• Sonuç bulunamadı

1.1. Eski Toplumlarda Kölelik

1.1.5. Türklerde Kölelik

Bilindiği gibi Türklerin ilk ana yurdu Orta Asya olup göçebe kültürün hakim olduğu bir bozkır coğrafyasıdır. Göçebe kültürün uzun yıllar boyunca devam etmesi bu kültürde yaşayan kavimler hakkındaki bilgilerin sınırlı kalmasına sebebiyet vererek araştırmacıları Çin kaynaklarına yönlendirmiştir. Çin kaynakları incelendiğinde ise etkileşim içinde oldukları kavimlerin özel hukukları hakkında bilgiye ulaşılmıştır. Bu kaynakların bazısında Türk kavimlerinde de kölelik kurumunun varlığı görülmüştür. Nitekim köle kadının, bazen vergi olarak verilmesini

55 Baran, a.g.e., s.147. 56 Kumeyr, a.g.e., s. 57.

örnek olarak gösterebiliriz. Türkler yerleşik hayatı benimsemeden önce, hareket ettiklerinde hayatlarını idame ettikleri eşya ve gereçleri de beraberinde götürmekteydiler. Başlı başına kendine has bir biçimi olan bu yaşam, eski Türklerde bazı zümreler için imtiyazlı bir sınıfın oluşmasını engellemekte ve köleliği çoğunlukla önlemekteydi.57

Yerleşik kültürün yaşam için gerekli gördüğü emek gücü ve taşıma gücünün kölelerden sağlanması köleleri Eski çağ toplumları için zaruri kılarken, bozkır kültürü mevcut olan bu güç ihtiyacını en fazla at olmak üzere hayvan gücü ile karşılıyordu. Göçebe yaşam biçiminde gerekli gücün hayvanlardan temin edilmesi köleliliğin nispeten yok denecek kadar az olmasını sağlamıştır. Eski Türkçe metinlerde köle kelimesi geçmemektedir. Kün (cariye) sözünün terminolojisine baktığımızda ise Çince olduğu aşikardır. Tabgaçlarda ve İç Asya Uygurlarında kölelerin varlığı söz konusudur. Divan-ı Lügat-i Türk'te «Ol kul boş kıldı» ibaresi köle âzatlamanın o dönem içinde var olduğu olduğunu ve köleliğe dair bazı ibarelerin de eserde mevcut olduğu görülmektedir.58

Hunlarda özel mülkiyet olarak şahsi kölelik yoktu ama kabile köleliği vardı. Kabileye ait köleler ise Hun Devletine bağlıydı. Türki devletlerin ekserisinde olduğu gibi Hun toplumunda da imtiyazlı bir sınıf söz konusu değildi. İmtiyazlı bir zümrenin olmayışı şahsi köleliğin oluşmasına engel teşkil etmektedir. Şahsi köleliğin çağdaş ülkelere nazaran Hunlar’da olmadığını söylemek mümkündür. Göçebe yaşayan topluluğun ekonomisi genel olarak hayvancılığa bağımlıdır ve Hun toplumunda hayvancılık işleri için köleler kullanılırdı. Göktürk toplumundan bahsetmek gerekirse; köle ve hür ayrımı yapılmamıştır. Göktürk yazılı belgelerinin tetkik edilmesi sonrasında bu belgelerde 14 tane kul deyimi kullanılmıştır. Yine bu dönemde de köle temininin en büyük kaynağını savaşlar oluşturmaktaydı. Nitekim savaşlar her zaman kölelik için esas kaynak ölçütüdür. Yine Çin kaynaklarından edinilen bilgilerde Göktürklerle yapılan savaşlar sonucunda Göktürklerin ele geçirdikleri tutsaklarını köleleştirdikleri ve Çinlillerin de aynı şekilde ele geçirdikleri

57 İbrahim Kafesoğlu, «Kültür ve Teşkilat» Türk Kültürünü Araştırma Ens. Türk Dünyası El Kitabı,

Ankara, 1976, s. 758-761.

58 Bahaddin Öğel, İslamiyet’ten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1964, s.46; Kafesoğlu, Kültür ve

kişileri köleleştirdikleri yazılmaktadır. Uygurların yerleşik hayata geçmeleri köle/ kölelik yapısının oluşmasına sebep olmuştur. Uygurlar savaş sonunda tutsak edilen kimseleri köle olarak temin ederlerdi. Ataerkil aile özellikleri taşıyan Uygurlarda baba diğer çocuklarına da danışmak suretiyle bir evladını satabilir ve köle olmasına sebep olabilirdi. Köle sahibinin mutlak egemenliğinde olup Sahip/ Efendi köle üzerinde mutlak hakları vardı, istese köleyi miras bırakabilirdi veya satabilirdi. Kutadgu-Bilig’de “hür insan ve kul ayrımı yapıldığını da görmekteyiz. Bütün kölelik sistemlerine baktığımızda kölelik müessesesi yerleşik kültüre daha uygundur göçebe yaşam da bu müesseseye gerek duyulan şartlar pek tahakkuk etmemiştir. Yani köleliğin aslı bozkıra yabancıdır.59

Türkler istiklalini kaybeden toplumlardan elde ettikleri esirlerin köle olmasıyla kölelik Türkler arasında yerleşmeye başlamıştı; ancak Türk toplum yapısında eskiden beri imtiyazlı sınıfın olmayışı sosyal hayatında feodaliteye dayalı toprak sisteminin de söz konusu olmasını ve toprak köleliğinin de oluşmasını engellemiştir.60

Coğrafyanın insanın yaşamına doğrudan tesirinin olması her toplum bilincinin farklı bir şekilde kendine has bir tezahüre sebep olmaktadır. Nasıl ki deniz kıyısında yaşayan medeniyetlere daha ılımlı yaşamayı insanlara öğretmişse Türklerin yapısında var olan bozkır kültürü onlara çağdaşlarından daha farklı bir yolu kanalize etmiştir. Türklerin toplum yapısı kast sistemi, statülere ayrılmış bir yapı ya da sınıflara ayrılmış bir mekanizmaya uygun değildi. Böylece onların imtiyazlı olunmasını, imtiyazlı kalınmasını temelinden reddederek köleliği engellemesi sağlamıştır. Yani Türklerde var olan aidiyet ve hürriyet kavramları hayatın her safhasına sağlanmıştı. Özgürlükten yoksun yaşamak onlar için kabulü mümkün olmayan bir durumdu. Tarihin hemen her evresinde mücadeleci bir yapıya sahip olarak yaşamışlardı. Hürriyete olan düşkünlük başka toplumları köle yapmaya da engeldi. Ancak buna rağmen köleliği ortaya çıkaran sebepler de vardı. Bunlara bakınca iktisadi, askeri veya dini olduğu görülmektedir. 61

59 Kafesoğlu, a.g.e, s. 759.

60 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1991, s. 226-228. 61 Öğel, Türk Milli Kültürü, s. 46.

Hülasa kölelik kurumu zamanın ve mekanın farklılığına göre uygarlıkların her birinde gerek benzer gerekse de farklı şekillerde kendi menfaat ve toplum intizamına göre düzenlenmiştir. Hemen hemen tüm köle sistemleri kökünden insan onuruna yakışmayan bir halde olduğu muhakkaktır. Kölelerin bir metaı olarak kabul edilmesi, hak ehliyetlerinin tümünden olmaması, hürlerden apayrı görülmesi, işledikleri suçlar için çeşitli cezalara çarptırılmaları onlara reva görülen durumlardandı. Birbirinden çok farklı devletlerde köleler hep ikinci, üçüncü sınıf insan olarak algılanmış ve hemen hemen hepsinde benzer aşağılayıcı durumlara tabi tutulmuş, bütün yaşamları boyunca da kötü davranışlara katlanarak yaşamlarını reva görüldüğü şekilde devam etmeye çalışmışlardır. Kölelerin tabi tutulduğu tüm bu olumsuz koşulların hiçbiri insan onuru ya da hakları ile bağdaşmamaktadır. Cebren vatandaşlarından alıkonulup yok pahasına ve hayatları hiçe sayılarak bir ülkeden başka bir ülkeye gönderilip dehşetli acımasızlığa maruz kalmışlardı. Vicdanı tefessüh etmemiş her insan bu yapılanları kabul etmesi mümkün değildir. Bu durum her yeniçağda da ve her kıtada tüm acımasızlığını yasa dışı bir şekilde devam ettirmiştir. Bugün kölelik mevhumunun olduğu bir ülke yok lakin kölelik sisteminden farksız muamelelere tabi tutulan toplumlar vardır. Köleliğe başka bir nam, başka bir ad verilmesi kölelik hakikatini değiştirmez. Ucuz iş gücü sağlamak gayesiyle günlük 1 dolara çalışmaya mecbur bırakılmış olmak da köleliktir. Denilebilir ki; tüm acımasızlığıyla beraber bu duruma en güzel örnek emperyalizmdir62.