• Sonuç bulunamadı

VI Rubâîler

Belgede Agah Divanı ve incelenmesi (sayfa 131-137)

II.VI.I. Şekil Özellikleri

Âgâh Dîvânı’nda biri Farsça olmak üzere 26 rubâî bulunmaktadır. Farsça olan rubâîye, çalışmamızda eski harflerle yer verilmiştir. Rubâîlerin nüshalardaki sıralaması birbirleriyle aynı olmasına rağmen; kâfiye sırasına uymadığı için tarafımızdan mürettep hale getirilmiştir. Şâirin mahlası ise sadece 6., 7., 21., 26. ve Farsça olan 2. rubâîde geçmektedir.

II.VI.I.1. Vezin: Âgâh Dîvânı’nda yer alan 26 rubâî de ahreb vezinleri ile kaleme alınmıştır. Rubâîlerde, genellikle 4 mısrada da değişik kalıpların kullanıldığı gözlemlenmiştir. Şâirin, med, vasl, imâle gibi aruz unsurlarına rubâîlerinde sık sık yer verdiği görülmektedir:

Feryād neler bu dil-i dīvāne ider Ben sū0te-i ‘aş ile hem0āne ider Her rūz bir āftāb-ı ‘aş ile yaar Her şeb yine bir çerāġa pervāne ider

Rb.3

II.VI.I.2. Kâfiye ve Redif: Bütün rubâîler aaxa şeklinde kâfiyelenmiştir. Âgâh, kâfiye oluştururken, “ seyl-âb” ve “sîm-âb” kelimelerinde îtâ-yı celî yapmıştır:

İv yıġmaġı pīşe itme seyl-āb gibi Her 0āneyi rūşen eyleme mehtāb gibi Oāġ almadan ölmesi da0ı nef‘ilīdür Bī-0ayr olanuñ cihānda sīm-āb gibi

Rb. 22

Şâir, rubâîlerinde aynı dilden olan kelimelerle kâfiye yaptığı gibi, Farsça-Arapça kelimelerle de kâfiye oluşturmuştur.

Arapça kelimelerle yapılan kâfiyeler: Ebnā-yı zamān ki ‘ahde te’kīd eyler Aldanma ki cevr ü kīne tayīd eyler Bir nā-0alefi ki orsın ādem yerine Çün sāye düşer afāda talīd eyler

Rb. 5

Farsça kelimelerle yapılan kâfiyeler: Feryād neler bu dil-i dīvāne ider Ben sū0te-i ‘aş ile hem0āne ider Her rūz bir āftāb-ı ‘aş ile yaar Her şeb yine bir çerāġa pervāne ider

Rb. 3

Farsça-Arapça kelimelerle yapılan kâfiyeler: Tā gördi şerār-ı āhumı jāle gibi

Māh oldı leb-i hālede teb0āle gibi Ey çar0 *aGer ki āb ile sönmez hīç Bir şu‘le ki dūdı pest ide lāle gibi

Rb. 23

Redife şiirlerinde önemli bir yer veren Âgâh, rubâîlerinde de daha çok redifli söyleyişlerden yararlanmıştır. Rubâîlerin 5’i (Rb. 1, 11, 14, 16, 20 ) redifsiz yazılırken; 3’ü (Rb. 7, 25, 26) ek, 14’ü (Rb. 3, 4, 5, 6, 8, 9, 10, 13, 17, 19, 21, 22, 23, 24 ) kelime, 1’i (Rb. 12) ek+kelime ve 3’ü (Rb. 2, 15, 18) de kelime grubu halinde redif kullanılarak yapılmıştır.

II.VI.II. Muhtevâ Özellikleri

Âgâh rubâîlerinde; dinî konulara, maddî ve manevî aşka (Rb. 3, 12) değinirken; gazellerinde olduğu gibi hikmetli (Rb. 1, 10) söyleyişlere de yer vermiştir.

II.VI.II.1. Dinî Unsurlar

Âgâh, rubâîlerinde dinî unsurları genellikle benzetme ögesi olarak kullanmıştır. Rubâîlerde daha çok, namazla ilgili mefhumlar dikkat çekmektedir. Aşk, şâir için kıble- nümâ iken, gölgesi de ayaklarına seccâdedir (Rb. 6). Seccâde bir başka şiirde ise süsü (Rb. 14) dolayısıyla söz konusu edilir. Namaz kelimesinin yer aldığı aşağıdaki rubâîde, mihrâb, diğer dîvân şiirlerinde olduğu gibi ebrû münâsebetiyle ele alınır. Genellikle dîvân şiirinde sevgilinin kaşı, kulluk ifâdesi için secde eder. Âgâh da bu düşünceyi rubâîde dile getirir:

Her nāzişi ço şū0a niyāz eylemedük Mi*rāb-ı her ebrūya namāz eylemedük Zīb-i baġal itmedük zer-i albümüzi Tā āteş-i ‘aşda güdāz eylemedük

Rb. 13

Şairlerin, rubâîleri, ânlık fikrî ve hissî heyecanlarını tespit için tercih ettiklerinden47 olsa gerek, Âgâh’da bu nazım şeklinde dinî yönünü yoğun olarak vermemiştir. Ancak, onun tasavvufa temâyülü dikkatleri çekmektedir. Tasavvufun temel düşüncesine göre sûfî, Allah’tan başka her şeyi terk etmelidir. Gönlünde başka sevgi olan kişi mâsivâdan kurtulmuş sayılmaz.48 Eğer kişi mâsivâyı terk etmezse Allah’ın nuru onda tecelli etmeyecektir. Zirâ, bir fânûs içinde iki mum, bir gönülde de iki aşk olmaz:

Mādām ki ‘ārif itmeye terk-i sivā Olmaz mütecelli anda envār-ı Hudā Bir dilde iki sūz-ı ma*abbet olmaz Bir fānūs içre iki şem‘ itmez cā

Rb. 1

Âgâh’ın rubâîlerinde din, özellikle namazla ilgili unsurlarda dile gelirken; fenâfillaha ulaşma isteği de gözler önüne serilmiştir.

47 Ahmet Sevgi, “Arif Nihat Asya’nın Rubaîleri Arasında”, Türk Edebiyatı, S. 370-371, İstanbul 2004,

s. 48.

II.VI.II.2. Tarihî ve Efsanevî Unsurlar

Âgâh, rubâîlerinde dinî unsurlara yer verdiği gibi öğüt verici ve uyarıcı nitelik taşıyan hikmetli söyleyişleri de ( bk. Hikmetli Sözler ) dile getirmiştir. Bunların yanı sıra rubâîlerde daha çok aşk konu edilir.

Şâirin, diğer dîvân şâirlerinde de olduğu gibi sevgiliye kavuşma ümidi yoktur. O, daima sevgiliye sitem eder. Çünkü sevgili hep ellerle ve mutluluk içindedir (Rb. 16) ama şâire gelince, o sevgilinin gözünde kıymetsiz ve i‘tibarsızdır (Rb. 18). Bu durumda o, Kays ve Ferhâd’dan sonra zamanın eziyet çekenidir. Âgâh, bu mısraları ile kendisini, âşığın timsali olan iki büyük kahramanla bir tuttuğunu göstermektedir:

Bir ‘āşı-ı dil-figār var ise benüm Bī-ıymet ü i‘tibār var ise benüm

kannum bu ki [ays [u] Kūhkenden 'oñra Mi*net-keş-i rūzgār var ise benüm

Rb. 18

Yine bir başka rubâîde, Ferhâd ile Şîrîn hikâyesinin kahramanları dile getirilmiştir. Şîrîn, tatlı anlamı da kasd edilerek tevriyeli olarak zikredilirken; Ferhâd deldiği Bî-sütûn dağı sebebiyle söz konusu edilir:

Şīrīn-lebi kim füsūna bünyād eyler Biñ cān ile Bī-sütūnı Ferhād eyler Āvāze-i ra‘ddur ıyās eyleme kim Devrüñde senüñ çar0 da feryād eyler

Rb. 4

Âgâh Dîvânı’nda, rubâîlerde daha çok aşkın konu edilmesi; şâirin, tarihî ve efsanevî unsurlar içinde, aşk kahramanlarına yer vermesine sebep olmuştur. Mecnûn ve Ferhâd’ın söz konusu edildiği rubâîlerde, dîvân şiiri geleneğine bağlı kalınmıştır. Âgâh, kendi aşkını onlarınkiyle bir tutup, “zamanın aşk kahramanı benim” diyecek kadar da kendine güvenmektedir.

II.VI.II.3. Tabiat Unsurları

Âgâh, rubâîlerinde de tabiatı seyreder. Tabiat vasıtasıyla, duygu ve düşüncelerini ortaya koyarken; ona, genellikle benzetmelik olarak başvurduğu görülür.

Felek, rubâîlerde çarh (Rb. 4, 23) ve gerdûn (Rb. 24) adıyla, karşımıza çıkarken; yine şikâyet edilendir. O, garip bir dönüş yaparak, şâirin tüm neşesini perişan etmiştir (Rb. 24 ). Çarh, bir zaman gelir feryat eder. Bu feryat ise ra‘‘‘‘d yani gök gürültüsüdür (Rb. 4 ).

Rubâîlerde, sadece iki seyyârenin adı zikredilir. Onlar da, diğer eserlerde olduğu gibi ay ve güneştir. Güneş, yakıcılığı (Rb. 3) ve parlaklığı ile (Rb. 7) âftâb, mihr olarak görülür. Ay ise, sevgilidir (Rb. 21) ve ışığı her evi aydınlatır (Rb. 22). Ayrıca mâh, hâlenin dudağındaki uçuktur (Rb. 23). 24. rubâîde ise şâir, güneş ve ayı yuvarlaklığı sebebiyle kursa benzetmektedir.

Tabiatda zaman, içinde yaşayan insanlarla birlikte ele alınmış (Rb. 5); bu zaman dilimi içindeki rûz, güneşi ile; şeb, çırası ile (Rb. 3) söz konusu edilmiştir. Aynı şekilde rubâîlerde subh, ışığın, şâm ise karanlığın (Rb. 21) sembolüdür. Ferdâ, karşımıza fakir dervişin onu dert etmemesi ile çıkar. Bütün bu zaman dilimleri, hayatın normal akışı içinde yer almakta ve şâirin rubâîlerinde de aynı sıradanlıkla zikredilmektedir.

Âgâh, rubâîlerinde de gülbahçelerinde dolaşır. Fakat, gül bahçesindeki nazlı, fidan boylu sevgili gitmiş, yerine salkım söğüt servi yetişmiştir ( Rb. 25 ). Bu bahçede ayrıca çiçekler de vardır. Elbetteki en kıymetli çiçek güldür. Gül, sevgilidir ve onun açması, bülbülü sevindirir, güldürür (Rb. 12). Gülün açılmamış, “gül-gonca” hali ise sevgilinin ağzıdır (Rb. 25). Gülün kokusu hiçbir çiçekte yoktur. Şâir de “her yaprakta onun kokusunu arama” (Rb. 10 ) demektedir. Gül, bakmaya doyulmayacak güzellikte bir çiçek olmasına karşın, Âgâh, ona sevgilisi olmadan bakamaz (Rb. 17). Burada şâir, gülün güzelliği karşısında; sevgilisine kavuşmak için girdiği mücadeleyi ortaya koymaya çalışmış olabilir.

Ayrıca gül, şekli ve rengi bakımından da yanık yarasına benzetilmektedir. Yine bu yaraya sebep olan ateşi ise kendisi yani gül suyu söndürebilir ( Rb. 26 ).

Rubâîlerde gülden başka, yine kokusu sebebiyle reyhân (Rb. 10); kırmızı rengi ve ortasındaki siyahlığı ile de alevin dumanına benzetilen lâle (Rb. 23 ) söz konusu edilir.

Şâir, güllerle dolu bahçede bülbüle de rastlamaktadır. Bu kuş, güzel seslidir ve Âgâh, kendisini bu bağın güzel sesli bülbülüne benzeterek (Rb. 11), şâirliğini över. Bülbül, sevdiği gülün açılmasıyla mutlu olur (Rb. 12). Bir başka rubâîde bülbül, rakîbi çirkin sesli zâg, yani karga ile söz konusu edilir (Rb. 26). Bülbülün gönlünün tokluğu, kargayı, gülle arkadaş eder. Her iki kuş, tezâd teşkil edecek şekilde zikredilir.

Diğer bir âşık pervâne de, bir çıranın etrafında dönüp durmaktadır (Rb. 3). Ayrıca rubâîlerde papağan ( tûtî ), ayna karşısında konuşması özelliği ile benzetme unsuru olarak yer alır.

Tabiat, rubâîlerde de gökyüzüyle, ağacıyla, çiçeğiyle, böceğiyle ve tüm güzellikleri ile şiire renk katmıştır. Şâir, tabiat karşısında bazen aciz kalırken, bazen de ondan daha üstün olmayı başarmıştır. O, kimi zaman bir güneş, kimi zaman bülbüldür; sevdiği ise bazen ay bazen de güldür. Ancak çok defa Âgâh, güneşten daha yakıcı, bülbülden de daha âşıktır.

Belgede Agah Divanı ve incelenmesi (sayfa 131-137)

Benzer Belgeler