• Sonuç bulunamadı

Yaşar Kemal’in Ailesinin Yaşadığı Doğu Anadolu: Van Coğrafyası 38

3.1. Yaşar Kemal’in Edebiyat Coğrafyası 33

3.1.1. Yaşar Kemal’in Ailesinin Yaşadığı Doğu Anadolu: Van Coğrafyası 38

Kuşkusuz Yaşar Kemal’in anakarası, romanlarının anavatanı Çukurova coğrafyasıdır. Yaşar Kemal, Çukurova’da doğmuştur, orada büyümüştür. Ancak Yazarın yaşam coğrafyasına uygun olarak öncelikle ailesinin geldiği Doğu Anadolu Van coğrafyası ele alınacaktır.

Yaşar Kemal’in ailesi 1915 yılında Birinci Dünya Savaşının sürdüğü yıllarda Rusların Van’ı işgal etmesiyle Muradiye ilçesine bağlı Ernis köyünden toplu olarak göç eder. Bu göç çok çetin zorluklarla ancak bir buçuk senede biter. Yola kalabalık bir şekilde çıkan aile yolda kimi yakınlarını yitirir, kimilerini kaybeder. Çukurova’ya ancak birkaç kişi ulaşabilmiştir.

Yaşar Kemal’in kendisinin yaşamadığı, tanık olmadığı birçoğunu kendi deyimiyle, çok güçlü bir belleğe sahip olan annesinden duyduğu bu maceralar başta yarı otobiyografik bir özellik gösteren Kimsecik üçlemesi olmak üzere diğer romanlarında da etkili olmuştur.

Ailesinin ve akrabalarının başından geçen maceralar Yaşar Kemal’e bir konu zenginliği kazandırır. Bunun bilincinde olan Yaşar Kemal de geçmişiyle bağını koparmaz her zaman geçmişini merak edip, araştırır. 1950’de Cumhuriyet gazetesinde röportaj yazarı olduktan sonra da ilk fırsatta Van’a, köyüne gidip akrabalarını ziyaret edip, ailesinin bir zamanlar yaşamını sürdürdüğü coğrafyayı inceler.

Feodal yani beylikle yönetilen bir aileden gelen yazar, doğup büyüdüğü Çukurova topraklarında da buna benzer ağalık sistemine tanık olur. Bu hiyerarşik düzen başta İnce Memed olmak üzere birçok romanında yer alır.

Romanlarında genellikle ezen-ezilen çatışmasını işleyen yazar, kurulu düzen içinde hep bir isyancı yetiştirir. Bu isyancı da süregelen düzende yok olmamak için hep özgürce yaşadığı dağlara vurur kendini. Yani hem kurulu düzenin yiyicileri olan ağalardan, beylerden hem de devletten kaçmak için eşkıya olur. Eşkıya teması Yaşar Kemal’in hayatında önemli bir yere sahiptir. Zira dayısı Mahiro ve Annesi Nigar Hanım’ın amcası Çerko Doğu Anadolu’nun en ünlü eşkıyalarıdır. Daha üç buçuk yaşındayken babasını kaybeden Yaşar Kemal, annesinin hikâyeleriyle büyür. Bu olayların onu ne kadar etkilediğini Alain Bozquet ile olan bir konuşmasında şöyle dile getirir:

(…) Dayım Doğu Anadolu’nun, İran’dan Kafkasya’ya kadar en ünlü eşkıyası Mahiroydu. Sanırsam yirmi beş yaşlarında vuruldu. Onun üstüne çıkarılmış çok destan dinledim. Beni, ailemin yaşamında en çok etkileyen anamın amcasının macerasıdır. Romanlarımın kimi parçalarında bu olayın epeyce etkileri vardır. Anamın amcası on beş çetesiyle Süphan Dağı yamaçlarında dolaşan ünlü bir çete başıdır. Bir gün candarmalar onu çetesiyle birlikte yakalamış Van hapishanesine atmışlar. Hapishane gölün kıyısına yakın bir yerdedir. Eşkıyalar aylarca çalışarak, gölün kıyısına çıkan bir tünel açmışlar. Bir gece şafağa karşı anamın amcası, çeteleriyle birlikte bu tünelden kaçma uğraşında. Arkadaşlarına “haydiyin

arkadaşlar, beklediğimiz gün geldi, tünel bitti, çıkalım artık,” demiş. Arkadaşları korkmuşlar, aylarca kazılan tünelden kaçmak istememişler. Amca, arkadaşlarına kaçmak için çok diller dökmüş, onları bir türlü kandıramamış. Edememiş, en sonunda kendisi tünelden çıkmış göl kıyısına gelmiş. Ama kaçamamış. Arkadaşlarını bırakıp gitmeyi içi götürmemiş. Geriye hapishaneye dönmüş. Gene arkadaşlarına diller dökmüş, onları gene kandıramamış. Böylece gün atıncaya kadar gölle hapishane arasında mekik dokumuş, arkadaşları Nuh demişler de peygamber dememişler. Gün ışırken nöbetçi amcayı görmüş, onu vurmuş, yaralı amca, koşarak nöbetçiye ulaşmış, silahını elinden almış. Kurşun seslerine gelen öbür candarmalarla öğleye kadar çarpışmış, sonra da vurulup ölmüş. Ondan sonra efsane başlıyor. Subaylar bu adamın yürekliliğine şaşırmışlar. Bu kişi ne kişidir ki, hapishaneyi deldiği halde, salt arkadaşlarını bırakmamak için canını vermiş, demişler, göğsünü yarmışlar, bakmışlar ki, göğsünde dört yürek… Sonrasını anam anlatıyor, “Bizim göçümüz Van şehrinin içinden geçiyordu, biz düşmandan kaçarken, hapishanenin önüne geldik, hapishanenin büyük kapısında, bir ağaca bir adamın giyitleri asılıydı. Akrabaları gelip görsünler de giyitleri gelsinler alsınlar diye. Babam, amcamı tanıyan herkes ağaçta asılı giyitlerin amcamın giyitleri olduğunu hemen bilmişlerdi. Yalnız giyitlere sahip çıkamadılar. Bunun, hükümetin bir tuzağı olduğundan kuşkulandılar ve amcamın giyitleri orada, ağaçta asılı kaldı.”63

Dağlık bir coğrafya olan Doğu Anadolu’da eşkıyalık çok görülen bir şeydi, bununla beraber Yaşar Kemal’in doğup büyüdüğü Çukurova coğrafyasında da eşkıyalık var olan bir durumdur. Hatta Yaşar Kemal çocukluğunda birçok eşkıyayı gözüyle görür ve tanık olur. İlk ağıtlarından biri de bir eşkıya iken dağda jandarma tarafından öldürülen Zalanın oğlu için yazar.64

63 Alain Bozguet, a.g.e., s.34 64 Alain Bozquet, a.g.e., s.36

Yaşar Kemal, Anadolu’da iz bırakmış olan ve hâlâ bu coğrafyada yaşamakta olan halkların kültüründen büyük ölçüde yararlanan bir yazardır. Yazarın bir Kürt aileden gelmesi, Kürtçeyi bilmesi, zaman zaman Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları coğrafyalara yaptığı gezilerden edindiği izlenimler ona, Kürt kültürüne ait zengin bir malzeme ve büyük olanaklar kazandırır. Bu nedenle Kürt kültürünün onun için ayrı bir önemi bulunmaktadır. Yaşar Kemal, Kürtlerin gelenek, göreneklerinden, yaşayış biçiminden, halk edebiyatından, tarihinden, folklor ögelerinden, giyim-kuşamından, halısından hatta çorabından bile etkilenir. İleride romanlarını incelerken bu örneklere yer verilecektir. Bu konuda kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle der:

“(…) Mezopotamya’dan gelen bir Arap kültürü, yukarıdan gelen bir Kürt halkının kültürü, bir Çerkes kültürü, bir Türk kültürü. Bunların hepsi birleşir Ahmet Arif’te. Ahmed’in sesi, çok zengin bir sestir. Şiirinin sesi. Ben bu Arap epopelerini, Kürt epopelerini, Türk destanlarını bildiğim için Ahmed Arif’teki bu zenginliği çok iyi anlıyorum.”65

Hayatı hakkında fazla bir bilgiye ulaşılamayan, Birinci Dünya Savaşı zamanında yaşamış iki gözünden de yoksun bir dengbej yani Kürt halk ozanı olan Abdale Zeynike de Yaşar Kemal’in yapıtlarında yer alan bir kişidir. Bu konuda Alain Bozquet ile olan söyleşide şöyle der:

(…) “Evin övüncü de büyük Kürt halk şairi, destancısı, Abdale Zeynike’nin Van’da bizim eve gelip destan söylemesiydi. Bütün ev diline pelesenk etmişti. ‘Bu ev Abdale Zeynike’nin diz çöküp destan söylediği evdir.’ Benim gözümde Abdale Zeynike bir ermiş olup çıkmıştı.”66 Ayrıca Yaşar Kemal bu konuda İsveç gazetecisi

olan Margareta Sörenson ile yaptığı bir söyleşide “Homeros ve Kürt halk ozanları benim hareket noktamdır.” açıklamasında bulunur.

65 Yaşar Kemal, Arkadaşımız Erdal Öz’ün Yaşar Kemal’le Uzun Bir Söyleşi, Türkiye Yazıları, nr 6,

Eylül/1977