• Sonuç bulunamadı

Yeni-Muhafazakârlar ya da diğer adıyla Neo-Con hareketin felsefi temelleri Almanya’dan ABD’ye göç etmiş olan Yahudi kökenli sosyoloji profesörü Leo Strauss ve askeri stratejist olan akademisyen Albert Wholstetter tarafından atılmıştır. Her iki kurucu isim bu hareket için en uygun demokrasinin ABD’de olduğunu savunmuşlardır. (Fukuyama, 2006:32)

1950li yıllarda Irvin Kristol tarafından ve sonrasında Charles Krauthammer tarafından ön plana çıkarılan bu yaklaşım, akademik olarak Chicago Üniversitesi’nde kendine yer bulmuştur. Daha sonraki yıllarda American Enterprise Institute (AEI) gibi muhafazakâr bir görüşe sahip düşünce kuruluşu tarafından temsil edilmiştir. 1960lı ve 1970li yıllarda Demokratları destekleyen Yeni-Muhafazakârlar, o dönemdeki karşı kültürel devrim niteliğindeki liberal akımlar nedeniyle, Demokratları kontrol etmek amacıyla giriştikleri anti-komünist mücadelede başarısız olacaklarını anladıkları için Cumhuriyetçi başkan Ronald Reagan’a 1981 başkanlık seçimlerinde önemli destek vermişlerdir. Bu sayede Reagan hükümetinde Yeni-Muhafazakârlar örgütlenme imkânı bulmuştur. İçerisinde büyük bir ağırlığı olan Yahudi kökenli ABD vatandaşları vasıtasıyla Yeni-Muhafazakârlar hareket, İsrail ile sıkı ilişkiler kurulması arzusunda olmuşlardır. Ayrıca Yahudi lobisi vasıtasıyla İsrail’in muhafazakâr partisi Likud ile yakın durumdaydılar. (Johnson, 2007:267-268)

Soğuk Savaş’ın sona erdiği 1990lı yıllarla beraber hareketin ön plana çıkan isimleri değişmiştir. Artık Paul Wolfowitz, Joshua Muravchik, Michael Novak, Robert

48

Kagan gibi yeni isimler tarafından Yeni-Muhafazakâr hareketi temsil ediliyordu. Bu yeni kuşağın temel görüşü, oluşturulacak yeni dünya sisteminin ABD sorumluluğunda gerçekleştirilmesiydi. ABD çıkarlarının korunması ve sorumluluğun gereklerinin yerine getirilmesi için askeri harcamaların arttırılması üzerinde yoğunlaşmışlardır. (Yanardağ, 2004:69-70) Condoleezza Rice, Lewis Libby ve Paul Wolfowitz’in başını çektiği bu grup, 1990lı yılların ortalarından itibaren Clinton ve İsrail lideri Netanyahu’yu Irak’a karşı daha sert politikalar izlenmesi için çağrıda bulunuyorlardı. Saddam Hüseyin’e ve Irak’a karşı yapılan operasyonun kuşkusuz mimarı konumundadırlar. (Brzezinski, 2008:145)

Yeni-Muhafazakâr hareketin belirgin bazı özelliklerini incelediğimizde; öncelikle siyasi liberalizmin karşısında yer aldıklarını görmekteyiz. ABD’nin izlediği iç ve dış politikaların Amerikan toplumunun din ve aile yapısına zarar verdiğini savunmuşlardır. Bir diğer karşı çıktıkları nokta, dış politika alanında Doğu Blok’una karşı izlenen Çevreleme Politikasıdır. Bu politikanın ABD’nin elini zayıflattığını düşünmekte ve aksine ABD’nin savunma harcamalarını arttırarak daha sert politikalar izlemesi gerektiğini savunmuşlardır. Clinton dönemi Amerikan dış politikasının İran ve Irak’a karşı yetersiz kaldığını ifade etmişlerdir. Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’ni ortaya atarak Clinton’a baskı yapmışlardır. (Uzgel, 2013a:251)

1997 yılında kurulan ve 2000 yılında yayınlanan bir rapor ile ilk dönem George Bush politikalarının temellerini oluşturan “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” (PNAC) dış politikada izlenecek politikaların çerçevesini çizmiştir. Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi, Robert Kagan ve William Kristol’a ait bir projedir. PNAC, küresel düzeyde ABD liderliğini öngören bir esasa dayanmaktadır. 2001 yılında Amerikan Girişimci Enstitüsü tarafından 23 milyon dolarlık bir bütçe ile finanse edilmiştir. (Başyurt, 2008:46) PNAC’a göre, süregelen Amerikan hegemonyasının devam ettirilmesi ve diğer alternatiflerin önünün kesilmesi için uluslararası hukuka ve kuruluşlara bağlı kalmak son derece yanlıştır. (Başyurt, 2008:55) Yeni-Muhafazakârlar tarafından benimsenen Machievellist bakış açısı “amaca giden her yol mubahtır” burada da söz konusudur.

Yeni-Muhafazakârlar için milat 11 Eylül saldırıları olmuştur. İdeolojik tehdit olarak komünizmin yerini Radikal İslam almıştır. Yeni-Muhafazakârlara göre Radikal İslam’ın caydırılması veya yatıştırılması mümkün değildir. Komünizm ile mücadele

49

edildiğinden daha farklı unsurların kullanılması gereken bir tehdit olarak algılanmıştır. (Frum ve Perle, 2003:41)

1992 yılında Yeni-Muhafazakâr hareketin önde gelen isimleri Dick Cheney ve Paul Wolfowitz tarafından açıklanan ancak kamuoyu eleştirileri nedeniyle uygulanmayan Ulusal Güvenlik Stratejisi, 11 Eylül saldırıları sonrasında Bush Doktrini adı altında ivedilikle uygulamaya konulmuştur. Yeni-Muhafazakârlara göre küresel terörün sebebi baskıcı rejimler ve terör örgütlerini destekleyen hükümetlerdir. Çözüm ise özellikle Ortadoğu ülkeleri tarafından ihraç edilen küresel terörün mağlup edilmesi ve bölgedeki diktatörlerin devrilerek yerine demokratik rejimlerin gelmesidir. Bu sayede bölge halkları, terörizmden uzaklaştırılmış olacak ve çözümün sağlanması için barışçıl yollara yönelecektir. (Johnson, 2007:270-271)

2000 yılında Demokrat rakibi Al Gore’dan 600 bin oy almasına rağmen daha fazla eyalette seçimleri kazanan Cumhuriyetçi George Bush, Amerikan seçim sisteminin iki kademeli sistemi nedeniyle başkanlık koltuğuna oturmuştur. Oylar konusunda çıkan tartışmalar neticesinde mahkeme sonucunda Bush başkan seçilmiştir. Bu olay, muhalifler tarafından “Neo-Con Darbesi” olarak adlandırılmıştır. (Uzgel, 2013b:249) Bush başkan kampanyalarında Bill Clinton’un idealist politikalarını eleştirmiş ancak 11 Eylül saldırıları sonrasında idealist politikalar ile beraber ulusal çıkarlar ve askeri güç kavramlarının eklendiği Yeni-Muhafazakârların realist politikalarının sentezi bir politikayı tercih etmiştir. Özellikle Bush dönemi Amerikan dış politikasında Yeni- Muhafazakârların ağırlığı yadsınamaz. (Leffler, 2004:11-13)

11 Eylül sonrası gündeme sıklıkla gelen Yeni-Muhafazakâr hareket; Irak operasyonunun kötü gidişatı, binlerce Amerikan askerinin ölmesi ve 500 milyar dolardan fazla harcamanın başarısızlıkla sonuçlanması neticesinde Bush’un ikinci başkanlığı döneminde hızla gözden düşmeye başlamıştır. Yeni-Muhafazakârlar, başarısızlığı Bush’un başkanlığına bağlasa da savundukları ilkeler ve gerçekler arasındaki kopukluk başarısızlığın asıl sebebidir. Irak işgalinin ekonomik maliyetinin çok fazla olması ve ABD imajının zedelenmesi Yeni-Muhafazakârların yönetimden uzaklaştırılmasında belirleyici olan diğer unsurlardır.

Yeni-Muhafazakâr yaklaşım özellikle Irak’ta başarısızlıkla sona ermiştir. Bütçe ve dış ticaret açıkları rekor kırmıştır. Yeni-Muhafazakârların çok hızlı davrandığı

50

Afganistan ve Irak’ta istikrar bir türlü sağlanamamıştır. Çin ve Rusya, ABD’nin nüfuz alanı olarak bilinen bölgelerde etkinliklerini arttırmıştır. Kısacası, 2000lerin başında, Yeni-Muhafazakârların enerji bölgelerini kontrol ederek Amerikan hegemonyasını devam ettirme politikaları iflas etmiştir. Aksine hegemonya zayıflamış ve gevşemiştir. (Uzgel, 2013b:252)

Birçok kez bu gibi durumların üstesinden gelen ve yeniden güçlenen Yeni- Muhafazakârlar, 2008 seçimlerinde kendilerinin birer destekçisi olan Cumhuriyetçi aday John McCain’i destekleyerek yeniden etkin olmayı amaçlamışlardır. Ancak seçimleri kazanan Demokrat Parti adayı Barack Obama, Yeni-Muhafazakârların uzun bir süre daha yönetimden uzak kalmasına neden olmuştur. (Kurtbağ, 2001:18)