• Sonuç bulunamadı

O  UZ ATAY’IN ESERLER NDE ÖLÜMÜN ANLAMLANDIRILI



I



nsan, elinde olmadan bu dünyada var olmu bir varlıktır. Varlıının farkında olan tek canlıdır. Farkındalıın olumasıyla beraber neden ve niçin sorularını sorar. Bu durum varlıı anlamlandırma sürecidir. Bu noktada ölümü kavrama ve anlamlandırma, hayatı anlama ve anlamlandırma ile zorunlu bir iliki içindedir. Ölümü algılama ekli hayatı algılamayı, insanın duygu ve düüncelerini, dier insanlarla ilikilerini de dorudan etkiler ya da belirler.



nsanın ölümü fark etmesi, aynı zamanda hayata ilikin farkındalıının artmasıyla sonuçlanır. Kendini ve hayatını sorgulayan insan, sorgulamanın sonucunda bazı açmazlara düer. Freud: “Kii yaamın anlamını ve deerini sorguladıı an hastadır.”303 der. Bu sorgulamanın sonucunda büyük bir korku, sıkıntı ve bunalım içine giren insan, çalımamızın birinci bölümünde ayrıntılandırdıımız gibi dinsel, metafizik veya kültürel ritüeller yardımıyla bu açmazları karısında bir cevaba veya rahatlatıcı bir kandırmacaya ulamaya çalıır.

Ölüm anlam yüklenilen tüm deerlerin bittii bir noktadır. Ölüm belirsizliin karısında hissettiimiz çaresizliin ortadan kaldırmak için aldıımız tedbirlerin tükendii noktadır. Ölüm gerçektir ve mukadderdir. Çalımamızın giri bölümünde de belirttiimiz üzere insanlık tarihi boyunca insanolunun yaptıı tek ey ölümü inkâr etmek olmutur. Her an ölümle iç içe olmamıza ramen ölüm hep yok sayılmı, kabul edilmemitir. Medeniyetin kendilerine öretmi olduu ölümü yadsıma düzenekleri toplumsal olarak yaanmı ve uygulanmıtır. Ölümle ilgili tüm ritüeller ve toplumsal kurallar ölümü yadsıma üzerine oturtulmutur. Unamuno’nun “Ölümsüzlük, ölümsüzlük! Odur en bata gelen arzu!”304 sözleriyle ortaya koyduu ölüm gerçeinden duyulan korku ‘yaamın trajik duygusu’ dur.

303 Victor E. Frankl, Duyulmayan Anlam Çıı, s. 99

304 Miguel De Unamuno, Yaamın Trajik Duygusu, çev. Osman Derinsu, Inkılap Yayınevi, st., 1986, s.46

nsanın ölümü fark etmesi, hayatı fark etmesiyle sonuçlanır demitik. Kâh “Her ölüm erken ölümdür Tanrım” yakarıı, kâh “Ölüm güzel ey budur perde ardından haber / hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber.” beytindeki gibi dinsel bir rahatlama denense bile Yahya Kemal’in “Hayata tekrar gelmek hayal edilse bile / Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle.” beytinin gerçei ölüm konusunda en genel ve geçerli tavırdır. Bauman’ın ‘aklın en büyük yenilgisi’ olarak ortaya koyduu ölüm gerçeinin anlamlandırılıı hayata verilen anlam uyarınca deikendir.

Ouz Atay’ın eserlerinde de ölüm anlamlandırmada farklılamakla birlikte kahramanların ortak korkusu ve mukadder sonlarıdır. Eserler dikkatle incelendiinde ölüm fenomeninin ilev ve mana bakımından dört ekilde algılandıı görülür.

4. 1. Geleneksel Ölüm Anlayı



ının Yansıması

Geleneksel ölüm anlayıı veya evcil ölüm anlayıı olarak ortaya koyduumuz tavır, ölümün dinsel kabuller dorultusunda trajik ve korkunç bir son olma özelliinden öte halk diline ‘yer deitirme’ veya ‘rahmete kavuma’ biçiminde giren ve ölümün öte dünya anlayıı ve inanıı ile korkutuculuunun törpülendii modernite öncesi dönemin anlayıına denk gelmektedir.

Ölüm olgusuna dair ülkemizde derinlikli bir çalıma olmamakla birlikte Philip Aries evcil ölüm olarak adlandırdıı bu ölüm anlayıını; evcilletirilmi ölüm veya ev içi ölüm olarak adlandırır. Bu anlayı gerei ölüm doaüstüne dayalı çok basit bir

eydir. Hasta yataında yatan kiinin dualarını yapıp baılanma dileyii bu tavrın özelliidir. Bu ölümde insanlar yeni bir eve taınıyormuçasına kolayca yola çıkarlar ve bu ölüme karı geleneksel tavır hareketsiz ve sabittir.

Geleneksel ölüm anlayıı ile ilgili bu tespit her ne kadar Avrupa merkezli de olsa ülkemizin toplumsal ve kültürel yapısı düünüldüünde karılıksız bir tavır olmamakla birlikte mütedeyyin kesimde tamamıyla olmasa da kısmen yaayan bir tavır olduu muhakkaktır.

Oyunlarla Yaayanlar adlı tiyatro eserinde gerçekliin onu zorlayan artları ve zorunluluklarından bunalmı bir emekli tarih öretmeni olarak karımıza çıkan Cokun Ermi, arkadaı Saffet’le birlikte Ouz Atay’da gündelik hayattan kaçıın ve mütegallibeye karı intikamın aracı olarak anlamlandırılan oyunlar yazmaktadırlar.

Oyunlarla Yaayanlar’da gerçekle oyunun kimi zaman yer deitirdii ve aralarındaki sınırın silikletii bir atmosferde Cokun Ermi’in hayata ilikin sorgusu konu edilir.

Oyunlarla Yaayanlar‘da ‘büyük kaderin vahi çarısı’ olarak tanımladıı içindeki sese uyarak emekli olan Cokun Ermi, Heidegger’in otantik olma hâli olarak ortaya koyduu yaama ulamaya çalıır. Eserde kendi oyun dünyasında yaayan Cokun’un olu Ümit, arkadaı Saffet, Cemil Paa devrinde yaadıını düünen Saadet Nine gibi herkes kendi hayal-oyun dünyasında yaar.

Cokun, Saadet Nine’nin öldüü gün, bahçedeki kiraz aacının altına gömülmesi fikrine karı çıkılması üzerine Emel’e gider. Cokun Ermi’in eserde ölümü korkunç bir son olarak görmesine karın Saadet Nine’nin bahçede gömülmesini

istemesi kiisel ölüm algısından farklıdır. Ona göre eskiden insanlarımız ölümle yan yana hatta iç içe yaıyorlardı. Ölüm, küçük mezarlıklarıyla evlerimizin bahçelerine kadar sokulduu için insanlarımız ölüme yabancı deillerdir. Bu durum bir ihmalin sonucu domamı, atalarımız bunu bilinçli yapmılardır. Cokun, geleneksel toplum yapısında ölümün algılanıını: “Hatta bu konuda ölümü tevik etmilerdi bile diyebiliriz. Her sokakta ahiretin bir ubesi açılmıtı. Her ey belirli bir düzen içerisinde yürütülüyordu; parmaklı pencereler, ta duvarlar, bu i için özel olarak yetitirilen serviler… ve her biri temsil ettii insana benzeyen o güzelim mezar taları… hayır hiçbir ey tesadüfe bırakılmamıtı… insanlar ölümün görüntüsüyle böylesine samimi oldukları için, hayatın anlamını bizlerden daha fazla takdir ederek yaıyorlardı. Bizim sokakta da öyle iki hanelik irin bir mezarlık olsaydı… ve her gün iimize giderken kavuklu yada sarıklı bir mezar taıyla merhabalasaydık… ve çok ihtiyar bir kadının çok gelimi ölümü bizi böyle sarsmasaydı.”305 eklinde tarif ederek, geleneksel ölüm anlayıının ölüme yaklaımını ortaya koyar. Cokun Ermi’in Saadet Nine için istedii bahçeye gömme fikri, Cokun Ermi’de bulunan ölüm korkusuna karıt bir tavır olarak geleneksel ölüm algısının yansımasıdır.

305 O uz Atay, Oyunlarla Yaayanlar, s. 90-91

4. 2. Korkutucu Bir Son Olarak Ölüm Algısı

Çalımamızın giri bölümünde ölüme ilikin tavrın moderniteyle birlikte sekülerleen toplumda, dinî-metafizik balarından soyutlanarak deitiini, bir müminin ölümü tevekkül ile karılayan tavrının ve ölülerle birlikte devam ettirilen toplumsal yaamın, giderek ölümün gerek toplumsal yaayıtan gerekse düünce alanından hızla uzaklaı modern döneme geçiini ve özelliklerini belirtmitik.

Baudrillard’ın: “Günümüzde ölmek normal bir ey deildir. Zaten yeni olan da bu yaklaımdır. Ölmek akla bile getirilmeyecek anormal bir eydir.”306 sözleriyle ifade ettii aklın en büyük yenilgisi olan ölüme ilikin modern tavır bastırma yönündedir.

Baudrillard ölüme ilikin deien bu tavrı: “Onlar demeyecek varlıklar olarak görüldüklerinden yaayanlardan giderek uzak mekânlara götürüleceklerdir. Köy ya da kentte evin sıcak ortamından alınarak merkezde yer alan ve insanları bir araya geldikleri ilk mekân olan mezarlıa götürülen ölüler giderek gelecekte oluan tüm gettolara örnek olacak ilk gettoyu oluturmu ve merkezden çepere doru giderek uzaklatırılmıtır. Son olarak yeni kentler ya da çada metropollerde gerek fiziksel gerekse zihinsel olarak ölüler için ön görülmü hiç bir ey yoktur.”307 sözleriyle ifade eder.

Ölümün kabul edilmezliine ve korkutuculuuna ilikin bu modern tavır Ouz Atay‘ın kahramanlarının da ortak algısıdır. Ouz Atay’ın eserlerinde ölümün farklı algılanı tarzlarından belki de en yaygını ölümün korkutucu kimliidir.

Tutunamayanlar romanında, Selim Iık’ın intiharından sonra varolusal farkındalıı artan Turgut’un yaadıı ölüm korkusu rüyalarına kadar girer: “Turgut’un daha önce görmedii çok küçük birkaç adam ortaya çıktı birden bire; kısa boylu ve

iman adamcıklar. ‘Hüküm okunuyor,’ diye baırdı içlerinden ince sesli biri. Herkes ceketini ilikleyerek tabutun çevresini sardı. Keskin günein sertliine ramen yüzler seçilmiyordu. Belli belirsiz kıpırdanmalardan, bir hazırlık yaptıkları anlaılıyordu.(…) Tabut görünmüyordu. Bu karanlık kuyunun çevresinde dolandı. Yeni kazınmı topraın çimenlerle birletii yere bir ta dikilmiti. Taın üzerinde kabartma bir yazı

306 Jean Baudrillard, Simgesel Dei Toku ve Ölüm, Çev. O uz Adanır, Bo aziçi Üniversitesi Yayınları,

stanbul, 2002, s.197

307 A. g. e. , s. 197

vardı. ‘Hiç olmasa yazıt koymayı düünmüler bu çarpık taın üzerine. Düzgün bir aırlatırırken, terimi silmiyorum/ dinsel bir korkuyla daha Eüzu mineeytanı racim’i bilmiyorum.”310 nefes alıyorum bir nefes veriyorum gazetelerin bütün tavsiyelerini tutuyorum.”312 diyerek babasının azından yazıldıı izlenimini verdii cümlelerle babasının yaadıı ölüm korkusunu belirtir.

Selim’in babasının cenazesine ölümden korkan ihtiyar dostları gelmemilerdir.

Genç dostu Hasan’sa ölüm korkusu bir hastalık haline geldii için, cenazeyi arabasıyla uzaktan izlemitir. Selim de o günden itibaren ölü görmeyi ondan bir parçanın

Selim, Turgut’la bir diyalogunda: “Ölümle ödedim günahlarımın kefaretini.”313 der. Ölümü günahların kefareti olacak bir ceza veya korkunç bir son olarak algılayan Selim, intiharının hemen öncesinde yaadıı ölüm korkusunu: “Galiba ölmeliyim ben.

Öleceimi anladıım için mi korkuyorum. Belki de sadece korkularım ayakta tutuyor beni.”314 sözleriyle ifade eder.



ntiharın hemen öncesinde eve kapandıı ve günlüünden takip ettiimiz bölümlerde: “Sokaktaki ölümden kaçmıtım. imdi evdeki ölüme de dayanamıyorum.”315 diyen Selim, ne olursa olsun yamaktan yana bir tavır takınır: “Evde ölmek istiyordum. Annem, kapıdan giriimi korkuyla seyretti.

Banyoya daldım ve ilaçlarıma saldırdım. Eve dönmek beni ne olursa olsun yaamak isteyen bir solucan yapıyor.”316

Tehlikeli Oyunlar’da, Leyla Nezihi Hanım’ın hastalıından dolayı gittikçe solması sonucu evde oluan üzgün havayı daıtmak isteyen Selim Bey, oluan matem havasından ikâyetçidir; fakat ortada ölümün souk ve aır ayak sesleri vardır. Evde artık gülünemiyordur: “Ölüm gibi tatsız ve bir türlü söylenemeyen bir kelime havada dolaıyor ve onların diledikleri gibi yaamalarını engelliyordu. Günlük konumalarda rahatça söylenebilen ve anlamı bilinmeyen bu kelimenin kullanılmaması bile durumu deitiriyordu. Tam bu acı kelime dillerin ucuna geldii sırada kendilerini tutmaları kelimeyi söylemekten de kötü bir etki yapıyordu. Konuulmaktan korkuyordu; sanki en basit bir söz bile sonunda, söylenmesi yasak o kelimeye gelip dayanacaktı.”317 Ölümün gerek fiili gerekse kavramsal yasaklılıı ve korkunçluu giri bölümünde de belirttiimiz gibi modern uygarlılıının ölümü yenme veya ertelemeye, onu toplumsal-zihinsel alanın dıına itmeye dair çaba ve iddiasının sonucudur.

Sevgi annesinin ölümünden sonra, ölümün korkutucu gerçeini daha yakından duyumsar: “Birden ürperdi; demek ölüm bu kadar yakındı.”318 Sevgi daha sonra yazdıı bir notta annesi gibi genç yata ölmekten korktuunu söyler.

Korkuyu Beklerken’de Babama Mektup adlı hikâyenin kahramanı babasının ölümünden sonra ona yazdıı mektupta “Hayatın boyunca hiç görmediim bazı

gerçei üzerine düünüyormu gibi yaptılar mezarının baında.”319 der ve hikâyenin sonunda: “Gene de sonunda sana bütünüyle benzemekten korkuyorum babacıım; yani ben de sonunda senin gibi ölecek miyim?”320 diyerek yaadıı ölüm korkusunu ifadelendirir.

Oyunlarla Yaayanlar’da Cokun Ermi ölüm korkusu yaamaktadır. Saffet ve Cokun oyun yazarken Saffet’in oyunlardaki kahramanları gerekirse öldürmek gerektii fikrine Cokun korkuyla: “Öldürmek mi ? Rica ederim Saffet, ölüm lafı etme bir daha…Ben ölüm lafından pek holanmam. Daha yeni oyun yazmaya baladık.

imdi ölümü karıtırmanın sırası mı ?”321 der. Cokun, Saadet Nine’nin ölümünden sonrada modern ölüm algısına örnek bir tavırla: “Ölümün bize bu kadar yaklamasına neden izin veriyoruz anlamıyorum. Tedbirlerimizi almalıydık; Ölümün bizi böyle en hazırlıksız olduumuz anda yakalamasını önlemeliydik.”322 der. Ölüme hazırlıklı olma, ölüyü uzaklatırma daha önce belirttiimiz gibi modern tıp uygarlıından günümüz toplumuna sirayet eden modern bir tavrıdır.

Ouz Atay kahramanlarının ölüm korkusundan kurtulmak adına yaptıkları bir dier eylemse, gerek günlük yaayılarında gerekse oyunlarında sonuna kadar gitmemeleri bir bakıma her eyi yarım bırakmalarıdır. Tutunamayanlar’da Selim‘in, Tehlikeli Oyunlar’da Hikmet’in, Oyunlarla Yaayanlar’da Cokun Ermi’in tipik davranıı olan oyunları ve yaantıları yarım bırakmalarının nedenini Ouz Atay bir baka eseri olan Korkuyu Beklerken’de verir. Hiçbir ii tam olarak bitirememekten

ikâyetçi olan kahraman iç hesaplamasında: “Belki de ölmemek için hiçbir iin sonuna kadar gitmiyordum. Böyle küçük çalımaların üst üste eklenmesiyle doluyordu zaman.”323 der. Günlük’ünde de bu tavra deinen Atay: “Hikmet’in olaylarla ilgili bir özellii var: Kendini bir süre için kaptırdıı yaantıların, hiçbir zaman sonunu getiremiyor. Neden? (….) Belki de bir yaantıyı sonuna kadar sürekli izlemenin, bitirmenin, bir çeit ölmek olduunu düünüyor. Yarım yaantılar sürdürerek bütün ölümlerden kaçıyor.”324 diyerek kahramanların yaantıları yarım bırakma konusundaki tavırlarının mantıksal alt metnini açıklar.

319 O uz Atay, Korkuyu Beklerken, s. 173

320 A. g. e. , s. 184

321 O uz Atay, Oyunlarla Yaayanlar, s. 17

322. A. g. e. , s. 90

323 O uz Atay, Korkuyu Beklerken, s. 62-63

324 O uz Atay, Günlük ve Eylembilim, s. 58

4. 3. Ontolojik Bir Mesele Olarak Ölüm ve ntihar

Ouz Atay’ın eserlerinde ölümün algılanı ekillerinden biri de ontolojik bir muhasebe sonucu oluan bir seçim olan ölüm, yani intihar fikridir. Ontolojik bir mesele olarak ölüm kavramını incelemeye balamadan önce, varoluçu felsefede intihar fikrini açıklayacak bazı kavramların analizinin meseleyi netlie kavuturmak bakımından gerekli olduu kanaatindeyiz.

Varoluçu felsefe evrenin anlamsız ve saçma; varoluun ise gereksiz olduunu iddia eder. Varoluun ve evrenin saçma olduu görüü varoluçu felsefe açısından intihar fikrinin anlaılmasında önemlidir.

Saçma, genel olarak akla açıkça karı olan, gizli ya da örtük deil de apaçık bir çelikiyi sergileyen, mantık yasalarına aykırı olan, saduyunun apaçık dorularına ters düen fikirler; mantık bakımından zorunlu olan bir doruyla çelien yargılar için kullanılan; daha özel olarak da, varolu felsefelerinde, yaamın anlamsızlıı, tutarsızlıı ve amaçsızlıı için kullanılan bir terimdir. 325

Varoluçuluu karakterize eden bir terim olarak saçma ya da saçmalık, Heidegger’de bountu ve olgusallık, Sartre’de insan yaam ve varoluunun anlamsızlıını ifade eder. 326 Bununla birlikte, saçma kavramını esas ele alan ve onu felsefesinin en temel kavramı haline getiren düünür Albert Camus’dur. Ona göre insan; her zaman dünyanın deerlerinin, kiisel idealleri ve doru-yanlıa dair yargıları için bir temel salamasını ister:



te Camus dünyanın insana ve özlemelerine karı kayıtsız oluunu; mutlu olmak isteyen, mutluluk isteini yüreinin en derinlerinde hisseden insanın, dünyanın akıl dıı sessizlii ile çarpıması durumunu saçmalık olarak deerlendirir.

Camus’a göre, saçmalıın derinden derine farkına varıldıı dört ayrı insanî durum vardır. Her eyden önce insanlardan büyük bir çounluunun modern kitle toplumunun gereklerine uygun olarak sürdürdüü hayatın mekaniklii ve tek düzelii bir gün bu insanlara varolularının deerini ve amacını sordurtur. Saçmayı insana duyumsatan ikinci temel unsur ise Camus’a göre zamanın geçmekte olduunun

325 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüü, s. 811

326 A. g. e. , s. 811

deneyimlenmesi, zamanın tinsel anlamda öldürücü bir süreç olarak hissedilmesidir.

Saçamaya yol açan, insanlara saçmalıı duyumsatan baka bir unsurda insanlardan büyük bir çounluunun farklı ölçülerde duyduu, yabancı bir dünyada bir baına bırakılmılık hissidir. Fakat ona göre, saçma duygusunun esas kaynaı ölümle ilgili düüncelerimizdir. Kendisinden baka bir alınyazısının olmadıına, biricik gerçek ve kaderin insanı götürecei son durak olan ölüm, hayatın yararsızlıını ve beyhudeliini gözler önüne serer. 327

Varoluçu felsefecilerden J. P. Sartre da dünyanın anlamsızlıını ve saçmalıını ifade eder. Sartre dünyanın anlamsızlıı ile ilgili görüünde bu yüzyıldaki hiçbir filozofun olamadıı kadar uzlamaz olmutur. Hayatın anlamsızlıı ile ilgili görüü kısa ve acımasızdır: “Bütün var olan eyler bir neden olmaksızın doarlar, zayıf bir

ekilde yaamaya devam ederler ve kaza ile ölürler. Douumuz anlamsızdır, ölüümüz anlamsızdır.”328 Ölüm hem insanın hem de evrenin saçmalıının nihai kanıtıdır. Sartre için ölüm kendi içinde özel bir öneme sahip deildir. Ölüm tam tamına nihai saçmalıktır. O insan sonluluunun ve muhtemelen insan saçmalıının en önemli belirtisidir. Sartre dünyayı bir bedensizlik ve saçmalıkla deerlendirmitir. Ona göre her ey anlamsız ve deersizdir. varolu gereksizdir. 329 Sartre için yamak aptallar tarafından anlatılan bir hikâyeden ibarettir.



nsan ya ölümü kabul edecektir, ya da ölümden duyulan kaygıları ortadan kaldıracaktır.

Albert Camus, anlamsız ve saçma olarak gördüü varolutan kurtulmanın tek yolunun, taraflardan birini ortadan kaldırmak olduunu söyler. Ya dünyayı ortadan kaldıracaksınız -ki bu imkânsızdır- ya da insanı-bilinci-ortadan kaldıracaksınız. Bu ise bizi ölüm ve intihar olgularıyla ba baa bırakır. 330

Tostloy, ‘



tiraflarım’ adlı eserinde: “Hayatım durmutu. Nefes alabiliyor, yiyebiliyor, içebiliyor, uyuyabiliyordum; nefes almamak, yememek, içmemek, uyumamak elimden gelmiyordu. Fakat hayat bu deildi; çünkü beni, aklımı tatmin edecek bir arzum yoktu… Gerçek uydu: Hayat anlamsız bir eydir böylece yaayıp gidiyordum. Ne kadar kuvvetim varsa tümünü kullanarak yaamdan kaçıyordum.

327 A. g. e. , s. 812

328 Irvin Yalom, Varoluçu Psikoterapi, s. 670-671

329Müslüm Yücel, Edebiyatta Ölüm ve ntihar, Yom Yayınları, stanbul 2005, s. 39

330 Emel Koç, “J.P. Sartre ve A. Camus Felsefelerinin Absurd (Saçma) kavramı Açısından De erlendirilmesi”, Felsefe Dünyası, 27, s. 63, http://www.felsefelik.com/felsefedunyasi/27-1998/

27054.pdf (28.07.2006)

ntihar fikri bana aynen daha önceleri hayatımı gelitirme fikri gibi normal geliyordu.

Bu düünce öyle çekiciydi ki, bir an önce uygulamamak için her türlü çareye bavurmam gerekiyordu.”331 diyerek yaadıı anlamsızlık duygusu ve saçmadan kurtulmak için oluan intihar fikrini açıklar.

“Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır:



ntihar. Yaamın yaanmaya deip demediinde bir yargıya varmak felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir” diyen Albert Camus için intihar, yaamın anlamsızlıının ve amaçsızlıının sorgulandıı alandan varolusal bir seçim olarak karımızda durur.



ntihar olgusuna sosyologlar ise toplumdan hareket ederek açıklamalar getirir.

Sosyologlar intihar sorusunun karılıını toplum yapısı içinde ele alır. Bir kii intihar ediyorsa, söz konusu olan o kii deil, o kiinin çıktıı toplumdur. Quetelet’e göre intihar, toplumun korkunç düzenle ödedii bir borç ve vergidir. Massaryk ise uygarlıın geliimi ile intiharın artması arasında sıkı bir paralellik duyar. Durkeim’e göre intihar kesinlikle sosyal bir olaydır. Ona göre intihar olaylarındaki artıın nedeni toplum içindeki sosyal bütünlüktür. Toplumsal baların gevemesi ile meydana gelen daınıklık bireye sirayet eder. Durkeim, bir bakıma intihar eden kiilerin toplumun kurbanları olduunu söyler. Sürüden ayrılan kuzuların kurtlara yem olması gibi toplumdan-aile, din, ideoloji-kopan kimseler intiharın kurbanı olarak yerlerini alırlar.

Her ey toplumdur ve birey hiçtir. Hiç olan birey kendini toplum içinde var durumunda da olutuunu belirtir. 333

Özetle intiharın varolusal bir seçim olarak ya da ontolojik muhasebenin sonucunda Camus‘un felsefesinin temel sorusu olarak ortaya koyduu soruya bir cevap olduu kesindir.

Ouz Atay’ın eserlerinde varolusal bir seçim olarak ölümü seçi yani intihar

Ouz Atay’ın eserlerinde varolusal bir seçim olarak ölümü seçi yani intihar

Benzer Belgeler