• Sonuç bulunamadı

Bu bölüm, bir firmanın uluslararasılaşması konusundaki ağ-tabanlı yaklaşımı tanımlamaktadır. Bölüm; ağlar ve özellikleri konusundaki genel bir tartışmayı, bir firmanın uluslararasılaşması konusundaki şebeke bağlantılı faktörlerin tarifini, uluslararası pazarları ilişkiler ağı olarak tarif eden bir görüşü ve son olarak da uluslararasılaşma konusunda bir şebeke modelini içermektedir.

1. Ağlardaki pozisyonlar ve bağlantılar. Thorelli (1990); ağları, uzun süreli

ilişki içerisinde bulunan iki ya da daha fazla organizasyon olarak tanımlamaktadır. Onun için önemli olan, ağdaki katılımcıların pozisyonu ve katılımcıların birbirleriyle

Çevresel Faktörler Rekabetçi Güçler Büyüme Fırsatları Ulusal Kültür Sektör Karlılığı Kurumsal Çevre Ölçek Ekonomileri Uluslararası Girişimcilik Boyut Hız Kapsam Rekabet Avantajı Mali sonuçlar Mali olmayan Sonuçlar Örgütsel Faktörler Yönetim Ekibinin Özellikleri Firmanın Kaynakları Firma Değişkenleri Stratejik Faktörler Yetenekler Benzerlik/Farklılıklar Sosyal(Üretken) Strateji Giriş stratejisi

olan bağlantılarıdır. Kendisi ayrıca ağ üyeliğinin özelliğini tanımlayan 4 süreç tarif etmektedir (Thorelli, 1990, s.80).

Ağdaki bir firmanın pozisyonu en az 3 faktöre bağlıdır: firmanın alanı (görev dağılımı içerisindeki rolü), firmanın diğer ağlar içerisindeki pozisyonu ve belli bir ağ içerisindeki firmanın diğer katılımcı firmalara kıyasla görece kuvveti. Ağdaki bir üyenin (katılımcının) gücü, aşağıdaki alanların birinde veya birkaçındaki – kısa vadede algılanan, uzun vadede gerçekleşen – ayırt edici avantajından anlaşılmaktadır: ekonomik temel, teknoloji, uzmanlık, güven ve yasallaştırma.

Thorelli (1990), tarafından ortaya konulan, ağdaki katılımcının gücünün kaynakları konusu Tablo 2.4’de daha ayrıntılı şekilde gösterilmektedir.

Tablo 2.4

Şebeke/Ağdaki Katılımcıların Güç Kaynakları

Ekonomik temel Satıcının salt büyüklüğü ve pazar payı, müşterilerinin satın alma payı veya müşterilerinin asıl faaliyetlerinde satıcının ürününün ağırlığı.

Teknoloji Üstün teknolojiye sahip ürün veya yenilikçi yöntem, hizmet kalitesi, lojistik yönetimi, yedek parça temini ve müşterinin özelliğine göre üretim yeteneği.

Uzmanlık Personel ve donanımın yetenekleri, Ar-Ge uygulama

mühendisliği, satış öncesi ve sonrası servis ve ağ üyelerinin birer parçası olduğu pazar ekonomisinden türetilmiştir.

Güven Tüm ilişkileri kapsayacak bir memnuniyetin devamlılığı, diğer

ağ üyelerinin performanslarının devamlılığının farkında olma. Bir önceki performans ile tanınmışlığa bağlıdır.

Yasallaştırma Uzun dönemli anlaşmalar, diğer ağ üyesi ile ortaklık, birleşme ile sonuçlanabilir düzenlemeler.

Ağ üyeleri arasındaki bağlar, karşılıklı bağımlılığın fark edilmesine neden olur ve söz konusu bağlar zamanla değişen ilişkilere bağlıdır. İlişkiler (örneğin var olan sözleşmeler), bir işlemeler yumağından oluşur ve bunlar mutlaka belli bir malın dağıtımı ile doğrudan ilgili olmak zorunda da değildir. Yani, ilişkiler tek tek işlemlerden farklıdır.

Ağ üyeliği, 4 farklı ve dinamik süreçle tanımlanmaktadır: giriş, konumlanma, yeniden-konumlanma ve çıkış. Giriş ve çıkıştaki engeller, pazarlara giriş ve çıkıştaki genel engellerle benzer olarak ele alınmaktadır. Ayrıca, ağlara girişi ve çıkışı kolaylaştıran veya zorlaştıran işlem maliyetleri vardır. Buna ek olarak, var olan bağın (ağın) kendisi de dışarıdakiler için bir giriş engeli ve bağ içerisindeki şirketler için de bir çıkış engeli oluşturur. Yeni üye, kendisine ağın önceki üyeleri içerisinde bir yer bulmak (konumlandırmak) zorundadır. Kurucu üyeler, yeni üyeye yer bulabilmek için konumlarını değiştirmek zorunda kalabilirler(Lummaa, 2002, s.64).

Küçük ve orta ölçekli şirketlerin uluslararasılaşmasını etkileyen 4 ayrı faktör tanımlamıştır. Bunlar: iş ağı, sosyal ağ, işlemsel biçim ve kaynaklardır.

Küçük bir firmanın uluslararasılaşmasının, firmanın uluslararası değerler zinciri içerisindeki konumuna göre farklılık gösterdiği kabul edilmektedir. Bir firma, belli bir iş ağı içerisindeki konumunu sürdürmek veya korumak istediğinde, uluslararası hale gelmeye zorlanabilir. Diğer taraftan, müşterilerin uluslararası bağlantıları da uluslararası pazarlara ulaşmanın bir yolu olarak görülebilir.

Uluslararası düzeyde yeni ilişkiler kurulmasında, var olan üyelerin sosyal ağları (bağlantıları) büyük öneme sahiptir. Sosyal ağ, ayrıca giriş tarzı ile ilgili tercihi de etkiler. Bazen, yabancı bireyler (firmalar) için uygun sosyal bağlantılar kurulmadan bir ağa dâhil olmak imkânsız olabilir (Lummaa, 2002, s.64).

Giriş tarzına ilişkin tercih, yeni bir iş ağına girilirken de önemlidir. Seçilen tarz, yabancı ağdaki pozisyonu ve bu pozisyonun merkezilik derecesini etkileyecektir. Uluslararasılaşma sürecindeki firmalar için, kaynaklar ve kaynaklara erişim yolları hayati öneme sahiptir. Kaynaklar ya doğrudan kontrol altındadır ki bu durumda söz konusu firma kaynaklar üzerinde hiyerarşik güce sahiptir, ya da dolaylı kontrol altındadır. Dolaylı kontrol altındaki kaynaklar, uzun vadeli ilişkilerdeki değiş-tokuşlar aracılığıyla elde edilirler (Lummaa, 2002, s.66).

2. İlişki ağları olarak pazarlar. Johanson ve Mattson (1988); endüstriyel

pazarları, firmalar arasındaki ilişki ağları olarak tanımlayan bir model geliştirmişlerdir. Yazarlar, endüstriyel pazarlardaki firmaların birbirlerine uzun süreli ilişkilerle bağlanmış olduklarını varsaymaktadırlar. Bir firma, mübadele(alışveriş) ilişkisi içerisinde olduğu firmalarla doğrudan ve belirli bir bağımlılık ilişkisi, doğrudan ilişki içerisinde olduğu firmaların mübadele (alışveriş) ilişkisi içerisinde olduğu firmalarla ise dolaylı bir bağımlılık ilişkisi içerisindedir. Yeni bir pazarda veya diğer bir deyişle firma için yeni olan bir ağda kalıcı olabilmek için, firma gerek kendisine gerekse de ilişkide bulunduğu diğer firmalara yabancı olan yeni ilişkiler kurmak zorundadır. Bu ise bazen eski ilişkilerin koparılmasını, bazen de var olan ilişkilere yenilerinin eklenmesini gerektirir (Johanson ve Mattson, 1988, s.290).

Bir şirketin pazar pozisyonu, mikro-pozisyon ve makro-pozisyon olarak 2 gruba ayrılabilir. Mikro-pozisyon, tek ve belirli bir emsal(firma) ile olan ilişkileri tanımlar. Makro-pozisyon ise, tüm ağ ile veya ağın belli bir parçası ile olan ilişkileri belirtir(Johanson ve Mattson, 1988, S.293).

Bir mikro-pozisyonun belirleyicileri şunlardır: - Firmanın diğer firma için görevi (rolü)

- Firmanın diğer firma için önemi

- Firmanın diğer firma ile olan ilişkisinin gücü (sağlamlığı)

Diğer taraftan, bir makro-pozisyonun belirleyicileri ise şunlardır:

- Şirketin, ağ içerisinde doğrudan veya dolaylı ilişki içerisinde olduğu diğer firmaların kimliği

- Firmanın ağ içerisindeki rolü - Firmanın ağ içerisindeki önemi

- Firmanın diğer firmalarla olan ilişkisinin gücü

Mikro-pozisyonların tamamlayıcılığı ve tüm ağ içindeki karşılıklı bağımlılık, makro-pozisyonları da etkiler. Ancak, tüm ağ bağlamında düşünüldüğünde, makro- pozisyon mikro-pozisyonların toplamı demek değildir.

3. Şebeke/Ağ yoluyla (aracılığıyla) uluslararasılaşma. Dünya çapındaki

endüstriyel ağ, değişik derecede yapılaşmalara sahip olabilir. Diğer bir deyişle, ağ içerisindeki organizasyonların pozisyonlarının birbirlerine bağımlı olma derecesi farklılık gösterir. Sıkı bir yapıya sahip ağlarda, bağımlılık yüksek, bağlar kuvvetli ve firmanın pozisyonları iyi tanımlanmıştır. Gevşek yapıdaki ağlarda ise, bağlar zayıf ve pozisyonlar daha az belirlidir.

Johanson ve Mattsson(1988), küresel endüstriyel ağı ikiye ayırmıştır. “Ulusal ağlar”, belli bir ulusal sınır içerisindeki ağları kapsar. Buna karşılık “üretim ağları” ise faaliyetleri belli bir üretim alanıyla ilgili olan firmalar arasındaki ilişkileri içerir. Üretim ağı, az ya da çok uluslararasılaşmış olabilir. Eğer; küresel üretim ağı içerisindeki ulusal bölümlerin (alt birimlerin) birbirleriyle çok sayıda ve güçlü ilişkileri varsa, o üretim ağının yüksek bir uluslararasılaşma düzeyine sahip olduğu kabul edilir. Düşük seviyede uluslararasılaşma durumunda ise, ulusal ağların birbirleriyle az sayıda ilişkisi var demektir.

Uluslararasılaşma, küresel üretim ağının değişik bölümleri arasındaki ilişkilerin sayısının ve gücünün artması anlamına gelir. Uluslararasılaşma 3 değişik yolla elde edilebilir(Johanson ve Mattson, 1988, s.294):

1- Firma için yeni olan ulusal ağlardaki ortaklarla ilişki sağlayacak pozisyonlar elde ederek (uluslararası büyüme).

2- Firmanın hâlihazırda pozisyonlara sahip olduğu ağlardaki pozisyonları geliştirip kaynak taahhütlerini artırarak (içine nüfus etme).

3- Farklı ulusal ağlardaki pozisyonlar arasındaki işbirliğini (koordinasyonu) artırarak (uluslararası bütünleşme).

Dolayısıyla; firmanın uluslararasılaşma derecesi, firmanın farklı ulusal ağlarda sahip olduğu pozisyonların düzeyi ve bu pozisyonların ne kadar önemli ve bütünleşmiş oldukları konusunda bilgi vermektedir. Üretim ağlarının uluslararasılaşması, küresel üretim ağı içerisindeki ulusal parçalar arasında daha fazla sayıda ve daha sağlam bağlar oluşması, ulusal ağların uluslararasılaşması ise bu ağların diğer ulusal ağlarla çok daha büyük ölçüde bağlantılı hale gelmiş olması anlamına gelmektedir.

4. Uluslararasılaşmanın şebeke/ağ modeli. Etkileşim(İnteraktif) yaklaşımı,

endüstriyel pazarlamaya getirdiği farklı bakış açısı ile sonraki araştırmalara da yön verici nitelikte olmuştur. Endüstriyel/Uluslararası Pazarlama ve Satınalma Grubu’nun (EPSG) etkileşim yaklaşımı çalışmasının literatürde IMP1 olarak adlandırıldığı da görülmektedir (Lumma, 2002, s.82’de; Tikkanen, 1998; Axelsson, 1995; Mazet; Salle ve Spencer, 1995; Wilkinson, 2001). Etkileşim yaklaşımının ilişkileri sadece iki taraf ile sınırlaması (Mattsson, 1985, s.265; Tikkanen, 1998, s.118; Ford, 1998, s.5) çevrede yer alan diğer ilişkilerin göz ardı edilmesine yol açtığı (Mattsson, 1985, s.265) eleştirileri şebeke yaklaşımın gelişiminin temellerini oluşturmaktadır. Şebeke yaklaşımı, etkileşim yaklaşımının tek bir ilişkinin incelenmesi ile sınırlı olan bakış açısına, işletmelerin daha karmaşık ilişkiler şebekesi içerisinde yer aldığı bakış açısını getirmiştir (Ford, 1998, s.7; Tikkanen, 1998, s119).

Şebeke yaklaşımın teorik temellerini; dağıtım sistemi yaklaşımı ve etkileşim yaklaşımı oluşturmaktadır. Şebeke yaklaşımın, 1980’li yılların ortalarından söz konusu iki yaklaşımın entegre edilmesi çabalarıyla geliştirildiği görülmektedir (Mattsson, 1985, s.266). Şebeke yaklaşımının etkileşim yaklaşımına getirdiği en önemli katkı, ilişkilerin diğer ilişkilerden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceği görüsüdür. Literatürde şebeke yaklaşımının EPSG (IMP2) çalışmaları olarak da adlandırıldığı görülmektedir (Lumma, 2002, s.83’de; Tikkanen, 1998; Axelsson, 1995; Mazet; Salle ve Spencer, 1995; Wilkinson, 2001). Yaklaşımın gelişiminde Uppsala okulunun veya geleneğinin diğer İskandinav ülkeleri ve İngiltere’deki araştırmalara da yön verici nitelikte olduğu görülmektedir.

Yaklaşım özellikle pazarlama disiplini dışından, organizasyon ve sosyoloji alanındaki araştırmalardan etkilenmiştir. Şebeke yaklaşımın odağını örgütler arası şebeke ilişkileri oluşturmaktadır. EPSG çalışmaları şebeke yapıları ve süreçleri üzerine yoğunlaşmaktadır.

Amerikalı araştırmacıların şebekeler konusundaki çalışmaları Kuzey Avrupalı araştırmacılardan farklı bir yaklaşımı içermektedir. Amerika’da yapılan çalışmalar şebeke içerisindeki tek bir aktörü vurgulayarak, stratejik şebekeler üzerine yoğunlaşmaktadırlar. Diğer taraftan Avrupa’da yapılan çalışmalar şebekeleri, tek bir aktörün etkileyemeyeceğini belirterek, etkileşim sürecinin bir sonucu olarak değerlendirmektedirler (Tikkanen, 1998, s.112). Söz konusu yaklaşıma göre,

şebekeler etkileşim sonucunda ortaya çıkar ve gelişirler. Şebekeler tek bir aktörün stratejik kararı veya planlaması sonucunda meydana gelmezler. Şebekelerin gelişiminde birbirine bağımlı birçok aktörün etkileşimi söz konusudur ve tarafların etkileşim sürecinde yasadıkları, şebekelerin gelişimini etkilemektedir. Kısacası, şebekelerin oluşumu ve gelişiminin ardında tarihsel bir süreç bulunmaktadır (Hakansson ve Johanson, 1990, s.459).

Şebeke yaklaşımın amacı ise, karmaşık şebeke içerisinde yer alan örgütler arası ilişkilerin anlamlandırılmasıdır. Bu doğrultuda pazarlamanın rolü, işletmenin “şebeke konumunu” kurmak, geliştirmek ve korumak olarak ifade edilmektedir. Belirtilen bakış açısı, pazarlamanın rolünü, genel yönetimin rolüne yakınlaştırmaktadır (Mattsson, 1985, s.268).

Şebekelerin oluşumu, gelişimi ve korunması zaman ve çabayı gerektirmektedir. Bu doğrultuda işletmeler; bilginin, mal ve hizmetlerin uyarlaması, ortak planlamalar gibi yollarla ilişkilerine yatırım yapmaktadırlar. Söz konusu ilişkiler sadece alıcı ve satıcıyı kapsamamakta, tüm ilişkili tarafları içermektedir (Mattsson, 1985,s.270). Etkileşim sürecinde işletmeler arasındaki değişim ve uyarlamalarla birlikte aralarında farklı bağlar da gelişmektedir (Hakansson ve Johanson, 1990,s.458). Söz konusu bağlar; teknolojik, zaman ve bilgi temelli bağlar, sosyal, ekonomik ve yasal bağlar olarak özetlenebilmektedir. Söz konusu bağlar ilişkilere yapılan yatırım yoluyla zaman içerisinde gelişmiş, genellikle uzun dönemli ve kolay ortadan kalkmayacak bağları ifade etmektedir. Belirtilen farklı tür bağlar birbirlerinden bağımsız da gelişmemektedir. Örneğin sosyal bağların gelişiminin temelinde bilgi temelli bağlar bulunabilir ve daha sonra bu bağlar güçlü bir teknolojik bağın oluşmasına neden olabilir. Bağların güçlü veya zayıf olması şebekenin yapısı ile de yakından ilgilidir. Yapılandırılma derecesi yüksek olan şebekelerde, bağımlılıkların yüksek olması ile birlikte bağlar da güçlü olacaktır. Böyle bir yapılanmada işletmelerin şebeke içerisindeki konumu da daha belirgin olarak belirlenebilecektir (Mattsson, 1985,s.272).

Yukarıdaki açıklamalardan hareketle, şebeke yaklaşımı çerçevesinde gerçekleştirilen araştırmaların temel odak noktasının, etkileşim ve ilişkilerden meydana gelen şebekelerin yapısını ortaya koymak ve işletmelerin şebeke içerisindeki konumunu belirlemek olduğu söylenebilir.

Benzer Belgeler