• Sonuç bulunamadı

TURAN VAROLU



SAL Ö



ELER

Varoluçuluk, çalımamızın birinci bölümünde de belirttiimiz üzere, üzerinde fikir birlii salanmı ve sınırları belirlenmi net bir tanıma sahip olmamakla birlikte genel kabulleri olan felsefi bir sistemdir.

Varoluçuluun net bir tanımı olmamakla birlikte, öreti; J. P. Sartre, K.

Jaspers, M. Heiddegger ve G. Marcel gibi düünürler tarafından savunulmu olan çada felsefe okulu, insan varolou ile doal nesnelere ait varlık türü arasında ki karıtlıı büyük bir güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmı olduunu öne süren felsefe okulu olarak tanımlanır. 177

Varoluçuluun ortaya çıkıı ve yayılıının tarihsel ve sosyolojik nedenleri incelendiinde; ortaya çıkıının modernitenin akılcılık, nesnellik ve tümelliine karın varoluun; öznellik ve bireysellikte aranması gerektiini ifade eden Kierkegard, Nietzche ve Huserl gibi düünürlere uzandıı yayılıının ise insan varlıını hiçe sayan Birinci Dünya Savaı, akabinde 1929 Krizi ve



kinci Dünya Savaı sürecinde varoluun veya insan varlıının bounalıını ve anlamsızlıını getiren bireysel ve toplumsal umutsuzluk atmosferinde Heidegger, Sartre, Camus gibi felsefecilerin öncülük ettii görülecektir.

Paul Tillich, varoluçu düüncenin çabasını insanların gerçeklikten yabancılaı bir ortamda hayata yeni bir anlam bulmanın umutsuz bir gayreti olarak tanımlar178 ki varoluçu felsefenin, yaadıı dünyaya yabancıla ve bulunduu noktada hayata dair anlamlandırmada koordinatlarını saptayamayan ve bu anlamsızlık girdabında bouan insana olan vurgusu, psikoloji bilimini de etkilemi ve varoluçuluu ve öretinin kabullerini referans kabul eden varoluçu psikoloji ve klinik uygulaması olan varoluçu psikoterapi alanları dikkatlerini, giri bölümünde

177 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüü, s. 975

178 Kemal Sayar, “Anksiyete: Özgürlü ün Ba Dönmesi”, Defter, 39, 2000, s. 72

ayrıntılandırdıımız gibi, varoluun sınır olguları veya varoluçu psikodinamikler olan ölüm, anlamsızlık, özgürlük ve yalıtım üzerine younlatırmılardır.

Bu noktada çalımamızın ana sorunsalını oluturan Ouz Atay’ın eserlerinde ölüm fenomeninin anlamlandırılıı problemine geçmeden önce, kahramanların ölüm algısını etkileyen ve yapıtların ortak ve ana izleini oluturan bu sınır olguların izini Ouz Atay’ın metinlerinde sürmenin gerek kahramanların bilinçli bir eylem olarak ölümü seçilerini, gerekse ölüm olgusunu anlamlandırılarını açıklamak adına elzem olduu kanaatindeyiz.

3. 1. Kaygı

:

Kaygı, Ouz Atay’ın eserlerinde varolusal sorgu içinde olan bireylerin sürekli yaadıkları bir gerilim halîdir. Metin çözümlemesine balamadan önce kaygı (Anksiyete, Angst) kavramının ne olduunu açıklamakla balamanın varoluçu literatür açısından korku kavramıyla ilikilendirilmeyen bu kavramın açıklanmasında faydalı olacaı düüncesindeyiz.

Kaygı veya e anlamıyla anksiyete canlılarca deneyimlenen korku, gerilim, sıkıntı halidir. Buna karın varoluçu literatürde ise kaygı insan varlıına içkin ontolojik bir özelliktir. O varlıın merkezine yönelik bir tehdittir. Bu yönüyle anksiyete yakında duyumsanan bir hiçlik ya da yok olu yaantısıdır. Kaygı yok oluun varolusal farkındalııdır. 179

Korku ve kaygı arasındaki temel fark, korkunun bilinçli olarak tanınan belirli bir tehdit karısında ortaya çıkan bir tepki olmasına karın; kaygının kaynaı bilinmeyen, objesiz tehlikelere karı verilen ve bireyin varlıı için gerekli deerlerin tehdit edilmesi halinde yaanan bir hâl olmasıdır.

Kaygı, Kierkegard’a göre her zaman özgürlüe yönelimli olarak anlaılmalıdır.

Özgürlüü insan geliimin amacı olarak tanımlayan düünür özgürlükle insanın özünde serili imkânlara atıf yapmaktadır. Her imkânın gerçeklemesinde kaygı saklı olarak vardır.



mkân yani ‘yapabilirim’ gerçeklemeden önceki durak kaygıdır.

Heidegger ise varololuçuluk içinde kendine özgü terminolojisiyle korku / kaygı ayrımını yapar. Düünüre göre korku nesnesini bildiimiz eylerden çıkan ruh durumudur. 180

Heidegger’e göre kendisi, kendisi olmayan ve dünya hakkında soru sorabilen ve tek varlık olan Dasain, dünya-içinde-varlık olarak otantik bir varlık deildir ve orada–varlık olmaktan çıkıp kendisinde-varlık yani otantik olabilmesi Dasain’ın kaygıyı yaamasına balıdır.

Heidegger’e göre Dasain, ne zaman kaygıya kapılırsa, o zaman dünya-içinde-varlık olduunu anlar. Günü-birlik–yaamda Dasain kendisi hakkındaki varolusal

179 Kemal Sayar, “Anksiyete:Özgürlü ün Ba Dönmesi”, Defter, 39, 2000, Defter 72

180 Abdülkadir Çüçen, Heidegger’ de Varlık ve Zaman, s. 248

kaygısı ve endiesi sonucu kendini dünya-içinde-varlık görmesine neden olur.

Kaygıyla yüzlemek dünya-içinde-varlık olmak demektir. Dünyayı kavramsal anlamanın yerine ontolojik anlamak için varlıın kendisinde endie duyması gerekir.

181

Endie veya kaygı sonucu kendi tekliine kavuan Dasain kendi olanaklarını anlayan ve onları seçme özgürlüüne sahip varlıktır. Endie Dasain’ı özgür yapar. Ve onu kendi varlıın özgürlüüyle yüzletirir. 182

Özetle kaygı Heidegger’e göre otantik varolua kavumak için Dasain’ı harekete geçiren olumlayıcı bir ruh halidir. Dasain, dünya-içine-atılmı-varlık olarak, kendi ruh durumlarıyla özellikle kaygıyla yüz yüze gelmesiyle otantik varolua ulaır183. Bu anlamda kaygı insanı nesne olmaktan, özne olmaya yönelten esas maceranın içine sokan temel bilgidir.

Ouz Atay’ın eserlerin de kahramanlar sürekli bir varolusal kaygı içinde yaarlar. Kendi Ben’inin ücrasında yaayan ve gündelik hayatın patolojisi içinde, Ahmet



nam’ın tabiriyle ‘vıdı vıdı dünyası’nda, kendini otantik olarak yaayamayan bu kahramanlar ontolojik bir sıkıntının pençesindedirler.

Tutunamayanlar'da ‘hayat acemisi, bo hayaller kumkuması’ Selim Iık, bu ontolojik muhasebeyi yapar ve bir türlü yaayamadıı kendi Ben’inden ötürü yaadıı sıkıntı sonucunda intihar eder.

Turgut’un, Selim’in ölümünün ardından ona dair bütüncül bilgiye ulama aamasında bulduu Selim’e ait notlardan birinde ‘Ne yapmalı’ balıklı yazı Selim’in yaadıı varolusal sorguya bir örnektir. Selim’in:

Ne yapmalı ? Bugüne kadar sürdürdü üm gibi çevremdeki kiilerin davranı ve tutumlarını bilinçsiz bir aldırmazlıkla benimseyerek bu renksiz, kokusuz varlıkla yetinmeli mi yoksa bakalarından farklı olan, bakalarının istedi inden çok farklı köklü bir eylem isteyen, gerçek bir insan gibi bu miskin varlı ı kökten de itirmeli mi?184

biçimindeki notu, yaadıı ontolojik sorguyu açıklar.

181 A. g. e. , s. 80

182 A. g. e. , s. 80

183 A. g. e. , s. 89

184 O uz Atay, Tutunamayanlar, s. 93

Roman boyunca kendi ontolojik varlıını anlamlandırmaya çalıan ve bundan uzaklatıkça yaadıı hiçlik kaygısıyla bouan Selim Iık ‘Ne Yapmalı’ adlı yazısında kendini gerçekletirmek için yapılacak çalımaları da: ‘kendini iyi tanımak, kendini eletirmek ve dı etkenlerin uyutucu durgunluuna kapılmamak’ olarak tespit eder.

Varoluçulua göre gündelik yaamda etkin özneler ya da kendi yaamını yönlendirebilen kimseler olarak davrandıımızda, yani öznelliimizi yaadıımızda varlık olarak yer alıyoruz demektir. 185 Heidegger’in otantik yaam olarak adlandırdıı bu yaam biçiminde kii tercih yapma ve tercihlerini yaama noktasında belirleyicidir.

Kiinin kendi tercihleri dorultusunda deil de toplumsal mütegallibenin istekleri dorultusunda yaayıp varolu kaygısıyla karılaında karında iki seçenek bulunmaktadır. Ya bu kaygıya katlanmanın, baa çıkmanın yollarını örenerek otantik bir varolu seçeceiz ya da bu kaygıyı yaamamak için otantik olmayan var olmama yollarını, biçimlerini seçerek kendimiz kandırma yoluna gideceiz. Varolusal kaygıdan kaçalım derken dünya içindeki varlıımıza gözlerimizi kapadıımızda bu kez de nevrotik kaygının pençesine düeriz. Nevrotik kaygıyla, insan olmanın sorumluluklarını üstlenmemekten kaynaklanan suçluluun yarattıı hastalıklı ruhsal belirtilere açık hale geliriz. 186

Selim Iık benliini korumak istemi; fakat ‘kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmamı, kötü yaarım diyerek hiç yaamamıtır’.187 Bu yaanmamı hayattan duyulan suçluluu ise ”(…)neresini düzelteceimi bilmediim bir yaantıyı sürdürmenin anlamsızlıını seziyorum yok olmaya doru hızlı bir gidiin farkındayım henüz koruyabildiim bazı özelliklerim varken daha insan olduumu hissederken bu gidie bir son vermeliyim”188 sözleriyle ifade eder.

Turgut Özben de arkadaı Selim Iık’ı aratırırken onun intiharına neden olarak, Selim’in varolusal kaygılarını görür: “Selim olarak yaamanın imkânsızlıını görünce, hayatın hızlı akıı içinde, küçük anları sonuna kadar yaayamayacaını

185 Erol Göka, “Hümanistik Psikoloji Açısından Kaygı Sorunsalı ve Kendini Gerçekletirme Kavramı”, Dou-Batı , 6, 1999, s. 161

186 A. g. e. , s. 161

187 O uz Atay, Tutunamayanlar, s. 394

188 A. g. e. , s. 532

sezince, önce büyük bir ümitsizlik ve korkuya kapıldı. Bütün gücüyle varlıını korumaya çalıtı. Sonra da…”189

Heidegger’e göre günü-birlikteliinde Dasain’nın kendi ölümüyle yüzlemesi ve düüü, otantik olmayan varlıın ölüme yönelmesidir. Ölüm beklentisi Dasain’nın olanaklarını görmesini salar. 190 Ölüm beklentisi sonucu oluan ontolojik sorgu ve kaygı neticesinde kii kendine dair bir sorguya giriir.

Tutunamayanlar'da ‘yumuakçalar krallıı’nın bir üyesi olarak karımıza çıkan ve “Önde bir salon-salamanje, arkada iki yatak odası, koridorun saında mutfak-sandık odası-banyo, içeride uyuyan karısı ve çocukları, parasıyla orantılı yararlandıı küçük burjuva nimetleri”191 yaayan Turgut Özben ; “Tam irketin muhasebecisinden onbin pein yirmibebine bir araba almak üzereyken, tam direksiyon kursuna balayacakken, tam bir kat parası biriktirmenin gerekliliini düünürken…”192, üniversiteden arkadaı Selim Iık’ı kaybetmesiyle baladıı Selim’i aratırma ii aynı zamanda kendi öz-benliine yaptıı bir varolusal yolculuk olacaktır.

Turgut Özben, aratırdıkça derinliindeki Ben'inin sesini duyacak ve otantik olmayan hayatından yava yava uzaklaacaktır: “Henüz basit bir arı sanıyordu gösündeki sıkımayı. Kendine acımaya balamıtı bile.”193 sözleriyle Turgut’un yaadıı hayata dair oluan honutsuzluu vurgulanır ve yaadıı ontolojik muhasebede Selim Iık’la yaadıı hayali diyaloglarla Turgut, Selim’le özdelemeye balar.

Turgut ve Selim’in diyaloglarında, Selim Turgut’u varolusal muhasebeye davet eder ve romanın ileriki bölümlerinde de belirtilecei gibi Selim, Turgut’un ontolojik babası olur: “Ben de dililere ceketimi kaptırdım. Eteimin ucundan balandım bu düzene. Ceketi çıkarmadan olmaz. Ceketi çıkarma talimatı verilmedi daha. Çıkar üstündekileri kurtul bu düzenden. Olmaz Selim: çırılçıplak kalırım sonra.

Tutunacak bir yer bulamam sonra.”194 diyalogu bu ilikinin bir izdüümüdür.

Turgut ontolojik yolculuu esnasında yaadıı çatıma ve kaygıyı: “Daha düne kadar bir baka yaantı sürdüren ben, ölümden kaçarken ölümün kucaına düen ben,

189 A. g. e. , s. 630

190 Abdülkadir Çüçen, Heidegger’ de Varlık ve Zaman, s. 87-88

191 O uz Atay, Tutunamayanlar, s. 26

192 A. g. e. , s. 30

193 A. g. e. , s. 249

194 A. g. e. , s. 307

ucuz yaantıların asıl kahramanı, ucuz övalye romanlarının nesli tükenmi son temsilcisi ben bunu nasıl yapacaım? Ucuz geçmiimi nasıl inkâr edeceim? Son aylarda kurmu olduum yumuakçalar krallıının nimetlerini nasıl terk edeceim?”195 sözleriyle dile getirirken, Turgut’ta oluan bu varolusal farkındalık ve kaygı, otantik varlıını seçerek, eski yaantısını terk etmesiyle sonuçlanacaktır. Turgut, hayali arkadaı ya da Yıldız Ecevit’in ‘iç-ben’ , Tatjana Seyppel’in tanımıyla ‘alter ego’su olan Olric’le olan diyaloglarında: “Artık yaamak istemiyorum Olric. Onların istedii gibi yaamak istemiyorum. (…) Sonum geldi Olric. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil. (…) 196 sözleriyle Turgut yaadıı varolusal kaygı ve muhasebeyi ifadelendirir.

Heidegger’e göre günü-birlik-yaamında Dasain, çoulluk içinde kaybederek onların bo konumasıyla kendini dinlemeyi ve vicdanının sesine uymayı unutur.197 Dasain, gündelik yaamda kendini halktan ve kalabalıktan biri olarak seçer ve kendi olma tarzının üstünü örter.

Turgut Özben de gündelik hayatın koturmacası ve yumuakçalar krallıının nimetleri için ura verirken unuttuu kendi Ben'ini, Selim’i aratırırken tekrar bulmu ve Selim Iık’ın ölümü onun ontolojik kaygıyı yaaması ve varoluun sorgulaması için bir katalizör olmutur. Romanın ilerleyen bölümlerinde Turgut’un yanında müahhas bir varlık olarak beliren, ona bu içsel yolculuunda elik eden Olric’le bir diyalogunda Turgut, benliinden uzak geçirdii önceki yaantısını terk etmeye hazırlanırken:

“Burada güzel günler geçirdiimizi inkâr edemezsin Olric. Burada yaamanın rahat bir yanı olduunu sen de biliyorsun. Belki bu arada seni çok ihmal ettiim olmutur.

Fakat, her zaman varlıını hissettiim de bir gerçektir. Seni hiçbir zaman yanımdan ayırmadım.”198 sözleriyle eski hayatına, dahası öz-benliine dair bir özeletiri yapar.

Tehlikeli Oyunlar romanında da einden ayrıldıktan sonra bir gecekonduya yerleip orada yaamaya balayan Hikmet Benol, Ouz Atay’ın dier kahramanları gibi ontolojik kaygılar yaayan biridir. Hikmet Benol ”Ben kimdim ve kimi canlandırıyordum ?”199 sorusuyla, yaadıı ontolojik arayıı ve sıkıntıyı dile getirirken, Tutunamayanlar romanında Turgut Özben’in iç yolculuunda kendisine refakat eden

195 A. g. e. , s. 349

196 A. g. e. , s. 353

197 Abdülkadir Çüçen, Heidegger’ de Varlık ve Zaman, s. 89

198 O uz Atay, Tutunamayanlar, s.563

199 O uz Atay, Tehlikeli Oyunlar, s.107

Olric gibi Hikmet Benol da Hüsamettin Tambay adında emekli bir albay olarak karımıza çıkan iç-benliiyle sürdürür yaamını.

Hikmet Benol içinde bulunduu hayatı: “Ben, gecekonduda yaayan ve insanlıktan emekliye ayrılmı bir adamım. Bakkal defterim var, kira kontratım var. Ev sahibine, hepiniz gibi-burasına dikkatiniz çekerim: Hepiniz gibi-kiramı ödüyorum. O halde ben varım. Cogitosus ergo sum (...)”200 eklinde tanımlayıp varlıını ispata çalıırken aslında romanın ilerleyen bölümlerinde sevgilisi Bilge’ye yaadıı gecekonduyu anlatırken, Bilge’nin aırıp ”Gerçekten de böyle bir yerde mi yaıyorsun

?”201 sorusuna verdii “Gerçekten yaamadıımı söylemitim.” eklindeki ironik cevabıyla içinde bulunduu hayata dair sıkıntıyı ve sorgusunu ifade eder.

Hikmet Benol’un yaadıı hayata ilikin ontolojik kaygıları ve yaadıı sıkıntı tıpkı Selim Iık’ta olduu gibi onu intihara sürükleyecektir. Tıpkı Selim’in; “Eskiden, buhranlı gecelerimin sabahında, günein douu beni sakinletirirdi. imdi sıkıntı veriyor: yeni bir güne balamanın sıkıntısı.”202 eklinde ifade ettii otantik yaanmayan hayatından duyduu sıkıntıyı Hikmet Benol “Mı gibi yapmaktan usandım albayım.”203 eklinde ifade eder ve tıpkı Selim gibi yaadıı ontolojik kaygıdan kurtulmak için ölümü seçer.

200 A. g. e. , s. 119-120

201 A. g. e. , s. 139

202 O uz Atay, Tutunamayanlar, s.597

203 O uz Atay, Tehlikeli Oyunlar, s. 409

3. 2. Fiziksel ve Varolu



sal Korkular

Daha öncede belirttiimiz gibi, korku kaynaı belli olgulardan dolayı yaanan heyecansal ruh hâlidir. Ouz Atay’ın kahramanları da bu ruh hâlini yaarlar.

Selim Iık çocukluundan itibaren bu korkuları yaar. Çocukluunda dı dünyadan duyulan bir korku söz konusuyken giderek insanlardan, toplumdan ve sonuçta yaamaktan duyulan bir korkuya dönüen bir ruh hâli söz konusudur. Selim Iık arkılar bölümünde yaadıı korkuların kaynaını açıklar:

Sevmedim okulu önce,

“Öretmenim” tutmadı yerini annemin (bence) Beni çingenelere vermek istemeseydi

Babam, bir devanası gibi

Görünen öretmenden kaçardım (ne iyi olurdu).

Korkuyu

Bahçedeki huysuz ve parlak kanatlı Horoz tanıttı bana.

Bir de öretmenim Rânâ.

Kulaını çekerim, konuma, terbiyesiz, Yakarım azınızı, çiim geldi derseniz.

Kırarım notunuzu haylazlık ederseniz Yarına satır satır ezberlensin dersiniz.

Yorganı üstümden attım o gece,

Çıplak ayakla talara bastım o gece. Kırk derece Ateim çıksın diye bekliyordum. Sakın

Göndermesin babam beni okula yarın, Olur mu Allahım-Allahım diye balamıken Dua edeyim hemen:

……

Ve beni azarlayan kapıcımız Kanbere Ve beni bahçede korkutan horoza Ve ezberimi bilmesem ceza

Verecek öretmene Rahatlık verme. 204

Selim Iık’ın Süleyman Kargı tarafından yazılmı izlenimini verdii açıklamalar bölümünde de Selim’in yaadıı korkuların listesi vardır: “Selim bu mısralarda geçen horoz ve öretmenden baka, attan, imekten, frenketany ve kurt adamdan -özellikle kurt adamdan- köpekten, uçurumdan, karanlıktan, aaca çıkmaktan, yalnız kalmaktan, ölüden, denizden, cenaze levazımatçılarından –özellikle dükkânlarından- ve takma dilerden korkardı.”205

Selim Iık’ın çocukluunda yaadıı dı dünyaya ait korkuların yerini giderek toplumdan duyulan korkular alır. Kendi Ben’ine karı ‘onlar’ imgesi ile ifadelendirilen bu yabancılama ve korku Selim’i ezilenler ve onlar eklinde bir sınıflandırmaya götürecek, tutunamayanlar tutunanları yargılayacaktır: ‘kalpleri temiz olmadıından herkesi kötü sanan, günahsıza ve günahkâra bir fark gözetmeden kötülük eden, duygulu çekingenlii korkaklık sayan, samimiyeti yaltaklanma sanan kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayan’

onlardan intikamını bir mahkeme salonunda alacaktır: ”Bir gün bütün deer yargıları deiecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır.”206

Selim ve Selim gibi onların kötülüklerinden zarar gören ‘akıllı ya da akılsız bütün ezilenler’, ‘Deli Rüstem, gâvur diye horlanan Altan, Mimar Celal Uluer, zavallı Ayhan, Orhan Bey, Saffetlerin üçüncü hizmetçisi Kezban’ gibi ezilenlerin yargıç kürsüsünde bulunacakları bu mahkemede: “(…) insanı bu koca dünyada yalnız bırakarak arkadalık dostluk sevgiyle uzatacakları sıcak bir elleri olmayanlar yani elsiz gözsüz akılsız kalpsiz ve kansız gerçek sakatlar yani onlar onlar onlar onlar onlar onlar onlar … karımızda oturacaklar.”207 dır.

Selim gibi ezilenlerin onları yargıladıı bu mahkeme sahnesi: “Aramızda hukukçu olmadıı için söz uzatılmadı, sanıkların kendilerini savunmalarına izin verilmedi. Gerei düünüldü. Sanıkların ellerinden baarılarının alınmasına

204 O uz Atay, Tutunamayanlar, s. 120-121

205 A. g. e. , s. 199

206 A. g. e. , s. 221-222

207 A. g. e. , s. 225

oybirliiyle karar verildi.”208 eklinde baarısız ve korkutulmu tutunamayanların baarılı ve korkutan tutunabilmilerden intikamı ile biter.

Tehlikeli Oyunlar’da, Hikmet Benol korkuları ile yaamaktadır. Küçüklüünde de korku filmlerinin yarısında çıkan Hikmet, gördüü korkunç rüyaların tesiri ile

“Benim gibi korkakları rüyalarında bile rahat bırakmıyorlar Albayım.”209 der. Bir baka yerde de Hikmet rüyalarında yaadıı korkularla ilgili olarak “Bir türlü sonuna gidemiyorduk rüyalarımızın. Korkuyorduk. Korkuyordum. Hayallerinde bile korkar mı insan?”210 der.

Hikmet’in korkuları da Selim gibi çocukluundan balar ve bu korkular zamanla ‘onlar’ eklinde müahhaslaarak giderek yaamdan ve toplumdan kaçıa uzanır ve Ouz Atay’ın Günlük’ünde de ifadelendirdii gibi “korkunun sonu yabancılama” olur ve Selim gibi Hikmet de topluma yabancılaır.

Hikmet Benol, Ouz Atay’ın ‘Korku’ adını verdii bölümde Bilge'ye gerçekle hayallerin karıı bir atmosferde: “Onun gibi olmak istemediim için, gülünç olmaktan korktuum için… (….) Korkuyorum Bilge. Oysa büyük iler yapmak istiyorum.”211 der. Hikmet korkuları yüzünden uzaklaı ve gittikçe kendi izoid dünyasında gömüldüü hayatı ile ilgili olarak da Bilge'ye: “Korkuyu yenmek istiyorum. Kalabalık istiyorum.”212 der. Hikmet Benol’un korkusu temelde yaama korkusudur.

Korkuyu Beklerken adlı eseri de isminden de anlaılacaı üzere kahramanların varolusal ve fiziksel dünyaya ait korkularını ileyen bir eserdir.

Unutulan adlı hikâyede tavan arasında uzun zaman önce, elindeki tabancadan anladıımız kadarıyla, intihar etmi sevgilisini bulan kadının hikâyesinde, kadın sevgilisinin cesedine fenerle yaklaır; zira “Ne yapmısa korkusuna ramen yapmıtır hayatı boyunca.”213

Korkuyu Beklerken adlı hikâye ise yaamdan ve toplumdan duyulan korku sonucunda yaanılan yabancılamanın en iyi örneklerinden biridir. Varolusal kaygı ve

208 A. g. e. , s. 225

209 O uz Atay, Tehlikeli Oyunlar, s. 260

210 A. g. e. , s. 156

211 A. g. e. , s. 314

212 A. g. e. , s. 315

213 O uz Atay, Korkuyu Beklerken, s.30

sorguyla korku temasının yekdierini dourduu bu hikâyede ‘evlilikten ve getirecei sorumluluktan korkup evlenmeyen, tabiatı sevdiini göstermek için, medeniyetten kaçan insanların görünüüne bürünebilmek için, Allah’ın belası ıssız bir yerde ev tutan’ bir adamın yaadıı ontolojik ve fiziksel korkular anlatılır.

‘Yalnız kaldıkça, yalnız kalmaktan korktukça … yalnız kalmaktan korktukça’

yalnızlıı artan ve UBOR-METENGA adlı bir örgütten aldıı bir mektupla yaadıı ölüm korkusu sonucu eve kapanan ve yaadıı ölüm korkusuyla yaamsal farkındalıı artan kahramanın, Tutunamayanlar’da Turgut Özben’in, Selim Iık’ın ölümüyle yaadıı ontolojik muhasebeyi yaar: “Sanki, kime yazıldıı bile belli olmayan bu

yalnızlıı artan ve UBOR-METENGA adlı bir örgütten aldıı bir mektupla yaadıı ölüm korkusu sonucu eve kapanan ve yaadıı ölüm korkusuyla yaamsal farkındalıı artan kahramanın, Tutunamayanlar’da Turgut Özben’in, Selim Iık’ın ölümüyle yaadıı ontolojik muhasebeyi yaar: “Sanki, kime yazıldıı bile belli olmayan bu

Benzer Belgeler