• Sonuç bulunamadı

Z.C İ 4 6 Teşrin-i evvel 1327 (19 Ekim 1911) C: 2, 24-48.

III – MEŞRUTİYET HÜKÜMETLERİ VE OSMANLI KALEM EFENDİLERİ

M. Z.C İ 4 6 Teşrin-i evvel 1327 (19 Ekim 1911) C: 2, 24-48.

311 Düstur, Tertib II, C. III, ss. 742-747.

312 İki maddelik talimat için: Bkz. Tanin, “Gönüllü Memurin”, n.1010, 12 Şevval 1329 – 22 Eylül 1327 – 5

Ekim 1911.

313

Kaldı ki bu memurlara ödenecek tahsisatlar da başka bir ödeme krizine yol açmıştı. Bkz. B.O.A. M.V. 157 47.

314 Tanin, “Memurin-i Mülkiyye”, 9 Rebiülevvel 1329 – 18 Teşrin-i evvel 1327 – 31 Ekim 1911.

315 Aslında böylesi bir talimat, İngiltere Büyükelçisi’nin 1911 raporu ile çok daha anlamlı hale gelmektedir.

Yapılan tüm reform çalışmalarına karşı dairelerin hala karmakarışık ve çalışanların da entrikalar içinde yuvarlandığını belirten Büyükelçi, memurların da devrin siyasi havası içerisinde ya aşırı şoven duygulara kapıldığı ya da İTC’ye hizmet ederek konumunu sağlamlaştırmaya çalıştığını iddia etmiştir. Bkz. Doc. 51, “Annual Report on Turkey for the Year 1911”, British Documents on Foreign Affairs, University Publications of America, s. 304. Tanin, “Memurin Hakkında”, n.1142, 15 Rebi-ül evvel 1329 – 24 Teşrin-i evvel 1327 – 6 Kasım 1911.

316 Tanin, “Memurin Hakkında”, n.1143, 16 Rebiülevvel 1329 – 25 Teşrin-i evvel 1327 – 7 Kasım 1911. 317 Tanin, “Memurlar Hakkında”, n.1190, 2 Muharrem 1330 – 13 Kanun-i evvel 1327 – 26 Aralık 1911.

Trablusgarb olayının gündemi işgal ettiği bir sırada Ermenilerin meskun olduğu bölgelerde artan hareketlilik de gazetelere yansımıştı. Merkez ile taşra arasındaki kopukluklara dikkat çeken yazılar hükümeti uyararak acil önlemler alınmadığı takdirde Balkanlar’daki veya Yemen’deki olaylara benzer karışıklıkların Anadolu’da da karşılaşabileceği haberini geçmişlerdi.318 Söz konusu rahatsızlığa mebuslar tarafından da dikkat çekilmesi üzerine toplanan vükela durum değerlendirmesi yapmış ve bunun sonucunda Dahiliye Nezareti’nde bir Komisyon kurulması karına varmışlardı. Kısa sürede toplanan Komisyon Dahiliye, Adliye, Harbiye, Ticaret ve Ziraat Nazırları’nın katılımı ile yapılmış ve mebuslar tarafından verilen önergeler görüşülmüştü.319 Hükümet tansiyonu her geçen gün yükselen İttihatçı-İtilafçı çekişmesi arasında önemli bir takım düzenlemeye de imza atabilmiştir. Maliye Müfettişleri Nizamnamesi’ni gözden geçiren Kabine,320 Ticaret ve Sanayi ve İstatistik Müdüriyetleri’ni Ticaret ve Nafia Nezareti’nden alarak Ziraat ve Orman ve Maadin Nezareti’ne bağlamıştı. Kanun gerekçesinde Ticaret ve Nafia Nezareti’ndeki iş yoğunluğu söz konusu edilerek en azından teknik anlamda bu müdüriyeti daha iyi işletebilecek Ziraat Nezareti’ne bağlandığı belirtilmişti.321 Teşrifat konusunda birkaç küçük değişikliğe giden Said Paşa Kabinesi322 son olarak Arnavut İsyanı’nın önünü almak adına o bölgenin dilini konuşan öğretmenlerin tayinini kabul ederek gerekli yasal düzenlemeleri tamamlamıştı.323

1911 Aralık sonuna gelindiğinde Meclis tam bir tıkanma noktasına gelmişti. Said Paşa Hükümeti’ne karşı muhalefet dozajını arttıran İtilafçı mebuslar neredeyse hiçbir Hükümet Programı’nı onaylamamış bu ise Hükümet işlerinin durma noktasına gelmesine yol açmıştı. Sistemin bu şekilde tıkanması İttihatçı mahfelerde Saray’a daha haklar tanıtacak şekilde 35. maddenin gözden geçirilmesi ihtimalinin daha sık konuşulmasına yol açmıştı. Sultan’a Meclis’i feshetme yetkisi tanıyacak bu düzenleme ile parlamento dışında kalacaklarını anlayan muhaliflerin gerilimi daha da tırmandırması Said Paşa’nın istifası ile sonuçlandı. Ancak istifa süresi bir günü doldurmadan ikna edilen Sultan tarafından bir kere daha iktidara getirildi (1 Ocak 1912). Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran hükümet, hızlı hareket ederek önce 35. maddeyi istediği şekilde yasalaştırdı (13 Ocak), ardından da Sultan’a seçimlere gitmek üzere meclisi feshettirdi (19 Ocak). “Sopalı seçim” olarak

318 Tanin, “Taşrayı Unutmayalım”, n.1114, 16 Şevval 1329 – 26 Eylül 1327 – 9 Ekim 1911.

319 Tanin, “Islahat Komisyonu”, n.1189, 1 Muharrem 1330 – 12 Kanun-i evvel 1327 – 25 Aralık 1911. 320 Düstur, Tertib II, C. IV, ss. 5-7.

321 Düstur, Tertib II, C. IV, ss. 12-3.

322 Hükümet törenlerde Sadaret-Meşihat-Mebusan ve Ayan mazullerinin teşrifat adabını yeni baştan

belirlemişti. Bkz. Düstur, Tertib II, C. IV, ss. 19-20.

adlandırılan seçim süreci tamamlanıp 18 Nisan’da parlamento kapılarını yeni anayasal döneme açtığı zaman eski muhalif mebuslardan ancak beşinin tekrar meclise girebildiği görülmüştü. İttihatçılar şaibeli de olsa seçimlerde istediklerini kazanmışlar ve parlamentoyu muhaliflerden arındırmışlardı.

Trablusgarb Savaşı’nın devam etmesi Balkanlar ve Yemen Bölgesi’nden gelen çatışma haberleri ve ülkenin çekişmeli bir seçim atmosferine girmesi devlet dairelerinde esen reform rüzgarlarının durmasına yol açmıştır. Hükümet seçim koşullarında mümkün mertebe memurların politize olmasını engellemeye çalışırken basın da desteklediği partinin paralelinde görüş bildirmiştir. Ancak yine de sisteme dair yazılmış yazılar da yok değildir. Örneğin önceki anayasal dönemde parlamentodaki konumlarını bürokrasinin üst mevkilerine atlama taşı olarak kullanan kişilere duyulan tepki nedeniyle seçim süresi boyunca bu gibi emeller besleyenlerin seçime girmemesi çağrısı yapılmış bundan en çok idari hiyerarşinin zarar gördüğü ve kariyer sahibi memurların gücendirildiği gazete sütunlarına taşınmıştı.324 Memur-siyaset ilişkisini değerlendiren bir yazısında Babanzâde İsmail Hakkı, “Hazine-i devletten para alanların kaffesini memur farz edersek nazırdan

posta müveziine ve hatta devlet yevmiyesi ile çalışan ameleye varıncaya kadar herkes memurdur” şeklinde bir memur tanımı yaptıktan sonra memurları üç başlık altında toplamıştı. İlk sıraya siyaset ile ilgileri doğrultusunda atama ve tayinleri yapılan nazır ve müsteşar grubunu koyan Babanzâde, ikinci sıraya pür yönetim çarklarının dönmesini idare eden çekirdekten yetişme bürokratları koyar. Üçüncü sırada ise Hakkı Bey’e göre “ruh-i

devlet” olan “me’muriyet san’atının mütahassısları” vardır. Kalemlerdeki tüm evrak akışını sağlayan yorumlayan ve dolaşımın devamını sağlayan da bu kişilerdir. Mukayyed, Müsved ve Mümeyyiz olarak da adlandırılan bu kişiler Babanzadeye göre “Siyaset kendilerini

müteessir etmez ve etmemelidir. Heyet-i memurininin ruh-ı devleti teşkil ederler bir çok dalgalar gelir geçer, onlar ziya gibi yerlerinde kalırlar ve tekaüd oluncaya kadar muayyen zamanlarda terakkiye tabi olurlar”.325 İsmail Hakkı’ya göre memurlar ile siyaset arasında kesin ilkelerin yerleştirilebilmesi için her şeyden önce geçilmesi gerek üç eşik vardı; 1- Ülkenin eğitim seviyesini yükseltmek, 2- Memuriyet hiyerarşisinde kıdem esasına sıkı sıkıya uymak, 3- Memurların tayin, terfii ve özlük haklarını içerecek genel ve esaslı

324 Tanin, “Memurluk Köprü Değildir”, n.1234, 19 Safer 1330 – 20 Kanun-i sani 1327 – 8 Şubat 1912. 325 Tanin, “Memurin ve Siyaset”, n.1383, 12 Receb 1330 – 24 Haziran 1328 – 7 Temmuz 1912.

kanunnamelerin çıkarılması. Babanzâde’ye göre, üçüncü şıkkın diğer iki şıkka göre önceliği vardı ve tüm teşkilatın son madde üzerinde yapılandırılması gerektiğinden bahsediyordu.326

Yabancı uzmanların bürokratik yapılanmadaki belirleyici rolü, ele alınan bir diğer maddeydi. Özellikle Japonya göndermesinde bulunan bu tür yazılar Rusya’ya karşı kazanılan zaferde istihdam edilen yabancı uzmanların konumuna dikkat çekerek sonu Mısır örneği ile biten analojilerde bulunmuştur. 1878’e kadar Osmanlı toprağı olan Mısır’ın İngiltere güdümünde kat ettiği aşamayı hayranlıkla köşelerine taşıyan İttihatçılar, geçen dört yılda getirilen uzmanların evrak yığınlarının içine hapsedilmesinden veya karar organlarından uzak tutulması nedeniyle istenilen verimin sağlanamadığını ifade etmişlerdi. Yabancı uzmanlar konusunda son olarak dikkat çekilen detay ise gerçekten ilgi çekicidir. Gerek Bahriye gerek Harbiye Nezareti’ne getirilen Goltz veya Limpus gibi generallerin başarıları ortada iken bürokraside benzer başarılara imza atılamamasını nedenlerini sorgulamışlardı.327 Yabancı basında dahi ilgi uyandıran bu konu en azından Adliye Nezareti

açısından ele alınmış ve müşavir olarak göreve başlatılan Kont Ostrorog’un yorucu mesailerine karşı istenilen hedeflere ulaşılamamasını nedeni araştırılmıştır. Avusturya Gazetesi’ne göre, Meşrutiyet Kabineleri’nin uzun soluklu olmaması ve yabancı uzman konusunun özellikle bürokrasiye İttihatçılar tarafından dayatılan bir araç olarak görünmesi uzmanların başarı şansını engelleyen en önemli faktördü. Türk bürokratının yabancı bir kişiden nasihat alıp bunu uygulamaya koymayı zûl saydığını dile getiren gazetenin yorumları kendi içerisinde tutarlıydı, ancak bu başarısızlık yine de Harbiye ve Bahriye’deki kazanımları açıklamaya yetmemiştir.328

Hükümet ise seçim döneminde çizgileri birbirine karışan siyaset-memur açmazını yasak namelerle çözmeye çalışmıştı. İçinde “ihtar cezası” ve “icab edecek teamül”ün uygulanmasından bahseden genelgeler imparatorluğun her köşesine gönderilirken,329

326 Batı’daki devlet kurumlarının fabrikaları andırdığından ve bu nedenle de memurların sendikal kuruluşlar

içerisinde örgütlenmeye başladıklarının altını çizen Babanzâde İsmail Hakkı Bey, şimdilik böylesi bir örgütlenmenin ülkemiz için fazla olabileceğini, ancak üçüncü madde üzerinde özellikle durulması gerektiğini vurgulamıştır. Bkz. Tanin, “Memurin ve Siyaset”, n.1383, 12 Receb 1330 – 24 Haziran 1328 – 7 Temmuz 1912. Babanzâde’nin yazısına bir kaç gün sonra köşesinde cevap veren Lütfi Fikri, Tanin yazarını demagoji yapmakla suçlamış ve “sosyalizm” kavramını kullanarak Babanzâde’nin memur-siyaset kavramlarını kasıtlı bir şekilde birleştirdiğini belirttikten sonra olması gerekenin memurlara iktidar karşısında kadro güvencesi sağlayacak kanunları çıkartmak olduğu ve bu yapıldıktan sonra memurların istediği fırkaya girebileceğini yazmıştır. Bkz. İfham, “Memurinin Siyasiyatla İştigali Meselesi”, n.115-299, 24 Receb 1330 – 26 Haziran 1328 – 9 Temmuz 1912.

327 Tanin, “Ecnebi Mütehassıslar”, n.1294, 20 Rebiülahir 1330 – 26 Mart 1328 – 8 Nisan 1912.

328 Mortingen Post gazetesinden aktaran Tanin, “Islahat-ı Cedideye Doğru”, n.1373, 11 Receb 1330 – 13

Haziran 1328 – 26 Haziran 1912.

memurlara ek gelir sağlayan ikinci bir iş kapıları tamamen kapatılmıştır.330 Savaş ve seçim nedeniyle tüm nezaretlerin mesai saatleri genişleyip memur tahsisatları ona göre belirlenirken331 okullu olup bunu mazeret olarak kullanarak daireden kaçan memurlar için sıkı disiplin tedbirleri alınmıştı.332 Savaşın bütçe darlığını daha da derinleştirmesi bürokrasinin halihazırda üç yıldan beri uyguladığı kemer sıkma politikasının kronikleşmesine yol açarken333 Bab-ı âli bu kıt şartlar içerisinde aşırı mesai yapan memurlara tahsisat yaratmak için çabalara girişmiştir.334 En son Kamil Paşa Hükümeti

Dönemi’nde gözden geçirilen “Meclis-i Vükela Nizamnamesi”i tekrar gündemine alan kabine, tüm nezaret temsilcilerinden oluşturduğu bir komisyon yardımı ile vükelanın düzen ve hiyerarşisi gözden geçirerek çok daha belirgin bir nizamname ortaya koymuşlardır. Vükela Meclisi’nin sorumluluğunu ana üç başlık altında toplayan yönetmelik bunun haricinde kalan diğer tüm işlerin nezaret sınırları içinde görülmesini kesin karara bağlamıştı. Sadaret ve Nezaret sınırlarını kalın şeritlerle ayıran yeni düzenleme 6 Haziran’da yürürlüğe konmuştur.335

Basında yer alan idari mekanizmayı denetim altına alma ve bu anlamda teftiş kurullarının sayısın fazlaştırılması uyarıları eş zamanlı olarak Anadolu ve Arnavutluk teftiş heyetlerinin kurulması telaşı ile çakışmıştı. Basın söz konusu isteklerinde idari mekanizmadaki aksaklıkların elimine edilmesi temennisinde bulunurken336 teftiş heyetleri idari amaçlardan ziyade Avrupa devletlerine azınlık sorunları ile ilgilenildiği mesajı vermek için kurulan istem dışı kurullardı. Örneğin Anadolu Teftiş Heyeti Ermeni Patriği ile parlamentodaki azınlık mebusların önergeleri ile şekillendirilmişti. Heyet olağanüstü

330 Özellikle teknik okulların eğitimci açığını kapatan Ticaret ve Nafia personeli bu karardan en olumsuz

etkilenenler arasındaydı. Bkz. Tanin, “Memurin ve Muallimlik”, n.1260, 16 Rebi-ül evvel 1330 – 21 Şubat 1327 – 5 Mart 1912.

331 B.O.A. M.V. 164 35. 332

Hazırlanacak günlük devam çizelgelerinin periyodik bir şekilde kalem müdürlerinin onayına sunulacaktı. Bkz. Tanin, “Mektepli memurin”, n.1308, 5 Cemaziülevvel 1330 – 9 Nisan 1328 – 22 Nisan 1912.

333 Örneğin nezaretler arasındaki yazışmaların daha ekonomik bi şekilde yapılması için: Bkz. Tanin,

“Havalenameler Hakkında”, n.1281, 7 Rebiülahir 1330 – 13 Mart 1328 – 26 Mart 1912.

334 Tanin, “Zamm-ı maaşat hakkında”, n.1325, 22 Cemaziülevvel 1330 – 26 Nisan 1328 – 9 Mayıs 1912. 335

Söz konusu üç başlık ilk madde içinde veriliyordu ve şu şekildeydi; Madde : 1; Meclis-i Vükela’da müzakere edilecek mevadd üç nev’e münhasırdır; a) Siyaset-i umumiyyeye ait müteallik, b) Kanun-i Esasi’nin ahkam-ı mahsusası mucibince vükelanın mesuliyet müşterekesini icab eden mesalih ,c) Kavanin-i saire mucibince Meclis-i Vükela’nın kararına müteallik olan hususat. Bkz. B.O.A. M.V. 164 40. Düstur, Tertib II, C. III, ss. 547-548.

336 “Memuriyet aleminin müdde-i umumileri de müfettişlerdir. Binaenaleyh mesuliyet usulünün esaslı surette

vaz’ ve tatbiki teftişat ile tecelli eder. Kainatta her şey teftişat ile temin edilir. Buna ehemmiyet verilmezse memurların mesuliyetinden bahis zaid olur. Bir hanenin bir müessesenin makuzat ve sarfiyatına memur olan kimse karşısında kendinden hesap soracak kimse görmezse göremeyeceğine emin olursa bilmem ki hesaplarını ne hadde sağlam tutabilir. Yanlış yanlışı tevlid ve takip eder. Bazı hesapların işlerin çıkılamayacak hale gelmesine en ziyade yanlış baktide tashih edilmemesine sebeb olur.” Bkz. Tanin, “Memurinin mesuliyeti ve teftişat”, n.1251, 7 Rebiülevvel 1330 – 12 Şubat 1327 – 25 Şubat 1912.

yetkilerle donatılmıştı ve ajandasında memur teftişinden arazi meselesine kadar geniş bir maddeler silsilesini barındırmaktaydı.337 Rumeli konusunda ise Abdülhamid Dönemi’nin

“vilayet-i selase” sisteminin tekrar ihdasını isteyen Avrupalı devletlere karşı hükümet “itilaf” devletlerinden seçilecek uzmanların katılacağı teftiş heyetleri kurmayı teklif etmişti.338 1912 Baharı’nda Balkanlar’a bir teftiş gezisinde bulunan Dahiliye Nazırı Hacı Adil Bey, bu projenin üzerinde ciddi bir şekilde durulduğunu ve hatta Doğu Anadolu ve Suriye’de de bu sistemin temellerinin atılmasına çalışılacağını beyan etmişti.339

Muhalif unsurları ayıklanan Meclis-i Mebusan, hükümet tarafından sunulan bütçe layihasını neredeyse hiç tartışmadan kabul etmiştir. Bütçe hakkında konuşmak üzere söz alan Maliye Nazırı Cavit Bey, yine de lafı dolaştırıp mutlu yarınlar edebiyatı yapmak yerine bütçenin içinde bulunduğu durumu oldukça açık bir şekilde ifade etmiştir; "Koca Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtiyacat-ı umumiyyesini tamamen değil, hatta kısmen, hatta bir cüz'ü

akallini bile bugün bütçenize koyduğunuz, 35-36 milyon liralık muhassasat-ı âdiye ile istifa etmek ihtimal ve imkânı mevcut değildir”.340 İç isyanlara ve savaşlara göndermede bulunan Maliye Nazırı masrafları katlanarak artan bu unsurlar nedeniyle 1910 ve 1911 bütçelerinde olduğu gibi ek tahsisatlarının konulmasının kaçınılmaz olduğunu hatırlatmıştır. Önceki Hükümet Dönemi’nde gerek Divan-ı muhasebat teşkilatının gözden geçirilmesi ile gerekse de Muhasebe-i Umumiye Kanunu’nun çıkarılması ile bütçe dengelerinin belli bir denetim altına alındığına işaret eden Maliye Nazırı, özellikle Posta ve Telgraf ile Sadaret Teşkilatları’na yatırımlarda bulunulması gereğinin altını çizmişti.341

Cavit Bey’in açıklamalarından sonra kürsüye gelen Reşit Tali Bey (Havran), parlamentonun ısrarcısı olduğu Teşkilat Kanunları’nı hazırlamak konusunda hükümetin hâlâ ayak sürüdüğünü belirtmiş ve kaynak yaratılmadan istihdamın arttırılması ve bunların örfi idare çatısı altında yapılmasının kabinenin zafiyeti olduğunu belirtmiştir.342 Reşit Tali

Bey’den sonra söz alan Artin Boşgezenyan ise (Halep) hükümetin personel politikasını eleştirerek kadro fazlalarının daire işlerini yavaşlattığını dile getirerek kabineyi sorumsuzlukla itham etmişti. Özellikle hükümetin personel politikasına yöneltilen iddialar üzerine bir kere daha kürsüye gelen Cavit Bey, memur sayısının üç yıl öncesine kıyasla neredeyse yarı yarıya indirildiğini ifade ettikten sonra konuşmacıların verileri çarpıttıklarını

337 Tanin, “Anadolu Islahat Komisyonu”, n.1251, 7 Rebiülahir 1330 – 12 Şubat 1327 – 25 Şubat 1912. 338 Tanin, “Islahat-ı idare meselesi”, n.1345, 12 Cemaziülahir 1330 – 16 Mayıs 1328 – 29 Mayıs 1912. 339 Tanin, “Heyet-i teftişiyye teşkili”, n.1371, 9 Receb 1330 – 11 Haziran 1328 – 24 Haziran 1912. 340 M.M.Z.C. İ: 24 19 Haziran 1328 (2 Temmuz 1912) C. 1, ss. 584-7.

341 M.M.Z.C. İ: 24 19 Haziran 1328 (2 Temmuz 1912) C. 1, ss. 588-9. 342 M.M.Z.C. İ: 24 19 Haziran 1328 (2 Temmuz 1912) C. 1, ss. 599-601.

söylemiştir.343 Hasan Sezai Bey de (Cebel-i bereket) yaşanan bütçe darlığında devlet dairelerindeki kırtasiye ve mefruşat israfına dikkat çekerek her şeyden önce yapılması gerekenin bu gibi harcamaları kontrol altına almak olduğunu vurgulamıştı. Cebel-i bereket Mebusu daha sonra nezaretlerdeki zaman israfına ve karışıklığa sözü getirerek nezaret teşkilatlarının gözden geçirilmesi ve evrak yığınları arasında iş yapamaz hale gelen nazırların daha etkin bir konuma çekilerek işleri düzenleyip kendisine nezaret işleri hakkında özlü bilgiler sunacak danışma kurullarının oluşturulmasını salık vermiştir. Sezai Bey’e göre nezaretlerde istihdam fazlalığı değil tam tersine memur kıtlığı yaşanmaktadır ve bu nedenle de bir memura birden fazla sorumluluk yüklenmektedir. Sezai Bey bu noktada Osmanlı memurunun hem halk hem de devlet ricali tarafından eleştirilmesine neden olan verim düşüklüğünü motivasyon eksikliğine bağlar. Özlük hakları kesin kaidelere oturtulmamış memurluğun kişileri çalışmaya teşvik etmediğinin altını çizen Sezai Bey Memurin Kanunu hakkındaki çalışmaların hızlandırılması tavsiyesinde bulunmuştu.344

Önceki oturumun kapanışında mebusların İngiltere personel sistemine göndermede bulunarak memur sayısını yinelemeleri üzerine kürsüye çıkan Cavit Bey İngiltere’deki personel sayısının düşüklüğünü yılların birikimine bağlayarak bu nedenle de en düşük memur maaşının en üst derecedeki memur maaşı ile neredeyse eşit olduğunu belirttikten sonra tensikat çalışmaları ile teşkilatların bir noktaya kadar getirildiği ancak yine de yolun başında olduğunu önemle ifade etmişti.345 Fransa ile İngiltere arasındaki personel sayısının 1/20 gibi oldukça dengesiz bir orantı olduğunu hatırlatan Cavit Bey, Fransa gibi Avrupa’nın en ileri ülkesinin dahi istihdam konusunda yaşadığı bu fazlalık düşünüldüğünde Osmanlı personel sistemine yönelik eleştirilerin biraz daha soğukkanlılıkla değerlendirilmesi gerektiğini temenni etmiştir. Son olarak dairelerin hantallığı iddiaları üzerinde duran Maliye Nazırı, uygulanmaya başlanan fiş sistemi ve benzeri gibi modern büro yönetim teknikleri sayesinde bu sıkışıklıkların da çok yakın bir zamanda ortadan kaldırılacağı mesajını vermiştir.346

Bütçe görüşmeleri devam ederken kabinenin sonunu hazırlayacak siyasi gelişmeler, kamuoyunun asıl gündemini oluşturuyordu. Seçimi kaybeden muhalefetin İTC tarzı bir yapılanma ile ordu içine sarkması ve diğer tarafta ayrılıkçı azınlık örgütleri ile işbirliği kurması seçim sonrası oturmaya başlayan siyasal zeminin iyice kayganlaşmasına yol

343 Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Efendi, Cavit Bey memur rakamları hakkında bilgilendirmede

bulunurken “İstanbul’un yarısı kadar memurun ilişiğinin kesildiği”ni söylemiştir. Bkz. M.M.Z.C. İ: 24 19 Haziran 1328 (2 Temmuz 1912) C. 1, ss. 601-2.

344 M.M.Z.C. İ: 24 19 Haziran 1328 (2 Temmuz 1912) C. 1, ss. 614-5. 345 M.M.Z.C. İ: 25 20 Haziran 1328 (3 Temmuz 1912) C. 1, ss. 16-7. 346 M.M.Z.C. İ: 25 20 Haziran 1328 (3 Temmuz 1912) C. 1, ss. 16-7.

açmıştı. Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa ordu ile siyaseti ayıracak kanun teklifinin bir an önce meclisten geçirilmesi yönünde baskılarını artırırken askeriye üzerinden siyasal sistemi sürüklemeye çalışan İTC çevresi böyle bir kanuna sıcak bakmıyordu. İTC’nin diğer bir çekincesi Mahmut Şevket Paşa yönündeydi ve kanunun yasalaşmasından sonra onun diktatörlük hevesine kapılacağını düşünüyorlardı. Ancak 1908 Temmuzu’nda yaşanan olaylara benzer şekilde muhalif askerlerin dağa çıkarak hükümete ve meclise tehdit mektupları göndermesi olayların boyutunu birdenbire değiştirmeye yetmiştir. Şevket Paşa’nın istediği kanunu alelacele çıkaran İTC bunun Düstur’a girmesine mani olurken adeta kendinden sonra gelecek muhalif hükümetin İttihatçı memur kıyımına gideceğini tahmin etmiş gibi memurların kadro haklarını sağlamlaştırıcı düzenlemelere yönelmiştir.347 Parlamento içindeki bir başka grup da askeriyenin siyasetten sonra hiçbir mülki görevi üstlenmemesi için de ayrı bir kanun teklifi sunmuştu.348 Yangından mal kaçırırcasına yapılan bu son düzenlemeler için vakit çok geçti, çünkü parlamentonun bile varlığını tehdit olarak gören monarşik cephe, İTC’nin ustalıktan uzak siyasi manevraları nedeniyle iktidara çok yakınlaşmıştı. Şevket Paşa’yı istifa etmeye zorlayan İttihatçıların yerine başka bir kumandan bulamaması nedeniyle Said Paşa hükümet politikasına yönelik meclisten tam destek almasına karşın 16 Temmuz da Saray’a çıkarak Sadaret mührünü iade etmişti.

III – G Gazi Ahmet Muhtar Paşa ve Kamil Paşa Kabineleri

Saray tarafından “ehliyet ve kifayetine” dayanılarak Sadaret’e getirilen Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın tayin tezkeresinin kendinden önceki sadrazamların tezkeresinden çok önemli bir farkı vardı; neredeyse Saray, Muhtar Paşa’nın hükümet programını belirlemişti. Tezkereye göre Arnavutluk sorununu çözmesi istenen Muhtar Paşa’dan illegal hareketlerin önünü almasını ve halkı yatıştıracak politikalara imza atması bekleniyordu.349 Saray, yaşanacak gelişmelerin Kanun-i Esasi hükümlerine ve meşrutiyete “fevkalade” bağlılık çerçevesinde yerine getirilmesini de emretmişti. 22 Temmuz’da Sadaret mührünü alan Muhtar Paşa, kısa sürede kabinesini kurarak programını okumak üzere 30 Temmuzda parlamento karşısına geçmişti. Cemaleddin Efendi, Hüseyin Hilmi Paşa ve Kamil Paşa gibi

347 Söz konusu teklif ile Kanun-i Esasi’nin 19, 39 ve 40. maddeleri değiştirilerek memurlar lehine

güçlendiriliyordu. Bkz. B.O.A. M.V. 166 79

348 Kengiri Mebusu Tevfik Efendi ve arkadaşları tarafından verilen kanun teklifinde askeri personelin mülki

kadrolara tayininin “bir çok mezahiri ve hasbel beşeriyye münakaşaya mucip” olduğunun altı çiziliyordu. Bkz.