• Sonuç bulunamadı

Yerel Ortaklıklar Ve Katılım Yaklaşımı 51 

II. BÖLÜM: TÜRKİYE’DE KENTSEL DÖNÜŞÜM VE MEVZUAT

2.1.2.2. Yerel Ortaklıklar Ve Katılım Yaklaşımı 51 

Kentsel dönüşüm projeleri fiziki, iktisadi ve sosyal açılardan bir dönüşümü ele aldığı gibi mevzuat, kurumsal, maddi ve projenin sürdürülebilmesindeki ortaklıklar açısından da planlanmalıdır (Atkinson, 2004, 16). Ortaklıklar, kamu ve özel sektör ile dönüşüm yapılacak bölge halkının ortaklığı ile yapılabilmektedir. Örneğin, Batı Avrupa'da kentsel dönüşüm politikalarının ortaya çıkardığı alana özgü yönetim planlaması çok sektörlü (kamu-özel-yerel halk) ortaklıklarının oluşturulma zeminine dayanır.

Kentsel dönüşüm projeleri bütünleşik ve uyumlu bir yaklaşım ile ele alınarak incelenmelidir. Günümüzde Türkiye'de de Batı'da olduğu gibi halkın karar verme sürecinde mühim bir aktör olması gerekmektedir. Ideal bir kentsel dönüşüm projesi uygulamasının ortaya çıkması için devletin halkı anlaması en önemli gerekliliklerdendir. Halkın karar verme sürecine dahil olması daha demokratik bir anlayışı beraberinde getirmektedir (Ataöv ve Osmay, 2007, 75).

Kentsel dönüşüm sürecinin katılımlı yaklaşım benimsenerek yapılması; zaman, çaba ve maddi kaynakların daha iyi kullanılmasına ortam oluşturmuş olur. Bu süreçte alınan kararlarda hata yapma risk oranı düşerken, süreci sekteye uğratacak herhangi bir engel kalmamış olur. Demokratik bir toplumun katılımcı bir yaklaşım ile mevcut süreçlerin üstesinden hep birlikte gelmeleri, bu tür toplumların gelişimlerinde büyük bir rol oynar. Bu süreçte sadece toplumsal gelişim olmaz, aynı zamanda bireysel ve toplumsal bir öğrenme süreci de yaşanır. Örneğin, Ankara'da "Dikmen Vadisi Gecekondu Dönüşüm Projesi" ve "Portakal Çiçeği Vadisi Projesi" kapsamında Türkiye'de ilk defa katılımı yaklaşım benimsenerek, yerel hak sahiplerine karar alma sürecinde bulunma ve söz hakkı tanınmıştır.

   

 

2.2. 2002 2014 Yılları Arasında Türkiye'de Kentsel Dönüşüm Politikalarına Bakış AK Parti 2001 yılında Recep Tayyip Erdoğan'ın kurucu başkanlığında kurulan Türk siyasi partisidir. 15 aylık bir parti olarak, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde en yüksek oy oranını alarak (geçerli oyların %34,63'ü) Abdullah Gül başkanlığında 58. Cumhuriyet hükümeti kurulmuştur. Siyaset yasağı olan Erdoğan, kabinede ve TBMM'de yer alamamıştır. Ana muhalefet partisi olan CHP'nin de desteklediği bir anayasa değişikliği ile Erdoğan'ın siyasi yasağı kaldırılmış ve 15 Mart 2003'te 59. Cumhuriyet hükümeti kurulmuştur.

2002-2014 yılları arasında Türkiye'de pek çok şey değişmiştir. Eski yere yığılmış Türkiye, ayakları sağlam zemine basan bir ülke olmaya başlamıştır. Bu süreçte başta siyasi otorite olmak üzere demokratikleşme, ekonomi ve kalkınma, sanayileşme, eğitim, sağlık, ulaşım, huku, çevre ve şehircilik gibi birçok konuda yasal düzenlemeler yapılarak büyük öneme sahip uygulamalar hayata geçirilmiştir. Bu çalışmalardan dolayıdır ki Türkiye 2004 yılında % 9,4'lük bir büyüme ivmesine ulaşarak rekor kırmıştır. 2011 yılında ise % 8,8'lik bir büyüme ile dünyada en hızlı büyüyen ikinci ülke (Çin % 9,5) olmuştur (Türkiye İstatistik Kurumu Ekonomi Gelişim Tabloları, 2011).

Türk ekonomisi 2001 yılında alınan önemli tedbirler aracılığıyla dinamik bir yapıya kavuşmuştur. Krizin ardından yapılan yasal düzenlemeler ve alınan idari önlemlerle beraber kısa bir sürede hızlı bir toparlanma süreci yaşanmış ve krizin etkileri büyük oranda silinmiştir. 2001 krizine kadar dört yıl üst üste ekonomide büyüme kaydedilmemiş olmasına ragmen, 2002-2008 yılları arasında her yıl ekonomide büyüme sağlayarak önemli bir başarıya imza atmıştır. 2008 yılında Dünya çapında yaşanan krizde ise 2009 yılını negatif bir büyüme ile kapatarak hızlı bir toparlanma süreci yaşanmıştır.

Türk ekonomisi iç ve dış bütün ekonomik etkenlere ragmen, istihdam oranını yükseltme konusunda önemli bir beceriye sahip olduğuna dikkat çekmektedir. Demografik olarak genç ve dinamik bir nüfus yapısına sahip olan Türkiye'de, istihdam artışı yalnızca iktisadi değil sosyal bağlamda da öneme sahiptir.

AK Parti'nin 2002 yılında kurulması ile beraber gündemde sık olarak kullanılmaya başlayan ve üzerine münazaralar edilen diğer bir konu ise 'sosyal devlet' anlayışıdır. Ülkemizde sosyal devlet anlayışı yakın bir tarihe tekabül etmesine karşın, ne yazık ki ciddi uygulamalar hayata geçirilememiştir. Sosyal devlet yaklaşımı, 1961 Anayasası'nın kabulünden sonra gündeme gelen konulardan birisi olmuştur. Sosyal devlet iktisadi, sosyal ve kültürel bakımdan vatandaşların insanca hayatlarını sürdürebilmesi için gerekli önlemleri alan, sosyal adalet ve barışı sağlamak hedefiyle iktisadi ve sosyal hayata gerekli müdahaleyi yapmayı kendine görev edinmiş bir devlet yönetim modelidir. Sosyal devletin birçok alanda doğrudan ve dolaylı olarak hayata geçirmesi gereken hizmetler vardır. Bunlar; sağlık, eğitim, yerel yönetimler, sosyal güvenlik, kültür ve sanat, kadınlar, gençler ve dezavantajlı gruplar olduğu kadar ekonomi, kentleşme, haberleşme ve kalkınma alanlarında da doğrudan olmasa bile dolaylı olarak müdahale ve hizmet etme amacına dayanmaktadır.

Özellikle 1980 yılından sonra Türkiye'de muhafazakar siyasetçilerin liderliğinde güç kazanmaya başlayan liberalleşme eğilimi, 1950'li yıllardan 1980'li yıllara kadar ekonomik gelişme ve demokratikleşme konusunda yer aldığı gözlemlenebilir. Daha net olarak ifade edilecek olursa; demokratikleşme vaat ve eylemleriyle çok partili hayatın başlamasına yol açan Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti (DP) ve 1979 yılında Başbakanlık Müsteşarlığı'nda görev alarak 24 Ocak Kararları'nı hazırlayan Turgut Özal, kökleşmiş devletçilik politikasını kısmen kırmayı başaran söz konusu koşutluğun en güçlü aktörleri olmuşturlar. 2002-2014 yıllarına bakıldığı zaman, Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti, Menderes ve Özal'ın demokratikleşme mirasından ve Milli Görüş Harekatının muhafazakar mirasından faydalanarak yollarına devam ettikleri görülmektedir.

İslamcı bir mirasın veliahtı olan AK Parti, muhafazakar ve demokrat kimliklerini oluşturma süreci içerisinde "sanayileşme-modernleşme-demokratikleşme" üçgeni ile eşit olarak gelişen sosyal politika uygulamaların, birçok reform düzeyinde icraatla beraber AK Parti için bir kimlik kazanımına dönüşmüştür.

Türkiye'de yıllarca süren koalisyon hükümetlerinin varlığına 2002 genel seçimleri ile beraber AK Parti son vermiştir. Merkez-çevre ilişkisi göz önüne alındığında 14 yıldan daha fazla tek başına iktidar partisi olan ve Türk siyasetinde çevre düzleminde yer alan AK Parti'nin, Şerif Mardin'in Türk siyasetindeki "merkez-çevre" paradigmasını kırdığını söyleyebiliriz.

AK Parti 2002-2014 yılları arasında sosyal devlet kapsamında pek çok hizmet sunmuştur. Sosyal devlet olgusunun genellikle muhalefet tarafından vaat edilmesine karşın, bu politika ve uygulamaları hayata geçirenler her zaman sağ ideolojiye sahip iktidarlar olmuştur. Bu bağlamda da parti görüşü "muhafazakar-demokrat" olarak belirlenmiştir.

Sosyal devlet anlayışı kapsamında dolaylı olarak yer alan en önemli konulardan birisi de kentleşmedir. Kentleşme ve kentsel dönüşüm, Türkiye'de 2000'li yıllardan itibaren ciddiyet kazanan bir konu olmaya başlamıştır. Kentleşme ve Kentsel Dönüşüm konusunun önem kazanarak gündeme gelmesi ve ele alınması AK Parti ile olmuştur.

Dünyanın en hızlı kentleşen ülkelerinden biri olan Türkiye'de nüfus yoğun olarak büyük kentlerde yığılmaktadır. Bu yığılmadan dolayı metropol kentlerde işsizlik, güvenlik, kentsel hizmetler konusunda bir takım sorunlar baş göstermektedir. Bundan dolayı Türkiye'de kentsel yerleşim alanlarında mekansal yaşam kalitesinin artırılması, iktisadi ve toplumsal yapının güç kazanması, mekansal planlama sisteminin yeniden yapılandırılması ihtiyacı artmaktadır.

Farklı ülkelerin kentsel dönüşüm uygulamalarına bakıldığı zaman sürdürülebilir çalışmalar kapsamında yapılan politikalar ve kentsel dönüşüm uygulamaların, her ülkenin kendi iktisadi, fiziki ve sosyal yapısına uygun olarak değişiklik göstermektedir. Özellikle kentleşme konusunda ivme kazanan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ve bu ülkelerin kentleşme anlayışı dikkat çekmektedir. İkinci ve üçüncü dünya ülkelerinde kentleşme, kent yönetim ve planlama kapasitelerinin önünde ilerlemekte ve doğal olarak iktisadi etkililiği azaltmaktadır. Bunun yanında zorlukla korunan fiziki değerleri ve sosyal adaleti tehlikeye sokmaktadır (Un-Habitan ve UNEP, 2001).

2000'li yıllardan itibaren Türkiye'deki en önemli gelişmelerden birisi de kentsel dönüşümün yasalarda yer almaya başlamasıdır. Katılımcı yaklaşım, kentsel planlama gündeminde tartışılmaya başlanmıştır. Katılımcı yaklaşımın, kentsel dönüşüm uygulamaları üzerine tartışılmasını ulusal ve küresel etkenler tetiklemiştir. Bu etkenlerden bazıları sürdürülebilir gelişme, demokratikleşme ve eşitlik gibi nosyonları da ön plana çıkaran küresel akımlar, AB'ye uyum sürecinde ve uluslararası ortaklıklar çerçevesinde, kamuda özelleştirmelerin ve uygulamaların yoğunluk kazanmasıdır. Bunun yanı sıra hızla devam eden göç ve yerleşim bölgelerine yansıyan sosyo-iktisadi gruplaşmalar kentsel dönüşümün gerekliliklerini oluşturmuştur (Ataöv ve Osmay, 2007, 75). Böylece kentlerin sınırları dışa doğru kayarak, kentin bölgesel olarak gelişmesini, kentin iç ve dış çeperinde yıpranan kentsel dokunun yenilenmesini zorunlu hale getirmiştir.

2000'li yıllarla birlikte kente göç eden nüfus sayısında bir artış gözlenmektedir. İstanbul, 2003 yılında Türkiye'de en fazla iç göç alan şehirler arasında ilk sırada yer almıştır. Fakat 2003 yılında İstanbul'da doğurganlık oranı 1,83 ile en düşük düzeyde kalarak, 1980 yılı öncesine göre değişken, sonrasına göre ise tutarlı bir eğilim göstermiştir (Güvenç, 1997, 158). Bu orandan anlaşılacak net ifade ise iki yetişkine bir çocuk düştüğüdür.

Bu dönemde sosyo-ekonomik yapıda da değişimler meydana gelmiştir. Kalifiyeli işgücü talebinde artış olmuştur. Konut talebinin çok üstünde bir arz oluşarak, ciddi oranda konut üretimi gerçekleşmiştir. Resmi konut rakamlarına, gayrıresmi inşa edilen konut sayısı da eklendiğinde; talebin yaklaşık %30-50 üstünde bir üretimin olduğu görülmektedir (Balamir, 2004, 10). Konut arzının böylesi bir ivme kazanmasında; belediyeler tarafından yapılan toplu konut kooperatiflerinin, afet konutlarının, kentin dış çeperinde lüks konutlarının yapımının büyük bir katkı sağladığı kaçınılmazdır.

İktisadi ilişkilerin yeniden yapılandırılması, iletişim ve ulaşım bağlarının güçlenmesiyle kentlerin yönetim sınırları değişmektedir. Kentin odak alanları, etkileşim ağları içerisinde 'bölge-kent' olarak işlev kazanmaktadır. Bu gelişmeyle beraber kentlerde birden fazla merkez etkili olmaya başlamaktadır. Bunun sonucunda ise kentsel

yönetişim gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Bu durumu mevzuatın desteklemesi noktasında; 2004 yılında 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 2005 yılında 5393 sayılı Belediye Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunlar yerel yönetimlerin katılımı ile mekansal ve kurumsal stratejik planların üretilmesini koşul sürmüşlerdir. Bunun yanı sıra somut yaptırımlar olması şartıyla, Belediye Kanunu'nun 76. maddesi gereği, "mekansal ve kurumsal strateji planların oluşturma sürecinde kent konseyleri de devreye girecektir" (Resmi Gazete, 2005).

2000'li yıllardan itibaren yaşam alanları dört farklı biçimde kentsel dönüşüme tabi tutulmuştur. Birinci olarak, kentsel dönüşümün en kapsamlı uygulamalarından birisi olan yenileme, kent çeperlerinde ana arterlere paralel olarak ortaya çıkmış alt gelir gruplarına ait gecekondu mahallelerinin ya da sağlıksız ve ruhsatsız gayrimeşru yapılaşmaların belediyeler tarafından yıkılarak müdahale edilmesidir. Örneğin, Ankara ilini Samsun ve Konya illerine bağlayan ana arterler üzerinde yer alan gecekondu alanlarına belediye tarafından yapılan yıkım müdahalesidir. İkinci olarak, kent içinde alt ve orta gelir grubunun yaşadıkları 40-50 yıllık apartmanların mülk sahipleri tarafından iyileştirilerek yapılan uygulamadır. Üçüncü olarak, orta ve üst gelir grubunun kent merkezi dışında yaşama arzusuyla kırsal alanların yapılandırılarak, yeni yerleşim alanlarının oluşturulması şeklindeki dönüşümdür. Dördüncü dönüşüm biçimi ise üst gelir gruplarının kent merkezindeki tarihi veya yıpranan konutları alıp restore ederek, soylulaştırdığı uygulamalardır. İstanbul'da İkitelli soylulaştırma dönüşüm uygulamasına örnek gösterilebilir (Ataöv ve Osmay, 2007, 68).

2001-2005 yılları arasını kapsayan VIII. Kalkınma Planı’nda kentsel dönüşüm konusuna da yer verilmiştir. Bunlara bakacak olursak:

 1605.Madde: 1995-2000 yılları arasında şehirleşme hızının, yıllık ortalama olarak yüzde 4,7 seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.1995 yılında 34,4 milyon olduğu tahmin edilen kentsel nüfusun, 2000 yılı sonunda 43,3 milyona ulaşarak toplam nüfusun yüzde 66,4.ünü oluşturması beklenmektedir.

 1606. Madde: 1995 yılında 254 olan kentsel yerleşme birimlerinin 2000 yılında 309.a ulaşacağı, bu yerleşme birimlerindeki nüfus artışının yaklaşık 8,9 milyon olacağı tahmin edilmektedir.

 1607. Madde: 1950’lerde hızlanmaya başlayan kentleşme olgusu, büyük kentlerde yığılmalara neden olmuş, dengeli bir kentsel dağılım oluşamamıştır. Bu durum, önemli sosyal ve ekonomik yapı değişikliği sorunlarına ve hızla artan kentsel yatırım ihtiyaçlarına yol açmıştır.

 1608. Madde: Ülkemizdeki kentleşme süreci, gelişmiş ülkelerden farklı olarak büyük ölçüde kent yoksulluğunun kır yoksulluğuna tercih edildiği bir göç olgusu olarak şekillenmiştir.2000 yılı sonunda, yüzde 23’ü İstanbul’da olmak üzere kentsel nüfusun yüzde 44’ünün,nüfusu bir milyonu aşan kentlerde yer alması beklenmektedir.

 1609. Madde: İstihdam, altyapı ve toplumsal hizmet imkânlarının yetersizliği ve bireylerin büyük ölçekte bilgi, beceri ve ekonomik alanlardaki sınırlılığı, kentsel yörelerde kuralların ve değer yargılarının aşınmasına yol açmaktadır.

 1610. Madde: Fiziki planlama bağlamında bütüncül bir yaklaşım sağlanamamış, kısmi yaklaşımlar ise çoğu kez gerektiği ölçüde uygulamaya aktarılamamıştır.

 1611. Madde: 1999 yılı sonu itibarıyla 11.839hektar büyüklüğünde 5.425 tesis kapasiteli48 adet organize sanayi bölgesinin altyapısı tamamlanarak sanayicinin hizmetine sunulmuştur. Doluluk oranının yüzde 62 olduğu ve3.383 tesisin üretime geçtiği toplam 48 adet bölgede, 270.800 kişinin istihdamına imkân sağlanmıştır.

 1612. Madde: VIII. Plan döneminde şehirleşme hızının, yıllık ortalama yüzde 4,75 oranında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. 2000yõlõnda 43,3 milyon olduğu tahmin edilen kentsel nüfusun, 2005 yılı sonunda 54,7 milyona ulaşarak toplam nüfusun yüzde 78’ini oluşturması beklenmektedir.

 1613.Madde: 2005 yılında kentsel yerleşme birimlerinin 345.e ulaşacağı, bu yerleşme birimlerindeki nüfus artışının yaklaşık 11,4milyon olması beklenmektedir.

 1614.Madde: Hızlı kentleşme ve sosyal değişmenin yaşanmaya devam edeceği Plan döneminde, kültürel yozlaşmaya ve değer yargılarındaki aşınmaya fırsat vermemek

amacıyla millî kültürün temel belirleyiciliği çerçevesinde kent ve kentlilik kültürünün oluşturulmasına dönük çalışmalar yapılacaktır.

 1615.Madde: Uluslararası düzeyde yeterli altyapıya sahip ticari ve mali merkezler oluşturulacaktır.

 1616.Madde: Kentsel altyapı geliştirilecek, kentlerin karakteristik kültür dokuları ve turistik özellikleri korunacaktır.

 1617.Madde: Uygulama birimlerinin nitelikli elemanlarla teçhizi desteklenecek, denetim mekanizmalarının yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi sağlanacaktır.

 1618.Madde: Kentlerimizdeki sosyal ve teknik altyapı yatırımlarını gerçekleştiren kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanacaktır.

 1619.Madde: Kamu tasarrufunda bulunan alanların tespiti ve planlanması işlemlerine hız kazandırılacaktır.

 1620.Madde: Yerel girişimciliğin harekete geçirilmesi ve istihdam açısından önem taşıyan organize sanayi bölgelerinin yurt sathına yaygınlaştırılmasına özen gösterilecek, sanayileşmenin kentsel gelişmeleri olumlu etkilemesi amacıyla, orta büyüklükteki kentlerde alt yapısı hazırlanmış sanayi bölgeleri geliştirilecektir.

 1621.Madde: Organize sanayi bölgelerinde, orta büyüklükteki sanayi için arsalar üretilecektir.

 1622. Madde: Orta ve büyük ölçekli sanayinin entegre edileceği İleri Teknoloji Organize Sanayi Bölgeleri ile Tekno-kentler oluşturulacaktır.

 1623. Organize sanayi bölgelerinde atıkların geri kazanılması ve çevreye zararlarının giderilmesi için kurulacak tesisler desteklenecektir.

 1624. Madde: Fiziki planlamayı bir bütün içinde kavrayacak mevzuat geliştirilecektir.  1625. Madde: Fiziki planlama alanında faaliyette bulunan yatırımcı kurum ve kuruluşlar

arasında, eşgüdümün sağlanmasına ilişkin esas ve usullerin belirlenmesi yönünde çalışmalar yapılacaktır.

 1626. Madde: 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun işleyişini düzenlemeye yönelik gerekli mevzuat çalışması yapılacaktır.

 1627. Madde: 2000 yılı itibarıyla Türkiye’de toplam14,8 milyon civarında konut mevcut olup, bunun10,2 milyonunun 20.000ve daha fazla nüfuslu yerleşim yerlerinde yer aldığı tahmin edilmektedir.

 1628. Madde: Planlı dönemde devam eden nüfus artışı, göç ve şehirleşme hızına bağlı olarak ortaya çıkan çarpık şehirleşmenin en büyük göstergesi olan konut sorunu, ekonomik ve sosyal politikalar açısından önemini devam ettirmektedir.

 1629. Madde: VII. Plan döneminde inşa edilen konut sayısının 1,3 milyon civarında olduğu tahmin edilmekte olup, bu dönem için ihtiyaç olarak belirlenen 2.540.000 rakamının çok altında kalınmıştır. Aradaki farkın kaçak yapılaşma ve gecekondu ile kapandığıtahmin edilmektedir. Toplu Konut İdaresi (TOKİ)kaynaklarından 1995-1999 döneminde kredilendirilen konutlardan 185.379.u tamamlanmıştır. Bu, inşa edilen konut sayısının yüzde14.üne karşılık gelmektedir.

 1630. Madde: VII. Plan döneminde toplam sabit sermaye yatırımları içinde konut sektörünün cari fiyatlarla payı, 1995’te yüzde 37,3 seviyesinde iken, 2000 yılında yüzde 31,1 olarak öngörülmüştür. Toplam kamu sabit sermaye yatırımları içinde konut sektörünün cari fiyatlarla payı, 1995’te yüzde 1,4 iken, 2000 yılında yüzde 2,1; toplam özel kesim sabit sermaye yatırımları içinde konut sektörünün cari fiyatlarla payı1995’te yüzde 45,1 iken, 2000yõlõnda yüzde 43,0 olarak öngörülmüştür.

 1631. Madde: 1990’lı yılların başından itibaren TOKİ tarafından başlatılan 43.131 konutun2000 yılında tamamlanacağı tahmin edilmektedir. TOKİ kaynakları bugüne kadar daha çok konut finansmanına tahsis edilmiş olup, kaynakların altyapılı arsa üretimine yönlendirilmesi ihtiyacı devam etmektedir.

 1632. Madde: Konut ihtiyacının karşılanamaması, açığın ruhsatsız yapılaşma ile kapatılmasına yol açmaktadır. 1984 yılından bu yana bina sayımı yapılmamasından kaynaklanan veri eksikliği dolayısıyla yapı ve kaçak yapı stoku hakkındaki bilgiler sınırlı kalmaktadır.

 1633. Madde: Kaçak yapı stokunun yaklaşık 2milyon civarında olduğu tahmin edilen üç büyük kente ilave olarak tüm ülkedeki bu tür yapılaşma kentlerin yapı ve çevre kalitesini

bozmakta, denetimsiz yapı stoku özellikle sel, deprem, yangın gibi felaketler karşısında alınması gereken önlemleri zorlaştırmaktadır.

 1634. Madde: 1999 yılında yaşanan Marmara ve Bolu-Düzce depremleri çok büyük can ve mal kaybına yol açmıştır. Her iki deprem sonucunda,18.373 vatandaşımız hayatını kaybetmiş,48.901 vatandaşımız yaralanmıştır.93.010 konut, 15.165 işyeri yıkık veya ağır hasarlıdır. 104.440 konut, 16.120 işyeri orta derecede, 113.283 konut, 14.656 işyeri ise hafif derecede hasar görmüştür.

 1635. Madde: 595 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname 10 Nisan 2000tarihinde yürürlüğe girmiştir.

 1636. Madde: Marmara ve Bolu-Düzce depremlerinden sonragündeme gelen dış kredi imkânları ile birlikte, konut ve altyapı yapım çalışmaları başlatılmıştır. Hak sahipliği çalışmaları sonucunda 42.761 kalıcı konutun yapılması gerekmekle birlikte, rakamlar henüz kesinleşmemiştir. Ayrıca, evini yapana yardım programı ile 5.867 kişiye 2 milyar lira,9.729 kişiye ise hak sahipliği karşılığı 6 milyar lira yardım yapılması programlanmaktadır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı projeleri ve özel sektör hibeleri ile birlikte toplam 41.813prefabrike konutun yapımı programlanmış, bunların 2000 Mayıs ayı itibarıyla 39.693’ütamamlanmış, 38.431’i afetzedelere teslim edilmiştir. 2.120 prefabrike konutun yapımı devam etmektedir.

 1637. Madde: VIII. Plan döneminde, nüfusu20.000 ve üstü olan yerleşme yerlerinde demografik gelişmelerden doğacak yeni konut ihtiyacı 2.714.000 adet olacaktır. Yenileme ve afet konutları olarak birikmiş ihtiyaç dâhil, her yıl 72.200 olmak üzere, beş yılda toplam361.000 konutun yapılmasıgerekmektedir. Bu durumda, Plan döneminde kentleşme ve nüfus artışı ile yenileme ve afetten kaynaklanan toplam konut ihtiyacı 3.075.000 adettir.

 1638. Madde: Konut üretimini ve sahipliğini teşvik etmek ve alt gelir gruplarının konut sorununu çözmek amacıyla alternatifli finansman modelleri geliştirilecektir.

 1639. Madde: Kentsel alanlarda bilimsel esaslara dayalı planlara göre, arsa sunumu ve düzenli yapılaşmayı sağlayacak yöntemler ile etkin denetim ve yönetim biçim ve araçları geliştirilecektir.

 1640. Madde: Kentlerdeki barınma sorununa sağlıklı bir çözüm getirilmesi amacıyla kamu kaynakları altyapısı hazır arsa üretimine yönlendirilecektir.

 1641. Madde: Kaçak yapılaşmayı ve gecekondu yapımını önleyici tedbirler alınacaktır.  1642. Madde: Yapı üretiminde kullanılan inşaat malzemelerinin standartlara uygunluğu

üretim aşamasında etkin olarak denetlenecektir. Konut yapım sürecinde kalite kontrol yöntemi geliştirilecek ve uygulaması yaygınlaştırılacaktır.

 1643. Madde: Konut inşaatlarının çeşitli aşamalarında kaliteli üretim yapabilmek amacıyla niteliklieleman yetiştirilmesi için yaygın eğitim imkânları geliştirilecektir.  1644. Madde: Konut üretiminde yapı ve çevre kalitesi artırılacak, tarihi, doğal dokunun,

sosyal ve kültürel değerlerin korunacağı, sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik konut ve çevrelerinin oluşturulabileceği yapı ve çevre standartları geliştirilecektir.

 1645. Madde: Konut ve kentleşmeye ilişkin, coğrafi bilgi sistemlerine dayalı bir veri tabanı oluşturulacaktır.

Benzer Belgeler