Downs (1957)’ye göre, Politik Konjonktür Teorisi’nin temel çıkış noktası ekonomik birimler nasıl kendi menfaatlerini gözeterek hareket ediyor ise iktidara gelen politikacıların da kendi menfaatleri doğrultusunda hareket edecekleri düşüncesidir.
Politikacıların iktidara gelebilmek için politika ürettiklerini; politika üretmek için iktidara gelmediklerini vurgulayan bir teoridir. Politikacıların siyasi bir amaçla izledikleri politikalar, ekonomide dengesizliğe neden olarak konjonktürel hareketlenmelerin oluşmasına neden olur. Bu tarz konjonktürel hareketlenmelere politik konjonktürel hareketlenme adı verilir. Politik Konjonktür Teorisi’nin, Rasyonel Beklentiler Teorisi’nden önceki modellemeleri literatürde geleneksel yaklaşım olarak bilinir.
Geleneksel yaklaşım da kendi içerisinde Nordhaus tarafından ortaya atılan “fırsatçı model” ve bu modele karşı görüş olarak türetilen “partizan model” olmak üzere ikiye ayrılır.
2.7.1. Fırsatçı Model
Ekonomik göstergeler, hükümetin başarısını gösteren ve seçmen davranışlarını etkileyen en önemli faktördür. Yeniden seçilme şansını artırmayı amaçlayan hükümet, oy kazanma güdüsüyle seçimlerden önce vergileri azaltma, kamu harcamalarını, sübvansiyonları ve para arzını arttırma gibi genişletici maliye ve para politikaları uygulamaktadır. Seçim sonrası ise, seçim öncesinde uygulanan politikalardan dolayı yaşanılan bütçe açıkları ve yüksek enflasyonu gidermek için daraltıcı para ve maliye politikaları uygulanmaktadır.
Seçmenler genellikle bu durumun farkında olmadıkları için oylarını iktidar partisinden yana kullanmaktadırlar. Fırsatçı modele göre, iktidar partisi ideolojiden çok oy maksimizasyonu amacıyla politika uygulamaktadır. Sonuç olarak bir seçimden diğerine bu siyasi politikaların sonucunda politik konjonktürel dalgalanmalar meydana gelmektedir. Fırsatçı modellerin öngörüleri şu şekilde özetlenebilir (Alesina vd., 1999:
15-17):
- Seçimden önceki ve sonraki yıllarda enflasyonda hızlı bir yükselme görülmektedir.
- Seçimden önceki ve sonraki ilk yılda GSMH büyümekte, işsizlik azalmakta ve ekonomi normal olmayan bir genişleme sürecine girmektedir.
- Seçimden sonra uygulanan daraltıcı politikalar ve yaşanılan resesyon ile birlikte enflasyon azalmaktadır.
- Seçim öncesi uygulanan popilist politikalardan dolayı iktidar partisinin tekrar seçilme şansı yüksektir.
Fırsatçı model ilk olarak Nordhaus tarafından ortaya atılmıştır. Nordhaus, hükümetlerin işsizlik ve enflasyon arasında tercih yapmaları gerektiği üzerinde durmuştur. Nordhaus iktidar partisinin oy alma gücünü şu şekilde formülize etmiştir:
V = f (U, π)
Yukarıdaki denklemde V iktidar partisinin oy alma gücünün ölçüsü, U işsizlik oranı ve π de enflasyon oranını temsil etmektedir. Nordhaus’un denklemine göre iktidar partisinin oy alma gücü, işsizlik ve enflasyonun negatif bir fonksiyonudur. Yani U ve π ‘nin yüksek olması oy kaybına neden olacaktır (Nordhaus, 1975: 176).
Şekil 13: Toplam Oy Fonksiyonu Eğrisi (İsovote Eğrisi)
Kaynak: Nordhaus, 1975.
Kısa dönemde işsizlik ile enflasyon arasındaki ilişkiyi gösteren bu eğriler Phillips Eğrisi analizine dayanmaktadır. Orijine en yakın eğri olan “a” oy fonksiyonu eğrisi siyasal iktidarın en fazla oy alabileceği işsizlik ve enflasyon bileşenlerini göstermektedir.
Nordhaus, modelinde seçmenlerin adaptif beklentilere sahip olduğu varsayımından hareket etmektedir. Bundan dolayı seçmenler seçim öncesinde uygulanan popülist politikalara kanarak iktidar partisine oy verebilmektedir. Rasyonel beklentilere sahip bireyler ise, seçim öncesi uygulanan politikaların seçim yatırımı olduğunu ve ileride ekonomide daraltıcı politikaların uygulanacağını bildikleri için popülist politikalara aldanmayacaklardır (Yıldırım vd., 2013: 354). Politik Konjonktürel Dalgalanmalar, iktidardaki politikacıların “a” toplam oy fonksiyonu eğrisine ulaşma gayretlerinden kaynaklanmaktadır.
2.7.2. Partizan Model
Fırsatçı politik konjonktür modeline eleştiri olarak ortaya çıkan bir modeldir. Partizan modeline göre, seçimlerden önce sol görüşlü partiler politika tercihlerini işsizlikten yana kullanırken, sağ görüşlü partiler enflasyondan yana kullanmaktadırlar. Partizan model, Nordhaus’un söylediği gibi iktidardaki partilerin oy güdüsü ile kendi menfaatlerine yönelik politikalar izledikleri düşüncesini reddeder. Partizan model, partilerin ideolojileri doğrultusunda kendi seçmen kitlelerine hitap ettiğini iddia eder. Partizan Politik Konjonktür Teorisi ilk defa Hibbs tarafından ortaya atılmıştır. Hibss, 1977 yılında 12 Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerine yönelik yapmış olduğu çalışmada sol görüşlü demokratik yönetimlerin sağ görüşlü Cumhuriyetçilere göre daha yüksek oranda genişletici politikaları tercih ederek enflasyon riskine rağmen düşük işsizlik oranı ve yüksek büyümeyi hedeflediğini belirtmektedir. Hibbs, sol partili yönetimlerde düşük işsizlik yüksek enflasyon; sağ partili yönetimlerde ise yüksek işsizlik düşük enflasyon olgusunun hakim olduğu sonucuna ulaşmıştır (Hibbs, 1977). Hibbs’in ortaya attığı partizan modelinin varsayımlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
- Piyasa, beklentilerin de dahil edildiği Phillips Eğrisi tarafından şekillenir.
- Seçmenler arasında adaptif beklentiler hakimdir.
- Sol görüşlü seçmenlerin daha çok işsizliğe, sağ görüşlü seçmenlerin ise enflasyona önem verdikleri kabul edilir.
- Seçimlerden önce hangi partinin başa geçeceği konusunda bir belirsizlik vardır.
2.7.3. Politik Konjonktür Teorisinde Uyarım ve Yayılma Mekanizması
Ekonomide yaşanılan önemli politik değişmeler, Politik Konjonktür Teorisi’nin uyarım mekanizmasını oluşturur. Seçim dönemlerinde mevcut iktidarın değişmesi sırasında politik konjonktürel hareketlerin görülme olasılığı çok daha yüksektir. İktidar partisi tekrar seçilebilmek adına iktidarın vermiş olduğu gücü kullanarak popülist politikalar izleyebilir. Bu politikalar da kısa dönemde refah arttırıcı bir etkiye sahipken, uzun dönemde toplumun refahını azaltacaktır. Ayrıca, seçim döneminde seçimi kimin kazanacağına yönelik bir belirsizlik vardır. Bu belirsizlik ekonomiye yansır ve beklentiler olumsuz yönde etkilenir. Beklentiler ile seçim sonrası uygulanan politikaların birbiri ile örtüşmemesi Politik Konjonktür Teorisi’nin yayılma mekanizmasını oluşturur (Alesina, 1988, 1989, 1996; Rogoff ve Sibert, 1988; Yıldırım vd., 2013).
3. BÖLÜM
İKTİSAT VE POLİTİKA İLİŞKİSİ
İktisat ve politika bilimi arasındaki ilişkiden bahsederken her iki bilimin de tanımlayıcılarının irdelenme süreçlerini, ortamlarını ve kısıtlarını birlikte değerlendirmek gerekir. İktisat politikasının, hangi şartlarda, nelerden etkilenerek belirlendiğinin anlaşılması için bu gereklidir. Uygulanan politikalarda sosyal olguların etkileri de göz ardı edilmemelidir. Sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve politik gibi değişik isim ve gruplara ayrılarak nitelendirilen sosyal olguların her birinin birbirinden farklı yöntemlerle disipline edilmesi gerekebilir. Makroekonomik performansların yalnızca ekonomik faktörlerle açıklanması mümkün olmayabilir. North ve diğerleri (2006) devletlerin gelişmişlik düzeylerini, uygulanan iktisat politikaları ve politik yöntemler arasındaki ilişkinin bir sonucuna bağlamaktadır. Kısacası iktisat ve politika biliminin analitik olarak birbirinden ayrı oldukları söylenebilir iken birbirlerini etkilemediklerini veya karşılıklı etkileşimin olmadığını söylemek güçtür (Caporaso ve Levine, 2002: 7).
Klasik Okul’un önemli temsilcilerinden olan Smith, Ricardo ve Marx gibi iktisatçılar çalışmalarında politika-iktisat ayırımı yapmamışlardır. Politik faktörlerin ekonomik olaylarda belirleyici olduğunu göstermek adına “politik iktisat” kavramını kullanmışlardır. Fakat zamanla iktisat ve politika bilimi ayrışma sürecine girmiştir. Öyle ki iktisadi analiz sağlam bir temele oturtulmak istenilerek iktisadın politikadan ayrı bir bilim olduğu vurgulanmak istenmiştir. Artık iktisat, kıt kaynakların optimal kullanımı olarak görülmüş ve buna göre politika belirlenmesi gerekliliği üzerinde durulmuştur (Sayer, 2000; Özel, 2001).
Terim olarak siyaset veya diğer anlamıyla politika; bir amaca varmak için izlenen yol ve yöntemler bütünüdür. Burada güç ve otorite sorunları, karşı güçlerin yönetimi ele geçirme mücadelesi ve çıkar uyuşmazlığı her zaman söz konusudur. Toplumu oluşturan unsurlar arasında menfaat sağlama ve çıkar uyuşmazlığı varsa izlenen siyasetin, güç ve otoritenin kullanımının yeniden incelenmesi gerekir. Günümüzde uygulanan ekonomi politikaları ile politik yapı arasında yakın bir ilişkinin olduğu gözardı edilemez bir gerçektir.
İktidardaki politikacılar politika araçlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmektedirler. Çünkü iktidara geçmeyi ve bunu olabildiğince sürdürebilmeyi
amaç edinmişlerdir. Özellikle seçim dönemlerinde ekonominin gidişatından ziyade oy kaygısı ile popülist politikalar izlenmektedir. Baskı ve çıkar grupları da güçleri nispetinde politikacılara baskı yaparak ekonomik kaynaklardan kendileri lehine daha fazla pay alma çabasına girmektedir (Oktar, 1996: 69). Bu açıdan iktisat ve politika çıkar ilişkisi ile birbirine bağlı iki kavram haline gelmektedir. Politika ile iktisat arasındaki ilişkiyi ve etkileşimi iyi analiz edebilmek için politik iktisat kavramının açıklanması faydalı olacaktır.