• Sonuç bulunamadı

2. Maddi Kültür: Yiyecek, giyecek, ev tipleri ve yerleşim yerleri ,ulaşım araçları 3.Sosyal Kültür: İş yaşamı ve özel yaşam

6.1. YAZINSAL METĠNLER

6.1.3. Yazınsal Metinlerin Çeviris

Kendine özgü bir biçimi ve biçemi olan, sanatsal değerini sözcükleri çağrışımsal, yan ve simgesel anlamlarıyla kazanan yazınsal metinlerin çevirisi konusunda nesnel

ölçütlerin olmadığını söyleyen bilim adamları, bu konuda görüş birliğine varmalarına rağmen, çeviri yöntemi konusunda değişik görüşler bildirmişlerdir.

80‘li yıllara kadar çeviri alanındaki araştırmalar Ayrımsal Dilbilim‘in (Kontrastive Linguistik) etkisindeydi ve yapılan araştırmalarda da doğal olarak ‗eşdeğerlik‘ kavramı hâkimdi. Güttinger, bu eşdeğerlik kavramını ― Özgün metnin kendi dilinin okurunda uyandırdığı etkinin, çeviri metnin de çeviri dili okurunda uyandırabilmesidir.‖ şeklinde tanımlamakta ancak Göktürk (1994:57), bunun yazın metinlerinin çeviri sürecinde her zaman uygulanamayacağını savunmaktadır. Buna gerekçe olarak yazın metninin kaynak dilin ses, sözcük, yapı, sözdizimi bağlamlarının karışık olmasını, ve bu metinlerin kaynak dilin farklı okurlarında bile farklı etkilemlere sebep olabileceği gerçeğini göstermektedir.

Sözgelimi Wills, 1977‘de yayınladığı Übersetzungswissenschaft Probleme und Methoden, başlıklı araştırmasında geleneksel ayrımsalcı yaklaşımların çeviri süreci konusunda yetersiz kaldığını ortaya koymuştur. Bu çalışmayla hedef dil metnini ön plana çıkaran İşlevselcilik (Fonsiyonalizm) yaklaşımına zemin hazırlayan Wills, kaynak metinden çok hedef metnin önemli olduğunu söyler ve kaynak metin içeriğinin çözümlemesini göz ardı ederek çeviri eleştirisinin temeli olabilecek dört türlü ilişki belirler:

1)Genel dil düzeyinde, yerleşik kurallar ile bu kurallardan sapma arasındaki ilişki 1) Bağımsız dil kullanımı düzeyinde, yerleşik kurallar ile bu kurallardan sapma arasındaki ilişki

2) Toplumsal uzlaşımlarla saptanmış belli durumlara özgü dil kullanım örnekleri ile bu örneklerden sapma arasındaki ilişki

3) Çevirinin ―karmaşık değişkeler arasından bir seçme süreci‖ olarak işlediği bireysel söz kullanımı düzeyinde, kural ile sapma arasındaki ilişki (Göktürk: 83-84)

Çalışmayı asıl ilgilendiren dördüncü durum, yazınsal metinlerin yazarın öznel eğilimleriyle oluştuğunu belirtirken, bu metinlerin çevirisinde nesnel ölçütlerin uygulanamayacağını da kanıtlar bir bakıma.

Wills (1982: 218-219) ayrıca iki dilin birbiriyle ilişkisini, eşdeğerlik durumlarını ve devingen etkileşimini vurgulayarak çevirmenin bu noktalara hakim olması

gerektiğini savunur. Buna çevirmenin ―aktarabilme yetisi‖ (transfer competence) denmektedir. Doğru aktarma ve hedef metnin yeniden oluşturulması olarak dil içi ve dil dışı olmak üzere iki aşama çeviride önemlidir.

Vermeer 1978 yılında yayınladığı “Ein Rahmen für eine allgemeine Translationstheorie” adlı makalesinde Wills‘in zeminini hazırladığı İşlevselcilik akımının temelini atmıştır. Buna göre çeviriler, eylemler (Handlungen) olarak görülecektir. Vermeer bu fikirlerini daha sonra Katharina Reiss ile birlikte 1984‘te yayınladıkları bir makalede ayrıntılı bir biçimde sunmuştur. Bu yaklaşım çevirmene daha geniş bir oyun alanı sunmakla birlikte sorumluluğunu artırmaktadır. Bu yaklaşımla erek dil okurlarının beklentilerini ve gereksinimlerini temsil eden ve ‗amaç‘ anlamına gelen Skopos kavramı öne çıkmıştır. Daha sonra bu görüşler ―Scopos Theorie” olarak adlandırılmıştır. Buna göre çevirmen, dilbilim kurallarıyla hareket etmenin dışında başarılı bir erek dil metni ortaya koymak için Psiko-linguistik, Sosyolinguistik, iletişim gibi alanlarla da ilgilenmek durumundadır.

Günümüz işlevselci yaklaşımın en önemli savunucularından biri Hans G.Hönig‘dir. Hönig, geleneksel yaklaşım ile işlevselci yaklaşım arasındaki farkları bir kez daha net bir biçimde ortaya koymuştur.

Cary‘e göre yazılı iletinin anlamına ulaşmak zordur çünkü yazın metni üretildiği koşullardan ayrılmıştır. Yazar ve okur farklı koşullarda olduklarından yazılı iletide birden fazla anlamın var olma olasılığı vardır ve bu yüzden yazarın söylemek istediğine ulaşmak güçtür. Metin, üretildiği koşullar ortadan kalktıktan sonra da var olmaya devam ettiğinden farklı koşullar altında bulunan farklı okurlar, farklı yorumlarda bulunabileceklerdir. (Demirkol: 46)

Seleskotich‘e (1984) göre çevirmen, yorumbilimci değildir; çevirmen için metnin sadece tek anlamı vardır ve bu anlam yazarın söylemek isteğidir. Lederer de aynı görüşü paylaşmaktadır. Ona göre de anlam, yazarın söylediklerinden anlaşılması isteğidir. Anlam çevirmen tarafından doğru kavranırsa her okur için aynı olacaktır. (Demirkol:46) Lederer‘e göre asıl olan çevirmen tarafından anlamın doğru kavranmasıdır. Yazın metninde bağlamın bütünüyle kavranması için yazarın sözcükler aracılığıyla uyandırmak istediği kavramsal unsurların (olgular, nesneler) açıklığa kavuşturulması ve hissettirmek istediği duyguların da hissedilmesi gerekir. Çevirmenin yazara başka anlamlarda da yakınlık kurmaya çalışması gerekmektedir. Bu nedenle

Lederer her çevirmenin, yakınlık duyduğu bir yazarın eserlerini çevirmesinin daha uygun olacağını söylemektedir.

Yazın çevirisi, Jakobson‘a (1996) göre ―diller arası‖, ―dil içi‖ ve ―göstergeler arası‖ etkinliklerinin hepsini içerir.

―Yazın çevirmeni burada bir bakıma kaynak dil iletilerinin dilsel eşdeğerlerini çeviri dilinde ararken diller arası; kafasında önce kaynak dilden somutlayarak çeviri diline aktardığı metinsel dünya tasarımını, genel çeviri dilinde yorumlarken dil içi; özgün metnin dilsel göstergelerini çeviri dilinin göstergelerine dönüştürürken de göstergeler arası bir çeviri etkinliği içindedir.‖ (Göktürk: 53)

Buna göre yazın çevirmeni, çeviri yaparken kaynak dilde ve hedef dildeki metin geleneklerinin hepsinden yararlanmak durumundadır. Ayrıca çeviri sürecinde okura sunulan metinsel dünyanın hedef dilde de oluşturulması için çevirmen:

1) Zihninde kaynak dile ait oluşan tasarımı, sezgilerini devre dışı bırakarak hedef dil sözcükleriyle somutlaştırmalıdır. Çünkü çoğunlukla çeviri işlemi, bilinçsizce yapıldığında sezgilere güvenerek gerçekleşmektedir. Oysa çevirmen özellikle yazın metinlerinin özelliklerini dikkate alarak öznel çağrışımlardan uzak durmalıdır. Çeviri sezgisel yapılırsa dilsel ve anlam ilişkilerinde sağlanmak istenen eşdeğerlik zayıflar. Çeviri erek kültürde de kaynak kültürde belirlenen amaca ulaşmalıdır.

2) Yazınsal metinlerin çevirisinde anlam merkezli bir yaklaşım izlemek ve kelimelerin potansiyel anlamlarını , potansiyel anlamları sınırlayan ve etkin hale getiren bağlam içindeki durumu yani yazarın vermek istediği öznel çağrışımları hedef dilde mümkün olduğu kadar bağlı kalarak vermelidir.