• Sonuç bulunamadı

2.5. YENİ KEYNESYEN KONJONKTÜR TEORİSİ

2.5.2. Yapışkan Fiyata (Fiyat Katılığına) ve Ücret Katılıklarına Dayanan Modeller

etkin bir dengeye ulaştırır. Yani kişisel menfaatler toplumsal menfaatler ile uzlaşır. Fakat her zaman böyle bir durum gerçekleşmeyebilir. Yeni Keynesyen görüş, aksak rekabet piyasalarında iktisadi birimlerin rasyonel davranışlarının ekonomiyi olumlu yada olumsuz yönde nasıl etkilediği üzerinde durur (Dornbusch vd., 2004: 563).

Mal piyasasında arz ve talebin karşılıklı etkileşimleri sonucunda fiyatlar, esnekliklerine göre piyasaya intibak ederler. Fiyat ayarlama maliyetinin sıfır olduğu tam rekabet piyasalarında nominal fiyatlar esnektir. Fiyatların esnek olması, fiyat mekanizmasının işlevini düzgün yerine getirerek arz ve talep miktarlarının eşitlenmesine yani piyasaların süpürülerek dengeye ulaşmasına yol açar. Ancak aksak rekabet piyasalarında monopolcü firmalar fiyat belirleyici oldukları için fiyatlardaki değişime bağlı olarak karlılık düzeyi de değişmektedir. Fiyatlardaki bir artış tam rekabet piyasasında olduğu gibi satışları sıfıra düşürmez. Bundan dolayı monopolcü firma fiyat düşürdüğü vakit satışları artacak fakat üretim başına elde ettiği kazanç azalacaktır. Yani fiyat değiştirmenin belirli bir maliyeti ortaya çıkacaktır. Bu durum da nominal ve reel yapışkanlıklara neden olacaktır. Kısaca fiyat ayarlamasının belirli bir maliyeti olduğu için aksak rekabetin geçerli olduğu piyasalarda, fiyatlar yapışkandır (Mankiw, 1990: 29-30). Fiyatların yapışkan olması, mal piyasasında dengesizliğe yol açarak ekonomide durgunluğun yaşanmasına neden olur. Bu nedenle yapışkan fiyata dayanan modeller fiyatların neden tam esnek olmadığını incelerler. Yeni Keynesyenlere göre, fiyat yapışkanlıkları (rijitliği) konjonktür hareketlerinin önemli bir sebebidir.

Fiyat yapışkanlıklarının nedenlerinden ilki, teslimat ve hizmet faktörleridir. Ekonomide canlanmanın olduğu bir dönemde firma kaynaklarının sınırlı olması nedeniyle, firma

artan talebe fiyat artışı ile karşılık vermek yerine malın teslim edilme süresini uzatarak yada sattıkları ürünlerle ilgili bedava servis ve bakım gibi diğer hizmetleri keserek karşılık verir. Böylece tüketiciler yüksek fiyat ödemek zorunda kalmaz. Ayrıca firmalar, piyasa koşullarında yaşanılan değişiklikler karşısında fiyatları değiştirmek yerine stok yatırımlarını değiştirerek de fiyat yapışkanlığına neden olabilmektedir. Uzun dönemde fiyatların ayarlanacağını düşündüklerinden kısa dönemde stok yatırımlarında değişime giderek piyasadaki talep değişimlerine karşılık verebilirler. Rasyonel beklentilerin hakim olduğu firmalar fiyatlarını düşürmek yerine stok yatırımlarını artırarak piyasadaki dengenin bozulmasına ve ekonomide durgunluğun yaşanmasına neden olurlar. Bu durum genellikle oligopol piyasalarında görülür. Rakiplerinin davranışlarını eksik bilgiden dolayı iyi analiz edemeyen firma ani fiyat değişikliği yerine stoklarını ayarlamayı tercih edebilir (Blinder, 1981: 11-13).

Fiyat yapışkanlıklarının ikinci nedeni, fiyat belirleyici konumda olan firmaların liste fiyatlarını değiştirdiklerinde maruz kaldıkları menü maliyetleridir. Bu maliyetlere katlanmak istemeyen firma fiyat değiştirmek istemeyebilir. Ayrıca sık fiyat değiştirerek müşterilerini bunaltmama düşüncesi de firmalarda hakim olabilir (Mankiw, 1994).

Fiyat yapışkanlıklarının üçüncü nedeni, mark-up fiyat yada kar marjı stratejisine dayanmaktadır. Bu stratejide fiyatlar belirlenirken maliyetlere bakılır. Maliyetlerdeki bir artış fiyatlara yansıtılarak kar korunmaya çalışılır. Dolayısıyla dikkat edilirse fiyatlardaki değişim piyasadaki bir değişimden örneğin talep değişiminden kaynaklanmamaktadır.

Maliyet değişimi bu stratejide talep değişimlerinden daha önemli bir yere sahiptir.

Maliyetin önem kazandığı bu stratejinin fiyat yapışkanlığına yol açması ise maliyetlerdeki bir değişimin fiyatlara gecikmeli yansımasına bağlanmaktadır (Okun, 1975: 365).

Fiyat yapışkanlıklarının son nedeni ise, fiyat belirleyici bir firmanın kendi mallarının fiyatlarını belirlerken genel olarak rakip firmaların fiyatlama stratejilerine bağlı kalmasıdır. Firmalar mallarının nispi olarak rakiplerine göre daha pahalı bir konuma geleceği düşüncesi dolayısıyla rakipleri fiyatlarını değiştirmedikçe fiyatlarında oynama yapmayacaklardır. Firmaların ürettikleri malların fiyatları ile rakip malların fiyatları

arasındaki oranı korumak istemesi reel yapışkanlık olarak adlandırılmaktadır. Eksik rekabet piyasalarında ortaya çıkan firmaların fiyat değişimlerini koordine edememesi durumuna “koordinasyon hatası” denir. Koordinasyon hatası dolayısıyla fiyatların piyasaya intibakının yavaşlaması, piyasada yaşanılan dengesizlikleri daha kalıcı hale getirdiği için ekonomide yaşanılan konjonktürel dalgalanmalar açısından da koordinasyon hataları önem arzetmektedir (Phelps, 1990 ; Mankiw, 1994).

Yeni Keynesyenlere göre, ücret değişimlerinde gözlemlenen katılıklar konjonktürel hareketlerin oluşmasında önemli bir faktördür. İşgücü piyasasında yaşanan reel ve nominal ücret katılıklarını inceleyen Yeni Keynesyen iktisatçılar mikro temellere dayanan modeller oluşturarak ücret katılıklarını analiz etmişlerdir (Yıldırım vd., 2013).

Ücret katılıklarına yönelik Yeni Keynesyen açıklamalar üç ana grupta irdelenebilir: (1) Örtülü Sözleşme Modeli; (2) Etkin Ücret Modeli ve (3) İçerdekiler-Dışardakiler Modeli.

Yeni Keynesyen iktisatçılar daha çok etkin ücret ve içerdekiler-dışardakiler modelleri üzerinde durmuşlardır. Phelps (1990)’a göre ise, ücret katılıklarını açıklamaya yönelik bu modeller, Yeni Keynesyen görüş içerisinde değil kendi ifadesiyle “Yapısal Okul”

çerçevesinde farklı bir kategoride incelenmelidir.

Örtülü sözleşmeler modeli (implicit contract model), işveren ile işçiler arasında resmi olmayan yani herhangi bir sendikanın aracılık etmediği, uzun dönemli örtük sözleşmelerin olduğu düşüncesinden yola çıkılarak Baily (1974), Gordon (1974) ve Azariadis (1975) tarafından ortaya atılmıştır. Milton Friedman öncülüğünde Monetaristlerin geliştirdiği doğal işsizlik oranı, emek piyasası davranışlarına olan ilgiyi arttırmış ve iktisatçılar, işçiler ile firmaları uzun dönemde bir araya getiren emek piyasasına egemen olan gücün ne olduğu yönünde çalışmalar yapmışlardır. Çünkü adeta bir görünmez el aracılığıyla firmalar işçilerin sürekliliğini sağlayabilmek için yazılı olmayan anlaşmalar yapmanın gerekli olduğunu düşünmektedir. Baily, Gordon ve Azariadis’in modelleri de riski sevmeyen firmalar ile işçiler arasındaki iş sözleşmelerinin sonucunu incelemektedir. İşverenler bu örtük sözleşmeler ile işçilerin firmaya karşı sorumluluklarını artırırken, emek piyasasında ortaya çıkabilecek olumsuz koşullara karşı da işçilere bazı güvenceler vermektedir. Örneğin, emek piyasasındaki bir daralma

karşısında işveren çalışanları işten çıkarma yoluna gitmeyecek ve üstelik reel ücretlerde bir kesinti yapmayacaktır. Bu bağlamda değişen emek piyasası koşulları karşısında ücretler bir sigorta özelliği içermektedir. Böylelikle, işçilerin yaşam standartlarında ve firmanın üretim seviyesinde istikrar sağlanacaktır. Firmaların bu şekilde davranmaları değişen piyasa şartlarının ücretlere yansımasını engelleyecek ve ücret katılığına neden olacaktır. Bu teoriye yöneltilen en önemli eleştiri, iktisadi koşullar kötü hale geldiğinde yeni işçi alımı ile neden daha düşük ücret ödeyerek firma maliyetini düşürmediğidir. Bu ve buna benzer eleştiriler ücretlerin katılığı ile ilgili etkin ücret ve içerdekiler-dışardakiler modellerinin gelişmesine neden olmuştur (Manning, 1995).

Etkin ücret modelleri, Gordon (1990) tarafından 1980’li yılların modası olarak nitelendirilmiştir. Bu modellere göre, firmalar ücretleri düşürme gayreti içerisinde değillerdir. Çünkü ücretler ile işçinin verimliliği arasında anlamlı bir ilişki olduğunu düşünürler. Ekonominin daralmaya başladığı dönemlerde bile ücretlerin piyasayı süpürecek ücret seviyesine neden düşürülmediğini açıklamaya çalışmak, modelin hareket noktasıdır. Yellen, ücretlerde bir düşüşe gidildiği vakit firma işgücünü tam olarak izleyemediği için işten kaytarma olayının artacağını, dolayısıyla verimlilik kaybından ötürü maliyetlerin azaltılması düşünülürken artması sonucu ile karşılaşılacağını öne sürmüştür. Firmalar tarafından yüksek ücret verilmesinin nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz (Yellen, 1984: 200) :

- Yüksek ücret işçinin hayat standartlarını ve işteki verimliliğini artırır.

- Aynı ücret düzeyinde başka bir iş bulması zor olduğu için işi kaybetme korkusu yaşar ve daha fazla işe bağlanır.

- Yüksek ücret düzeyinde çalışmayı düşünen nitelikli işgücüne daha kolay ulaşılır.

- Yeterli ücret alamadıkları için firmaya maddi ve manevi zarar vermek isteyen çalışanların sayısı azalır.

- Yüksek ücretten dolayı işe yeni alımlar düşük oranda olur. Böylelikle zaman ve eğitim maliyeti düşer.

Bu nedenlerden dolayı ücretler piyasa koşullarına uyum sağlayamaz ve gayri iradi işsizlik doğal oranın üzerinde görülür. İşçi verimliliği ile ücretler arasındaki ilişki bazı mikro temellere dayandırılmaya çalışılmıştır. Kaytarma modeli (shirking model), firmanın

toplam verimliliği ölçebileceği fakat işçilerin her birine dair verimliliği tespit etmesinin ve işçileri izlemesinin firmaya çok maliyet getireceğinden dolayı denge ücret düzeyinden yüksek bir ücret ödenmesi çalışanın işten kaytarmasını engelleyecek bir durum olacağını savunur. İşgücü mobilitesi modeli (labour turnover model), yüksek ücretle birlikte işçilerin işten ayrılma istekleri azalacak ve iş yerinde işçi giriş-çıkışlarının getirdiği önemli maliyetler düşecektir. İşten ayrılma düzeyi, reel ücretin azalan bir fonksiyonu olduğundan dolayı firmalar ücretleri denge ücretten daha yüksek seviyede tutacaktır. Ters seçim modeli (adverse selection model), firmalar iş başvurusu esnasında karşılarındaki adayın verimliliği hakkında eksik bilgiye sahiptir. Emek piyasasında asimetrik bilgi hakimdir (Yellen, 1984 ; Gordon, 1990 ; Mankiw, 1994).

Ücret katılıklarına neden olan İçerdekiler-Dışardakiler Modeli, 1980’li yıllarda Lindbeck ve Snower (1986, 1988) çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Modelde içerdekiler herhangi bir işte çalışan konumunda olan işçiler iken, dışardakiler ise çalışmak isteyen fakat iş bulamayan atıl işçilerdir. Modelde ücretlerin verimlilik üzerine doğrudan bir etkisi olmadığı varsayıldığından ücretler etkin ücret modeline nazaran daha düşük bir seviyede gerçekleşir. İçerdekiler ücret ve istihdam kararını belirleyen taraftır. Lindbeck ve Snower’a göre, içerdekilerin bu gücü işgücü devir işlemlerinin belirli bir maliyet oluşturmasından kaynaklanmaktadır. İşten çıkarma tazminatı, hukuki masraflar, işgücü piyasasında uygun işçi arama, ilan ve reklamlar, iş görüşmeleri, üretim bağlantılı maliyetler ve yeni işçilerin eğitimi gibi maliyetler işe alma ve işten çıkarma maliyetleri arasında yer alır. Bunlara ek olarak dışardakiler konumundan içerdekilere katılan yeni işçilere yapılan tacizler bir maliyet unsurudur. İçerdekiler, mevcut iş pozisyonlarının dışardakiler tarafından tehdit edildiğini anladığında yeni işçileri eğitmeyi reddedebilecektir. İş verimliliğinde yaşanılan bu olumsuz durum asgari ücretlerin artmasına neden olacak ve işverenler yeni işçi almak istemeyeceklerdir. İşçiler arasında görülen işbirliği ve taciz hareketleri işveren üzerinde önemli bir mali etki oluşturabilmektedir (Lindbeck ve Snower, 1988).

Bahsedilen işgücü devir maliyetlerinden dolayı içerdekilerin ücret görüşmelerinde yeterli bir pazarlık gücüne sahip oldukları İçerdekiler-Dışardakiler Modeli’nde varsayılır.

İşçilerin bağlı olduğu sendikaların grev tehditleri ve anayasal haklar içerdekilerin gücünü

daha da artırmaktadır. Lindbeck ve Snower (1986)’a göre, İçerdekiler-Dışardakiler Modeli ile Etkin Ücret Modeli gayri iradi işsizliği açıklamaya çalışan ve birbirlerini tamamlayan iki modeldir.