• Sonuç bulunamadı

2.1. Hayatı, Edebî ùahsiyeti

Karasi vilâyetine tâbi Balıkesri kasabasında hicri 876 milâdî 1471 tarihinde dünyaya gelmiútir. Zatî úiir mahlası olup asıl ismi Latîfî, Sehî, Kınalızade tezkirelerine göre Bahúî, Aúık Çelebi'ye göre Satılmıú ve bugün halk tarafından kısaltılmıú úekli olan Satı ki, sonradan úiir mahlasını Zatî olarak bundan almıútır, ve yine aynı tezkire sahibinin, Zâtî'nin kendisinden nakl etti÷ine nazaran aynı zamanda ebced hesabiyle do÷um tarihi olan "Ivaz" dır. (Tarlan, 1967:10).

Zatî, 16. yüzyılın baúlarında yaúamıú olup, dönemin önde gelen temsilcilerindendir. Eski kaynakların verdikleri bilgilere göre uzun bir ömür sürmüútür (1471-1546). Zatî, Balıkesir'den østanbul'a II. Bayezid zamanında gelmiú ve ömrünün uzunca bir bölümünü, ölümüne kadar østanbul'da geçirmiútir. II. Bayezid'e îdiyye, bahariyye ve úitaiyye vb. kasideler sunan Zâtî'ye, Bayezid ihsanlarda bulunmuú ve úair dönemin ileri gelen devlet adamlarıyla bu dönemde yakın dostluklar kurmuútur. Kendisine bir ara Bursa'da mütevellilik yani vakıf sorumlulu÷u verilmiúse de Zatî, østanbul'dan ayrılmak istememiútir. Zatî, II. Bayezid'in ölümünden sonra I. Selim'e de kasideler yazmıú, Yavuz Sultan Selim de karúılı÷ında Zâtî'ye ihsanlarda bulunmuútur. Ancak, úair saraya ba÷lı olarak geçimini temin etmekten çok, ömrünün uzunca bir bölümünü Bayezid Camii bitiúi÷inde açtı÷ı dükkânında önce ayakkabıcılık, daha sonra da remilcilik yani falcılık yaparak geçirmiútir. Sözünü etti÷imiz bu dükkan genç úairler için bir edebi meclis olmuú, onları eleútirerek dönemin yetenekli gençlerine do÷ru ve güzel úiir yazma usullerini ö÷retmiútir. Bunlar arasında Bakî de bulunmaktadır. (Mengi, 2002).

Zatî’nin tahsili hakkında Latîfî: "Eskiden elinin eme÷i ve alnının teri ile geçinir bir çizmeci idi. Külhanbeyi, avamdan, çapkın ve ayyaú bir insandı. Kendinde úiir kabiliyeti ve güzel manzum söz söylemek istidadı görünce ömrünün bir miktarını sarf ve nahv ö÷renme÷e sarf etti. Müneccimzâde'den "remil" kaidelerini ö÷rendi ve o yolda çalıútı. ùiirde pek yüksek mertebeye yükseldi. Muallim ve müderris görmeden bu kadar güzel buluúlar, hususî ve orijinal hayaller vücuda getirmek herkese nasib de÷ildir. Bu meziyetleri zamanın fâzıllarını hayretde bırakmıútır. Anlaúılıyor ki bu muvaffakiyetin

sebebi kendi zatında olan harikulade bir istidattır. Yoksa sonradan ö÷renme ile elde edilmemiútir" der. (Tarlan, 1967:18).

Zatî, çok yazan, çok sayıda eser veren bir sanatçıdır. Üç ayrı divan oluúturabilecek sayıda kaside ve gazel yazmıútır. Zâtî'nin yalnızca gazellerinin bir araya getirilmesinden oluúan üç ciltlik Dîvân’ı yayımlanmıútır. Tezkirecilerden Âúık Çelebi, Zâtî'nin gazellerinin 1600-1700 dolayında oldu÷unu söyler. ùairin Dîvân'ından baúka ùem' ü Pervâne, Ahmed u Mahmud, Ferruh-nâme adlı mesnevileri vardır. Aynca, úehr-engîz türünün ilk örneklerinden olan Edirne ùehrengîz'i ile Fal-i Kur'an adlı bir baúka eserinin ve bir de latifeler mecmuasının varlı÷ından kaynaklar söz ederler. Bazı kaynaklarda Zâtî'nin mevlid sahibi oldu÷u da kaydedilmekle birlikte úairin elde böyle bir eseri yoktur. Asıl ustalı÷ını gazel ve kaside alanında gösteren úair, kaynakların verdikleri bilgiye göre çok kolay, hatta para karúılı÷ı úiir yazarmıú. Divan úiiri tekni÷ini çok iyi bilen bir úair olan Zâtî'nin asıl hizmeti, sanatkârlı÷ından çok genç úairleri yetiútirmekteki ustalı÷ı, üstatlı÷ıdır. Zatî, ùeyhî, Ahmed Paúa ve Necati'nin yanı sıra, Divan úiirinin klasik bir görünüm kazandı÷ı 16. yüzyıl Divan úiirine geçiúte, köprü görevini üstlenmiútir. (Mengi, 2002).

Gerek kendi eserlerinden gerekse hakkında yazılanlardan çiçek bozu÷u tenli, büyük burunlu, sa÷ır, hayatının sonlarına do÷ru gözlük kullanan çirkin biri oldu÷u anlaúılmaktadır. Yaratılıútan úâir olan Zatî, hoúsohbet, hazırcevap, nüktedan mizaca sahip biriydi. Çevresindekiler kendisine nükteli sözler ve úiirler söyletebilmek için onu sık sık tahrik etmeye çalıúırlardı. ùiirinin en önemli özelli÷i daha önce söylenmemiú bir takım hayalleri kullanma gayretidir. Kaynaklar ilim tahsili olmadan usta úâir olunmayaca÷ı tezinden hareketle, belirli bir e÷itimi bulunmayan Zatî’nin ola÷anüstü güzellikteki úiirlerini hayretle karúılarlar.

Zatî’nin döneminde veya kısa bir zaman sonra yazılan tezkirelerde çok övülen bir úâir olmasına ra÷men -kendisinin de ifade etti÷i üzere- genç úâirlere ait güzel mânâ ve hayalleri kendisininmiú gibi kullanmıú olması úiirine gölge düúürüyor. Bunun bir neticesi olarak çok sayıdaki úiirine úüpheyle yaklaúma gere÷ini duyuyoruz. Ama Zatî, ne kadar bu úüpheleri üzerine çekse de bir de úiirlere kendi imzasını atmayı baúarmıú. Bunun içindir ki ölümünün 430. yılı münasebetiyle yazdı÷ı bir makalede Behçet Necatigil onu úu sitayiú cümleleriyle anıyor:

ùiir redifli iki gazelinde belirtti÷ine göre, Zatî için úiir görenin okuyanın bir bülbül kesildi÷i, rengârenk mânâ gülleriyle dolu bir bahçedir. Sanatçı, edebiyat ülkesini úiirle fetheder, gönül ülkesine úiirin mücevher kakmalı kılıcıyla girer. Zevksiz ve cahil kiúilerle bir alıúveriúi yoktur. ùiirin; onun alıcısı arif kimselerdir, bu iúten anlayan kimselerdir. ùiir, øsa sözleri gibi ölüleri diriltir, fakat okunmasını, yorumunu bilmek gerekir. Sevgi konusunda yazıldı mı bir tatlı ve nazik dost, gönül hastası âúıklar için usta bir hekim; onları hemen iyi eder. Zalim sevgililer, durumunu anlarım da merhamete gelirim diye divanı alıp okumazlar âúı÷ın; úiir insanı de÷iútirir. Âúık úâir bir gazel yazsa bütün beyitler birer nazlı nazik sevgili gibidir; her beyti úiir olur. ùâir büyücüye benzer, pamukla ateúi yan yana koyar; gönül pamuktur, úiir ateútir. ùâirin ustalı÷ı ortadadır ki yanıp yok olmaz bu iki zıt úey. Zevk sahipleri birer úiir sarrafıdırlar. Önlerine sürülen hokkada hangi elmasın, hangi incinin eúsiz ve üstün oldu÷unu bilirler. (Necatigil, 1999: 193)

Bazıları onun, úiirlerini göstermek için dükkânına gelen úiir heveslilerinin orijinal fikirlerini kendine mal ederek, de÷iúik mazmunlara sahip oldu÷unu öne sürerler. ùiirlerini çaldı÷ını iddia edenlere "Bizler divan sahibi úâirleriz. ùiirlerimiz kıyamete kadar okunur. Bu hoúça mânâcıklar kaybolup gitmesin diye divanımıza alırız." cevabını verir, bazen de øran úâirlerinden tercüme yoluyla divanına aktardı÷ı anlaúılan úiirler için kendisini itham edenlere de "Benüm Farisî bilmedü÷üm bilürsüz..." dermiú. Ömrünün sonlarına do÷ru geçim derdine düúerek otuz akçelik müderrislere ve daniúmentlere dahi kasideler sunar olmuú; kendisine úiir sipariú edenlere para karúılı÷ı gazeller yazmaya baúlamıú. Daha sonra úiirlerini baúkalarının imzasıyla görünce bunların kendisine ait oldu÷unu söyleyerek öfkelenirmiú.(ùentürk, 1999: 235)

2.2. Eserleri

Sehî ve Latifî'ye göre 3000, Âúık Çelebi'ye göre ise 1700 gazellik ve 500 kasidelik bir Dîvân'ı vardır. Gazelleri Ali Nihat Tarlan, Mehmet Çavuúo÷lu ve M. Ali Tanyeri tarafından neúredilmiútir. Bu çalıúmalara bakıldı÷ında Zati'nin 1825 gazelinin var oldu÷u görülür. Ancak bu gazellerin ne kadarının tam anlamıyla úâire ait oldu÷u ince bir tetkike muhtaçtır.

5000 beyitten fazla hacimde bir ùem-ü-Pervâne mesnevisi ile Edirne ùehrengizi vardır. Mesnevilerinden ùem u Pervane'si son derece sanatkârane kaleme alınmıú bir kitap ve büyüleyici bir manzumedir. ølk beytinden son beytine kadar her beyti güzel, muhayyel, ustaca ve eúsizdir. Ama bilge kiúilere göre, ifadesinde ve maksadını anlatmakta manzumenin hikâye tarafı hayal ve sanat ustalı÷ıyla tertip edilmekle birlikte üslubunun güzelli÷i o kadar açık ve parlak, ayrıca olay örgüsünün sa÷lanması pek o kadar baúarılı de÷ildir.

Devrin ileri gelen úahsiyetleri ve úâirleri ile arasında geçen nükteleri derledi÷i ve bazı meslek erbabını birer cümle ile tanıttı÷ı Letâif'i nefistir. Hayatının bütün acılarına ra÷men iyimser, nüktedan, úakacı bir adammıú Zâti Mehmet Çavuúo÷lu'nun tek yazma nüshasına dayanarak yayınladı÷ı (1970) "Zâtî'nin Letâifi", biyografi ve anı türlerinde 16. yüzyıl gündelik hayatından tablolar çizilmesiyle hem de÷erli, hem de pek çok bir edebiyat yadigârı. ùâir Zatî, sayısı 60 kadar bu latifelerde, nasılsa öyle, riyasız kaçırmasız gösteriyor kendini. Ça÷daúı úâirlere takılmaları, tatlı çekiúmeleri, bazı açık saçık hazırcevaplı÷ı, altta kalmayıúı, yeri geldi mi sözünü esirgemeyerek taúı gedi÷ine koymasıyla, yergilerinde bazan ölçülü edepli, bazan da aúırı ve küfürbaz Zatî, kendi kaleminden çıkma bu anılarında, fıkralarında; gazellerinin hayal evreninde de÷il, gerçekler arasındadır. Bu latifelerin dili, úâirin bir divan efendisi olmayıp halktan birisi oldu÷unu kanıtlıyor (Sipahi, 2002: 8).

Benzer Belgeler