• Sonuç bulunamadı

Yurt DıĢındaki ĠĢçi Çocukları Ġçin Eğitim MüĢavirliklerinin

3.3. III Alt Problemle ilgili bulgular

3.3.5. Yurt DıĢındaki ĠĢçi Çocukları Ġçin Eğitim MüĢavirliklerinin

zamanla ailelerini de yanlarında götüren bu işçilerin, gurbet yaşamında yapayalnız kalmalarını istememiş, devlet hizmetinde bulunduğu her dönem onların sorunlarını da ülkenin çözülmesi gereken bir sorun olarak görmüştür. 1966’dan itibaren yurt dışına fırsat buldukça gittiği resmi ve özel ziyaretlerinde, her fırsatta orada bulunan Türk işçilerini ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın kurduğu dernek vb kuruluşları ziyaret etmeyi ihmal etmemiştir. Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde de yine yurtdışında yaşayan işçilerimizi, vatandaşlarımızı unutmamış, aradan geçen yılların sonunda çocuklarının, milli kültürden kopmadan, kendi öz kültürleriyle yetişebilmelerine destek olmak için eğitim

müşavirliklerini kurdurmuştur. Eğitim müşavirliklerinin neden ve nasıl kurulduğuna ilişkin olarak da:

“Şimdi ben 1965 te çalışma bakanı olduğum zaman millet bağırıyordu biz açız diye. Ne yapabilirdik? Dış dünya ile temasa geçtik bize yardım edin dedik, kimse bize kredi vermedi. Sene 1965. Biz de iddialı olarak hükümet kurduk, Süleyman bey başbakan, bendeniz çalışma bakanıyım. Batı dünyasını dolaştık. Bize kredi açın, açmadılar, gelin Türkiye‟de yatırım yapın, yapmayız, çünkü ihtilalin ağırlığı devam ediyor, bizim yaptığımız yatırımları ileride devletleştirirsiniz biz oraya yatırım yapmayız dediler. Ben onun üzerine Avrupa‟ya gittim, Süleyman beye dedim ki; binlerce insan var şu anda iş bekliyor, aş bekliyor, sırasıyla dolaştım. Ve dedim ki o tarihte madem alıyorsunuz İtalyan işçilerini yunan işçilerini alıyorsunuz, Türk işçilerini alın dedim. Kabul ettiler ve bizim işçilerimiz vagonlarla Avrupa‟ya taşındı. Tabi şimdi dışarıya gittiğimde bir gördüm ki, Türkçe ‟den başka bir dil bilmiyorlar. Yatacak yer yok, yemekler farklı. Namaz kılacak yerleri yok. O zaman çalışma ataşeliğini kurduk. Böylece kendilerine ataşeliği kurduktan sonra ataşe gönderdim, ataşelerin yanında a- öğretmen gönderdim yetinmedim, b-öğretmenlerin yanında cami hocası gönderdim, c-gazeteci gönderdim. Tabi bu çalışma devam etti, ben milli eğitim bakanı oldum 1975 te. İyi de, çalışma ataşesi var, peki o öğrencilerle ilgilenecek kadro? O yok. Eğitim müşavirliğini kurdum. Ali Rıza Bey isminde bir şahsı eğitim müşavirliğinin başına getirdim. Nur içinde yatsınlar. Neydi yapmak istediğim şey. Şu; bir Alman vatandaşı hangi haklara sahipse benim vatandaşım da aynı haklara sahiptir. Bir Fransız vatandaşı hangi haklardan yararlanıyorsa benim vatandaşım da aynı haklardan yararlanacaktır. Tabi gönderdiğimizde yabancı dil yok, tercüman da yok. İşverenler tercüman tutuyor, tuttuğu tercüman işverenin lehine çalışıyor, aleyhine değil. İşçiye haklarını anlatacağına işverenin lehine konuşmalar yapıyor. Onun üzerine kadroyu genişlettim. Eğitim müşavirliğinde dedim ki ben size asimile olacak çocuklar göndermiyorum. Burada olan çocuklar benim eğitimimle benim milli görüşlerimle yetişecek. Bana dediler ki yok bunların her biri daha sonra birer Alman olur birer Fransız olur öyle dediler. Ben de dedim ki sizin söylediklerinize uyan beş on kişi çıkar, bin kişi çıkar. Ama size ben iki buçuk milyon insan gönderdim, bunun içinden bin insan gidebilir doğrudur, ama geriye kalanlar Türk milli görüşünü izleyecek çocuklar olacaktır. Bunların hepsi Avrupalı olacaktır ve Türk milli beyinle yetişmiş olacaktır. Ben çünkü orada cemiyetler kurdum. Hür Türk cemiyetlerini kurdum. Niye kurdum, çünkü dışarıya gönderdiğin insanlar a-vatandaşlıktan ihraç edilmiş olanlar komünistler, çocuklara çengel atmışlar kanca takmışlar kendilerine almaya çalışıyorlar, biz bunlara mani olduk. Hür Türk cemiyetlerini kurdurdum her yerde ve bütün cemiyetleri orada oturan çocuklardan başkanlar getirdim her birinin başına. Güvendiğim sağlam ve Türk düşüncesine sahip Türk olmakla iftihar eden, Türk varlığını benimsemiş bu vatanın bağrında büyümüş insanları başlarına getirdim. Berlin‟den itibaren Köln‟e kadar, her şehirde. Ve bunlara dedim ki, her hafta toplantılar yapacaksınız ve bu toplantılarda gençleri yetiştirmeye devam edeceksiniz. Bu insanların sağa sola gitmesine mani olacaksınız. Böyle de oldu. Bununla yetinmedim. Sırayla orada islam dininin devamını sağlayacak imkânlar aradım. Çünkü bana geldiler dediler ki, bayram namazına gidecek yerimiz yok. Köln de katedralde namazlarını kılmışlar. Dedim ki düzenleyeceğim halledeceğiz merak etmeyin.” (H. H. Fartlı kişisel iletişim 20 Nisan 2017).

Daha önce bakanlığa bağlı Dış Münasebetler Genel Müdürlüğü’nün Haberleşme bölümünce takip edilen yurt dışında çalışan işçilerin çocukları ile ilgili meseleleri daha profesyonelce takip edebilmek ve daha iyi çözümler geliştirebilmek adına kurulan Eğitim Müşavirliklerinin ilk olarak Almanya ve Fransa’da açılması kararlaştırılmıştır. Eğitim Müşavirlikleri istenilen düzeyde faaliyete geçirilememiştir (Başar, 2003, s.45).

“Dışarda çalışan işçilerle ilgili, benim kızım Hollanda da şimdi çalışma ataşeliğinde sekreter olarak çalışıyor. Kızıma soruyorum, ne var ne yok diye, bana söylediği şey şu; „senin bakanlığın zamanında yaptığın her şey kanunlar olduğu gibi devam ediyor, onun dışında bir şey yok.‟ Hepsini yaptım. Ama söylediğim şey şu, ne için derseniz. Ben herhangi bir Türk‟ün itilip kakılmasına gönlüm razı değil, tahammül edemiyorum. İstiyorum ki bir alman bir İngiliz

bir Fransız gittiği yerlerde nasıl itibar görüyorsa, benim insanım böyle itibar görsün, şapka çıkarılsın selam durulsun. Benim insanım bu. İnsan çünkü ve ben seviyorum bu insanı. Şimdi onun için orada oturan insanlarımıza, Hollanda başbakanıyla konuşuyoruz sene 1967-68, dedim ki, bak size bir tane lale gönderdik lale bahçeleriniz oldu, şimdi dedim Türk erkekleri geliyor Hollandalı kızlarla evlenecek yeni bir nesil olacak, hadi canım dedi, e olacak dedim oldu (gülüyor). Şimdi burada şunu anlatmak istiyorum. Nerede benim bir insanım varsa ben bütün varlığımla onun yanındayım. Merhum Ömer Seyfettin‟in hikâyelerinde Türk düşüncesi, merhum Mehmet Emin Yurdakul‟un şiirlerinde Türk düşüncesi, merhum Yahya Kemal‟in tüm şiirlerindeki Türk insanının onuru bizim yetişmemizdir. O tarzda yetiştik. Yani ben batı dünyasında konuşma yaparken ya Fransız diyorlar ya İtalyan. Anlatmaya çalışıyorum ben ne Fransız‟ım ne İtalyan‟ım, Türküm. Türk‟ün varlığını anlatmak bize düşen bir namus borcudur. Şimdi bakmayın Türk‟ün üzerinde aleyhinde konuşmalar yapılıyor, utanıyorum, çok yazıktır, çok yanlıştır, çok tehlikelidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk servetim ve iftiharım Türklükten başka bir şey değildir diyor. Türklük af edersin bir kültür meselesidir. Bir ırk meselesi değildir. Türklük bir kan meselesi kafatası meselesi değildir. Türklük bir laboratuvar milliyetçiliği değildir. Türklük bir yaşama şeklidir. Ahlakın vicdanın en üst noktasında yer alabilmedir. Bunları yapmaya çalıştık. Şimdi senin suallerinin içerisinde esasen yapmaya çalıştığımız söylediğimiz şey bu. Ben 1973‟te Paris‟te komünist partisi genel başkanını ziyaret ettim. Nasıl bir dünya düşünüyorsun dedim, komünist partisi genel başkanına. Adamın bana verdiği cevap ne biliyor musun? Ben bütün yüreğimle Paris‟im dedi. Adam komünist. Bizim anlatmaya çalıştığımız, öğretmen olarak görmek istediğimiz, herhangi bir milletin insanlarına düşman nesiller yetişsin istemiyoruz, ama benim insanıma da hor ve hakir bakılmasına da tahammül edemeyiz. Benim insanım da saygındır, itibarlıdır, sevgiye layıktır. Binaenaleyh eğitimimizde bütün bu ayrıntılar içinde yaptığımız tamimler genelgeler tüm çalışmaların hepsinde amaçladığımız şey söylediğim gibi, fevkalade saygın, itibarlı, dünyanın her tarafında neresine giderse hoş geldiniz denilen bir nesli yaratmak ve yaşatmaktır.” (H. H. Fartlı kişisel iletişim 20 Nisan 2017).

Eğitim müşavirliklerinin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için ne kadar önemli bir çalışma olduğunu bugün daha iyi anlayabiliriz. Aradan yaklaşık kırk yıl geçmesine rağmen hala öz kültürüne, milli değerlerine bağlı, gittikleri ülkenin kültürüne kendisini tamamen kaptırmamış, özbenliğini kaybetmemiş nesilleri bugün de görebilmekteyiz. Ülkemizin gündemini takip etmeleri, tatil dönemlerinde memleketlerine gelmeye özen göstermeleri ve çocuklarının da Türk dilini sorunsuz şekilde konuşabilmesi, ülkemizde yapılan seçim dönemlerinde yurt dışından yüksek sayılabilecek oranlarda katılımın olması, tarihimiz için önemli günlerde ve milli bayramlarda bizimle aynı coşkuyu hissedip yaşamaları bu durum için kanıt olarak değerlendirebilir.