• Sonuç bulunamadı

1.4.1. Mutlak ve Göreli Yoksulluk Sınırı

Mutlak yoksulluk sınırı refahı ölçmek istediğimiz herhangi bir aralıkta sabit bir değer olarak yorumlanabilir (Duclos ve Araar, 2006: 103). Mutlak yoksulluk sınırı belirli bir yaşam standardı ile ilişkilidir ve bu standardın altında kalan kimseler yoksul olarak nitelendirilir. Bu şekilde belirlenmiş olan bir yoksulluk sınırı çeşitli grupların kıyaslanmasına imkân verecektir (Aktan, 2002: 20).

Mutlak yoksulluk sınırı, bir ülke içerisindeki farklı bölgelerin yanı sıra ülkelerarası yoksulluk oranlarının karşılaştırılmasına imkân vermesinden dolayı önemlidir. Gerek ulusal gerekse uluslararası analiz ve incelemelerde mutlak yoksulluk sınırının tercihi daha yaygındır.

Mutlak yoksulluk sınırında standartlar açısından sabit göstergeler kullanılmaktadır. Sabit gösterge kullanılmasından dolayı karşılaştırmalı olarak

yoksulluğun tüm etki alanı sabittir. Başka bir ifade ile yoksulluk sınırı satın alma gücü paritesine göre yıldan yıla ayarlanmaktadır. Ancak yine de yoksulluk sınırı ülkeler arası veya aynı ülke içinde dahi olsa bölgelerarası farklılıklar gösterecektir.

Örneğin ABD’de enflasyon ayarlamaları dışında yoksulluk sınırı uzun süredir değişmediği için bugünkü yoksulluk sınırı ile on yıl önceki ile karşılaştırılabilir.

Yapılan bu karşılaştırma sonucunda ise yoksulluk sınırının değişmediğinin gözlenmesi muhtemeldir ( Haughton ve Khandker, 2009: 45).

1.4.1.1. Mutlak Yoksulluk Sınırı Tahmini

Yoksulluk sınırı tahminlerinde kullanılan metodolojiler çoğunlukla fizyolojik ihtiyaçların giderilmesi açısından geliştirilmiştir. Genellikle refahçı bir çatıyla oluştursalar da bu yöntemler de temel fizyolojik tatminlerle ilgilendiği için bunlar temel ihtiyaçlar, faaliyet ve kapasite yöntemlerinin de konusudur. Bu metodolojiler genellikle gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaktadır. Göreli yoksulluk sınırı ise refahın toplumdaki dağılımına bağlıdır. Bu nedenle göreli yoksulluk sınırı toplumdan topluma farklılık gösterir (Duclos ve Araar, 2006: 103, 106).

Göreli yoksulluk sınırı basit ve açık olması ile yoğunlaşılması gereken bireyleri belirlediği için avantajlı kabul edilebilir. Yoksulluk sınırının seçiminin son derece keyfi olması ve belirli bir zaman dilimindeki analizlerde kullanışlı olmaması da dezavantajlarıdır. Bunun sebebi ise toplumun belirli bir yüzdesinin yoksul olarak nitelendirilmesinin zamanla değişen yaşam standardındaki değişimleri içermemesidir (Aktan, 2002: 19). Başka bir ifade ile göreli yoksulluk sınırı genellikle gelirin gelişi güzel ortalaması ve sıklık derecesine göre belirlenir. Bu nedenle yoksulluk sınırı gelir dağılımı ile birlikte değişim göstermektedir. Ayrıca göreli yoksulluk sınırı yere ve zamana bağlı olarak da farklılık gösterir. (Duclos ve Araar, 2006: 116). Mutlak yoksulluk sınırı gibi göreli yoksulluk sınırı da toplumlar arasında ve ülke içinde bölgeler arası farklılık gösterebilir. Gelire bağlı olarak görülen bu farklılıklar sonucu bir takım olumsuz getiriler ortaya çıkar.

Göreli yoksulluk sınırı kullanımının olumsuz bir getirisi herkesin gelirini yükselten bir durum söz konusu olduğu zaman oransal olarak zenginlerin gelirinin artmasıdır. Bu durumda zenginlerin gelirindeki artışla beraber fakirlerin mutlak

gelirleri artmakta, ancak yoksullukları da aynı oranda artmaktadır. Ayrıca herkesin bütçesini olumsuz olarak etkileyen bir olay, oransal olarak zenginleri daha çok etkilerse bu durumda yoksulluk da azalmış olacaktır. Bir başka olumsuz etkide fakirlerin mutlak gelirindeki gerilemenin diğerlerinin gelirinde bir değişiklik olmazsa da fakirliği artırmasıdır (Duclos ve Araar, 2006: 116-117).

Uygulama noktasında ülkeleri ele alırsak; zengin ülkelerin sahip oldukları yoksulluk sınırı fakir olanlarınkine göre çok daha yüksek bir noktada olduğunu görebiliriz. Bu durumu Chen ve Ravallion yapmış oldukları çalışmada açık bir şekilde ortaya koymaktadırlar. Örneğin; Amerika’da yoksulluk oranı 1990’lı yılların başında %15 civarında iken Endonezya’da da aynı oranda idi. Ancak Amerika’da yoksul sayılan birçok kişinin yaşam standartları, Endonezya’daki kişilere göre çok daha yüksekti ( Haughton ve Khandker, 2009: 43-44).

Mutlaklık ve görelilikten hangisinin yoksulluk eşiği için daha iyi olduğu hakkında pek çok tartışma vardır. Birçok analiz fakirlik eşiğinin tanımlandığı fonksiyon ve kapasitelerin mutlak olması görüşündedir. Bu aralıklarda tanımlanmış olan mutlak eşik, malların bulunduğu aralıkta ve bu fonksiyonları yerine getirmek için gerekli temel ihtiyaçların bulunduğu seviyede ilişkili eşiklerin göreliliğini gösterir. Bunun da iki sebebi vardır (Duclos ve Araar, 2006: 103-104).

1. Göreli fiyatlar ve malların mümkünlüğü gelir dağılımına bağlıdır 2. Bazı kapasitelerden mahrum olmamak, bazı mallar aralığında göreli mahrumiyetin olmamasını gerektirir.

Dünya genelinde artık ülkeler yoksulluk sınırlarını revize etme eğilimindedirler. Ancak ABD istisna olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü ABD’de son kırk yıl boyunca yoksulluk sınırı aynı seviyede kaldığı görülmektedir. AB ortalama kişi başına gelir bakımından yüzde ellinin altında kalan kişileri yoksul olarak kabul etmektedir. Buradan hareketle kişi başına gelirin yükselmesi durumunda yoksulluk sınırının da yükseleceği açıktır. Bu nedenle mutlak yoksulluğun kişilerin durumunu yansıtması bakımından göreli yoksulluğa göre daha kullanışsız olduğu görülür ( Haughton ve Khandker, 2009: 44).

° 45

Minimum Sübjektif Gelir

Kaynak: Povery and Equity, 124.

1.4.2. Sübjektif Yoksulluk Sınırı

Refah ve yaşam standartları arasındaki bağlantı hakkındaki öznel bilgilere dayanan alternatif bir yoksulluk yöntemi de “Sübjektif Yoksulluk Sınırı'dır”.

Alternatif öznel bilgilerin kaynağından birisi, bir soruya dayalı olarak ortaya çıkan ve doğru bir yoksulluk sınırını araştıran yüz yüze görüşmelerdir (Duclos ve Araar, 2006:

119). Bu yöntem diğer yöntemlere kıyasla yaygın bir kullanıma sahip olmayan bir yöntemdir. Yöntem yoksulluk kavramında ve temek ihtiyaçların tespitinde sübjektiflik içermektedir (Aktan, 2002: 9).

Görüşmeler esnasında hane halkına çeşitli sorular yöneltilmekte ve alınan cevaplar neticesinde en temel gereksinimleri karşılamak için gerekli olan asgari gelir belirlenmektedir. Bu şekilde bir yoksulluk sınırı ortaya konulabilmektedir.

Şekil-1:Sübjektif Yoksulluk Sınırı

Yukarıdaki Şekil-1, katılımcıların “yaşamanız için ailenize gerekli minimum gelir nedir?” sorusuna verdiği cevaplardan oluşmuştur. Z cevap noktasının altında * olan kimselerin sahip oldukları gerçek gelirlerinden daha yüksek seviyede gelire ihtiyaçları vardır. 45° lik doğrunun tahmini minimum öznel gelirle çakıştığı

Z noktasında ise, tahmini minimum sübjektif gelir gerçek gelire eşittir. *

Z *

Z*

Gerçek Gelir

b

a

Koyu renkli olan doğru, verilen bir gelir düzeyi için katılımcıların vermesi beklenen cevaplardan oluşan doğrudur. Düşük gelir düzeyleri için genellikle beklenen gelir düzeyi cevaplara göre daha yukarı seviyede kalacak bir doğru olur.

Tahmini minimum gelir, gerçek gelir düzeyi arttıkça artar ancak onun ivmesini yakalayamaz.

Bu yöntemde karşılaşılan zorluklardan birisi fakirlik sınırının mülakat sorusuna olan duyarlılığıdır. Diğer zorluk da aynı sosyo-ekonomik koşullardaki katılımcıların bile aynı soruya verdikleri cevabın farklılık göstermesidir. Örneğin aynı gelir düzeyine sahip olan iki kişiden biri kendisini fakir olarak nitelendirirken diğeri ise kendisini fakir olduğunu düşünmeyebilir.

Şekildeki a noktası doğrunun altında olduğu için bu konumdakiler fakir olarak nitelendirilir. Oysa katılımcılar minimum ihtiyacı olandan daha fazla kazandığını düşünmektedir. Bundan dolayı mülakata katılan kimse kendisini fakir olarak görmeyecektir. b noktası ise metodun oluşturduğu doğruya göre zengindir fakat katılımcı bu noktada kendisini fakir olarak görmektedir.