• Sonuç bulunamadı

Yörük Adının Manası

B. Bölge Tarihi

1. Yörük Adının Manası

Yörük, Anadolu ve Rumeli’de göçebe hayatı yaşayan Türk kabilelerine verilen umumi bir isimdir. Türkçe “yürümek” fiilinden türeyip, yürüyen, sefere koşan çadır halkı manalarına da gelen kelime daha sonra bir yerde durmayıp, devamlı yer değiştiren, göçebe halkın umumi ismi olmuştur82.

Yörük adının menşei hakkında çeşitli görüşler bulunmaktadır. Tayyib Gökbilgin, Yörük adının “yürük ve er” kelimelerinin birleşmesinden geldiğini söylese de bu iddialar kabul görmemiş olmakla birlikte kelimenin “yörü-yürü” fiilinin sonuna gelen

79

Feridun Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, s. 18.

80 Feridun Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, s. 50. 81

Tayyib M. Gökbilgin, Rumeli’de Yörükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İşaret Yayınları, İstanbul 2008, s. 19.

29 “k” yapım eki ile türetildiği genel olarak kabul edilmektedir83. Konar-göçerler üzerinde çalışmalar yapan M. Tayyib Gökbilgin, İlhami Şahin, Kamil Su, Kemal Güngör, Selahattin Çetintürk ve İbrahim Gökçen kelimeyi “yürük” şeklinde kullanmışlardır. Mehmet Eröz ise, kelimenin “yürük” şeklinde kullanılmasının yanlış olduğunu “Yörük” kelimesinin yürüyen, yerinde durmayan, konar-göçer manasına geldiğini, “yürük” kelimesinin ise, “yüğrük” kelimesinin sıfat şekli olduğunu belirtmektedir84.

Bunları yanında Yörük adının manası hakkında da farklı görüşler ileri sürülmüştür. İsmin, “yürüyen, sefere koşan, çadır halkı, göçebe”85, “göçebe, dağlı, çok ve çabuk yürüyen çabuk yol alan, geçimini hayvancılıkla sağlayan göçebe Türkmen”86, “üç günden fazla bir yerde durmayan “gezende”87 anlamlarına geldiğinden de bahsedilmektedir.

Anadolu’ya gelen Türkler, Osmanlı Devleti döneminde “Türkmen” adının yanında “Yörük” olarak da isimlendirilmişlerdir. Zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılan bu iki ismi ayırt etmek güçtür88. Yörük adı Yazıcızade Ali’nin Tevarih-i Ali Selçuk’ta, Oruç Tarihi’nde ve Anonim Osmanlı Kroniği’nde geçmektedir. Bu durumda Yörük isminin Osmanlı Devleti tarafından erken dönemlerden itibaren kullanıldığı ve beyliklerin Osmanlılar tarafından ilhak edilmesinden sonra Osmanlılara intikal ettiği söylenebilir89.

Osmanlı Devleti’nde konar-göçerlerin Yörük ve Türkmen olarak iki farklı şekilde isimlendirilmesinde, her iki grubun yaşadığı coğrafi bölge yanında siyasi miras ve siyasi mülahazalar etkili olmuştur90. XVI. yüzyıl Osmanlı kayıtlarında, Kızılırmak’ın batısında konar-göçer olarak yaşayan gruplar Yörük olarak anılırken; Kızılırmak’ın doğusu ve güneyinde kalan yeni fethedilmiş bölgelerdeki gruplara Türkmen denilmiştir. Bu yaklaşımın kaynağı, bu bölgelerin Osmanlı sınırlarına dâhil edilmesinden daha önceye dayanır. Kızılırmak’ın doğusunda ve Güneydoğu’da hâkim olup, Osmanlı ile

83 Tayyib M. Gökbilgin, Rumeli’de Yörükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, s. 6-7. 84

Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1991, s. 20-21.

85

Mehmet Eröz, Yörükler, s. 20.

86

Erman Ertun, “Çukurova Yörüklerinin Gelenek ve Görenekleri”, I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo- Kültürel Yapısı (Yörükler) Sempozyumu Bildirileri, Ankara 1996, s. 251.

87

İbrahim Gökçen, XVI ve XVII. Asır Sicillerine Göre Saruhan’da Yürük ve Türkmenler, Marifet Yayınları, İstanbul 1946, s. 16.

88 İlhan Şahin, Osmanlılar Döneminde Konar-Göçerler, s. 61. 89

Sadullah Gülten, XVI. Yüzyılda Batı Anadolu’da Yörükler, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2008, s. 21.

30 çatışma ve rekabet içinde olan Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Dulkadirli gibi beylikler, genel olarak Türkmen olarak adlandırılmışlardır. Osmanlılar ise kendi konar-göçerlerini rekabet halinde oldukları bu Türkmen beyliklerinin tebaasından ayırmak için “Yörük” olarak adlandırmışlardır91.

Yörük ve Türkmen kavramlarının farklılaştırılmasındaki bir diğer hususta Şah İsmail’in propaganda faaliyetleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Şah İsmail’in hem mezhep hem de Türkmenlik gayretini kullanması Anadolu’daki göçebeleri, adeta kırsal cennet kurma uğruna Osmanlıları devirmeye çağırmıştır. Aslında Osmanlı geleneğinde, Alevi aşiretleri dışlama tarzında bir anlayış mevcut olmadığı gibi, aslında ilk dönem hükümdarları bu anlayışa sahip aşiret ve tarikatları kollamış, Rumeli’ye geçip yerleşmeleri için fırsat sunmuşlardır. Ancak Şah İsmail’in bu aşiretleri cezbedici mesajları ve bir kısım aşiretlerin buna paralel olarak teşebbüs ettikleri isyanlar, Osmanlı yönetiminin göçebe aşiretleri değerlendirirken onların dini inançlarına tepkiyi vurgulamalarına yol açtmıştır. Bu yüzden göçebelerden bahsederken Yörük, heretik Kızılbaş tarikatlarından bahsederken de Türkmen sözcüğü kullanılmıştır92.

Osmanlı siyasi literatüründe Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri ile Ramazanoğlu, Dulkadiroğlu, Karamanoğlu Beylikleri Türkmen kökenli olarak bilinmekte olup, Osmanlı hanedanı Türkmen kökenli olmasına rağmen, Türklüğü temsil etmekte ve Türk tabirini merkezi konuma yerleştirmektedir. Türkmen tabirini ise daha çok ilhak edilen beyliklerin etnik kimliği olarak tanımlamaktadır. Sonradan Osmanlı hâkimiyetine geçen bu devlet ve beyliklerin konar-göçer gruplarını ifade etmek için Türkmen tabiri kullanılmıştır93.

Batı Anadolu’da özellikle Yörük menşeli askerlerin çokluğu, bu bölgede gazi beyliklerin kuruluşunda ve batıya doğru fütuhat hareketinin genişlemesinde önemli rol oynamıştır. Osmanlı Devleti’nde konar-göçer olarak bilinen Yörük ve Türkmenler

91

Orhan Sakin, XVI. Yüzyıl Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre Anadolu’da Türkmenler ve Yörükler, Ekim Yayınları, İstanbul 2010, s. 23.

92 Abdullah Saydam, “Sultanın Özel Statüye Sahip Tebaası: Konar-Göçerler”, SDÜ Fen Eedebiyat

Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. XX, Isparta 2009, s. 16.

93

Tufan Gündüz, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2009, s. 19.

31 devletin kuruluşunda, gelişmesinde ve dinamik bir fetih politikası oluşturmasında önemli rol oynamışlardır94.

Türkmen ve Yörük grupları arasında iktisadi faaliyet sahalarında önemli farklılıklar vardır. Yörükler daha çok belli bir sancağın sınırları dâhilinde kendilerine tahsis edilmiş yaylak ve kışlaklar arasında konar-göçerlik etmişlerdir. Onlar, yaylakları ile kışlakları arasındaki mesafenin kısa oluşu ve dar alanda konar-göçerlik yapmaları yüzünden yerleşik hayata mütemayil bir konumda idiler. Çünkü dar alanda yapılan hayvancılık, tarım alanlarına yakın bir iktisadi faaliyeti gerektirdiğinden ekin ekip biçme mevsimlerinde onların tarım sahalarıyla ilgilenmeleri daha olası bir durumdu95. Saruhan Sancağı’nda da yaylak kışlak hayatı sürdüren birçok konar-göçer cemaat görülmektedir. Bunlardan Mukataa taifesi içerisinde kayıtlı olan Öksüzler cemaati, “Manisa’da kışlayıp Kütahya dağında yaylar.” Obacılar cemaati, “Akhisar kazasında kışlarlar.” Yörükan-ı Gördük, “Gördük kazası Boğa deresinde kışlayıp Timurcu dağında yaylarlar.” Elliciyan-ı Eldelik taifesinden, Arıklar, Acarlar ve Bayramşa cemaatleri, “Geyikler toprağında kışlarlar.” Keçili cemaati, “Kavacık hududunda kışlarlar.”, Çulur cemaati, “Yaman Ece hududunda kışlarlar.” Kaşıkçı cemaati, “Kara Mustafa hududunda kışlarlar.” Kömürcüler cemaati, “Manisa’da kışlayıp Bigadiç’te

yaylarlar.”96. Öte yandan, Türkmenlerin konar-göçerlik sahaları birbirinden uzaktır. Bu

yüzden zirai faaliyetleri sınırlı olup, her ne kadar yerleşik hayata geçenler varsa da bunların sayısı fazla değildir97.

Yörükler kalabalık koyun sürülerine sahip oldukları için yaylak ve kışlakları arasında gidip gelirken yerleşik ahalinin ekinlerine, bağlarına ve bahçelerine zarar vermiş ve eşkıyalık faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Saruhan bölgesinde Manisa naibi ve zabitlerine, Anadolu Yörüklerinden Burhan, Tekeli, Sindel ve Çepniler yaylak ve kışlağa giderlerken, etraf sancaklardaki mahsulâtı harab ve eşkıyalık yaptıklarından şikâyet edildiğinden eski yerlerine iskân etmek üzere gidileceğinden bütün yol ve geçitlerin kapatılması hakkında Aydın muhassılı Elhaç Ahmed Paşa’nın buyruldusu bulunmaktadır. “Hala Medine-i Manisa’da na’b al-şer olan faziletlü Efendi ve mefair

94

Mehmet İnbaşı, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Bulgaristan’daki Yörük Yerleşmeleri”, Uluslararası Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Türk-Bulgar İlişkileri Sempozyumu Bildirileri, Eskişehir 2005, s. 171.

95 Tufan Gündüz, “Osmanlı Ekonomisi İçinde Konar-Göçerler”, Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman’a

Armağan, Ankara 2003, s. 358.

96

KKA. TD. nr. 125, v. 22a; 42a; 45a; 73b; 74a; 80b; 84a; 99b; 104a.

32 al-emasil ve al-akran Saruhan Sancağı mütezellimi ve Yeniçeri serdarı ve ayan-ı vilayet bil-cümle harb ü harbe kadir işerleri zide kadruhüm inha olunur ki Anadolu yürükan-ı cemaatlerinden Burhan ve Tekeli ve Sindel ve Çepni tavattun ettikleri vakıtta Aydın ve Saruhan ve Sığla sancaklarında vaki kazaların mahsüllerini hayvanlarına ekl ve devabve mevaşilerin nehb ve ebna-i sebilin emval ve eşyaların gasb ve garet ve tecavüz ve taaddileri hadden birun olmağla mezburların fukaradan gasb eyledikleri emval ve eşya ve devab ve mevaşi ve zararların baad al-sübut alıverilüb ve derunlarında olan eşkıyalarının haklarından gelindikten sonra evtan-ı kadimelerine iskân olunmak için şeref bahş-ı sudur olan müteaddid evamir-i aliye üzre sahab-ı hukuk ile baad al- murafaa mahal-i iskanlarına eyva için hareket olunmağla mezburların firar edecekleri memer ve ma’beri gereği gibi sedd ü bende muhtaç olmağla siz ki mumaileyhimsiz gediği ve Karbel ve Armudlu boğazını gereği gibi sedd-ü bend eylemeniz içün işbu buyruldu tahrir ve isdar ve irsal olunmuştur. İnşaallahü teala vusuünde gerktir ki siz ki mumaileyhsimsiz zikr olunan mahalleri gerği gibi sedd ü bend ve zikr olunan cemaatlardan bir ferdi geçirmeyüb imaz ve taami ve tesamüh ve tekasülden hazer ve

mücanebet ve mucib buyurulduyle amel ve hareket eyleyesiz deyü fi 2 Ra. Sene 1154”98.

Aslında konar-göçer aşiretlerle ilgili buna benzer birçok şikayet ve iddiaların olduğu ve genellikle aşiretlerin bilerek veya bilmeyerek ekinlere zarar verdikleri bilinen bir gerçek olmakla birlikte, köylüler tarafından isnat edilen diğer suçların çoğunun asılsız ve metanetsiz olduğu görülmektedir. Yerleşik halk ekinlerini korumak için bu konar-göçer zümrelere ağır suçlar isnat etmek suretiyle, devletin bunları köylerin yakınlarından uzaklaşmasını sağlamak amacını güttükleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle yerleşik halkın veya kendi çıkarlarını düşünen bir takım yerel yöneticilerin iddialarına bakarak konar-göçer aşiretleri yargılamak bizi yanlış sonuçlara götürebilmektedir99.

Batı Anadolu Yörüklerinden bir kısmı cemaatler halinde toprak tasarruf etmeyip konar-göçer yaşam tarzını sürdürürken, diğer bir kısmı ise köylerde sakin bir yaşam tarzı sürdürerek yerleşik bir düzen oluşturmuşlardır. Örneğin Saruhan Sancağı’nda, 1530’da yapılan tahrirde kayıtlı olan Meymunlar cemaatinin konar-göçer yaşam tarzı sürdüren kısmı Nif’e tabi Ilıca kazasında 4 mücerred ve 4’ü ganem sahibi 14 hane

98 M. Çağatay Uluçay, XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Saruhan’da Eşkiyalık ve Halk Hareketleri,

Berksoy Basımevi, İstanbul 1955, s. 196.

99

Faruk Söylemez, Osmanlı Devleti’nde Aşiret Yönetimi, Rişvan Aşireti Örneği, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2007, s. 56.

33 nüfusa sahip iken, cemaatin Manisa ve Ilıca’ya tabi bazı köylerde sakin olarak kaydedilip yerleşik bir yaşam tarzı sürdürdükleri de görülmektedir100. Yine 1575 tarihli mufassal defterde Demirci Yörüklerine tabi olarak kaydedilen Kulağuzlar cemaatinin, konar-göçerlik yapan kısmı 3 mücerred, 3 ganem sahibi, 3 bennak olarak kaydedilirken köylerde sakin kısımları Danişmendler, Kavak Alanı, Yolcular, Torudlar v.s. köylerde yerleşik olarak kaydedilmişlerdir101.