• Sonuç bulunamadı

1941'de Demir köprünün yapılması, yeni bir yol güzergahı oluşturmuş ve Adana Ceyhan arası mesafeyi kısaltmıştı. Böylece Misis köprüsünün fonksiyonu azalmıştır. Zaten küçük bir yerleşim, hatta bir köy sayılabilecek olan Misis'in izafi lokasyonu, iyiden iyiye azalmış, aksine Ceyhan'ın izafi lokasyonu daha da güçlenmiştir. Bunlarla birlikte olaylara sadece karayolları açısından değil, demiryolları açısından da bakmak gereklidir. Ceyhan'dan geçen demiryolu hattı 1912 yılında göreve geçmiştir. 1911-1914 yılları arasında hızla sürdürülen çalışmalarla Toprakkale-Adana-Ceyhan-Osmaniye hattı tamamlanmıştır (Aslıyüce, 2008: 503-504). Hattın tamamlanması ile Ceyhan'ın izafi lokasyonu çok daha etkili olmuştur. Çünkü bir yere ulaşabilmek lokasyonu etkileyen temel kuralların başında gelir. Hatta Kevin Lynch, ideal bir kenti açıklarken ulaşılabilirlik ilkesi üzerinde durmuştur. Lynch'e (1981: 187-204) göre, ideal bir kent insanların birbirlerine, aktivitelere, servislere, bilgiye, müşterilere, iş ve işçilere ve mekanlara ulaşmasını sağlamalıdır ve bu ulaşım günün

her saati, her mevsim devam edebilmelidir. Ayrıca Ceyhan'ın sadece demir ve karayolu yanında tabii yollarla da birebir ilişkisi olduğu da anlaşılmaktadır. Fakat ulaşım ağı değişince Ceyhan'ın lokasyonunun önem derecesi de değişmiştir. Sonuçta ulaşım güzergahının değişmesi, ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler ve yeni bir ulaşım yolu erişebilirliği etkilediğinden, izafi lokasyon da değişmektedir.

Gerçekten de, nehir kenarında ve köprü başında bulunan şehirsel merkezler, çoğunlukla ticaret yolları boyunca önem taşıyan noktalar olan, ticaret yolu sitleri üzerinde kurulurlar. Demir yolu, otoyol, anayollar ve su yolu kavşak noktaları şehirlerin gelişimi için uygun lokasyonlardır. Ticaret yolu sitlerinin yaygın tipi, köprülerin yaygın olarak bulunmadığı dönemde önemli karayollarının ırmağı kolayca geçebildiği köprü başı sitidir(Aliağaoğlu ve Uğur, 2010: 96) ki; Misis ve Ceyhan'ın Köprü başı siti bu şekilde açıklanabilir (Şekil: 1).

Şekil 1: Başlıca Ticaret Yolu Sitleri (Aliağaoğlu ve Uğur, 2010: 97)

Lokasyon konusunda son olarak, günümüzdeki Ceyhan kentinin oluşum kökenine bakmak gerekmektedir. Ceyhan Kentinin ilk yerleşenleri Osmanlı-Kırım savaşından dolayı göç eden Nogaylardır. Bunu takip eden yıllarda Kırım Tatarları, Kuzey Kafkaslardan gelen Kubanlar, Dağıstanlılar ve Balkan göçmenleri takip eder.

Ceyhan'ın Nogaylarca sit alanı olarak yer seçiminde etkili olan faktörler şunlardır:  Nüfus yoğunluğunun çok az olması

 Düz, geniş ve çok verimli topraklar

 Boşta olan geniş ve verimli arazilerin değerlendirilme düşüncesi  Ceyhan nehrinin varlığı

Ceyhan Şehrinin gerçekten de kuruluş yerini, gelişimini ve devamlılığını sağlayan lokasyonudur. Her ne kadar şehrin temelde kuruluşu, 19. yüzyılın sonundaki Nogay göçlerine karşılık gelse de, daha önce Yukarıova'da görülen yerleşmeler, Ceyhan ve çevresinin lokasyonunun ne kadar önemli olduğunu bize göstermektedir. İlkçağ felsefecilerinden Aristoteles'in lokasyon hakkındaki "ideal bir şehrin yeri gerek karaya, gerek denize nazaran uygun bir konum arz etmelidir" (Erinç, 1963: 3) ifadesi gerçekten de, hem Ceyhan'ın hem de dünya üzerindeki bir çok şehrin konumunun önemini belirtir ve Dünya nüfusunun % 92'sinin 0-500 metre aralığında yaşaması da, bu durumu özetlemektedir.

Diğer yandan şunu da belirtmek gerekir ki; Ceyhan şehrinin mutlak konumu günümüze kadar sabit kalmışken, yakın çevresinde kendisiyle mücadele edecek konumda bulunan başka bir şehrin olmaması, onun önemini artırmış ve çevresinin merkezi bir yeri olmasına sebep olmuştur. Coğrafi avantajları sayesinde izafi konumu giderek güçlenmiş, hatta genişlemiş ve şehirlerin gelişimi daha çok izafi lokasyonla ilgili (Aliağaoğlu ve Uğur, 2010: 93) olduğunu göstermiştir. Ayrıca; izafi lokasyonun sürekliliği yoktur, değişkendir ve şehirlerin izafi lokasyonunu tamamen kontrol etmesi de güçtür.

2. 2. CEYHAN'IN KURULUŞ YERİNİN DOĞAL ORTAMLA OLAN İLİŞKİLERİ

Belirli bir doğal çevre üzerine kurulmuş olan şehirlerin kuruluş yerinin (lokasyon) doğal ortamla olan ilişkileri çok önemlidir. Çünkü hiç bir şehir doğal ortamdan kopuk ve mekansız yaşayamaz. Şehirler belirli bir coğrafi ortam içerisindedir ve coğrafi ortamdan yadsınmış şehirler situasyonunu kaybetmeye başlar, zayıflar ve yok olmaya doğru sürüklenirler.

Bir yerleşmenin yer seçimi rasgele yapılmaz. En eski çağlardan beri, yerleşmenin kurulup gelişmesi; doğal çevrenin yerleşme birimine sağladığı imkanlara ve kaynaklara bağlıdır (Koçman, 1991: 102) Kısacası coğrafi avantajların yoğunlaştığı mekanlar genelde yer seçiminde etkili olur. Bunun sonucunda lokasyonu belirleyen temel faktörlerden biri olan, doğal ortam özellikleri ortaya çıkmaktadır. Daha önce değinildiği gibi, Ceyhan şehrinin gerçekten de kuruluş yerini, gelişimini ve devamlılığını sağlayan lokasyonudur.

Doğal ortam unsurları olan jeolojik, jeomorfolojik ve litolojik özellikler, topografya, toprak, hidrografik özellikler, iklim unsurları ve bitki örtüsü mekan ve zamana göre değişik özelliklere sahip oldukları için değişik bir yerleşim strüktürü ya da karakteri ortaya çıkartacaklardır (Koçman, 1991: 102). Bunun sonucunda da, benzer coğrafi ortama sahip

olan yerleşmelerde dahi, mutlak olarak farklılıklar ortaya çıkacaktır. İşte bu bölümde Ceyhan'daki bu farklılıklar ve Lokasyon-Doğal ortam ilişkisi incelenecektir.

2. 2. 1. CEYHAN'IN JEOLOJİK ve JEOMORFOLOJİK ÖZELLİKLERİ:

Bir şehrin mutlak konumunu belirlemesi, koruması ve izafi lokasyonunu güçlendirip devam ettirebilmesi için en önemli doğal ortam unsurlarından biri jeolojik ve jeomorfolojik özellikleridir. Çünkü bu özellikler o kadar önemlidir ki; şehrin varlığını sürdürmesine dahi etki edebilir. Örneğin, deprem sonucu herhangi bir şehir yerle bir olup ortadan kalkması gibi... Bu durum özellikle tarih öncesi yerleşim alanlarında çok daha etkili iken, günümüzde artan teknolojiyle birlikte daha da azalmış durumdadır.

Bir şehir kurmak veya mevcut bir şehri geliştirmek söz konusu olduğunda kentleşmeye uygun araziler seçilmelidir. Buna uygun arazilerse, masif volkanik kayaçlar, ayrışmamış sağlam metamorfik kayaçlar, sert çimentolu tortul kayaçlar, sert kum, çakıl, sert kil ve killi silt (Özdeş, 1962: 78) gibi kayaçlardan oluşmalıdır ve unutulmamalıdır ki; şehirler genellikle ortam koşullarının uygunluğu ile büyürler. Ancak şunu unutmamak gerekir ki; Türkiye'deki çoğu yerleşim yerinin geçmişi tarihi devirlere kadar uzanmaktadır. Bundan dolayı şehri geliştirmek için gereken uygun arazi seçimi pek tercih edilememekte; bunun yerine şehrin sahip olduğu lokasyondaki doğal ortam içinde şehirleşmeye en uygun alanlar seçilmektedir. Jeolojik açıdan şehirleşmeye uygun bu tip yerlerde taşıma kapasitesi de yüksektir. Taşıma kapasitesi, yüzey veya yüzey altı maddelerin yapıların ağırlığını taşıma kabiliyeti olarak tanımlanır. Bu açıdan bakıldığında gevşek zeminli arazilerin şehirsel yayılma için uygun olmayacağı açıktır. Taban suyu seviyesinin yüksek olduğu kalın alüvyal tabakalar ile gevşek kum ve yumuşak killi tabakalar gevşek zemin oluştururlar (Aliağaoğlu ve Uğur, 2010: 98). Bu gibi jeolojik unsurlar bir yerleşmenin bulunduğu yerde bir araya geldiği zaman tehlikeli alanlar oluştururlar.

Lokasyonla yer yapısı arasındaki ilişkinin bir diğer boyutunu, aktif fay hatları ve bunun sonucunda oluşan depremler oluşturmaktadır. Depremler sonucunda oluşan yer kabuğundaki hareketlilik, özellikle yukarıda bahsedildiği gibi, gevşek zeminli ve yeraltı su seviyesinin yüksek olduğu arazilerde daha etkili bir şekilde görülmektedir. Birazdan ayrıntılarıyla bahsedilecek bu olaya depremin zemin büyütme katsayısı denmektedir. Bu depremler sonucunda ise, şehirler yıkılıp mutlak lokasyonları dahi değişebilmektedir. Örneğin Erzincan, Gediz, Erbaa gibi şehirler... Hatta depremden sonra çoğu şehirde nüfus azalması da görülmektedir. Bu ise şehrin izafi lokasyonunu etkilemektedir.

Ceyhan şehrinin hem jeolojik hem de jeomorfolojik açıdan kurulduğu yerin özellikleri incelendiğinde; Ceyhan, Seyhan nehirleri ile Tarsus çayının taşıdıkları çeşitli materyallerin Çukurova'ya yığılması ile bu kuvaterner yaşlı alüvyal dolgularla dolan ve bir taraftan da sübsidans karakterli olan Çukurova'nın, Yukarıova denilen kesiminde Ceyhan şehri yer alır. Nehirlerin doğal akışları süresince (gölet, baraj ve sel kapanlarının inşasından önce) her yıl Ceyhan nehri 19,5 milyon ton, Seyhan nehri ise 7,8 milyon ton civarında süspanse malzemeyi depresyon tabanına taşımaktaydı (Biricik ve Kurt, 1998: 99). Bununla birlikte Ceyhan deltasında 1957-2009 yılları arasındaki kıyı değişim değeri, 1984 (Aslantaş Barajı) öncesi 1.5 m/yıl regresyon yönünde iken, 1984 sonrasında söz konusu değer 1.9 m/yıl transgresyon yönünde değişmiştir (Dağlıyar vd., 2013: 4). Özetle baraj yapımı, günümüz Çukurova'sındaki taşkınları azaltmış, ayrıca süspanse malzemenin miktarın azalttığı için de deltanın genişlemesi durmuş, hatta günümüz Çukurova deltasında geri çekilmelerin görülmesine sebep olmuştur.

Bu alüvyal dolguların lokasyona jeomorfolojik etkisini, daha önceden bahsedildiği gibi, höyük yerleşmelerinde açık bir şekilde görülmektedir. Bunlarla ilgili olarak Ege kıyısında Ayvalık'ta Yeldeğirmeni höyüğünde yaklaşık 2-3 km deniz gerilemesi (Kayan, 2003: 68) ve İzmir körfezindeki Bayraklı höyükte yaklaşık 500 m. bir gerileme şeklinde görüldüğü tespit edilmiştir (Kayan ve Öner; 2013: 146). Çalışma alanına yakın bir yerde de, bu tür jeomorfolojik olaylardan biri Tarsus (Mersin) Gözlükule höyüğünde rastlanmıştır. Tarsus, eski çağlarda bu yörenin en eski yerleşim yeri durumundaydı. Çünkü Anadolu'nun iç bölgelerini Doğu Akdeniz ve Mezopotamya'ya bağlayan doğal yollar, Tarsus'ta Akdeniz kıyılarına ulaşıyordu ve bu yollar da kentin denetiminde olması Tarsus'un önemini artırmaktaydı. Ayrıca Shakespeare'in ünlü eserlerinden biri olan "Antonius ve Kleopatra'' nın iki önemli kahramanı Romalı General ve Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın Tarsus'ta buluşmaları dillere destandır. M.Ö. 40'lı yıllarda yasanmış olan bu öykünün bir kısmının geçtiği Tarsus, bir kıyı kenti olarak düşünülmüş, Kleopatra'nın kente gelişi hep gemilerle tasvir edilmiştir (Foto: 9). Kleopatra'nın Tarsus'a gemilerle ulaştığı şeklindeki bu düşünceler, bir ölçüde mantıklı olarak açıklanabilmektedir. Milat yıllarında burada Rhegma adı verilen lagüne ve lagündeki Aulai limanına gemiler denizden girebiliyordu. İç liman konumundaki bu noktadan sonra ise daha küçük teknelerle, bu su ortamına dökülen ve o dönemde Tarsus'un içinden geçmekte olan Tarsus çayı (Cydnus) yatağı boyunca kente ulaşabilmek mümkün görülmekteydi.