• Sonuç bulunamadı

IV Kıt‘‘‘‘alar

Belgede Agah Divanı ve incelenmesi (sayfa 124-131)

II.IV.I. Şekil Özellikleri

Âgâh Dîvânı’nda dört kıt‘a vardır. 1.(25 beyit), 2.(14 beyit ), ve 3.(5 beyit) kıt‘alar, kıt‘a-i kebîredir. İlk üç kıt‘ada mahlas kullanılmıştır.

Bu kıt‘alar, çalışmamızda, düşürülen tarihlere göre sıralanmıştır.

II.IV.I.1. Vezin: 1. ve 3. kıt‘alar “Fe‘ilātün Fe‘ilātün Fe‘ilātün Fe‘ilün”, 2. kıt’a “Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilün” ve 4. kıt’a da “Mefā‘īlün Mefā‘īlün Mefā‘īlün Mefā‘īlün” kalıplarıyla yazılmışlardır. Âgâh kıt‘alarda pek sık olmasa da zaman zaman zihâf kullanmak durumunda kalmıştır:

Rūy-ı ma'ūd-ı taayyüdle baılsa görinür Oldı dīvār u deri tā o adar āyīnefām

Kt. 1/11 [anda ben anda Venā-güsterī-i ā'af-ı ‘ahd [ā’ilem şehd-i du‘āsıyla olam şīrīn-kām

Kt. 1/22

Zihâf dışında, imâle, vasl ve mede sıkça rastlanılmaktadır: [āmeti ço da uzatma yeter ĀĀĀĀgāhgāhgāh yeter gāh

Şāyed ol 0ā,ır-ı nāzükde ġubār ola bedīd Kt. 3/4 Ben didüm her mı'ra‘-ı evvelden evvel *arfini ‘Add idünce bī-naSīr ĀĀĀĀgāhgāhgāhgāh bir tārī0 olur

Kt. 2/14

II.IV.I.2. Kâfiye ve Redif: Kıt‘alar, xa xa xa… şeklinde kâfiyelenmiştir. Dört kıt‘ada da redif kullanılmamış, âhenk kâfiye ile sağlanmıştır.

Âgâh, kıt‘a-i kebîrelerde kâfiye oluştururken, zaman zaman gazellerde de rastladığımız, kelime tekrarına düşmüştür:

Cūdı rehber oldı bu yanmış yaılmış ma‘bede Himmeti mi‘mār olup itdi ‘imāret sa‘y-ı gūr

Devletiyle dā’imā her cānibi ma‘mūr ola Zāne-i nāzı ‘adū-yı ‘izz ü cāhı ola gūr

Kt. 2/5,12

Kt. 1/16 ve 25. beyitlerde de “ makam” kelimesi ile şâir, tekrara düşmüş; “mînâfâm” ve “ âyînefâm” kelimeleri ile de îtâ-yı celî yapmıştır:

İtdi peydā yine bir a'r-ı fera*-efzā kim Görmemiş miVlini çeşm-i felek-i mīnāfām

Rūy-ı ma'ūd-ı taayyüdle baılsa görinür Oldı dīvār u deri tā o adar āyīnefām

Kt. 1/ 7,11

Âgâh Dîvânı’nda dört kıt‘a da, Arapça ve Farsça kelimelerle kâfiyelenmiştir. Yalnız 2. kıt‘ada şâir, kâfiyeleri Arapça ve Farsça kelimelerle yaparken, son beyitte Türkçe kelime kullanmıştır:

Devletiyle dā’imā her cānibi ma‘mūr ola Zāne-i nāzı ‘adū-yı ‘izz ü cāhı ola gūr

Yazdılar tārī0-i ta‘mīrin bu ‘ālī ma‘bedüñ Heykel ü mi*rābı minberle yapıldı bī-u'ūr

Ben didüm her mı'ra‘-ı evvelden evvel *arfini ‘Add idünce bī-naSīr ĀgāhĀgāhĀgāhĀgāh bir tārī0 olur

Kt. 2/12,13,14

II.IV.II. Muhtevâ Özellikleri

Âgâh, kıt‘aların tamamını tarih düşürmek için yazmıştır. 1. tarih, Âmid’de Recep Paşa Kasrı’nın inşasına; 2. tarih, yine Âmid’de ‘Alî Paşa’nın Ulu Camii’in tamirine; 3. tarih, mahfil inşasına; 4. tarih ise Tebrîz’in fethine düşürülmüştür.

II.IV.II.1. Dinî Unsurlar

Din, kıt‘alarda sadece birkaç dinî unsurun sıralanmasından müteşekkildir. Şâir, bu nazım şeklinde de kasîde ve bazı gazellerinde olduğu gibi mütedeyyin kişiliğini yansıtmaktadır.

Âgâh, kıt‘alarının birinde camii, bir diğerinde de mahfil inşasının tarihini düşürdüğü için, bu tarihlerde camii ile ilgili bazı dinî unsurlar dile getirilmiştir.

Allah, ilk kıt‘ada karşımıza “Hakk” (Kt. 1/24) olarak çıkarken, şâir O’ndan Recep Paşa için iki dünya saadeti dilemektedir.

Kıyametin kopmasını şâir, bir zaman unsuru olarak “tâ-nefh-i sûr” (Kt. 2/6)

şeklinde dile getirir. Âgâh, camii inşasını anlatırken, bununla ilgili olarak; mihrâb (Kt. 2/9, 13), ibâdetgeh (Kt. 2/6), âyât-ı mübîn (Kt. 2/10), ma‘bed (Kt. 2/13), minber (Kt. 2/13), kâmet (Kt. 3/4), mahfil (Kt. 3/5) gibi unsurlara da yer verip; bunlarla bir yerde camiyi tasvir eder.

II.IV.II.2. Tarihî ve Efsanevî Unsurlar

Âgâh, şiirlerinde -özellikle kıt‘alarda- yaşadığı şehrin önemli eserlerini ve bunların yapılış tarihlerini söz konusu eder. Bu durum, onun yaşadığı devir hakkında bilgi verdiği gibi, etrafına karşı gösterdiği ilgiyi de ortaya koymaktadır.

İlk kıt‘ada şâir, Diyarbakır beğlerbeğisi Recep Paşa’nın bu şehre yaptırdığı kasrın inşa tarihini verirken; Paşa’nın da övgüsünü yapar:

Ā'af-ı pāk-şiyem ya‘ni Receb Pāşā kim ‘Āleme şa*ne-i tedbīri ile virdi niSām Kt. 1/1

Diyarbakır şehrindeki Camii-i Kebîr, en eski camilerimizdendir. Tarih boyunca da tamir ettirilerek, günümüze kadar ulaşmıştır. İkinci kıt‘a, Âmid valilerinden ‘Alî Paşa’nın bir yangın sonucu tahrip olan camii, tamir ettirme tarihini vermektedir. Hatta Âgâh, caminin eskisinden daha sağlam ( Kt. 2/7) olduğunu da şiirinde belirtir. Kıt‘ada ‘Alî Paşa, Hz. Süleyman’ın meşhur veziri Âsaf olarak, nitelendirilip; bir bakıma Âsaf’ın kimliği, vezire örnek gösterilmiştir:

Ā'af-ı Ġāzī ‘Alī Pāşā vezīr ibn-i vezīr

Kim Venā-0ˇānīdür ehl-i fażl u dāniş bi-ż-żarūr

Kt. 2/1

Âsaf, yine ikinci kıt‘ada ‘Alî Paşa’nın övgüsü için (Kt. 2/9) kullanıldığı gibi, Abdullah Paşa’nın vezirliği de Âsaf’a benzetilmiştir (Kt. 4/1). Görülüyor ki, “Âsaf” kelimesinin Âgâh Dîvânı’ndaki yeri, diğer dîvân şâirlerinin şiirlerindekinden pek de farklı değildir.

Ayrıca Diyarbakır’daki Ulu Camii’ye, M. 1712’de bir de mahfil eklenmiştir. Bu mahfili de vezir ‘Alî Paşa’nın, bir süre kedhüdalık yapan babası Hüseyin Ağa yaptırmıştır. Şâir, üçüncü kıt‘asında da bu ismi zikreder ve ona duada bulunur:

Fa0r-ı erbāb-ı himem ya‘ni >üseyn Āġā kim Ola ibāl u sa‘ādet ile her rūzı sa‘īd

Kt. 3/1

Âgâh, İstanbul’dan uzakta yaşayan bir şâir olmasına rağmen, tarihî gelişmeleri, seferleri takip etmiş ve fetihlerden duyduğu sevinci, düşürdüğü tarihlere yansıtmıştır. Son kıt‘asında, dönemin Van valisi olan ve Tebriz’i fetheden Köprülü-zâde Abdullah Paşa’yı över ve duaların hedefi yapar:

Bu oldı fet*inüñ tārī0i ‘Abdu’l-lāh Pāşānuñ Li-vechillāh gelüp Tebrīzi aldı Köprilī-zāde Kt. 4/2

Şâir, kıt‘alarda sadece çevresindeki şahsiyetlere değinmekle kalmamış, dîvân şiirinde gelenek haline gelen ünlü isimlerden; Çinli nakkaş Mânî’yi de söz konusu etmiştir. Aşağıdaki beyitte şâir, Recep Paşa’nın yaptırdığı kasrın nakışlarıyla Mânî’nin nakışlarını karşılaştırır. Kasrın nakışları daha üstündür:

[anda bu ,ar*-ı ‘aceb anda nuūş-ı Mānī Zat-ı yāūta berāber mi olur her 0a,-ı 0ām Kt. 1/14

Tarihî ve efsanevî şahsiyetlerin dışında Âgâh, feth edilişi münasebetiyle Tebriz (Kt. 4/2) şehrine değinirken; yaşadığı şehir Âmid ise Recep Paşa Kasrı dolayısıyla söz konusu edilir:

Şeh-nişīn-i sīne girüp itse tefā0ur yeridür Āmidüñ gögsidür envā‘-ı şerefle bu maām

Kt. 1/16

Âgâh, üçüncü kıt‘ada hükümdarın ya da camii müezzininin oturup namaz kılacağı yer olan mahfilin inşasına tarih düşürürken; Habeş’den söz eder. Habeş, dîvânlarda, orada yaşayan insanların siyâhî olmaları sebebiyle; kara zülf, ben, esir, gecenin rengi gibi unsurlara genellikle benzetmelik olarak geçmektedir. Ancak Âgâh, bu kıt‘ada Habeş’i bunlardan farklı bir şekilde ele almıştır. Habeş, bülbülü ile dile getirilmektedir. Şâir, Habeş’in bülbülü derken Bilâl-i Habeşî’yi kasd ediyor olabilir. Bu münasebetle de caminin müezzinini – ki mazmûndur-, Bilâl-i Habeşî’ye benzeterek, onu yüceltmekte ve yuvasının yenilendiğini belirtmektedir:

Didi bu ma*fili yapdu da 0ıred tārī0in ‘Andelīb-i >abeşüñ lānesi oldı tecdīd

Kt. 3/5

Âgâh’ın tarihî ve efsanevî unsurları kıt‘alarına dile getirirken, geleneğe bağlı kaldığını söyleyebiliriz. Ancak, onun Habeş için farklı bir benzetme kullanması, yeni mazmun arayışı içinde olduğu gerçeğine dikkatleri çekmektedir.

II.IV.II.3. Tabiat Unsurları

Tabiat, kıt‘alarda diğer nazım şekillerinden çok farklı değildir.

Felek, şafak renkli bir şaldır ve Recep Paşa isterse ona ihrâm olacaktır (Kt. 1/2). Böylece felek ilk kıt‘ada, hem yüceliği hem de düz, çarşaf gibi oluşuyla bir benzetme unsurudur. Ayrıca felek, gök renklidir ve onun gözleri Recep Paşa’nın kasrı gibisini hiç görmemiştir (Kt. 1/7). Feleğin ilk katında yer alan meh ile dördüncü kattaki hurşîd, parlaklıkları münâsebetiyle zikredilirler. Recep Paşa Kasrı, o kadar parlaktır ki, sabahın ışığı onu kıskanır ve bu parlak kasrın pencerelerine ancak, ay ve güneş cam olabilir:

Reşk ider 'afvetine 'ub*-ı sa‘ādet-pertev Yeridür revzenesine meh u 0urşīd ola cām

Âgâh, kıt‘alarından birinde, yedinci felekteki Zuhale de değinir. Zuhal, yeryüzüne en uzak, seyyâredir ve astroloji ilminde uğursuz sayılır.45 En üstte olduğu için

bâm (çatı ) ile birlikte anılan Zuhal, “eğer bir akşam feleğin çatısından kasrın havuzuna baksa, uğursuzluktan temizlenip, kutlu olur” ifadesiyle dile getirilmektedir. Âgâh, böylece seyyârenin kaderini değiştirir:

Sa‘d olup çirk-i nu*ūsetden olur ,āli‘-i pāk >avżına basa Zu*al bām-ı felekden bir şām

Kt. 1/18

Kıt‘alarda zaman ise, hayatın içinde yaşanan sıradanlıkta geçmektedir. Şâir, Hüseyin Ağa için “her rûz” (Kt. 3/1) kutluluk dilerken; Zuhalin “ bir şâm” (Kt. 1/18) feleğin çatısından bakmasını ister. İnsanın bıraktığı hayırlı eserlerle nâm yapmasını isteyen şâir, kişinin ömrünü “defter-i eyyâm” (Kt. 1/6) olarak nitelendirmektedir. Ayrıca “subh-ı sa‘adet-pertev” (Kt. 1/8), Recep Paşa Kasrı’nın saflığını kıskanır.

Sabah, gece, gündüz ve günler kıt‘alarda kesin bir zaman dilimini göstermemekle birlikte, dîvân şiirinin sosyal hayatı aksettirmesi bakımından önem taşımaktadır.

Âgâh, zaman içinde ilerlerken, gülbahçelerine de uğrar. Elbetteki bu dolaşma kıt‘alarda, düşürdüğü tarihler içindir. Tabiat onun gözünde; binalar, camiler için bir benzetme unsurudur. Şâir, Recep Paşa Kasrı’nın çatısını, gülbahçesine (sâha-i gülzâra ) (Kt. 1/13) benzetirken; sevgilinin yeni çıkmakta olan dudağının üstündeki tüyler çimenliğe ( sebze ) (Kt. 1/10) benzetilmektedir. Ayrıca şâir, göz değmemesi için, nakkâşlardan kasrın duvarına badem ( badam ) fidanı (Kt. 1/17) çekmelerini ister. Badem, burada aynı zamanda sevgilinin gözü olarak da düşünülmüştür. Söğüt ağacı ( bîd ) (Kt. 3/2) meyvasız bir ağaç olması münâsebetiyle zikredilmektedir. Ancak Camii mahfilini yaptıran Hüseyin Ağa, bu ağacı besleyerek meyvalı bir ağaç yapabilecek kadar büyük bir şahsiyettir.

Âgâh, yine Recep Paşa’nın övgüsünü yaparken şahin ve güvercin (hamâm) kuşlarına değinir. Paşa, o kadar âdildir ki, onun zamanında avcılığı ile meşhur şahinin yuvasında güvercin beslenmektedir (Kt. 1/3).

Tabiat, Âgâh’ın kıt‘alarında kozmik âlemiyle, zamanıyla, bitkileriyle, hayvanlarıyla birlikte benzetmelik olarak yer alırken; çoğu kez -ki daha çok Recep Paşa- övgüsü yapılacak unsur için, şâirin dilinde bir araç olmuştur.

II.V. Müfred

II.V.I. Şekil Özellikleri

Dîvân’ın en sonunda yer alan tek müfred de tarihtir. Minâre yapımına düşürülen bu tarih diğerlerinden ayrılmamış ve kaynaklarda genellikle “Dîvân’da 5 tarih var”46

şeklinde geçmiştir. Müfrede, Dîvân’ı tertip ederken, kıt‘aların ardında 5. tarih olarak yer verildi.

II.V.I.1. Vezin: Müfred, “Mefā‘īlün Mefā‘īlün Fe‘ūlün” kalıbı ile yazılmıştır. İkinci mısra‘ Arapça bir ifâdedir ve şâir, diğer şiirlerinde olduğu gibi, müfredde de imâle yapmıştır:

Mu‘aşşer *arfleriyle oldı tārī0

d¾½ « ë*¼ « ëì U– v¼ UFÔ

II.V.I.2. Kâfiye ve Redif: Müfred, musarra bir beyt değildir. Dolayısıyla ax şeklinde kâfiyelenmiştir.

II.V.II. Muhtevâ Özellikleri

Müfred, minâre yapımı için düşürülen bir tarihtir. Tarih düşürülen mısra, “en büyük olan Allah’ın şânı yücedir” mealindedir. Ve Âgâh’ın dinî inancını ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır.

Belgede Agah Divanı ve incelenmesi (sayfa 124-131)

Benzer Belgeler