• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: MUKÂTĠL B. SÜLEYMAN‟IN FIKHÎ YAKLAġIMI

2.3. Mukâtil b. Süleyman‟ın Fıkıh AnlayıĢının Ġçtihat Yönü

2.3.5. Vücûh ve Nezâir

Mukâtil‟in kullandığı Ģekli ile Vücûh Kur‟an‟daki kelimelerin farklı ayetlerde farklı

bağlamlarda farklı anlamlarda kullanılmasıdır. Nezâir ise Kur‟an‟da geçen bir kelime

veya terkip ya da hükmün, farklı ayetlerde farklı bağlamlarda benzer anlamlarda

kullanılmasıdır. Kur‟an‟ın dâhili yani metin içi bağlamını esas alarak kullanılan bu

yöntem fıkhi beyanın dilinin ve anlamının belirlenmesinde son derece önemlidir.

O bu eserinde genelde kelime olarak da nezairi sık sık kullanmıĢtır. Ancak vucuhu fark

edebildiğimiz kadarıyla tefsiri açıklamalarında uygulamıĢ, açıktan değinmemiĢtir.. O

el-Vücuh ve‟n-Nezair adlı eserini bu konu üzerine yazmıĢtır. Mukâtil fıkhî hükümlerin

128

Kitab‟u Tefsir‟i Hamse Mie Âye Mine‟l-Kur‟an, s.131-2. 129

Kitab‟u Tefsir‟i Hamse Mie Âye Mine‟l-Kur‟an, s.134, Eryarsoy burada bir dipnotta Ģöyle bir açıklama yapmaktadır: Bu ibaredeki ve yecuzu lafzında vav'dan sonraki lâ, muhtemelen yazma nüshada yoktur, ya da bir baskı hatası söz konusudur. Nitekim aĢağıda gelecek olan "baba-bir kardeĢleri bulunmayan kardeĢlerin annelerinden mirasları" baĢlığının sonunda, Mukâtil, Tefsiri'nde aynı âyete dâir açıklamalarda bulunurken "Hiçbir mirasçıya da vasiyette bulunmaz" demektedir. Bizde tercümede bunu dikkate aldık. Bkz. Ahkâm Ayetleri Tefsiri, s. 161, ĠĢaret y. 1. bsk. Ġstanbul 2005

60

açıklanması ya da tekit edilmesi için Kur‟an ayetlerinin o anlama destek veren

tekrarlarını nazîr (benzer) olarak adlandırarak sıkça zikreder.

1-

Eğer her ikisi yani, ana ile baba rıza ve danıĢma ile kesmek yani, ittifak ederek çocuğu iki seneden önce sütten kesmek isterlerse, çocuğu iki seneden önce sütten kesme kararında birinin diğerine zarar verme gayesi gütmemesi Ģartıyla bir

cünah yoktur yani harec yoktur ikisinin üzerine de. Ana, sütannelerin kabul ettiği

yiyecek ve giyeceğe razı olursa, çocuğunu emzirmekte daha fazla hak sahibidir. Fakat ana, sütannelerin kabul ettiği nafakaya razı olmaz da çocuklarınızı siz yani, babalar emzirtmeyi isterseniz yani, sütanneye emzirtmek isterseniz, verdiğinizi yani, sütanneye verdiğiniz ücreti marûf ile yani, süt emzirme hususundaki Allah'ın emirlerine uygun Ģekilde teslim etmeniz Ģartıyla yine üzerinize bir cünah yoktur yani, babanın, çocuğuna bir sütanne tutmasında, ona giyecek ve yiyecek masrafı söz konusu olmaksızın ücretini vermesi Ģartıyla bir vebal yoktur. Allah'a ittika

edin yani, O'na karĢı gelmeyinSonra Yüce Allah onları sakındırarak Ģöyle

buyurmaktadır: Ve bilin ki Allah yaptıklarınıza basirdir. (Bakara/233) Bunun bir benzeri de Kısa Nisa (Talâk) suresinde yer almaktadır: Eğer onlar yani, boĢadığınız çocuklu analar sizin yani, babalar için emzirirlerse, ücretlerini verin yani, ey erkekler, gücünüz oranında kadının yiyecek ve giyeceğini karĢılayın ve

aranızda yani, erkek ile kadın, kendi aralarında marûf ile yani nafaka hususunda

güzel bir Ģekilde davranın. Eğer anlaĢmada güçlükle karĢılaĢırsanız yani, ana, sütannelerin istediğinden fazlasını isteyip, baba da onun istediğini vermeyip ittifak edemezlerse, onun yani, babanın hesabına baĢka bir kadın emzirsin. Bolluk

içinde olan bolluğuna uygun nafaka versin yani, sütanneye bol nafaka versin, rızkı daraltılan da, Allah'ın kendisine verdiğinden infak etsin. Allah hiçbir kimseye, sütannelere verilmesi gereken nafaka hususunda, verdiğinden baĢkasını yüklemez. Allah bir güçlüğün arkasından yani, darlıktan sonra bir kolaylık

yani, geniĢlik yapar. (Talâk/6-7) 130

2-

Kim bunlardan yemeye mecbur kalır da, haddi aĢmaksızın yani, helâl kabul etmeksizin ve haddi aĢmaksızın yani, mecbur kalmadığı halde yemeye kalkıĢmaksızın yerse, mecbur kalırsa ona da günah yoktur (Bakara/173) buyuruyor. Onlardan yemeye mecbur olursa, elbette Allah gafurdur yani, çaresizlik ve mecburiyetten dolayı haram olan eti yiyenlere karĢı bağıĢlayıcıdır,

130

61

rahimdir yani, böylelerine karĢı merhametlidir.(Mâide/3) Bunun bir benzeri de

En'âm (145. âyet) ile Nahl (115. âyet) sûrelerinde bulunmaktadır.131

3-

Ġsrâ suresinde Yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır: Zinaya yaklaĢmayın. Doğrusu

o bir fuhuĢdur yani, isyandır ve kötü bir yoldur (sebil) yani, kötü bir yoldur

(meslek). (Ġsrâ/32) Arâf suresinde de Yüce Allah Ģöyle buyurmaktadıır: De ki:

"KuĢkusuz Rabbim fevâhiĢi yani, zinayı ondan açık olanı yani, onun alenî

iĢlenenini bâtın olanı yani, onun gizlice iĢlenenini haram kılmıĢtır. (Araf/33) Arab müĢrikleri, açıktan zina iĢlememekle öğünür, gizlice yapılmasında bir sakınca görmezlerdi. Bunun bir naziri de Enâm sûresindedir (151.âyet).132

Mukâtil Vücûh konusunda incelediğimiz bu eserinde açıktan beyanda bulunmamakla

birlikte açıklamalarında buna dikkat etmektedir. Marûf kavramı bunun güzel bir örneği

olarak Kur‟ân‟ın değiĢik yerlerinde Ģöyle tefsir edilir:

1-

Sadakayı veya marûfu yani, sadaka vermeyi yahut borç vermeyi, bu Yüce

Al-lah'ın, “Fakir olan ise marûfa göre yesin” (Nisâ/6) buyruğuna benzemektedir ki bu da borç vermektir yahut insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki hariç,

onların gizli gizli görüĢüp konuĢmalarının birçoğunda hayır yoktur. Kim Allah'ın rızasını gözeterek böyle yaparsa yani, sadaka verir, borç verir ve

insanların arasını düzeltirse, Biz ona büyük bir mükâfaat vereceğiz yani, cennette vereceğiz.(Nisâ/114)133

2-…

Ve onlara marûf bir söz söyleyin yani, onlara güzel vaadte bulunun, Ģayet

mirasçılar küçük iseler mirasçıların velisi, ölenin mirasçı olmayan yakınlarına, yetim ve yoksullara Ģöyle der: Bunların yaĢları küçüktür. Akılları olgunlaĢıp ergenlik yaĢma varırlarsa, kendilerine, hakkınızı gözetmelerini ve size karĢı Rab'lerinin tavsiyelerine uymalarını söyleriz. ġayet bundan önce ölür ve biz onlara mirasçı olursak, biz size hakkınızı öderiz. ĠĢte marûf söz budur. (Nisâ/8)134

3-

Tevbe edenler yani, günahlarından tevbe edenler, ibâdet yani, Allah'a ibâdet edenler, hamd yani, Allah'a hamd edenler, sâihler yani, oruç tutanlar, rükû yani,

namazlarında rükû edenler, secde yani, namazlarında secde edenler, marûfu yani,

131

Kitab‟u Tefsir‟i Hamse Mie Âye Mine‟l-Kur‟an, s.246-8 132

Kitab‟u Tefsir‟i Hamse Mie Âye Mine‟l-Kur‟an, s.213 133

Kitab‟u Tefsir‟i Hamse Mie Âye Mine‟l-Kur‟an, s.70 134

62

tevhîdi emredenler, münkerden yani, Ģirkten nehyedenler ve Allah'ın sınırlarını

koruyanlar var ya, iĢte o mü'minleri müjdele yani, Allah'ın KuĢkusuz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını satın almıĢtır. (Tevbe/111) ayetinden bu

âyete kadarki vaatlerini tasdik edenleri cennet ile müjdele. (Tevbe/112)135

4-

Ayrıca, yanında yetime ait değerlendirdiği mal bulunan kimseye de Ģöyle hitab etmiĢtir: Ġhtiyacı olmayan, tenezzül yani, yetimlerin mallarından hiçbir Ģey almayarak tenezzül etmesin, muhtaç olan da marufa göre yesin yani, temel ihtiyaçlarını karĢılayacak kadar borç alsın. Eli rahatlayınca borcunu geri ödesin. Ölene kadar ödeyebilme imkânı olmazsa günahı yoktur. (Nisâ/6) İşte böylece yetimlerin mallarından bundan başkasını yemeye ruhsat verilmemiştir. 136

Vücûh konusunda Alemîn, Hududullah ve FahiĢe lafızları ilk göze çarpan

örneklerdir. Onun bu eserinde de nezâir

137

ile ilgili misallere sıkça rastlanmakta,

ancak vücûha

138

dikkat edildiği halde açıktan zikredilmemektedir.