• Sonuç bulunamadı

3.1. Progresivizm Üzerine

3.1.1. Woodrow Wilson Dönemi

Woodrow Wilson ABD’nin 28. devlet başkanıdır ve 1913-1921 yılları arasında görev yapmıştır. ABD’de Dekokrat Parti’nin adayı olarak göreve seçilmiştir. Woodrow Wilson ABD politik tarihinde Jefferson’dan sonra gelmiş en ilgi çekici siyasi kişilik olarak gösterilmektedir. Wilson bir siyaset araştırmacısıydı ve yönetim bilimi ile ilgili kitaplar yazmış siyaset adamıydı. Siyaset Bilimi profesörü ve Princeton Üniversitesi’nin Başkanı olan Wilson, hayatını bilim çevrelerinde geçirmiştir. 1910’da ABD Demokrat Parti’nin kurmayları onu New Jersey valiliği için desteklediler ve seçilmesini sağladılar. Wilson’ın bütün ABD’de tanınmasına New Jersey’de

79 Habermas, a.g.e., s. 235 80 Habermas, a.g.e., s. 238 81 Habermas, a.g.e., s. 239 - 36 -

gösterdiği üstün başarılar vesile olmuştur. Progresivizmin siyasi savunucularından Bryan’ın da desteğini de alarak ABD başkanlığı adaylığını gerçekleştirmiş Progresivist siyasi aktördür.82

Wilson’ın başkanlık konuşması kamuoyu tarafından hem bir meydan okuma hem de uygulanacakların vaadi olarak algılanmıştır. Yeni özgürlük (New Freedom) adıyla anılan reform programında Wilson’ın değiştirmek istediği başlıca konular yer almaktadır. Bunlar; gümrük tarife sistemi, para ve bankacılık sistemi, sanayi ve çalışma sistemi, zirai ekonomik sistem, madencilik sistemi gibi önemli noktalardı. Bu programın başarılması halinde ise kadınların, çocukların ve kimsesizlerin sağlık ve refahının artacağı vaadinde bulunmuştur.83

Wilson yönetimi ele aldıktan altı ay sonra gümrük oranlarında ciddi bir indirim yaparak seçim vaatlerini az zaman içerisinde gerçekleştireceğinin sinyallerini kamuoyuna vermiştir. Wilson’ın en önemli destekçisi olan William Jennings Bryan, para ve bankacılık meselesi ile ilgili olarak hükümetin kredi sistemini kontrol etmesi gerektiğini düşünüyordu. Wilson da Bryan’ın tarafını tutarak hükümetin resmen kontrolü ile bankaları sanayi, ticaret ve bireysel teşebbüsün aracı ve hizmetkarı durumuna dönüştürdüler: Önceden bankalar bu alanlara hakim durumdaydılar ve sanayiyi, ticareti, bireysel ekonomik teşebbüsleri kendi inisiyatifleri durumuna almışlar idi. Uzun tartışmalar sonucunda “Federal Rezerve Act” yasalaştı ve Federal Rezerve sistemi ile esnek para sistemi oluşturularak para ve bankacılık sistemi hükümet kontrolüne bağlandı.84

1914 Clayton Anti-trust yasası ile tröstlerin kontrolü sağlandı. Bu yasa ile piyasada tekel yaratacak fiyatlandırmalara yasaklar geldi ve birbirine müdürlükler aracılığı ile bağlanan büyük ortaklıklara bağlanma yasağı getirildi. Ayrıca iş hayatındaki uygunsuz durumları durdurmak üzere Federal Trade Commision kuruldu. Federal Farm Lean Act (Federal Çiftçiye Kredi Yasası) ile çiftçilere düşük faizli kredi verilebilmesinin ve Warehause (Ambar Yasası) ile sanayi bitkilerinin teminat gösterilmesi sonucu çiftçilerin düşük faizli kredi alabilmesinin önü açılmıştır. 1915’de Folette Saemen’s Act ile çok çalıştırılan denicilerin çalışma koşulları düzeltilmiştir. Ardından Adamson Yasası ile demiryolu işçilerinin günde sekiz saat çalıştırılması zorunluluğu getirilmiştir.85

Wilson başkanlığında gerçekleştirilen birçok sosyal nitelikli politikanın yanı sıra, döneme damgasını vuran ve siyasal kamuyu genişleterek liberal siyasi teorinin

82 Allan Nevıns ve Henry Steele Commager, ABD Tarihi, Çev. Halil İnalcık, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2016, s. 448

83 Nevıns ve Commager, a.g.e., s. 449 84Nevıns ve Commager,a.g.e., s. 451 85 Nevıns ve Commager, a.g.e., s. 452

- 37 -

karşılaştığı tarihsel sorunların pratik bir çözümü olduğu düşünülen ‘‘kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması” olgusu günümüze kadar yansıyan etkileriyle değerlendirildiğinde, progresivizm hareketinin odak noktalarından birini oluşturmaktadır.

ABD’de kadınların siyasal katılım hakkını elde etmesi uzun ve zor bir mücadele sürecinin yaşanması sonucu gerçekleşmiştir. Kadınların biyolojik yetersizliği öne sürülerek erkekler kadar yetenekli olamayacaklarına dair inançta anlamını kazanan toplumsal tabu uygarlık öncesi her toplumda hüküm sürdüğü gibi ABD toplumunda da hüküm sürmekteydi. Kadınların kamuoyu önünde siyasal konularda açıklama yapması toplum tarafından erkeksi davranış olarak kodlanıyor ve yadırganıyordu. Bu duruma karşılık ise kadınlar en az erkekler kadar bilgili ve yetenekli olduklarını iddia ederek oy kullanma haklarının tanınmasıyla siyasete olumlu katkılarda bulunabileceklerini savunuyorlardı. Kadınlar için, seçme ve seçilme haklarının tanınmaması onların yurttaş olma özelliklerinin de ret edilmesi anlamını taşımakta idi.

Amerika’da 1776’da New Jersey eyaleti vergi ödeyen kadınlara geçici bir süre oy kullanma hakkı tanımış idi. 1896’da ise Wyoming ve Utah eyaletlerinde kadınlara oy kullanma hakkı tanınmıştı; fakat kadınlar sosyal sebeplerden dolayı düzenli bir oy kullanma kültürü edinememişlerdi. 86 Colarado 1893’de, Washington 1910’da, California 1911’de, Oregon, Kansas ve Arizona 1912’de, Alaska ve İllinois 1913’de, Montano, ve Nevada 1914’de, New York 1917’de, Michigan, South Dakoto ve Oklahama 1918’de kadınların oy kullanma haklarını tanımışlardır.87

1915 yılında 500.000 kişinin imzaladığı bir imza kampanyası ile kadın haklarının iyileştirilmesine yönelik anayasal değişiklik talebi Başkan Woodrow Wilson’a sunulmuştur ve Wilson kadınlara bu konudaki desteğini açıklamıştır. 26 Ağustos 1920’de Wilson’ın başkanlığı döneminde gerçekleştirilen anayasa değişikliği ile kadınlara oy kullanma anayasal olarak güvenceye alınmıştır. Bu yeni anayasal hüküm şu şekilde ifade edilmiştir: Amerikan vatandaşlarının oy hakkı cinsiyete dayalı olarak hiç kimse tarafından inkar edilemez.88

Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması ile genişleyen siyasal kamu olgusunun yaratığı değişimler ABD sosyal yaşamının ilerlemesi ve gelişmesi üzerinde ivme kazanmasını sağlamıştır; fakat Habermas’a göre sosyal devlet formu altında gerçekleşen siyasal kamunun işlevleriyle siyasal kamuya bağlanan örgütlü toplulukların nesnel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik işlevler arasında hatırı sayılır

86Serdar Örnek, ABD’de Kadın Haklarının Gelişimi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2015, Sayı: 29, 105-129, s.107 87 Örnek, a.g.e., s. 109 88 Örnek, a.g.e., s. 110 - 38 -

bir orantısızlık bulunmaktadır. ABD’nin siyasal kamusunun genişlemesi öncesi, liberal hukuk devleti formuna sahip olduğu dönemde kamusal topluluğun daha dar olması sebebiyle siyasal kamunun eleştiri kabiliyeti niteliksel olarak daha güçlüydü; çünkü özel alandaki çıkar çatışmaları siyasal erke daha az yansıtılmaktaydı. Liberal hukuk devletinin; yani kamusal topluluğun dar ve daha güçlü denebilecek bir eleştirel yapıda olduğu ve çıkar çatışmalarının nispeten daha az siyasal erke yansıtıldığı devletin, sosyal devlet denen biçime; yani fırsat eşitliğinin gerçekleşmemesi sebebiyle genişletilmiş bir kamusal topluluğun yarattığı azami çıkar çatışmalarını siyasi erke taşıyan ve eleştiri kapasitesi nispeten daha zayıf olan devlet biçimine dönüşümünün düzenlendiği aşamalarda yukarıda belirtilen orantısızlık belirginleşmektedir; yani siyasal kamu sosyal devletlerin örgütlenmiş topluluklarının nesnel ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalmaktadır.

Liberal hukuk devletinin sahip olduğu ilk anayasalar liberal burjuva kamusallık modelini temel insan haklarında cisimleştirirler. Haklar ve özgürlükler karşısında sınırlanan kamu gücü toplumun özel özerklik alanı olmasını engelleyemez. Bu durumda özel şahıslar devlet ile burjuva toplumu arasında ihtiyaçların temini noktasında aracılık işlevi görmektedirler ve bu özel şahıslar kamusal topluluğu ifade ederler. Liberal burjuva hukuk devletinde özel şahısların aracılık fonksiyonu özel mülkiyet edinme hakkı ve bu sayede doğan siyasal katılım hakkı ve bu haklardaki fırsat eşitliği hakkına dayalı toplumsal koşullarda siyasi egemenlikten özgürleştikleri takdirde güvencede sayılırlar. Bu tarz bir özgürleşme ortamında toplumdaki tüm iktidar ilişkileri kendiliğinden tarafsızlaşmaktadır. Bu ortamda liberal temel insan hakları özel şahısların özerklik alanına devletin müdahalesini geçersiz kılmaktadır.

Habermas’a göre bu durum liberal hukuk devletinin anayasasının toplumsal yaşam bağlamlarının tümünü düzenlemek arzusunda olduğunun göstergesidir; yani sadece toplum ile devlet arasındaki ilişkileri düzenlemekle yetinmemektedir. Liberal-burjuva hukuk devletinin toplumunda siyasal katılım hakkı olarak formüle dilen seçme ve seçilme hakkı, kamusal alanda gerçekleşen özel ilişkilerin devletin müdahalesinden yalıtılarak güvene alınmasının otomatik sonucu olarak gerçekleşmektedir. Habermas’a göre liberal hukuk devletinin sosyal devlete dönüşümü süreci liberal insan hakları ile demokratik vatandaşlık haklarının birbirinden ayrılması sonucu burjuva egemenliğinin kendi aleyhine yönelik yarattığı olumsuz koşullardan hareketle kavranmalıdır. Bu dönüşüm liberal geleneklerden bir kopuşu değil tamamıyla bir sürekliliği karakterize etmektedir; fakat sosyal devlet, liberal hukuk devletinden niteliksel olarak ayrılmaktadır, bu ayrılış sosyal devletin toplumsal koşulları tanzim etme gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Sosyal devlet toplumsal düzenin taşıyıcısı olduğu için adaletin devlet müdahalesiyle nasıl

sağlanacağı öncelikli meseledir ve bu durumda liberal temel hakların devlet müdahalesini engelleyen fonksiyonu arka plana düşmektedir.89

Habermas’a göre sosyal devlette hem adaleti hem de eşitliği güvenceleyen yasal unsurlar geçersiz kalmaktadır; ancak toplum içerisinde çatışan çıkarların uzlaştırılması bölüştürücü adalet kuralları ile güvenceye alınmalıdır. Böylece milli gelirde meydana gelen artışların nereye dağıtılacağı siyasal mercilerin tercihine kalmaktadır. Bu durum ise toplum içerisinde var olan örgütlü topluluklar ile yasama ve yürütme mercileri arasında çatışma, sürtüşme yaratmaktadır. Bu ortamda sosyal devlet meydana gelecek çıkar dengesini genel çıkara uygun şekilde düzenlemek zorundadır. H.P İpsen, bu anlamda anayasanın sosyal devlet şartını devletin hedefini belirleyen ilke olarak kavramıştır.90

Habermas’a göre sosyal devlet, siyasi katılımın bir hak ve talep olması halinde bireyi toplumsal koşullarla baş başa bırakmayıp ona güvenceler sağlayan, hizmet veren, adil bir paylaştırma düsturuyla ekonomik ve sosyal haklarını teslim eden devlet demektir.

Benzer Belgeler