• Sonuç bulunamadı

2. Bölüm Kuramsal Çerçeve Kuramsal Çerçeve

2.3. Çoklu Zekâ Kuramına Göre Öğrenme Öğretme Süreçleri

2.3.2. Çoklu zekâ alanlarının gelişimini etkileyen etmenler. Bireyler arasında zekâ üzerine konuşmalar yapıldığında kişi için zayıf zekâya sahip ya da şu alanda daha güçlü

2.3.4.9. Varoluşçu zekâ (existential intelligence). Varoluşçu zekâ alanında kıstas

insan varlığını sorgulamadır. Gardner dokuzuncu zekâ alanı olarak varoluşçu zekâdan bahsetmektedir. Ancak insan beyni ve sinir sistemi incelendiğinde bu zekâ alanına tepki oluşturan bir sistem kanıt olarak bulunmadığı için bu zekâ alanına onay verilmemiştir. Çünkü Gardner’a göre zekâ türünün kabul edilmesinin en önemli ölçütlerinden biri de beyinde bu zekâ alanına ait kanıtların bulunmasıdır (Tarman, 1999). Varoluşçu zekânın felsefe ve tasavvuf gibi bilim dalları ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bu düşünceye göre filozof, felsefeci ve din adamlarını varoluşçu zekâ alanına sahip meslek grupları olduğu söylenebilir.

Descartes, Platon, Eflatun gibi önemli isimler varoluşçu zekâ alanına sahip oldukları düşünülebilir. Ancak bu zekâ alanına ait sinir sistemde bir delil bulunmadığı için dâhil edilmemiştir.

Gardner’a göre tüm zekâ alanları her zaman birlikte çalışır. Zekâ alanları kişinin doğumu ile ortaya çıkar, kendiliğinden oluşmaz. Yaşadığı çevre ve karşılaştığı uyaranların etkisi ile farklı zekâ alanları ortaya çıkar. Zekâ alanları birbirinden bağımsız değildir, birbirlerini destekler. Tüm zekâ alanları birbiri ile etkileşim halindedir. Örnek olarak kişi araba kullanırken önce kuralları anlaması (sözel zekâ), karşı araç ile mesafesini koruması (matematiksel zekâ), taşıdığı yolcuları memnun etmesi (sosyal zekâ), kol ve bacakların senkronize hareket etmesi (bedensel- kinestetik zekâ), yol tarifine uygun olarak yolu takip etmesi (uzamsal zekâ) gerekmektedir. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi günlük hayatta sıradan yaptığımız herhangi bir eylemde bile aslında birçok zekâ alanını kullanmış oluyoruz (Koman, 2001; akt. Işık, 2007).

2.4. Yaratıcılık

Yaşadığımız dönemin bilgi çağı olduğunu düşünürsek, tüm toplulukların ihtiyacı olan insanların beyin gücüdür. Eski topluluklarda fiziksel gücün öncelik alındığı bilinir. Ancak günümüzde artık beyin gücü daha etkin hale gelmiştir. Çalışma alanında özellikle yöneticileri

düşünürsek, çalışanlarının beyin gücüne öncelik verdiği gözlemlenebilir. Beyin gücü toplulukta insanlar arasında rekabeti oluşturur. Bu rekabetin sonucunu belirlemede en etkili yöntem ise yaratıcılıktır. Bulunduğumuz toplum içinde yöneticiler özellikle beyin gücü ve yaratıcılığı yüksek bireyleri tercih edilmektedir. Yaratıcılığı yüksek olan bireyler ile ürettikleri ürün ile ilgili birçok yenilik getirebileceğini düşünebilirler. Beyin gücünü ortaya çıkaran temel kavram da yaratıcılıktır. Yaratıcılık insanın beyin gücünde bulunur ve duygusal, düşünsel yaşamı ifade eder (Argun, 2004). Kurtzberg (2005)’e göre yaratıcılık, değişim halinde olan iş sahalarında etkili bir güçtür. Ayrıca yaratıcılık kişinin işe sahip olan bireyin iş doyumu, özgüveni ve işi uygulama sürecinde önemli bir yere sahiptir. Yaratıcı düşünme, insanları değişim gösteren koşullara uyumlu olmaya yöneltmeyi ve var olan değişime bir katkı sağlamayı amaçlar. Taylor (1964), her zaman yaratıcılık düzeyi yüksek bireyleri destekleyen ve ihtiyacı olan kişilerin yaratıcılık gelişimine katkı sağlayan toplumlar diğer toplumlar arasında üst konumunda sayılırlar (Gardner, 2017). Bireylerin yaratıcı olabilmeleri için karşılaştıkları durumlara, olgulara ilişkin sorular sorması, çevre ile kendi his ve

düşüncelerini etkileşime sokması gerekmektedir. Yaratıcı düşünceleri desteklenen bireyler, potansiyel gücünü ortaya koyma ve ilerletme imkânına sahip olurlar (Turaşlı, 2014).

Yaratıcılık yaşamımızın içinde özellikle duygusal ve zihinsel etkinlerinde bulunmaktadır.

Dean Keith Simonton’a göre yaratıcılık insanların zihinsel ögelerini değiştiren bir yetenektir (Buzan & Keane, 1996). Aslan (2001)’a göre yaratıcılık bilişsel bir yetenektir. Yaratıcılığı;

kişinin karşılaştığı problemli durumlarda, kendine has çözüm sürecine girip akabinde emsalsiz ve beceriye dayalı bir ürün veya sonuç olarak ortaya çıkma durumudur.

Yaratıcılık kavramı ile ilgili literatürde oldukça fazla tanım bulunmaktadır.

Yaratıcılığın sözlük anlamı yapma, eyleme ve üretme eylemidir. Batı dillerinde ‘kreativitaet, creativity’ olarak ifade edilir. Latin dillerinde ise ‘creare’ kelimesinden türemiştir. Kendi dilimizde; doğurmak, yaratmak, meydana getirmek anlamını temsil etmektedir (San &

Güleryüz, 2004). Yaratıcı olma, olmayanı yaratma, yaşam içinde bulunan boşlukları anlamlandırmadır. Var olmayanı ilk olanı, yeni olanı ortaya çıkarma, önceki olana yeni bir bakış açısı kazandırmadır (Glover, 1989). Yaratıcılık tanımlarından yola çıkarak yaratıcılık doğasında ilk olarak yaratma, ardından sentez ve son olarak değiştirme bulunduğu

görülmüştür. Sentez, birbirinden alakasız görülen durumların birbiri ile ilişkilendirilerek yeni fikirler oluşturulmasıdır. Durumların birbirleri ile sentezlenmesidir. Yaratıcılık, ortaya çıkan bir problem durumunda farklı kademelerden geçerek bireyin kendine has bir çözüme

ulaşmasıdır (Dirim, 2001). Yenilik ve Orijinallik yaratıcılığı çağrıştırır. Yaratma, varlıkları yeni bir forma sokmaktır (Saban, 2005). Yaratıcılık bir süreçtir ve aşamalı olarak birbirini takip etmektedir. Yaratıcılık süreci ilk olarak karşılaştığı problemlere, yetersizliklere, bilgi eksikliğine ve uyuşmazlıklara karşı hassas olmayı gerektirir. Ardından zorlukları belirleme, farklı çareler arama varsayımlar yapmayı, var olan eksiklikler ile ilgili olarak dayanaklar kurup, deneyerek sonuçları ortaya koymadır (Torrance, 1974 ). Sungur (1997) Torrance gibi yaratıcılığı, bir süreç olarak ele almış ve bu süreçte karşılaşılan sorunlara, bilgi eksikliğine karşı hassas olmak; bir yol arama, varsayımlar geliştirme veya eksikliklere yönelik teoriler oluşturma, oluşturulan teorileri değiştirme ya da yeniden deneyerek ardından sonuca ulaşmadır. Aynı zamanda Yaratıcılık; farklı materyaller kullanarak, var olan eksik yönleri sezip bu eksiklikleri gidermek amacıyla kullanılır (Şener & Yıldız, 2007) .

Yaratıcılık doğuştan kazanılır ve sadece insana özgü bir yetidir. Her insan yaratıcı olabilir çünkü insan yaşamı boyunca tüm eylemlerinde yaratıcılık yetisini kullanmaktadır.

Yaratıcılık, insan yaşamı boyunca yaşadığı gelişimin her aşamasında bulunur (Darıca, İpek &

Tanju, 2000) . Yaratıcılık düşünüldüğü gibi sadece sanatsal süreçlerde değil, insan yaşamının tüm yönlerinde yer alır. Aklımıza gelebilecek her alan da özellikle bilim, sanat ve eğitim çevrelerinde yaratıcılık etkisi gözlemlenmektedir. Yaratıcılığın asla sınırı yoktur. Yaşamın her alanında her zamanında bulunur. Sanatta da bilimde de her alanda yaratıcılık etkisini görmek

mümkündür. Tüm yenilikler yaratıcılık ile başlar. Yeni fikirler, yeni ürünler programlar değişimler, vs. Bilim insanlarına göre yaratıcılık süreç sonunda ortaya çıkan sonuçla ilgiliyken sanat dalında ise durum tam tersidir, süreç boyunca kişinin yaşadığı duygusal yapısını oldukça önemsemektedir. Kimi eğitim bilimcilere göre yaratıcılık doğumla beraber kişinin getirdiği bir yetenek ve bu kişileri yaratıcı birey olarak tanımlamışlardır. Yaratıcı bireylerin özellikleri ile ilgili çalışmalarda bulunmuşlardır. Kimi eğitimciler ise yaratma süreci ile ilgilenmiştir. Bu süreçte çevresel koşullar, ortaya çıkan ürün bu eğitimciler için vazgeçilmez bir unsur olmuştur. Çalışmalarını bu yönde desteklemişlerdir. Aslında hem yaratıcı birey hem de yaratıcı süreç, yaratıcılık tanımı için vazgeçilmez ve birbirinden ayrılmaz bir bütündür.

Eğitim çevresinde ele alınan yaratıcılık tanımında asıl hedef özgür düşünen,

sorgulayan ve araştıran bireyler yetiştirmektir (Adıgüzel, 2019). Karadağ (2007) yaratıcı bir eğitimle yetişen çocuk ve gençlerin yeniliklere açık olduğunu, zihinsel yönden sağlıklı ve sosyal hayata uyumlu olduğunu gözlemlemiştir. Yaratıcı bire eğitim ile yetişen gençler karşılaştığı zorlu durumlar ile başa çıkabilmektedir. Problemli durumlarda nasıl bir yöntem uygulayacağını tahmin edebilir. Yaratıcı birey yeni çözüm yolları bulan, ilk kez bulunduğu yeni düzende ya da karşılaştığı karmaşık düzende fikirler üretebilen kişidir (San, 1977) .

Eğitimin ilk kademesi olan okul öncesi dönem çocukların yaratıcılığını ortaya çıkarmak için eşsiz bir zaman dilimidir. Okul öncesi dönem çocukları soru sormaya,

keşfetmeye oldukça meraklıdır. Eğer ebeveynleri ya da eğitmenleri çocuğun sorduğu sorulara cevap verir ve onu önemser ise düşüncelerini özgürce dile getiren yaratıcı birey olmalarına zemin hazırlamaktadır. Soru sormak insan hayatı için çok önemli bir zihinsel işlevdir. İnsan zihninin aktif olduğunu gösterir. Çocuklar özellikle bu dönemde sürekli sorular sorar. Soru soran ve sorgulayan çocuklar, kendini güçlü ve değerli hissetmektedir. Yeni şeyler

denemekten çekinmez girişimcidir. Yanlış veya hata yapmaktan korkmaz. Hatta bu hataların

üstesinden gelmek üzere farklı yollar denemektedir (Bartel, 2002) . Yaratıcılık düzeyi yüksek bireylerin problemli durumların üstesinden kolaylıkla geldiği, farklı yollar kullanarak sonuca vardığı gözlemlenmektedir. Yeni oluşumlarda ve onun uygulanmasında yaratıcı kişilerin payı oldukça fazladır (Amabile, 1984) . Yaptıkları hataları başarıya giden bir araç olarak görür (Cüceloğlu, 2002) . Doğru olanda hatalardan ders çıkarmaktır. Bu sebeple eğitimin ilk

basamağı olan okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların yaratıcılığını öne çıkaran uyaranlar bulundurmalı. Yaratıcılığı geliştirmeyi hedefleyen eğitim ortamında yetişmiş çocukların, kısıtlı bir eğitim ortamında yetişmiş olan çocuklardan daha üretken birey olacakları elbette ki tahmin edilebilir. Yaratıcılığı geliştirmeyi baz alan okullar öğrencilerinin yeni şeyler

denemesine fırsat tanır. Öğrencilerinin düşüncelerine önem verir. Öğretmen yetiştiren kurumlarında amacı bu yöndedir. Öğretmen adaylarının yaratıcılıklarını ortaya çıkarak ve farklı eğitim yöntemlerini göstererek, geleceğin öğretmenlerini yetiştirmek hedeflenmiştir.

Geleceğin öğretmenleri, bugünün yaratıcı öğrencilerini yetiştireceği için kişilere yaratıcı düşünme eğitimi vermek, eğitimde önemli bir yere sahiptir.

Yaratıcılık ile ilgili çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar kendi alanına göre yaratıcılığı farklı konumlandırır. Yaratıcılık çevresel yaklaşıma göre beceri anlamına gelirken, bilişsel yaklaşımda bir süreç, psiko-analitik yaklaşımda ihtiyaçlar ayrıca çatışmalar ile alakalı, insancıl yaklaşımda ise doğum ile getirilen potansiyellerin geliştirilmesi ile alakalı bir kavram olarak görülmektedir (Ülgen, 1995).

2.4.1.Yaratıcılık ile ilgili kuram ve yaklaşımlar. Yaratıcılık ile ilgilenen birçok kuram bulunmaktadır. Bunlar: insancıl kuram, psiko analitik kuram, algısal kuram ve Gestalt kuramı ve çoklu zekâ kuramıdır.

2.4.1.1. Psiko analitik kuram. Psikoanaltik kuramına göre bilinç öncesi yaratıcı düşüncenin temelidir. İnsan zihnin en derinin de kalan ve bir sebep ile (çatışma veya saldırganlık) ortaya çıkan fikirler yaratıcılıktır. Psikoanalitik kuramı savunan kişilere göre

yaratıcılık insan zihninde var olan bilinçaltının dışa vurumudur. İnsan yapısının olumsuz özelliklerinden ortaya çıkar. Özellikle bireyin kendi içyapısında bulunan çatışmalardan ve saldırganlık enerjisinin kabul gören kültürel davranışlara dönüşmesidir. Psikoanalitik kuram bilinçaltında bulunan olumsuzluklardan meydana gelir (Ülgen, 1995). Jung bir sanatçının eserinde yer alan korku ve tutkuların ortak bilinçaltına sahip insanlar tarafından

anlaşılabilmesinin bu nedenle olduğunu savunmuştur (Jung, 1964). Baskı ve yasaklama etkisinde kalmış kişilerin dışa yansımalarıdır. Toplumumuzda da bu durum söz konusudur.