• Sonuç bulunamadı

2.1. Emevîler ve Abbâsîler Döneminde Köle ve Mevâlînin İdaredeki Rolü

2.1.2. Vezirlik Görevi

Emevîler döneminin yönetim anlayışına baktığımızda babadan oğula geçen bir tür saltanat halini almıştı. Yeni kurulan sistem içinde Emevî halifeleri temelleri atılan bu devletin kurumuna uygun bir yapılanma girişiminde bulundu. Böylece halifeler, vezirin yeteneği doğrultusunda atamalarını yaptılar. Bunlar danışma kurulu olarak görevini yapmaktaydılar. Nitekim bu görevin tam olarak kurumsallaşmadığı ve atanan kişilere vezir söylenmediği bilgisine ulaşıyoruz. Lakin istisna da olsa Emevî devletinin kurucusu Muâviye döneminde Ziyad b. Ebih’e “vezir” unvanı verilmiştir.194

Vezir, halifenin hemen hemen bütün işlerini yüklenen ve devlet yönetimiyle ilgili meselelerde ona görüş ve tedbiri ile yardımcı olan kimsedir. İslam tarihinde doğrudan doğruya vezirlik unvanı ile bir kimsenin iş başına getirilişi Abbâsîler

in ilk kuruluş yılına (132\750) rastlar. Fakat Abbâsîler e gelinceye kadar gerek Hz. Peygamber ve dört halife, gerekse Emevîler dönemlerinde, aynen olmasa da benzer görevleri yerine getirenler mevcuttu. Ancak bunlar resmen vezir unvanı ile göreve atanmıyorlardı. Emevî halifelerinden her biri devlet işlerinde bazı kişilere danışmak zorunda kalmışlardır. Danıştıkları kimselerden hiçbirine resmi bir şekilde vezir adını vermemişlerdir. Ziyad b. Ebih’i gibi Abdülmelik b. Mervan zamanında da Revh b. Zinba el- Cüzami’nin bu halife neznindeki mevkii o derece büyüktü ki, adı geçen şahıs bazen “vezir” lakabıyla anılıyordu. Emevîlerin sonuna doğru katiplik müessesesinin önemi o derece arttı ki, katip bir nevi vezirlik görevini yürütüyordu. Bu bakımdan vezirliği, Emevîlerin son devirlerindeki katipliğin bir

193 İbrahim Sarıçam, Seyfettin Erşahin, İslam Medeniyeti Tarihi, Ankara, 2007, s. 91. 194 Subhi Salih, İslam Kurumları, Ankara, 1999, s. 182.

devamı olarak kabul etmek mümkündür.195 Hülasa araştırmalar da gösteriyor ki bu

kurumun İslam dünyasında Abbâsîler’e gelinceye kadar resmi bir varlığı görülmemiştir.196 Bundan dolayı Emevîler döneminde kölelerin bu kurumda yer

almadığı bilgisine ulaşmaktayız.

Vezirlik müessesesine baktığımızda Abbâsîler aracılığıyla kurumsallaşarak diğer İslam devletleri de idari sistemlerinde bu kuruma yer vermişlerdir. Abbâsî Devleti’nin lideri Ebu’l-Abbas es-Seffâh, yeni kurulan devletin teşkilatında gelişmeler görünce, halifenin işlerini yüklenen ve ona yardım eden müesseseyede yenilikler getirdi. Nitekim bu kurum halifelikten sonraki en önemli müessese idi. Sasânîlerden örnek alınan bu kurum artık Müslümanlarında idarî hayatında yer edindi. Böylece İslam aleminde, Abbâsîler’e gelinceye kadar, idari sistem içinde resmen “vezir” unvanı ile anılan bir görevlinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. İran kökenli olduğu düşünülen vezirlik kurumu bundan sonra bütün idari teşkilatı kapsayan bir alan olarak resmileştirildi. Halifeden sonra en önemli icra organı olması onların iktidardaki kapsamını genişletti. Böylece Abbâsîler’in ilk halifesi olan Ebu’l-Abbas es-Seffâh (132-136/750-754) zamanında, Hemedanlı Ebû Seleme Hafs b. Süleyman el-Hallal ilk defa bu unvanla vazifeye getirildi. Ebû Seleme, Sübeyğ adında bir kişinin mevlasıydı. “ Veziru âl-i Muhammed” lakabı da verilmiştir. Bu demek oluyor ki vezir lakabını ilk kullanan kişidir. Bundan sonra bütün Müslüman devletlerde bu kelime kullanılmaya başlandı.197

Halifeden sonra en yetkili icra organı olan vezirlik; zaman içinde mezalim mahkemelerine başkanlık eden, savaşlara karar veren, hazineden gerekli gördüğü harcamaları yapan, valileri tayin ve azleden bir konuma getirildi.198 Kanaatimize göre

bu makamın yetkileri değişen halifelere göre şekillenmektedir. Nitekim Ebu’l Abbas bu kurumu Abbâsîler’in tabii yardımcıları olarak görürken, Abbâsîler’in ikinci halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr (754-775) zamanında daimi bir vezir yoktu. Bu duruma halifenin yetkileri ile vezirin yetkilerinin arasında çoğu kez çatışmanın sebep olduğu düşünülmektedir. Ancak bu makamdakilerin çoğu mevâlîydi. Bunları seçmelerindeki amaç; katiplikteki becerileri ve tanzimatta hünerleri fazla olduğu içindi. Mevâlî olan vezir el-Muriyanî‘nin şu sözleri “Fıkıh dışında bilmediğim, öğrenmediğim bir şey

195 Sarıçam, Erşahin, a.g.e., s. 92.

196 Ziya Kazıcı, İslam Medeniyeti ve Müesseleri Tarihi, İstanbul, 2003, s. 141.

197 Bozkurt, a.g.e., s. 154; Hasan İbrahim, a.g.e., c. IV, s.182; Kazıcı, a.g.e., s.144; Lewis, Ortadoğu,

s.117; Özdemir, a.g.e., s. 37

yoktur. “Kimya, tıp astronomi, matematik, hatta büyü”. 199 konuya açıklık getirdi.

Halife Ca‘fer el-Mansûr zamanında vezirlik görevinde Fars asıllı ve Mecusi olan Sehloğulları ailesi devlete hizmet etti. Bunun dışında mevâlî olan Yakub b. Davud ve Ebû Ubeydullah Muâviye b. Abdullah’da halife Mehdî’-Billâh(775-785)'ın vezirlerinden idi. Mehdî, Ebû Ubeydullah’a ıkta tasis etti. Bu zamanda vezirlik makamına divanlar ve idari teşkilata kadar başkanlık yetkisi ayrıca duruma göre ordu komutanlığı verilmiştir. Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr'un mevâlîsi olan el-Harrani’nin ise, halife Hâdî’nin (785-7869 veziri olduğu bilinmektedir.200

Devlete en parlak dönemi yaşatan Hârûn er-Reşîd (786-809) döneminde ise vezirliğin gücü büyük boyutlara ulaşmıştır. Nitekim bu zamanda mevâlî kesimi arka planda kalarak Fars kökenli olan Bermekiler ailesine önem verilmiştir. Halife, Yahya b. Halid el-Bermeki’yi vezir tayin ederek, dilediğini göreve getirebileceğini, dilediğini azledebileceğini sözüyle onu geniş yetkilerle donattığını gösterir. Ancak bunun yanında Hârûn er-Reşîd döneminde köle olan Fadl b. Rebi de vezirlik yapmıştır.201

Me’mun devrinin veziri olan, Sehloğullarından Fadl b. Sehl köle asıllıydı. Sehl tam yetkilere sahip bir vezir idi. Yeni bir isim olan “Zû Riyaseteyn” (iki riyaset sahibi) ünvanının sahibi olması onun savaş komutanlığı ve idari işlerin başkanlığını yapmasından kaynaklanmaktadır. Köle asıllı olan Fadl b. Mervan da Mutasım’ın vezirlerindendir. Hicri üçüncü asrın ikinci çeyreğine baktığımızda Türklerin yönetime hakim olması, vezirlerin itibar ve nüfuzlarını azalttı. Yetkiler ordunun eline geçti. Bu durum üçüncü asra kadar devam etti. Ardından vezirler eski nüfuzlarına kavuştu. Nitekim bu bilgiler ışığında görülmektedir ki, köle asıllı bu kişilerin devletin müesseselerinde halifeden sonra gelmeleri dikkat çekicidir. Öyle ki vezirlik makamı için Dicle kenarında her türlü cihazlarla donatılmış bir hükümet sarayı kurulmuş, kapısına da vezirleri ve daireleri koruduğu gibi, evrak ve dosyaları koruyan bekçiler dikilmiştir. Bernard Lewis’inde işaret ettiği gibi bu dönemde mevâlî yüksek bir imtiyaza sahipti.202

199 Salih, a.g.e., s. 183; Kazıcı, a.g.e., s. 145. 200 Salih, a.g.e., s .183; Özdemir, a.g.e, s. 38.

201 Kazıcı, a.g.e., s. 145; Salih, a.g.e., s. 183; Özdemir, a.g.e., s. 38. 202 Salih, a.g.e., s. 184; Lewis, Ortadoğu, s. 91.