• Sonuç bulunamadı

Voyvodina'nın ve Kosova'nın Özerkliklerinin Ortadan Kaldırılması

2.1 Dağılmanın Ardında Yatan Etkenler

3.1.2. Voyvodina'nın ve Kosova'nın Özerkliklerinin Ortadan Kaldırılması

Müslümanlar arasında ayrılıkçı eğilimleri körükleyeceği kaygısını dile getiren Sırbistan yönetimi, kendi Anayasasında değişiklik yapma hakkı olduğunu federal düzeyde savunmaya başlamıştı. Sırbistan, Voyvodina’nın ve Kosova’nın federal yönetimle ilişkisini sınırlamak ve özerk bölgeleri denetim altına almak istemekteydi. Voyvodina da, Sırbistanın statü değişikliği projesine karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Kosova Sırplarının da yoğun katılımları ile Voyvodinanın başkenti Novi Sad’da Sırplar, büyük bir gösteri düzenlemişlerdir. Miloseviç’in yönlendirmesiyle gerçekleşen gösterinin amacı özerkliğin iptalinin lehinde olduğunu göstermekti. Nüfusun çoğunluğunu Sırpların oluşturduğu Voyvodina’da, yerel Komünist Parti yönetimi, Sırp gösterilerinin ardından istifa etmiştir.51 Voyvodina’nın direnişini bu şekilde bastıran Sırbistan yönetimi, Kosova liderliğini de ikna etmeyi düşünmekteydi. Ancak KKP, Sırbistanın isteklerini kabul etmeyince özerklik statüsünün kaldırılmasına karşı çıkan Azem Vlasi ve Katusa Yasari gibi üyeler görevden alınmışlardır. Miloseviç’in, perde arkasında yönettiği operasyona Arnavutların tepkileri sert olmuştur. Priştinede 100 bin kişinin katıldığı gösteri 1981’den beri Arnavutların düzenledikleri en kalabalık gösteri olurken Sırbistan yönetiminin Arnavut gösterilerine misilleme amacıyla düzenlediği Belgrattaki gösteriye milyonlarca kişi katılmıştır. Bu olayın ardından Azem Vlasi, KKP’den ihraç edilirken, 117 subay tutuklanmıştır.

50 Victor Meier, a.g.e , s.275.

oylamada otonomi statüsüne son veren Anayasa değişikliğini onaylamıştır. Buna tepki gösteren KKB kendisini feshetmiştir. Bunun yerine başta KDB olmak üzere yeni siyasal partiler 1990’da Yugoslavya genel seçimlerini boykot etmişlerdir. Kosova’nın otonom statüsü, hukuksal olarak ortadan kalksa da Sırbistan, bölgeye fiilen hâkim olamamıştır. Kosova Parlamentosu, 1990’da yeni Sırbistan Anayasasını oylamayı reddetmiştir. 1991’de Kosovada yapılan referandumu Sırplar boykot ederken Arnavutların, Türklerin, Hırvatların, Boşnakların ve Romanların katıldıkları referandumda oylamaya katılanların çoğu bağımsızlık lehine oy kullanmıştır. Ancak Sırbistan yönetimi, referandumu yasadışı ilan ederken ve sonuçlarını tanımadığını duyurmuştur. Kosova sorununun, özerkliğe son verilmesi yoluyla çözümsüzlüğe terk edilmesi ile diğer Cumhuriyetler, Anayasa ile kurulan dengenin Sırbistan tarafından bozulmasından kaygı duymaya başlamışlardır.

Yugoslavya’da Kosovadan başka Makedonya ve Karadağda bulunan Arnavutlar, Federasyona kendi rızaları ile katılmamışlardı. Etnik bakımdan kendilerini İlliryalıların devamı olarak gören Arnavutların, Sırplar ve diğer Slav ulusları aralarında farklılıklar bulunuyordu. Büyük çoğunluğu Müslüman olan Arnavutların kullandıkları dil de Hint- Avrupa dil ailesine mensuptu. XIX yüzyılın sonunda Osmanlılara karşı ulusal kimlik oluşturma mücadelesine girmeyen ender Balkan halklarından olan Arnavutların ilk politik örgütü, Prizren Birliği idi. 1878 senesinde kurulan bu örgüt, Balkan yarımadasında Osmanlı hâkimiyetinin, mümkün olduğu kadar devam etmesi için çalışmıştır.52 Kosova’da çoğunluk konumunda olan Arnavutlar üzerinde Sırp baskısının yoğunlaşmasında bu tarihsel arka planın da etkili olduğu şüphesizdir. Sırpların, 1389 Kosova yenilgisi, ulusal bilinci de hep canlı tutularak yeni bir ulus devlet yaratmak için kullanılmıştır. Sırplar 28 Haziran 1989’da Kosova Savaşı’nın 600. yıldönümü vesilesiyle Priştinede ve ülkenin değişik yerlerinde gösteriler düzenlemişlerdir. Gösterilerin amacını daha o dönemde fark edip kınayan Hırvatistan liderliğine göre gösteriler, Pan-Sırp kışkırtmasından kaynaklanmaktaydı. Yugoslavya’nın dağılma sürecini hızlandıran 51 Meier, a.g.e, s.275.

Kosova sorunu, 1990’ların ikinci yarısında bile çözümsüzlüğünü korumuştur. Bölgede çoğunluğu oluşturan Arnavutlara karşı Miloseviç yönetiminin 1998’de başlattığı saldırılar, uluslararası toplumu harekete geçirmiştir.

3.2. KOSOVANIN STRATEJİK YAPISI 3.2. 1 Genel Bilgiler

Kosova, Balkan Yarımadası’nın merkezinde kuzey ve kuzeydoğusu Sırbistan’a, güney ve güneydoğusu Makedonya’ya, güneybatısı Arnavutluk’a ve batısı Karadağ’a komşudur. Kosova’nın Sırbistan ile 265, Makedonya ile 116, Arnavutluk'la 101 ve Karadağ ile 62 km. olmak üzere sınırlarının toplam uzunluğu 564 km.dir. Yüzölçümü ise bağımsızlık sonrası 10.861 km2 olup, nüfusu 2 milyon civarındadır. Başkenti Priştina’dır.

Sırbistan ve Karadağ sınırları içinde kalan ve denize çıkışı olmayan Kosova 1999’daki NATO operasyonundan itibaren bağımsızlığına kadar Birleşmiş Milletler idaresinde bulunmaktadır. 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını kazanan Kosova gerek Sırpların gerekse Arnavutların kültürel kimlikleri açısından büyük önem verdikleri bir bölgedir. 1990’larda etnik farklılıklar ve siyasi baskı sonucu alevlenen bir iç savaş yaşayan Kosova zengin yeraltı kaynaklarına sahip olsa da temel ekonomik gelir kaynağı hala tarımdır.

Slav ve Arnavut halkları Kosovada VIII. yüzyıldan bu yana birlikte yaşamışlardır. Bölge XIV. yüzyılın ortalarına kadar o zamanki Sırp İmparatorluğu’nun merkezi olduğundan Sırplar da Kosova’yı devletlerinin doğduğu yer olarak kabul etmektedirler. Aradan geçen yüzyıllarda etnik denge Arnavutlardan yana değişirken, Kosova Sırbistan’ın altın çağının simgesi haline geldi. Sırbistan’ın 1389 Kosova Savaşında uğradığı yenilgi ile Osmanlı yönetimine girdi. Beş yüzyıldan fazla süren bu dönemin ardından Sırbistan 1913’te Kosova’nın denetimini yeniden ele aldı. Sırplar ve Arnavut kökenliler arasında bölgenin denetimi için yaşanan rekabet XX. yüzyıl boyunca sürdü. 1960’larda bölgede Arnavut ulusal kimliğinin bastırılması, Belgrad’ın tutumunun da yumuşamasını sağladı. Arnavut kökenliler Kosova ve Yugoslav yönetimi içinde

bağımsızlık eğilimleri iyice güç kazandı.

Kosova’nın Yugoslav yönetimi içindeki etkisinden duyulan rahatsızlık onu takip eden Slobodan Miloşeviç döneminde iyice su yüzüne çıktı. 1989’da Miloşeviç bölgenin özerklik haklarını geri alma yönünde adımlar attı.1991’de Arnavut liderlerin bağımsızlık ilanına rağmen 1990’lar boyunca süren pasif direniş hareketi bağımsızlık ya da özerkliğin iadesini sağlamayı başaramadı. 1990’lı yılların ortalarında Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK), Sırp hedeflerine saldırılarına hız verdi. Saldırıları Sırp denetimindeki federal askerî harekât takip etti.

Miloşeviç’in krize çözüm çabalarını reddi ve Kosovalı Arnavutlara karşı uygulanan zulüm kampanyasına yanıt 1999 Martında başlayan NATO hava saldırıları oldu. Sırp güçleri ise bu sırada Arnavutlara karşı etnik temizlik kampanyasına girişti. Yüz binlerce mülteci Arnavutluk, Makedonya ve Karadağ’a kaçtı. Olaylarda yaklaşık 10 bin kişi öldü. Sırp güçleri 1999 yazında bölgeden çıkarıldı. Bölgenin yönetimini BM üstlendi. Kosova, bu dönemde bağımsız olma yolunda gereken adımları atarak, Meclisini, Hükümetini ve diğer yönetim organlarını oluşturdu.12 Haziran 1999 tarih ve 1244 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı ile geçici olarak BM idaresi altında olan Kosova, idarî açıdan 30 belediyeden (Deçan, Dragaş, Urosevaç/Ferizaj, Fusche, Glagovaç, Djakova, Gilan, İstok, Kaçanik, Kameniça, Klina, Leposaviç, Lipljan, Malişevo, Mitroviça, Novaberda, Obiliç, İpek, Podujevo, Priştine, Prizren, Rahovaç, Skenderaj, Suhareka, Shtrepçe, Stimlije, Vitina, Vuçitrin, Zveçan ve Zubin Potok) oluşmaktadır. Söz konusu belediyeler Kosova Force (KFOR) olan sorumluluk sahaları itibariyle belirlenmiş beş bölge altında toplanmıştı. Bu çerçevede, İngiltere Priştine, ABD Gilan, İtalya İpek, Fransa Mitroviça ve Almanya Prizren bölgesinden sorumlu idi. Türk Tabur Görev Kuvveti de Alman Tugayı bünyesinde Prizren’de görev yapmaktaydı.

3.2.2. Kosovanın Önemi

Kosova ile ilgili Sırp ve Arnavut tarih kitaplarını incelendiğimiz zaman, ilk göze çarpan husus, Kosova’nın en eski sakinlerinin kim olduğu üzerine yürütülen tartışmalar olmuştur. Arnavut tarihçileri İlirler olarak bilinen atalarının daha antik dönemlerde Kosova’da yaşadıklarını, Sırpların ise bölgeyi sonradan işgal ettiklerini savunmaktadır.

İşte bu gerekçeyle Arnavutlar Kosova’yı kendi tarihsel hakları olarak görmekteydiler. Bunun dışında, modern Arnavut milliyetçiliğinin temellerinin 1878’de Kosova’nın Prizren şehrinde atıldığı belirtilmektedir.

Sırp tarihçileri ise Kosova’yı kendi kutsal topraklan sayma eğilimindedirler. Sırp kimliğini biçimlendiren değerlerden sayılan en büyük kiliseler ve manastırlar, Kosova’da inşa edilmiştir. Sırp Ortodoks Kilisesine bağlı Patrikhane,1219’da Kosova’nın İpek kenti yakınlarında kurulmuştur. Bu nedenle Sırplar da kendilerini Kosova’nın tarihi mirasçıları olarak görmüşlerdir.Bu bağlamda Sırp kolektif hafızasında Kosova’nın ayrı bir yeri vardır. 28 Haziran 1389’da cereyan eden Kosova Savaşında Osmanlı güçlerinin karşısında yenik düşen Hıristiyan ittifakının liderliğini üstlenen Sırp Prens Lazar Hrebelyanoviç’in öldürülmesin kutsayan Sırplar, 28 Haziran gününü en kutsal günleri arasında saymaktadırlar.

Bu grup içerisinde paylaşılan sarsıntı şiddetli olduğu zaman, olayı anma faaliyetleri senelerce sürebilir.53 Kosova Savaşı’nın, Sırp toplumunun psikolojisine yarattığı etki ise, senelerce değil, geliştirilen mitolojiler ve efsaneler sayesinde yüzyıllardır süregelmiştir. Her şeyden önce Prens Lazar, Sırp Ortodoks kilisesi tarafından bir bakıma tanrısallaştırılmıştır. Mevcut mitolojiye göre, I. Kosova Savaşı’nın arifesinde bir melek, Lazar’a seslenerek, “fani çarlık” ile “ilahî çarlık” arasında bir seçim yapmasını istemiştir. Sırplara göre Lazar, ilahî çarlığı seçmiştir. Dahası, Lazar ile Hazreti İsa arasında benzerliklerin kurulduğu da görülmektedir. Genel olarak Kosova Savaşı ve bu savaşta yer alan karakterler hakkındaki Sırp yorumları, Hıristiyan mitolojisindeki olaylarla ve karakterlerle karışmıştır. Bu nedenden dolayı, Sırplar, kendilerine “ilahî millet” sıfatını yakıştırmaktadır. Diğer taraftan, Türklere karşı yürütülen Kosova Savaşı hakkında Sırplar ve Karadağlılar tarafından yazılan destansı halk şiirleri, en iyi bilinen ve en makbul şiirlerdir. Bütün bunlar, Sırpların Kosova’ya “Sırbistan’ın Kudüs’ü”, “Sırp dinsel değerlerinin ve Sırp medeniyetinin beşiği” gözüyle bakmalarına yol açmıştır. Sırp milletinin bilincinde Kosova Savaşı, tarihlerinin en önemli olayı olarak yaşamaktadır. Sırp çocukları, bu savaşın anlamını ve önemini okula

rağmen, Sırp ve Karadağlılar söz konusu savaşı, Orta Çağ Sırp Devletinin ölümüne ve “Sırpların Türklerce köleleştirilmesine” yol açan savaş olarak hatırlamaktadırlar.

Bu nedenle Sırplar ve Karadağlılar, Kosova intikamını yüzyıllar sonra Balkanlardaki Müslümanlardan almışlardır.54 Nitekim Balkanlar’da yüzyıllarca devam eden Osmanlı egemenliğinin sonunu getiren ve 1912-1913 senelerinde gerçekleşen Balkan Savaşlarında, Sırplar ve Karadağlılar, Kosova’yı ele geçirirken diğer bölgelerde olduğu gibi, Kosova’da yaşayan Müslümanlar üzerinde de korkunç mezalim gerçekleştirmişlerdir. Bunun sonucunda halkta yönetime karşı ayaklanma hareketleri başlamıştır.

3.2.3. Kosova'nın Bağımsızlık Mücadelesi

II. Dünya Savaşı yıllarında Yugoslavya Krallığı’nın toprakları işgal altındaydı. Buna rağmen, Tito’nun liderliğindeki Yugoslavya Antifaşist Konseyi, 29 Kasım 1943’de ayrı bir hükümet ilan edip, Yugoslavya Krallığı’nın Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Karadağ ve Bosna-Hersek olmak üzere, altı federal birimden oluşan devlete dönüştürülmesini tasarlamıştır. Yugoslavya içinde Kosova’ya federal birim olma hakkı tanınmamıştır. Bazı Arnavutlar, Belgrad’ın şiddetli bir biçimde karşı çıkması yüzünden, Tito’nun, Kosova’yı bazı haklardan mahrum ettiğine inanmaktadır.

Kurucusu Tito olan YSFC’nin en büyük zaaflarından biri, ülkede yaşayan değişik etnik gruplar arasında, ortak bir “Yugoslav” üst kimliği geliştirememiş olmasıdır. Bir başka ifadeyle, YSFC içinde etkin olan halkların “kendi ulus devletlerine sahip olma” hayalleri her zaman var olmuştu. Özellikle, YSFC’nin politik yaşamında Sırpların baskın olmaları 1970’lerin başında, ülkeyi “sessiz dağılmaya” götüren milliyetçi bir dalga yükselmişti.

YSFC’de gittikçe yükselen milliyetçi dalganın önüne geçmek için Titoda dönemin federal yöneticilerine 1974 Anayasası’nı kabul ettirmiştir. YSFC’nin son Anayasası olan

54 Noel Malcolm, Kosova: Balkanları Anlamak İçin, Özden Arıkan(Çev.), Sabah Kitapları, İstanbul,

1974 Anayasası, federal hükümete ait bazı yetkileri, altı kurucu cumhuriyete aktarmıştır. Hem Sırbistan hem de YSFC’nin özerk bölgeleri olan Kosova’ya ve Voyvodina’ya ise daha geniş özerklik verilmişti. Böylece 1974 Anayasasıyla, devlet çapındaki federal kurumların iç sosyal ve politik gelişmelere yön verebilme kapasitesi iyice daraltılmıştı. 1974 Anayasası Kosova özerkliğini güçlendirince Kosova Arnavutları YSFC’nin yedinci cumhuriyeti olma yönündeki özlem artmıştır. Diğer taraftan, bir kısım Kosovalı Arnavut’un bağımsızlığa yönelik faaliyetleri de aynı senelerde başlarken Marksist- Leninist anlayışlı Kosova’nın bağımsızlığını hedefleyen bazı örgütler ortaya çıkmıştı.1981 Martında Arnavut üniversite öğrencileri, Piriştine’de iktisadî şartları protesto etme maskesi altında rejime karşı ilk gösterileri düzenlemişlerdi. Bu eylemler, kısa sürede Kosova’nın diğer kentlerinde de örgütlü gösteriler olarak yayılarak 2 Nisan 1981’de zirveye ulaşmıştır. Artık “Kosova Cumhuriyeti” sloganları atılmaya başlamıştır. Bunun üzerine federal hükümet bölgede üç ay sürecek sıkıyönetim ilan etti. Federal emniyet güçleri olayları çok sert şekilde bastırmışlardı. Arnavutlara uygulanan şiddet Kosova’nın federal birim olmanın ötesinde, bağımsızlığa yönelik isteklerini daha kitlesel bir biçimde besledi.

1981 olaylarını takip eden sekiz yıl boyunca, Arnavut milliyetçileri sürekli tutuklanmışlardı. 1981-89 arasında pek çok Arnavut bilim adamı, siyasetçi, öğretmen ve entelektüeller cezaevine gönderilmişti. Tüm bu tutuklamalar nedeniyle gerek Kosova da gerekse dışarda Arnavutların Sırbistan’a karşı yürüttükleri gizli faaliyetler yoğunluk kazanmıştı. Sonraki zaman dilimlerinde özellikle ABD’nde güçlü bir Arnavut lobisi oluşmaya başladı. Komünist maske altında gizlenen ancak “Büyük Sırbistan” hayalleriyle yola çıkan ideolog Slobodan Miloseviç’in 1980 sonlarında Sırbistan’da iktidara gelmesiyle, Sırpların Kosova’daki tahrikleri artmıştı. Bu çerçevede, Kosova’daki Arnavut egemenliğine son vermek maksadıyla atılan adımların en ciddisi 1989’daki Kosova özerkliğinin Belgrad tarafından keyfi biçimde feshedilmesiydi. Kosova’nın özerkliğinin feshedilmesini protesto eden Arnavutlar ise tekrar daha yoğun şiddetle karşılaşmışlardı. Arnavutların bu protestolarda günü birlik toplu grevleri neticesinde, yaklaşık 150 bin Arnavut o gün işlerini kaybettiler. Bu olay, çoğu Arnavut

Belgrad, Sırbistan’ı YSFC içerisindeki diğer beş federal cumhuriyete eşit siyasal konuma getirme fikriyle yapmıştı. YSFC içindeki federal birimlerden sadece Sırbistan’ın özerk bölgeleri olması ve söz konusu özerklikleri fesheden Belgrad, bununla YSFC’nin dağılma sürecini hızlandırabileceğini düşünmemişti.

YSFC dağılınca bağımsızlık arzuları iyice yoğunluk kazanmıştı. YSFC’nin, dağılma sürecinin arifesinde Sırbistan ve Karadağ’ın, Hırvatistan ile Bosna Hersek’e yönelik saldırısı, sistematik bir biçimde bazı unsurlar tarafından teşvik edilmişti. Sırp ve Karadağlı yöneticiler, Federal Ordu, entelektüeller, Sırp Ortodoks Kilisesi, siyasal partiler ve medya, 1990’ların başlarında her an harekete geçmeye hazır olan büyük bir savaş makinesine dönüşmüştü. Böyle bir ortamda Kosovalı Arnavut entelektüeller “pasif

direniş” düşüncesine yöneldiler. İbrahim Rugova ve kurucusu olduğu KDP partisi, bu

düşüncenin simgesi durumuna gelmiştir. 26-30 Eylül 1991 tarihleri arasında partileşen bu hareketin Kosova’da düzenlediği halkoylamasına Kosova nüfusunun %87’si katılmış ve oyların % 99,87’si Kosova’nın bağımsızlığı yönünde kullanmıştı. Arnavutlar bu şekilde “devlet içinde devlet” ilan etmişse de o sıralarda Kosova’nın bağımsızlığını tanımaya namzet hiçbir ülke yoktu. Kosova, bağımsızlık çabalarından vazgeçmeyip Sırbistan’dan tamamen bağımsız faaliyet gösteren eğitim, sağlık ve vergi sistemi gibi kurumlarını geliştirmişti. Örneğin, vergi olarak gelirin %3’ü alınmakta ve ayrıca yurt dışında çalışmakta olan Arnavutlardan da vergi toplanmaktaydı. Bu şekilde biriktirilen paralarla çeşitli kuruluş ve paralel devlet organlarının finansmanı sağlanmıştı.

Eğitime gelince, 1995’te Arnavutların geliştirdikleri eğitim sistemi içerisinde birçok öğrenci yer almaktaydı. İbrahim Rugova’nın pasif direnişi dünyada ses getirmişse de uluslararası topluluğu da Kosova’ya pasif biçimde yaklaşmaya sevk etmiştir. 21 Kasım 1995’te Bosna-Hersek, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ve Hırvatistan arasında imzalanan ve bölgedeki savaşlara son veren Dayton Barış Antlaşmasında, Kosova sorununa hiç yer verilmemiş ve antlaşma tamamen Bosna Hersek’e has olacak biçimde düzenlenmişti. Oysa Rugova’nın planı, Batılı ülkelerden alacağı destekle imzalanacak olan bir barış antlaşması çerçevesinde Kosova'yı da bir

devlet olarak saydırmaktı. Sonuçta, hayal kırıklığına uğrayan ve daha radikal Arnavut liderler, şiddet kullanmadan istediklerini elde edemeyeceklerinin farkına vardıklarında nitekim bundan böyle UÇK adı gündeme gelmişti. UÇK, 1997’den itibaren aktif biçimde faaliyet göstermeye başlamıştır. Aslında, UÇK kuruluşu 1993'tür. Ancak, UÇK’ nın gerilla grubundan bir orduya dönüşmesi 1997 sonrasında olmuştur.

UÇK’nın saldırıları sonucunda kayıplar vermeye başlayan Sırp güvenlik güçleri, terörle mücadele adı altında Arnavut köylerine ve kasabalarına silahlı baskınlar düzenlemeye başlamışlardı. Arnavut tarafında çok sayıda can kaybına yol açan Sırp saldırıları birçok Arnavut köyü ortadan kaldırılmıştı. Öte yandan Sırp saldırıları, beklenenin aksine, Arnavut tarafının direncini daha da arttırmıştı.

Barış için seferber olan uluslararası toplum, Kosova'da çatışan tarafları 6 Şubat 1999’da Fransa'nın başkenti Paris yakınlarındaki Rambouillet Şatosu'nda bir araya getirmişti. Barış görüşmelerinde taraflar arasında hedefler uyuşmayınca, hiçbir netice alınamamıştı. Batı'nın tüm uyarılarına rağmen anlaşmaya yanaşmayan Sırp tarafı, 24 Mart 1999’da NATO'nun Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'ne yönelik hava harekâtı başlatmasına neden olmuştu. Sırp lider Miloseviç, zaman içerisinde NATO’da birliğin ve beraberliğin zayıflayacağını ve kendisinin artan dış destekle savaşı kazanabileceğini düşünüyordu. Ancak, müdahale devam ettikçe NATO içindeki birlik daha da güçlenmişti. NATO kara birlikleri de Sırbistan'a komşu ülkelere yığılmaya başlayınca, Miloseviç iyice tedirginliğe düşüp, 78 gün süren bir direnişten sonra teslim olmuştu. 9 Haziran 1999’da Makedonya'nın Kumanova kentinde NATO, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ordusu ve Sırbistan İçişleri Bakanlığı temsilcileri arasında bir Askeri- Teknik Antlaşma imzalanmış ve savaş fiilen sona ermişti. Savaşın sona ermesini, Sırp silahlı kuvvetlerinin Kosova'dan geri çekilmesi ve yerine NATO'nun Kosova Gücü KFOR' un geçmesi izlemiştir.

Böylece Kosova'da yeni dönem başlamıştı. KFOR' u takiben, BM Güvenlik Konseyi'nin 1244 Sayılı kararı gereğince, Kosova'nın geçici BM yönetimi UNMIK(United Nations Interim Administration Mission in Kosovo), Kosovadaki görevine başlamıştı.

verilerine göre, 1999’da yaklaşık 900.000 Kosovalı Arnavut; Arnavutluk, Makedonya ve Karadağ'a göçe zorlanmıştı. 1998-1999’ da öldürülen ve kayıp olarak gözükenlerin toplam sayısı ise tahminen 10.000 ile 15.000 arasında değişmekteydi.

Kosova Savaşı sırasında kayıplara karışan yaklaşık 2.500 kişinin daha akıbeti de bilinmemektedir. Sırbistan açısından değerlendirildiğinde ise, can kaybı dışında, NATO müdahalesi Sırbistan ekonomisinin atardamarlarını yok etmiş, askeri kapasitelerini zayıflatmış ve milyarlarca dolarlık zarar vermiştir.

3.2.4. Kosova’yı Bağımsızlık İlanına Götüren Süreç

1999 Haziran sonrası başlayan yeni dönemde Kosova, bazı kazanımlar sağlamayı başarmıştı. Bağımsız devletlere has bütün kurumlar (UNMIK'in kontrolündeki) adım adım Kosova’ya kazandırılmıştı. Yine de, 1999’da savaşın sona ermesinden 2004 ortalarına kadar Batılılar Kosova'da var olan düzenin korunmasından yana bir siyaset izlemişler ve nihaî statünün belirlenmesi konusunda isteksiz davranmışlardı. Bu nedenle, 2004’e kadar uluslararası toplum Kosova sorununun çözümü doğrultusunda ne Sırplara ne de Arnavutlara ciddî bir baskı yapmıştı.55 Var olan düzenin daha uzun süre devam edemeyeceği ortadaydı. Kosovalıların değişik problemleri olsa da Kosova'nın nihai statüsü ile ilgili belirsizlik en çok rahatsızlık veren konuydu. Arnavutların bu endişesi 2004 Martında aşırılık yanlısı grupların ve basın organlarının kışkırtmalarıyla Kosova'dan Sırp izlerinin silinmesine yol açmıştı. 17 Mart 2004’te Kosova'da yaşanmaya başlayan ve üç gün süren şiddet olayları ile Kosovalıların bağımsızlık arzularını zedeleyebilecek olan bütün gelişmelere karşı koyacakları mesajını hem Sırbistan'a hem de uluslararası topluma ilettikleri söylenebilir. Böylece BM 24 Ekim 2005’te Güvenlik Konseyi'nin kararıyla Kosova'nın gelecekteki statüsü üzerine müzakerelerin başlatılmasına yeşil ışık yakmıştı. 20 Şubat 2006’da bir seneden fazla sürecek olan müzakereler fiilen başlatıldı.56 Sırbistan ile Kosova arasında Viyana'da gerçekleşen 19 müzakere turunun ardından, BM Kosova Özel Temsilcisi Marti

55 www.kosova.ihh.org.tr 26.04.2008 56 www.crisisgroup.org 25.04.2008

Benzer Belgeler