• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM:

6. Vergilendirme İlkeleri

Vergi ilkeleri bir vergi uygulamasının gerek mevzuat ve gerekse uygulama açısından başarılı bir şekilde yürütülebilmesi bakımından geliştirilmişlerdir. Söz konusu ilkeler, geçmişte veya günümüzde; varlığına dikkat edilerek ya da bir kısmının farkına bile varılmadan uygulanmakta veya uygulanmaya çalışılmaktadır.15

Her ekonomik sistemin gerçekleştirmek zorunda olduğu çeşitli hedeflere ve bu hedeflere ulaşma yolunda kullanacağı etkin ve akla uygun bir vergi sistemine ihtiyacı vardır. Vergi sisteminin veya tekil olarak bir verginin değerlendirilmesi ise bunların söz konusu amaçlara ne ölçüde uygun olduğunun belirlenmesine ve vergilendirmedeki adaletin sağlanmasına bağlıdır. Vergileme ilkeleri de bu değerlendirmenin yapılabilmesini sağlayan bir takım kuralları içermektedir. Bu nedenle vergileme ilkelerinin olanı değil olması gerekeni ifade ettiğini söyleyebiliriz. Ancak bu ilkeler de tıpkı her çağa ve ülkeye göre değişiklik gösterebilen vergi

13 Burhan Erdem, a.g.e., s.132-133

14 Mehmet Özkara, “Devlet Anlayışında Ortaya Çıkan Değişikliklerin Sonucu Olarak Vergilemeye

Yüklenen Fonksiyonlar”, http://www.alomaliye.com/mehmet_ozkara_devlet_anlayisinda.htm,

(24.03.2015)

sistemleri ve tekniği, verginin niteliği gibi zamana ve mekâna göre değişiklik gösterebilir. Bu bağlamda ilkelerden bazıları zaman içerisinde değer kazanabildiği gibi birçoğu da değerini yitirebilmektedir.

Bir vergi sisteminin gelişmesinde ve değerlendirilmesinde kullanılan bu ilkeler çeşitli şekillerde tasnif edilmiştir. Bunlardan en tanınmışı ve bugün bile geçerliliğini koruyan ilkeler klasik iktisatçı Adam Smith’in ortaya koyduğu vergilendirme ilkeleridir.16

a. Klasik Vergilendirme İlkeleri

Klasik Okul’un düşünce ve ilkelerine uygun olarak ortaya konan ilkeler şu şekilde özetlenebilir:

 Kesinlik İlkesi

Kesinlik ilkesine göre her mükellefin ödeyeceği vergi kesinlik ifade etmeli, mükellefler keyfi uygulamalarla karşılaşmamalıdırlar. Verginin ödeme zamanı, şekli ve miktarı önceden açık ve net biçimde belli olmalıdır.

 Adalet ve Eşitlik İlkesi

Eşitlik ilkesi ile ekonomik olarak bir eşitlikten bahsetmekte, adalet ilkesi ile de kişilerden ödeme güçleri ile orantılı olarak vergi alınması gerektiğini ifade etmektedir. Özellikte adalet ilkesi günümüzde anayasalarda bile yer alacak kadar önemini artırarak korumaktadır.

 Uygunluk İlkesi

Bu ilkeye göre verginin ödenmesinde mükelleflere gereken kolaylık gösterilerek vergiler en uygun şartlarda ve zamanda alınmalıdır.

 İktisadilik İlkesi

İktisadilik ilkesine göre ise verginin tarh ve masraflarının mümkün olduğu ölçüde düşük olması gerekir. Bu sayede mükelleflerden alınan vergiler ile hazineye giren para arasındaki fark asgari olmalıdır.17

b. Anayasal Vergilendirme İlkeleri

Adam Smith’in klasik vergilendirme ilkelerinin dışında Adolf Wagner, Fritz Neumark gibi bazı ekonomistler de vergilendirme ilkelerini iktisadi, idari, sosyal gibi farklı sınıflandırmalar ve adlar altında belirtmişlerdir. Tüm bu ilkeleri genel vergilendirme ilkeleri olarak isimlendirecek olursak, normatif nitelikte olan bu ilkeler; ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, kültürel, teknik ve sosyal koşullar ile halkın dünya görüşü ve zihniyeti, sahip olunan hukuk bilinci ve kamu hukukuyla ilintili bir şekilde zamana ve mekana göre değişikliklere uğramaktadırlar. Bu kapsamda, genel vergilendirme ilkelerinden seçilen ve dayanağını hukuk devletinden alan, 1982 Anayasası’nın vergi ödevi ile ilgili 73.maddesinde hüküm altına alınmış olan ve vergi ödevinin esaslarını düzenleyen anayasal vergilendirme ilkeleri de bulunmaktadır. Anayasal vergilendirme ilkelerini genellik ilkesi, kamu giderlerinin finansmanına katkıda bulunulması ilkesi, vergi kanunları önünde eşitlik ilkesi, mali güce göre vergilendirme ilkesi, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ilkesi, kanunilik ilkesi ve yürütme organının vergilendirme konusunda yetkilendirilebileceği ilkesi şeklinde sıralayabiliriz.18

(1) Genellik İlkesi

Anayasamızın vergi ödevini düzenleyen 73. Maddesinde “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür” hükmü yer almaktadır. Bu hükümde yer alan “herkes” ifadesiyle vergi genelleştirilmektedir. Verginin genelliğinden anlaşılması gereken ise ülke içerisinde yaşayan yerli veya yabancı herkesin vergi ödemekle yükümlü olduğudur. Bu kapsamda genellik ilkesinden; yalnızca belirli kişileri kapsayacak şekilde vergi koyulup bu sayede vergi

17 Aytaç Eker, Kamu Maliyesi, İzmir 2005, s.163 18 Ersan Öz, a.g.e., s.63-64

yükünün yalnızca belirli kesimlere yüklenilemeyeceği, belirli kesimlerin lehine uygulanan vergi istisna ve muafiyetlerinin Anayasal ilkelere uygun olarak ve nesnel gerekçelere dayanacak şekilde uygulanması gerektiği sonuçları çıkmaktadır.19

(2) Kamu Giderlerinin Finansmanına Katkıda Bulunulması

İlkesi

Anayasamızın vergi ödevini düzenleyen 73. Maddesinde yer alan “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür” ifadesi ile anayasal olarak vergi ödemenin nedeni belirtilmektedir.20 Anayasamızda

kamu gideri kavramı tanımlanmamış olsa da bu kavramdan; herhangi bir iş veya hizmet için bütçeye ödenek konulması gibi kamu hizmetlerinin karşılığının da kamu gideri olduğu anlamı çıkarılabilir. Toplanan vergiler siyasi olarak belli kişi veya gruplara tahsis edilmeksizin sadece bahsedilen kamu harcamalarının finansmanı için kullanılmalı ve bu sayede mükelleflerden toplanan vergilerin yine onlara dönüşümü sağlanmalıdır. Burada vergi yükümlülerinin kamu giderlerine katılımı ise anonim nitelik gösterir çünkü katılma belli hizmetlerden yararlanma karşılığı olmayıp, kamu giderlerinin tümü içindir. Bununla beraber kamu gideri sayılmayan harcamalar için de vergi alınmayacaktır.

Anayasamızda verginin kamu giderlerini karşılamak üzere alındığı belirtilmekle birlikte bu aslında verginin tanım ve fonksiyonunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır çünkü günümüzün çağdaş devlet ve vergilendirme anlayışı, vergilerin kamu giderlerinin finansmanını karşılamasının yanında etkin bir maliye politikası aracı olarak da kullanımını öngörmektedir.21

(3) Vergi Kanunları Önünde Eşitlik İlkesi

Kanun önünde eşitlik ilkesi anayasa hukukunun temel ilkelerinden biridir ve hukuk devletinin özünü oluşturan en önemli unsurdur. Hemen hemen bütün

19 Çetinkaya Hukuk Bürosu, Vergi Hukukunda İlkeler, http://www.cetinkaya.av.tr/Dosyalar/d689fd50-

3dd4-4d2f-bd82-3f921df79d7d.pdf, (24.03.2015), s.5-6

20 Binnur Tüzün Çelik, Vergilemede Müdahale İlkesi, Gazi Kitabevi, Ankara, 2001, s.60 21 Ersan Öz, a.g.e., s.66-67

anayasalarda yer alan bu ilke bizim Anayasamızda da 10.maddede “Herkes, dil, din, mezhep, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” ifadesiyle hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre, herkes kanunların getirdiği yükümlülükler ve sağladığı haklar açısından eşittir. Vergi devletin egemenlik gücüne dayanarak vatandaşlardan cebren ve karşılıksız olarak aldığı ekonomik değerlerdir. Verginin karşılıksız bir mali yükümlülük oluşu nedeniyle bu konuda çıkarılan kanunların vatandaşlara tam, doğru ve eşit olarak uygulanması çok önemlidir. Aksi halde vatandaşların hukuk devletine olan inançlarını büyük ölçüde sarsabilecektir. Bu anlamda bakıldığında Anayasa hukukunun bu temel ilkesi vergi hukukunun da temelini oluşturmaktadır.22

Vergi hukukunda eşitlik ilkesi bir yandan herkesin kanunlar önünde eşit olmasını ve vergi kanunlarının herkese eşit şekilde uygulanmasını; diğer yandan ise eşitlik ilkesine uygun vergi kanunları çıkarılmasını, bu kapsamda mükelleflerin hukuken ve fiilen eşit şekilde vergilendirilmesini ve yaptırımlara tabi tutulmasını öngörmektedir. Burada eşitliğin kıstası mali güçtür. Mali gücü aynı olanları eşit, farklı olanların ise farklı vergilendirilmesi halinde eşitlik ilkesi gerçekleştirilmiş olacaktır. Yani anayasada öngörülen eşitlik yasa önünde eşitliktir. Yasa önünde eşitlik ise herkesin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması anlamında olmayıp hukuken “eşitlerin eşitliğinden” bahsedilmektedir.23 Ancak vergilendirme yönünden

kişilerin durumlarının hangi koşullar altında eşit, benzer, özdeş veya aynı olduğunu anlamak zordur. Bu konunun çözümü için kanun koyucu, ilgili anayasal sınırlara uymak koşulu ile takdir yetkisine sahiptir.24

(4) Mali Güce Göre Vergilendirme İlkesi

Anayasamızın vergi ödevini düzenleyen 73. Maddesi “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür” hükmü ile mali güce göre vergilendirme ilkesini bir anayasa kuralı haline getirmiştir. Bu ilke herkesin kamu hizmetlerinin finansmanına, mali (ödeme) güçleri ile orantılı olarak

22 Sadık Kırbaş, a.g.e., 18. Baskı, s.12-13 23 Ersan Öz, a.g.e., s.68-69

katılmasını öngörür.25 Mali güce göre vergileme yaklaşımı, gelir dağılımında adaletin

sağlanması için vergi yükünün mükelleflere adil bir şekilde bölüştürülmesi esasına dayalı bir yaklaşımdır. İlgili anayasa maddesinden de anlaşılacağı üzere, mali gücü yeterli olmayan bir kişinin vergi ödemesi söz konusu değildir.26Verginin mali güce

göre alınması aynı zamanda vergide eşitlik ilkesinin uygulama aracıdır.27

Mali güç, ödeme gücünün kaynağı ve varlık koşuludur. Bu ilke mali gücü fazla olan mükellefin az olana kıyasla daha fazla vergi ödemesi gerektiğini ifade eder. Mali güç kavramı Anayasada tanımlanmamakla birlikte genellikle ödeme gücü anlamında kullanılmaktadır. Vergi ödeme gücünün belirlenmesinde ise ilgili mükellefin geliri, serveti ve harcamaları göz önünde bulundurulur.28

(5) Vergi Yükünün Adaletli ve Dengeli Dağılımı İlkesi

Anayasamızın vergi ödevini düzenleyen 73. maddesi “vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır” hükümlerini içermektedir. Vergilemede adalet, bir araç olmaktan çok amaçtır. Diğer vergileme ilkeleri, somut bir olgu olarak ortaya konamayan ama insanların hissedebildikleri bir ilke olan adaletli vergilemeye ulaşılabilmek açısından önem taşırlar. Nitekim vergi yükünün adil ve dengeli dağılması diğer ilkeleri tamamlayan, onların yetersiz kaldığı noktalarda devreye giren bir ilkedir.

Neyin adil olduğu konusunda bir belirleme yapılması kolay değildir. Bazen katı bir vergi uygulaması ekonomik olarak verimli olmakta ancak kamu vicdanını zedeleyebilmekte, bazen de kamu vicdanını rahatlatan bazı çözümler ve yaklaşımlar, verginin ekonomik verimini düşürebilmektedir. Bu gibi durumlarda adil vergilendirme kriterlerinin belirlenmesinde, içinde bulunulan koşullar etki göstermektedir. Örneğin, bir ekonomik kriz, bunalım veya savaş döneminde getirilen

25 Burhan Erdem, a.g.e., s.136 26 Aytaç Eker, a.g.e., s.167-168

27Gülşen Gedik, “Anayasanın 73.Maddesinin Verginin Yasallığı Kapsamında Değerlendirilmesi”,

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Programı,

http://www.hukukrehberi.net/Details.aspx?id=84, (23.3.2015)

vergi yükümlülükleri ile refah dönemlerinde getirilen yükümlülüklerin adil vergileme bakımından aynı şekilde karşılanmayacağı açıktır. 29

Günümüzde maliye yazarları vergilemede tam bir adaletin sağlanmasının imkânsız olduğunu ileri sürerek, bazı teknik esaslara dayanılarak vergilemede adalete yaklaşılabileceğini ifade etmektedirler. Buna göre; vergi kaçakçılığı ve çifte vergilemenin azaltılmaya çalışılması, vergi yükünün mükelleflere orantılı şekilde dağıtılması, bir insanın ancak yaşamasına imkân verecek gelirin vergi dışı bırakılması (asgari geçim indirimi), bekârla, evli ve çocuklu ailelerin aynı vergi yükü altında tutulmamaları, emek ve sermaye gelirlerinin farklı şekillerde vergilendirilmesi gibi vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtımını sağlayacak uygulamalar olarak örnek gösterilebilir. Vergilemede adalet kavramının vergi uygulamasına yansıması, özellikle vergi kaçakçılığı ve çifte vergilemenin önlenmesinde kendini etkili biçimde göstermektedir.30

Muaflık, istisna ve indirimler, yasa koyucu tarafından mali güce

göre vergilendirmenin ve vergi yükünün adaletli ve

dengeli dağılımının sağlanmasının araçlarıdır. Anayasa Mahkemesi vergilemede aranan temel ilkelerin muafiyet, istisna ve indirim için de aranması gerektiğini kabul etmiştir. Maliye politikasının sosyal amacı bu araçlar yoluyla vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımını sağlamaktır.31

(6) Kanunilik İlkesi

Kanunilik ilkesiyle direkt ilişkili olan Anayasamızın vergi ödevini düzenleyen 73.maddesi gereğince “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” denilmek suretiyle vergilendirmede kanunilik ilkesi hüküm altına alınmıştır. 73. maddeye ek olarak Anayasamızın 2, 6, 7, 8, 10, 11, 13, 123 ve 125. maddeleri de kanunilik ilkesiyle yakından ilgilidir. Vergilendirmede kanunilik ilkesi vergi koyma, değiştirme, kaldırma yetkisine halk

29 Çetinkaya Hukuk Bürosu, Vergi Hukukunda İlkeler…, (24.03.2015), s.9 30 Aytaç Eker, a.g.e., s.166-167

31 Anayasa Mahkemesi, 09.06.2011, E. 2009/62, K. 2011/96, T.C. Resmi Gazete, Sayı:28091,

tarafından seçilen yasama organının sahip olması temeline dayanmaktadır. Anayasa’nın ilgili maddeleri devletin bu konuda yetkili organı olan yasama organına, vergilendirme yetkisini kullanmak suretiyle vergilere ilişkin gerekli düzenlemeleri anayasal düzen içerisinde kanun ile yapmasını emretmektedir.32 Diğer bir ifade ile

vergiler mutlaka kanun ile konulup, kaldırılabilir ya da değiştirilebilir ve yasama organı vergi koyma, değiştirme ve kaldırmaya ilişkin vergilendirme yetkisini anayasal sınırlar dahilinde, yoruma imkân bırakmadan kullanmalıdır.

Vergilerin kanunîliği ilkesi ile temel hak ve özgürlüklere önemli bir müdahale niteliğinde olan vergilendirme hususunda idarenin keyfî davranmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır ve bu kapsamda günümüzde hemen her demokratik ülke anayasasında yer alan ilkenin hukukun genel ilkesi derecesine kadar yükseldiği bile söylenebilir.

Bir verginin kanunla konulmuş sayılabilmesi için, verginin temel unsurları olarak kabul edilen konu, yükümlü yani mükellef, vergiyi doğuran olay, matrah, oran, ödeme zamanı, zamanaşımı gibi unsurların da kanunda açıkça düzenlenmiş olması gerekmektedir. Ancak, burada geçen kanunla düzenleme kavramı, bir vergiyle ilgili bütün konuların aynı kanun içinde düzenlenmesi gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Bazı unsurların, ilgili kanunda düzenlenmeyerek bir başka kanuna atıf yapılarak belirlenmesine herhangi bir anayasal engel bulunmamaktadır. Vergilerin konulması, kaldırılması ya da değiştirilmesinin Anayasaya uygun kanunlarla yapılması kadar, tarh, tebliğ ve tahsilinin de kanunlara dayanan genel düzenleyici işlemlere uygun olarak yapılması şarttır.

Vergilerin kanuniliği ilkesi, kişiler yönünden, vergilerin yasama organı tarafından kanunla konulması, değiştirilmesi, kaldırılması anlamını taşırken; devlet yönünden de, yürürlükte bulunan kanunlara göre doğmuş olan vergiyi almak zorunda olmasını ve ödenmeyen verginin hukukî cebre dayanarak tahsil edilmesini ifade etmektedir. Bunun yanında ilke gereği vergilendirme yetkisi ancak devletin yasama organı olan TBMM tarafından kanunla kullanılabildiği için, bu hususta yürütme organı olan hükümetin kanuni bir dayanağı olmadan herhangi bir idari işlem veya

takdir yetkisi bulunmadığı gibi yargı organının da kıyas yolu ile vergi koyma, değiştirme ve kaldırma yetkileri de bulunmamaktadır.33Ancak kanunilik ilkesi

gereğince vergilendirme yetkisi yasama organına ait olmasına rağmen günümüzde bu duruma bazı istisnalar getirilebilmektedir. Zira uygulamada çabukluk sağlamak amacıyla birçok ülkenin, yürütme organına da belirli sınırlar dahilinde vergilendirme yetkisi tanıdığı bilinmektedir.34

(7)

Yürütme

Organının

Vergilendirme

Alanında

Yetkilendirilebileceği İlkesi

Vergilerin kanuniliği ilkesinin anayasal dayanağı olan 73. maddede geçen “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmünden kıyasla vergilendirme yetkisinin devlet adına yasama organında olduğu sonucuna ulaşılabilir. Bu bağlamda yürütme organının kanuni bir dayanağı olmadan vergilendirme ya da takdir yetkisi bulunmamaktadır.

Sosyal hukuk devleti ilkesinin benimsenmesiyle birlikte yürütme organının yetki alanı zamanla genişlemiş ve hükümet üzerindeki parlamenter kontrol zayıflamıştır. Devletin genişleyen işlevlerine ve kamu kesiminin büyümesine paralel olarak, kamu maliyesi araçları da karmaşıklaşmıştır. Bu değişim sürecinde, kanunilik ilkesinin katı hükümleri yüzünden vergiler kısa vadeli ekonomi politikalarının amaçlarına ulaşılabilmesi açısından kullanılamaz bir araç haline gelmeye başlamıştır. Zira yasa çıkarmanın zaman alması nedeniyle zorunlu ve ivedi hallerde kısa zamanda karar alarak icra edememek ülkenin sosyal ve ekonomik düzeni için zararlı sonuçlara neden olabilmekteydi. Bu kapsamda, yürütme organının, yasama organı ile kıyaslanamayacak derecede kolay ve hızlı kararlar alabilmesi nedeniyle, vergilendirme yetkisinin yasama organına ek olarak yürütme organı olan Bakanlar Kurulu'na da verilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu gelişmeler sonucunda 1961 Anayasa'sının konuyla ilgili 61. maddesinde 1971 yılında 1488 sayılı Kanunla

33 Yusuf Karakoç, “Anayasal Vergilendirme İlkeleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Dokuz Eylül

Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Özel Sayı, 2013 (Basım Yılı:2014), s.1264-1267

yapılan Anayasa değişikliği ile vergilendirme konusunda Bakanlar Kuruluna da yetki verilmiştir.35

Nitekim 1982 Anayasası’nın vergi ödevini düzenleyen 73/4. maddesinde “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muafiyet, istisna ve indirimleriyle, oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kurulu’na verilebilir”

denilmek suretiyle Bakanlar Kurulunun vergi konusunda yetkilendirilmesi ilkesi Anayasa ile hüküm altına alınmıştır.

Yürütme organına tanınan bu yetki iki yönden sınırlandırılmıştır. Bunlardan birincisi, konu bakımından yapılan sınırlandırmadır. Buna göre, Bakanlar Kurulu’na verilen değişiklik yapma yetkisi mali yükümlülüklere ilişkin muaflık, istisna ve indirimler ile oranlar konusundadır. Bunlar dışında vergilendirmenin temel unsurlarına ilişkin düzenleme yapılamaz. Diğer sınırlama ise kapsam bakımındandır. Nitekim değiştirmenin, yetki veren kanunun belirttiği alt ve üst sınırlar içerisinde yapılabilmesi mümkündür. Bu yetkinin kullanılabilmesi için mutlaka temel unsurları düzenleyen bir kanunun varlığı şarttır.36 Yani burada verilen yetkinin vergi koyma

yetkisi değil; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muafiyet, istisna ve indirimleriyle, oranlarına ilişkin hükümlerinde değişiklik yapma yetkisi olduğuna dikkat etmek gerekir.

Ayrıca Anayasamızın “Piyasaların Denetimi ve Dış Ticaretin Düzenlenmesi” başlıklı 167. maddesindeki

“Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler. Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek malî

35 Sabahattin Yürekli, “Bakanlar Kurulu'nun Vergilendirme Yetkisi”, Gazi Üniversitesi Hukuk

Fakültesi Dergisi, Sayı: 2, Aralık 1997, s.2-3

yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir.”

ifadesi ile Bakanlar Kurulu’na Anayasanın 73/4. maddesiyle verilen yetkilerden daha geniş kapsamlı bir düzenleme alanı vermektedir. Ülkenin ekonomik menfaatlerini korumak amacıyla Kanunla verilen bu yetkiler aynı zamanda vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin ancak kanunla konulacağını, değiştirileceğini veya kaldırılacağını düzenleyen kanunilik ilkesine de istisna teşkil etmektedir.37

Benzer Belgeler