• Sonuç bulunamadı

B. ARAP ROMANI

2.2. ESERİN TEMATİK YÖNDEN İNCELENMESİ

2.2.4. Vatan

Vatan, toplumun en alt seviyesindeki insandan en üst seviyesindeki insana kadar olmazsa olmaz öneme sahip bir yapıdır. Bu başlık, sosyal bilimlerin diğer alanlarında

90

olduğu gibi edebiyatta da çok fazla işlenen konulardan olmuştur. Geçtiğimiz asırda siyasi anlamda birçok gelişmeye şahit olmuş Arap dünyasının ferdi olan Abdurraḥman Munîf’in eserlerinde de vatan temasını çokça işlediğini görmekteyiz.

Daha önceki bölümlerde Abdurraḥman Munîf’in yazılarından ve siyasi görüşünden dolayı problemler yaşadığına değinmiştik. Yer yer otobiyografik izler taşıyan bu eserinde de başkahraman aynı sorunlarla yüzleşip memleketinden ayrılır. Bir muhalif olduğu için sistem tarafından fişlenen ve uğruna fişlendiği mazlum halk tarafından da sahip çıkılmayan Manṣûr bu durum kendi memleketine karşı bir nefret duyar. Üniversite hocalığından atılan ve uzun süre iş arayan başkahraman vatanı şu şekilde tanımlar:

Vatan dediğin nedir ki? Toprak mı? Çorak tepeler mi? İçindeki kinden eriyip kaybolan kasvetli gözler, kurşun, alaycı sözler? İnsanı aç bırakmak mı vatan? İş arasın diye caddelere salıvermek ve peşine muhbirler takmak mı? ... Vatan! Bu kelimenin kavramı, ne kadar büyük ve tehlikelidir. Yirmi küsur yıldır süren acılı bir deneyimden sonra iyice anlamış oldum ki vatan, insanın tanıdığı ve sevdiği kişiler arasında içinde çalışabildiği yerdir. (s.22-23)

2. Dünya Savaşı’nın sonu, merkezi Arap devletlerine 1919’da kurulmalarından beri istedikleri egemenliği getirmişti. Ancak bütün Ortadoğu’nun çok geçmeden anladığı gibi, Avrupalı askerlerin ve yöneticilerin gitmesi yabancı devletlere bağımlılığın sonu demek değildi. Sovyetler Birliği ile ABD arasında dünya çapında üstünlük kurmaya yönelik soğuk savaş rekabetinin başlaması Ortadoğu devletlerinin çoğunu süper güçlerin birinin ya da diğerinin müttefiki olarak bölgesel soğuk –ve kimi zaman da sıcak- savaşa sürüklemişti.135 Bu sürece paralel olarak başkahraman Manṣûr ‘Abdusselâm’ın hep arzu ettiği, uğruna savaştığı özgür bir ülke hayali gerçekleşememiştir. Kahramanın bu anlamda yaşadığı yıkıma şu satırlarda tesadüf ederiz:

... Abdüsselâm’ın yıllarca ve yıllarca düşlerini kurduğu ve gerçekleşmesini dilediği düşünceler, işte gerçek olmuştu ama başka türlü. Şimdi gördüğü sonuçlar

135

91

onu çılgınlık derecesinde bir hüzne sürüklüyordu, çünkü o vatan adını verdiği bu topraklarda olabileceğini tasavvur etmediği şeyler görmüştü... (s.176)

Kitabın devam eden sayfalarında Manṣûr’un yaşadığı ülke hakkındaki kanaati uç bir seviyeye ulaşır: “Bu ülkede savunulmayı hak eden hiçbir şey yok. Denklem çok basit: Hırsızlık et, yalan söyle, rüşvet al, her şeyi yap, emin ol, dünya sana büyük kapılarını açacaktır; terbiyeli, sevilen, sözü dinlenir bir adam olarak girersin, başka bir şey olursun, düşündüğünden ve arzuladığından daha önemli, daha büyük olursun!” (s.188) “Neyi sevdiğimi bilmiyorum ama neden nefret ettiğimi biliyorum. Ülkemizdeki yaşama ve ilişki biçiminden nefret ediyorum, her şeyi yakan bir devrim olmadıkça bu böyle sürecek.” (s.243) Aşağıdaki pasaj başkahramanın uzun süren gelgitli bir vatan sorunsalında geldiği nihai noktayı görmek için ideal bir iç konuşmadır: “Demek ki, Manṣûr bu kez vatanından ayrılırken çökmüş veya kederli hissetmiyor kendini ama sevinç de duymuyor. ‘Sevinç kocaman bir kuruntudur.’ Sıradan bir iş yapan, meselâ yemek yiyen bir insana benziyor şimdi o. Zorunlu bir işi yerine getiriyor, aç olduğundan değil yani ama görev duygusunu da hissediyor. Rahatlama duygusu, ne çok ne az. Bu kederli ve bunak resmi anladınız mı?” (s.273)

Romanın diğer önemli karakteri, İlyâs Naḫle, köyde yetişmiş, hayatının önemli bir kısmını şehir dışında geçirmiş taşralı bir figürdür. Eğitimsizliği ve yaşadığı çevre itibariyle Manṣûr ‘Abdusselâm’dan bazı farklılıkları vardır. Kümülâtif bilgi anlamında dünya hakkında birikimi az da olsa sahip olduğu öz, adalet ve insaniyet arayışı bakımından diğer kahramanla benzer olduğu söylenebilir. İlyâs’ın bu bilgi yetersizliği ve hayat tecrübesi ile paralel olarak problemi vatanıyla değil, yaşadığı köy, köylüler ve iş aramak için zaman zaman gittiği şehir eşrafıyladır.

Sömürgeci ülkelerin aşırı talebi sonucunda artan pamuk ihtiyacını karşılamak için Ṭaybe köyünün ağaçları kesilmiş ve pamuk üretimi için yeni araziler açılmıştır. Romanda İlyâs Naḫle için hem işlevsel hem de duygusal bir öneme sahip olan ağaçların kesilmesi, ait olduğu topraklarda artık yaşamak istememesine sebep olur ve şöyle bir yorum yapar: “...Anneciğim, köye dönmem mümkün değil dedim. Ağaçların bitmediği bir belde, insanların yaşamasının da mümkün olmadığı bir yerdir. Ṭaybe bir zamanlar, nane rakısı gibi yemyeşildi, ama bir kabristana, toz ülkesine döndü. Burada bir gün bile

92

yaşayamam.” (s.57) Birbirine benzer yönleri olan iki kahramandan İlyâs Naḫle’nin köyünden kaçıp belli bir süre sonra geri dönmek zorunda kalması üzerine kurduğu “Ben Ṭaybe’ye döndüm, dertler de bana döndü.” (s.84) cümlesi İlyâs Naḫle’nin memleketine bakış açısının ve yaşadığı macerasının güzel bir ifadesidir.

İlyâs Naḫle’nin durmadan hayat hikâyesini anlattığı süre içinde yaşadığı yer için sarf ettiği cümleler zaman zaman uç noktalara ulaşır: “Yansın Ṭaybe, tufan alsın onu, boğsun hepsini. O uğursuz beldeyi anlatırken yordum seni! (s.123) Rahatsızlık meselesi değil ama bu uğursuz Ṭaybe ateşler içinde kalsa, bütün evlerini tufan alsa, işte böyle bir şey olsa da şimdi işi bitirsem. (s.128) ... ama bu Ṭaybe yordu beni, o kendime ve her şeye duyduğum sürekli nefretin sembolü müdür, nedir?” (s.129)

Romanın ilerleyen sayfalarında Ṭaybe köyünün, kahraman İlyâs Naḫle için ifade ettiği nihai anlam, aşağıdaki cümlelerle tam bir karşılık bulur:

Ṭaybe’yi bırakıyor, sonra ona dönüyorum; bir gün, bir hafta, bir ay terk ediyorum fakat sonunda dönüyorum. Hep dönüyorum. Kuşkusuz, acılı yıllara rağmen Ṭaybe’ye hayatımı emanet ettim, ağaçları ve Ḥanne’yi ve çocukları emanet ettim ben. Ve Ṭaybe’de ölmeyi temenni ediyorum. (s.169)

Bu çalışmaya konu olan eserin farklı yerlerinde de vatan temasına rastlanmaktadır (s.15, 22, 337, 348, 364, 366).

Benzer Belgeler