• Sonuç bulunamadı

3.1. Yaşar Kemal’in Edebiyat Coğrafyası 33

3.1.2. Yaşar Kemal’in Van Cenneti 42

Yaşar Kemal’de genel olarak geçmişi yüceltme duygusu çok güçlüdür, sürekli geçmiş yılların özlemini çeker. Çukurova’da 1876 yılındaki iskân olayı ve 1950’lerde başlayan tarımdaki sanayileşme Yaşar Kemal’in hayal dünyasını, çocukluğunun Çukurova’sını yıkar ve onu geçmişin özlemiyle yanan biri haline getirir. Kapitalist sistemin getirdiği değişiklikler Yaşar Kemal’in coğrafyasını cennetten cehenneme çevirir ve artık Çukurova coğrafyası bir çukur, içinden çıkılmaz bir dehliz haline gelir. Yazarın Çukurova yerine zaman zaman “çukur” kelimesini kullanması da bu sebeple anlamlıdır. Berna Moran da yazarın bazı yapıtları üzerinde dururken bu konunun önemine değinir:

“Akçasazın Ağaları’nda geçmiş zamanı yüceltme eğilimi, herhalde destanlar, türküler, ağıtlar, ve efsaneler dinleyerek büyümüş bir sanatçının bunlara gereken değeri vermeyen modern ve kapitalist bir çağa duyduğu tepkiden kaynaklanıyor. Geride bıraktığımız yüzyıllarda yaşama biçim veren gelenekler, töreler, görenekler insan için iyiyi, kötüyü, doğruyu, soyluyu, soysuzu, belirleyen erdem kavramları oluştururdu. Daha törensel ve aşiretçe ya da obaca toplu halde yaşanan hayat daha anlamlıydı belki de.”67

Berna Moran, ayrıca dünya edebiyatında geçmişe bakış tarzının önemini de aynı yazısında vurgular. Çukurova’daki göçmen aşiretlerin yeni yaşam koşullarına uyum sağlayamamaları üzerinde duran Nedim Gürsel de, insanlar arasında bu zorluklar nedeniyle geçmişe yönelik olarak folklorlarında bir “kaybolan cennet” temasının ortaya çıkışına dikkatleri çeker. 68

67 Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayıncılık, İstanbul 2004, s.128 68 Nedim Gürsel, Yaşar Kemal Bir Geçiş Dönemi Romancısı, Yapıt-Toplumsal Araştırmalar Dergisi,

Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti’nin ilk sayfasında kısa bir öykü paylaşır. Öyküye göre dünyayı dolaşan adamın birisi gençliğinde güzel atları olan, insanların hep mutlu olduğu bir şehre gider. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, aynı adam yaşlandığında bu şehri tekrar ziyaret eder ama hiçbir şeyin yerli yerinde kalmadığına tanık olur. Duvarın dibinde güneşlenen ve “kederinden dişleri kenetlenmiş” birisine yaklaşır, bu şehrin başına gelenleri sorar. Adam bir “aaah” çektikten sonra, şu yanıtı verir: “O iyi insanlar, dedi, o güzel atlara bindiler çekip gittiler… Aaaah! Aaaah! Aaaaaah!” Yaşar Kemal, bu öyküyle de eski insanı ve soylu bazı değerlerin yitip gittiğini veciz bir şekilde anlatır.

Kapitalist sistemin getirdiği değişikliklerle artık Çukurova, bütün kötülüklerin, çirkinliklerin ve haksızlıkların kol gezdiği korkulu bir bataklığa dönüşür. Ölme ve öldürülme korkusunu iliklerine kadar hisseden ve geleceği kararan bu coğrafyanın insanı bir çıkış bir kurtuluş çaresi aramaya başlar. Bu kâbustan kurtulmanın tek yolunun Çukurova ve benzeri coğrafyalardan uzaklaşmak olduğu inancında olan Yaşar Kemal, yapıtlarında Çukurova’ya hiç de benzemeyen, Çukurova’nın tam da karşıtı bir cennet yaratır ve adını Van koyar. Böylece Yaşar Kemal’in yapıtlarında Çukurova-Van karşıtlığı biçiminde temel bir yapı ortaya çıkar.

Verimli toprakları olan Çukurova coğrafyası çevresinden özellikle de Doğu ve Güney Doğu Anadolu coğrafyalarından çok göç alır. Ancak buraya gelen yoksul insanlar umduğunu bulamaz ve daha da yoksullaşır. Yaşar Kemal’in yapıtlarında, Çukurova’nın sıcağına, çilesine dayanamayan bu insanlar geldiklerine bin pişman olurlar. Çukurova coğrafyasında yoğun bir çaresizlik ve tedirginliğin içinde yaşam kavgası veren bu yoksul insanlar bir an önce kurtulmak için, Van’a giden yola koyulmaya başlar. Van, bu insanların düşlerinde öne çıkan beldelerin başında gelir. İnsanlar Çukurova’dan bir kaçış halindedirler, mutsuzdurlar. Yaşar Kemal, yapıtlarında bir çıkış yolu olarak, Van adında bir düş dünyası yaratır, insanlara bir kurtuluş yolu gösterir. Yaşar Kemal, Çukurova’nın tam tersi özelliklere sahip olan Van’ı yaratırken, Çukurova’da yozlaşan, yitip giden, “altın çağlar”a ilişkin bir

üzüntüyü de yaşamaktadır. İnsanlığın geleceği açısından belli bir korkuya, tedirginliğe kapılan yazar, bu üzüntüsünü rasyonelleştirir. Sarıldığı tek şey de hâlâ bozulmamış insan ilişkilerinin bazı diri kalıntılarıdır, bunları da Van’da bulur.

Yaşar Kemal, bugünkü Van’ın Çukurova’ya nazaran bazı özelliklerini de hesaba katarak, Van adında insanların mutlu oldukları bir ülkenin manzarasını çizer. Bu ülkede kötülük ve mutsuzluk diye bir olay yoktur. Van motifini daha da yetkinleştiren Yaşar Kemal, yapıtlarında büsbütün yeni bir Van’la karşımıza çıkar. Yaşam gerçeklerini düşündüğümüzde, Yaşar Kemal’in haritalarda yer alan bugünkü Van’ı göklere çıkarma diye bir düşüncesi yoktur, olamaz da. O, Van’ın bugün ne halde olduğunu çok iyi bilmektedir. Hatta daha ileri giderek yazmış olduğu gezi notlarında Van’ın öyle övülmeye değer bir yanının olmadığı, Van’ın bir şehir olmaktan ziyade bir köy görünümü verdiği belirlemesinde de bulunur.69 Yaşar Kemal’in tüm bunları söylerken, daha ziyade şehirdeki fiziki büyüme ve ekonomik gelişmeyi göz önüne aldığını da belirtmek gerekir. İnsan ilişkilerine pek değinmez. Diğer yandan Yaşar Kemal, olayların geçtiği yıllarda Çukurova ve Van’daki gerçek yaşamı karşılaştırdığında, Çukurova’da tükenen ama Van’da hâlâ izlerine rastladığı bazı soylu insan ilişkilerinin varlığını sürdürdüğüne dair inancını da korur. Yaşar Kemal’i Van’a çekem en önemli etken budur. Kendi ailesinin bu kentten gelmesi de, bu seçimi dolaylı olarak etkilemiştir.

Yaşar Kemal’in romanlarında Van coğrafyası gerçek halinden sıyrılıp ütopik bir özellik kazanmıştır. Van coğrafyası bu yeni görünümüyle, insan-doğa ilişkilerinin canlı, renkli ve temiz bir manzara sergilediği düşsel bir cennettir. Çukurova ile bu düş ülkesi Van’ı karşılaştırdığımız zaman, Çukurova’nın bıkkınlık veren ve kötülük dolu kocaman manzarasına karşılık, Van insanların mutluluk ve sevinçten ne yapacağını şaşırdığı, bolluk içinde yüzdüğü, kimsenin, kimsenin kılına dokunmadığı düşsel bir diyardır, orada son derece adil bir yaşam sürmektedir. Yaşar Kemal, böyle bir Van’ı tasarlarken, bugünkü Van’da hâlâ yaşamakta olan ve

Çukurova’da yitip giden bazı insani değerlerden yararlandığını kestirebiliriz. Yazar yozlaşan insan ilişkilerinin Çukurova’da yarattığı kargaşa ortamına karşılık, Van’da hâlâ bazı soylu insan ilişkilerinin bulunduğu inancındadır. Bu soylu insan ilişkilerinin başında, dayanışma, konukseverlik, dost delisi olma, cömertlik, sadakat duygusu, mertlik, doğruluk gibi erdemler gelmektedir. Yaşar Kemal’e göre insanların uğraşıları, çalışkanlığı, sürekli alın teri dökmeleri, bu insanları kötülük diye bir şeyi bilmemeye yöneltmiştir. Yaşar Kemal, romanlarında bir cennet olarak Van’ın manzarasını çizerken yalnız bu gerçeklerle yetinmez. Romanlarında çok değişik bir Van tasarlar. Böyle bir Van yalnız onun eserlerinde vardır. Yaşar Kemal’i böyle cennet gibi bir Van’ı hayal etmeye iten sebep Çukurova’da tanık olduğu kötülüklerdir. Yaşar Kemal de kötülük denince sadece kendisine yapılan bir kötülük akla gelmemeli onun için doğaya ve çevreye verilen bir zarar da en büyük kötülüklerdendir. Diğer yandan, Yaşar Kemal, Van motifini yaratmakla, okuyucuyu kurtuluş kavramı üzerinde düşünmeye sevk etmeye çalışır. Böylece Yaşar Kemal’in yapıtlarına önemli bir yapı kazandıran bir Çukurova-Van karşıtlığı ortaya çıkmaktadır. Bu karşıtlıkta Van topyekün yüceltilirken Çukurova kötülenir. Örneğin Yaşar Kemal, Van Gölü’ne göl olarak bakmaz, onu bir deniz olarak kabul eder, hatta daha da ileri giderek, bu suları “Koca Van Denizi” diye adlandırır. Bu gölün sularına uçsuz bucaksız bir enginlik kazandıran yazarın, yaratmak istediği bu yüceltmeyle de, zaman zaman insanoğlunun yüreğinde olması gereken bir ferahlığa dikkatleri çeker. Bunu yapmakla da Çukurova’da bir karış toprak için birbirinin gırtlağına yapışan, birbirini boğmaya çalışan insanların dramını sergilemek ister. Van Gölü ve çevresindeki dağlar arasındaki uyumu ve hareketliliği dile getirmek için, yöreyi çeşit çeşit renklere boyar:

“Ve Van Gölü çok maviydi ve çepeçevre yüksek dağların ortasındaydı. Süphan Dağı gölün kıyılarında dimdik yükselirdi, bir ak bulut gibi göğe ağmış. Kimi günler göl dibinden aydınlanır, mavi ışıklar fışkırırdı göğe doğru. Sütbeyaz Süphandağı, süt beyaz sular, topraklar, ağaçlar, otlar maviye keserdi. Bir mavi düş dünyası olurdu Van Gölü kıyıları. Güneş bile mavi doğar, karanlıklar bile mavi basardı. Kimi günlerde dağların aklığı düşerdi Van Gölü’nün dibine. Van Gölü

sütbeyaz olurdu, gökyüzü sütbeyaz, kuşlar, insanlar, bulutlar, her şey sütbeyaz… Güneş bile apak doğar, karanlıklar bile apak gelirdi.70

Yaşar Kemal Van coğrafyasındaki bu düş dünyasına; “Van Denizi Ülkesi” adını da verir. Van Gölü’nü deniz, Van şehrini de ülke olarak adlandıran Yaşar Kemal, bu adlandırmalar ile de bu coğrafyayı yüceltir.

Yaşar Kemal’in romanlarındaki Çukurova-Van karşıtlığı özellikle yarı otobiyografik bir roman özelliğindeki Kimsecik üçlemesinde sıkça görülmektedir. Konusu Çukurova’da geçen diğer romanlarında da görülen bu karşıtlığa roman incelemeleri bölümünde örneklerle yer verilecektir.