• Sonuç bulunamadı

XVIII ve XIX Yüzyıllara Kadar Azerbaycan’da Siyasî ve Edebî Durum

XX. YÜZYIL AZERBAYCAN EDEBİYATI’NDA ÖNE ÇIKANLAR MEHMED

2.1. XVIII ve XIX Yüzyıllara Kadar Azerbaycan’da Siyasî ve Edebî Durum

XVIII Yüzyılın sonları, Azerbaycan tarihinin en karmaşık ve en bunalımlı dönemi olmuştur. Ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel hayatında ardı arkası gelmeyen buhranlar yaşanmıştır. Sefeviler sülalesinin çöküşünden ve 1747 senesinde Afşarlar soyundan gelen Nadir Şah’ın ölümünden sonra İran’ı saran iç savaş Azerbaycan’ı da etkilemişti. Aynı yüzyılın sonlarına doğru Azerbaycan, bir birinden bağımsız onlarca hanlıklara, belli sınırları olmayan, planlanmış ve istikrarlı politikalar yürütemeyen, zaman zaman birbirleriyle kanlı çatışmalara giren küçük feodal devletlere bölünmüştü. Ülkenin topraklarında: Karadağ, Guba, Derbent, Şamahı, Tebriz, Şemseddin, Gazah ve İlisu sultanlıkları, Car-Balaken İcması gibi küçük, mahalli devletler kurulmuştu.

XIX. yüzyılda Kuzey Azerbaycan’da yepyeni bir aydın nesil yetişmiş, kültür hayatının bütün sahalarında bir ilerleme ve gelişme yaşanmıştır. 1873′ de Azerbaycan Millî Tiyatrosu’nun temeli atıldı. Müzik, resim gibi sanat dallarında önemli gelişmeler kaydedildi. Dilcilik, tarih, coğrafya, İslam hukuku vb. alanlarda dünya çapında tanınmış âlimler yetişti. “Rus Şarkiyatçılığının Babası” kabul edilen Mirze Mehemmedeli Kâzımbey Kazan ve Petersburg üniversitelerinde, Mirze Cafer Topçubaşı Petersburg üniversitesinde Türk-İslâm dünyasının tarihi, dili, edebiyatı hakkında değerli araştırmalar yapıyordu ve üniversitede, Türk Edebiyatı’nın klasik örneklerini çağdaş-ilmî metotlarla hazırlayarak yayınlıyorlardı. Abbaskulu Ağa Bakıhanov, Mirze Adıgözel Bey, Mirze Cemal Karabaği, Şeyh İbrahim Gencevi vb. tarihçilerin eserlerinde, Azerbaycan ve Kafkasya tarihinin ayrı ayrı dönemleri, çeşitli tarihî kaynaklardan araştırılıyordu.

35

Millî okullar ve millî edebiyatla beraber, tarihî eserler de, Azerbaycan halkı arasında, millî şuurun yayılmasında önemli rol oynamışlardır. XIX Yüzyılın 80. yıllarına doğru, gazete sayfalarında yayımlanan makalelerde, Azerbaycan’da yaşayan yerli halkın, Rusların ifade ettiği şekliyle “Tatar”, yahut halkın söylediği gibi yalnız “Müslüman” değil, Türk olduğu, dinlerinin İslâm olduğu, Tatarların da Türklerin bir kolu, bir boyu olduğu fikri vurgulanıyordu. Bir taraftan Batı kültürüne aşinalık, diğer yandan Ruslaştırma politikalarına bir tepki olarak doğan milliyetçilik düşüncesi, Kuzey Azerbaycan’da çok kısa bir zamanda kendine yer edinmişti. Müslüman İran- devletinin terkibinde olan Güney Azerbaycan’daysa, tek din, tek dil ve tek İran sloganları altında, bu hisler her vesileyle bastırılmıştır. XIX Yüzyılın birinci yarısında, Azerbaycan Edebiyatı, ister türler, ister konular, ister üslûp ve isterse kullanılan sanatlar açısından, eski geleneklerden pek de uzaklaşmamıştı. Evvelki dönemlerde olduğu gibi, gazel tarzı hâlâ edebiyatın sürükleyici türüydü. XVIII. asırda Vâgif ekolünün ve âşık edebiyatının tesiriyle halk şiiri üslûbu ortaya çıkmış ve bu üslûp, edebiyatın genellikle dil açısından halkla bütünleşmesine, halka yakınlaşmasına imkan yaratmıştı. Edebiyat, epiklikten, sosyal ve manevî ha-yatta ortaya çıkan ciddi değişiklikleri süratle takip ederek değerlendirmekten henüz uzaktı. Divan edebiyatı tarzında yazan şairlerin lirik gazelleri, yahut âşık koşmaları, Azerilerin hayatlarını bütün yönleriyle ve belirli bir yeterlilikte işleyebilme kabiliyetinden uzaktı.

Edebiyatın yenileştirilmesi sahasında ilk adımlar 19. yüzyılın birinci yarısında, Abbaskulu Ağa Bakıhanov, İsmail bey Kutkaşınlı, Mirze Şefî Vazeh almışlarsa da, onlar, kültür ve edebiyatta yeni bir devrin başlatıcısı olamamışlardır. 19. yüzyıl Azerbaycan Edebiyatında gerçek anlamda modernleşme, Mirze Fethali Ahundzâde’nin adı ve edebî faaliyetleriyle yakından ilgili bir gelişmedir. Mirze Fethali, Azerbaycan Edebiyatını, eski divan şiirinin bin yıllık cazibesinden kopardı, onu yeni mazmun ve yeni biçimlerle zenginleştirdi. Azerbaycan Edebiyatına ilk defa dram türünü getirdi. Edebî eleştirinin prensiplerini ortaya koydu ve ilk tarihî romanın yazarı olarak tanındı.

Şiire gazellerle başlayan Ahundzâde, kısa zamanda bu tür eserlerin devrinin geçtiğini, gazel edebiyatının, artık halkın manevî beklentilerine cevap veremediğini ileri sürmeye ve bu fikirleriyle bütün Orta Doğu halklarının edebiyat çevrelerinde

36

büyük bir ıslahatçı olarak tanınmaya başladı. Onun, 1850-1855 yılları arasında yazdığı altı komedi, Azerbaycan Edebiyatının daha sonraki gelişimi üzerinde belirleyici olmuş, Ahundzâde edebî mektebinin başlangıcını teşkil etmiştir. Ahundzâde’den sonra, Necefbey Vezirov, Abdürrahim bey Hakverdiyev, Neriman Nerimanov, Raşit bey Efendiyev, Sultan Mecid Ganizâde gibi yazarlar da, edebî çalışmalarında dram türüne sık sık yer vererek, çağdaş konu ve problemleri ele alan eserlerinde halk hayatından çeşitli levhaları gözler önüne serdiler. Eksiklik ve yanlışları gösterdiler. “Daha güzel, daha anlamlı bir hayatın yollarını” açıklamaya çalıştılar. İlk örneklerini Ahundzâde’nin verdiği dram eserleri, millî-realist edebiyatın da dikkate değer ilk örnekleri oldu ( Nebiyev, Alışanlı, Kerimli, 2006: 124).

Edebiyatta yeni türlerin ortaya çıkması, şiirin de kendi içinde yenileşmesinde etkili olmuştu. Her-şeyden önce şiir yeni mazmunlar edinmişti. 1840 yıllarından itibaren, Azerbaycan’da mizahî şiir büyük önem kazanmıştı. Bu tür şiirlerin hemen hemen tamamı, ülkenin genel durumu, Rus memurların ve onları destekleyen yerli asilzadelerin keyfîlikleri, ülkeyi saran kanunsuzluklar, rüşvet ve istikrarsızlık üzerineydi. Mirze Bahış Nadim, Baba Bey Şâkir, Kasım Bey Zâkir gibi Azerbaycan şairlerinin mizahî şiirlerinde, yalnız yerli memurlar değil, gemilikle Çarlık Dönemi idari sistemi, Rus sömürgeciliği, imparatorluğun Ruslaştırma politikası gibi konular cesaretle işlenmekteydi.

37