• Sonuç bulunamadı

Edebî Sanatlar

Belgede Agah Divanı ve incelenmesi (sayfa 151-162)

III. II Hikmetli Sözler

III.III. Edebî Sanatlar

Şiirde ifadeye güç katmak, sözü renklendirmek ve tesirini arttırmak için şâirler, edebî sanatlara başvururlar. Âgâh da bu amaçla, duygu ve düşüncelerini ortaya koyarken, edebî sanatlardan yararlanmıştır. Özellikle, Sebk-i Hindînin etkisiyle olsa gerek; mübâlağa, tezâd, tenâsüb, irsâl-i mesel gibi edebî sanatları kullanmada hayli başarılıdır.

Aks

Bir zekâ buluşu8 olarak nitelendirilen aks sanatı, aşağıdaki beyitlerde, “aks-ı

nâkıs” olarak gözlenmektedir:

Bu sāz u ‘acz-ı güneh şūy-ı mey-keşāne-sezā Vaār zāhide zāhid vaāra erzāni

G. 341/3 Dil 0ayālüñde 0ayālüñ dil-i bī-tābdadur

Gāh mey şīşede geh şīşe mey-i nābdadur G. 61/1

Aliterasyon

Âgâh zaman zaman beyitlerde âhengi sağlamak için bazı ses tekrarlarına başvurmuştur.

Aşağıdaki beyitte âhengi “d” sesiyle sağlarken; Oordı o perī lu,f iderek derd-i dilümden Kimden ideyüm şekve didüm didi elümden

G. 291/1 Bir başka beyitte ise âhengi “m” sesiyle verir:

Mestem ammā ne mest bāde vü cām Rindem ammā ne rind dürd-āşām

K. 2/1

Cinâs

Aşağıdaki beyitte geçen, “0āline” ve “*āline” kelimeleri “cinâs-ı hat”a örnektir: Mümkün mi beste olmaya dil zülf ü 0āline

Ol fitne-cūlar ādemi orlar mı *āline

G. 311/1

Şâir, “vefâ” ve “cefâ” kelimeleriyle de “cinâs-ı lâhık” sanatına yer verir: Gülden ,aleb-i mihr-i vefānuñ yeri var mı

Ey bülbül-i bī-derd cefānuñ yeri var mı G. 369/1

Hüsn-i Ta’lîl

Dîvân şiirinde, yeni mazmûn bulmada hüsn-i ta’lîl sanatının yeri önemlidir. Çünkü asıl yenilik kimsenin zihnine, hayâline uğramamış bir anlam bulmakta idi ki, bu da hüsn-i ta’lîl sanatı ile sağlanıyordu.9 Âgâh da yenilik arayışı içinde, şiirlerinde hüsn-i ta’lîl sanatına başvurmaktadır. Şöyle ki :

Goncanın başını yırtık yakasının içine çekmesi, sevgilinin gül bahçesine gelip, gülücüklerini etrafa saçmasına bağlanmıştır:

Sen 0ande-feşān olalı gülzār-ı cihānda Ġonçe serini çāk-i girībānına çekdi

G. 373/3

Bir başka beyitte ise şâir, sünbül ve reyhanın topraktan çıkması hâdisesini güzel bir sebebe bağlar:

>aşre dek 0ākinde yer yer sünbül ü rey*ān çıar Eyleyen bir kere zülf-i ‘anber-efşānuñ 0ayāl

G. 239/3

Îhâm

Şâir, aşağıdaki beyitte “ayag” kelimesiyle hem bacağın bilekten sonrasını, hem de kadeh mânâsını kastetmektedir:

Mest-i *üsnüm ki çıup nāz ile cevlāna gele Ādem ister ki ayaġın süre meydāna gele

G. 334/1

“Isfıhân”, sürmenin imâl edildiği şehir ve Türk musîkisinin en eski birleşik makamlarından biri olarak beyitte yerini almaktadır:

Āgāh Āgāh Āgāh

Āgāh sürme-rīz-i dem-i 'āyib olmasa Āvāzemüz giderdi bizüm I'fıhāna dek

G. 228/5

İktibâs

Mânâyı kuvvetlendirmek, söze güzellik kazandırmak maksadıyla10 nazım ya da nesirde âyet ve hadîs kullanılması demek olan iktibâsa, Âgâh da şiirlerinde başvurmuştur. Şâirin, iktibâsı genellikle na‘tlarda kullanmış olması dikkat çekicidir.

Âgâh, Dîvânı’nda sadece bir defa hadîse yer vermiştir. Bu hadîsin de tamamı değil bir kısmı ele alındığından nâkıs iktibâs yapılmıştır. Aşağıdaki hadîsin tamamı “

„U*§U¼«

XI*•UL¼ „U¼ u¼ „U¼ u¼

” şeklindedir ve “ sen olmasan sen olmasan; felekleri yaratmazdım” anlamına gelen bir hadîs-i kudsîdir:

Çün ,ufeylüñdür Suhūr-ı enbiyā vü evliyā Şānuña ‚ U¼u¼‚ U¼u¼‚ U¼u¼‚ U¼u¼ bürhānı 0i,āb-ı bihterīn

G. 268/4

Aşağıdaki beyitte ise Âgâh, iki âyeti yine nâkıs iktibâs yoluyla zikretmiştir. İlk mısrada şâir, “ ( Resûlüm! )Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” mealindeki Enbiyâ (21) sûresi, 107. âyeti söz konusu ederek, na‘t olan şiirde Hz. Muhammed için Kur’ân-ı Kerîm’den delil göstermek istemiştir. İkinci mısrada ise, : “ O kitap ( Kur’an ); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler ( sakınanlar ve arınmak isteyenler ) için bir yol göstericidir.” mealindeki Bakara (2) sûresi, 2. âyetini vererek, o en büyük delile -Kur’ân-ı Kerîm- işaret etmiştir:

Ey cemālüñ āftābı sšL¼ UF*¼sšL¼ UF*¼sšL¼ UF*¼ W W W WL0sšL¼ UF*¼ L0L0L0———— Pertev-i andīl-i mi*rābuñ sšI×L*¼ È b£ sšI×L*¼ È b£ sšI×L*¼ È b£ sšI×L*¼ È b£

G. 268/1

Âgâh Dîvânı’nda yer alan diğer iktibâslar, şiirlerin muhtevâ özelliklerinde dinî unsurlar verilirken söz konusu edilmiştir.

İrsâl-i Mesel

Edebî sanatların yanı sıra, atasözleri ve deyimler de şiiri süsleyen ve anlamı zenginleştiren unsurlardan biridir. Âgâh da Dîvânı’nda atasözlerine, deyimlere yer vererek, irsâl-i mesel sanatını sıkça kullanmıştır. Beyitlerde yer alan atasözleri, deyimler ve hikmetli ifadeler, “Atasözleri, Deyimler ve Hikmetli Sözler” başlığında zikredilmiştir.

İstiâre

Şâir, aşağıdaki beyitlerde “mâh” ve “perî” kelimeleri ile yalnız benzetmeliği kullanarak açık istiâreye yer vermiştir:

Didi bilmezlikle 'ordum *ālin ĀgāhuĀgāhuĀgāhuññññ o māh Āgāhu Bu gün oldı lu,fı ferdā bildüginden almasun

G. 287/5

Her ,urre-i müselsele ayd itmem ey perī Oanma kebūter-i dili yābānda bulmuşam

G. 262/2

Bir başka beyitte ise “ağlamak” söylenmeden, sadece “dīde-i ter” ile kapalı istiâre yapılmıştır:

Seyr-i deryā iderüz dīde-i terden sensüz Gevher el virmedi cūş-ı yem ile eglenürüz

G. 154/4

İstifham

Âgâh, şiirlerinde zaman zaman anlamı güçlendirmek ve okuyucunun dikkatini çekmek için, cevap beklemeden soru sorma yoluna başvurur:

Dil mā’il-i her dilber-i nāzende mi olsun Her şū0a o yektā-güher erzende mi olsun

G. 276/1 Aġyāra uyup seyr-i gülistān niçün itdüñ Ey gül seni 0andan beni giryān niçün itdüñ

G. 229/1

İştikâİştikâkkkk İştikâİştikâ

Âgâh, bazen beyitlerdeki âhengi, aynı kökten türemiş kelimeleri bir arada kullanarak sağlamaya çalışır:

Ma‘cūn-ı müferri*de bile şimdi fera* yo Mi*netkede-i dehrde şādān kimi gördüñ

G. 214/3 Nesīm-i cān-fezādur ehl-i Sulme āhı maSlūmuñ Cihān-sūz olduġuñ 'aymaz sitemkār olduġuñ var mı

G. 339/6

İştikâk, bir söz sanatı olmasına rağmen, şiirlerde anlam bütünlüğünü de sağladığından söz edilebilir.

Kinâye

Aşağıdaki beyitlerde geçen “göz açdırur mı” ve “ yüz sürme” ifadeleri, mecâzî olarak kullanılmaktadır ama gerçek anlamlarını da düşünmeye engel yoktur:

furur iki 'af-ı müjgān gibi naSarda müdām Göz açdırur mı neşā, u ġamı zamānemüzüñ

G. 217/2 Yüz sürme pā-yı nāzına her ser ü ser-keşüñ Ey ,ıfl-ı eşk gūşe-i dāmāna āni‘ ol

G. 234/2

Leff ü Neşr

Birinci mısrada geçen “vefâ, mahzûn, ‘aşk ve hicr-i dilber” kavramlarına karşılık, ikinci mısrada aynı sırayla “cefâ, mesrûr, a‘mâ ve çeşm-i bînâ” kavramları yer alır:

Vefādan öyle ma*zūnam ki ‘āşı hicr-i dilberden Cefādan öyle mesrūram ki a‘mā çeşm-i bīnādan K.1/31

Aşağıdaki beyitte ise “la‘l, ‘ayân, neşve-i keyfiyyet-i âteş” ile “hûy, nihân, sûziş-i germiyyet-i âteş” kavramları karşı karşıya getirilmiştir:

La‘lüñde ‘ayān neşve-i keyfiyyet-i āteş Zūyuñda nihān sūziş-i germiyyet-i āteş

G. 192/1

Her iki beyit de leff ü neşr-i mürettebe örnek gösterilebilir.

Bu sanatla, ifade kuvvetlenirken, beyitte sağlanan anlam birliği de dikkat çekmektedir.

Mecâz-ı Mürsel

Beyitte çemenden kastedilen; ağaçların, çiçeklerin bulunduğu bahçedir ve çemen bu bütünün bir parçasıdır. Bundan dolayı “çemen” kelimesiyle mecâz-ı mürsel yapılmaktadır:

Çemende bülbüli ey gül‘iGār neylersin Bizümde ,ū,ī-i şīrīn maālimüz 0oşdur

G. 65/4

Recep Paşa, bir kasr yaptırdığı halde, “itdi peydâ” denmiş ve isnâd ilgisi ile yine şâir mecâz-ı mürsele başvurmuştur:

İtdi peydā yine bir a'r-ı fera*-efzā kim Görmemiş miVlini çeşm-i felek-i mīnāfām

Kt. 1/7

Mübâlağa

Âgâh şiirlerinde, Sebk-i Hindî’nin de etkisiyle en fazla mübâlağa sanatına yer vermektedir. Şâir, aşağıdaki beyitlerde; gönlün gizliliğini ve sevgilinin dudağının tatlılığını

mübâlağalı olarak ifade ederken, akla uygunluğunu da “o denlü, böyle”, “ol kadar” kelimeleriyle sağlar:

Gider gelür göñül ĀgāhĀgāhĀgāhĀgāh kūy-ı dildāra Nihān o deñlü ki bād-ı 'abāda böyle degül

G. 245/5 Bāde içse gül gibi cāmuñ lebi 'ad-çāk olur Ol perīnüñ ol adar ĀgāhĀgāhĀgāhĀgāh şīrīndür lebi

G. 372/5 Nidâ

Âgâh, şiirlerinde hitap edeceği kimlikler ortaya koyar. Bu kimlik bazen “zâhid” bazen “cân” bazen de “ka‘be-i maksûd”dur:

Zāhidā ben dimeyem sen de riyāsuz söyle Del-i 'ad-pāre benüm ākum ü sincāb senüñ

G. 226/4 Cānā dil-i erbāb-ı vefādan mı gelürsin

Ey ka‘be-i masūd 'afādan mı gelürsin G. 290/1

Tecâhül-i Ârif

Âgâh, zaman zaman söze heyecan katmak maksadıyla bildiği şeyleri bilmiyor görünerek, sorulara başvurur.

Örneğin, “Mansûr’a vahdet şarabı için, günahkâr saçı dar ağacına çekmek mi gerekir” derken tecâhül-i ârif yapmaktadır:

İtiżā-yı mey-i va*det bu mıdur ey Man'ūr Ki çeke dārasını zülf-i siyehkāra beni

G. 346/4

Ayrıca Âgâh, sevgili ona nazlanıp öpücük ve kucaklaşmayı lâyık görse, sevincinden öleceğini bilir ama bilmezlikten gelmeği yeğler:

Şād-merg olmaz mısın ĀgāhĀgāhĀgāhĀgāh far,-ı şevden Nāz idüp şāyeste-i būs u kenārumdur dise

Bu ifade tarzıyla, şâirin kelimelerin arkasına sakladığı mesajlar, kimlikler ortaya çıkmaktadır.

Tecrîd Tecrîd Tecrîd Tecrîd

Şâir, genellikle makta‘ beyitlerinde mahlasını söyleyerek, kendine yabancı bir şahıs gibi hitap eder ve tecerrüdde bulunur:

Mülāāt eylemiş bilmem leb-i dildār ile ĀgāhĀgāhĀgāh Āgāh Ki būy-ı cān gelür peymānenüñ dürd-i şarābından

G. 270/5 Risālet-destgāhā bende ĀgāhĀgāhĀgāhĀgāh-ı dil efgāruñ

Kemine çākerüñdür belki ednāter her ednādan

K. 1/28

Tekrîr

Şâir, sözün etkisini güçlendirmek için zaman zaman beyitlerde kelime tekrarına başvurur. Bu durum sadece şâirin heyecanını değil, duygu ve düşüncelerindeki bütünlüğü göstermesi bakımından da önemlidir:

Vifā-ı ġayrdan geç düşmen olsun meh-liā olsun Ne var 0āruñ vefāsında gül olsun bi-vefā olsun

G. 269/1 >ased *ased yine ĀgāhĀgāhĀgāhĀgāh yo *ased diyecek

Bu ‘ālemüñ nesi vardur ‘aceb nesine *ased G. 33/5

Telmih

Şâir, yoğun anlatım sağlayan, özellikle az sözle çok şey anlatmayı amaçlayan telmîh sanatına da şiirlerinde sık sık yer verir.

Âgâh, Hz. Îsâ’nın göğe çıkma hâdisesine telmihte bulunmuştur: Mesī*āsā eger gerdūna çısa dil 0alā' olmaz

Firīb-i ġamzesinden ,urre-i pür-pīç ü tābından G. 270/4

Bir başka beyitte ise, Leylâ’nın saçı münâsebetiyle “Leylâ vü Mecnûn” hikâyesine telmih vardır:

Zülf-i Leylīden kemend ister şikār-ı kemteri Nāzenindür ol adar āhū-yı 'a*rāmuz bizüm

G. 266/3

Bunlar, diğer dîvân şâirlerin başvurduklarından pek farklı değildir.

TenasübTenasübTenasüb Tenasüb

Şâir, bir içki meclisindeki anlamca ilgili kelimeleri sıralayarak tenâsüb sanatına yer vermektedir:

Āgāh ĀgāhĀgāh

Āgāh 0ˇāhiş üzre bu bezmüñ neşā,ı yo Sāīsine şarābına ba sāgarına ba

G. 206/5

Bir başka beyitte ise hastalıkla ilgili olan kelimeleri vermek sûretiyle tenâsüblü ifade kullanılır:

Minnet-i 0uşk ey ,abīb-i bī-mürüvvet tā-be-key Merhemüñ yā derdüme dermān ola yā olmaya

G. 309/2

Bu şekilde kullanımlar, konu bütünlüğünü ortaya koyması bakımından dikkat çekmektedir.

Teşbîh

Âgâh, gönlü, bazen dolu bazen boş oluşu bakımından, kum saatine benzetirken; hayâtı da yanarak tükenen muma benzetmektedir:

Degül pür-0ūn şümār-ı rik-i mi*netden gözüm ĀgāhĀgāhĀgāh Āgāh MiVāl-i şīşe-i sā‘at göñül hem geh tehī geh pür

G. 101/5 >ayāt eşk-i nedāmetle geçdi şem‘ gibi

Düşen bu meclise gūyā günāha düşmişdür G. 73/4

Teşhîs ve İntâk

Âgâh, nergisi, bülbülü ve sabah rüzgarını kişileştirilirken; bir yandan da bülbülü figân ettirerek konuşturmaktadır:

Uyandı dīde-i nergis fiġān-ı bülbülden Nesīm-i sub* meger bāġa rehber oldı saña

G. 16/4

Tevriye

Aşağıdaki beyitte “Âgâhuz” kelimesi, herkesin bildiği anlamda şâirin mahlası olmaktan çok, uzak anlamı olan “haberdârız” anlamını öne sürer:

Sende yodur bu metānet bilürüz ĀgāhĀgāhĀgāhuz Āgāh Leb-i 0āmūşuña tenbīh-i şümāruñ kim idi

G. 338/5

Âgâh, “kanda” kelimesi ile yakın anlamı “nerede”yi değil, uzak anlamı olan “kan içinde” mânâsını vermek ister:

Ref‘ olur āyīne-i dilde olan Sulmet-i ġam Meh gibi böyle ,ulū‘ eylese her anda ade*

G. 30/3

Tezâd

Sebk-i Hindî tesîrindeki şâirlerin sıkça kullandıkları tezâdlı söyleyişlere, Âgâh da Dîvânı’nda pek çok kez başvurur:

Çar0dan dād ü sited resmini ögren ĀgāhĀgāhĀgāhĀgāh Ki zer-i mihri eger 'ub* alur şām virür

G. 50/5

aerre deñlü baña ġam vir şükrin al dünyā adar BeGl idince 0ˇān-ı va'luñ raġbetin bilmezlere

‘Ayāndur 0ātem-i la‘lüñde naş-ı mihr-i 0āmūşī Emānetdār-ı esrār-ı nihānīsin nedür a'lı

G. 343/5

Ey çar0-ı siyeh kāse yeter minnet-i rūzī Āzāde iken 0al saña bende mi olsun

G. 276/3

U'ānma derdden ey dil devāda böyle degül Çeken cefāyı ben isem vefāda böyle degül

G. 245/1

Destārıñı ey māh siyehfām itme Oub*ını siyeh rūzlaruñ şām itme Küstā0 olur itme iltifāt ĀgāhaĀgāhaĀgāha Āgāha Düşnām ile ıl nevāziş ikrām itme

Rb. 21

Bu durumu, Sebk-i Hindî ekolünün düşüncelerini mücerred-müşahhas (soyut- somut) şeklinde ifade arzusuna bağlamak yerinde olur.

Belgede Agah Divanı ve incelenmesi (sayfa 151-162)

Benzer Belgeler