• Sonuç bulunamadı

ZEYNEP TURAN

AÇIK ALAN

olmanın ya da görücü usulündeki karşılıklı güvenin verdiği rahatlık söz konusu riski ortadan kaldırmaya teşne sıkça yatırılan sigorta primleridir. Aşk, riskten arındırı-larak, acı çekmeden kurulması gereken ve yegâne olarak evlilikle bitirilmesi umut edilen işleyen bir mekanizma gibi algılanır.

Richard Sennett’in ifadesiyle risk kitleler tarafından her gün omuzlanması gereken bir zorunluluk haline gelmiştir artık.2 “Ce-saret etmenin” ötesinde esnek ve güven-cesiz çalışma koşullarıyla baş edebilmeye dair günlük, anlık tercihlerin peşi sıra sürüklediği bir çıkmazdır. Kişi bu çıkmaza girdiği an, özsaygısını yitirmeye, geleceğe dair duyduğu endişeyi büyütmeye başlar.

Risk özgüvene ya da bir tür kahramanlığa işaret etmez. Sürdürülebilirliğe dair bir dayanak ve güvence temini için karşılaşıl-ması ve üstesinden gelinmesi gereken bir mecburiyettir.

Bu anlamda “güvencesizlik” aslında bün-yesinde Sennett’in ifade ettiği gibi bir tür kahramanlığı da beraberinde getiren yapıda bir riskin göze alınabilmesiyle olumlayabildiğimiz bir durum. Geleceğin failin duygularından azade olarak tasar-lanması ve bir tür plan-projeye evrilmesi sonucunda insanların riskten kaçınmaları ve geleceklerini güvence altına almak is-temeleri oldukça rasyonel, bir yere kadar da anlaşılabilir bir tutum. Ancak bunun bir yaşam tarzı haline getirilmesi ve bir

top-2 Richard Sennett, Karakter Aşınması, Ayrıntı Yayınları.

lum pratiğine dönüştürülmesi güvencenin kendisini ve neye zemin hazırladığını kuş-kusuz tartışmaya açıyor.

Güvencesiz Aşk, Güvencesiz Gelecek

Mavi En Sıcak Renktir (La vie d’Adele) duy-guların, sınıfsal aidiyet ve statüden besle-nen güvence ve risk kaygısı tarafından dö-nüştürüldüğünü imleyen incelikli bir yapıt.

Abdellatif Kechiche, dünyaya sıkı sıkıya tutunan ve vazgeçmeyi bilmeyen karak-terleriyle Fransa’da bir sahil kentinde ya-şayan göçmen Süleyma’nın yaşına başına aldırmadan uğruna varını yoğunu ortaya koyduğu “balıklı bulgurundan” sonra; her şeyin yolunda gittiği düzenli aile ve okul hayatını hiçe sayarak başka bir kadının ya-nında ne olacağını bilmediği ve asla kes-tiremediği bambaşka bir duygu deryasına dalan Adele’in “soslu makarnasıyla” adeta iştahımızı açıyor.

İşaret ettiği birçok farklı mevzu üzerin-den destek alan ancak asıl olarak bu desteğin alan açtığı duygular üzerinden ilerleyen film, sinematografiden doğan ve Kechiche’in sahne atmosferine akta-rabildiği duygulardan ziyade Adele’in iniş çıkışları üzerinden her an değişebilecek

“risk” ve “iştah” dolu duyguları üzerinden

Kechiche düzenin tahribatına karşı dü-zen içerisinde var olmayı ve varlığını tüm acı deneyimine rağmen sürdürebi-len güçlü bir kadın karakter yaratıyor.

AÇIK ALAN

AÇIK ALAN

ilerliyor. Kechiche’in bu duyguları bir yö-netmen olarak seyirciye bu kadar kuvvetli aktarabilmesi bir yana asıl olarak bugün çoğu insanın hayat koşturmacasından fırsat bulamadığı; yaşamaya, hissetmeye cesaret edemediğini Adele yapabiliyor ve duygularını korkusuzca besliyor.

Adele’in Emma’ya karşı ilk karşılaşmala-rının ardından iştahla artan duyarlılığının hiçbir garantisi olmadan dallanıp budak-lanmasıyla; güvenceden uzak, doğal ve sahici bir deneyimin de önü açılmış oluyor.

Kechiche gündelik hayatta tadına, koku-suna hasret kaldığımız duyguları Adele’in gündelik hayatına oldukça dengeli bir şekilde serpiştiriyor. Marivaux, yarım kal-mış romanı Marianne’ın Hayatı (La vie de Marianne)’nda dediği gibi Adele’in kalbi de bilmediği bir şeyin özlemini çekiyor.

Adele bu özlemin peşini bırakmıyor ve onu bulmakta müthiş bir şekilde ısrar ediyor.

Adele’in hayata karşı duyduğu iştah tam da bu ısrarının nüvesinden besleniyor. Ko-nuşmaların, giyimlerin, tercihlerin ve risk-lerin dahi ortaklaştığı bir toplumda Adele bu yüzeysellikten kendisini çekip, çıkara-biliyor. Adele’in Yunan döneri yiyişinden, öğrencileriyle vakit geçirişine; Emma’ya bakışından, burnunu silişine kadar her

halinin içine işlemiş önüne geçmediği ve hesabını yapmadığı bir aura’sı var. Adele’i

“gerçekçi” bir karakterden ziyade hayata karşı iştahı olan bir kadına dönüştüren bu tesir alanının varlığını, Emma’nın Adele ile kurduğu ilişkide hissedemiyoruz.

Adele, lise yıllarında ileride iş bulma sı-kıntısı çekmemek için tercih edeceği öğ-retmenliği bu gelecek kaygısını gözeterek değil, bir tutku gibi büyüterek yapıyor.

Emma’yla aralarındaki sınıfsal farklılı-ğın daimi olarak yerleşmesinin belki de en önemli unsuru Adele’in öğretmenlik yapmasıyken Adele risk almaktan geri durmuyor. Riski bir tür kahramanlığa dö-nüştürebiliyor. Emma ise Adele’in engel-leri aşan cesaretine kendisi için yapılan bir fedakârlıktan öte anlam yüklemiyor.

Adele’in yalnızca öğretmenlik yaparak ve Emma için yemek pişirerek mutlu olabi-leceğini düşünemiyor. Çünkü Emma’nın hesaba kattığı ve kaybetmeyi göze alama-yacağı sınıfsal aidiyeti onun risk karşısında Adele’in konumlandığı yerde durmamasına sebep oluyor. Emma tablolarını çizmeye devam edebilmek ve mevcut arkadaş çev-resini korumak için Adele’in aklına dahi getirmediği “güvenceye” muhtaç haldedir.

Adele için ne herhangi bir riski göze alır ne de bolonez soslu makarnayı onun ka-dar iştahlı yiyebilir.

Düzenin ayakta durabilmesi, güvencenin bekası ve riskin bir yük halinde omuzlarda taşınmaya devam edebilmesi için Adele ödeyebileceği en ağır bedeli ödüyor. Buna Mavi En Sıcak Renktir duyguların,

sınıfsal aidiyetle statüden besle-nen güvence ve risk kaygısı tara-fından dönüştürüldüğünü imleyen incelikli bir yapıt.

AÇIK ALAN

rağmen öğrencileriyle dans ederken, deni-ze girerken ya da pencere önünde sigara içerken tam anlamıyla acıdan “geberse”

de bakışlarıyla, dudak ısırışlarıyla hayatın akıp gittiğinin nasıl da farkında olduğunu apaçık görebiliyoruz.

İnsanların geleceğe dair planlarını duygu-larından ya da isteklerinden ziyade muh-telif kurumların güdümünde biçimlendirdi-ği ve bunun garipsenmedibiçimlendirdi-ği bir düzende Adele; “güvenceye”, “iştaha”, “riske” ve

“aşka” dair alıştığımız bu tavrı reddedebi-liyor. Kechiche düzenin tahribatına karşı düzen içerisinde var olmayı ve varlığını tüm acı deneyimine rağmen sürdürebilen güçlü bir kadın karakter yaratıyor.

Dünyaya sıkı sıkıya tutunma haliyle aşk arasında bir bağ var gibidir. Çünkü ikisi de sonsuz bir iştah ve risk barındırır. Bugün-lerde şu anın ne olduğunu unutturan ve en önemlisi iştahımızı kapatan, birilerinin deyimiyle “düzen” adına ne varsa kenara itip, Adele’in 17 yaşında, sokaklardaki sa-mimi ve haklı haykırışına kulak verme vak-tidir: “On Lache Rien!”3

3 Hk & Les Saltimbanks “On Lache Rien” (Asla Pes Etmeyeceğiz!).

Bu dünyaya sıkı sıkıya tutunma haliyle aşk arasında bir bağ var gibidir. Çünkü ikisi de sonsuz bir iştah ve risk barındırır.

KİTAPLIK

Y ücel Çakmaklı, Tohum dergisinde 1964 tarihinde