• Sonuç bulunamadı

II OSMANLI MEMURUNUN TENSİKATLA İMTİHAN

II- A Abdülhamid Bürokrasisi’nin “Kara Yaz”ı

“Devr-i istibdad”ın memurlar arasında açtığı maaş uçurumuna yönelik ilk resmi tepki yine Rumeli’den gelmişti. Mülki ve askeri hiyerarşideki maaş adaletsizliğine devlet ricalinin dikkatini çeken 10 Ağustos 1908 tarihli tebligat, gerek silahlı gerekse de sivil personelden bir takım kişilerin maaşlarından ayrı olarak kanuna aykırı şekilde başka yerlerden de maaş aldıklarını, memurlar arasında hoşnutsuzluk yaratan bu gibi olaylara Bab- ı âli’nin artık müdahale etmesi gerektiğini bildiriyordu. Daha birkaç gün öncesinde anayasanın tekrar yürürlüğe konmasına neden olan olayların yarattığı taşkın hava içerisinde önceki dönemin eşitsizliklerini mümkün mertebe gidererek durumu kontrol altına almaya çalışan Rumeli Müfettişliği’nin uyarısına hemen kulak veren Meşrutiyet Dönemi’nin çiçeği burnundaki Kamil Paşa Kabinesi, tebligatı hızlı bir şekilde gündemine taşımıştı. Her şeyden önce maaş adaletsizliğinin giderilmesi için -Meclis-i âti’ye onaylatılmak üzere- reform tasarılarının ele alınacağını müjdeleyen hükümet, diğer taraftan da Rumeli’de şikayete mazhar olan askeri ve mülki memurların tespiti için ayrıntılı raporların hazırlanmasını emretmişti.3

1 Cavit Bey, Tensikat Kanunu’nu değerlendiriyor. Bkz. “Neşriyât ve Vekayi-i İktisadiye -5”, Ulûm-ı

İktisadiye ve İçtimaiye Mecmûası, C. 2, 1 Haziran 1325, n. 6, s. 264.

2 Tercüman-ı Hakikat, “Memurin Maaşatı”, n. 9975, 10 Zilhicce 1326 – 20 Kanun-i evvel 1324 – 2 Ocak

1909.

Memurların asli görevleri dışında başka hizmetlerde bulunmalarına ve dolayısıyla da ek maaş almalarına karşı yasaklayıcı tedbirler getirilmişse de bürokratik mekanizmanın handikapları tam da bu nokta da ortaya çıkmaya başlamıştı. Örneğin söz konusu tebligata cevap veren Nafia Nezareti, kurum memurlarının orta düzey okullarda öğretmenlik yaptıklarını belirtirken aynı şekilde Harbiye personelinden olup nezaretin teknik birimlerinde görev yapan kişilerin bulunduğunun da altını çizmişti.4 Kısaca çeşitli sorunların ateşinde pişen bürokratik mekanizma, mali ve personel eksikliklerini böylesi yamalı bohça yöntemlerle yine kendi içindeki kaynaklara yönelerek çözümlemeye çalışmıştı. Meclis-i Vükela’da yankılanan Rumelili memurların tepkisine merkez teşkilatının yanıtı tek kelimeyle seçeneksizlikti.

Maaşlara yönelik tepkinin hemen arkasından Osmanlı kalem personelini bundan çok daha fazla tedirgin edecek asıl problem sökün etmişti ki, başlı başına kendisinin dairedeki varlığını tehdit etmekteydi. Tensikat adı verilen ve kısa süre içerisinde Bâb-ı âli evrak akışının bir numaralı konusu olan bu gelişme, aslında ilk defa da yaşanmıyordu.5 Geçmişte - genellikle de- mâli sorunların Osmanlı finansal kaynaklarını kuruttuğu dönemlerde, devrin ricalinin gelir-gider dengelerini tutturmak adına tensikata başvurduğu ve bunu iki anlamda kullandığı görülmüştü. Bunların ilki yapılabilecek en kolay çözüm olan maaşların gözden geçirilmesi bakımından -tenzilat olarak okuyun- ikinci olarak da kadroların tasnifi bakımından.6

Kuşkusuz tensikatın mâli alanının dışında ideolojik değil ancak hizip çekişmelerinde karşı tarafı ortadan kaldırma anlamında kullanıldığı da olmuştu. Örneğin Mithat Paşa’dan sonra Sadaret’e getirilen Mahmud Nedim Paşa, otoritesini kurmak ve Ali ve Fuat Paşa taraftarı bürokratları kilit yerlerden temizlemek adına merkez ve taşra teşkilatının o zamana kadar gördüğü en kapsamlı memur tensikatını gerçekleştirmişti.7

4 B.O.A. M. V. 120 3

5 Tensik: 1- Nizama koma, tanzim etme, sıralama, düzeltme, hüsn-ü nizama koma, ıslah: umur-ı adliyeyi,

umur-ı askeriyeyi tensik eyledi; tensikat-ı askeriyye ile meşgul oluyor. 2- Bir mevsufa bir çok sıfatlar sıralanması, tensik’ül-sıfat. Bkz. Şemseddin Sami, Kamus-i Türkî, C. I-II, İkdam Matbaası, Der-saadet, 1317, s. 444. Devellioğlu ise tensik kelimesini aynı Sami’nin paralelinde tanımlarken fazladan tensikat kelimesini şu şekilde açıklamış: Tensikat: 1- Düzen verme(ler), düzenleme(ler). (bkz. ıslah). 2- fazla memuru işten çıkarma. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993, s. 1080.

6 Mülki personel tensikatı için: Bkz. B.O.A. Y.E.E. 35/26; İ. MVL. 147/4134; DH. MKT. 1500/76, 1512/6,

1552/108; Askeri personel tensikatı için: Bkz. B.O.A. İ.DH. özellikle 783, 794, 796, 783 ve 797 numaralı dosyalar ile DH. MKT. 1376, 1380 ve 1457 sayılı dosyalar.

7 İbnül Emin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, C. II, Dergah Yayınları, İstanbul, 1988, s. 1175.

Nedim Paşa’nın sadaretinde yaşanan düzenlemeler Avusturya İmparatorunun bile şu şekilde konuşmasına neden olmuş, “Sizin memurlarını Promenad’a girdiler. Bir mevkide durmaksızın devr-i daimde bulunuyorlar”. Bkz. İbnül Emin Mahmud Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C. I, Dergah Yayınları, İstanbul, 1982, ss. 274-5. Fuat Paşa yapılan bir başka tensikat hareketi için: Bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. VII., TTK

1908 Ağustosunun ilk haftasından itibaren tüm devlet dairelerini etkisi altına alan olayların kapsam ve boyut bakımından öncekilerle en küçük bir benzerliği bulunmuyordu.8

Gerek İstanbul’da gerekse de taşrada II. Abdülhamid Dönemi’nde olumsuz nitelikleri ile ön plana çıkan kişiler, halk tarafından yaka paça devlet dairelerinden tard edilirken olayların çapının sadece halk indinde kalmayacağı da su yüzüne çıkmıştı.9 Gazeteler bir yandan hizmet süresini aşmış veya önceki dönemde kötü şöhret yapmış memurlara ne gibi durumlarda mazuliyet aylığı bağlanacağı haberlerini geçerken,10 13 Ağustos tarihli bir irade,

halihazırda başlamış bulunan tensikatın hem yöntemini hem de hukuksal gerekçelerini ortaya koymuştu. Söz konusu irade, öncelikle yapılacak düzenlemelere yönelik şiddetli memur tepkisini dile getirmiş ve mevcut maaşlar ile ailelerinin geçimlerini zor sağladıklarını dile getiren memurların tensikata ayak dirediklerini belirttikten sonra mevcut bürokratik yapının panoramasını oldukça net bir şekilde resmetmeye çalışmıştır. Tensikatın gerekliliğini “pek muhtaç” ifadesi ile karşılayan irade, memurların “lüzumundan fazla” olmasının yanında “ehliyet ve kabiliyetleri gayr-i kafi” ifadesini kullanmıştı. Satır aralarına serpiştirdiği kelimelerle edimlerine meşruiyet zemini yaratmaya çalışan irade, ortaya çıkan gerilimi kontrol altına almak adına kadro hariçlerinin “şimdilik kadro haricinde tutulmasına

Yayınları, 2003, ss. 227-228. Abu Manneh’in tespitlerine göre Ali ve Fuat Paşa yanlıları tamamen İstanbul dışına çıkarılmıştı. Bkz. Butrus Abu Manneh, “The Sultan and The Bureaucracy: The Anti-Tanzimat Concepts of Grand Vizier Mahmud Nedim Paşa”, International Journal of Middle East Studies, 22, 1990, ss. 257- 274. Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi, kayıtlarında “açığa çıkarılan bir çok memur”dan ve “boşda kalanların sızlanmaları İstanbul’ca çirkin bir şey” olarak görüldüğünden bahsetmektedir. Bkz. Vak’anüvis Ahmed Lütfi

Efendi Tarihi, C. XIII, Haz. M. Aktepe, TTK Yayınları, Ankara, 1990, ss. 41-42.

8 Dönem tanıklarından Naciye Neyyal Hanım o günleri şu şekilde ifade etmiş, “Kadro haricinde kalmak ihtimali baş gösterince memurların ekserisinin çenesini bıçak açmaz oldu., herkeste bir tasa, bir korku, bir telaş, böyle bir şey başlarına gelince, ne yapacaklarını acı acı düşünmeye başladılar. Devr-i cedit’te İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne mensup bulunanlar ise, şimdi bu vesile ile açılacak olan mevki ve makamlara kendilerinin ve yakınlarının tayin edileceklerini bildikleri cihetle, sevinçten ne yapacaklarını şaşırdılar, hasılı memleketimizdeki insanlar iki kısma ayrılmış ve birinin felaketi, diğerinin sebeb-i saadeti haline gelmişti”. Bkz. Ressam Naciye Neyyal’in Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet Hatıraları, Haz. Fatma Rezan Hürmen, Pınar Yayınları, İstanbul, 2000, ss. 277-8. Ali Cevat Bey’in Fezlekesi – İkinci Meşrutiyet’in İlanı

ve Otuzbir Mart Hadisesi, Haz. F. R. Unat, TTK Yayınları, Ankara, 1991, ss. 3-24.

9 Tensikat olaylarını düzenli bir şekilde kayda geçiren İngiltere Büyükelçisi, II. Abdülhamid döneminde devlet

dairelerinde donanımsız yığınların gittikçe katlandığını, bu dalgadan en olumsuz etkilenen kurumların başında da Şura-yı Devlet, Rüsumat Nezareti ve Şehremaneti’nin geldiğini belirtmişti. Bkz. “Reorganizations of Public Departments”, British Documents on Foreign Affairs – The Near and Middle East 1856-1914, ss. 160-161. Bir İngiliz gazeteci ise kadro dışına çıkarılan memurların reaksiyoner hareketlere yönelebileceğine dair ve 31 Mart İsyanı’nı adeta önceden haber veren bir makale yayınlamıştı. Bkz. Edwin Pears, “The Turkish Revolution”, The Contemporary Review, 94, July-December 1908, ss. 286-300 aktaran Aykut Kansu,

Turkish Politics and the Economy 1908-1946, Vol I, 1992. Memurlara karşı yapılan hukuk dışı eylemlerin

yasa içerisine çekilmesi ancak eylül sonunda yayınlanan bir tamim ile sağlanmıştı. Bkz. Takvim-i Vekayi, n.2, 3 Ramazan 1326 – 16 Eylül 1324 – 29 Eylül 1908, s. 2. Aynı hafta içerisinde Dahiliye Nazırlığı daha sert bir tonda kaleme aldığı uyarı yazısında özelde posta memurları genelde ise tüm vilayet personeline karşı hukuk dışı harekette bulunanlar hakkında kanuni işlemlerin geciktirilmeden yapılmasını emretmişti. Bkz.

Takvim-i Vekayi, n.11, 14 Ramazan 1326-27 Eylül 1324 – 10 Ekim 1908, ss. 3-4.

10 İkdam, 13 Receb 1326 – 29 Temmuz 1324 – 11 Ağustos 1908. Kamil Paşa, Sadaret mührünü alır almaz

merkez dairelere yolladığı bir genelge ile tensikat sonuçlarının eksiksiz bir şekilde Sadaret’e iletilmesini istemişti. Tercüman-ı Hakikat, “Tensikat”, n. 9830, 12 Receb 1326 – 28 Temmuz 1324 – 10 Ağustos 1908.

ilerde açılacak hizmetlerde kullanılması” tesellisinde de bulunmuştu. Tüm devlet birimlerine iletilen irade, maaş konusunda ise nihai kararın Meclis-i Mebusan’da verileceğini şimdilik 1000 guruşa kadar maaşı olanların tamamının, bu meblağın üstünün ise yarısının verileceğini vurgulayarak söz konusu düzenlemelerle önceki dönemde saray ihsanları ile maaşları şişirilen ricalin hedef alındığını göstermişti.11

Bürokrasinin tabi tutulduğu tensikat, basın tarafından da olumlu cümlelerle karşılanmıştı.12 Özellikle Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit’in maaşlar konusundaki

yaklaşımı oldukça eleştireldi. 1000 guruş ve üzeri maaşların “hafiyelik” gibi “haksız” yollardan kazanıldığını ve bu küsurun yarısının tenzili ile devlet bütçesine herhangi bir kazanç sağlanamayacağını belirten Cahit, artık eskisi gibi maaşların yılın altı ayı değil her ay dağıtılmaya başlanacağını bu nedenle bu kesimlerin hiçbir durumda zarara girmeyeceklerini vurgulu bir şekilde dile getirmişti. Tanin yazarına göre devlet dairelerinin hali “cidden şayan-ı ıslah”tır ve kalemler “hizmet-i devlete hiç elverişli olmayan değersiz

kimseler”le doluydu. Kahvehane köşelerine benzettiği kalemlerin hizmet anlayışını da sert bir dille eleştiren Hüseyin Cahid, en basit evrakların dahi bir imzadan diğerine ancak 3-5 günde geçebildiğini söyledikten sonra artık yeni bir devrin başladığının herkesçe bilinmesi gerektiğini belirtmişti. Yazarın yeni idare anlayışı kısaca, “ … sarayı, konak mensuplarını

zengin etmekten ibaret olmayıp millet-i Osmaniyyenin temin-i saadetini ve terakkisine matuf” bulunmaktı ve bu anlayış iki prensip üzerine yükselmekteydi: tecrübe ve eğitim. Liyakatsizleri, düşük ücretli mülâzımları ve saray yanaşmaları gibi yeni dönemin dekorunu bozan unsurların el çektirilmesinin ardından devlet işlerinin yükünü çekecek kıdem sahibi tecrübeli kişilere istisnai yerler açılacağı gibi Cahit’e göre şimdiye kadar mektepli oldukları için horlanmış ve kendilerinden daha düşük memurlara ezdirilmiş idâdi ve Mülkiye mezunu genç memurlara yatırımların yapılacağı günler gelmişti.13

11 B.O.A. İ.MLY. 1326B 4. Zeki Mesud Bey, hatıralarında küçük memurların ilan-ı hürriyet’i büyük bir

serinkanlılıkla karşılarken orta ve üst düzey memurların oldukça heyecanlı bir bekleyiş içine girdiklerini aktarmaktadır. Bkz. Zeki Mesud Alsan, Mustafa’nın Romanı – Hürriyet Pervanesi 1907-1910, Vadi Yayınları, İstanbul, 2006, ss. 140-142.

12

Murad Bey’in konuyla ilgili kapsamlı bir yazısı için: Bkz. Mizan, “Meslek-i Hükümet”, n.13, 29 Temmuz 1324.

13 Yazarın burada “mekteb”e yönelik vurgusu genel Jön Türk ikliminin de en önemli elementi olması

bakımından ayrıca önemlidir, “Rüştiye mekteplerinden çıktıktan sonra kalemlerden birine girip de on beş sene

hidmet etmiş bir zata nispeten mekteb-i mülkiyeden çıkıp d beş on senedir kaleme devam eylemiş refiki kıdem itibarıyla geride kalmış addedilemez. Çünkü diğerinin kalemde geçirdiği zaman mekteb-i mülkiye mezunu dershanelerde, imtihanelerde, müsabakalarda bin zahmetle imrar etmiştir. Diğer tarafta mektepte okuyarak tenvir-i fikir etmiş memurdan edilecek istifade ile hiç tahsil görmemiş bir çocuğun mürur zaman ile biraz mümarese peyda etmek neticesinde yapacağı iş beyninde büyük farkla vardır. Biri gördüğünün fevkine çıkamaz ila-nihaye kalemde bilmediği hudud dahilinde kalır. Diğeri ileride o kalemde baş olabilecek bir mahiyeti haiz bulunur. İşte buralarını nazar-ı dikkatten uzak bırakılmaması elzemdir”. Bkz. Hüseyin Cahit, “Dairelerde Tensikat”, Tanin, No. 18, 21 Receb 1326 – 5 Ağustos 1324 – 18 Ağustos 1908.

Söz konusu tarihten itibaren nezaretlere yağan ve nezaretlerden Sadaret’e gönderilen yazılardan, tensikatın gerek yatay gerekse de dikey bir şekilde tüm bürokrasiyi etkisi altına aldığı görülmektedir.14 Nezaretlerde kurulan ve üç üst düzey bürokrattan oluşan komisyonlar, hızlı bir şekilde bir yandan memurları değerlendirirken diğer taraftan da kurumun etkili ve verimli işlemesi için bir takım nazım planlar kaleme almaya başlamışlardı.15 Maliye Nezareti’nden başlayan tensikat çalışmaları, ay sonuna geldiğinde tüm nezaretleri etkisi altına almıştı. Maliye Nezareti’nde kaleme alınan belgede gerçek bir ıslahatın ancak tüm daire ve şubelerin tensiki ile gerçekleştirilmesiyle olabileceğinin altı çizilirken uzun dönemli ıslahat projesinin sınırları taşranın en ücra köşelerinde görev yapan tahsildarlara kadar genişletilmişti.16 Merkez teşkilatında Dahiliye Nezareti’ne bağlı Rüsumat Emaneti, hareket programını belirlemiş ve bunun tasdiki için Meclis-i Vükela’ya gerekli tebligatlarda bulunmuştu. Ancak Vükela, söz konusu tasarıyı sorunlu bularak yapılacak tensikatın her yerde bir anda değil önce merkez teşkilatının ardından da taşra teşkilatının bir program çerçevesinde düzenlenmesini emretmişti.17

Benzer bir handikaba uğrayan diğer bir kurum da Hariciye Nezareti’ydi. Çıkarılan yol haritasının Vükela tarafından beğenilmemesi üzerine18 bir kere daha toplanmak zorunda kalan Hariciye bürokratları, yeni bir teşkilat ve maaş çizelgesi hazırlamıştır.19 Dahiliye Nezareti tüm taşra birimlerine kapsayan gözden geçirmeler için bir komisyon toplarken bu süre zarfında yapılacak yazışmaların güvenliği ve süratini teminat altına almak adına Mektubi Kalemi’nde ilk düzenlemeleri yapmıştı.20 “Devair-i merkeziyye tensikata pek

muhtaç” diyerek tanılarını koyan Maarif Nezareti bürokratları, öncelikle personel istihdamının düşürülmesi ve sonrasında da sansür idaresinin ilgası ile yaratılacak kaynağın verimli bir şekilde nezaret bünyesine dağıtılmasını öngören bir proje hazırlamış ve herhangi bir muhalefete uğramadan onaydan geçirmişti.21

14 Sadaretin tensikat işlemlerinin hızlandırılması ile ilgili olarak sürekli genelgeler yayınladığı görülmektedir.

Bkz. Tercüman-ı Hakikat, n. 9832, 14 Receb 1326 – 29 Temmuz 1324 – 12 Ağustos 1908.

15

Yalçın, kaleme aldığı hatıralarında Meşrutiyet Dönemi’ndeki bu “komisyon” furyasını sert bir şekilde eleştirerek eski devir zihniyeti ile bu komisyonların kısa sürede âtıl bir konuma sürüklendiğini belirtmişti. Bkz. Hüseyin Cahid Yalçın, “Meşrutiyet Hatıraları 1908-1918”, Fikir Hareketleri, Sayı: 208, 16 Teşrin-i evvel 1937, ss. 405-208.

16 B.O.A. İ. Maliye 1326B 21 17 B.O.A. İ. RSM. 1326B(14) 4

18 İkdam, 3 Ağustos 1324 – 18 Receb 1326 – 17 Ağustos 1908

19 Tanin, no.24, 27 Receb 1326 – 11 Ağustos 1324 – 24 Ağustos 1908. Vükelanın tavrının özellikle memur

maaşlarından kaynaklandığı düşünülmüştür. Bkz. Tanin, 29 Receb 1326 – 13 Ağustos 1324 – 26 Ağustos 1908.

20 Tanin, No. 17, 20 Receb 1326 – 4 Ağustos 1324 – 17 Ağustos 1908. 21 B.O.A. İ. Maarif 1326B 7

Özellikle teşkilat yapısından kaynaklanan teknik sorunları gündemlerinin ilk sırasına alan Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti bürokratları, merkez ve taşra teşkilatı personeli için iki ayrı encümen oluşturma yoluna giderek gerek nezaretin sorumluluğunda olan ihale, müzayede vs. mali işler için gerekse de numune çiftlikleri ve orman mektebi gibi eğitsel faaliyetler için farklı komisyonların kurmuşlardı. Memur sayısının gündeme getirilmediği proje ay sonuna kadar ilave tasarılarla Sadaret onayına sunulmuştu.22 Kararlarıyla, Vükela’nın olduğu kadar kamuoyunun da tepkisini çeken bir diğer kurum da Ticaret ve Nafia Nezareti’ydi. Vükela’nın onayına sunulan tensikat çizelgelerindeki maaş baremlerinin nezaret ricalinin lehine yüksek tutulması, evrakların nezaret yetkililerine iadesi ile sonuçlanmıştı.23 Evkaf Nezareti bürokratları da Orman Nezareti paralelinde çevre ülkelerin teşkilat kanunlarını inceleme altına almış ve Nazır Hammade Paşa’nın ısrarı nedeniyle Mısır Evkaf Teşkilatı Nizamnamesi’nin çevirisi yapılmıştır.24 Posta Nezareti ise çalışmalarını müstahdemlerin sınıflandırılması ve tensiki yönünde başlatmış ve bunun için de bir komisyon toplamıştı.25

Büyük umutlarla başlanılan ve idarenin yeni bir yapıya kavuşturulmasını hedefleyen çalışmalar, askeri kanatta da aynı canlılıkla sürdürülmekteydi. Askeri organizasyonun modernizasyonunu hedefleyen çalışmalar, gerek Harbiye gerekse de Bahriye Nezaretleri’nde tüm hızıyla sürdürülmüş ve bu çalışmalar kısmen basına da yansımıştır.26 Dairelerdeki bu hareketlilik İstanbul’daki yabancı muhabirlerin de dikkatinden kaçmamış ve geçtikleri haberler ile Avrupa’daki okuyucularına devrim ülkesindeki gelişmeleri tüm canlılığı ile aktarmışlardı.27 Ağustos sonuna gelindiğinde merkez teşkilatında yapılan tensikatın basındaki bir takım çevreleri tatmin etmediği görülmekteydi. Ahmed Mithat, tensikat sırasında yaşanan usulsüzlüklere dikkat çekerken,28 “devr-i sabık”ta Saray

22 B.O.A. İ. OM. 1326B(17) 5 23

Tanin, n.24, 27 Receb 1326 – 11 Ağustos 1324 – 24 Ağustos 1908.

24 Tanin, 10 Şaban 1326 – 24 Ağustos 1324 – 6 Eylül 1324. 25 İkdam, 27 Receb 1326 – 12 Ağustos 1324 – 25 Ağustos 1908.

26 İkdam, 26 Receb 1326 – 11 Ağustos 1324 – 24 Ağustos 1908. İngiltere Büyükelçisi’nin raporuna göre

27.000 askerin ismi maaş listesinden silinmişti. Bkz. “The Turkish Revolution and its Consequences”, British

Documents on Foreign Affairs, University Publications of America, s. 113. Bunlardan bir kısmı emeklilik

almaya hak kazanırken büyük bir kısmı bu şansa nail olamamıştı. Findley ise 27.000 rakamını yanlış olarak tensikata uğrayan hükümet memurlarının sayısı olarak göstermişti. Bkz. Carter V. Findley, Osmanlı

Devleti’nde Bürokratik Reform 1789-1922, İz Yayıncılık, İstanbul, 1994, s. 252. Georgeon da aynı yanlışı

Findley’i referans göstererek devam ettirmektedir. Bkz. François Georgeon, Sultan Abdülhamid, Homer Kitabevi, İstanbul, 2006, s. 471.

27 Neue Freie Presse gazetesinden aktaran İkdam, 16 Şaban 1326 – 31 Ağustos 1324 – 13 Eylül 1908. Söz

konusu haberleri tarayan ve değerlendiren Kansu’nun çalışması için: Bkz. Aykut Kansu, 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995, ss. 155-215.

28 Dairelerde yaşanan karışıklığa dikkat çeken Ahmet Mithat, kadro harici memurların başka yerlerde tekrar

kadro bulduğunu, aşırı şişirilen devlet kadroları yüzünden asıl iş yapan, donanımlı memurların özel sektöre kaçtığını bunun ise devlet işlerini aksattığına dikkat çekmişti. Ahmet Mithat’a göre örnek alınması gereken

kamarillasının en gözde kurumları olan Şura-yı devlet, Meclis-i Maarif, Encümen-i Teftiş, Şehremaneti ve Rüsumat Meclisleri’ndeki koltukların hâlâ eski devir ricâli tarafından tutulmuş olduğuna değinen Hüseyin Cahid, tensikatta en önce bu kişilere yol verilmesi gerekirken bunun tam tersi bir yola gidildiği ve aile sahibi düşük ücretli katiplerin kapının önüne konmasının ise “müşteki ve gayr-ı memnun ailelerin çoğalmasına” yol açtığını ileri sürmüştü.29

İlan-ı hürriyetle beraber imparatorluk başkenti hiç aşina olmadığı kalabalık mitinglere, aşırı sevinç gösterilerine tanıklık etmeye başlamıştır. Abdülhamid saltanatında taşraya sürgüne gönderilen memurların İstanbul’a akın etmesi, ve hükümet aleyhtarı tutumları, bürokratik yapı içindeki geleceklerinden endişe eden Bab-ı âli efendilerinin tedirginliğini daha da arttırmıştır.30 Kaldı ki mağdur memurlara cömert tekliflerde bulunmak bir Osmanlı bürokratının o an için aklından geçen en son şeydi. Önceki dönemde sultana yöneltilemeyen tüm eleştiriler, onun en yakın çevresini ve tüm devlet personelini hedef tahtasına yerleştirmişti. Kanun-i Esasi ile yeniden kazanılan temel haklar bağlamında ileri sürülen görüşler, ifrat-tefrit sınırını aşmış Abdülhamid bürokrasisinin en küçük memuruna kadar her kadronun yenilenmesini talep edilmeye başlanmıştı. Devrimi gerçekleştiren İttihatçılar bile güçlü bir şekilde dile getirilen bu radikal fikirlerden rahatsızlık duyarak söz konusu fikirlerin yıkıcığına dikkat çeken ve şüphe ile bakılan Abdülhamid memurlarının

“idare-i meşruta altında hüsn-ü hidmet” edeceklerine dair beklentilerini içeren ilanlar yayınlamak zorunda kalmışlardı.31

1908 Eylülünden itibaren ise artık çalışmalar biraz daha netlik kazanmaya başlamıştı. 7 Ağustos 1908’de Sadaret makamına getirilen Kamil Paşa, kaleme aldığı hükümet programında, bir taraftan mevcut kanunların eskimişliğinden yakınırken gündemlerinin ilk sırasındaki projenin “ruh-ı devlet” olan maliyenin ıslahı olacağını belirtmişti. “Kesret-i miktarları devair-i merkeziyede müsmir surette iş görülmesine mani

olan memurinin hadd-i nisabına irca ve nispetsiz maaşatın tadil ve tenzili” satırları ise

kurum, 54 çalışanı ile her anlamda harikalar yaratan Sıhhiye Nezareti’ydi. Bkz. Tercüman-ı Hakikat, “Devair-i Devlet Nasıl Tensik Olunur ?”, n. 9833, 15 Receb 1326 – 30 Temmuz 1324 – 13 Ağustos 1908.

29 Tanin, n.25, 28 Receb 1326 – 12 Ağustos 1324 – 25 Ağustos 1908.

30 Söz konusu kitle bir taraftan “devr-i sabık”ta ödenmeyen maaşlarını talep ederken (B.O.A. M.V. 120 24)

diğer taraftan eski görevlerine iadelerini talep etmekteydi. Burada belki de üzerinde asıl durulması gereken konu sakıncalı bulunarak taşraya sürülen bu kişiler için “mektupçu muavini”, “vilayet maiyyet memuru” gibi taşra iş yoğunluğuna nazaran abartılı mevkiilerin yaratılmış olmasıdır. Parlak yarınlar idealini bürokratik