• Sonuç bulunamadı

II OSMANLI MEMURUNUN TENSİKATLA İMTİHAN

II- B 1909 Tensikat Kanunu’na Doğru

70 B.O.A HSD AFT 5 24.

71 M.M.Z.C. İ: 48 16 Mart 1325 (29 Mart 1909) C: 1, s. 516.

72 Sadrazamın isteksiz tavırları parlamentodaki gerilimi artırmaktaydı. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, Cavit

Bey’e itiraf ettiği üzere söz konusu kanunlardan sonra memurların isyan edeceğinden korkmaktaydı. Bkz. Mehmed Cavid, “Meşrutiyet Devrine Dair Cavit Bey’in Hatıraları: 4”, Tanin, 3 Eylül 1943.

koyması yönünde oluşan ortak kanı doğrultusunda bir konuşma yapmıştı. Konuşmasında hükümetten çok bir şey değil sadece işlerin daha düzenli ve seri bir şekilde yürütülmesi ve buna istinaden bütçede daha sağlıklı bir karar verilmesi için kadro düzenlemelerinin yapılmasını ayrıca bununla ilgili kesin rakamlara ulaşılmak istendiğini bilhassa ifade etmişti. Ancak hükümetin bu talepler karşısında ayak sürüdüğünü dile getiren Bursa Mebusu uzun konuşmasını şu sözlerle tamamlamıştı, “Onlar yapamayacaklarsa biz

yapalım. Biz yapamayacaksak onlar yapsınlar. Herhalde yapılsın. Şekl-i hükümetin bilinmesi lazımdır”. İstanbul Mebusları Mustafa Asım Efendi ile Zöhrap Efendi’nin de benzer açıklamaları sonrasında mebuslar oy birliği ile konunun ayrı bir oturumda ele alınmasını kabul etmişlerdi.73

Meclisin hükümetin ağır davrandığı yönündeki eleştirilerine haklılık kazandıracak kanıtlar da yok değildi. Örneğin taşradan Sadaret’e gönderilen yazılar hâlâ memuriyeti ilga olunan veya kadro harici kalan memurların durumunun ne olacağını soran vilayet yazışmaları ile dolmaktaydı.74 Bu belirsizlik ortamında Şura-yı devlet’teki hazırlıkların da uzaması üzerine İstanbul Mebusu Mustafa Asım Efendi meclis riyasetine bir soruşturma önergesi sunarak, tüm varlığını bu devlete adayan kişilerin ihraç sonrası geleceklerinin karanlıkta bırakıldığı bir durumda kanun çalışmalarını bir türlü tamamlayamayan Şura-yı devlet’ten son durumun öğrenilmesi yönünde bir soruşturma başlatılmasını talep etmişti. Talep, mebusların genel kabulünü görerek hemen icraya konmuştur.75

Oluşan hoşnutsuz havayı makalesine taşıyan Hüseyin Cahid Bey, tensikat konusunda yaşanan en büyük eksikliğin programsızlık (vazıh bir hatt-ı hareketsizlik) olduğunu dile getirmiş ve kendince hükümetin hatalı olduğu noktaları maddelere ayırmıştı. Her şeyden önce kötü hali ortada olan kişileri kadro dışı bırakmayan hükümetin kadro dışı kalan memurlarla ilgili gerekli yasal düzenlemeleri de yapmadığını ifade etmişti. Diğer tarafta açıkta kalan ve sui hali ortada olan bir takım kişilere son derece gereksiz bir şekilde yüksek ücretlerin bağlandığını dile getiren Tanin baş yazarı, bunun ise kamuoyunda rahatsızlık yarattığını ifade etmişti. Programsızlık neticesinde her nezaretin kendi başına iş gördüğü bunun da bölük pörçük bir manzara yarattığını belirten Cahit Bey, sürekli olarak değişen nazırların da nezaretlerde belli bir istikrar ortamına kavuşmasını engellediğini ileri

73 M.M.Z.C. İ: 48 16 Mart 1325 (29 Mart 1909) C: 1, s. 517. 74 B.O.A. M.V. 126 25.

75 M.M.Z.C. İ: 47 14 Mart 1325 (27 Mart 1909) C: 3, s. 511-12. Mülkiye dergisi yazarları da ilan-ı

hürriyetten beri gözle görülür bir canlanmanın yaşanmamasının faturasını hükümete kesmişti. İstibdad Dönemi memurlarının hâlâ kadrolarını koruduğuna dikkat çeken Cevdet Bey, bir diğer çekinceyi de bütçe konusuna koymuştu. Meşrutiyet memurlarının maaş sorunları içinde kavrulduğuna dikkat çeken Cevdet Bey, halkın da devlet kapılarında önceki dönemi aratmayacak şekilde çile çekmeye devam ettiğini kaydetmişti. Bkz. Cevdet, “Tensikat-Islahat”, Mülkiye, n. 4, 1 Mayıs 1325 – 14 Mayıs 1909, ss. 11-24.

sürmüştü. Bu durumda Cahit Bey’e göre ivedilikle ilgilenilmesi gereken konu, nezaretlerde kadro istikrarının sağlanmasıydı.76

Kadro harici kalan memurlara ödenmesi gereken mazuliyet maaşlarının bütçenin imkansızlık duvarına çarpması, günün diğer siyasi olaylarla birleşince durumu tam anlamıyla içinden çıkılmaz bir hale getirmişti.77 Sadrazamın tensikat hakkındaki cevabı da böylesi bir gergin ortamda meclis oturumunda ele alınmıştı.78 İlk olarak kürsüye gelen Amasya mebusu Fazıl Arif Efendi, kendi beklentileri ile kabinenin beklentilerinin farklı olduğunu, üstüne üstük memurların grev kozu ile meclise sunulan layihayı onaylatmaya çalıştıklarını79 oysa şimdiye kadar hükümet işlerine karışmaktan imtina eden parlamentonun en kısa sürede bir tensikat kanunu hazırlanmazsa artık hükümete aynı hoşgörüyü göstermeye devam edemeyeceğini belirtmişti. Amasya Mebusu, otuz kadar memur için koca bir milletin haklarının yedirilmeyeceğini vurgulu bir şekilde ifade ederek sadrazamın meclise açıklama değil layiha göndermesi gerektiğini söylemişti. Tensikat işine girmekten korkan nazırlarla istenilen adımların atılamayacağını söyleyen Serfice mebusu Yorgo Boşo’dan sonra kürsüye gelen Arif Bey, hükümetin meclisin iyi niyetini kötüye kullandığını, “devr-i istibdat”ta insanların Saray korkusundan Avrupa’ya kaçtıklarını şimdi ise mebusların milletin yüzüne bakamaması nedeniyle aynı durumla karşı karşıya kaldığını dile getirmiş ve memur maaşlarının ödenmesi için devletin ağır dış borçlara girdiğini ancak sonuçta yine bunun milletin sırtından ödeneceğini hatırlatmıştı. Ne memurlara ne de perişan halka bunu yapmaya kimsenin hakkı olduğunu dile getiren Biga Mebusu, bu nedenle de hükümetin tutmuş olduğu yolu bir an önce değiştirmesi gerektiğini vurgulamıştı.80

Hükümeti temsilen salonda bulunan Nafia Nazırı Gabriel Efendi ise âdeta Sadrazamın cevap yazısındaki satırları tekrarlamış ve teşkilat ve tensikatın ancak ve ancak bütçe sonrasında yapılabileceğini, her şeyden önce meclisin kendilerine ne kadar kaynak yaratılacağının tespit edilmesi gerektiğini hükümetinde buna göre kendisine bir hareket planı çizeceğini ifade etmişti.81 Nafia Nazırı’nın konuşmaları meclisteki gergin havayı yatıştırmaya yetmediği gibi, Karesi Mebusu Vasfi Efendi’nin konuşması ortamı daha da elektriklendirmiştir. Kabaca hükümetin bütçeyi beklemesine gerek olmadığı, zaten geçici bütçelerle kadro hariçleri için kaynak yaratıldığına değinen Karesi Mebusu, doğrudan

76 Tanin, n. 239, 9 Rebiülevvel 1327 – 18 Mart 1325 – 31 Mart 1909. 77 B.O.A. M.V. 126 43.

78 M.M.Z.C. İ: 52 23 Mart 1325 (5 Nisan 1909) C: 1, s. 631.

79 Fazıl Arif Bey bu ifade ile bir süreden beri maaş alamayan Posta ve Telgraf Nezareti çalışanlarının meclise

çekmiş olduğu aralıksız telgraflara ve onların sert söylemlerine göndermede bulunmuştu.

80 M.M.Z.C. İ: 52 23 Mart 1325 (5 Nisan 1909) C: 1, s. 632. 81 M.M.Z.C. İ: 52 23 Mart 1325 (5 Nisan 1909) C: 1, s. 633.

hükümeti hedef alan açıklamalara girişmiştir; “kabine bütün bendeganını, bütün ekabirini

kayırmışlar, ötekini bir tayin etmiş, bir menafi-i mukabele karşısında. Bir silsile-i menasıp, zincirleme bunu kırmalı”. Vasfi Efendi örnek olarak da Defter-i hakani Nezareti’ni göstererek 200 kişi ile pekala yönetilebilecek kurumda 600 kişinin görev yaptığını, ancak bu milletin artık bu yükü taşıyamadığının altını çizerek kürsüden inmişti.82 Oturum sonucunda verilen önergelerin oylaması görüşmelerin gidişatını bir anda değiştirmiş ve Sadrazam hakkında gensoru teklifi oy birliği ile kabul edilerek tespit edilen tarihte Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın dinlenmesi yönünde karar çıkartılmıştı.83

Ancak çok iyi bilindiği üzere mali tarihle 31 Mart’ta patlayan gerici ayaklanma ve hemen akabinde hükümetin düşmesi ülke gündeminin aniden bambaşka mecralara kaymasına neden olmuştu.84 Kısa süreli Tevfik Paşa Hükümeti’nin ajandasında tensikattan çok daha önemli konular bulunuyordu. Kaldı ki, İstanbul’da kontrolden çıkan olaylara süratle müdahale eden Rumeli menşeili Hareket Ordusu, ilan ettiği idare-i örfiyye tedbirleri çerçevesinde hem hükümeti hem de sultanı görevden el çekmeye zorlamıştı. İkinci Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi bu ortam içinde bir kere daha iktidara gelmiş ve programını tüm dengeleri alt üst olmuş bir sistem içinde okumuştu (6 Mayıs 1909).85

Şeriatçı ayaklamayı besleyen güvenlik eksikliklerine parmak basan Sadrazam, yeni dönemde yapılacak işin öncelikle polis ve jandarma tensikatını sonuçlandırmak olduğunu vurgulamıştı. Bu noktada bütçe açığının 6 milyon lirayı geçtiğini hatırlatan Hüseyin Hilmi Paşa, alınacak tedbirlerin bu kaynaklar çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerçeğinin de akılda tutulması gerektiğini vurgulamıştı. Paşanın yapmış olduğu bu vurgu, aslında 31 Mart Olayı öncesindeki gensoru olayına bir gönderme mahiyeti taşımaktaydı. Konuşmasında hükümetin merkez teşkilatındaki yapısal düzenlemelere tahminlerin ötesinde tahsisat ayırdığını bunun ise devletin gündelik işlerini bile tehlikeye sokacak bir raddeye tırmandırdığının altını çizen

82

M.M.Z.C. İ: 52 23 Mart 1325 (5 Nisan 1909) C: 1, s. 633-34.

83 M.M.Z.C. İ: 52 23 Mart 1325 (5 Nisan 1909) C: 1, s. 637.

84 Tensikat mağdurlarının 31 Mart İsyanı’na ne ölçüde destekte bulundukları bir bilinmezdir. Konu ile ilgili kısmi yorumda bulunan araştırmacılar şunlardır: Bkz. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi

Kronolojisi, C. IV, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1961, s. 371. Eric Jan Zurcher, “The Ideas of April A

Fundamentalist Uprising in İstanbul in 1909?”, State and Islam, Ed. C. Van Dijk-A.H. de Groot, Research School CNWS, Leiden, 1995. ss. 65-76. İlan-ı hürriyetten 31 Mart İsyanı’na kadar süregelen olayların farklı bir analizi için: Bkz. Edwin Pears, “The Crises in Turkey”, The Contemporary Review, 95, January-June 1909, ss. 511-526. Aktaran: Aykut Kansu, Turkish Politics and the Economy 1908-1946, Vol I, 1992. İrtem ise ordudaki tensikata değinerek bunun pek çok işsiz güçsüz askerin İstanbul’a toplanmasına yol açtığına değinmiştir. Bkz. Süleyman Kani İrtem, 31 Mart İsyanı ve Hareket Ordusu, Haz. O.S. Kocahanoğlu, Temel Yayınevi, İstanbul, 2003, s. 116. Georgeon da işsiz kalmış asker ve memur yığınlardan bahsetmektedir. Bkz. François Georgeon,Sultan Abdülhamid, Homer Yayınevi, İstanbul, 2006, s. 478.

85 M.M.Z.C. İ: 78 11 Mayıs 1325 (24 Mayıs 1909) C: 2, ss. 635-36.İnal, Hüseyin Hilmi Paşa’nın ikinci

Sadaret döneminin “en elim ve vahim hadisesi” olarak Tensikat Kanunu’nun ilanını göstermektedir. Bkz. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C. III, Dergah Yayınları, İstanbul, 1982, s. 1684.

Sadrazam, meclise sunumu geciken kanunların bu açıdan değerlendirilmesi gereğini belirtmişti. Paşa’nın bu aşamadan sonra söyledikleri ise doğrudan meclisin tensikat konusunda hükümete yönelik yapmış olduğu eleştiriler hakkında olmuştur. Tensikatla ilgili yasal düzenlemelerin gecikmiş olduğu gerçeğini sözlerinin en başında kabul eden Sadrazam, ancak kadro dışı kalacak memurların “hal ve atileri” güvenceye alınmadan tensikata girişilemeyeceğine anlayışla bakılmasını kaldı ki, Şura-yı devlet tarafından hazırlanan layihanın hükümete tevdi edildiği eğer 31 Mart İsyanı yaşanmasaydı bunun belirtilen tarihten neredeyse bir hafta önce Meclis-i Mebusan riyasetine sunulmuş olacağını da eklemişti.86 Paşa son olarak konu ile ilgili konuşmasını, layihanın halihazırda Sadaret bürokratlarınca incelendiği ve en kısa sürede meclise gönderileceği ifadesi ile tamamlamıştı.87

Hükümet ilan etmiş olduğu genel af ile önceki dönemde taşraya sürgüne gönderilen memurları merkezde açılacak boş kadrolarda istihdam etmeyi düşünürken88 diğer taraftan

nezaret tensikatlarını hızlandırmak için girişimlerde bulunmuştu.89 Tensikat işlemlerini tamamlayan nezaretlerden ise tensik defterlerini Sadaret’e iletmeleri emrini vermişti.90 Göreli olarak sağlanan bu barış ortamında bir kere daha kamuoyunun dikkati dairelerde yürütülmekte olan tensik çalışmalarına çevrilmişti.91 Hükümet kadro harici kalanlara sağlanacak haklara dair kriterleri gazetede yayınlarken,92 Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin

86 Aslında Sadrazamın sözleri 31 Mart Olayları arasında kaybolan bir gerçeğe işaret etmekteydi. Tensikat

Kanunu layihası, 31 Mart karışıklığında “yanlışlıkla” şehit edilen Adliye Nazırı Nazım Paşa tarafından bizzat hazırlanmıştı. Ali Fuat’ın hatıralarına bakılacak olursa, “layiha Nazım Paşa’nın son eseri”ydi. Bkz. Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, TTK Yayınları, Ankara, 1987, s. 25. Alkan ise eserinde Tensikat Kanunu’nu 31 Mart İsyancılarına destek veren çevreleri sindirmek adına İttihatçılar tarafından çıkarılmış bir kanun olarak değerlendirmiştir. Bkz. Ahmet Turan Alkan, II. Meşrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2001, ss. 145-152.

87 M.M.Z.C. İ: 78 11 Mayıs 1325 (24 Mayıs 1909) C: 2, ss. 636. 88 M.M.Z.C. İ:75 6 Mayıs 1325 (19 Mayıs 1909) C:2, s. 557.

89

Sadaret’ten yapılan açıklama tensik işlemlerinin bir hafta içerisinde tamamlanacağı yönündeydi. Söz konusu haber, Ziraat ve Orman ve Maadin Nezareti’nde başlayan tensikat haberi ile alt alta verilmişti. Tanin, n. 256, 30 Rebiülahir 1327 – 7 Mayıs 1325 – 20 Mayıs 1909. Findley, söz konusu çalışmalarla Abdülhamid döneminde kurulan mekanizmanın tam anlamıyla felce uğratıldığını söylemiştir. Carter V. Findley, Osmanlı

Devleti'nde Bürokratik Reform - Bab-ı âli 1789-1922, İz Yayıncılık, İstanbul, 1994, ss. 250-251. 90

Tanin, n. 263, 7 Cemaziülevvel 1327 – 14 Mayıs 1325 – 27 Mayıs 1909.

91 Özellikle Sadaret daha hızlı davranmış ve bünyesinde yürütülen tensikat çalışmaları ile ilgili ayrıntılı bir

raporu kamuoyu ile paylaşmıştı. Bkz. İttihad, “Tensikat ve Teşkilat”, n. 7, 13 Cemaziülevvel 1327 – 19 Mayıs 1325 – 1 Haziran 1909. İttihad, “Tensikat ve Teşkilat – Maba’d”, n. 9, 15 Cemaziülevvel 1327 – 21 Mayıs 1325 – 3 Haziran 1909. Defter-i hakani Nezareti ile ilgili kadro listesi için: Bkz. İttihad, “Tensikat ve Teşkilat – Defter-i hakani Nezareti”, n. 22, 3 Cemaziül-ahir 1327 – 8 Haziran 1325 – 21 Haziran 1909. İttihad, “Tensikat ve Teşkilat – Defter-i hakani Nezareti – Maba’d”, n. 23, 4 Cemaziül-ahir 1327 – 9 Haziran 1325 – 22 Haziran 1909.

92 “Açıkta kalacak memurin: Yapılacak teşkilat mucibince bir takım memurin ve ketebe bi’l-zarure açıkta

kalacaktır. Teşkilat ve tensikat neticesinde memurin ve ketebe üç sınıfa ayrılacaktır. Birinci sınıf istihdam olunacaklar, ikinci sınıf memuriyet açıldıkça istihdam olunacaklar, üçüncü sınıf hiç istihdam olunmayacaklar.İstihdam olunacaklara kendilerine tayin edilecek vezaife göre tensikat-ı cedide mucibince

Cahid Bey bile ilk defa olarak konuya olumlu bir açıdan yaklaşmıştı.93 Meselenin artık sonuna gelindiğini belirten başyazar, özellikle dairelerdeki maaş uçurumuna işaret ederek dairenin asıl yükünü çeken personele reva görülen düşük maaşlar ile tepede koltuklara kurulmuş icabında “devr-i sabık” kalıntısı memurlara verilen akla hayale gelmeyecek maaşların kıyaslamasını yapmıştı. Dengesiz durumun yolsuzluk kapılarını ardına kadar araladığına değinen Hüseyin Cahid Bey, ancak ortaya çıkan bu gayr-i ahlaki durumu sadece bu nedene bağlamanın da yanlış olacağını dile getirmişti. Bu bağlamda kalemleri etkisi altına alan himayeci ilişkilere değinen yazar, herkesin birisinin adamı olduğu kokuşmuş bir ilişkiler bütünün daireleri de içten içe çürüttüğüne değinmişti. Cahit Bey’e göre patronaj kadar bürokratik mekanizmayı felce uğratan bir diğer uygulamanın işe göre adam değil adama göre iş ayarlanması olduğuydu. Kademe ve liyakat sistemlerini yerle yeksan eden ve daire kadrolarının aşırı ölçekte şişmesine neden olan usûl yazara göre, bir taraftan bütçeyi yıpratırken diğer taraftan dairenin işleyişinin yavaşlamasına neden olmaktaydı. Hüseyin Cahid’e göre bu durumu ebediyen devlet dairelerinden söküp atacak yol ise “imtihan”dı. Söz konusu gelecek projesine göre sınavlara göre alınacak memurlar, bürokratik yapının yeni bir kimlik kazanmasına yol açacaktı.94

Bu arada Sadaret gözden geçirilmiş Tensikat Kanunu layihasını (İki fasıl toplam on bir madde) Meclis-i Mebusan riyasetine sunmuştu.95 Mecliste yapılan görüşmede konunun nezaketi bir kere daha söz konusu edilmiş ve oturum sonunda önerge veren Zeynelabidin Efendi (Konya) ve Emrullah Efendi (Kırkkilise) layihanın incelenmesi için diğer

maaş verilecektir. Memuriyet açıldıkça istihdam olunacaklara ise mazuliyet maaşı tahsis olunacaktır. Hiç istihdam olunmayacaklar ikiye ayrılacaktır. Bir kısmı su-i ahlak ile yani hafiyelik vs. ile pek müştehir olanlardır ki bunlara zerre kadar tazminat verilmeyecektir. Diğer kısmı ehliyetsizliklerini binaen istihdam olunmayacak olanlardır ki içlerinde müddet-i tekaüdü ikmal etmiş olanlar tekaüt edilecektir. Yirmi beş sene hidmet etmiş olanların mütebaki beş senelik hidmetleri için icab eden tekaüt aidatı hükümet tarafından verilerek bunların da tekaüdü icra olunacaktır. Diğerlerine müddet-i hidmetleri nisbetinde beher seneye bir aylık miktarı isabet etmek üzere tazminat itası tensib olunmuştur. Faraza on sene hidmet etmiş olanlar aldığı aylığın on misli, on beş sene hidmet etmiş olanlara on beş misli tazminat verilecektir. İlerde açılacak memuriyetlerde istihdam olunmak üzere muvakkaten açıka bırakılacak olanlara da şimdilik söylediğimiz vechle mazuliyet aylığı verilecektir. Bu aylığın tayininde bu nisbet gözetilmiştir. Mesela yüz guruş maaşı olup da müddet-i hidmetleri iki sene ile beş sene arasında olanlara kezalik iki yüz guruş maaşı olup da müddet-i hidmetleri beş sene ile on sene arasında olanlara kezalik üç yüz guruş maaşı olup da müddet-i hidmetleri on sene ile onbeş sene arasında olanlara, kezalik dört yüz guruş maaşı olup da müddet-i hidmetleri on beş seneyi tecavüz edenlere maaşlarının tamamı verilecektir. Diğer maaş sahipleri de bu nisabette maaşları tamam aldıklar gibi ondan yukarılarının da yüzde yirmisini alacaklar ve bir memuriyet açılmasına intizar edeceklerdir”. Tanin, n. 260, 4 Cemaziülevvel 1327 – 11 Mayıs 1325 – 24 Mayıs 1909.

93 Tanin, n. 260, 4 Cemaziülevvel 1327 – 11 Mayıs 1325 – 24 Mayıs 1909.

94 “İmtihan” kelimesine özellikle basın çevresinde bürokratik kokuşmuşluğa bir anda son verecek sihirli

değnek muamelesi yapılmaya başlanmıştır. İttihad’daki şu makale bu anlamda açıklayıcıdır. Bkz. İttihad, “Tensikat imtihanları”, n. 10, 16 Cemaziülevvel 1327 – 22 Mayıs 1325 – 4 Haziran 1909.

95 B.O.A. M.V. 127 50. Kanun hakkında çıkan yazılar genelde olumludur. Ancak önceki tecrübelerden

hareketle Hilmi Paşa Hükümeti’ne temkinli bir yaklaşım söz konusudur. Bkz. İttihad, “Tensikat münasebetiyle”, n. 9, 15 Cemaziülevvel 1327 – 21 Mayıs 1325 – 3 Haziran 1909.

encümenlerden seçilecek birer üye ile ayrı bir encümenin kurulmasını teklif etmişlerdi. Teklif meclis içinde genel kabul görmüştü.96 Komisyonun çalışmalarına başladığı haberi

kısa zamanda gazetelere yansırken,97 H. Cahit Bey bir kere daha konuyu köşesine taşıyarak gerek parlamento gerekse de kamuoyundaki görüşleri aktarmaya çalışmıştı.98 Tensikat kelimesini duyan katip ve memurların korkudan titrediğini (risa-yı hiras) söyleyen yazar, kanun layihasının da belirttiği üzere yasadan beklenenin adaletin temini olduğu buradan hareketle de özellikle maaş oranlarının ciddi bir şekilde gözden geçirilecek olmasının önemine atıfta bulunarak artık dairelerde çok yüksek yada çok düşük maaşlara tesadüf olunamayacağının altını çizmişti. Yazarın bir mesajı da kadro harici kalanlaraydı. Görevlerinden oldukları için bu kişilerin hükümete kin ve nefret duymamaları gerektiğini ifade eden Cahit Bey, devrin fedakarlık devri olduğunu halkın ise aşırı şişirilmiş kadroları yerinde tutup beslemek zorunda olmadığının bilinmesi gereğine işaret etmişti. Cahid, imparatorluğun bir sanayi ülkesi olmadığını bu nedenle kadro harici kalanların iş bulma sıkıntısını yaşayacaklarını ifade ettikten sonra adem-i merkeziyet konusunda sürekli tartıştıkları Sabahattin Bey ile bu noktada paralel düşünceler üretmişti. Hüseyin Cahid’e göre artık yapılması gereken çocukları, gençleri devlet memuriyetlerine kapılanmak değil onları kendi ayakları üzerinde durup kendi geçimlerini sağlayacak bir şekilde yetiştirmekti.99

Meclis hükümet tarafından kendilerine gönderilen Tensikat Kanunu layihası görüşmelerine 29 Mayıs 1909 tarihinde başlamıştır.100 Meclis içinde kurulan ve layihayı tetkik eden komisyon adına söz alan komisyon reisi Cavit Bey, kanunun içeriği ve komisyonun yapmış olduğu düzeltmeler konusunda meclisi bilgilendirmiştir.101 Devletin ihtiyacı olduğu reform ihtiyacını sert bir “devr-i sabık” eleştirisi üzerine oturtan Cavit Bey, yukarıda işaret ettiğimiz gereksiz memuriyetler ve fazla istihdam konularına dikkat çekmişti. Yapılacak tek şey, devlet dairelerini “bütçeye bar olan adamlardan tathir ve

96 M.M.Z.C. İ: 71 30 Nisan 1325 (13 Mayıs 1909) C: 1, s. 395. Encümen şu kişilerden oluşuyordu; Reis:

Sabri Bey (Tokat), mazbata muharriri; Mehmet Cavit Bey (Selanik), Azâ: İbrahim Vasfi (Balıkesir), Ahmet Müfit (İzmit), Edip (Yozgat), Bedri (İpek), Halil (Menteşe), Hayri (Niğde), Talat (Edirne), Ali Münif (Adana), Ömer Şevki (Sivas), Ömer Fevzi (Bursa), Mahmut Mazhar (Trabzon). Bkz. B.O.A. İ. Kav. Niz. 1327C 12.

97 Tanin, n. 256, 30 Rebiülahir 1327 – 7 Mayıs 1325 – 20 Mayıs 1909. 98 Tanin, n. 264, 8 Cemazielevvel 1327 – 15 Mayıs 1325 – 28 Mayıs 1909.

99 İttihad gazetesi ilginç bir sosyal yardımlaşma örneği sergilemişti. Tazminat alarak kadro haricinde kalacak

memurların bu paralar ile ne yapacaklarına dair okuyucularından fikir üretmelerini istemiş ve bu amaçla bir komisyon kurmuştu. Bkz. İttihad, “Erbab-ı Hamiyet-in Nazar-ı Dikkatine”, n. 12, 18 Cemaziülevvel 1327 – 24 Mayıs 1325 – 6 Haziran 1909.

100 M.M.Z.C. C: 16 Mayıs 1325 (29 Mayıs 1909) C: 2, s. 20. Encümenin hazırladığı kanun gerekçesini ve

taslak metni için: Bkz. B.O.A. İ. Kav. Niz. 1327C 12.

101 Hatıralarında komisyon üyelerini sert bir dille eleştiren Cavit Bey, memur maaşlarını iktidar ve gayret değil

doğum tarihlerine bakarak hesaplamaya çalışan bu kişilerin fikr-i idareden mahrum olduğunu söylemiştir. Bkz. Mehmed Cavid, “Meşrutiyet Devrine Dair Cavit Bey’in Hatıraları: 13”, Tanin, 11 Eylül 1943.

tasfiye” etmektir. İlan-ı hürriyetten 1909 mayısına kadar geçen yaklaşık bir yılın muhasebesini de yapan Cavit Bey, tensikata girişmekten korkan veya programını yapamayan nazırları da bu bağlamda suçlamıştı. Kamuoyunda oluşan ve birkaç kuruş için bu kadar memur ailesinin perişan edilmemesi yönlü kanaate de karşı çıkan Cavit Bey, layiha komisyonu olarak hazinenin menfaatini değil tüm devletin çıkarlarını dikkate aldıklarını dile getirerek, “tensikat meselesi, hükümet-i Osmaniyye için bir mesele-i hayatiyedir” diyerek kanunun önemine atıfta bulunmuştu. Cavit Bey, söz konusu kanuna bir sosyal kalkınma işlevi de yükleyerek söz konusu girişimi aynı zamanda bir zihniyet devrimi olarak nitelendirmişti. Selanik Mebusuna göre Abdülhamid muhalefet hareketlerini engellemek adına istihdam kotalarını kaldırırken çalışmadan kalem memuriyetinden nemalanan ve hiçbir kariyer ilkesine saygısı olmayan geniş bir kesim yarattığını ifade etmişti. Abdülhamid saltanatının başından beri planlı bir şekilde uygulanan bu fazla istihdam uygulamasının ağır