• Sonuç bulunamadı

Yabancı Sermaye ve Đstihdam Arasındaki Đlişkiyi Açıklayan Çalışmalar

I. BÖLÜM

II.2. Doğrudan Yabancı Sermaye Büyüme Đlişkisi

II.3.3 Yabancı Sermaye ve Đstihdam Arasındaki Đlişkiyi Açıklayan Çalışmalar

alandaki etkisinden söz edilse de işgücü piyasaları ve de özellikle çalışanlar üzerindeki olumsuz etkileri küreselleşmenin en fazla eleştiri konusu olan tarafını oluşturmaktadır. Neo liberal politikalarının ivme kazandırdığı bu süreçte, piyasanın hakim güç haline gelmesi, esnek çalışma modellerinin ağırlıklı bir biçimde uygulanmaya başlanması, özelleştirmeler, taşeronlaştırma, sendikal örgütlerin zayıflaması, çalışanların sosyal güvenlik haklarının ciddi bir biçimde tahribata uğraması gibi çalışanların aleyhine ortaya çıkan bazı geliştirmeler küreselleşmenin istihdam üzerine etkilerinin sürekli olarak sorgulanmasına ortam sağlamıştır (Gündoğan,2007:19-20).

Küreselleşmenin işgücü piyasaları üzerindeki etkisinin olumsuz olduğunu ve gelişmelerin emeğin gücünü, haklarını daraltıcı ve azaltıcı olduğu tezinin savunucuları olumlu yaklaşımı savunanlara göre daha fazladır. Bu alanda yapılan araştırmalar da bu görüşün haksız olmadığını daha çok destekler görünümdedir (Zengingönül,2004:184).

Bugüne kadar doğrudan yabancı yatırımların istihdam üzerindeki etkisi hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Özellikle analitik araştırmalar için konunun barındırdığı zorluklardan biri, çoğu ülke için, uygun verilerin tam ve düzenli olarak elde edilememesidir. Bununla birlikte az sayıdaki çalışmalar arasında Ernst (2005), Asiedu ve Esfahani (2003), Hunya ve Geishecker (2005), Jayaraman ve Singh (2006), Jenkins (2006), Baldwin (1995), Altzinger ve Bellak (1999) sayılabilir (Karagöz,2007).

Ernst (2005)’de gelişmekte olan üç Latin Amerika ülkesinde (Arjantin, Brezilya ve Meksika) yabancı yatırımların sektörler itibariyle etkileri incelenmekte, doğrudan yabancı yatırımların bu ülkelerde istihdam ve büyüme üzerinde anlamlı bir katkıda bulunmadığı sonucundan hareketle bunun olası nedenleri üzerinde durmuştur. Baldwin (1995)’de OECD ülkelerinde dış ticaret ve doğrudan yabancı yatırımların istihdam ve ücretler üzerindeki etkisi ele alınmıştır. Baldwin’e göre doğrudan yabancı yatırım-istihdam ilişkisinde doğrudan yabancı yatırımların yurtiçi yatırımı ikame boyutu, ara ve sermaye malı ihracatına yönelik olma derecesi ve var olan üretim tesislerinin satın alınmasından ziyade yeni tesisler kurma potansiyeli kilit rol oynamaktadır. Asiedu ve Esfahani (2003)’de hükümetlerin yabancı firmaların istihdam politikalarına müdahale etmelerinde etkili olan faktörler araştırılmıştır. 52 ülkede faaliyet gösteren 1207 yabancı-mülkiyetli firmaya ait verilerin kullanıldığı araştırmada, dayatılan kısıtlamaların hükümetin doğrudan vergi toplayabilme gücüne paralel olarak azaldığı; buna karşılık, uluslararası şirketlerin doğrudan yabancı yatırımların projesinde kullanılan teknolojik girdi üzerinde baskın olmasına, doğrudan yabancı yatırımların projesinde yerel işgücünün önemli bir yer tutmasına, proje çıktısının evsahibi ülke için önemine vsr. bağlı olarak müdahalenin arttığı sonucuna ulaşılmaktadır. Fazekas (2003)’de ise Çek Cumhuriyeti örneğinde yabancı ve yerli firmaların istihdam üzerindeki etkileri incelenmiştir. Analiz sonucunda Avrupa Birliğine üye olduktan sonra artan yabancı yatırım girişlerinin istihdamı artırırken bir yandan da bölgesel olarak kutuplaşmaya neden olduğu belirlenmektedir. Hunya ve Geishecker (2005)’de ise Avrupa Birliğine yeni üye olan Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinde doğrudan yabancı yatırımların kalifiye işgücünde daha fazla istihdam artırıcı etkide bulunduğu ortaya

koyulmaktadır. Jayaraman ve Singh (2006) ise zaman serileri analiz yöntemlerini kullanarak Fiji ekonomisinde doğrudan yabancı yatırımların ve gayri safi yurtiçi hasıla ile istihdam arasındaki uzun-dönem ilişkisini incelemiş, istihdamın doğrudan yabancı yatırımların ve gayri safi yurtiçi hasıladan olumlu yönde ve anlamlı bir şekilde etkilendiği sonucuna varmışlardır (Karagöz,2007).

Teoriye göre, daha yüksek ücret seviyesi, daha düsük doğrudan yabancı yatırım anlamına gelir. Bir bölgede veya ülkede; ücret seviyesinin yüksek olması demek, bu bölgede üretilen tüm ürün fiyatlarının daha yüksek olması anlamına gelir. Ürünlerin yüksek fiyatlardan pazara sunulması da, hem yurtiçi piyasada hem de uluslararası piyasalarda daha az rekabetçi olunmasına yol açmaktadır. Diğer taraftan, Donges (1976), Kravis ve Lipsey (1982), Schneider ve Frey (1985), Culem (1988), Coughlin ve diğerleri (1991) Felipe ve Fernandez (1991), Bajo (1991), Bajo ve Sosvilla (1992), Koechlin (1992), Liu ve diğerleri (1997), Yang ve diğerleri (2000), Cheng ve Kwan (2000), Batalla ve Costa (2001) gibi arastırmacılar tarafından yürütülen çalısmalarda isgücü maliyetleri ile doğrudan yabancı yatırımlar arasında negatif iliski yönünde sonuçlara ulasılmıstır (Açıkalın,Gül ve Yaşar,2006).

Literatürde; yatırım yapan ve yatırım yapılan ülkeler arasındaki ücret farkını isgücünün hareketsizliğiyle birlestiren; Buckley ve Dunning (1976), Goldsbrough (1979), Dunning (1980), Saunders (1982), Owen (1982), Gupta (1983), Taveira (1984), Schneider ve Frey (1985), Culem (1988), Moore (1993), Shamsuddin (1994), Goldsrough (1997), Pistoresi (2000) ile Love ve Lage-Hidalgo’nun (2000) çalısmalarında, yüksek ücret seviyesinin doğrudan yabancı yatırımları caydırdığı kanıtlanmıstır (Kerr,2001,s.4). Tsai (1994) imalat sektöründe saat bası ücreti kullanarak, ucuz isgücü hipotezine 1983–1986 dönemi için güçlü bir destek bulurken; 1975–1978 arası dönem için bu hipoteze, zayıf bir destek bulmustur (Açıkalın,Gül ve Yaşar,2006).

Golden, Wallerstein ve Lange’nin 1950-1992 yılları arasını kapsayan ve 16 OECD ülkesini baz alan Golden-Londregan isimli araştırmasının amacı, bağımlı değişkenler olan sendikal güç, sendikaların örgütsel birikimi ve uyumu ile ücret pazarlıklarının merkezileştirilmesinin, uluslararası ekonomik entegrasyon ile etkileşimlerini ölçmektir. Araştıma sonuncunda elde edilen saptamalar ise uluslararası entragsyonun sendikalar üzerinde etkisinin olmadığıdır. Sendikalaşma oranındaki azalmanın nedeni olarak enflasyonun düşmesi, işsizliğin artması gibi başka faktörlerin etkisinin olduğudur ve bu

durumların küreselleşmenin standart unsuru ile bağdaştırılmaması gerektiğidir (Zengingönül,2004:180).

Günümüz fütüristleri, esas itibariyle siyasi, sosyal ve ekonomik yapısal değişmelere dikkat çekerken J. Rifkin’in “Çalışmanın Sonu” adlı eserinde, insanlığın artık geri gönülemez bir işsizlik çağına girdiğini öne sürmektedir. Özellikle ileri teknolojinin insan gücünün yerine geçmesiyle enformasyon çağında iki ayrı kutup oluştuğunu söyleyen Rifken’e gore ileri teknolojiye dayalı küresel ekonomiyi yöneten enformasyon seçkin azınlıkla yer değiştiren ve fazla iş imkanı olmayan çoğunluk arasındaki uçurum derinleşecektir (Ekin,2000:44).