• Sonuç bulunamadı

Vakıflar bir sosyal müessese olarak Osmanlı Devletinin vazgeçilmez bir unsurudur. Bunlar toplum hayatında çok önemli görevler ifa etmişlerdir. Vakıflar aracılığıyla birçok insanın sosyal ihtiyaçları karşılanmaktadır. Bu sebeple vakıfların Sosyal hayat ve demoğrafik yapı kısmına alınması uygun olmuştur.

Bir Osmanlı şehrinin fiziki yapısını oluşturan unsurlar genel olarak camii, mescid, imarethane, medrese ve hamam gibi dini ve sosyal amaçlı yapılardır. Bunlardan camii, medrese ve zaviye üçü bir arada külliye halinde bulunabildikleri gibi ayrı ayrı binalar halinde de bulunabilirler. Bu yapıların pek çoğu vakıf eserlerdir.

Bilindiği üzere, kelime anlamı “durdurmak, tutmak” olan vakıf terimi, bir kişinin bir hayrat tesis edişinin hukuki sürecini ifade eder. Bir vakıf tesis etmede uyulması gereken belirli prensipler vardır. Evvela “vakıf” yani vakıf kurucusu mülkü üzerinde tam hak sahibi olmalıdır. İkinci olarak, büluğa ermiş, akıllı ve hür olmalıdır13. Vakfın amacı Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Fakat pratikte aile vakfı türünden vakıfların açıkça gösterdiği üzere bu esasa riayet edilmediği, daha doğrusu Allah’ın rızasının dışında kişinin kendi neslinin istikbalini hesaba kattığı durumlar da olmuştur14. Osmanlılarda vakıflar, esas itibariyle bir kamu hizmet müessesesi rolünü ifa etmişlerdir. Bundan dolayı birçok dindar kimseler kendi ismini uzun yıllar yaşatacak olan, dini ve hayri gayeye hasredilmiş tesisler yaptırmak ve yaşatmak için hiçbir fedakarlıktan çekinmemişlerdir. Bunların personelini maişetinin temin için gelir getiren mülklerini vakfetmişlerdir. Zira İslam inancına göre, Allah’a yakın olmak, büyük ölçüde muhtaçlara yardım ve insanlığa hizmetle mümkündür.

Vakıfların Türk tarihinde en yaygın ve fonksiyonel olarak uygulandığı dönem ise Osmanlılar zamanıdır. Osmanlı diğer pek çok müessesede olduğu gibi vakıf müessesesinde Selçuklu devri vakıf sistemini örnek almıştır.

İmparatorluğun 622 yıllık ömrü içerisinde vakıf sisteminin toplum hayatında oynadığı rol ve icra ettiği fonksiyon pek mühimdir. Devletin kuruluşundan, yirminci yüzyılda yıkılışına kadar, toplum hayatının her safhasında ve her sahasında vakıfların vazgeçilmez bir unsur olduğu görülmüştür15.

13 Öz, XV-XVI. yüzyıllarda Canik Sancağı,s.139. 14 Öz, a.g.e.s.139

Fakat burada biz vakıf müessesesi ve fonksiyonları üzerinde duracak değiliz. Burada vesikaların elverdiği ölçüde XVI.yüzyıl da Kırşehir Sancağı merkez kazadaki vakıflar ve zaviyeler üzerinde duracağız.

1584 tarihli Kırşehir Tahrir Defterinde, Ahi Evran, Şeyh Süleyman ve Aşıkpaşa zaviyelerine rastlanmaktadır.

a- Ahi Evran Vakıf ve Zaviyesi

Osmanlı devrinde Anadolu’da isimlerine tesadüf edilen Ahi zaviyelerinden bir kısmının, Osmanlılardan önceki Anadolu Selçukluları ve Beylikleri devrinde kurulduğu bilinen bir gerçektir. Anadolu’nun iskanında ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda mühim bir rol oynadığı anlaşılan bu zaviyelerin hakiki hüviyet ve mahiyetleri ile coğrafi saha olarak yayıldıkları yerler hakkında bir fikir beyan edilebilmesi, şüphesiz, Osmanlı arşiv belgelerinin iyi bir sistem dahilinde incelenmesi ve tetkik edilmesiyle mümkündür. Bu cümleden olarak, sadece şehir merkezlerinde yer almayıp, kasaba ve köylere kadar da yayılan Ahi zaviyelerinin tamamı üzerinde layıkı veçhile bir tetkik yapılabilmesi, kollektif bir çalışmayı gerektirmektedir.16

Ahiler sadece zaviye değil, imkanları ölçüsünde mescid ve camiler de yaptırmışlar, bu tesislerle şehirlerdeki mahalle adedini arttırmışlar, medreseler kurarak eğitime kendi iş başında eğitim sistemleri dışında da yardımcı olmuşlardır.17

Burada ise kaynakların elverdiği ölçüde Kırşehir’in merkezindeki Ahi Evran zaviyesinin Osmanlı dönemindeki bazı hususiyetlerine ve fonksiyonuna işaret etmeye çalışacağız.

Anadoludaki Ahilik teşkilatının kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evran’ın hayatı hakkında menkıbevi bilgilerin dışında fazla bir bilgi yoktur. Keza bugün Kırşehir’in tam ortasında kendi adıyla bilinen Ahi Evran mahallesinde mevcut olan Ahi Evran Zaviyesinin de hangi tarihte inşa edildiği ve müştemilatının nelerden ibaret olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Böyle olmakla beraber, zaviye üzerinde mevcut muhtelif tarihli kitabelerden, zaviyeyi teşkil eden bazı binaların çeşitli zamanlarda yapıldığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen başlangıçta basit bir zaviye mevcutken daha

16 Şahin, Osmanlı Devrinde Ahi Evran Zaviyesinin Hususiyetine Dair Bazı Mülahazalar ve

Vesikalar,s.159

78

sonra 1450’de Seydi Bey oğlu, Emir Hasan Bey, zaviyenin türbesi üzerine bir bina inşa ettirmiş ve bu hadiseyi ifade eden bir de kitabe koydurmuştur. Daha sonra 1481’de yani Fatih Sultan Mehmet’in saltanatını son yıllarında Dulkadiroğlu Alaüddevle Bey tarafından bu bina büyütülmüş ve 1560-1561’de yani Kanuni Sultan Süleyman zamanında Ahi Evran’ın ahfadından olan bir şeyh tarafından bir mescid ilave edilmiştir18.

Bu kitabelerin verdiği bilgiden zaviyenin müştemilatının neler olduğuna dair bir fikir beyan etmek mümkün olamamakla beraber, Zaviye Şeyhi Musa Efendi’nin arzıyla hicri 1233 (1817) yılında zaviyenin esaslı olarak tamirine teşebbüs edildiğinde etrafı duvarlarla çevrili olarak, başlıca müştemilatını üzeri kubbeli 8 adet oda ile camii ve türbenin teşkil ettiği hey’et-i asliyesinin kargir bir medrese şeklinde olduğu görülmektedir19.

Ahi Evran Vakfı, Evlatlık vakıf statüsünde olduğu için, zaviyedeki şeyhlik makamı babadan oğul’a intikal ediyordu.Ahi Evran ailesinde babadan oğula intikal eden bu şeyhlik makamı, Kırşehir kadısının arzı ile Devlet merkezi tarafından berat verilmek suretiyle tasdik olunmakta, icabında Ahi Evran evlatları tarafından ortaklaşa olarak tasarruf edilebilmekte ve hatta bu şeyhler vakfın mahsulü toplandıktan sonra nöbet ile misafirleri ağırlamakta idiler20 . Ahi Evran Zaviyesi ve vakfının 1584 tarihinde toplam geliri 940 akçedir21.

Şehrin Osmanlı döneminde ticari ve ekonomik bakımdan en önemli özelliği , Ahilik kurumunun kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evran’ın burada bulunması ve dolayısıyla pek çok esnaf, sanatkar ve ticaret zümresinin burası ile geleneksel bir bağlantı içerisinde olmasıydı. Ayrıca Ahilik ve yan dallarından bahseden bir çok eserde kaleme alınmıştır.22

b- Şeyh Süleyman Türkmani Vakıf ve Zaviyesi

Süleyman Türkmani Şeyh Hüseyin Mevlevi’nin oğlu, o da Şemseddin’in oğludur. Doğum ve ölüm tarihi hakkında bir kayıt bulunamamıştır. Yalnız türbesinde

18 Şahin, a.g.m.s.159 19 Şahin ,a.g.m.s.160 20 Şahin,a.g.m.s.160 21 T.T.D.139 s.110b

sandukasının üzerindeki sonradan yazılıp konulduğu anlaşılan levhada hicri 692 tarihi vardır. Vakfiyesi 697 tarihinde tanzim edildiğine göre bu tarihten önce vefat ettiği sanılmaktadır23. Genç yaşta vefat eden oğlu Şemseddin’in ele geçen küçük bir notundan şu bilgileri öğrenmekteyiz. Süleyman Türkmani küçük yaşta iken babası ile birlikte Konya’ya gelip Mevlana’nın derslerine devam etmiş ve büyük bir feyz almıştır. Kemal çağına eren Süleyman Türkmani Mevlana’nın vefatından sonra, oğlu Bahaeddin’in teşvikiyle tarikatı yaymak için Kırşehir’e yerleşmiştir24.

Süleyman Türkmani’nin türbesi şehrin doğusundaki İmaret Mahallesindedir. Türbenin ilk giriş kapısından sonra avluya girilir. Avludan mescide girildikten sonra solda birkaç basamakla Şeyh Süleyman Türkmani’nin sandukasına ulaşılmaktadır. Süleyman Türkmani sandukasında Şeyh Süleyman Veli Hazretleri yazılıdır. Diğer mezarlarda Mehmet Çelebi, Şeyh Osman, Şeyh Bekir yatmaktadır. Bu türbe civarında Caca Bey’in annesi bir imaret inşa ettirmiştir. Bu türbe harap bir haldedir.25

Süleyman Türkmani’nin hicri 697 tarihli vakfiyesinde, geliri vakfiyeye bırakılan köylerden ve mezralardan bahsedilmektedir. Kırşehir merkeze bağlı 20 den fazla köy ve şehir merkezinde bağlar, bahçeler. Hacıbektaş ta iki köy, Mucurda 8 köy ve mezra26, Süleyman Türkmani’nin vakfına bırakılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ettirilen Cacabey Medresesinin 1271 tarihli vakıf namesinde emlak ve arazileri vakfedilen kişiler arasında adı geçen Şemseddin Türkmanbeyi’nin Şeyh Süleyman’ın dedesi Şemseddin olduğu sanılmaktadır.27

Şeyh Süleyman Türkmani vakfının 1584 tarihli tahrirde geliri 1890 akçe olarak belirtilmiştir. Bu gelirlerin toplandığı bağlar, bahçeler, köyler ve mezralar ayrıca belirtilmemiştir.28

c- Aşık Paşa Vakıf ve Zaviyesi

1584 tahririnde bahsedilen bir diğer zaviye de Aşık Paşa Zaviyesidir. Aşık Paşa (1272-1333) Orta Anadolu’nun büyük şair ve mutasavvıflarındandır. Aşık Paşa

23 C.H.Tarım,Tarihte Gülşehri ve Babailer- Ahiler- Bektaşiler,İstanbul 1948,s.32 24.Tarım, a,g,e,s.33

25 Enver Behram Şapolyo, Kırşehir Büyükleri Cacabey Aşıkpaşa Ahi Evranı Veli,Ankara TTK 1967,s.34

26 Tarım, a.g.e.s.36

27 Tarım, Kırşehir Tarihinde Mevlana ve Mevleviler,Kayseri 1961,s.10 28 TTD139 ,s.110b

80

Horasandan Anadolu ya göç eden tanınmış sofilerden Baba İlyas Horasaninin torunu ve Muhlis Paşanın büyük oğludur. Kırşehir’de doğmuş olma ihtimali daha kuvvetlidir. Asıl adı Alaeddin Ali’dir. Ali Aşıkda derlerdi.29

Anadolu’nun en buhranlı dönemlerinde dini, siyasi, akımlara karışmış aile ve muhit içerisinde hayata gözlerini açmıştır. Kamil bir insan olarak yetiştirilmiştir.

Bazı kaynaklarda Osmanlı Beyliğinin henüz teşekkül etmediği yalnız Ertuğrul Bey’in uç beyi olarak şöhret aldığı sıralarda, Muhlis Paşa’nın oğlu Aşık Paşa ile Eskişehir’e geldiğini, Ertuğrul Beyden hürmet ve iltifat gördüklerini belirtirler. Osman Bey’in bağımsızlığını ilan ettiğinde Aşık Paşanın yanında bulunduğundan bahsedilir30. Şiir ve tasavvuf aleminin seçkin simalarından olan Aşık Paşa 1333’de vefat ettiği zaman sanat tarihi bakımından değerli bir eser olan bugünkü türbesine defnedilmiştir.31 Aşık Paşa Vakfının bilgisi bulunamadığından, vakfın mahiyeti ve gelir için bırakılan yerler hakkında bilgi alamıyoruz. Yalnız 1219 tarihli bir beratta Bayat Karyesi gelirinin bir kısmının Aşık Paşa Zaviyesine ait olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Kanuni dönemine ait 735 numaralı defterde, Ala Binar, Küçük Bulas ve İçmeviran Mezralarının Zaviyeyi Aşık Paşaya ait oldukları bildirilmektedir.32

1584 tahririnde Aşık Paşa Zaviyesinin toplam 228033 akçe geliri vardır.

29 Tarım, Tarihte Gülşehri Babailer-Ahiler-Bektaşiler,s.26 30Tarım, a.g.e.s.27

31 Semavi Eyice, Kırşehir’de 709-1310 Tarihli Tasvirli Bir Mezar Taşı,Ankara1966,s.215 32C.H.Tarım a.g.e.s.31

TABLO 10

1584 TAHRİRİNE GÖRE KIRŞEHİRDE VAKIF VE ZAVİYE

Benzer Belgeler