• Sonuç bulunamadı

2. Bölüm Kuramsal Çerçeve Kuramsal Çerçeve

2.2. Çoklu Zeka

Gardner’a göre zeka insanın bulunduğu kültürel çerçevesi içinde var olan bir sorunu çözme veya yeni bir ürün yaratma becerisidir. Bulunulan kültürün etkisi ile yeni formlar oluşturabilme veya yaşanılan sorunları çözme becerilerinin bir arada toplanmasına zekâ kavramıdır (Gardner, 1993). Gardner zekâyı değişim halinde olan dünyada yaşayabilmek ve değişime uyum sağlamak amacıyla insanda varlığı gün yüzüne çıkmamış yeni yetenekler geliştirmek ve bunları uygun bir şekilde kullanabilmek olarak tanımlamaktadır. İlk

çalışmalarını beyin hasarı bulunan kişiler ile yaptığı sırada beynin hangi bölümünde hasar var ise diğer bölümlerin, bu hasarın hangi bölüme ait olduğunu ortaya çıkardığı sonucuna

ulaşmıştır. Beyinde bir zekâ alanının yoksunluğunda, diğer zekâ alanlarının korunabildiği

kanısına varmıştır. Buradan da zekânın tek bir dayanağı olmadığına ulaşmıştır. Gardner’ın çoklu zekâya yönelmesi de bu sebeple baş göstermiştir. Kayıp olan bir zekâ alanı var olan diğer zekâ alanları ile desteklenmektedir, düşüncesi zekânın çoğulcu bir yapıya sahip olması onu çoklu zekâ kuramına yönlendirmeyi başarmıştır. Raymond Cattell & Raymond Vernon (1971) gibi akedemisyenler zeka türlerinin hiyerarşik bir sıra oluşturduğunu savunmuş ve zeka alanlarından genel, sözel ve sayısal zeka alanının önceliği olduğunu vurgulamıştır (Gardner, 2017). Thurnstone ise zeka türleri arasında hiyararşik bir ilişikinin söz konusu olmadığını her zeka türünün eşit ve hepsinin zekayı ifade ettiğini savunmuştur. Çoklu zekâ insanın zihninin dışa yansımasıdır. İnsan zihni karşılaştıkları olaylara, duyduğu seslere, gördüğü nesneler karşısında nasıl bir reaksiyon verdiğini ve bu reaksiyonu kendi içinde nasıl benimseyip zihinde nasıl anlamlandırdığını ifade eder (Saban, 2005). Çoklu zekâ, yaşanılan zorlu durumlarda başa çıkmak, yeni fikirler üretmek, birçok zekâ alanına değer verdiği için geleneksel zekâ düşüncelerinden ayrılır (Vural, 2004).

Çoklu Zekâ Yaklaşımı 1983’te “Frames Of Mind” adlı kitapta ilk olarak adını

duyurmuştur. Bu kitapta Gardner’ın zekâ ile ilgili gözlemleri ve bu gözlemlerden yola çıkarak zekânın tek boyuta sahip olmadığını kanıtlayan örnekler bulunmaktadır. Gardner gibi düşünen kişilere göre zekâ çoğuldur ve farklı yollarla sergilenir. Sayısal nicelikler ile ölçülmez, zeka gerçek hayattan bağımsız düşünülemez. Çoklu zekâ teorisinin en önemli prensiplerinden biri de zekâ alanlarının durmaksızın bir gelişim ve enerjiye sahip olduklarıdır. Yaşamın sürekli değişim halinde olması gibi zekâ alanlarının da değişim ve gelişime ihtiyacı vardır. Her insanın tüm zekâ alanlarına sahip olduğu ve bu zekâ türlerinin ortaya çıkarılması için

çabalaması gerektiği unutulmamalıdır. İnsanlar sadece tekbir zekâ türü ile etiketlenmemelidir (Vural, 2004). Bireyin tek bir zekâ türünde etiketlenip hayatı boyunca sadece o zekâ alanında ilerlemesi, var olan diğer zekâ alanlarının keşfedilmesine engel oluşturur. Bu sebeple eğitim süreçlerinde çocukların kendilerini keşfetmelerini sağlayıcı etkinlikler bulunmalıdır. Sadece

göze hitap eden etkinlikler yerine birçok duyuya hitap eden etkinlikler süreçte olmalıdır.

Öğrencilerin sahip oldukları gizil güçleri ve kişide var olan potansiyellerini ortaya çıkararak eğitim sürecinde uygulayabilecekleri farklı teorileri keşfetmek için zeka kullanılır (Saban, 2005). Eğitim sürecinin öğrenciler için bireysel farklılığı unutulmamalıdır. Eğitimde bireyselliğe önem verilmesi halinde, değişimi hızlıca gözlemleyebiliriz. Etkinliklerin veya derslerin çocuklara anlatılmasında farklı yöntemlerin kullanılması, çocukların sahip oldukları tek bir zekâ alanına bağlı olmadan, öteki zekâ alanlarıyla ilgilenerek her bireye hitap etmesi ile de öğretmenler tarafından okul ortamında sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Zekânın birden fazla alanı olması, zekânın zamanla gelişebilme özelliğinin vurgulanması çoklu zekâ

teorisinin eğitim alanındaki kabulünü de arttırmıştır. Eğitim sürecinde öğrenciyi bireysel ele alması ve farklı öğretim yöntemleri sunması sebebi ile “Çoklu Zekâ Kuramı” eğitim

sahasında kolaylıkla kabul görmüş bir teoridir (Güneysu, 2000; akt. Uysal, 2006). Okul öncesi eğitiminden başlayarak, üniversite eğitimine kadar tüm kademelerde kolaylıkla yöntem olarak yerini almıştır. Birçok kademede bu yöntemin kullanıldığı da gözlemlenmektedir. Özellikle okul öncesi eğitim kademesinde çoklu zekâ yöntemi ile birçok etkinlik gerçekleştirilebilir.

Eğitim hayatının henüz başında olan okul öncesi dönem çocukları için bu yöntem vazgeçilmez bir cevherdir. Bilim insanları tarafından da çocukların var olan zekâ potansiyellerinin ortaya çıkması için oluşturulmuş çoklu öğrenme ortamlarında alınan eğitimin oldukça verimli olacağı ön görülmüştür (Perini & Strong, 2000; akt. Saban, 2013).

Çoklu zekâ yöntemi ile hazırlanan basit bir sanat etkinliğinde ocukların farklı zekâ alanları hedeflenir veya yine çocuklar için hazırlanan bir fen etkinliğinde de çocukların farklı zekâ alanlarına ulaşmak amaçlanır. Her zekâ alanının bir yetenek ile açığa çıktığı bilinir. Bu noktada yetenek sadece aracıdır. Yeteneğin direk zekâ anlamına geldiğini söyleyemeyiz.

Birçok araştırmacı tarafından da zekâ alanlarının direkt yetenek olarak görülmesinin doğru olmadığı belirtilmektedir. Araştırmacılara göre zekâ alanlarına direk ortaya çıkan yetenek

ismi verilseydi, çoklu zekâ kuramı yerine, çoklu yetenek kuramı olarak isimlendirilirdi.

Gardner zekânın tek bir forma ait olmadığını, insan hayatı boyunca düşünülen ya da düşünülmeyen birçok şeyin zekâ alanı olabileceği üzerinde sıklıkla durmuştur

(Checkley,1997; akt. Bümen, 2002) . Doğuştan itibaren tüm insanlarda her zekâ alanı mevcuttur. Ancak her alan birbirinden farklı güçtedir. Herkes aynı zekâ alanlarına aynı düzeyde sahip değildir (Tarman, 1999). İki iyi arkadaş, iki kardeş ve hatta tek yumurta ikiz kardeşler de bile bu farkı gözlemleyebiliriz. Bir kardeş sözel- dilsel zekâ alanına sahipken, diğer kardeş görsel-uzamsal zekâ alanına sahip olabilir. Aynı aile ortamında, aynı evde büyümüş olsalar bile bu farkı kolaylıkla gözlemleyebiliriz. Tüm bireyler tek ve özeldir.

Doğumdan itibaren kişiler zekâ alanlarını geliştirebilir, çünkü zekâ tekil ve değişmez değildir aksine çok yönlüdür. Çoklu zekâ teorisine istinaden insan beyni sekiz zekâ alanından

oluşmaktadır (Selçuk, 2004). Sekiz zekâ alanında bulunan tüm zekâ türlerini birbirinden ayrı zekâ kategorisi içinde ele alınmıştır. Sekiz zekâ alanı arasında bir bağ vardır. Hiç birinin birbirlerinden üstünlüğü bulunmamaktadır. Ayrıca zekâ alanları arasında asla kıyas yapılamaz. Tüm zekâ alanları insan vücudu için ayrı ayrı oldukça kıymetlidir. İnsan vücudunda her organın farklı bir görevi vardır, zekâ alanları da aynı durumdadır. İnsan vücudunda herhangi bir organın yoksunluğu vücutta nasıl yıkım gösterirse, zekâ alanlarında bulunan bir eksiklikte aynı yıkımı gösterir (Gardner, 2004). Bir zekâ alanının yokluğu bireyde olumsuz etki yaratabilir.

2.2.1. Çoklu zekâ kuramının ilkeleri. Çoklu zekâ kuramının eğitim sistemi üzerinde uygulanabilir olması için öğretmenlerin çoklu zekâ kuramının ilkelerini bilmesi

gerekmektedir (Yavuz, 2001). Bu ilkeler doğrultusunda eğitim öğretim sürecinde aktif katılım sağlanabilir.

 Bütün zekâ alanları aktif ve canlı bir yapıdadır.

 Her zekâ alanı kendi içinde değerlendirilir.

 Tüm zekâ alanları her insanın şahsına özgüdür.

 Problem çözme aşamasında zekâ alanları birbirinden farklı sisteme sahiptir.

 Yeni bir şeyler öğrenirken tüm zekâ alanları sürece dâhil olur.

 Kişi kendi zekâsından sorumludur ve onu geliştirme gücüne vakıftır.

 Tüm kişilerin kendine has zekâ kimlikleri vardır. Bu zekâ kimlikleri geliştirebilir.

 Kişinin yaşadığı çevreye ait kültür, inanç ve kendine ait kalıtım özellikleri zekâ alanlarında etkili birer unsurdur.

Kişi bu ilkelere göre zayıf olan zekâ alanlarını takip eder ve eksik olduğunu düşündüğü durumu zamanla geliştirmeye başlar (Vural, 2003).