• Sonuç bulunamadı

Doğal yollarla çocuk sahibi olamayan eşlerin, günümüz teknolojisinden faydalanarak eşinden çocuk sahibi olması mümkündür. İslâm’da belirli şartlarla böyle bir yöntemle çocuk sahibi olmak caiz görülmüştür.

İslâm Fıkıh Akademisi Meclisi, 11-16 Ekim 1986 tarihleri arasında gerçekleştirdiği toplantıda ‘tüp bebek’ diye bilinen yapay döllenme konusunda tıbbi ve akademik araştırmalar neticesinde günümüzde bilinen döllenme yollarını tek tek açıklamıştır Konuyu kısaca özetlemek gerekirse, İslâm’ın genel ilkeleri ışığında müçtehitlerin belirledikleri şartlar ise şu şekildedir:

Özü itibarıyla dinî esaslara aykırılığı yada nesep karışıklığına, annenin kim olduğunun bilinmemesine yol açacak yöntemlere başvurarak çocuk sahibi olmak haramdır. Bununla birlikte nesep karışıklığının önüne geçecek bütün önlemler alınarak kocanın sperminin nikâhlı eşinin rahmine yerleştirilerek tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olmak caiz görülmüştür.387

Tüp bebek yöntemi ile ilgili Kurul da karar yayınlamıştır. Bu karar göre tüp bebek yöntemini şu gerekçelerle caiz kabul etmiştir:

“Döllendirilecek yumurta ve sperm, her ikisinin de nikâhlı eşlere ait olması, döllenmiş olan yumurtanın yabancı bir kadının rahminde değil de yumurtanın sahibi olan eşin rahminde gelişmesi, bu işlemin gerek anne, babanın gerek doğacak çocuğun maddî, ruhî ve aklî sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı tıbben sabit olmak şartıyla bu yönteme başvurulması caizdir. Fiilen nikâhlı olmayan kişiler arasında gerçekleştirilen tüp bebek uygulaması, insanlık duygularını rencide etmesi ve zina unsurlarını taşıması sebebiyle caiz değildir.”388

Yumurta nakli konusunda da “genetik özellikler taşıyan organ, doku ve benzeri unsurların başkalarına nakli caiz değildir” demek suretiyle genel bir kural ortaya koyarak yumurtanın genetik özelliklere sahip olduğu ve annelik hukukunun ihlaline yol açacağı için caiz olmadığına karar vermiştir. Aynı prensipten hareketle rahim naklinin hükmünü değerlendirmiştir. Buna göre rahmin genetik özellikler taşıyıp taşımadığı konusunda uzmanların farklı görüşlere sahip olduğunu, dolayısıyla hakkında kesin bilgi       

387 Heyet, “Kararlar ve Tavsiyeler”, Çev. Hasan Hacak, İstanbul 1995, s. 34-35.

388 D.İ.Y.K., 05.01.2002 Tarihli Kararı ( a.g.e., s. 80).

sahibi oluncaya kadar şüpheli hallerden kaçınarak rahim naklinden sakınılması gerektiği kararlaştırmıştır.389

Tüp bebek yöntemi hakkında Kurul’un nikâhlı anne- babadan alınmak suretiyle caiz kabul ettiği görülmüştür. Elimizde mevcut diğer kaynakları incelediğimizde aynı görüşün benimsendiği müşahede edilmiştir.390

Tüp bebek yönteminin anne ve babadan alınan yumurta ve spermin laboratuvar ortamında embriyoya dönüşümünü sağladığı bilinmektedir. Bu haliyle nikâhlı eşlerden alınan sperm ve yumurtanın döllendirilerek anne rahmine yerleştirilmesi işleminde ilk bakışta bir mahzur olmadığı da söylenebilir. Ancak burada izlenen tedavi sürecinin pek çok sorunu beraberinde getirdiği görülmektedir. Bu açıdan konu hakkında verilen fetvaların bu sorunlu alanları kapsayıcı nitelikte olması gerekmektedir. Meselenin sadece çocuk hasreti yaşayan ebeveynlerin meşru ve tıbbî yollarla çocuk sahibi olmasına bağlanması fıkhî bir boşluk oluşturduğu aşikârdır. Bazı akademik kaynaklarda konu hakkında bizim de altını çizdiğimiz önemli tespitlerin yapıldığı görülmektedir:

Tüp bebek yönteminde başarı oranını arttırmak için birden fazla hücrenin dondurulup döllendirildiği bilinmektedir. Şayet ilk deneme başarısız olursa devreye diğer döllendirilmiş hücreler girmektedir. Bu açıdan ihtiyaç fazlası dondurulan hücrelerin imha edilmesi söz konusudur. Diğer yandan yöntemde başarı oranını arttırmak için birden çok hücre aşılanmakta ve rahimde birden fazla hamilelik ortaya çıkmaktadır. Bazı ailelerin birden fazla hamileliği tıbbî müdahale neticesinde sonlandırdığı da bilinen bir gerçektir.391 Kanaatimizce bahsedilen bu gerçekliklerin de fıkhî açıdan ele alınması, tedbir ve düzenlemeleri sağlayacak hukukî zeminin oluşturulması gerekmektedir. Verilen kararların sadece hazırlık aşamasındaki tedbirleri düzenleyici nitelikte olduğu, tedavi sürecindeki aşamalar hakkında herhangi bir hukukî düzenlemenin olmadığı görülmüştür. Buna göre söz konusu tedavi yönteminde birden fazla dondurulmuş hücrelerin geleceği veya anne rahmine yerleştirilen embriyoların hayat hakkı konusu fıkhî olarak hükme bağlanmaya muhtaçtır.

      

389 DİB., a.g.e., s. 80.

390 Döndüren, a.g.e., s. 554; Karaman, bk. http://www.hayrettinkaraman.com., 25.08.2016, Dalgın, a.g.e., s. 283, Beşer, a.g.e., s. 199.

391 Kaya, a.g.e., s. 280-281.

Tüp bebek yaptırmak üzere hayatta iken erkekten alınan spermin vefatından sonra eşine ilkahı konusunda Kurul özel gündemle toplanarak karar almıştır. Tüp bebek yönteminde izlenecek meşru yolları yukarıda zikredildiği şekilde aktararak caiz görüldüğünü ifade etmiş; ancak vefat eden eşinin sperminin ilkahı konusunun daha önce örneği olmayan fıkhî bir mesele olduğu ifade edildikten sonra konu geniş çaplı değerlendirilmiştir.

İlkahın caiz olması için nikâh bağının devamı nesebin sıhhati için temel şarttır, ilkesinden hareket ederek kocanın ölümüyle nikâh bağının devam edip etmediği konusundaki hadisler ve müçtehitlerin değerlendirmeleri tek tek ele alınmıştır.

Kaynaklarda bu meselede nikâh bağının devam ettiğine dolaylı yoldan delâlet eden uygulama ve rivayetler vardır. Rivayetler incelendiğinde, kadının ölen kocasını, iddeti içinde yıkayabileceği konusunda İslâm âlimleri arasında bir ihtilaf söz konusu değildir;

hatta bu konuda icma edildiği nakledilmektedir.392 Hz. Aişe’nin (r.a), Hz. Peygamber’i eşlerinin yıkamamasına hayıflanarak “ Şimdi bildiklerimi daha önce bilseydim Rasulüllah’ı (s.a.s) eşlerinden başkası yıkamazdı” ifadesinden kadının kocasının cenazesini yıkayabileceği sonucu çıkarılabilir.393 Aynı şekilde Hz. Ebu Bekir’in (r.a) cenazesini eşi Esmâ’nın yıkaması vasiyetinde bulunması ve eşinin yıkaması ve Tebeu’t-tabiîn’den de bu şekilde vasiyet edenler olduğu gibi, tabiîn dönemi fakihlerinden İbrahim Nehâî’nin de kadının kocasını yıkayabileceği görüşünde olduğu bilinmektedir.394

Kocanın da karısının cenazesinin yıkayabileceği konusundaki rivayetlere de yer verilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s)’in vefatı durumunda eşi Hz. Âişe’yi (r.a) yıkayıp kefenleyebileceğini ifade etmesi, İbn Abbas’ın kadının cenazesini yıkamaya ve namazını kıldırmaya en çok hak sahibi olanın kocası olduğunu ifade etmesi, sahabe ve tabiîn arasında da benzer uygulamaların olması bu hükmü destekler çerçevede ele alınmıştır.

Bu rivayetleri dikkate alan fakihlerin, kadının, iddet süresi içinde bulunduğu için, ölen kocasının cenazesini yıkamasını caiz görmüşlerdir. Bu konuda en kapsamlı görüş İmam Mâlik’e aittir. Ona göre kadın, hazarda ve yıkayacak kadınların bulunduğu       

392 İbnu’l- Münzir, Kitabu’l- İcmâ, Ankara 1983, s. 48.

393 Ebû Dâvûd, “Cenaiz”, 27, 28; İbn Mâce, “Cenâiz”, 9.

394 Abdurrezzak, Musannef, 6119.

bir yerde bile koca karısını yıkayabilir. Erkeklerin bulunduğu bir yerde de kadın kocasını yıkayabilir.395 Hanefîlerden Pezdevî, Serahsî, Kâsânî gibi fakihler iddet müddeti içinde nikâh bağı devam ettiğinden kadının ölen kocasını yıkamasının caiz olduğunu belirtmektedir. Şafiîlerin görüşü de bundan farklı değildir. Nitekim Şirbinî’nin de belirttiğine göre, nikâh hukuku ölümle son bulmaz.396

Kurul bütün bu rivayetleri “eşleri ölen kadınların, kocalarını yıkayabilecekleri”

hususunu söz konusu meselenin çözümüne bir dayanak olarak ele almış, konuyu hükme bağlama noktasında bu esastan hareket etmiştir:

“…Yıllardır özlemini çektikleri çocuğa, hiç olmazsa annesinin kavuşabilmesi için, bu amaçla daha önce kocadan alınan sperm, kadının yumurtasıyla harici ortamda döllenecek ve kadının rahmine yerleştirilecektir. Bu sebeple daha önce iki tarafın rıza ve teşebbüsleri belli olan ve icrasına sahih bir nikâh akdi mevcutken başlanan bu işlemin, kadının iddet süresi içinde tamamlanması, yani rahme yerleştirme işinin bu süre içinde gerçekleştirilmesi şartıyla cevaz verilmiştir. Zira iddet müddeti içinde ilkah ile hamileliğin gerçekleşmesi durumunda vefat iddeti, doğum iddetine dönüşür. Bu cevazı İslâm dininin ‘kolaylık’ ve ‘maslahatları gözetme’ ilkelerine uygun olacağı düşünülmektedir. Tüp bebek yoluyla çocuk sahibi olmak üzere, hayatta iken kocadan alınan spermin, vefatından sonra karısına ilkahı işleminin; başkalarına ait sperm ve yumurtaların kullanılması suretiyle nesebin karışmaması için gerekli önlemler alınarak, işlemin iddet müddeti içerisinde gerçekleştirilmesi ve her iki eşin de bu yönde iradelerinin bulunması şartıyla caiz olduğuna oy çokluğuyla karar verildi.”397

Güncel fetva kaynakları da konu hakkında detaylı bir tahlile ihtiyaç duymaksızın nikâhlı eşlerden alınan hücrenin iddet müddeti içerisinde anneye ilkahında bir beis görülmediği kanaatine varmışlardır.398