• Sonuç bulunamadı

Vita Activa Etkinliği Olarak Emek, İş ve Eylem

3. BÖLÜM: İNSAN ESERİ DÜNYA

4.2 Vita Activa Etkinliği Olarak Emek, İş ve Eylem

Arendt, İnsanlık Durumu’nda, içinde amor mundinin, dünya sevgisinin de kendine yer bulacağı, insanlık durumuna özgü etkinlikleri; insan etkinliklerini sınıflandırır. Vita contemplativa karşısında anlam ve değer kaybına uğrayan vita

activa terimini, emek, iş ve eylemi ifade etmek için kullanır. Önce, insanın biyolojik

70 Emek, büyümesi, metabolizması ve mukadder çöküşü yaşam süreci içerisinde emek yoluyla aynı anda üretilen ve beslenen hayati zorunluluklara bağlı, insan bedeninin biyolojik (yaşam) sürecine karşılık gelen bir etkinliktir. İnsanın emek harcama/çalışma durumu hayatın kendisidir (Arendt, 2011: s.35).

Hayatı devam ettirmek için zorunlu olan çalışmanın emek olduğunu belirten Arendt, emeğin sadece bireysel sürekliliği değil, türün hayatını da güvence altına aldığını vurgular (A.g.y.). Hayatını devam ettirmek için zorunlu olarak emek sarfetmek ve çalışmak insanın animal laborans özelliğine işaret etmektedir. Animal

laborans niteliğiyle insan, biyolojik yaşam sürecinin bir parçasıdır ve zorunluluk

alanında faaliyet gösterir (Berktay, 2012: s. 48). Arendt, vita activa teriminin yaptığı gibi emek teriminin de etimolojik incelemesini yapar ve terimin hem Eski Yunanda hem de Batı dillerinde sadece emeğe karşılık gelen kelimelerde açık bir şekilde acı ve ızdırap gibi çağrışımları olduğuna dikkati çeker (Arendt, 2011: s. 133). Berktay da, Arendt’in kavramsallaştırması açısından son derece önemli olan çok anlamlılığının Türkçe’deki emek kavramında ortaya çıkmadığına değinerek, Avrupa dillerinde emek karşılığı olarak kullanılan kelimelerin, Latince laborare, Yunanca

ponos, Fransızca travail ve Almanca arbeitin ıstırap ve çabayla birlikte, aynı

zamanda doğurma eyleminin sancılarını ifade ettiğini vurgular (Berktay, 2012: s. 48). Arendt, bu ikili anlama işaret etmek için Aristoteles’in kadın yaşamını ponetikos, doğuran, emek harcayan olarak adlandırdığına değinmiştir:

Yaşamın (bünyevi) zaruriyetleri yüzünden bedenlerini işe koşan emekçilerle, türün fiziki bekasını bedenleriyle temin eden kadınlar, gizli/saklı tutulmaktaydılar. Kadınlar ve köleler aynı kategoriye dahildiler ve gizli/saklı tutulmaları, birilerinin malı olmalarından değil, yaşamları bedeni işlevlere adanmış “laboriors” (emekçiler) olmalarından ileri gelmekteydi (Arendt, 2011: s. 122).

Arendt, emek harcayan, animal laboransı, biyolojik yaşamı kuran zorunluluklar alanına ait olarak sınıflandırdıktan sonra, vita activa içinde yer alan bir diğer insan faaliyetine ve bu insan faaliyetini gerçekleştiren homo fabere yer verir.

71 İş; insani varoluşun, türün sürekli yinelenegelen hayat döngüsüne kakılmamış, ölümlülüğü bu döngüyle telafi edilemeyen doğa dışı oluşuna karşılık gelen bir etkinliktir. İş, doğal çevrenin tümünden tamamen farklı “yapay” bir şeyler dünyası oluşturur. Her bireysel hayat, bu dünyanın sınırları içinde kaimdir; oysa bu dünyanın kendisi bütün bu sınırların aşılması ve geride bırakılması anlamını taşır. İnsanın iş durumu dünyasallıktır ( A.g.y., s. 36).

Böylece, vita activa içinde dünya kavramı ilk kez iş tanımıyla birlikte karşımıza çıkmış olur. Sadece gündelik, kalıcı olmayan tüketim nesneleri yaratan

animal laboransın karşısında, homo faber, iş aracılığıyla, kullanım için kalıcılığı olan

çeşitli nesneler ortaya çıkaran ve sanat eserleri yaratan insandır. İşin ve iş yapan

homo faberin ortaya çıkışıyla birlikte, vita activanın kökleri de dünyaya bağlanmaya

başlar. Arendt’in sözleriyle, vita activa, etkin olarak bir şeyler yapmaya yöneldiği ölçüde insani yaşam, köklerini her zaman asla terk edemeyeceği veya tümüyle aşamayacağı bir insanlar ve insan yapısı şeyler dünyasından alır (Arendt, 2011: s. 57).

Arendt, emek ve iş arasında kendi deyimiyle “sıra dışı” bir ayrım yapar. Ona göre, emek ve iş arasındaki ayrım Eskiçağda ihmal edilmiş, emek ve iş özdeş kabul edilmiştir, hatta Locke’un iş gören el ve çalışan beden arasında yaptığı ayrım da varolan ayrımın tortusudur (A.g.y., s. 133). Locke, mülkiyet kavramını açıklarken, insan bedeninin emeği ve elinin işinin tam anlamıyla kendisinin olduğunu, insanın doğanın kendisine verdiği ve onda bıraktığı şeyleri, emeğini katarak ve kendi özüne ait olan şeyleri karıştırarak kendi mülkiyeti yaptığını ifade etmiştir (Locke, 2004: s. 26). Emek ve iş ayrımı gözden kaçırıldığında, özdeş kabul edilen bu iki insani etkinlik, sonucunda ortaya koydukları ürünlerin kalıcılığı ya dünyaya yaptığı etkiler hesaba katılmadan ve üzerinde düşünülmeden, vita contemplativanın karşısında değersiz görülmüştür. Arendt, Aristoteles’in Politika’sından bir alıntı yapar. Aristoteles, 1254b25’te köleler ve evcil hayvanlar gibi yaşamın zorunluluklarının üstesinden bedenleriyle gelenler (somati ergazesthai) derken, emek yani panein yerine iş yani ergazesthai kelimesini kullanarak, emek harcayanlarla, zanaatkar olanları iş ve iş ürünlerini ortaya koyanları bir tutmuştur. Bu ayrımın gözden kaçırılmasının nedenleri arasında, Eski Yunanda zorunluluktan kurtulmak için çaba

72 gösterilmesi ve polis yaşamında yurttaşların siyaset dışında zamanlarını alacak her şeyden kurtulmaları gerektiği düşüncesi yatmaktadır (Arendt, 2011: s. 134)

Arendt Yunanlıların homo fabere kuşkuyla yaklaşmak için haklı sebepleri olduğunu düşünür, Antik dönemde beden ihtiyaçları yüzünden bedensel çalışmanın kölelik olduğu kanısı hakimdir ve o dönemde çalışma gerektirmese de kendisi için değil, sadece yaşamın zorunluluklarını yerine getirmek için yapılan her meslek, emek başlığına dahil edilmiştir (A.g.y., s. 136). Arendt’in eleştirisi, siyaset teorisinin doğmasıyla birlikte filozofların etkinlikleri birbirinden ayıran ayrımları bile vita

contemplativa karşısında hükümsüz kılmasıdır. Bu durum, eylemi de siyasi

etkinlikleri de içine alan vita activanın önemini yitirmesine neden olmuştur:

O zamana dek vita activa içindeki bütün eklemlenişlerin ortak paydasını oluşturan siyasi etkinlik bile, filozoflar tarafından, zorunluluk kertesiyle aynı kefeye kondu. Bu noktada, filozofların ayrımını kabul eden ve dini kitleye, felsefeyi de yalnızca bir avuç insana layık görerek bu ayrımı yeniden tanımlamak suretiyle ona bütün insanlar için bağlayıcı bir genel geçerlilik kazandıran Hıristiyan siyasal düşüncesinden de bir yardım ummak akıl kârı değildir (A.g.y., s. 139).

Ancak, modern çağla birlikte vita activa içindeki hiyerarşide emeği ön plana alan teoriler ortaya çıkmıştır. Arendt, bu teorilerin üç tane olduğunu vurgular. Bunlardan ilki, üretici olan ve olmayan emek arasındaki ayrımdır, bir diğeri vasıflı ve vasıfsız iş arasındaki ayrımdır ve sonuncusu da bütün etkinliklerin kol ve kafa emeği olarak bölümlenmesidir. Arendt, bu üç ayrım içinde en etkili olanın üretici olan ve olmayan emek arasındaki ayrım olduğunu düşünür. Üretici ve üretici olmayan emek arasında yapılan ayrım, Marx’ın insanın emek tarafından yaratıldığı ve onu diğer hayvanlardan ayıranın emek olduğu düşüncesi, Arendt’e göre bütün bir çağın üzerinde hemfikir olduğu bir formül haline gelmiştir (A.g.y., s. 140).