• Sonuç bulunamadı

2.2. Finansal Küreselleşmenin Doğuşu ve Ülkelerarası Geçiş

2.2.2. Ekonomik Küreselleşmenin Adımları

2.2.2.2. Uluslararası Toplam Üretim Faktörleri

Üretimin küreselleşmesi, şirketlerin ulus ötesi sermaye yatırımı, sınır ötesi katılım ve üretim faaliyetlerini sınır dışına yaymalarıdır. Günümüzde küresel firmalar küresel düzeyde üretim faktörlerinin potansiyelini kullanabilen ve elinde bulundurduğu hammaddeyi küresel ölçekte yönlendirebilen firmalardır. Bu firmalar kar maksimasyonu için girişim faaliyetler sürdürmektedirler. Doğrudan yabancı yatırımların özellikle 1980’den sonra artış gösterdiği görülmektedir. 1980-1990 yılları arasında ortalama yılda %29 artmıştır. Buna ülke bazında bakarsak ABD’nin ihracatının üçte biri ülke dışındaki ABD şirketlerine gitmektedir (Özdemir ve Eser, 2009:147).

Üretim anlamında küreselleşme, Lenin’in kuramsallaştırdığı emperyalizm ile tekelleşmenin de en son aşaması olduğunu açıklamıştır. Lenin’e göre bu sistem şunları barındırmaktaydı;

a)Üretim ve sermaye yoğunluğundan dolayı tekellerin önemi arttı

b)Bankacılık ve sanayi sermayesinin içine girip karma finans sistemi yaratıldı

c)Tekel piyasaların dünya pazarlarına dağılışı ve paylaşımı gerçekleşti. (Abacıoğlu, 2009: 51).

Bu sistem içerisinde ülkeler karlılık elde edebilmek için ekonomilerini sermaye birikimi, üretim, pazar ve emek gücü alanlarında dönüştürmeleri gerekmektedir. Bu dönüşümler üretimin her bir alanında esnekleşme, daha kaliteli ve daha çeşitli ürün elde etme, yapılan işlerde insan emeğinin azaltılıp daha teknolojik emeklere yer verilmesi gibi değişiklikler uygulamaya konulmuştur. İnsan emeğinin azaltılması ülkelerde işsizlik sorununun belirmesine sebep olmakta, bu da küreselleşmenin aslında insan üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır.

19

Gelişmekte olan ülke olan Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımlar yıllara göre değişiklik göstermiştir. Özellikle 2011’de Arap baharının başlamasıyla coğrafik olarak yakın bölge olan Türkiye, yıl bazında farklı oranlarda yatırımlara ev sahipliği yapmıştır. Bu yıllarda uluslararası kredi kuruluşlarının Türkiye için verdileri notlar, yabancı yatırımcılar için güvenilirlik oranını belirlemektedir. Orta Doğu’nun Türkiye’ye yakın olması sebebi ile ekonomisi de etkilenmiş, 2015 yılından sonra yatırımlarda düşüşler meydana gelmiştir. Tablo 2.5’e göre 2016-2017 tasfiye oranı %201 oranında artmıştır.

Tablo 2.5.

Uluslararası Doğrudan Yatırım Kanalları (2010-2017)

(Milyon ABD Dolar) 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017

Değişim 2016-2017

(%) Toplam

Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişi (Net Yükümlülük Oluşumu)1* 9.099 16.182 13.744 13.563 13.119 18.002 13.343 10.830 -18,8% 107.882 Uluslararası Doğrudan Sermaye 6.221 14.145 10.128 9.936 8.371. 11.713 6.913 5.568 -19,5% 72.995 Sermaye 6.256 16.136 10.761 10.523 8.632 12.077 7.534 7.437 -1,3% 79.356 Tasfiye 35 1.991 633 587 261 364 621 1.869 201,0% 5.791

Diğer Sermaye (Net)2** 384 24 980 578 427 2.133 2.540 619 -75,6% 7.685 Gayrimenkul (Net) 2.494 2.013 2.636 3.049 4.321 4.156 3.890 4.643 19,4% 27.202

Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı, (2018), Uluslararası Doğrudan

Yatırımlar İstatistikleri, https://www.ekonomi.gov.tr adresinden 23 Şubat 2018’de alınmıştır.

Genel anlamda ise Lenin’in üretimin küreselleşmesi hakkındaki teoremi,1980’lerden sonra küreselleşme ile kendini göstermiştir. 1980’li yıllarda uluslararası sermaye akımlarında artışlar yaşanmıştır. Özellikle 1980-1996 yılları arası hisse senedi ve küresel bonoya yapılan yatırımları yaklaşık %25, döviz ticareti %3, krediler ise %9 artmıştır. Aynı zaman diliminde DYY %8, küresel ticaret hacmi

1

*TCBM tarafından yayımlanan ödemeler dengesi istatistikleri altındaki uluslararası doğrudan yatırım verileri IMF Altıncı El Kitabına göre düzenlenmiştir.

2

20

ise %6 artmıştır. 2000’li yıllarda döviz ticareti, mal ve hizmet ticaretinden 57 kat üzerinde seyretmiştir (Şişman, 2005: 4).

Bir ülke ne kadar büyük miktarda yabancı sermaye girişi alırsa, o kadar büyük miktarda da o sermayeyi ihraç eder. Bunu desteklersek; 1980’de DYY ‘de gelişmekte olan ülkeler %25, gelişen ülkeler %75 pay almıştır. 2003 yılında toplam 653 milyar dolar olan DYY ‘nin 467 milyar doları gelişmiş ülkelere aittir (Çelik,2008: 8).

Siyasi iktidarların yerini uluslararası şirketler ve kredi kuruluşları almıştır. 2008 krizinden sonra özel yatırım akımlarında azalma yaşanmıştır. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru gerçekleşen sermaye hacmi 2007 yılında 1 trilyon dolara ulaşırken iki yıl sonrasında ise 200 milyar dolara kadar düşmüştür. Ancak bu gerileme geçici olmuştur (Gedikli, 2011: 175).

Özellikle 1990’ların ortalarında Brezilya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Hindistan, Meksika, Türkiye, Kolombiya, Şili, Mısır, Endonezya, Malezya gibi gelişmekte olan ülkelere doğru yabancı sermaye hareketlerinde ivme yaşanmıştır. Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde yabancı sermaye girişinin olması bu ülkelerin dış ticaret verilerini ve girdilerini negatif yöne itmiştir. Bunun en önemli nedeni, sermaye girişi ile yerli para yabancı para karşısında değer kazanmış, bunun sonucunda da ihracatın ithalattan daha pahalı hale getirmiştir. Bu gelişmelerle ilgili olarak dış ticaret dış ticaret açıklarında hızlı bir şekilde büyüme görülmüş, ülkelerin cari işlem açıklarında ciddi derecede artış gözlemlenmiş, gelişmekte olan ülkelerin ise günden güne ithalata bağımlı hale geldiği görülmüştür. Bunun sonucu olarak gelişmekte olan ülkelerdeki ithalata dayalı ekonomik büyüme, yapay ve geçici büyüme haline gelmiştir. Bu gelişmelere bağlı olarak 1990’larda yabancı sermayenin giriş yaptığı ülkelerde ekonomik krizler baş göstermiştir. Bu krizler 1994 yılında Türkiye'de ve Meksika' da, 1997 yılında Asya ülkelerinde, 1998'de Rusya'da ve daha sonra da Brezilya'da görülmüştür. Ekonomik krizlerle karşı karşıya kalan ülkelerin ortak özelliği, ekonomik küreselleşmeyi gerçekleştirerek ithalatta ve yabancı sermaye hareketlerindeki tüm kontrol mekanizmasını kaldırmış olmalarıdır. Bunun sonucunda Asya Krizi'nden sonra, gelişmekte olan ülkelerin sermaye alışverişleri içerisindeki payı sürekli azalmıştır. Bu yılda dünyada, 478 milyar dolarlık yatırımın % 43'ü gelişmekte olan ülkelere gitmiştir. Yine Asya Krizi, Rusya Krizi ve diğer küresel krizler sebebiyle 2000 yılında bu oran % 18'e kadar düşme eğilimi göstermiştir. Daha sonraki dönemlerde ise