın ikinci yarısından sonra “mevali” denilen büyük kadıların tayin yetkisi Şeyhü’l-İslamlara verildi, diğer kadıların tayin yetkisi ise yine

(15)

“akdiye defteri” veya “ruznamçe” denen hususi bir defter tutuyorlardı. Sonradan tüm ilmiye sınıfındaki tayin değişikliklerinin kaydedildiği “tarik defterleri” tutulmaya başlandı14

.

Kadılar padişah beratı ile tayin edilmekteydi. İlmiye mesleğine mensup olanların tayin yetkisi gibi azl ve nakil işlemleri de Anadolu ve Rumeli Kazaskerlikleri dairelerinde görülürdü. Kadı mesleğe girmek için mutlaka bu dairelerden birine girmeliydi. Bir kadı bu dairelere kaydolup ruzname defterine kaydolmamışsa elindeki berat iptal edilirdi.

1.3. Kadı’nın Görevleri

1.3.1. Kadı’nın Adli Görevleri

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin taşraya atadığı iki idareciden biri kadıdır. Kadı, mahkemede yargının başı olup, tüm davalarda adaletin tecellisine uğraşmaktaydı. Mahkemelerde şuhudu’l-hal denilen ve davaların önemine göre sayıları azalıp artan, karmaşık durumlarda kadının bilgisinden istifade ettiği ve sonuçlanan davaların altına imzalarını koyan jüri nevinde ayrıca bir meclis vardı. 1838 yılında yürürlüğe giren ilmiye ceza kanunnamesinde kadıların hali zor durumlarda müftülere, müderrislere, nakibü’l-eşraf kaim-i makamlarına danışmalarını, buna rağmen davayı çözümleyemezlerse İstanbul’a sormaları hükmü bulunmaktadır15. Burada şunu da ifade

edelim ki Osmanlı Devleti’nde adaleti dağıtan mahkemeler gece gündüz açık bulunmaktaydılar. Kadının kararı olmadıkça da hiç kimse cezalandırılamazdı. Kararlarında da tamamen bağımsızdırlar. Hüküm ve kararlarında hiç kimseye danışma mecburiyetinde olmadıkları gibi yanlış içtihat ve kararlarından dolayı tenkit de edilemezlerdi16. Fakat ahkâm-ı şerciyyeyi tedvin ve mahkeme görevlerini ifa ederken bu hususlarda nasıl davranacaklarını bilen, eksiksiz, sûkuk ve fıkıh bilgisine sahip kişilerden seçilen kadıların Tanzimat’tan sonra muhtelif eserlerde neşrolunan mecelle ve bazı kanunnamelerde belirtilen esaslara riayet ettiklerini görüyoruz.

Kadı’nın başında bulunduğu mahkemede nikah akdi, boşanma vasi ve nazır tayinleri, nafaka bağlanması, kaybolan kişin mallarına kayyım tayin edilmesi, yetim

14

a.g.e., s.69.

15 Özdemir, R., XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, 1998, s.185.

16 Ünlü, N., 73 Numaralı Konya Şerciyye Sicili (M. 1834-1837), Yüksek Lisans Semineri, Elazığ, 2004,

(16)

içinde bulunan insanların dil, din, mezhep ve renk ayrımına bakılmaksızın aralarında doğabilecek her türlü anlaşmazlıkların çözümlenerek hükme bağlanması, ölen kişilerin terekelerinin yazılarak taksim edilmesi vb. çok değişik davalar görüşülüp karara bağlanırdı17. Ayrıca burada şunu da ifade edelim ki : “kadıların her türlü muamelatını

şerc

iyye sicillerinden takip etmek mümkün olmasına rağmen, ehl-i örfün muamelat ve icraatının sistemli bir şekilde topluca takip edilebilecek defter veya kaynaklar ya yoktur ya da bugün mevcut değildir18. Ayrıca kadılar en ücra köşelere de naibler atarlardı ve

oradaki hadiselerden naibleri vasıtasıyla haberdar olurdu ve hususi ve amme hukukuyla alakalı meseleleri sicillerine kaydederdi.

1.3.2. Kadı’nın Mülki Görevleri

Kadıların mülki görevlerde de bulunmaları onların ister istemez şehirdeki diğer görevlilerle de ciddi bir işbirliğine sokmaktadır. Kadılar, şehrin asayişinden, esnaf loncalarının denetiminden, üretimden, Pazar yerlerinin kontrolünden, narh ve fiyatların kontrolünden, vakıfların denetiminden ve kontrolünden, okul ve camilerin yönetiminden de birinci dereceden sorumluydular. Aslında kadıların mülki görevlerine baktığımız vakit yine hukuki yapısı ön plandadır. Örneğin İslam hukukunun muamelat kısmına taalluk eden ve bugün noterlerce ifa edilen her türlü kefalet, vekâlet, mukavele ve borçlanma gibi akitler de kadılar tarafından yerine getirilir ve bunlar kadı sicillerine kaydedilirlerdi. Ayrıca kadılar bulundukları bölgelerdeki tüm vakıf, mukataa ve tımarın da murakıbıydılar ve buralarda meydana gelen yolsuzluklar hakkında karar verirler ve gerektiğinde de Divan-ı Hümayun’a arzuhalde bulunabilirlerdi. Kadının mülki açıdan bir görevi de Ordu-yı Hümayun’un seferde bulunduğu bölgenin kadıları da orduyla birlikte sefer görevi alırlardı. Bunlar menzillerin tanzimi, sefer kaçaklarının tedibi, ordunun iaşe ve mühimmatının takviyesini yaparlardı. Eğer bu hususta ihmalkârlıklarda bulunurlarsa muaheze edilirlerdi. Kadılar, ayrıca esnaf loncalarına esnafın isteğine bağlı olarak esnaf şeyhi de atamaktaydılar.

Bilindiği üzere kadılar bulundukları bölgede devletin en güvenilir kişileri olduklarından, merkezden yazılan ferman, berat ve çeşitli yasaklar (tütün, içki) da doğrudan doğruya kadıya bildirilirdi. Kadı da hem bunların gereğini yapardı ve hem de

17 Özdemir, R., a.g.e., s.186.

(17)

teftiş etmek üzere zaman zaman ilmiye ricalinin tayin edildiğini görmekteyiz ki bunlar daha çok kadılardı. Yani böylece kadı beylerbeyi, sancakbeyi, voyvoda vs. gibi kimseleri teftiş ettiği görülmektedir.

1.3.3. Kadı’nın Beledi Görevleri

Kadıların çok önemli vazifelerinden biri de bugünkü belediye hizmetlerini görmüş olmalarıdır. Ancak bugünkü manada bir teşkilat yoktur. Osmanlı’da 1855 tarihine kadar devam eden bu hizmette kadılar bilhassa narhların tespiti, esnafın teftişi, ihtikâr ve iddiharın önlenmesi hususunda önemli vazifeler görmüşlerdir. Bunun dışında şehrin alt yapısını temsil eden içme suyu, kanalizasyon ve yol şebekesini düzenlemek, genel olarak şehrin temizliğini sağlamak, yol, köprü, han, hamam gibi sosyal ihtiyaçları belirleyip inşa etmek, şehrin imar planını hazırlamak, şehrin iaşesini tespit edip sağlamak, gerekli görülen kurumların atamalarının yapılmasını sağlamak gibi görevleri de vardır. Ayrıca kadılar, bulundukları bölgenin en önde gelen simalarından olmaları ve seyfiye mensuplarından daha çok halkla iç içe olmalarından dolayı yangın, zelzele, uzun kış, kuraklık, Ramazan ve bayramların ilanı gibi mevzularla da tabii olarak ilgileniyorlardı. Dolayısıyla kadı sicillerinde bunlar da vardır. Bu arada kadıların ifa ettikleri ehemmiyetli bir vazife de arazi ve emlak alım-satım işleriyle meşgul olmalarıdır. Bu muameleden “Resm-i Tapu” adıyla bir de vergi alınır ve muamele zabıt tarzında kadı sicillerine kaydedilirdi.

1.3.4. Kadı’nın Mali Görevleri

Kadının mali görevlerinin başında “Avarız haneleri”nin kaydı ve muhafazası ve bu vergilerin toplanması gelmektedir. Kadı’nın bir diğer mali görevi de para rayicine dikkat etmektir. Rayicden fazlaya sikke mübadelesini önlemek; tedavülde kalp veya kırık sikke bulunmasına mani olmak, bu işlerle uğraşanları cezalandırmaktır. Merkezi hükümet bu konudaki emirlerini beylerbeyi, sancakbeyi ve kadılara hitaben yazardı. Mukataaya verilecek yerler için mukataa sahibine iltizam tezkiresi vermek ve mukataa beraatının kaydı kadı’nın göreviydi19

.

Osmanlı iktisadiyatının temel özelliklerinden biri de iaşedir. İaşe, iktisadi faaliyete tüketici açısından bakan iktisadi görüşün dayanağıdır. Buna göre iktisadi

(18)

hizmetlerin, mümkün olduğu kadar bol, kaliteli ve ucuz olması, yani piyasada mal arzının mümkün olduğu kadar en yüksek düzeyde tutulması gerekir. İşte Osmanlı şehirlerinde bu uygulamayı yapan devlet görevlisi kadının bizzat kendisidir. Şehirlere gıda sağlamak ve bu gıdanın fiyatını belirleme işi de kadının sorumluluğudur. Bu amaçla narh sistemi Osmanlı iktisadında yerini almıştır. Fahiş kazancı engellemek ve esnafın mal üzerindeki belirleyiciliğini ortadan kaldırmak amacıyla narh sistemi uygulanmış ve malın fiyatını devlet adına kadı belirlemiştir. Narh fiyatları sancaklarda kadının başkanlığında esnaf temsilcileri ve şehir ileri gelenlerinden oluşan bir mecliste tespit ediliyordu20.

1.4. Osmanlı Devleti’nde Muhakeme Usulü ve Şerciyye Mahkemeleri

Osmanlı Devleti’nde şerci ve örfi davaların görüldüğü ve uygulandığı yere resmi

yazılar ve kanunnamelerde mahkeme veya Meclis-i Şer’ denilmektedir21

. Bu mahkemeler başlangıçta camilerde daha sonraları ise kadı’nın evinin bir köşesinde veya kadı’nın oturduğu evin yanında olurdu. Kadı taraflar arasında yapacağı yargılamayı açıkça icra eder ve herkes yargılamayı dinleyebilirdi. Ancak karardan evvel nasıl karar vereceğini belirtemezdi. Yargılama esnasında önce davacının iddiasını tekrarlattırırdı. Sonra davalıyı sorgulamaya çekerdi. Onun varsa itirazı ve saire dinlerdi. Davalı davacının iddiasını ikrar ederse, hakim onu ikrarı ile ilzam eder; inkâr ederse hakim davacından delil (beyyine) isterdi. Davacı beyyine ile iddiasını ispat ederse hakim davacının şahitlerini gizli ve açık tezyike ettirdikten ve şehadetleri makbul şahıslar oldukları ortaya çıktıktan sonra davalı aleyhinde karar verir. Davacı beyyine ile iddiasını ispat edemezse, davalıya yemin teklif ettirebilir. Davalı yemin ederse veya davacı yemin teklifinde bulunmazsa hakim davacıyı davalıya olan nizacından men eder.

Davalı yeminden kaçınırsa (nükul ederse), hakim yeminden kaçınması sebebiyle aleyhine karar verir. Bütün bu safhalardan sonra hüküm verilen kararı veya tutulan zabtı bir ilam veya hüccet şeklinde tanzim eder ve taraflara verir. Hüküm sebep ve şartları tamamsa hakimin kararı tehir etmesi caiz değildir. Kadın verdiği karara “kaza” veya

20

Öztürk, M., “Osmanlı İktisadından Fiyatları Etkileyen Unsurlar”, Prof. Dr. Şerafettin Turan Armağanı, Elazığ, 1996, s.227.

21 Genç, M., “Osmanlı İktisadi Dünya Görüşünün İlkeleri”, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve

(19)

dediğimiz mahkeme jürisi de hazır bulunmaktaydı. Bu kişilerin mahkemede hazır bulunmaları adaletin güvenirliği yönünden iyi olmakla birlikte kaza-i hizmet, ücrete tabi tutulduğundan bu durum mahkemeye işi düşenlere pahalıya mal olabiliyordu. Çünkü alacakları hüccet veya diğer belgeler için kâtibiye, hüddamiye, ihzariye gibi harçları ödemek zorundaydılar23

.

Mahkemede diğer fukahanın ve dinleyicilerin hazır bulunması temel prensiptir24

. Nitekim İslam hukukçularına göre açıkça cereyan etmeyen duruşma şaibelidir. Osmanlı kadısı yargılamayı Hanefi mezhebinin kurallarına göre yapar. Fakat davacı davasının diğer üç mezhepten birinin ahkâmına ve içtihadına göre yapılmasını isterse kadı buna uymak zorundadır. Mahkemelerde kadınlar için ya ayrı bir gün muhakeme yapılırdı ya da erkeklerden önce mahkemesi yapılırdı25

.

Osmanlı Devleti’ndeki şerciyye mahkemelerine gelince, şerc

iyye mahkemeleri daha önce vasıflarını ve derecelerini belirtmeye çalıştığımız kadı’ların şerci hükümlere

göre yargılama yaptıkları mahkemelerdir. Şerc

iyye mahkemelerini ifade için Mahkeme-i Şerc

iyye, Meclis-i Şer, Meclis-i Şer-i Enver veya nebevi gibi tabirler kullanılmaktadır26. Bilindiği üzere Osman Bey beyliğini teşkilatlandırırken ilk iş olarak kadı tayin etmiştir. Tespit edilebildiğine göre tayin ettiği ilk kadı Tursun Fakih idi. İlk dönemlerde Osmanlı kadıları Anadolu, Mısır, Suriye, İran ve Irak gibi İslam ülkelerindeki alim ve kadılardan seçilmiştir27

.

Zamanla Osmanlı Devleti’nde şerciyye mahkemeleri ve kadılar hususunda

önemli değişiklikler olduğunu görüyoruz. 1837 yılında İstanbul kadısının makamı Bab-ı Meşihat’taki boş odalara taşınmış ve ilk kez resmi bir mahkeme binasında yargı görevi uygulanmaya başlanmıştır. 1838’de kadıların yetkilerini kötüye kullanmalarını önlemek ve memlekette hakim olan usulsüzlükleri ortadan kaldırmak gayesiyle Tarik-i İlmiye dair Ceza Kanunname-i Hümayunu çıkartılmıştır. 1839’da Tanzimat’ın ilanıyla şerciyye mahkemeleri konusunda önemli gelişmeler olmuştur. 1859 tarihinde Mehakim-i Şerciyye hakkında nizamnâme ile şerciyye mahkemelerinin yetki sınırları belirlenmiştir.

Yani bu nizamname ile şerciyye mahkemelernin teşkilat ve fonksiyonları bazı

22 Akgündüz, A., a.g.e., s.51-53.

23 Aksın, A., 19. yüzyılda Harput, Elazığ, 1999, s.113. 24

Bu bilgiler için bkz. İbrahim Yılmazçelik; XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, Ankara, 1995.

25Ortaylı, İ., a.g.e., s.51-513. 26Akgündüz, A., a.g.e., s.76. 27 Akgündüz, A., a.g.e., s.76-77.

(20)

mahkemeleri dışında bazı idari ve hukuki mahkemeler kurularak şec

riyye mahkemelerinin görevleri sınırlandırılmıştır28.

1.5. Mahkeme Görevlileri 1.5.1. Naib

Naib vekil anlamına gelmekte olup, Osmanlı hukukunda iki manaya gelmektedir.

Birincisi; tüm kadılar, sultan vekilidirler ve bunlara da aslında naib denilir. Bunların çoğulu da nüvab’dır.

İkincisi; kadılar bazen davalara kendisi değil de yerine başka birini gönderirdi. İşte kadının görevlendirdiği bu kimselere de naib denirdi. Bunların tayini kadılar tarafından kaleme alınan müraselelerle yapılır. Kadılar tayin edildikleri halde bazı yerlere gitmeyebilirler. Kendi adlarına karar yetkisini haiz olan naiblerini gönderebilirler. Naibler vazifelerine göre üç grupta toplanabilirler.

a. Kaza Naibleri b. Mevali Naibleri c. Arpalık Naibleri

Yerli halk arasından seçilmekte olan naibler genellikle 6-8 aylığına tayin ediliyorlardı. Bu süre gerektiğinde yenilenerek uzatılıyordu. “Gece Naibi” adı verilen naibler ile ilgili araştırmalar yapılmaktadır29

.

1.5.2. Başkatib ve Katibler

Osmanlı Mahkemelerinde başkatiblik kurumunun yeri oldukça önemliydi. Kâtiblerin başı anlamına gelen reisülküttab yani başkâtib mahkemede naibten sonra gelen ikinci otorite olup tüm kâtiplerin başıydı. Kadı ve naiblerin görev süreleri sonunda İstanbul’a gitmeleri veya istifa, azl ve ölüm gibi çeşitli sebeplerle mahkemeden ayrılmaları durumunda başkatib tam yetki ile haklaştırma işlerini yürütmekteydiler. Bu sebeple başkatibler Osmanlı adli teşkilatı içerisinde çok önemli bir yere sahiptirler30

.

28 Akgündüz, A., a.g.e., s.77.

29 Yılmazçelik, İ., XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, Ankara, 1995, s.227-228. 30 Yılmazçelik, İ., a.g.e., s.230.

(21)

kethüdalar mahkemede naibin ve mahkemenin mutemetlik ve veznedarlık işlerini yaparlardı31

.

1.5.3. Mukayyid

Kayıt yapan kişi manasındadır. Mukayyidin mahkeme içindeki asıl görevi, sicillerin usulüne uygun olarak tutulması, yazıların tam, doğru, okunaklı ve düzgün olmasını sağlamaktı. Bu işlerin yanında, gerektiğinde olay yerine keşfe de gönderilmekteydi. Başkatib ile Katiblerin en büyük yardımcıları olan mukayyidler kadı ve naibin müraselesi üzerine padişahın beratı ile atanmaktaydılar32

.

1.5.4. Fetihhan

Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş olanlar için kıraatte başarısı görülen sesi güzel, hafızlığı tam olan kişiyi, her sabah mahkemede sure-i fetih okumak üzere atanırdı33

.

1.5.5. Muhzırbaşı ve Muhzırlar

Mahkemenin güvenliği muhzırlar tarafından sağlanmaktaydı. Davalıları mahkemeye getirip götürme görevini ifa eden muhzırlar adli polis olarak isimlendirilmişlerdir. Muhzırbaşılar da bu adli polislerin reisi durumundaydılar. Muhzırlık görevi XVI. yüzyıl sonlarına kadar berat-ı padişahî ile altı bölük sipahilerine verilen bir hizmet durumundaydılar. Daha sonraları yeniçerilerden de bu görevi alanlar olmuş XVII. yy’dan itibaren ise dergâh-ı mucallâm kapucubaşılığına mensup kişilere de

tevcih edilmeye başlanmıştır34

.

1.5.6. Mahkeme İmamı

Mahkeme binası içinde bulunan mescide mürasele ve beratla imam olarak atanan kişi belli bir süre bu görevi yürütmekte ve bu arada görevi dışında gayrı resmi olarak şerci ve fenni konularda mahkeme kâtiplerine yardım etmekteydi35. Bu yardım

esnasında kâtipliği ilgilendiren konularda epeyce bilgi ve beceri kazanmış oluyordu.

31 Özdemir, R., a.g.e., s.194. 32 Özdemir, R., a.g.e., s.192-193. 33 Özdemir, R., a.g.e., s.195. 34 Yılmazçelik, İ., a.g.e., s.233. 35 Ünlü, N., a.g.e., s.13.

(22)

oluyordu36.

1.6. Kadıya Mülki Görevlerinde Yardımcı Olan Diğer Görevliler 1.6.1. Subaşılar

Hükümet merkezindeki çavuş teşkilatının görevlerini sancak, kaza, nahiye ve köylerde subaşı denen memurlar yürütürdü. Sancaklarda sancakbeyinin özel ücretli adamı ve polis amiri, kaza ve daha küçük merkezlerde ise idare amiri olan subaşıların şerciyye mahkemelerinde de icra ve infaz memuru olarak görev yaptıklarını müşahede

ediyoruz. Zira şerciyye mahkemesinin kararlarını tatbik etmek, hapsine karar verilen

şahısları hapsetmek, hapishaneye nezaret etmek, cezaları infaz etmek ve cezai teminatları tahsil etmek subaşıların görevleri arasındadır.

“Subaşıların tayinini Beylerbeyi veya Sancakbeyi bir mektupla kadıya bildirir ve bu durum sicile kaydolunur. İki görevi vardır; birincisi, bad-ı heva adı altında toplanan cürm-ü cinayet, niyabet, resm-i arusane gibi vergileri toplamaktır (mali görev) ki ikinci görev de bu mali göreve ilişkin olarak “kolluk görevi”ni yerine getirmektir.” Kadıya ait olan kolluk görevi bir ehl-i örf mensubu olan subaşı tarafından ifa edilirdi.

1.6.2. Yasakçılar (Asesler)

Subaşının yanında, sancakbeyi tarafından atanan yeterli miktarda ases bulunurdu. Bunlar geceleri çarşı ve pazar yerlerini beklerdi.

1.6.3. Kale Dizdarı (Kale Muhafızı, Kale Serdarı)

Beylerbeyi, sancakbeyi ve kadının denetimi altında şehrin iç kalesinin (ki hazine ve mühim evrak buradadır) müdafaa ve inzibatından sorumlu olan dizdar ve kale erleri de kadının yardımcısıydılar. Bunların teftişi kadıya aitti. Kale dizdarı kale erlerinin başbuğudur. Genellikle kapıkulu askerleri arasından seçilirdi.

1.6.4. Muhtesip

Asıl görevi, şehir ve kasabalarda esnaf ve zanaatkârları denetlemek, esnafın sattığı mallara narh vermek, kullandığı kile, arşın, endaze, terazi ve kantar gibi ölçü ve tartıları kontrol etmek, yaptığı bu işlerin karşılığı olarak da devlet adına, ihtisab rüsumu,

(23)

toplamaktan ibaret idi. Beledi hizmetlerinde kadının yardımcısı sayılıyordu.

XVI. yy’da ve muhtemelen daha önceden de muhtesiplik iltizamla verilen bir görevdi ki “İhtisab Mukataası” denirdi. Bu mukataanın genellikle kapıkullarından birine verildiği biliniyor. Bazen bu mukataanın bir has olarak devlet ileri gelenlerine verildiği de oluyordu. Bu gelirler narha uymayan ve geleneğe aykırı üretimde bulunan esnaf ve zanaatkârlardan alınan cerimeler ile çarşı pazara gelen mallardan alınan resimlerden (ihtisab rüsumu) meydana gelmektedir. İhtisab rüsumu:

1. Narhlık Akçası (ikişer akça ki narh konan maddeleri satandan alınır),

2. Bac-ı Bazardan ibarettir. Bac-ı Bazar şehir ve pazara gelen malların giriş ve çıkışından alınır.

Kadı ve muhtesibin başlıca görevi, iaşe maddelerine (bilhassa hevayic-i zaruriye denen et, yemek, yakacak gibi) narh koymak ve bunun uygulanmasını sağlamaktı. Muhtesip, kadının yanında eşraftan ve lonca temsilcilerinden meydana gelen bir kurulla narhı tespit etmektedir.

(24)

2. ŞERCİYYE SİCİLLERİNİN TÜRK KÜLTÜRÜ AÇISINDAN ÖNEMİ

Şerciyye sicilleri kadıların (veya naiblerin) tuttukları zabıtlardır. Şerc

iyye Sicili denildiği gibi Kadı Sicili, Kadı Defteri, Sicil-i Mahfuz veya sadece “Sicil” de denilmektedir. Siyasi tarihin yanı sıra askeri, kültürel, sosyal ve iktisadi hayat hakkında da pek çok kıymetli bilgiler ihtiva eden “Şerciyye Sicilleri”, tarih araştırmalarında “Birinci elden kaynak” olma durumundadırlar. Çünkü Şerc

iyye Sicillerinden ait oldukları yerlerde yaşayan halkın; günlük hayatını, giyecek, yiyecek fiyatlarını, çarşılarını, evlerini, camilerini, çeşitli müesseselerini, mahalle ve köyleri, örf ve adetlerini, o zamanki hukuk ve tatbikatını, vakıflarını, hayat şartlarını, ödedikleri vergileri, devlet görevlileri ile olan münasebetlerini ve benzeri konularda durumlarını gösteren çok değerli bilgiler elde etmemiz mümkün olmaktadır37. Bundan başka

şerciyye sicillerinde devlet merkezi ile olan yazışmalar, fermanlar, ilamlar, hüccet,

beratlar vs. gibi konulara ait belgeler de bulunmaktadır. Şerc

iyye sicilleri özellikle tımar teşkilatı ve vakıf hakkında en önemli kaynaklardır.

Vakanüvis ve özel tarihlerimizde şehir, köy ve kasabalarımıza ait malumat yok denecek kadar azdır. İşte Osmanlı Devleti’nin gerçek bir tarihi ancak bu defterlerin tetkikinden sonra meydana gelecektir. Çünkü geçmişin tüm canlılıklarıyla bizi temasa geçirebilecek ve gerçek sentezi yapmamızı mümkün kılacaktır38

. (Sicil defterlerinde kullanılan yazılar rika ve çeşitleri, talik, talik kırması, hurda talik nestalik ve çeşitleri, sülüs, sülüs kırması, divani çeşitleri ve pek nadir olarak da siyakat kullanılmaktaydı).

Bu kadar büyük bir öneme sahip olan şerciyye sicilleri uzun bir süre

mahzenlerde kaderlerine terk edilmiştir. Maarif Vekâletinin 3 Kasım 1941 tarih ve 4018/2182 sayılı kararıyla, siciller müze ve kütüphanelere devredilmiş ve böylece bir yerde yok olmaktan kurtarılmıştır. Nihayet 1991 tarihinde Türkiye genelindeki müze ve kütüphanelerde bulunan sicillerin büyük bir bölümü Milli Kütüphane’ye devredilmiştir. Siciller Milli Kütüphane’ye devredildikten sonra, bunlar üzerinde katalog ve fihrist

37 Yılmazçelik, İ., Diyarbakır Şerciyye Sicilleri (Katalog ve fihristleri), Ankara, 2001, s.5.

38 Halaçoğlu, A., 381 Numaralı Harput “Macmuretü’l-Aziz” Şeriyye Sicili (M. 1866-1868), Yüksek

(25)

alınamamıştır.

Siciller üzerinde çalışan araştırmacıların işini zorlaştıran en önemli husus bu sicillerin fihristlerinin bulunmayışıdır. Ancak bu konuda da önemli olarak, sicilleri üzerinde çalışanların karşılaştıkları bir diğer zorluk da, kataloglar üzerinde verilen bilgilerin sınırlı ve eksik olmasından kaynaklanmaktadır.

2.1. Şerciyye Sicillerinin Muhtevası ve İhtiva Ettikleri Belge Çeşitleri

Genel olarak şerciyye sicillerinin ihtiva ettikleri belge çeşitleri veya konular

şunlardır;

1. Merkezden gönderilen her türlü ferman, berat, mektup vb. yazılar 2. Ümera denilen mahalli yöneticilerden Beylerbeyi, sancakbeyi, mutasarrıf, mütesellim, voyvoda vb. görevlilerin çeşitli konularda şehir ve sancak sorunlarını çözmek için yayınladıkları buyruldular ile bunların icraatlarını gösterir kayıtlar.

3. Kadı ve naiblerin çeşitli konularda merkeze gönderdikleri icilamlar ile görev alanları dahilindeki yerlerde kişiler ve kurumlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için vermiş oldukları hüccetler.

4. Şehrin mahalli listeleri, dini ve sosyal yapıların inşası, bakım ve onarılması, imar faaliyetleri, imar işlerinde kullanılan inşaat malzemelerinin çeşit ve fiyatları ile ilgili belgeleri.

5. Şehir nüfusunu, nüfusun ırki ve dini yönden ayrımını, bu nüfusun zaman zaman maruz kaldıkları hastalık ile tabi afetleri anlatan belgeler, evlenme, boşanma, kız kaçırma, mehir bağlama, alım-satım, mukavele ve kefalet senetleri, hırsızlık, kalpazanlık, yaralama ve öldürme ile ilgili belgeler.

6. Şehirdeki esnaf grupları, bunların meslekleri ile ürettikleri malların çeşitleri, çarşı ve pazarda satılan malların narh listeleri, usta ve ırgat yevmiyeleri ile ilgili kayıtlar

7. Sancak ve şehir halkından toplanan vergi miktarları ve avarız haneleri ile ilgili belgeler39

8. Altın veya para meseleleriyle ilgili kayıtlar

(26)

kayıtları, bu kayıtlarda yer alan etnografik eşya listeleri 10. Bir olayın resmen tespitine dair kayıtlar

11. Eşkıya takipleri, göçebeler arasındaki anlaşmazlıklar ve yerleşme, yaklak-kışlak davaları ile ilgili belgeler

12. Savaşa katılan yerli halk ile göçebelerin savaş zamanındaki vazifeleri, posta ve menzilhane işleri ile madenler, darphane ve tuzla işletmeleri ile ilgili belgeler40

13. Fetva makamından alınan bazı fetva suretleri

14. Rucyet-i hilalin tespitine dair kayıtlar ile dini günlerin ilanına dair ferman ve tezkere suretleri

15. Bazı şair kadı ve naiblerin yazdıkları şiirler

16. Mahkeme kâtiplerinin çeşitli yazı türlerinde yazmış oldukları hat örnekleri

17. Savaş zamanlarında orduya ayni yardımda bulunan eşraf yardımın miktar ve cinsine ait belgeler.

18. Savaşlar ve yeni teşkil edilmeye çalışılan askeri birlikler için halktan asker temini, zahire temini ve bu hususlarda karşılaşılan güçlüklere ait bazı kayıtlar

19. Bölge halkının kullandığı isim, lakap ve unvanlar hakkında bilgiler

20. Sancak ve kazalar dahilinde bulunan köylerin sayısı ve isimlerine ait bilgiler

21. Halkın kullandığı günlük eşyalar ve yine halkın refah seviyesini tespit edebilmek için yardımcı olacak bazı bilgiler.

22. Bölgenin ekonomik durumunu aydınlatmaya yarayacak bazı bilgiler

23. Vakıflara ait belgeler

24. Bir bölgedeki Müslim ve Gayrimüslim halk arasındaki ilişkilere dair belgeler

40 Çelik, B., 6 Numaralı Eğin Şerciyye Sicili (M. 1842-1848), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ,

(27)

belgeleri ihtiva ettiği için, şerciyye sicilleri büyük bir önem taşımaktadır. Devrin

sosyo-ekonomik yapısından, etnografyasına, askeri yapısına, konuşulan diline kadar tüm özellikleri ve incelikleri yansıtmaktadırlar41. Türlü bakımlardan tarihimizin bilinmeyen

taraflarını ve geçmişimizi aydınlatmaları açısından çok önemlidirler. Şimdi de şer’iyye sicillerindeki belge çeşitlerini ele alalım.

2.1.1. Hüccetler (Senadat-ı şer’iyye) ve özellikleri

Hüccet sözlük anlamı olarak delil ve bir fiilin sabit olduğuna vesile olan şey demektir.

Osmanlı hukuk terminolojisinde ise iki manası vardır. Birincisi; şahitlik, ikrar, yemin veya yeminden nükûl gibi bir davayı ispat eden hukuki delillere denir. İkincisi: Şer’iyye sicillerindeki manasıdır. Kadının hükmünü (kararını) ihtiva etmeyen, taraflardan birinin ikrarını ve diğerinin bu ikrarı tasdikini havi bulunan ve üst tarafında bunu düzenleyen kadının mühür ve imzasını taşıyan yazılı belgeye denilir. 42

Hüccetler aslında mahkemelerin noterlik çalışmalarının ürünüdürler. Tanzimat’tan sonra hüccet yerine senet tabiri kullanılmıştır. Şer’i hüccetlere senedat-ı şer’iyye denmiştir.

Bir mahkemenin hüccet tanzim edip ilgilinin eline vermesi ve bir suretini de sicil defterine kaydetmesi demek, o konuda bazı istisnai durumların dışında hukuki çekişmenin vaki olmayacağı ve olsa da mahkemenin hücceti elinde bulunduranın lehine karar vereceğini de görüyoruz.43

Taraflara verilen hüccetlerin bir örneğinin mutlaka sicil defterine kaydedilmesi gerekiyordu. Hüccetlerin ilamlardan farkı, hüccetlerde herhangi bir kararın bulunmaması ve sadece şer’i mahkemenin günümüzdeki noterler gibi, hukuki durumu olduğu gibi zabt ü rabt altına almalarıdır. Ancak bazen hüccetlerin hüküm sayılabilecek şekilde düzenlendiğini de görüyoruz.

Hüccet metinlerinin ortak özellikleri şunlardır;

1. Taraflara verilen hüccetlerin üst tarafında hücceti veren kadının imzası ve mührü mutlaka bulunur. Hâlbuki sicil defterlerindeki hüccetlerin başında bulunmaz. Sicillerde kadıların imza ve mühürleri, sadece sicilin baş tarafında veya kadının başladığı tarihin baş kısmında kaydedilir. Göreve başlama tarihi de yazılır.

41 Yılmazçelik, İ., ; a.g.e., s.9.

42 Cin, H; Akgündüz, A., Türk Hukuk Tarihi; Selçuk Üniversitesi Yayınları, Konya, 1995, s.354. 43 Cin, H; Akgündüz, A., a.g.e., s.355.

(28)

açıklanır.

3. Hüccetin konusu teşkil eden mal veya hak, tüm tafsilatıyla tanıtılır.

4. Hukuki muamelelerin şekli, şartları ve varsa teslim ve tesellüm işleri beyan edilir.

5. İkrarda bulunan kişi konuyu bir daha dava etmeyeceğini teyid eder. Lehine ikrar yapılan taraf da ikrar beyanını tasdik edince, talep üzerine durumun sicile kaydedildiği zikredilir.

6. Her muamelede olduğu gibi hüccetlerin sonunda da tarih, yıl, ay, gün ve bazen de günün belli bir dilimi mutlaka zikredilir ve bu kısım Arapça yazılır.

7. Hüccetin altında mutlaka Şuhudu’l-hâl “durumun şahitleri” veya Şuhûd-ı muhzır başlığı ile hukuki muameleye şahit olanların isimleri ve ünvanları kaydedilir.

Hüccetlerde alım-satım, kira, nafaka, vekâlet, vasiyet, kefalet, şehadet, ferağ (kat’i veya şartlı), borç, hibe, rüşdün ispatı, nezir, keşif, sulh, irsaliye vs. konularda hüccetler bulunmaktadır.

Hüccet çeşitlerine gelince; sulh hücceti, ikrar hücceti, satış hüccetleri, kira hücceti, vasiyet hücceti, vekâlet hücceti, feragat hücceti, nikâh hücceti, bağışlama, rehin, şirket, kısas hücceti. Hüccetler için nev’i şahsına münhasır bir hüccet çeşidi de vakfiyelerdir. Vakfiye; vakıf hükmi şahsiyetinin tüzüğü mesabesinde olan ve farazi bir dava sonucu şer’i mahkemece tasdik edilen yazılı belgelere denilir.

Hüccet-i zahriye: Resmi belgelerin arkasına yazılan veya konan ve yine resmi olan beyanlar ve emirler manasındadır.

2.1.2. İlamlar ve Özellikleri

İlam, çoğu araştırmacı tarafından karıştırılan önemli bir belge çeşididir. İlam, sözlükte bildirmek manasındadır. Terim olarak; şer’i bir hükmü ve altında kararı veren kadının imza ve hükmünü taşıyan belgeye denir. Başka bir deyişle bir mahkemeden sadır olan hüküm ve kararı havi resmi belgeye denilir. Her i’lam belgesi davacının iddiasını, dayandığı delilleri, davalının cevabını ve itirazı varsa itirazının sebeplerini, son kısımda da verilen kararın gerekçeleri ile nasıl karar verildiğine dair kayıtları içerir. İ’lam belgelerini diğer belgelerden ayıran en önemli özelliği hâkimin şer’i mahkemede vermiş olduğu kararı ihtiva ediyor olmasıdır.

(29)

imza ve mührünün bulunduğu her belgeye hüküm ihtiva etsin etmesin i’lam denilir. Bu nedenle Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki birçok ma’rûzlar i’lam diye kayda geçirilmiştir.

Bilindiği üzere kadı, yargılamayı tamamlandıktan sonra dava dosyasını esas alarak şer’i hükümlere göre kararını verir. Verdiği karar önce taraflara sözlü olarak bildirilir. Daha sonra verilen kararın gerekçelerini de içeren bir i’lam hazırlar, hem davalıya hem de davacıya birer suretini takdim eder. Bir suretini de sicile kaydeder. Şer’iyye mahkemelerinde bir davanın seyrine ait bütün kayıtların geçirildiği dava tutanakları anlamına gelen zabıt cerideleri tutulur. Zabıt ceridesinde yazılı bulunan inceleyerek “yazıla” kaydını düşmesinden sonra i’lam kaleme alınır. Zabıt kâtibi tarafından incelenerek paraf edilir ve kadı’nın son kez incelenmesiyle sicile kaydedilir.

Bu arada 1878 tarihli Talimat-ı Seniyye ile daha önce mevcut olan ancak yazılı hale getirilmemiş esaslar yazılı hale getirilmiştir. 1878 tarihinden önce yazılan i’lam bu tarihten sonra yazılanlar arasında üslup, ifade ve şekil açısından bir fark yoktur.

Şer’i mahkemelerde düzenlenen bir i’lamda şu özelliklerin bulunması gerekir: 1- Kadının imza ve mührü, hüccetlerin tam tersine i’lamlarda alt tarafta yer alır. İmza kadının kendi eliyle yazdığı ismi ve künyesinden ibarettir. Mühür ise kadının kendi ve babasının ismini bazen de kısa bir dua cümlesini içerir.

2- Tarafların ve dava yerinin formüle edilişi ifadelerle tanıtılmalıdır. 3- Davacının iddiasını yani dava konusunu içerir.

4- Davalının cevabını ve itirazlarını içerir.

5- Kararın gerekçeleri demek olan delilleri içerir. 6- Kadının kararını içerir.

7- Tarih Arapça, ya yazıyla ya da bugünkü tarih atma şekillerine benzer bir şekilde yazılır.

Şunu da ifade edelim ki i’lamlarda hüccetlerde olduğu gibi sonda şühud’ul-hal başlığı altında şahitler listesinin verilmesi şart değildir. İspat vasıtası şahitlik ise i’lamın içinde veya sonunda şahitlerin ismi yazılabilir.

İ’lamlar konularına göre iffete iftira, içki içme, zina yapma gibi çeşitlere ayrılırlar. Yine konularına göre kefalet, zina, evlenme ve boşanma i’lamları gibi isimler alırlar.

(30)

Şer’iyye sicillerinde hüccet ve i’lamlardan farklı olarak ve genellikle ifade ve şekil itibariyle i’lamlarla karıştırılan bir belge çeşididir. Kelime olarak arz edilen şey manasındadır. Terim olarak ise biri asıl diğeri tali olmak üzere iki manası vardır. Tali manası “İ’lamların pek çoğu icra makamlarına hitaben yazılarak onlara arz edildiğinden i’lamlara da ma’ruz adı verilebilmektedir. Çoğu i’lam ‘’Ma’ruz-ı Dâ-i Devlet-i Aliyyeleridir ki” diye başlar. Ma’ruzun farklı bir belge olarak asıl manası şudur: Kadı tarafından kaleme alındığı halde kadı’nın kararını ihtiva etmeyen ve hüccet gibi hukuki bir durumun tespiti açısından yazılı delil olarak kabul edilemeyen ve sadece kadının icra makamlarına veyahut kadıya hitaben yazdığı şikâyet dilekçelerine denir.44

Kısaca astın üste yazdığı bir isteği veya bir durumu havi yazılı belge ve kayıtlardır. Buna ma’ruz dendiği gibi arıza ya da arz da denir ve genellikle çoğulu olan ma’ruzat kullanılır.

Kadı tarafından kaleme alınan ma’ruzların bazen ma’ruz diye kaydedilen i’lamlardan farkı, bunların kadının kararını ihtiva etmemesidir. Ma’ruzların sonu “Devletin yüce makamına arz ve i’lam olundu” diye bitmektedir. Tekrar hatırlatalım ki belgenin içinde i’lam kelimesinin geçmesi bunun i’lam olduğunu göstermez.

2.1.4. Müraseleler

Kadılar yukarıda zikredilen belgeler dışında da bazı resmi yazışmalarda bulunabilirler. Mesela merkezden gelen bir ferman veya buyruldu üzerine herhangi bir sanığın yakalanması için o mahallenin kethüdasına resmi bir yazı yazabilirler. Yahut tayin edildikleri kadılık görevini yine resmi bir yazı ile herhangi bir naibe devredebilirler. İşte şer’iyye sicillerinde yer alan ve kadının kendisine denk veya daha aşağı rütbedeki şahıs yahut makamlara hitaben kaleme aldığı yazılı belgelere Mürasele denir.

Şer’iyye sicillerindeki diğer belgeler:

Aslında şer’iyye sicillerindeki belge çeşitleri iki gruba ayrılır. Birincisi bizzat kadılar tarafından yazılanlardır ki bunlar şer’iyye sicillerinin yüzde doksanını içerir ki bunları yukarıda saydık. Tekrar sıralarsak:

1- Hüccet (senadat-ı şer’iyye) 2- İ’lam

3- Ma’ruz

(31)

Diğer belgeleri de kısaca ele alırsak;

2.1.4.1. Sadrazam, Beylerbeyi ve Kazaskerden Gelen Buyruldular

Türkçe’de “buyurmak” mastarından yapılmış bir terimdir. Buyruldu aslında Osmanlı diplomasisinde sadrazam, vezir, Beylerbeyi, defterdar, kadıasker, kaptan paşa vs. yüksek rütbeli vazifelilerin kendilerinden aşağı mevkilerde bulunanlara gönderdikleri emirler için kullanılan bir terimdir. 45

2.1.4.2. Padişahtan Gelen Emir ve Fermanlar

Padişahtan gelen emir ve fermanları iki ana grupta toplayabiliriz; Birincisi, padişahın kendisine İslam hukuku tarafından tanınan içi boş yasama yetkisine dayanarak veya icra kuvvetinin başı olarak kaleme aldığı şer’iyye sicillerinde “evamir ve feramin” diye zikredilen hükümlerdir. Ayrıca bu kayıtlar için ayrı defter tutulur, bu tutulmazsa diğer kayıtlardan ayırmak için ya ters yazılır ya da sicillerin başına veya ortasına evamir ve feramin yazılırdı. İkincisi ise, yine padişahtan sadır olan ancak birinci gruptaki gibi umumi değil hususi şahısları ilgilendiren ve vazife tevcihi, tımar tefvizi, ticaret beratı ve benzeri konulara ilişkin olarak kaleme alınan ferman, berat ve nişanlardır. Daha basit bir açıklamayla; bu hükümlerde padişah ya ihtilaflı bir durumda fikrini bildirir veya düzenleme yetkisi bulanan sahalarda kaideleri divan-ı hümayun telhisi üzerine tanzim ederdi.46

2.1.4.3. Telhis

Sadrazam tarafından padişaha sunulan yazılı kağıt yerinde kullanılan bir terimdir. Telhis, Arapça bir kelime olup, hulâsa etmek, uzun bir yazıyı kısaltmak, özetlemek anlamındadır. Özetlenen kitaplar ve yazılar için de kullanılır. 47

Sadrazamların yazdıkları kâğıtlar, ilgili konu muhtevasını kısaca ifade ettiği ve başkalarının yazılarını padişaha sunarken hülasa ettiği için bu terim, bu deyim meydana gelmiştir. Uzunçarşılı, telhis terimini şöyle tanımlamaktadır : “Kanunlar, tevcih ve usul

45

Kütükoğlu, M., Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul, 1988, s.197.

46 Akgündüz, A., Şer’iyye Sicilleri, c.1, s. 39.

47 Gökbilgin, M. Tayyib, Osmanlı imparatorluğu medeniyet tarihi çerçevesinde, Osmanlı Paleografya ve

(32)

arzıdır”. Ayrıca şu tafsilatı vermektedir:

Sadrazam takririnde hadiseyi arz eder ve bu konuda kendi görüşünü bildirir ve padişahın bu husustaki mütalaasını sorardı. Eğer mesele önemli olup sadrazam divanında, yani ikindi divanında görüşülmüşse müzakere sonucunu beyan ederdi. Bazen telhis ile takririn birbirine karıştığı görülmektedir. Sadrazamın padişaha yazdığı tebrik, taziyet gibi tezkerelere de telhis adı verilmektedir. 48

2.1.4.4. Takrir

Arapça karardan tef’il vezninde bir kelime olan takrir yerleştirme sağlamlaştırma, anlatma manalarında kullanılmaktadır. Osmanlı diplomasisi açısından ise takrir bir işi yazılı olarak ilgili merciye bildiren bir tür belge için kullanılmıştır. Bu merci padişah veya sadrazam olabileceği gibi daha alt kademede bir vazifeli de olabilir.49

2.1.4.5. Şukka

Sözlük manası küçük tezkere, yazı anlamında olup merkezle taşra veya taşradaki iki yer arasındaki yazışmalar için kullanılan bir belge türüdür. 50

2.1.4.6. Müzekkire

Sözlük manası bir iş için üst makama yazılan resmi kâğıt anlamında olup Arapça zikr kökünden gelmektedir. Osmanlı diplomasisinde herhangi bir husus için alttan üste ve genellikle bir idare veya nezaretin şubelerinden bağlı olduğu üst makama hitaben konuyla ilgili izin istemek veya bir şubeden diğer şubeye durumu anlatmak veya muameleyi sormak üzere yazılan yazılara verilen isimdir. 51

48

Gökbilgin, M. Tayyib, a.g.e., s.90.

49 Kütükloğlu, M., a.g.e., s.214. 50 Kütükloğlu, M., a.g.e., s.223. 51 Kütükloğlu, M., a.g.e., s.300.

(33)

2.1.4.7. Temessük

Kelime manası borç senedi anlamında olup şer’iyye sicillerindeki anlamı, miri ve gayr-ı sahih vakıflarda tasarruf hakkı sahiplerine yetkili makamca verilen belgelerdir. Daha sonra tapu tabiri kullanılmıştır. 52

2.1.4.8. Tereke

Aslı tereke olan ve ölen kişinin bıraktığı mal yerine kullanılan bir tabirdir. Ölünün techiz ve tekfini, ölünün borçları, vasiyeti ve veresenin hakkı terekenin ihtiva ettiği konulardır. 53

2.1.4.9. Narh

Osmanlı devletinde narh sisteminde belli bir zaman dilimi yoktur. Narh fiyatları sancaklarda senede birkaç kez kadının başkanlığında, esnaf temsilcileri ve şehir ileri gelenlerinden oluşan bir mecliste tespit ediliyordu. Bundan dolayı narh fiyatları gerçekçi fiyatlardır denilebilir. 54

Tespit edilen fiyatlar bir yandan halka iletilirken bir sureti de sicile geçilirdi. Narh sistemindeki en önemli husus halkın temel yiyecek, giyecek ve tüketim mallarıyla ilgili olmasıdır.

2.1.4.10. Tevzi Defterleri

Buna salyane defteri de denir. Bunlar halkın ödeme yükümlülüğünde olduklarını gösteren müfredatlı örfi vergilerdir.

2.1.4.11. Arzuhal

Bir dilek veya şikâyet bildirmek üzere alttan üste yazılan ve bu günkü karşılığı dilekçe olan belge türüdür. Arzuhaller muhtevası ve yazılışı bakımından telhis türüne çok benzemektedir. 55

52 Ünlü, N., 73 Numaralı Konya Şer’iyye Sicili (M.1834 -1837), Fırat Üni. Sos. Bil. Ens. Basılmamış

Yüksek Lisans Semineri, Elazığ, 2004,s.17.

53 Pakalın, M. Zeki, “Tereke”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1993, s.540. 54 Öztürk, M., a.g.m., s.227.

(34)

Arapça menşeli olan vakıf; durmak, alıkoymak anlamlarına gelmektedir. Terim olarak anlamı da birinin Allah’a yakın olmak amacıyla menkul, gayrimenkul mal veya mülkünü dini ve sosyal bir gaye için tahsis etmesidir. Dini mahiyetteki bir belge olan vakfiye ise Allah için yapılan bir tesisi ifade eder. Bu belge vakıf denilen hayırsever birisi tarafından tanzim edilmiştir ve kendi adı da vakfiye de zikredilmiştir. Ne türlü arazi, ev, dükün vs. ya da para vakfedilmişse onlar belirtilir hangi dini veya sosyal tesise tahsis olunduğu kaydedilir. 56

Tabiî ki tüm bunların kadı tarafından tasdik edilmesi gerekiyordu.

2.1.4.13. İlmühaber

Bir daireden diğer daireye ve dairelere herhangi bir husus bir karar veya bir hükmü bildirmek üzere yazılan belgelere denilir. 57

Sözlük anlamı da, resmi daireye verilmek üzere muhtarlık veya bir daire tarafından birinin durumunu belirtmek için hazırlanmış tasdikli vesika, belge 58

2.2. Şer’iyye Sicillerinin Kültür Tarihimiz ve Folklorümüz Açisindan Genel Bir Değerlendirilmesi

1. Şer’iyye sicillerine suret olarak geçmiş bulunan çeşitli fermanlar, beratlar, mektuplar, divan tezkireleri gibi diğer resmi kayıtlar, eski nizamların iç yüzlerini ortaya koyan en müspet belgelerdir. 59

2. Şer’iyye sicillerinde pek çok devlet adamı, müderris, alim, şair, sanatkâr ve mimar adları geçer. Her ne kadar bu kalburüstü kimselerin biyografisine dair kayıtlarda geniş açıklamalar bulunmuyorsa da, bunların hal tercümelerini yazmak veya yazılmış kişiler hakkındaki bilgilerin doğruluk derecesini kontrol etmekte, bu kayıtlar bize en sağlam ipuçları verebilir.

3. Şer’iyye sicilleri mimari tarihimizin aydınlatılması açısından da çok büyük bir öneme haizdir. Nitekim bunlar ister günümüze ulaşsınlar isterse ulaşmasınlar sanat

56 M.T.G. a.g.e., s.112. 57

Kütükoğlu, M., . a.g.e., s.295.

58 Develioğlu, F., “ilm ü haber” Osmanlıca- Türkçe Aansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara, 2002.

s.430.

(35)

kitabesiz abidelerimizin yapılış ve tamir tarihlerini de bazen saptayabilmekteyiz.

4. Sicillerde geçen kişi adları, kasaba, köy, mahalle, semt adları büyük bir yekün teşkil etmektedir. Bunlardan kadın, erkek adlarıyla unvan ve lakaplar dil bakımından incelenmeye değer konulardır. Eskiden oturulan veya oturulamayan yerler, köy, kasaba, mahalle, semt, mezra ve özellikle aşiret ve cemaat adlarını ihtiva eden resmi kayıtlar iskân tarihimiz açısından oldukça önemlidirler.

5. Şer’iyye sicilleri tıp tarihi ve halk tebabeti açısında da incelenmeye değer kaynaklardır. Ayrıca bu defterlerde geçen Türkçe terimler, imla özellikleri de dil ve folklor yönlerinden ayrı bir incelenme konusu teşkil eder. 60

6. Şer’iyye sicilleri; hukuk tarihi, askeri tarih, iktisat tarihimiz açısından oldukça önemli belgelerdir. Bu açıdan bunları ek alırsak;

2.2.1. Hukuk Tarihimiz Açısından Önemi

Şer’iyye sicillerinin araştırılıp ortaya konulması hukuk tarihimiz açısından elzem bir öneme haizdir. Nitekim pek çok konuda olduğu gibi, eski hukukumuz hakkında da birbirini tutmayan çelişkiyi görüşler vardır. Bu çelişkili görüşler arasından doğruyu tespit edecek yine şer’iyye sicilleridir. Şer’iyye sicillerinde hukukun bütün dallarıyla ilgili şeriata uygun verilmiş pek çok mahkeme kararı mevcuttur.

Şer’iyye sicillerinden çıkarılan sonuçlar itibariyle biz şer’iyye sicillerinin hukuk tarihimiz açısından iki yönden inceleyeceğiz. Bunların birincisi, Özel Hukuk açısından önemidir. Bunun içerisinde şunlar vardır;

1- Şahsın Hukuku ile ilgili kararlardan, Osmanlı hukukunda gerçek ve tüzel kişilerin bilindiğini, ehliyet, gaiplik, şahsi haklar vb. Konulara dair şer’i hükümlerin aynen uygulandığını anlamaktayız.

2- Aile hukuku ile ilgili kararlar ve sicil kayıtlardan eski Türk aile yapısını, nişanlama, evlenme vb. müesseselerin nasıl işlediğini, tamamen erkeğe ait gibi sayılan boşanma hakkının kadın tarafında da nasıl kullanıldığını şiddetli geçimsizliğin kadına evlenmeyi sona erdirme hakkını verdiğini, karı-koca arasındaki mal ayrılığı rejimini, karı – kocanın çocuklar üzerindeki hak ve vazifelerini mehir olarak hangi eşyaların verildiğini ve tarihin muhtelif devirlerinde bir Türk ailesinde hangi şeylerin önem arz ettiğini öğrenebiliriz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çal›flmam›zda cinsiyetler aras›nda, DEHB bileflik ve dikkat eksikli¤i alt tipleri aras›nda efl tan› oranlar›- n›n anlaml› farkl›l›k göstermedi¤i ve en

✓ Çözelti hazırlarken kimyasal maddelerin “Güvenlik Bilgi Formlarında (Material Safety Data Sheet, MSDS)” belirtilen güvenlik önlemlerine kesinlikle uyulması

For example, the higher values of 99% suggest a predictable execution period based on the tail latency of previous executions can be predicted by the

Finally, to predict the inter disease progression of lung cancer, a Bayesian method was coupled with a prolonged Markov model.The resultant model calculates specific lung

Mantıksal-matematiksel zekâsı baskın; sözel, doğacı, bedensel, görsel zekâsının gelişmiş olan Ö2 adlı öğretmen öğrencilik yıllarında kendisinin görsel ve

Medîne-i Sifrihisar mahallâtından Gedik mahallesi sâkinlerinden iken bundan akdem vefât eden Hüseyin bin Ali'nin verâseti zevce-i metrûkesi Rahime binti Osman ve sulb-i

Medine-i Kalecik mahallâtından Halil Ağa Mahallesi sâkinlerinden iken bundan akdem fevt olan AiĢe bint Mustafa nâm müteveffiye merkûmenin verâseti zevci Hacı Ġsmail

Eğin kazâsı mahallâtından Bağçe mahallesi sâkinlerinden olup bundan akdem vefât iden Mustafa Efendi ibn-i Mehmed bin Abdullah'ın verâseti zevce-i menkûha-i