• Sonuç bulunamadı

3. ÇIKAR ÇATIŞMALARI VE SÖMÜRGE BÖLGELERİ

3.4. XIX Asrın Sonunda Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne Bakışı

14 ekim 1853 tarihinde Osmanlı Devleti, Eflak-Boğdan’ı tahliye etme teklifine karşı Rusya’nın olumsuz cevap vermesi üzerine, resmen Rusya’ya savaş açmıştır. Bu tarih itibariyle hem Balkanlar’da hem de Doğu Anadolu’da Osmanlı Devleti ile Rusya savaş durumuna geçmiştir. Herhangi bir Rus saldırısına karşı önlem olarak Boğazları muhafaza etmek maksadıyla Karadeniz’e açılan Osmanlı donanması, kışı geçirmek amacıyla Sinop Limanı’na demir atmış ancak hazır bekleyen donanımlı ve güçlü bir Rus filosu tarafından hızlı bir saldırıyla imha edilmiştir. Bu gelişme dâhilinde, hızla ilerleyen İngiltere ve Fransa donanmaları, Marmara Denizi’ni geçerek ocak 1854 tarihinde Karadeniz’e açılmış 12 Mart 1854 tarihinde de Paytitaht’la bir askeri ittifak antlaşması imzalayarak Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa dâhil olmuşlardır (Şahin, 2009: 308).

XIX. asırda sömürgeci Avrupalı büyük devletlerin saldırgan tutumları ve bu tutumlar neticesinde Osmanlı’yı parçalamaya yönelik politikalar gütmelerinin sebebi, gelişen şartlar dâhilinde Osmanlı Devleti’nin önemli bir coğrafi ve jeopolitik konuma kavuşması ve aç gözlü Avrupa devletlerini cezbedecek bir ekonomik zenginliği bulunmasıyla meydana gelmiştir. Hindistan ticaret yollarına egemenlik kurma amacıyla İngiltere’nin Asya ile Kafkaslara doğru genişleme ve sıcak denizlere ulaşma arzusu, Osmanlı Devleti’nin içindeki Ortodoksların Rusya tarafından himaye girişimi, Katoliklerin Fransa tarafından himaye girişimi, bu devletlerin Osmanlı Devleti aleyhine doğrudan veya dolaylı fiili ya da fikri olayları desteklemesi gibi sebeplerden ötürü sıkıntılarla karşılaşan Osmanlı Devleti bütün bu argümanlar sonucunda, XIX. asırda Avrupa’nın en mühim sorun olarak gördüğü “Şark Meselesi” kavramıyla yine Avrupalı devletlere karşı mücadeleye girmek zorunda kalmıştır. Hareket alanı Avrupalı büyük devletler tarafından kapitülasyonlarla daraltılan

Osmanlı’ya karşı bu devletler devamlı olarak ihracat hacimlerini arttırmışlardır. Osmanlı iktisadı açısından oldukça negatif olan bu eğilim 1838 senesinde İngiltere ve 1861 senesinde de Fransa ile imzalanan ticaret anlaşmalarıyla daha da kuvvetlenmiştir (Keyder, 1982: 20). Osmanlı’nın pazarlık gücüne sahip olmadığı 1838 senesinde İngilizlerle yapılan ticaret anlaşması ile bir anlamda gümrük tutsaklığına girilmiştir. Ayrıca kaçak ticaretin bu anlaşma vesilesiyle kontrol altına alınacağı vaadedilmiş olmasına rağmen (Ortaylı, 1995: 92-93) dışarıya karşı muhafaza tedbirleri oluşturulmadan içerideki kayıtların kaldırılması ile imparatorluk resmen Avrupa için sömürülecek açık bir pazar haline gelmiştir. Bu vaka itibariyle de Osmanlı, ekonomisinin dışa bağımlılığının açıkça başladığı süreci yaşamaya koyulmuştur (Yıldırım, 2001: 314 ve 318).

1880’li seneler itibariyle doğrudan yabancı sermaye yatırımının önem kazanması neticesinde özellikle II. Abdülhamit Dönemi’nde ve bilhassa 1881 senesinden sonra borç olarak ülkeye giren Avrupa sermayesinin yatırım olarak ülkeye giriş yapması teşvik edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ve Fransa’nın sömürü arzuları içindeki sermaye çevreleri açısından bilhassa önemli bir istek duyulan bir bölge haline gelmesinin sebepleri şüphesiz Türk ülkesinin askeri strateji açısından mükemmel derecede elverişli yapısı, konum olarak Batı Avrupa’da bulunan sanayi ve endüstri merkezlerine yakın olması, ham madde zenginliklerinin çoğunluğuna henüz el sürülmemiş olunması, sömürgeci mantıığa sahip devletlerin sanayi ürünleri için hacmi yüksek sayılabilecek bir iç pazar sağlayan nüfusudur. Osmanlı Devleti’nin iktisadi karar mercilerini tamamıyla, siyasi mercilerin merkezinide kısmen ele geçirmeyi bu yıllarda şiar edinen Fransa ve İngiltere planları dâhilinde, 1880’li yıllarda Osmanlı Devleti’ni bir yarı sömürgeleri biçimine dönüştürme ülkülerini hayata geçirememişlerdi. Yabancı sermayenin girişi böyle bir ortamda hızlanmış ayrıca Osmanlı Devleti’ndeki dolaysız yabancı yatırımlar 1860’lı yıllardan 1880’lü yılların sonuna değin stabil kalarak 1890-1914 arası yıllarda üç kat artmıştır. Bilhassa ulaştırma, bankacılık, elektrik-su ve ticaret gibi alanlarıyla madencilik alanında çalışmayı yeğleyen yabancı sermaye büyük ölçüde demiryolu yatırımları ile kârını çok artırarak 1856-1918 yılları arasında 6800 kilometre civarında demiryolu yapmışlardır. Fransız ve İngilizlerin, Osmanlıların iktisadi ve politik mekanizmalarındaki tesiri 1880’li senelere kadar varlığını sürdürmüştür. Bu tesiri

değiştiren en önemli olaylardan biri olan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşıyla birlikte artık Osmanlı Devleti'nin tek başına ayakta kalamayacağı sonucu ortaya çıkmıştır. Büyük Avrupalı devletleri dış siyasetindeki ilkelerin ve yönlendirici tesir noktalarının Osmanlı Devleti’nin aleyhine ve onun varlığını sonlandıracakbir şekle dönüşmüş olması bu savaşın Avrupalı devletler ve Osmanlı Devleti tarafından en mühim sonuçlarından birisidir. O zamana değin Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün taraftarı olan yana olan İngiliz ve Fransızlar’ın uygulamış oldukları bu tutumlardan vazgeçmeleri ve bilhassa İngiltere’nin bilinen politikalarını değiştirerek Osmanlı Devleti içinde kendi menfaatleri doğrultusunda mühim olan, stratejik önem taşıyan bölgelerini ele geçirme stratejisini benimsemesi savaşın en mühim sonucudur (Yıldırım, 2001: 322).

Özetle merkantilizm açısından değerlendirildiğinde Osmanlı ticari ve iktisadi yapılardaki eğilimlerin ve değişimlerin ana sebebinin kendisini merkantilist bir bakış açısı ya da yeni bir perspektiften yola çıkarak yenilemek değil, Avrupa’da gerçekleşen merkantilist süreçler gibi olmayan belirli aşamalardan geçmeyen bir değişiklikle aslında sadece Avrupa merkantilist politikaları karşısında çaresizce bir boyun eğiş olduğu ifade edilebilir. Nihayetinde Batı kapitalini kontrol eden mekanizmalar merkantilizmin, Osmanlıların ekonomik anlayışıyla kesinlikle uyum sağlamadığını fark ederek bundan yararlanmış, kendi kapitalist çıkarlarına mutlak kâr ve faydalar sağlamışlardır (Özdemir, 2004: 18).

Fransa’nın XIX. asrın başından itibaren, Osmanlı Devleti’ne karşı takip ettiği bu siyasette bazı farklılaşmalar meydana gelmiştir. Fransa, Osmanlı Devleti’ne saldıranlara karşı Osmanlı Devleti’ne kendi çıkarları gerçekleştiği oranda yardım etmenin yanı sıra Osmanlı Devleti’nden ayrılarak özerk devlet kurmak isteyenleri desteklemek, Osmanlı Devleti’tini bölüşmek isteyenlerle birlikte hareket etmek gibi net olmayan bir siyaset takip etmeye başlamıştır (Çınar, 2008: 19).