• Sonuç bulunamadı

2.5. ABD’NİN 2003 IRAK MÜDAHALESİ

3.1.2. Obama Doktrini

11 Eylül 2001 saldırıları sonrası küresel terörizme karşı savaş açan ABD, bu savaşın ilk iki evresini Bush’un iki başkanlık döneminde gerçekleştirmiştir. 2009 yılında başkanlık koltuğuna Obama, 2010 yılının Mayıs ayında açıklamış olduğu Ulusal Güvenlik Stratejisi çerçevesinde Obama Doktrinini ilan etmiştir. 2010 Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi, Amerikan dış politikasına birçok yönden etki etmiştir. Yeni strateji belgesi ile Obama hükümeti; tek taraflı dış politika terk edilerek çok taraflı dış politika tercih edilmesi, ABD’nin içinde bulunacağı uluslararası ittifakların sayısı arttırılması ve Amerikan karşıtlığının yükselişte olduğu ülkelerin liderleriyle ilişkiler kuvvetlendirilmesi gibi yaklaşımları benimsemiştir. Obama’nın dış politikasının temelini Bush hükümetinin tehdit kavramının aksine müttefiklerle iş birliği kavramı oluşturmuştur. (Kandemir, 2011:125)

67

Obama Doktrini, birçok hususta Bush Doktrini ile ayrışmıştır. Kitle imha silahlarının kullanımının engellenmesinde Obama, Bush ile ortak düşünceyi paylaşmıştır. Ancak bunun gerçekleştirilmesi için benimsenecek yöntem konusunda farklı yaklaşımlar kabul görmüştür. Bush, kitle imha silahlarının engellenmesi için küresel terörizm ile önleyici müdahaleyi tercih ederken, Obama yöntem olarak daha hassas davranılması gerektiğini ve kitle imha silahlarının yaygınlaşmasının diplomatik söylem ve çağrılar ile engellenmesi gerektiğine inanmıştır. (The White House, 2009b)

Bush döneminde benimsenen tek taraflılık politikası Obama’nın başkan seçilmesiyle iflas etmiştir. Bush, ABD’nin sert askeri gücünü kullanarak yumuşak gücünü yok saymıştır. Nye’a göre ABD, yumuşak gücünü kullanarak bir çekim merkezi olmalıdır. ABD, askeri ve ekonomik gücüne başvurmaksızın yumuşak gücünü kullanarak dış politik hedeflerini gerçekleştirebilirdi. Ancak 11 Eylül saldırıları akabinde uygulanan sert güç uygulamaları ABD’nin yumuşak gücünü dünyaya unutturmuş ve uluslararası hukukta aksamalara, insan haklarında yok saymalara ve son olarak ABD’nin kendi yükünü kendisinin arttırmasına neden olmuştur. (Nye, 2004:X-XI)

Obama Doktrinine göre; Amerikan askeri unsurları uluslararası toplumun izin verdiği sürece Afganistan topraklarında kalmalıdır. Bu sayede Amerikan dış politikasının Afganistan konusunda meşruiyeti sorgulanamayacaktır. Obama Doktrini Irak konusunda daha net bir yaklaşımı savunmaktadır. Amerikan ordusunun Irak’tan en kısa sürede çekilmesi Amerikan ulusal menfaatleri için kaçınılmaz olmuştur. (Ertuğral, 2013:72)

Obama ve ekibinin benimsediği ve dış politikada belirli kriterleri kapsayan Obama Doktrini temelde kamu diplomasisi ve yumuşak güç kavramları üzerine oluşturulmuştur. Kamu diplomasisini Edward R. Murrow, sadece yabancı hükümetlerle değil aynı zamanda hükümet dışı organizasyonlarla da iletişime geçen bir politika olarak tanımlamıştır. (Nye, 2004:107) Günümüzde kamu diplomasisi Soğuk Savaş döneminde uygulanan bir politika olarak görülmekle beraber Arthur Burns ‘Yeni Kamu Diplomasisi’ olarak adlandırıldığı politikayı; “Herhangi iki hükümet arasında gerçek anlamda birbirini anlamaya ulaşma, temelde dışişleri bakanları ve büyükelçiler arasında değil de halklar arasında kurulan ilişkinin niteliğine bağlıdır.” şeklinde tanımlamaktadır. (Kurtuluş, 2014:180)

68

Teknolojik araçların gelişmesi ve medya anlayışının internet ile değişime uğraması neticesinde yeni kamu diplomasisi değişmiştir. Özellikle Facebook, Twitter, Youtube gibi siteler vasıtasıyla tüm dünyaya ulaşma fırsatı doğmuştur. Bu gibi sosyal medya araçları sayesinde uygulanan yeni kamu diplomasisini tüm dünyaya yaymak mümkün hale gelmiştir. Kanada başbakanı Justin Trudeau’nun Suriye’den gelen mültecileri bizzat kendisinin karşılaması ve bu görüntülerin internet sitelerinde yayılması tüm dünyada ses getirmesine neden olmuştur. (www.bbc.com, 2015) Obama da sosyal medyayı aktif olarak kullanan ABD başkanlarından olmuştur. Özellikle seçim kampanyasında Obama, Youtube‘u etkili bir şekilde kullanarak seçmene etki etmeyei başarmıştır. (Karadağ, 2012:76)

Obama dış politikada belirli ilkelerden uzak olmakla suçlanmıştır. Ancak Obama’ya destek verenler, onu pragmatik ve gelişen olaylara uyum sağlayabilen esnek seçimlerinden dolayı takdir etmişlerdir. Esasen Obama, bu iki görüşün bir sentezi olan ikna edici bir politikacı olarak görülebilir. (Kaufman, 2014:441) Obama Doktrininden bahsedildiğinde temelde 7 ilke üzerine kurulmuş bir dış politika yaklaşımı olduğu ifade edilmektedir. Bu konuda en derinlikli çalışmayı yapan isim Robert G. Kaufman’dır.

1. İlke: Potansiyel Rakiplerle Uzlaşma ve Uyum Sağlama

Diplomatik kanalların kullanımı konusunda Obama kendisinden önceki başkanlardan çok daha ileri konumda olmuştur. Amerikan dış politikasının değiştirilmesinde belki de Bush’tan bile daha fazla kendine güvenmektedir. Obama’nın ABD başkanlığına gelmesiyle beraber kendisince bir misyonu üstlenmiştir. Bu misyona göre Amerikalılar ile diğer dünya toplumlarının uzlaşısında bir köprü görevi görmektedir.

2. İlke: ABD’nin Gücünün Azaldığının Kabul Edilmesi.

Küresel ekonomide Çin’in ve Avrupa Birliği’nin ön plana çıkması, Sovyetlerin dağılmasının ardından Rusya’nın yeniden siyasi alanda ön plana çıkmaya başlaması ile uluslararası sistemde alternatif güç merkezlerinin oluşması şüphesiz ABD’nin gücünü sarsmıştır. Askeri müdahaleler nedeniyle Amerikan askerinin sürekli ülke dışına gönderilmesi ve bunun finansmanın ABD ekonomisine ağır yük getirmesi Obama’nın ajandasında ekonomiyi öncelikli mesele haline getirmiştir. Obama’nın her iki başkanlık dönemindeki askeri harcamalarda bütçe kısıtlamasına gitmesi bunun örneğidir. Asıl olarak Obama, bir doktrin çerçevesinde ABD ulusal problemlerine çözümler aramaya çalışmıştır.

69

3. İlke: Salt Askeri Güç Yerine Yumuşak Güce ve Konvansiyonel Olmayan Tehditlere Odaklanma.

Obama Doktrinin temelinde yumuşak güç kavramı yer almaktadır. Obama ve kadrosuna göre Amerikan kültürünü ve hayati çıkarlarını korumanın en etkili yöntemi yumuşak güce dayalı yönetim şeklidir. Obama için daha önemli meseleler küresel ısınmadır, demokratik yönetimde başarılı olamayan hükümetlerdir. ABD için her zaman büyük tehdit algısına sahip olan iki devlet, Rusya ve Çin’den 2010 Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde nadiren tehdit olarak bahsedilmiştir. Obama, çevresel problemlere ve insani yardımlara daha fazla odaklanmıştır.

4. İlke: ABD’yi ve Dünyayı Amerikan Kibrinden Korumak.

Dünyada yükselen Amerikan karşıtlığı ABD’nin Ortadoğu’da son 10 yılda hoyratça uyguladığı dış politikanın sonucudur. Amerikan dış politikasının ardından Amerikan Gücü’nden gelen kibir yatmaktadır. Obama’ya göre bu kibir başta ABD olmak üzere tüm dünya için tehlike arz etmektedir. Obama Doktrininin bir gereği olarak başkanlığının hemen ertesinde 2009 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de ve BM Genel Kurul’unda yapmış olduğu konuşmalarda ABD’nin önceki başkanları döneminde almış olduğu tek taraflı kararlar nedeniyle özür dilemiştir.

5. İlke: Çok Taraflılığı Benimsemek.

Obama Doktrini, farklı değişkenlerden herhangi birine taraf olmaksızın her bir öğenin sentezlenmesine dayanır. Liberal kültür ekseninde siyasi yaşamı gelişmiş olan Obama için; uluslararası normlara uymak, uluslararası örgütlerin etkinliğine destek vermek ve insani hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için çaba göstermek esastır.

6. İlke: Güç Kullanımı Ancak Bazı Kriterlerin Yerine Getirildiği Durumlarda Uygulanmalı.

Obama’nın tamamen barışçıl bir insan olduğunu söylemek doğru olmayabilir. Kendisinin ifade ettiği kimi durumlarda güç kullanımının gerekli olduğu söylemi 2011 yılında Usame Bin Ladin’in öldürülmesi emriyle anlaşılabilmektedir. Obama bir taraftan Irak’tan Amerikan askerlerinin çekilmesi kararını verirken diğer taraftan Pakistan ve Afganistan’da silahlı insansız hava araçları ile El Kaide mensuplarına operasyonların arttırılması kararını vermiştir. Her şeye rağmen Obama’nın askeri operasyonlarda BM onayının alınmasında hassas olduğunu belirtmek gerekir. Libya’da BM koalisyon gücü

70

adı altında Muammer Kaddafi’ye yapılan operasyonlar Obama yönetiminin tercih ettiği kuvvet kullanımı şekli olmuştur.

7. İlke: İdeolojinin ve Rejim Türünün Önemini Azaltmak.

Son olarak Obama Doktrini neorealizmin bazı önemli noktalarına temas etmiştir. Neorealistler için rejim tipi ya da sahip oldukları ideolojinin önemi yoktur. Tıpkı onlar gibi Obama, uluslararası platformda devletlerin türlerinin, rejimlerinin, ideolojilerinin önemini azaltmaya çalışmıştır. Eski başkanlar Ronald Reagan ve George W. Bush’un düşüncelerini reddeden Obama, barışın tesisi için liberal demokrasinin benimsenmesinden yana tavır almıştır. (Kaufman, 2014:442-446)