• Sonuç bulunamadı

3. ÇIKAR ÇATIŞMALARI VE SÖMÜRGE BÖLGELERİ

3.5. Fransa-Suriye İlişkileri

3.5.1. Fransız Yaklaşımı ve Sykes-Picot Antlaşması

Tarih ve din bağları sebebiyle Doğu Akdeniz kıyılarında yaşayan Hristiyan topluluklara alaka gösteren ve bu bölgeleri, kendilerini “Şark’ın büyük Hristiyan gücü” olarak görmelerinden ötürü kendi etki alanı olarak gören Fransızlar, bu emelini gerçekleştirmek maksadıyla farklı görünmeye çalışsalar bile müttefiklerinden farklı davranmamışlardır. Fakat Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması politikasını, bu politikanın benimsenmesinden önce genel bir yaklaşım olarak benimsemiş olan Fransızların, bu bütünlükte dahi Fransız tesirinin hissettirilmesine dayalı bir siyasi rota benimsediği söylenebilir. Fransa’nın Osmanlı Devleti’ndeki iktisadi çıkarları ve yatırımlarının, bu politikanın ortaya çıkmasında temel unsur olarak ifade edilebilir olsa da Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte bölgede kartların yeniden dağıtılmış ve dengelerin değişmiş olması ve yanı sıra beliren yeni şartlar dâhilinde Fransa, Doğu politikasını tekrar irdelemek zaruriyetini hissetmiştir. Esasında Osmanlı topraklarında radikal bir değişiklik istemeyen Fransızlar, Rusya’nın mevzu bahis bölge içindeki isteklerinin kabul görmesi ve devamında Osmanlı Devleti ile savaşın büyük oranda gerçekleştiği Çanakkale Muharebeleri ve gerçekleşen büyük oranda zaiyatlara değin bu isteklerini sürdürmüşlerdir (İ.Şahin, C.Şahin ve Şükür, 2015: 246-247).

Büyükelçisi aracılığıyla ivedi bir iletişim ağı bulunan Fransa Dışişleri Bakanı Del- casse, Rusya’nın savaş esnasında birdenbire ortaya çıkan, Boğazlar ve İstanbul hususundaki istek ve arzularından ve yanı sıra İngilizlerin bu husutaki kabulü ve desteğinden hazır oluşundan, kabineyi aynı hızla ve doygunlukla haberdar edememiştir. Nihayetinde hükümet talepleri gördüğünde “quid pro qtuao” yi zaruri olarak kabullenmekten başka tercih hakkı kalmamıştır. Yanı sıra oluşan “quid pro quo” durumundan evvel, Kilikya ve Suriye bölgesinin Fransa egemenliğine girmesi doğrultusundaki siyaseti kanıksamaya başlamış olan Fransız Asya Komitesi, bunun yanında Fransız Sömürge Partisi’nin hedeflerini açık etmesiyle birlikte, Batı Afrika’da Alman ve İngiliz bölgelerini ele geçirmek, Osmanlı Devleti’ndeki sömürgeci menfaatlerine menfi tesirde bulunan oluşumları defetmek gibi gayeleri

olduğunu da hissettirmiştir. Suriye ve İskenderun bölgesi bu menfaatlerin merkezini ağırlıklı olarak oluşturmakla birlikte, kolonyalist zihniyete sahip Fransa’ya göre, Suriye bölgesi içerisinde bulunan Filistin de mevzu bahis merkezin içine dâhil edilmiştir. Filistin, Doğu Akdeniz sahili ve iç kesimlerini de içerisine alan Suriye bölgesiyle İskenderun ve etrafını egemenliği altına alarak topraklarına katmak Sykes- Picot görüşmeleri öncesinde Fransa’nın genel amacıdır. Hatta İngilizler, Fransa Donanma Bakanı Victor Augagneur’e mevkidaşı Winston Churchill aracılığıyla, 1915 yılında yapılan bir toplantıda Çanakkale Seferi’ne dâhil olma şartı olarak, Fransa’nın İskenderun bölgesine yerleşme planlarından vazgeçmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Fakat Fransız Asya Komitesi 1915 Temmuz’unda Filistin dâhil, Suriye ve Kilikya’nın egemenlik altına alınmasını teklif etmiştir. Mekke Şerifi Hüseyin ile İngiliz Kahire yönetiminin başındaki McMohan’ın gerçekleştirmiş olduğu görüşmelerden, Fransızların habersiz olduklarını fark eden İngiliz Dışişleri Bakanı Grey, daha önce İngiliz egemenliğindeki Arap devleti vasıtasıyla Fransız menfaatlerinin ortadan kaldırılabileceği fikrini ortaya atmıştır. Fakat bu fikrin benimsenmeme ihtimalinin doğmasıyla birlikte Fransızlarla, Osmanlı Devleti’nin paylaşılması dâhilinde resmi görüşmeler yapmak zorunda kalmıştır. Grey’den görüşme teklifi geldiği andan itibaren, Cambon’un bu görüşmelerde Fransa’yı temsil etmesi için düşündüğü tek isim Georges François Picot olmuştur (İ.Şahin, C.Şahin ve Şükür 2015: 247-248 ve 252). Ailesi önemli görevlerde bulunan, babası Fransız Afrika Komitesi’nin kuruculuğunu, abisi ise Fransız Asya Komitesi’nin saymanlığını yapmış olan Picot, savaş öncesi Beyrut konsolosuyken akabindeki yıllarda Paris’in Londra Büyükelçiliği’nde başkâtip olarak görev yapmıştır (Schneer, 2011: 100).

Bütün ailenin devlet kariyerine bakıldığında Picot’un ileriye dönük fikirleri öngürülemez değildir. Fransız Asya Komitesi, Suriye’nin Fransa’ya ait olduğunu iddia etmenin yanı sıra Filistin’i de bu sınıra dâhil etme konusunda çalışmalar yapmakta ve hatta bu konuda diretmekteydi. Senato’da Fransız Suriye’si lideri Pierre Etienne Flandin’in, 1915 yılında yayımladığı Suriye ve Filistin konularını kapsamlı bir şekilde içeren raporda ifade edilmiş olan haklar, Picot’un görüşmeler süresince savunacağı ve devletinin çıkarları doğrultusunda kendisine savundurulan haklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Fransa için Suriye’nin iktisadi, tarihi, stratejik konulardaki ehemmiyeti ifade edilmiş ve yanı sıra Filistin’in bütün bu konulardan

ayrı değerlendirilemeyeceği, Suriye ile birlikte Filistin’in de Fransız toprağı olarak kabul edilmesi gerekliliği mevzu bahis raporla birlikte talep edilmiştir. Bunun yanında Suriye sahilinde doğrudan egemenlik kurularak bölgenin Musul’a kadar genişletilmesi yine bu raporun amaçlarından biriydi. Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte Fransa’nın kaybedeceği imtiyazlar ve hakların, Büyük Suriye “La Syria İntegrale” ile telafi edilebileceği yine Picot tarafından bu raporla ifade edilmiştir. Kendine yeten büyük bir Suriye sömürge devleti oluşturarak yer altı ve yer üstü kaynaklarını kullanabilmek maksadıyla Büyük Fransa Suriye’si, güneyde Filistin’den kuzeyde Toros Dağları’na ve doğuda Musul’a değin uzanan bir harita üzerine yerleştirilmiştir (İ.Şahin, C.Şahin ve Şükür, 2015: 252). Picot’un Londra’ya varmasıyla birlikte 23 Kasım tarihinde birincisi Whitehall bölgesinde gerçekleştirilen görüşmelerde, İngiltere’yi Dışişleri, Hindistan ve Savaş Bakanlığı’ndan görüşmelere dâhil olan üyeler temsil etmiştir (Schneer, 2011: 101). Filistin ve Suriye’yi, Fransa için isteyen Picot, Arapları Musul, Bağdat ve Basra’nın mutlu edebileceğini iddia etmiştir. Picot akıllıca harerket ederek, Araplar için Fransız egemenliğindeki Musul’u feda etmiş, İngilizleri de Bağdat ve Basra konusunda benzer bir fedakârlık yapmak zorunda bırakmıştır. Picot’un bu kurnazlığına İngiliz heyetinin başkanı olan Dışişleri Bakanlığı daimi müsteşarı Arthur Nicolson, Fransa’nın dolaylı idare ve imtiyazlı egemenlik gücünün doğuracağı iktisadi haklarla mutlu olabileceklerini ifade ederek karşılık vermiştir (İ.Şahin, C.Şahin ve Şükür, 2015: 252). Bu toplantıda, Hüseyin ile yapılan görüşmeler ve öngörülen Arap ayaklanması hakkında İngiliz yetkililer yine Picot’a bilgi vermişlerdir (Schneer, 2011: 101). Fransa’nın menfaatlerini zora sokacak olan Hüseyin idaresindeki Arap Devleti’ne Fransız yardımlarını sağlamanın Nicolson’un istediği şey olduğu Picot tarafından fark edilmiş fakat İngiliz heyeti, Fransızların Suriye’de oluşturulması planlanan Arap devletine destek vermelerini sağlayabilmek için 13 Kasım tarihi itibariyle çalışmalara çoktan başlamıştır (İ.Şahin, C.Şahin ve Şükür, 2015: 253).