• Sonuç bulunamadı

1.2. Etik Çerçeve

1.2.4. AĢkınlık Olarak Erdem

1.2.4.2. En Yüksek Erdem Olarak Adalet

“Değişimleri ve her şeyi meydana getiren, mevsimleri belirleyen, düzenleyen, gösteren ve bildiren güneş, devirlerin yöneticisi ve gözetleyicisidir”

(Herakleitos, 2014: 239).

Bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve adalet olmak üzere dört erdemden bahseden Platon‟a göre bu erdemler arasında adalet, diğer üçünü “doğuran ve yaşatan değer”dir (Devlet, 433b). Bu nedenle Devlet‟in başından sonuna kadar “mutlu olmak isteyenin aradığı şey” (358a) diye tanımladığı adalet değerini işleyen Platon, burada adaletin ne olduğuna, adil insanın nerede işe yaradığına dair tartışmalara yer vermiştir. Yasalar‟da mutlu olduğu söylenen insanların adil şekilde yaşayanlar olduğunu söyleyen Platon, hazlara dayalı yaşam biçiminin adil bir yaşam olarak kabul edilmesi karşısında yasa koyucuya şöyle seslenir: “Sen benim çok mutlu yaşamamı istemiyor muydun da, bana

57

durmadan olabildiğince adil şekilde yaşamamı buyurdun durdun?” (662e). Adaletin ne olduğuna ilişkin yapılan araştırmada Devlet‟in I. kitabında Thrasymakhos‟un “doğruluk, güçlünün işine gelendir” (338c) tanımını Platon, doğruluğun güçlünün veya yönetenin işine geldiği gibi değil yönetilenin yararına gelecek şekilde olduğunu söyleyerek çürütmüştür. Thrasymakhos, “doğruluk, güçlünün işine gelendir” tanımında güçlü ile kast etmiş olduğunun politik güce sahip olanlar, kanunları koyanlar olduğunu söylemiştir. Buna göre kanunları koyanlar bunu kendi işlerine geldiği gibi, çıkarlarına uygun olarak koymaktadırlar. Burada hangi yönetim biçiminin olduğunun bir önemi olmamaktadır. Demokrasi ile yönetenler buna uygun, zorbalıkla yönetenler buna uygun kanunlar koymaktadırlar. Bu yüzden “doğruluk her yerde birdir: Yönetenin işine gelendir” (339a). Ya da diğer bir deyişle doğruluk, güçlünün işine gelen olmaktadır.

Thrasymakhos‟un bu görüşüne göre “yasa koyanların açısından adalet, gücün aracı”

olmaktadır (Lycos, 1993: 47). Bu anlamda Thrasymakhos‟un bu adalet anlayışının etiksel bir niteliğe sahip olduğunu söylemek zorlaşmaktadır. Thrasymakhos‟un bu düşünceleri karşısında Platon‟un, eğriliğin ve doğruluğun ne olduğuna ilişkin sorusu karşısında Thrasymakhos, “doğru insan iyi yüreklidir, ama istediğini bilmez”, eğri insan ise “işine geleni bilen insan”dır (348c-d) cevabını vermektedir. Thrasymakhos‟un görüşüne göre doğruluk, başkasının işine geleni yapmak, eğrilik ise kendi işine geleni yapmaktır. Buna göre eğrilik, doğruluktan daha kârlı olmaktadır. Bu düşünce karşısında Platon eğriliğin gerek ailede, gerek orduda ya da tek bir kişi de olsun geçimsizliğe sebep olacağını ve eğriliğin, doğruluğun aksine tanrıların düşmanı olup mutluluğa ulaştırmayacağını söylemiştir. Bu konuya Gorgias diyaloğunda da yer veren Platon, burada ilk olarak kötülük yapmak mı yoksa kötülüğe maruz kalmak mı doğru olmayandır ya da adaletsiz olandır? sorusunu sormaktadır. Bu soru karşısında yaygın görüş kötülüğe maruz kalmayı doğru olmayan olarak bulurken, Platon kötülüğe maruz

58

kalmayı değil kötülük yapmayı doğru olarak bulmamaktadır. Ve kötülük yapmaktansa kötülüğe uğramış olmayı tercih edeceğini söylemiştir.

Gorgias‟ta Platon ve eski Yunan arasındaki adalet tanımı dışında bulunan bir sonraki uyuşmazlığın olduğu konu ise haksızlık edenin cezasından kaçmasının mı yoksa cezasını çekmesinin mi daha adil olup olmadığına ilişkindir. Cezayı iyi, doğru olarak değerlendiren Platon‟a göre cezasını çeken insanın kötülükten, haksızlıktan uzak duracağını ve böylelikle de cezaya katlanmanın daha doğru olacağını yazmaktadır.

Buradan da Platon bir kötülük sıralaması çıkarmaktadır. Buna göre kötülük yapmak, yapılan kötülüğün cezasını almamaktan sonra gelir. Ceza çekmeyi “yanlış bir iş yapıldığında, doğru olarak cezalandırılmak olarak” (476a) tanımlayan Platon‟a göre

“ceza iki işe yarar: Doğru olarak cezalandırılanın, bundan yararlanarak daha iyi bir insan olması, bir de başkalarına örnek vererek neler çektirdiğini göstermesi, onların gözlerini korkutması, iyi birer insan olmalarını sağlaması gerekir” (Gorgias, 525a).

Buna göre ceza, insanı kötülüklerden kurtararak iyiliği getirmektedir. Yasaya uygun davranmakla doğru olunacağını söyleyen Platon‟a göre yasa, “ruhun davranış düzenine, düzgünlüğüne” denmektedir (Gorgias, 504c). Yasa, tanrının gösterdiği yoldur (Kriton, 54e), kutsal sestir (Sokrates‟in Savunması, 40a). “Bütün yaşamım boyunca, en önemsiz işlerde bile bir kötülük yapacak olsam, içimdeki tanrıl, kutsal ses beni bundan alıkoymak için sesini duyurmaktan geri kalmamıştır” (Sokrates‟in Savunması, 40a). Bu nedenle yasadan kaçmak hiçbir şekilde mümkün olmamaktadır. Bunu da Platon, Pindaros‟tan alıntı yaparak belirtmektedir: “Her şeyin, ölümlülerle ölümsüzlerin kralıdır yasa” (Gorgias, 484a). Buna göre Platon‟a göre erdemli olmak, talihe bağlı değil doğruluğa, yasaya uygun olmaya bağlı olmaktır.

En iyi ile en güçlünün, en üstün olanın bir olarak düşünülüp bunların da devletin başındakilere karşılık geldiğini söyleyen yaygın inanç karşısında Platon,

59

öncelikle iyi olmak ya da erdemli olmak için ölçülü olmanın, tutkulardan uzak kalmanın gerektiğini söylemiştir.

Yine Devlet‟te yürütülen doğruluk araştırmasında, insanların gücü yetmediği için haksızlık yapmaktan kaçındıklarını, doğru olmak zorunda olduklarını söyleyen Glaukon, Gyges miti4 üzerinden düşüncelerini desteklemektedir. Gyges‟in bulmuş olduğu yüzük sayesinde kralın yerine geçtiği, isteklerini gerçekleştirdiği bu efsaneden çıkan sonuca göre ister doğru ister eğri adamın elinde olsun böyle bir güce sahip olan ne isterse onu yapacaktır. Doğruluk da eğrilik de insanın içinde bulunmaktadır. Ancak insan, zorunluluktan dolayı eğrilikten kaçmaktadır. Ve burada da yine eğriliğin, doğruluktan daha faydalı olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu akıl yürütmeye cevap olarak Platon, doğruluğu önce toplumda daha sonra da insanda aramaya koyulur. Bu toplum ise yeni oluşturulmuş bir toplumdan ziyade bozulmaya başlamış bir toplum olacaktır.

Böyle bir toplumda düzensizlik hâkim olacak, insanlar doyumsuz olacak ve bunun sonucunda da savaş kaçınılmaz olacaktır. Buradan da Platon, ideal bir devletin nasıl olması gerektiğine dair düşüncelerini geniş bir şekilde anlatmaya başlamıştır. Ve sonunda doğruluğun ne olduğuna ulaşılmıştır. Buna göre “doğruluk, kendi malının sahibi olmak ve kendi işini görmektir” (Devlet, 434a). Yani doğru olan ideal devleti, besleyiciler, koruyucular ve yönetenler olmak üzere oluşturan bu üç sınıfın içinde bulunan herkesin başkasının işine karışmamaksızın, kendi işini yapmasıdır. Buradan da Platon, doğruluk araştırmasını tek insan üzerinde araştırmaya koyulur. Buna göre nasıl

4 Gyges, Lydia kralının hizmetinde bir çobanmış, günün birinde bir sağanak ve bir deprem yüzünden yer çatlamış, hayvanların otladığı yerde derin bir yarık açılmış. Bunu görünce, şaşakalan çoban, yarığın içine inmiş ve orada görülmedik birçok güzel şeyler arasında, içi oyuk, üstü delik deşik, tunçtan bir at görmüş. Eğilip içine bakmış atın, insan boyundan büyük bir ölü görmüş; ölünün parmağındaki altın yüzükten başka bir şeyi yokmuş. Bu yüzüğü alıp çıkarmış. Çobanlar, her ay sonunda olduğu gibi, krala hesap vermek için toplandıklarında, Gyges bu toplantıya parmağında yüzükle gelmiş. Otururlarken yüzüğün taşını farkına varmadan avucunun içine çevirmiş. Bunu yapar yapmaz da yanında oturanlar kendisini görmez olmuşlar, nereye gitti diye soruşturmaya başlamışlar. Şaşakalmış herkes. Yüzükle oynarken taşı çevrince gene göze görünür olmuş. Böylece işi çakan Gyges, yüzüğün tılsımını denemiş, bakmış ki, yüzüğün taşını içeri çevirince görünmez oluyor, düzeltince görünüyor. Bunun üzerine saraya girenlerin arasına katılmanın yolunu bulmuş. Sarayda kralın karısını baştan çıkarmış, onun yardımıyle kralı öldürüp yerine geçmiş (Devlet, 359d-360b).

60

ki devlette üç sınıfa karşılık gelen ölçülülük, yiğitlik ve bilgelik varsa insanda da buna karşılık gelen üç bölüm vardır. Bunlar ise düşünen yan ya da akıl diğeri isteyen yan ve üçüncüsü de kızan yandır. İnsanın içindeki bu yanlar kendi işlerini yaparsa o zaman kişi doğru olur, yapmazsa eğri olur. Akıl, ölçülülüğe karşılık gelir, öfkenin işi de aklı dinlemektir. Ve bu iki yan isteyen yanın isteklerine karşı koyarak, onu aşırılıklardan uzak tutarlar. Bu da doğruluk demektir. Buradan çıkarılan sonuca göre doğruluk, Glaukon‟un iddia ettiği gibi dışardan gelen bir zorunluluktan dolayı değil insanın içinden gelmektedir. Bunu Devlet‟in II. kitabında Adeimantos şöyle ifade eder: “[...]

başlı başına bir doğruluk ve eğrilik vardır. Her ikisi de, Tanrılar ve insanlar görsün görmesin, insanın içindedir” (Devlet, 366e).