• Sonuç bulunamadı

Vesayet Altında Özerklik: 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu

1.2. Üniversitelerin Tarihsel Gelişimi

1.2.2. Türkiye’de Üniversitelerin Gelişimi

1.2.2.2. Cumhuriyet Dönemi ve Sonrası Üniversitelerin Gelişimi

1.2.2.2.2. Vesayet Altında Özerklik: 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu

Kanunu (1946-1960)

1933 reformu ile gerçekleşmesi planlanan düşüncelerin pratiğe yansıması

adına yeni üniversiteler kurulmuştur (Vatandaş, 2010: 61). İstanbul Üniversitesi’nin

ardından 1944 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi ve 1946 yılında Ankara Üniversitesi hizmet vermeye başlamıştır. Halkın talebi ve Türk toplumunun nitelikli insan gücüne duyduğu gereksinim ile üniversite ve yüksekokullar İstanbul ve Ankara gibi büyük kent merkezlerinin dışında da yaygınlaşmaya başlamıştır. Bununla birlikte üniversitenin yönetim yapısının demokratikleşmesi de 1946 yılında çok

partili demokratik yaşama geçilmesi ile gündeme gelmiştir (Başar, 1997: 36). Bu

doğrultuda 13 Haziran 1946 tarihinde 4936 sayılı “Üniversiteler Kanunu” çıkarılmıştır. 4936 sayılı Kanun’a göre; üniversite “fakülte, enstitü, okul ve bilimsel kurumlardan oluşan, özerkliği ve tüzel kişiliği bulunan yüksek bilim, araştırma ve öğretim birliği” olarak tanımlanmıştır. Üniversitenin genel özerklik ve tüzel kişiliği içinde, fakülteleri de bilim ve yönetim özerkliği ile tüzel kişiliğe sahiptir. Kanun, üniversitelerin görevlerini şu şekilde belirtmiştir: Üniversiteler, öğrencilerini bilimsel anlayışı güçlü aydınlar, yükseköğrenime dayanan mesleklerin uzmanlık alanları için iyi hazırlanmış deneyim sahibi elemanlar ve Türk devriminin ülkülerine bağlı, milli karakter sahibi vatandaşlar olarak yetiştirecektir. Tüm bilim ve teknik meseleleri çözmek için ulusal ve uluslararası kurumlarla inceleme ve araştırma yapmak adına iş birliği içerisinde olacaklardır. Bilim ve tekniğin ilerlemesini sağlayan inceleme ve araştırma faaliyetlerinin sonuçlarını gösteren her türlü yayımları yapmaları gerekecektir. Bununla birlikte Türk toplumunun genel eğitim seviyesini yükselten bilimsel veriler, sözlü ve yazılı olarak üniversiteler tarafından halka yayılacaktır.

Kanun, öğretim üyelerine de -belirtilen haller dışında- görevlerinden

çıkartılamayacakları güvencesi vermiştir. Üniversite ve fakültelerin organlarına ve işleyişine ayrıca değinen Kanun’un yükseköğretim alanında getirmiş olduğu bir diğer önemli yenilik ise, üniversiteler arasındaki iş birliğini ve eşgüdümü sağlayan “Üniversitelerarası Kurul”un oluşturulmasıdır. Bu Kurul, Milli Eğitim Bakanı’nın başkanlığında toplanır. Milli Eğitim Bakanı, üniversitelerin başıdır. Bakan üniversiteleri, fakülteleri ve bunlara bağlı kurumları Hükümet adına denetlemektedir.

Ayrıca Üniversitelerarası Kurul’a başkanlık eder, onayını gerektiren konuları onaylar ve üniversite ve fakülte kurullarının kararlarından gerekli gördüklerini yeniden bu kurullarda incelenmesini istemek suretiyle denetimini gerçekleştirir. Bakan, onamadığı senato kararlarıyla üniversite ve fakülte kurullarının kabul edip uygulamakta bulundukları kararlardan uygun görmediklerini Üniversitelerarası Kurul’a gönderir. Bu bakımdan Kurul’un en önemli yetkisi kesin karar mercii olmasıdır.

Kanun’un öngörmüş olduğu üniversitenin yönetimi ise; Senato, Üniversite Yönetim Kurulu ve rektör olmak üzere üç organdan oluşmaktadır. Senato, üniversitenin en üst karar organı niteliğine sahip iken, Üniversite Yönetim Kurulu Senato’da alınan kararların uygulanmasına yönelik karar ve tedbirleri almaktadır. Rektör ise, üniversite tüzelkişiliğinin temsilcisidir ve yönetim işlerinden sorumludur. Üniversite kurullarına başkanlık etmekte ve kararları uygulamaktadır. Rektör, her seçim döneminde başka bir fakülteden olmak üzere 2 yıl için seçilmektedir. Yavuz (2012a: 98)’a göre bu durum, 1933 reformu ile gündeme gelen “rektör merkezli yönetim modeli”nden vazgeçildiğini göstermekte ve 4936 sayılı Kanun’un öngördüğü yönetim modelinin “vesayet altında özerklik” olarak tanımlanabileceğini ifade etmektedir. Bu bakımdan üniversite kurullarının aldığı kararların tamamı bakanlığın onayından geçecektir. Bu durum ise, üniversitelere tanınan özerkliğin sınırlarını göstermesi bakımından önemli bir gelişmedir.

Bununla birlikte 1954 tarihli 6435 sayılı “Bağlı Bulundukları Teşkilat Emrine Alınmak Suretiyle Vazifeden Uzaklaştırılacaklar Hakkında Kanun” ile akademisyenler için kayda değer bir değişiklik getirilmiştir. Kanun’un 1. maddesine göre “Umumi, mülhak veya hususi bütçeli idarelerle belediyeler ve bunlara bağlı idare, müessese ve teşekküllerden maaş alanlar (hâkim, subay, astsubay ve askeri memurlar hariç) tayinlerindeki usule göre mensup oldukları vekâlet, idare, müessese veya teşekkül emrine alınmak suretiyle vazifeden uzaklaştırılabilirler.” Böylece Milli Eğitim Bakanı’na tayinlerindeki usule bakılmaksızın öğretim üyelerini re’sen Bakanlık emrine alma ve görevden alabilme yetkisi verilmiştir (Göney, 2011: 262).

Bakan’a görevden alma sürecinde Senato’dan görüş alma şartı getirilmiştir. Fakat bunun herhangi bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bakanlık takdir yetkisi çerçevesinde istediği öğretim üyesini görevden alma yetkisine sahiptir (Yavuz, 2012a: 100).

Bu Kanun ile üniversitelerde yaşanan değişikliklerin somut bir örneğini 1956 yılında kurulan ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi)’de görmek

mümkündür. ODTÜ, gerek mütevelli heyet sistemi33 ile yönetilmesi, gerekse rektör

olmak için akademisyen olma şartının aranmaması gibi akademik yapısı itibari ile tamamen bir Amerikan eyalet üniversitesi gibi kurulmuş ve Türk yükseköğretimine önemli bir yenilik getirmiştir. Aynı dönemde Diyarbakır, Konya, Eskişehir, Samsun, İzmir ve İstanbul’da açılan ve İngilizce eğitim yapan maarif kolejleri, kurulan diğer üniversitelerle birlikte gerçek anlamda bir eğitim reform paketini oluşturmuştur. Demokrat Parti’nin iktidarda kaldığı çok partili dönemde (1950-1960) 1955 yılında Ege Üniversitesi (Kanun No: 6575) ve Karadeniz Teknik Üniversitesi (Kanun No: 6594), 1956 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (Kanun No: 7307) ve 1957 yılında Atatürk Üniversitesi (Kanun No: 6990) ile yükseköğretimin yayılması hız kazanmış ve Türkiye’deki mevcut üniversite sayısı 7’ye yükselmiştir. Değinilen dört üniversite Türkiye’nin ilk kampüs üniversiteleri olma özelliğini taşımaktadır. Bunlar

arasında bulunan ODTÜ, İngilizce eğitim yapan ilk devlet üniversitesidir (YÖK,

1997: 2).

33 Mütevelli Heyeti, üniversitenin çoğunluğu akademisyen olmayan bir kurul tarafından yönetilmesi

ve bu kurulun üniversitenin tüm birimleri üzerinde yetki sahibi olmasını ifade etmektedir. Dünyada ilk örneği İtalya, ABD ve İngiltere’de görülmüştür (Kurt, 2015: 12). Heyette kimlerin yer alacağı genellikle seçimle göreve gelen eyalet valisi veya bizzat halk tarafından belirlenmektedir (Küçükcan ve Gür, 2009: 211). Türkiye’de üniversitelerin bir heyet aracılığıyla yönetilmesi ilk olarak ODTÜ ile başlamıştır. 1959 yılında kabul edilen 7307 sayılı “Orta-Doğu Teknik Üniversitesi Kanunu” ile ODTÜ, özel statüye ve tüzel kişiliğe sahip bir üniversite olarak hizmet vermektedir (Kurt, 2015: 21).

27 Mayıs askeri darbesinin ardından 1960 yılında üniversitelere önemli yapısal değişiklikler getirilmiştir. 27 Ekim 1960 tarihinde kabul edilen 115 sayılı “13.06.1946 tarih ve 4936 sayılı Üniversiteler Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Madde Eklenmesi Hakkında Kanun” ile eski kanunun 40 maddesi yeniden düzenlenmiştir.